TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HABİBE YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22109)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Habibe YILDIRIM
|
|
|
2. Nezahat GÜL DOĞAN
|
|
|
3. Nur DOĞAN
|
|
|
4. Şeyda DOĞAN
|
|
|
5. Umut DOĞAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Selin GÜNDOĞDU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen
ölümle ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere
göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuların 25/8/2010 tarihinde dünyaya gelen ve
doğumdan hemen sonra birtakım sağlık sorunları yaşamaya başlayan çocukları
E.N.D. 26/8/2010 tarihinden vefat ettiği tarihe kadar birden çok ildeki çeşitli
hastanelerde tedavi görmüştür.
7. E.N.D. ilk önce kabızlık tanısı ile tedavi görmüş,
şikâyetlerinin devam etmesi üzerine makatında darlık olduğu anlaşılmış ve bu
darlığın giderilmesi için bazı tedaviler uygulanmıştır. Geçmeyen şikâyetleri
üzerine yapılan tetkikler neticesinde E.N.D.de tümör tespit edilmiş ve E.N.D.ye
kemoterapi uygulanmaya başlamıştır.
8. 22/11/2014 tarihinde aldığı ilk kemoterapi sonrasında
E.N.D.de "nötropeni" gelişmesi üzerine ikamet ettiği ildeki S.
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde (Hastane) 30/11/2014 tedavisine
başlanmış, E.N.D. 10/12/2014 tarihinde taburcu olmuştur. 16/12/2014 tarihinde
aldığı ikinci kemoterapi sonrasında da E.N.D.de aynı rahatsızlığın görülmesi
üzerine E.N.D. 24/12/2014 tarihinde ikinci kez Hastanede tedavi altına
alınmıştır.
9. İkinci tedavi sürecinde durumunun kötüleşmesi üzerine
ebeveyninin talebi üzerine E.N.D. 30/12/2014 tarihinde ambulansla Ankara'da
önceden tedavi gördüğü bir başka hastaneye sevk edilmiş, 30/12/2014 tarihinde
sevk edildiği hastanede yaşamını yitirmiştir.
10. Başvurucular 30/3/2015 tarihinde çocuklarının
tedavisinde görev alan tüm doktorlar hakkında çocuklarının teşhis ve tedavisinde
gerekli özeni göstermeyerek ölümüne sebep oldukları iddiasıyla Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi sunmuştur. Dilekçede doktorlar
Y.K., D.K., N.U. ve H.U.nun çocuklarının Hastanedeki tedavi sürecinde görev
aldıkları ifade edilmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen
ayırma kararı sonrasında şüpheliler hakkında taksirle ölüme neden olma ve
görevi kötüye kullanma suçlarından yürütülen soruşturma 15/4/2015 tarihli
yetkisizlik kararıyla Konya Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı)
iletilmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüphelilerin
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na tabi olmaları
nedeniyle dosyanın 28/4/2015 tarihli görevsizlik kararıyla S. Üniversitesi
Rektörlüğüne (Rektörlük) gönderilmesine karar verilmiştir.
13. Rektörlük tarafından 15/10/2015 tarihinde, dört
doktor hakkında yürütülen soruşturma neticesinde şahısların yargılanmalarına
gerek olmadığına (men-i muhakeme) karar verilmiştir.
14. Başvurucuların söz konusu karara karşı yaptıkları
itirazı inceleyen Danıştay Birinci Dairesi (Danıştay) tarafından 30/12/2015
tarihli kararla men-i muhakeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...şikayetçilerin vekili
tarafından 30.3.2015 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilen
dilekçede, 25.8.2010 tarihinde doğan [E.N.D.nin] dışkılama ve karnında şişlik nedeniyle 26.8.2010
tarihinde [E.] Üniversitesi Tıp Fakültesinde yoğun bakıma alındığı, uzun
süre çeşitli hastanelerde tedavisine devam edilen çocuğun kuyruk sokumunda ve
omuriliğinde kitle olduğunun tespiti üzerine 1.7.2011 tarihinde ameliyat
edildiği, birçok sağlık kuruluşunda tedavi gören çocuğun nötropeni nedeniyle
30.11.2014 tarihinde [S.] Üniversitesi Tıp Fakültesine yatışının
yapıldığı, burada on gün tedavi gördüğü, ateş nedeniyle kan nakli yapılmaması
gereken çocuğa ateşinin düştüğü gerekçesiyle hemşire tarafından kan verildiğini
fark eden annesinin bu duruma müdahale ettiği ve doktorun talimatıyla kan verme
işleminin durdurulduğu, çocuğun tedavisiyle ilgili hata yapılmaması için uğraş
veren anne ve babaya servisteki doktorlar, hemşireler ve yöneticiler tarafından
hakaret edildiği, Öğretim Üyesi [Y.K.nın] çocuğun anne ve babasına,
doktor ve hemşireleri rahatsız edemeyeceklerini, beğenmiyorlarsa hastaneden
gitmelerini söylediği, oradaki personele 'tutanak tutun ve bunları gönderin'
dediği, Başhekimle görüşmelerine izin verilmediği, şikayet dilekçelerinden
sonuç alınamadığı, 10.12.2014 tarihinde taburcu edilen hastanın ailesi tarafından
[H.] Üniversitesi Tıp Fakültesine götürüldüğü, buradaki tedavisinden
sonra 24.12.2014 tarihinde tekrar [S.] Üniversitesi Tıp Fakültesine
getirildiği, ağır nötropeni geçiren çocuğun 4 kişilik odaya yatırıldığı,
sürekli olarak sonda ve lavman yapılan çocuğun 14-15 yaşlarında erkek bir
çocuğun olduğu odada tutulduğu, önceki yaşanan tartışmalardan kaynaklanan
husumet nedeniyle çocuğun hayatının riske atıldığı, bir süre sonra tek kişilik
odaya alınan çocuğa trombosit verildikten sonra çocuğun karnında şişlik ve ağrı
başladığı, giderek artan bu duruma doktorlarca müdahale edilmediği, Dr. [D.K.]
ve Dr. [N.U.nun] bu durumu gaz şikayetine bağladığı, ailenin aksi
yöndeki uyarılarının dikkate alınmadığı, Dr. [A.E.nın] bu duruma tanık
olduğu, sürekli serum verilen çocuğun gece 12.00'den ertesi gün 17.00'ye kadar
idrar yapamamasının doktorlarca normal karşılandığı, Dr. [N.U.nun] bu
durumda anormallikolmadığını söyleyerek çocuğun annesi şikayetçiye 'çok
biliyorsan kendin tedavi et, nefrologlar toplantıda, istesem de gelemezler,
zaten böyle bir sorun yok' dediği, çocuğun sararmaya başladığı, Dr. [H.nin]
[de] bu durumda bir problem olmadığını söylediği, çocuğun Ankara'daki
doktorunun durumdan haberdar edilmesi üzerine çocuğun hemen getirilmesini
istediği, ailenin itirazlarına rağmen karayoluyla gidemeyecek durumda olan
çocuğa hava ambulansı talep edilmediği, bu süre zarfında çok zaman
kaybedildiği, hiçbir müdahelede bulunulmaksızın ve doktor olmaksızın çocuğun
karayoluyla Ankara'ya gönderildiği, acı çekerek ve sarsılarak yolculuk yapan
çocuğun [H.] Üniversitesi Tıp Fakültesine getirildiği gün vefat ettiği
belirtilerek çocuğun tedavi sürecine katılan tüm hastaneler ve doktorlarla
ilgili olayların ve şikayetlerin sebeplerinin ayrıntılı olarak açıklandığı, söz
konusu şikayetin [S.] Üniversitesi Tıp Fakültesindeki doktorlarla ve
hemşirelerle ilgili kısmının yukarıda açıklandığı şekilde olduğu, Başsavcılığın
görevsizlik kararı üzerine [S.] Üniversitesi Rektörlüğünce başlatılan
soruşturmada, olayla ilgili olarak [A.] Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyelerinden bilirkişi raporu alındığı, ancak bu raporda, 24.12.2014
tarihi itibarıyla Hastaneye başvurduğunda çocuğun mevcut sağlık durumu
itibarıyla 4 kişilik bir odaya yatırılmasının tıbbi kriterlere uygun olup
olmadığı, karnındaki şişlik şikayetiyle ilgili gerekli tetkiklerin yapılıp
yapılmadığı, hastalığıyla ilgili doğru tanının konulup konulmadığı, bu süreçte
hastanın sağlık durumunun teşhis, tetkik ve tedavisinde eksiklik olup olmadığı,
varsa bu durumun ve hasta için Nefroloji konsültasyonu istenmemesinin tıp
kurallarına uygun düşüp düşmediği, genel olarak hastanın bu süreçteki takip ve
tedavisinde dikkatsizlik ve özensizlik gösterilip gösterilmediği, Öğretim Üyesi
[Y.K.nın] bu dönemdeki tedavide görev alıp almadığı, almadıysa bu
durumun tıp kurallarına uygun olup olmadığı, [H.] Üniversitesi Tıp
Fakültesine sevk edildiği tarih itibarıyla hastanın karayoluyla sevkinin sağlık
durumunda kötüleşmeye ve tedavisinde gecikmeye neden olup olmadığı,
ambulanstaki şartların sevk için uygun olup olmadığı hususlarının da
aydınlatılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda soruşturmada belirtilen
hususların aydınlatılması için [S.] Üniversitesi ve [A.] Üniversitesi dışında başka
bir üniversitede görevli ve bu üniversite rektörlüğünce atanacak konunun uzmanı
üç kişiden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, hastanın [H.]
Üniversitesi Tıp Fakültesindeki hasta dosyası da temin edilerek yukarıda
sorulan hususları aydınlatan bir bilirkişi raporu alınması, Dr. [A.E.nın] iddialarla
ilgili olarak tanık sıfatıyla ifadesine başvurulması ayrıca soruşturmacı
tarafından şikayetçilere ve vekiline çağrı kağıdı çıkarılarak bu kişilerin
davet edilmeleri ve dinlenmeleri, gelmedikleri takdirde de sonraki usuli
işlemlerin yapılması gerekmektedir.
Açıklanan
nedenlerle, eksik incelemeye dayalı olarak düzenlenen soruşturma raporu esas
alınarak verilen şüphelilerin men-i muhakemelerine ilişkin [S.] Üniversitesi Rektörlüğünce
oluşturulan Yetkili Kurulun 15.10.2015 tarihli kararının bozulmasına, ..."
15. Karar üzerine Rektörlük tarafından başvurucuların ve
tanık doktor A.E.nin beyanı alınmıştır. A.E. beyanında özetle hastaya uygun
tedavilerin yapıldığını ve herhangi bir kötü muamelede bulunulmadığını ifade
etmiştir.
16. Ayrıca olayla ilgili olarak E. Üniversitesi Tıp
Fakültesinde görevli üç doktordan oluşan heyetten bilirkişi raporu temin
edilmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...(15/12/2014 ila 23/12/2014
tarihleri arası yatarak) taburcu edildikten bir gün sonra (24/12/2014'de) ateş
ve öksürük, ishal, karın ağrısı yakınmaları ile [S.] Üniversitesi Tıp Fakültesine
başvurmuş. Yapılan fizik bakı ve laboratuvar sonuçları ile Çocuk Onkoloji
Kliniğine yatırılmış, yapılan görüntülemelerle tümörünün büyüdüğü ve ağır
nötropenik ateş kliniğinin olduğu saptanmış, uygun antibiyotik ... ve
nötrofilleri yükseltmeye yönelik ... tedavisi hızlıca başlanmıştır. Hastanın
klinik bulgularını düzeltmeye yönelik gerekli sıvı ve kan ürünleri destek
tedavileri yapılmış, izlemde klinik bulguların stabil olduğu ve ateşin düşmeye başladığı
gözlenmiş, bu arada yapılan infeksiyon hastalıkları konsültasyonunda
antibiyoterapi değişimi önerilmediği belirtilmiştir. Hastanın isahlinin olması
üzerine yapılan sıvı tedavisi planlamaları yapılmış ve uygulanmış. Nötropenik
süreci devam eden hastanın ailesine yapılan uyarılara rağmen (ateş+ ishal
varken) lavman yapmaya devam ettikleri (ki bu olay enfeksiyonun yaygınlığını
artırabilen bir olaydır) bu arada gelişen idrar miktarındaki azalmanın ishal ve
sıvı tedavisinin yeterli olmamasından (aile kendisi manipüle ettiği için)
kaynaklandığı aileye belirtildiği ve doktor order kesmelarına müdahale
etmemeleri gerektiği, böbrek fonksiyonlarının her an bozulabileceği
bildirilmiştir. Yinelenen biyokimyasal testlerde böbrek fonsiyonlarının
bozulmadığı gözlenmiştir.
Aileye hastanın kliniği ve laboratuar
bulguları izleyen doktorlarca anlatılmış, ancak aile 29/12/2014 gecesi kendi
isteğiyle tedavisinin yapıldığı yere... gitmek istediklerini belirtmiş, klinik
durumu uygun olmamasına rağmen istek üzerine 112 ile haberleşilerek, bu merkeze
gönderildiği görülmüştür. 112 ile [H.] Tıp Fakültesi Çocuk Acil Bölümüne getirilen hastanın
genel durumunun iyi olamdığı, vital fonsiyonlarının bozuk olduğu (hipotansiyon,
metabolik asidoz varlığı) içinde olduğu saptanmış. Antibiyotik tedavisini
yoğunlaştırıldığı ... ve sepsis kliniğindeki hastanın gerekli sıvı tedavisinin
ayarlandığı görülmüştür. Aileye hastanın tümörünün büyüdüğü ve eklenen
nötropenik ateş enfeksiyonu ile hayati fonksiyonlarının bozulduğu
anlatılmıştır. Tüm gerekli tedavinin verilmesine rağmen 30/12/2015'de vefat
etmiştir.
Nötropenik ateş ... ve hızla gelişen
sepsis ve çoklu organ yetmezliği tablosu, bu hastada olduğu gibi tümörün
kontrol altına alınamadığı (hastada 2. Kürden sonra tümörün büyüdüğünün açıklanması)
durumlarda daha fazla olmak üzere genelde hayatı büyük oranda tehdit eden bir
tablodur. ...bu tablo en gelişmiş merkezlerde bile kanserli hasta kayıplarının
önemli nedenlerindendir. Her iki merkezde de hasta gözlem notları ve doktor
ifadelerinin incelemeleri sonucunda hastaya hastanede yattığı süreçte yapılan
tedavi ve işlemlerde eksiklik veya yanlışlıkların olmadığı kanaatine
varılmıştır..."
17. Neticede Rektörlük tarafından 7/11/2016 tarihinde,
dört doktor hakkında yeniden men-i muhakeme kararı verilmiştir. Karar, Danıştay
tarafından 28/12/2016 tarihinde onanmıştır.
18. Bu karar başvuruculara 6/4/2017 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular 5/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. Ali Abidin Saruhanoğlu ve
diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42; M.C., B. No:
2014/15910, 7/2/2018, §§ 30, 31.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular; çocuklarının tedavi sürecinin bir
kısmını gerçekleştiren, Hastanedeki tedavi sürecinde görev alan doktorlar
tarafından yanlış teşhis konup hatalı tedavi uygulandığını, doktorlardan
birinin kendilerine sert davranıp kendilerini kovarak tedavinin yarım
bırakıldığını, çocuklarının sağlık durumu uygun olmadığı hâlde hava ambulansı
yerine kara ambulansıyla ve doktor olmadan sevkinin yapıldığını, bu sebeplerle
yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğünün, olay hakkında subjektif bir rapora
dayalı olarak men-i muhakeme kararı verilmesi nedeniyle ise yaşam hakkının
etkili soruşturma yükümlüğünün, ayrıca adil yargılanma hakkı, etkili başvuru
hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama,..hakkına
sahiptir."
23. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri,
… Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucular, çocuklarının yaşamının kamu makamları tarafından
korunmamasından ve tıbbi ihmal sonucu çocuklarının hayatını kaybetmesi olayı
hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesinden şikâyet etmektedir. Bu sebeple
başvurucuların diğer iddialarının da yaşam hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
25. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka
yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin anne, babası ve
kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
26. Somut olayda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamakla birlikte başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi kuralı yönünden
ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir.”
29. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50). Devletin
pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam
hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
30. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında
yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister
kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların
yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak
şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §
35).
31. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de
bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı
kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai,
hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
32. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün
ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez.
Mağdurlara hukuki, idari, hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması
yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
33. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri
sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir
kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak
tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki
sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası
yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç,
§ 38).
34. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya
dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu ya da olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli
bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş
olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında
bir ceza soruşturmasının yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 60).
35. Aynı durum, yetkili kişi ve kurumların mesleki
ödevlerini hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya
vücut bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen
faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015,
§ 47; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844,
1/12/2016, § 68).
36. Başvurucular yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini
ileri sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi
edinmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucuların
iddialarının özünü ölüm olayında tedavinin belli bir kısmında görev alan sağlık
personelinin ihmali bulunduğu yani tanı ve tedavide hata yapıldığı
oluşturmaktadır. Bu tip vakalar Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası
olarak nitelendirilmektedir (Nimet Bacaklılar [GK], B. No: 2014/19349,
15/3/2018; Orhan Hisar ve Şerife Özlem Hisar, B. No: 2015/299,
31/10/2018).
37. Öte yandan başvurucuların hastanın sağlık durumu
uygun olmadığı hâlde yanında doktor olmadan hava ambulansı yerine kara
ambulansıyla sevk edildiği iddiası bakımından ilgili mevzuata göre kara
ambulansında doktor bulundurma zorunluluğu yoktur (bkz. § 19). Başvurucuların
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları 30/3/2015 tarihli şikâyet
dilekçesinde başvurucuların nakil için hava ambulansı taleplerine, hava
ambulansında gece görüşü olmadığı için kara ambulansı talep edildiği bilgisinin
verildiğinin belirtildiği görülmüştür. Ayrıca başvuru evrakında, çocuğun kara
ambulansı ile sevk edilmesinin sağlık durumunun bozulmasına doğrudan bir etkisi
olduğuna dair bir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır. Öte yandan başvuruculara
bir doktor tarafından kötü davranıldığı, Hastaneden kovuldukları ve
çocuklarının tedavisine son verildiği iddiası bakımından ise hastanın
tedavisinin ailenin Ankara'daki bir başka hastaneye nakil istemesi üzerine
sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.
38. Tüm bu bilgiler ışığında Anayasa’nın 17. maddesi
bağlamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğün somut olayda başvuruculara yargı mercileri önünde tam
yargı davası açma yolunun sağlanması ile yerine getirilebileceği ve açılacak
tam yargı davasının başvurucuların iddiaları bakımından hem ilgili personelin
veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.
39. Başvuru konusu olayda başvurucular, tüm ihlal iddialarını
doktorlar hakkındaki ceza soruşturması sürecine ilişkin olarak ileri sürmüş ve
ceza soruşturmasının tamamlanması sonrasında bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Başvurucular, tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi
ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda başvurucular tarafından
yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.