TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FAMİYE BEĞİM VE MEHMET TAHİR BEĞİM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/21882)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/3/2021-31428
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucular
|
:
|
1. Famiye BEĞİM
|
|
|
2. Mehmet Tahir BEĞİM
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Yusuf AKNAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yardım talebi reddedilen başvurucuların
yargılama giderlerini ödememesi üzerine davanın usulden reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuru
Tarihinden Önceki Süreç
9. Başvurucular T. Beğim'in mirasçıları (eşi ve oğlu)
olup Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) zilyetliğe dayalı tapu
iptali ve tescili davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, davaya konu
gayrimenkulün değerini 50.000 TL olarak göstermiştir.
10. Başvurucular, dava dilekçelerinde adli yardım talep
etmiştir. Başvurucular, harç ve gider avansını ödeme güçlerinin bulunmadığını
ispat etmek için dava dilekçesi ekinde ekonomik ve sosyal durumlarını gösteren
fakirlik belgesi, birlikte yaşadıklarına dair hane belgesi, sigorta tescil
kayıtları, kira sözleşmesi, taşınmaz ve araç tescil kayıtları, ticari
mükellefiyet kayıtları ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarını sunmuştur. Bu
belgelere göre başvurucular kiracı olarak (aylık 400 TL) aynı evde birlikte
yaşamaktadır. Adlarına kayıtlı gayrimenkul veya araç bulunmamaktadır.
Başvurucuların vergi dairesine kayıtlı ticari faaliyetleri olmayıp ikinci
başvurucu asgari ücretli olarak çalışmaktadır.
11. Mahkeme 8/3/2017 tarihli tensip ara kararında,
başvurucuların ücretli avukattan yararlandıkları, dolayısıyla yargı harçlarını
karşılayabilecek durumda oldukları gerekçesiyle adli yardım taleplerini
reddetmiş; 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 120.
maddesi uyarınca 31,40 TL başvuru harcı, 853,87 TL peşin karar harcı ve 165 TL
gider avansı, 250 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.300,27 TL'yi yatırma
konusunda davacı tarafa iki haftalık kesin süre vermiştir.
12. Başvurucular söz konusu karara itiraz etmiştir.
20/3/2017 tarihli itiraz dilekçesinde başvurucular, diğer iddialarının yanında
taraflar arasındaki avukatlık sözleşmesine göre davayı kazandıkları takdirde
tesciline hükmolunan taşınmaz değerinin %10'u oranında avukatlık ücretinin
kararlaştırıldığını, dolayısıyla dava açılırken herhangi bir ücret ödenmediğini
belirtmiştir. İtiraz dilekçesinde ayrıca, ikinci başvurucunun asgari ücretli
olarak annesinin yanı sıra eşinin ve bir çocuğunun da geçimini sağladığına
dikkat çekilmiştir.
13. İtirazı inceleyen Diyarbakır 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi 27/3/2017 tarihli kararında Mahkemeyle aynı gerekçeyle itirazı kesin
olarak reddetmiştir.
14. Ret kararı 11/4/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiş, başvurucular 28/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel
Başvuru Tarihinden Sonraki Süreç
15. Adli yardım talebinin reddi kararının ardından
başvurucuların harç ve gider avansını yatırmadığı gerekçesiyle Mahkeme 2/5/2017
tarihinde 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g)
bendi ve 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca davayı usulden
reddetmiştir.
16. Başvurucuların istinaf talebi, Gaziantep Bölge Adliye
Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 9/10/2017 tarihli kararı ile kesin olarak
reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartları"
kenar başlıklı 114. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Dava şartları şunlardır:
...
g) Davacının yatırması gereken gider
avansının yatırılmış olması.
..."
18. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartlarının
incelenmesi" kenar başlıklı 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, dava şartı
noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava
şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre
verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı
yokluğu sebebiyle usulden reddeder."
19. 6100 sayılı Kanun'un "Harç ve gider avansının
ödenmesi" kenar başlıklı 120. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(1) Davacı, yargılama harçları
ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde
belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
(2) Avansın yeterli olmadığının dava
sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için
davacıya iki haftalık kesin süre verilir."
20. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımdan
yararlanacak kişiler" kenar başlıklı 334. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
''Kendisi ve ailesinin geçimini önemli
ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini
kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve
savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde,
taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan
yararlanabilirler.''
21. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımın
kapsamı" kenar başlıklı 335. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Adli yardım kararı, ilgiliye,
aşağıdaki hususları sağlar:
a) Yapılacak tüm yargılama ve takip
giderlerinden geçici olarak muafiyet.
..."
22. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebi"
kenar başlıklı 336. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Adli yardım, asıl talep
veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin
yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir.
(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının
özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini
karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri
mahkemeye sunmak zorundadır."
23. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebinin
incelenmesi" kenar başlıklı 337. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(1) Mahkeme, adli yardım talebi
hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir. Ancak, talep hâlinde inceleme
duruşmalı olarak yapılır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme
kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça
belirtilir.
(2) Adli yardım talebinin reddine
ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren
mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen
mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan
hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak
kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde
adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise
aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi
neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme
gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte
bulunulabilir."
24. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebinin
kaldırılması" kenar başlıklı 338. maddesi şöyledir:
"(1) Adli yardımdan yararlanan
kişinin mali durumu hakkında kasten veya ağır kusuru sonucu yanlış bilgi
verdiği ortaya çıkar veya sonradan mali durumunun yeteri derecede iyileştiği
anlaşılırsa adli yardım kararı kaldırılır."
25. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımla ertelenen
yargılama giderlerinin tahsili" kenar başlıklı 339. maddesi şöyledir:
"(1) Adli yardım kararından dolayı
ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip
sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin
haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl
içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.
(2) Adli yardım kararından dolayı
Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli
yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça
anlaşılırsa, mahkeme, hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına
karar verebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talepleri Yönünden
27. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucular; tescil davasında dava harcını ödeme
güçleri olmadığı hâlde Mahkemece adli yardım taleplerinin kabul edilmemesi
nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiğini, dava harcını ödeme
güçlerinin bulunmadığına dair her türlü belgeyi sunmalarına rağmen Mahkemece
kabul edilebilir bir değerlendirme yapılmadan taleplerinin reddedilmesinin hak
arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle davanın
usulden reddine karar verilmesi çerçevesinde dile getirdikleri ihlal iddiaları
adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı başlığı altında
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. 6100 sayılı Kanun'un 334. ila 340. maddelerinde
ayrıntılı olarak düzenlenen adli yardım kurumu yargılama masraflarından geçici
muafiyet sağlamaktadır. Söz konusu talebin kabul edilmesi hâlinde yargılama
masraflarının ödenmesi davanın sonuna kadar ertelenmektedir. Davanın adli
yardımdan yararlanan taraf lehine sonuçlanması hâlinde tahsili ertelenen
yargılama giderleri kural olarak karşı tarafa yüklenmektedir. Adli yardımdan
yararlanan tarafın davayı kaybetmesi hâlinde ise mahkemeler tahsilini
erteledikleri yargılama masraflarının adli yardımdan yararlanan taraftan
alınmasına karar verebilecektir. Bu aşamada söz konusu ödemenin taksitler
hâlinde yapılmasına karar verilebileceği gibi şartların varlığı hâlinde tamamen
veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına da karar verilebilmektedir.
33. Diğer taraftan adli yardım talebinin reddi hâlinde
kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle ret kararına itiraz edilebilir.
Kararına itiraz edilen mahkeme; itirazı incelemesi için dosyayı itiraz merciine
gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım
talebinin reddi kararının kesinleşmesinden sonra öngörülen sürede yargılama
masrafları ödenmezse dava usulden reddedilir.
34. Mahkeme ara kararları kural olarak esas hüküm ile
birlikte temyiz/istinaf konusu edilebilir. Dolayısıyla kural olarak ilgili
yargısal süreç tüketilmeden ara kararlarına karşı doğrudan bireysel başvuruda
bulunulamaz. Ancak bunun istisnaları söz konusu olabilir. Ara kararına karşı
doğrudan bireysel başvuruda bulunulmamasının temel hak ve hürriyetlere karşı
yapılan ihlalin sonuçlarının ağırlaşmasına yol açabileceği durumlarda ara
kararının verildiği davadaki yargısal süreç tamamlanmadan bireysel başvuruda
bulunabilmesi mümkün olabilir.
35. Adli yardım talebinin reddi üzerine başvurucuların
Mahkemenin kararına 6100 sayılı Kanun'un 337. maddesinin (2) numaralı fıkrası
hükmü uyarınca itiraz ettiği, itirazı inceleyen Diyarbakır 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 27/3/2017 tarihli ret kararı üzerine bireysel başvuruda
bulundukları anlaşılmıştır. Buna göre somut olay açısından adli yardım
talebiyle ilgili verilen ara kararına karşı başvurucuların itiraz yolunu
tükettikleri, bireysel başvuru tarihinden sonraki süreçte de bu ara kararının
sonucu olarak verilen usulden ret kararının istinaf denetiminden geçerek
kesinleştiği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi neticesinde
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic.
Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
38. Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen
mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilir.
39. Adli yardım talebinin reddedilmesi üzerine gerekli
harç ve gider avansının yatırılmaması gerekçesiyle davanın usulden reddi
suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu
açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
41. Yukarıda açıklanan müdahale Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru bir
amaç taşıma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Somut olayda mahkemenin davayı usulden reddetmesinin
6100 sayılı Kanun'un 114., 115. ve 334. ila 340. maddelerine dayandığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yargılama giderlerinin yatırılmaması nedeniyle
davanın usulden reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunduğu görülmektedir.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde
gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Anayasa’nın
36. maddesinde, adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün
olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında,
Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen
ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil
edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM,
E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
45. Yargı harçları, yargı hizmetinden yararlanılması
karşılığında devlete ödenen katkı payını ifade etmektedir. Yargı harcı ödeme
yükümlülüğü getirilmesiyle, bölünebilen bir kamu hizmeti olan yargı hizmetinden
yararlananların bu hizmetin maliyetinin bir kısmına katlanması
hedeflenmektedir. Bunun yanında yargı harcının abartılı, zorlama veya
ciddiyetten yoksun taleplerin disipline edilmesi ve gereksiz başvuruların önüne
geçilerek mahkemelerin meşgul edilmesinin önlenmesi amacına hizmet ettiği de
açıktır. Öte yandan başvurucuların harç dışındaki yargılama giderleri
karşılığında avans yatırmakla yükümlü kılınmasının amacı ise yargılama
sırasında yapılması zorunlu giderleri finanse etmektir. Bu giderlerin yargı hizmeti
talep eden kişi tarafından karşılanması işin doğası gereğidir. Dolayısıyla
başvurucuların harç ve diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü
kılınmasının mahkemeye erişim hakkının doğasından kaynaklanan ve anayasal
açıdan meşru amaçlara dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
46. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
47. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi
elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha
hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin
hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56,
11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732,
6/2/2020, § 68).
48. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların
makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı
derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
49. Öte yandan temel hak ve özgürlükleri korumak
öncelikle derece mahkemelerinin görevi olduğundan ve maddi olguları
değerlendirmek noktasında Anayasa Mahkemesine göre daha elverişli konumda
bulunduklarından derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler
ölçülülük incelemesinde büyük önem taşır.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Somut olayda başvurucular tarafından açılan dava,
yargılamanın başında yatırılması gereken harç ve diğer yargılama giderlerinin
Mahkemece belirlenen sürede ödenmemesi nedeniyle esası incelenmeksizin
reddedilmiştir. Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü
bağlamında ilk değerlendirilmesi gereken husus elverişlilik kriteridir.
Başvurucuların harç ve yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasının gereksiz
yere dava açılmasını önleme amacına ulaşılması yönünden elverişli bir araç
olduğu açıktır.
51. İkinci olarak müdahalenin gereklilik kriterini
sağlayıp sağlamadığı incelenmelidir. Gereklilik, mahkemeye erişim hakkını en az
zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Yargısal başvurularda
ilgililerin harç ve diğer yargılama giderleri ödemekle yükümlü kılınmasının
mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı tartışmasızdır. Bununla birlikte harç ve
yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğünün doğduğu ana göre müdahalenin
derecesi değişebilmektedir. İlgilinin daha yargılamanın başında yargılama
giderlerini ödemekle yükümlü kılınması ile yargılamanın sonunda yargılama
giderlerini ödemeye mahkûm edilmesi arasında müdahalenin ağırlığı bakımından
önemli farklılık bulunmaktadır. Yargılama giderlerinin davanın esasının
incelenebilmesi şartı olarak öngörülmesinin davanın esası karara bağlandıktan
sonra kişinin yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasına nazaran mahkemeye
erişim hakkına daha ağır bir müdahale teşkil edeceği kuşkusuzdur. Bu sebeple
yargılama giderleri ödeme yükümlülüğünün yargılamanın sonuna ötelenmesinin
hakka daha hafif bir müdahale teşkil etmesi sebebiyle tercihe şayan bir yöntem
olduğu söylenebilir.
52. Bununla birlikte yargılama giderlerinin yargılamanın
sonunda ödenmesinin harç yükümlülüğünü anlamsız hâle getirmesi riskini
taşıdığının altı çizilmelidir. Harcın yargılamanın sonunda ödenmesi ile başında
ödenmesi arasında gereksiz davaların açılmasından caydırma bakımından fark bulunmaktadır.
Harcın yargılamanın sonucunda ödeneceği düşüncesi, kişinin gereksiz yere dava
açma isteğini kırma özelliğini belli ölçüde zayıflatabilir. Bu husus
gözetildiğinde kamu makamlarının harcın ödenmesinin yargılamanın sonuna
ertelenmesi biçiminde bir aracı tercih etme yükümlülüğü altında oldukları
söylenemez. Kanun koyucunun harç ödeme yükümlülüğünün doğduğu safhayı belirleme
konusunda belli ölçüde takdir yetkisine sahip bulunduğu kabul edilmelidir.
Nitekim kanunda başvuru ve nispi karar harcının dörtte birinin peşin olarak,
nispi karar harcının kalan kısmının ise yargılamanın sonunda ödenmesi
öngörülmek suretiyle kamu yararı ile mahkemeye erişim hakkı arasında adil bir
denge kurulmaya çalışılmıştır.
53. Ne var ki mali imkânları elverişli olmaya kişilerin
başvuru harcını ve nispi karar harcının dörtte birini ödeme gücünden yoksun
olmaları söz konusu olabilir. Bu kişilerin sözü edilen harçları davanın başında
ödeme yükümlülüğü altına sokulması mahkemeye erişimlerini imkânsız hâle
getirebilir veya önemli ölçüde zorlaştırabilir. Kanun koyucu ödeme gücü
bulunmayan bu gibi kişilerin mahkemeye erişebilmelerini temin etmek için adli
yardım mekanizması öngörmüştür. Buna göre mali gücü bulunmayan kişilerin bu
durumlarını belgelendirmeleri ve davalarının açıkça temelsiz bulunmaması
hâlinde bunların yargılamanın sonuna kadar yargılama gideri ödemekten muaf
tutulmaları öngörülmüştür. Ayrıca bu kişilerin yargılamanın sonucunda haksız
bulunması sebebiyle yargılama giderinin aleyhlerine hükmedilmesi hâlinde
yargılama giderlerini taksitle ödemelerine imkân sağlanmıştır. Son olarak
haksız çıksalar bile aleyhlerine yargılama giderine hükmedilmesinin
mağduriyetlerine neden olacağının açıkça anlaşılması hâlinde bunların yargılama
gideri ödemekten tamamen muaf tutulmasına da hükmedilebilir. Tüm sayılan bu
imkânlar mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi hafifleten araçlardır.
54. Yargılama giderlerini ödeme gücünün bulunmadığını
iddia eden kişilerin yargılama giderlerinden geçici muafiyet sağlanması
imkânını ifade eden adli yardımdan faydalandırılmaları mahkemeye erişim
hakkından yararlanılabilmesi için oldukça önemlidir. Ödeme gücü zayıf olan
kişilerin yargılamanın sonuçlanmasından sonra yargılama giderlerini ödemeye
mahkûm edilmeleri gibi daha hafif bir müdahale aracı yerine yargılamanın
başında harç ve diğer yargılama giderini ödemekle yükümlü kılınmaları en az
zedeleyici aracın seçilmesi yükümlülüğünün ihlaline yol açabilir.
55. Somut olayda başvurucular mali güçlerinin
bulunmadığını ileri sürerek adli yardım talebinde bulunmuş, fakirlik
durumlarını tevsik etme yükümlülüklerini ifa etmek amacıyla bazı belgeleri
mahkemeye sunmuştur. Ancak Mahkeme başvurucuların davayı avukatla takip
ettiğini gözeterek fakirlik durumlarının araştırılmasına yönelik bir çabaya
girmeden adli yardım taleplerini reddetmiştir. Mahkemenin başvurucuların davayı
avukat aracılığıyla takip etmelerini mali güçlerinin bir göstergesi olarak
yorumladığı anlaşılmaktadır. Oysa başvurucular avukata peşin ücret
ödemediklerini iddia etmiştir. Nitekim başvurucular vekili müvekkillerinden
peşin ücret almadığını, davanın kazanılması hâlinde tesciline hükmolunan
taşınmaz değerinin %10'u oranında avukatlık ücretinin kararlaştırıldığını
Mahkemeye bildirmiştir. Mahkemenin başvurucuların bu iddiasının aksine yanlış bilgi
verdiklerine ilişkin bir tespiti de bulunmamaktadır.
56. Başvurucuların bir avukatla temsil edilmiş olmaları
adli yardım talebinin reddi için tek başına yeterli bir gerekçe olamaz. Bu
şekildeki kategorik yaklaşım ilgililerin gerçek mali durumlarını hesaba
katılmasını önlemektedir. Başvurucular ile avukatları arasındaki anlaşmanın ve
avukatlık ücretinin davanın sonucunda elde edilmesi muhtemel hüküm üzerinden
tespit edilmesinin avukatlık mevzuatına uygun olup olmadığı bu davanın konusunu
oluşturmamaktadır. Başvurucuların sırf avukat tutmalarından hareketle -avukata
ücret ödediklerine dair bir tespit de yapılmadan- mali güçlerinin yargılama
giderlerini karşılayacak düzeyde olduğu sonucu çıkarılamaz. Mahkemenin bu
yaklaşımı başvurucuları, fakirlik durumlarını kanıtlayarak kanunla tanınan
yargılama giderlerini ödemekten geçici muafiyetten yararlanma imkânından mahrum
bırakmıştır. Somut olayın koşullarında başvurucuların mahkemeye erişim hakkına
en az müdahale teşkil eden aracın seçildiği konusunda ikna olunamamıştır.
Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin gereklilik kriterini
taşıdığı Mahkemece gösterilememiştir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvurucular ihlalin tespitine ve yeniden yargılama
yapılması ile 50.000 TL maddi tazminat ve 100.000 TL manevi tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
63. İncelenen başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
66. 3.600 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/510, K.2017/92)
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.