TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRULLAH TAYIPOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/21511)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Emrullah TAYIPOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Süheyla ÖZEL ÖZVER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza
hâkimliklerince verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde itiraz edilememesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı delillerin kullanılması
nedeniyle adil yargılanma hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Bu kapsamda Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Bolu İl
Emniyet Müdürlüğünde komiser yardımcısı olarak görev yapan başvurucunun da
aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında FETÖ/PDY'nin
Bolu emniyet yapılanmasıyla bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
9. Öte yandan başvurucu 22/11/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 31/10/2016 tarihli
ve 677 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
10. Başvurucu 16/1/2017 tarihinde konutunda yapılan arama
sonrasında gözaltına alınmıştır.17/1/2017 tarihinde ise ilgili kolluk birimi
tarafından ifade alma işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY üyesi olmak ve 15
Temmuz darbe girişimi ile ilgili isnatlar yöneltilmiştir. Bu işlem esnasında
bir müdafihazır bulundurulmuştur.
11. Başvurucu 19/1/2017 tarihinde Bolu Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Hazır bulunan müdafii
huzurunda başvurucu aynı suçlamalara ilişkin olarak alınan ifadesinde "... Benim Fetullah
Gülen, örgütü ve irtibatlı kişileri ile herhangi bir bağlantım yoktur. Bu örgüt
ile adımın anılabileceği herhangi bir eğitim kurumu, yurt, sivil toplum
kuruluşu, finans kuruluşu ve yayın kuruluşları ile bağlantım bulunmamaktadır.
Aynı şekilde aile fertlerimin de bağlantısı olmamaktadır. Bolu iline geldiğim
2009 yılı ve sonrasında da sorduğunuz şekilde dini sohbet adı altında da olsa
meslektaşlarımın veya başka insanların davetiyle toplantılara katılmadım. Suç
teşkil edecek herhangi bir eylemin içerisinde yer almadım ... numaralı hat
benim adıma kayıtlı olan ve tarafımdan kullanılan bir hattır. Bu hat üzerinde Bylock tespitinin ne şekilde yapıldığını bilmiyorum zira
böyle bir programı kurmadım. Kimse de yüklemem konusunda tavsiyede bulunmadı ve
çalışma yapmadı. Sorduğunuz şekliyle şu an kullandığım ve arama sırasında ele
geçen telefonumu 7-8 ay öncesinde almıştım, öncesi tarihlerde değişik cihazlar
kullandım. Hiçbiri ile Bylock veya benzeri bir
program kullanmam söz konusu olmadı ..." şeklinde beyanda
bulunarak isnat edilen suçlamaları kabul etmemiştir.
12. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı aynı tarihte "[başvurucunun
da aralarında bulunduğu] şüphelilerin
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, şüphelilerin örgüt
ile bağlantısı olan BYLOCK isimli programı kullandıklarına ilişkin emniyetçe
yapılan tespitler dikkate alınarak, suçun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu"
gerekçesiyle silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyesi olma suçundantutuklanması
istemiyle başvurucuyu Bolu Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. Başvurucu sorgu sırasında, Savcılıkta verdiği ifadesini
tekrar ettiğini belirtmiş ve ek olarak
"... nolu gsm numarası
bana aittir ben kesinlikle bu telefonla bylock
indirip yüklemedim, belki bilgi işlemde çalışırken yüzlerce program indirmem
nedeniyle indirmiş kurmuş olabilirim, fakat ben 2014'de böyle bir program
indirmedim, yapılan tespitlerde teknik bir hata olduğunu düşünüyorum, öncelikle
hakkımdaki soruşturmanın tutuksuz olarak devam ettirilmesi mümkün olmadığı
takdirde hakkımda adli kontrol tedbirlerinden bir yada birkaçına hükmedilerek
serbest bırakılmak istiyorum ..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
14. Bolu Sulh Ceza Hâkimliğince 19/1/2017 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
"... [başvurucunun da
aralarında olduğu] şüphelilere yüklenen
suçların silahlı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak olduğu, örgütün
amacının anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmak olduğu, yine 15-16 Temmuz 2016
tarihinde yaşanan olaylarda birçok can kaybı ile beraber Türkiye
Cumhuriyeti'nin anayasal düzenine ve seçilmiş hükümeti ilgaya yönelik
hareketlerin olduğu kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.
... Tutuklama nedeninin suçun ağırlığı ve
toplumda yarattığı huzursuzluk da olabileceği 15-16 Temmuz 2016 tarihli
olayların toplumda yarattığı huzursuzluk kamuoyu önünde gerçekleştiğinden
ayrıca açıklamaya gerek yoktur, söz konusu terör örgütü üyelerinin tamamının
ele geçirilemediği ortadadır ... Terör örgütü üyelerinin halen önemli bir
kısmının kaçmış olduğu, saklandıkları, gözaltında bulunan üyelerin de kaçıp
saklanacağına karine teşkil etmektedir, şüpheliler serbest bırakıldığı takdirde
yeni bir isyan hareketinin başlaması ya da toplum içinde huzursuzlukların
oluşmasına neden olacağı açıktır ... 15-16 Temmuz isyan girişimi sonucu
şüphelilerin serbest bırakılması durumunda başka suç veya suçların
işlenebileceği yönünde somut tehlike bulunmaktadır.
... FETÖ/PDY örgütünün 15-16 Temmuz 2016
tarihindeki olaylarda silah kullandığı, meşru Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet
komutanlarına karşı silahlı eylem gerçekleştirdiği yine meşru ve seçilmiş
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türkiye Cumhuriyetinin diğer kurumlarına
karşı silahlı eylemde bulunduğu, şüphelilerin serbest bırakılması durumunda
soruşturmanın güvenli yürütülmesinin mümkün olmayacağı, delillerin tam olarak
toplanamayacağı veya karartılacağı şüphesi yine 15-16 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanan olaylarda ortaya çıkmıştır ... Yukarıda da anlatıldığı gibi FETÖ/PDY
örgütü silahlı bir örgüttür ve adaletin işleyişine engel olacak eylemleri yapma
ihtimali vardır, 15-16 Temmuz 2016'da yaşanan olaylar da bunun açık bir
kanıtıdır.
Şüpheliye atılı suçun FETÖ/PDY örgütüne üye
olmak, bu örgütle birlikte 15-16 Temmuz 2016 tarihindeki olaylar sırasında
kurulu anayasal düzeni ve anayasal kurumları ortadan kaldırılması konusunda
örgütle fikri iştirak halinde oldukları, bu suç için verilecek cezanın alt ve
üst sınırı ile ... tutuklamanın verilen ceza ile ölçülü ve orantılı olacağı,
adli kontrol uygulanmasının adaletin yerine gelmesi ve toplumdaki
huzursuzlukların önlenmesi açısından yetersiz kalacağı, şüphelinin serbest
bırakılması halinde toplumsal barışın sürdürülmesinin olanaksızlaşacağı
anlaşıldığından ... tutuklanmasına karar verilmiştir."
15. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Düzce Sulh Ceza Hâkimliğince 21/3/2017 tarihinde "şüpheli hakkında verilen Bolu Sulh Ceza
Hâkimliğinin ... kararındaki gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu ..."
gerekçesiyle itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucu, anılan kararı 28/3/2017 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
17. Başvurucu 18/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 9/6/2017 tarihli iddianamesi
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır. İddianamede başvurucu dışında yetmiş iki şüpheli hakkında da benzer
suçlardan cezalandırma talebinde bulunulmuştur.
19. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hangi tür hukuka aykırı nitelikli eylemlerde bulunduklarına değinilmiştir.
Devamında ise örgütün Bolu ilindeki emniyet yapılanmasına ilişkin unsurlara yer
verilmiştir.
20. İddianamede, başvurucunun kullandığı cep telefonunda "ByLock" tespitinin yapıldığı, dinî sohbet adı verilen
toplantılara katılımının olduğu, buna ilişkin tanık N.A.nın beyanlarında "toplantılara son döneme
kadar devam edildiği"nin ifade edildiği, böylece
FETÖ/PDY terör örgütünün üyesi olduğunun kabulünün gerektiği ifade edilmiştir.
21. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi 22/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/150
sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı gün yapılan tensip
incelemesi ilebaşvurucunun tutukluluğunun devamına
karar verilmiştir.
22. Başvurucu yargılama aşamasındaki savunmasında özetle bazı
kişilerle ilgili telefon görüşmelerine ilişkin HTS kayıtlarının bulunduğunu, bu
kişileri görevi gereği aramış ve görüşmüş olduğunu, çoğunluğunun ise
meslektaşının olduğunu, hiçbir zaman "ByLock"
programını bilerek ve isteyerek indirmediğini, bu delilin "hackerlik"
yöntemi ile ele geçirildiğini ve bir mahkeme kararı olmaksızın elde edilen
delilin hükme esas alınamayacağını, tanık N.A.nın
beyanlarını ise kabul etmediğini ifade etmiştir.
23. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
28. 5271 sayılı Kanun'un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi"
kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir."
29. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
31. 23/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı KHK'nın "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri"
kenar başlıklı 6.maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Tutuklu olanların avukatları ile
görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye
düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara
emir ve tâlimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık
ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet
savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak
kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla
görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya
verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara
ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya
görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir. Tutuklunun yaptığı
görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması hâlinde, görüşmeye
derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme
başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Tutuklu hakkında, tutanak
tutulması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla
görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile
yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına
bildirilir ..."
32. 29/10/2016 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı KHK'nın "Yargı ile ilgili düzenlemeler"
kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"MADDE 6- 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59 uncu
maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye bu
fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve diğer fıkra buna
göre teselsül ettirilmiştir.
(4) Görüşme sırasında; hükümlünün avukatına
veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve
aralarındaki konuşmaya ilişkin olarak kendilerinin tuttukları kayıtlar
incelenemez; hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşme dinlenemez ve kayda
alınamaz.
(5) Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm
olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun
güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat
verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine
ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet
başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler
teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın
yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir,
hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge
örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri
sınırlandırılabilir.
(6) İnfaz hakimliği hükümlünün; kurallara
uyumunu, toplum veya ceza infaz kurumu bakımından arz ettiği tehlikeyi ve
rehabilitasyon çalışmalarındaki gelişimini değerlendirerek, kararda belirttiği
süreyi üç aydan fazla olmamak üzere müteaddit defa uzatabileceği gibi
kısaltılmasına veya sonlandırılmasına da karar verebilir.
(7) Beşinci fıkra kapsamına giren hükümlünün
yaptığı görüşmenin, aynı fıkrada belirtilen amaca yönelik yapıldığının
anlaşılması hâlinde,görüşmeye
derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme
başlamadan önce taraflar bu hususta uyarılır.
(8) Hükümlü hakkında, yedinci fıkra uyarınca
tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemiyle hükümlünün
avukatlarıyla görüşmesi infaz hâkimince altı ay süreyle yasaklanabilir.
Yasaklama kararı, hükümlüye ve yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal
ilgili baro başkanlığına bildirilir. Cumhuriyet başsavcılığı baro tarafından
bildirilen avukatın değiştirilmesini baro başkanlığından isteyebilir. Bu fıkra
hükmüne göre görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir.
(9) İnfaz hâkimi tarafından bu madde uyarınca
verilen kararlara karşı 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edilebilir.
(10) Bu madde hükümleri 9 uncu maddenin üçüncü
fıkrasına göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler ile
beşinci fıkradaki suçlardan hükümlü olup, başka bir suçtan dolayı şüpheli veya
sanık sıfatıyla avukatıyla görüşen hükümlüler hakkında da uygulanır.
(11) Tutuklular hakkında bu madde hükümlerine
göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma
aşamasında mahkeme yetkilidir.”
33. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla
ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
34. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili
bölümleri şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1.
Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır."
35. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı
olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren
on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet
yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
36. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"...
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz
hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse,
yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine
karar verir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi
itibarıyla tutuklu bulunan ve kamu görevinden de çıkarılmış olan başvurucunun
açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
39. Başvurucu, somut ve inandırıcı bir delil olmadığı hâlde
hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını, olağanüstü hâl döneminde getirilen
otuz günlük gözaltı süresinindurumun gerektirdiği
ölçüde uygulanması gerektiğini; oysa, hakkında uygulanan beş günlük gözaltı
tedbirinin ölçüsüzve keyfî olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayanların yine kanuna uygun
olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan
ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyenlerin maddi ve manevi her türlü
zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir
başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un
tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
44. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın
sonuçlanmadığı durumlarda dâhi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 92-100).
45. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu veya gözaltında tutulma
süresinin uzun olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna
varılmış olmasının -özgürlükten mahrûm kalmanın sona
ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisi bulunmamaktadır.
Zira bireysel başvuru sonucunda gözaltına alma kararının hukuka aykırı olduğu
veya gözaltında tutulma süresinin makul olmadığı tespit edildiğinde dahi -kişi
hâkim tarafından tutuklandığından- bu yöndeki tespitler ve sonucunda verilecek
ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest kalmasına tek başına imkân
vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir
ihlal kararı ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata
hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay
Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
46. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı ve gözaltı süresinin makullüğü 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay
uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752,
K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve
diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın
esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak
dava yoluyla gözaltına ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir (aynı yöndeki değerlendirme
için bkz. Mehmet Hasan Altan (2),
§ 90).
47. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği"
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
49. Başvurucu, suç işlediğine dair herhangi bir delil olmamasına
rağmen tutuklanmasına karar verilerek keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum
bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, ceza
kanunlarındaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin keyfî ve
öngörülemez biçimde yorumlandığını, tutuklama kararındaki gerekçelerin hukuka
aykırı olduğunu ve kararda tutuklama nedenlerine yer verilmediğini, tutukluluğa
yönelik itirazının da gerekçesiz olarak reddedildiğini ve tutuklama tedbiri
yerine neden adli kontrol tedbirlerinin uygulanmadığının kararda
gösterilmediğini, böylelikle -süresi ne kadar kısa olursa olsun- tutukluluğun makul
süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
50. Başvurucu ayrıca tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin
dışında siyasi saiklerle uygulandığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 18. maddesinin de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
51. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
52. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
53. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B.No: 2012/969, 17/9/2013, §
16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
55. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
56. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
57. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
58. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53-54).
59. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler"
bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
60. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının "kaçma" ya da "delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli
veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı
verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması
şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer
verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
61. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı
olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri
tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın
ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas
Aslan, § 72).
62. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan
tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
63. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan "suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti" bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama
kararında ve iddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen "ByLock"
uygulamasının kullanıcısı ve son döneme kadar devam eden dini sohbet adı
verilen toplantılara katılımının olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 12, 14, 20).
66. Anayasa Mahkemesi, "ByLock"
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi
bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun "ByLock" uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair "kuvvetli belirti" olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk
Özdemir, § 74).
67. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
68. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
69. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 29, 30) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama
nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
70. Somut olayda Bolu Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 14).
71. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bolu Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
72. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
73. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
74. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Bolu Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 14) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
75. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında, başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durumda söz konusu
değildir.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
77. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin, bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Sulh Ceza Hâkimliklerinin
Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
78. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu
mahkemelerin yürütme organının bir aracı hâline geldiğini, doğal hâkim ilkesine
aykırı olarak özel bir amaçla ve olaya özgü olarak kurulduklarını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
79. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının
incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme
sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
80. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
81. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça
ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü
müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine
aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
82. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz." Bağımsızlık, mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken
yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına
karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir
(AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
83. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
84. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
85. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı
izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin
bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık
ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek
bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
86. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması,
hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani
kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk
düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır
(AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
87. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSK tarafından
yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama
tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak üzere- kanun ile verilen
görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır.Bağımsız
ve tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine kararlar da verdikleri
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket ederek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet
Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/05/2016, §§
64-78).
88. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından atandıkları ve
Anayasa'nın 139. maddesinde öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulundukları,
diğer tüm mahkemelerde olduğu gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak
teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması ve işleyişinde tarafsız
davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren herhangi bir unsur
bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle hâkimin
tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçeleriyle sulh ceza
hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
89. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğuna ilişkin
karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
90. Buna göre başvurucunun sulh ceza hâkimliğince
tutuklanmasının bu hakka dair -başta 19., 37., 138., 139. ve 140. maddeler
olmak üzere- Anayasa'da yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
91. Başvurucu, soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı
nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını ve suçlama hakkında
yeterince bilgilendirilmediğini, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili bir
şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
92. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
93. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
94. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
95. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
96. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
97. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve
"çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama
ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma
hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
98. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
99. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa
temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
100. Başvuru formunda soruşturma dosyası hakkında gizlilik
kararı bulunduğu ileri sürülmüş; ancak, bu kararın savcılık ya da hangi mahkeme
tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
101. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte en geç Bolu Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği/tensip zabtının hazırlandığı 22/6/2017 tarihi (bkz. § 21)
itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
102. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların
FETÖ/PDY örgütünün üyeleri arasında özel olarak kullanıldığı belirtilen "ByLock" isimli programın başvurucunun kullandığı
telefon hattında bulunması veörgüt mensupları
arasındaki yapılan toplantılara katılması olduğu anlaşılmaktadır. Bu
suçlamaların içeriğinin Bolu Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma
işlemi sırasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun
ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu
görülmektedir (bkz. §§ 10, 11).
103. Öte yandan Bolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/1/2017
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat
edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamalara yer verildiği görülmektedir.
Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş,
bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde
bulunulmuştur (bkz. § 12). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Bolu Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir.
Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda
bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 13). Ayrıca başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
104. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı
etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
105. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
106. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrasında) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tutukluluğun
Hukukiliğine Etkili İtiraz Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkinİddia
a. Başvurucunun İddiası
107. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda
alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesine ilişkin KHK ile
getirilen düzenlemenin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun,
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde
kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014,
§§ 18, 19).
109. Somut olayda başvurucu avukatıyla görüşmelerinin teknik
araçlarla kayda alınmasına ve bu görüşmelere üçüncü bir kişinin refakat
etmesine ilişkin KHK hükümleri dolayısıyla (bkz. §§ 31, 32) tutukluluğa etkili
bir şekilde itiraz etme hakkının kısıtlandığını ileri sürmektedir. Oysa
başvurucu başvuru formu ve eklerinde, kendisi hakkında anılan tedbirin
uygulandığını ve bunun tutukluluğa etkin bir şekilde itiraz etmesini
kısıtladığını ortaya koymuş değildir. Nitekim başvurucu 667 sayılı KHK'nın 6.
maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısı tarafından avukatıyla olan görüşmelerinin
teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine veya avukatıyla
yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulmasına dair bir karar
alındığını belirtmediği gibi aynı doğrultuda 676 sayılı KHK uyarınca Sulh Ceza
Hâkimliğince verilmiş bir karar bulunduğunu ve bu karara yönelik itirazının da
reddedildiğini de ileri sürmemiştir. Başvurucunun anılan iddialarının herhangi
bir bilgi veya belgeye dayandırılmaksızın soyut olarak dile getirildiği
görülmektedir.
110. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin
olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin
hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
111. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluğa itiraz
bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının
temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
112. Başvurucu, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların
delil olarak kabul edilemeyeceğini oysa "ByLock"
isimli programın kurulduğuna ilişkin delilin hukuka aykırı olarak elde
edildiğini ve bunun suçlamaya konu edildiğini, kanunsuz suç ve ceza olmaz
ilkesi gereği temel haklar kapsamında olan faaliyetlerin suç olarak kabul
edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
113. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 42).
114. Somut olayda, başvurucu hakkındaki yargılamanın
sonuçlanmadığı, adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülen bu tür
iddiaların yargılama sürecinde ve kanun yolunda incelenmesi imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
115. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
116. Başvurucu, beş günlük gözaltı süresi boyunca yakınlarından
biriyle görüşmesine izin verilmediğini, polisteki ifadesi sırasında ise kendi
seçtiği avukat yardımından yararlandırılmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; tutuklu kaldığı koğuşta dörtten fazla kişi ile kalması,
dört kişilik yatağın eksik olması nedeniyle sırayla her ay bir hafta bir
kişinin zemine serilen sünger üzerinde yatması nedeniyle ise adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
117. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı sırasında ve tutuklama sonrasında
hakkında uygulanan muamelelere ve tutulma koşullarına ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
118. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 42).
119. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun, yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (aynı mahiyette bir karar için bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
120. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (bkz. §§ 33-36) gereğince başvurucunun
iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son
verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun bu uygulamalarla ilgili
olarak infaz hâkimliğine şikâyette bulunulduğuna ve/veya burada verilecek
karara karşı da ağır ceza mahkemesi nezdinde itiraz yolunun tüketildiğine
ilişkin bir bilgi veya belgeye yer verilmemiştir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma
yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri
sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini
isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (Benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Mehmet Baransu,
B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate
alındığında iddiasının aksine mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir,
şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için Didem Tütenk, B.
No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
121. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
122. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltının hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde itiraz
edilememesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.