TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SERHAT OYMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/25497)
Karar Tarihi: 13/10/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M.Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Fatih ALKAN
Başvurucu
Serhat OYMAN
Vekili
Av. Salih EKİZLER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, naklen atama işlemi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, sivil ve askerî ortak kullanımlı bir havalimanı olan Malatya Havalimanı Müdürlüğü bünyesinde ARFF (aircraft rescue and fire fighting -uçak kurtarma ve yangın söndürme) memuru olarak 2010 yılında göreve başlamıştır.
10. 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'ye (399 sayılı KHK) tabi olan ve sözleşmeli olarak çalışan başvurucu hakkında düzenlenen ve Malatya Valiliği Hava Meydanı Mülki İdare Amirliği tarafından Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına sunulan gizli ibareli yazıda başvurucunun başka bir görevde değerlendirilmesi teklif edilmiştir.
11. 15/1/2013 tarihli söz konusu yazıda; 2012 yılında Cudi Dağı'nda öldürülen PKK terör örgütü mensubu beş teröristin cenazelerinin sivil toplum örgütleri ve aileleri tarafından teslim alınması esnasında çekilen ve haber sitelerinde yer alan videolarda başvurucunun da görüntülendiği, olayla ilgili olarak Malatya İl Emniyet Müdürlüğünden konunun araştırılmasının istendiği, yapılan araştırmada başvurucunun Cudi Dağı'nda öldürülen Arin kod isimli G. O. ile kardeş olduklarının tespit edildiği belirtilmiştir. Başvurucunun kardeşinin cenazesini teslim almak üzere Cudi Dağı'na gittiği, otopsi işlemlerinin ardından cenazenin başvurucu tarafından teslim alındığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun iki kardeşinin PKK terör örgütünün propagandasını yapma suçu kapsamında Malatya 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılandıkları ve haklarında 2000 yılında davanın ertelenmesine karar verildiği belirtilmiştir. Yazıda başvurucunun genel bilgi tarama sisteminde kaydının olmadığı, arşiv kayıtlarında herhangi bir suç kaydının bulunmadığı, yasa dışı örgütlerle irtibatını gösterir bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, terör örgütüne müzahir kurum ve kuruluşlarla irtibatının olmadığı ifade edilmiştir. Yazının son kısmında Malatya Hava Meydanının 7. Ana Jet Üs Komutanlığı ile sorumluluk ve çalışma sahalarının ortak olduğu, Malatya Hava Meydanının konumu, hassasiyeti ve başvurucunun yerine getirdiği ARFF memurluğu görevinin özellikleri dikkate alındığında başvurucunun Malatya Hava Meydanı güvenliği için risk oluşturabileceği vurgulanmış ve başvurucunun başka bir görevde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
12. Bunun üzerine başvurucu, Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü tarafından 25/1/2013 tarihinde Çanakkale Gökçeada Havalimanı Müdürlüğü emrine naklen atanmıştır.
13. Başvurucu adına üyesi olduğu sendika tarafından söz konusu atama işleminin hukuka aykırı olduğu ve keyfîlik içerdiği ileri sürülerek 18/2/2013 tarihinde Malatya İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucunun iki buçuk yıllık memuriyet hayatında hakkında herhangi bir adli ve idari tahkikatın yapılmadığı, güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada kardeşi ölen başvurucunun cenazeyi teslim almasının atama nedeni olarak kabul edildiği, cezaların şahsiliği ilkesi gereğince kardeşinin işlediği suç nedeniyle başvurucunun cezalandırılamayacağı, tesis edilen işlemin kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olmadığı belirtilmiş ve işlemin iptal edilmesi talep edilmiştir.
14. Davalı DHMİ Genel Müdürlüğünce Mahkemeye sunulan 22/4/2013 tarihli cevap dilekçesinde; Türkiye'de bulunan havaalanlarının işletilmesi ve Türk hava sahasındaki hava trafiğinin düzenlenmesi ve kontrol edilmesi görevlerinin DHMİ tarafından yerine getirildiği, Malatya Havalimanının sivil ve askerî ortak kullanımlı havalimanlarından olduğu, dava konusu işlemin Malatya Valiliği Hava Meydanı Mülki İdare Amirliğinin 15/1/2013 tarihli yazısı doğrultusunda tesis edildiği ve hukuka aykırı olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
15. İdare Mahkemesinin 20/3/2014 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; güvenlik güçleri ile girdiğiçatışmada ölen terör örgütü üyesi kız kardeşinin cenazesini almak için başvurucunun Cudi Dağı'na gitmesi ve otopsi sonrası cenazeyi teslim alması idari ve adli yönden suç teşkil etmese ve başvurucu hakkında yasa dışı örgütlerle irtibatını gösteren bilgi ve belge bulunmasa da başvurucunun askerî sorumluluk ve çalışma sahası olan Malatya'da görev yapmasının hem kendisinin hem de burada görev yapan diğer personelin çalışma huzurunu olumsuz etkileyebileceği ve Malatya dışında başka bir göreve atanmasının gerekli olduğu ifade edilmiştir. Ancak atama işlemi tesis edilirken sorumluluk ve çalışma sahaları askerî kurumlarla ortak olmayan hava meydanlarından birine atanması konusunda başvurucunun tercihinin alınması gerektiği, bu hâliyle potansiyel suçlu izlenimi oluşturacak şekilde ve sürgün mahiyetinde başvurucunun Gökçeada Havalimanı Müdürlüğü emrine naklen atandığı, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı ve iptal edildiği belirtilmiştir.
16. Söz konusu karar, Davalı DHMİ Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş ve Danıştay Beşinci Dairesinin 3/11/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, 399 sayılı KHK'nın 9. maddesinde sözleşme süresi içinde gelişen hizmet şartlarına göre sözleşmeli personelin görevinin veya görev yerinin değiştirilebileceğinin düzenlendiği vurgulanmıştır. Başvurucu hakkındaki atama işlemine dayanak alınan nedenler hatırlatılmış ve Malatya Havalimanının sivil ve askerî amaçlı kullanılması nedeniyle güvenlik riskinin ortaya çıktığı belirtilmiştir. Ayrıca Havalimanının stratejik konumu ile personel emniyetinin sağlanması konusundaki ihtiyaç gözönüne alındığında söz konusu riskin bertaraf edilmesi amacıyla başvurucunun atama işlemine tabi tutulduğu, işlemin idarenin takdir yetkisi kapsamında kaldığı ve işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
17. Danıştay Beşinci Dairesi tarafından verilen karara karşı başvurucu adına dava açan sendika tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise de bu yöndeki talep aynı Dairenin 26/1/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Bozma kararı üzerine yeniden inceleme yapan İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. 24/3/2017 tarihli kararda; 399 sayılı KHK'sının anılan hükmüne yer verilmiş ve bozma kararında açıklanan gerekçelere dayanılmıştır.
19. Söz konusu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmamış ve karar kesinleşmiştir.
20. İdare Mahkemesince verilen 24/3/2017 tarihli karar 5/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu, 30/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 399 sayılı KHK'nın "Görev ve Yer Değişikliği" kenar başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Sözleşme süresi içerisinde gelişen hizmet şartlarına göre sözleşmeli personelin görevi veya görev yeri değiştirilebilir. ..."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mesleki hayat özel hayat kavramı dışında tutulamaz. Özel hayat unsurları gerekçe gösterilerek mesleki hayata getirilen sınırlamalar, bireyin sosyal kimliğini etkilediği ölçüde Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamına girebilmektedir. AİHM, bireylerin genellikle iş yaşamında dış dünyayla ilişkiler kurduğunu hatırlatarak bireyin kimliğini oluşturmasının ve sosyalleşmesinin önemli bir aracı olan dış dünyayla ilişki kurma hakkının bireyin iş çevresini de kapsadığını, bu durumun serbest meslek bağlamında özellikle geçerli olduğunu ifade etmiştir (Niemitz/Almanya, B. No: 137/1088, 16/12/1992, § 29; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 45; Campagnano/İtalya, B. No: 77955/01, 23/3/2006, § 53).
25. AİHM, kural olarak ilgili kişinin mesleki yaşantısına getirilen bir kısıtlamayı (örneğin naklen atama işlemi) Sözleşme'nin 8. maddesinin kapsamı içinde kabul etmektedir. AİHM tarafından öncelikle mesleki hayatın kişiliğin geliştirilmesi üzerindeki etkisi tartışılarak mesleki hayata getirilen sınırlamaların bireyin yakın çevresiyle ilişkilerini geliştirmesi ve sosyal kimliğini şekillendirmesi üzerinde etki doğuracağı belirtilmiş ve bu bağlamdaki müdahalelerin 8. madde kapsamına girebileceği değerlendirilmiştir (Sodan/Türkiye, B. No: 18650/05, 2/2/2016, § 37).
26. AİHM, bu konudaki her somut olay değerlendirmesinde özel hayat kavramının kapsamına ilişkin açıklamalarda bulunmuş ve bu kavramın bireyin kişisel hayatını istediği gibi yaşayabileceği bir iç alan ile sınırlandırmayı ve dış dünyayı bu alandan tamamen uzak tutmayı hakkın koruma alanını aşırı şekilde sınırlayan bir yaklaşım tarzı olarak nitelendirmiştir (Fernández Martínez/İspanya [BD], B. No. 56030/07, 12/6/2014, § 109).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu;
i. İki buçuk yıldır Malatya Havalimanında çalışmasına ve bu süre zarfında risk oluşturan personel olarak görülmemesine rağmen uzun süredir haber alamadığı PKK terör örgütü üyesi kardeşinin cenazesini teslim alması nedeniyle riskli personel kabul edildiğini, böylesi bir değerlendirmenin suç ve cezaların şahsiliği ilkesiyle çeliştiğini ileri sürmüştür.
ii. Hakkında herhangi bir adli ya da idari soruşturmanın veya riskli olarak nitelendirilmesine neden olacak somut bir delilin bulunmadığını, yasa dışı örgütlerle bir irtibatının bulunmadığına ilişkin resmî raporlar düzenlendiğini, sürgün mahiyetinde olan söz konusu atama işleminin hukuka aykırı olduğunu ve keyfîlik içerdiğini iddia etmiştir.
iii. İdarenin tesis ettiği işlemin gerekçesi dikkate alındığında âdeta terör örgütü üyesi gibi kabul edildiğini, bu konuda aleyhine verilmiş herhangi bir yargı kararı bulunmamasına rağmen sergilenen yaklaşım ile potansiyel bir suçlu izlenimi oluşturulduğunu belirtmiştir.
iv. Atama işleminin gerekçesi gözönüne alındığında ailesi önünde ve sosyal çevresinde küçük düşürüldüğünü, bu işlemin etkilerinin ömür boyu devam edeceğini ileri sürmüştür.
v. Söz konusu işlemin ayrımcılığa dayandığını ve açtığı iptal davasının hukuka aykırı şekilde reddedildiğini belirterek tüm bu nedenlerle özel hayata saygı hakkının, adil yargılanma hakkının, suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Ayrıca başvurucu, Danıştayın bozma kararında belirtilen gerekçe doğrultusunda İdare Mahkemesi tarafından ret kararı verildiğini ve bozma kararına uyulduğunu, bu konuda Danıştayın içtihadının açık olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle temyiz kanun yoluna gitmeden doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurduğunu ve başvuru yollarını tükettiğini ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde; başvurucunun İdare Mahkemesince verilen 24/3/2017 tarihli karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmadığı, bu suretle iddialarını olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürerek inceletme ve davasını takip etme hususunda gerekli özeni göstermediği belirtilmiş ve başvuru hakkında başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesince aksi kanaate varılması durumunda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı yönünden yapılacak değerlendirmelerde derece mahkemelerince de açıklanan başvurucunun içinde bulunduğu koşulların ve Malatya Havalimanının özelliklerinin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Görüşte; ulusal güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına uygun şekilde hareket edildiği, idarenin takdir yetkisi kapsamında ve kamu yararı gözetilerek uyuşmazlık konusu işlemin tesis edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca atama işlemiyle başvurucunun görev yaptığı çevrede kendisine gelebilecek istenmeyen müdahalelerden uzak, daha uygun bir yerde görevlendirilmesinin sağlandığı ve başvurucu ile görev yaptığı kurumun çevresel faktörlerden korunduğu, dolayısıyla başvurucunun bireysel yararının da dikkate alındığı iddia edilmiştir. Öte yandan başvurucunun Gökçeada Havalimanı Müdürlüğüne atanmasından dolayı özel hayatının ne şekilde etkilendiği hususunda somut gerekçeler ileri sürmediği belirtilmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, ilgili sınır komutanlığının resmî izniyle kardeşinin cenazesini teslim aldığını ve etkili başvuru yollarının tamamını tükettiğini ifade ederek başvuru dilekçesinde yer verdiği iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
32. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvurucunun temel iddialarının hukuka aykırı şekilde atama işlemine tabi tutulmasına, bu suretle kamu gücü marifetiyle mesleki hayatına müdahale edilmesine ve atama işleminin iptal edilmesi talebiyle açtığı davanın reddedilmesine ilişkin işlemler bütününe ilişkin olduğu görülmektedir. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir irtibatının olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında belirlenen ölçütlerin dikkate alınması gerekir (C. A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 88).
35. Anayasa Mahkemesi yakın tarihte açıkladığı C. A. (3) kararında; özel hayata ilişkin hususların kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alındığı durumlarda özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğuna ve özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi gerekli olan koşulların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (C. A. (3), §§ 90-96).
36. Belirtilen kararlarda açıklanan kriterler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun atama işlemine tabi tutulmasının özel hayata ilişkin bir nedene dayanmadığı söylenemeyecektir. Zira işleme dayanak olarak alınan başlıca olgu başvurucunun kardeşinin cenazesini teslim aldığının tespit edilmesidir. Bununla birlikte başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin onun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı da anlaşılmaktadır. Nitekim alınan tedbirin başvurucunun sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi açısından ciddi sonuçlar doğurmasına yol açacağı değerlendirilmektedir.
37. Neticede gerek nedene gerekse sonuca dayalı olarak somut başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özel hayata saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Başvurucu, İdare Mahkemesince verilen 24/3/2017 tarihli karara karşı temyiz kanun yoluna gitmeden doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurduğundan öncelikle başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği yönünden bir değerlendirme yapılması gerekecektir.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı ve 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ikincil nitelikte bir kanun yolu olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır (Şahin Tosun, B. No: 2014/10857, 11/1/2017, § 34).
40. Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikte bir karar varsa ve temyiz mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde görünmüyorsa başvurucu, iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 30; Şahin Tosun, § 35).
41. Somut olayda, temyiz kanun yoluna başvurulması başvurucu tarafından tüketilmesi gerekli bir yol olarak değerlendirilmemiştir. Başvurucu tarafından açılan davada İdare Mahkemesi ilk olarak dava konusu işlemin iptaline karar vermiş; temyiz üzerine Danıştay Beşinci Dairesi bu kararı bozarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Karar düzeltme talebinin de reddedilmesi üzerine İdare Mahkemesi, anılan bozma kararına uyarak davanın reddine karar vermiş ve karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
42. Bu durumda, somut başvuruya konu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak temyiz mercii kararını vermiş ve İdare Mahkemesi de temyiz merciinin verdiği karar doğrultusunda hüküm kurmuştur. Bu aşamadan sonra başvurucudan İdare Mahkemesince verilen son karara yönelik olarak temyiz yoluna başvurmasını beklemenin bireysel başvuru hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel oluşturabileceği değerlendirilmektedir. Bu yönüyle İdare Mahkemesince verilen 24/3/2017 tarihli son karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmeden gerçekleştirilen somut başvuruda etkili hukuk yollarının tüketildiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
44. Başvurucu, DHMİ Genel Müdürlüğünce tesis edilen işlemle Malatya Havalimanı Müdürlüğü bünyesindeki görevinden Gökçeada Havalimanı Müdürlüğü emrine naklen atanmıştır. Dolayısıyla atama işleminin tesis edilmesiyle kamusal bir makam tarafından başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
46. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
47. Somut olaya konu olan müdahalenin 399 sayılı KHK'nın 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası dayanak alınarak gerçekleştirildiği görülmektedir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(2) Meşru Amaç
48. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden ise özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıyla bu sebeplerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 40).
49. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte söz konusu hakkın hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa'nın 12. maddesinde düzenlendiği üzere temel hak ve hürriyetler kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder. Bu bağlamda özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu sonuca ulaşılabilmektedir. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Ahmet Çilgin, § 39). Bir başka deyişle temel hak ve özgürlüklerin kapsamının, objektif uygulama alanının her bir norm yönünden bağımsız olarak değil Anayasa’nın bütünü içindeki anlama göre belirlenmesi gerekir (AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 12).
50. Anayasa'nın 5. maddesinde ise "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." denilmektedir. Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir (Ö.N.M., B. No: 2014/14751, 15/2/2017, § 71). Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanmadığı bir ortamda hak ve özgürlüklerden gereği gibi yararlanılması, kişinin özel hayatına saygı gösterilmesi mümkün değildir. Bu kapsamda devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında millî güvenliği ve kamu düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır (Ö.N.M., § 72).
51. Özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil eden mesleğe ilişkin tedbirlerde millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasının, kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının hakkın doğasından kaynaklanan bir sınırlandırma nedeni olarak kabul edilebileceği değerlendirilmektedir. Somut başvuruda da kamu gücünü kullanan idarenin millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacını taşıdığı değerlendirilmiş ve bu suretle meşru amaç unsurunun bulunduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
52. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre demokratik toplum düzeninin gerekleri kavramı öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir (AYM, E.2016/179, K.2017/176, 28/12/2017; Haluk Öktem, § 49; Erhun Öksüz, § 53; G.G., § 56; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 44; Salim Onur Şakar, B. No: 2015/2711, 21/9/2017, § 35).
53. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Ölçülülük ilkesinin amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden gereklilik ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 48; Bülent Polat, § 106; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016 § 70; Bülent Kaya, [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 82).
54. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
55. Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli nedenlerle veya dönemlerde başka yerlere atanmaları ya da görevlendirilmeleri söz konusu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma veya görev yerinin değiştirilmemesi konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin -kendi mevzuatı çerçevesinde- ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alarak bu talepleri karşılayamaması olağandır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur (İhsan Asutay, § 39). Bu noktada kamu hizmetlerinin sürekliliği ve düzenliliği ilkesi ile kamu görevlilerinin özel hayatına saygı hakları arasında adil bir dengenin gözetilmesi ve alınan tedbirin bireyselleştirilmesi gerekir. Başka bir anlatımla temel haklara müdahale teşkil eden işlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığı, başvurucunun mesleğinin niteliği ve atama işlemine tabi tutulmasına neden olan koşullar gözönünde bulundurulmalı, kamunun veya kimi zaman başka bir bireyin menfaati ile müdahalenin süjesi olan bireyin menfaati arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı belirlenmeli ve tedbirin gerekliliği konusunda somut olaya özgü açıklamalarda bulunulmalıdır.
56. Ayrıca özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğu konusunda idari ve yargısal makamlar tarafından oluşturulan gerekçelerin ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli olması gerekir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Ata Türkeri, §§ 45, 47; Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 66). Yine söz konusu tedbirlerin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir.
57. Öte yandan yapılacak değerlendirmelerde her somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınacağı, dolayısıyla ulaşılacak sonuçların olaydan olaya farklılık gösterebileceği gözardı edilmemelidir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Somut olayda sivil ve askerî ortak kullanımlı havalimanlarından biri olan Malatya Havalimanında iki buçuk yıldır ARFF memuru olarak görev yapan başvurucu, güvenlik riskinin meydana geldiği gerekçesiyle Gökçeada Havalimanı Müdürlüğü emrine atanmıştır.
59. İdari ve yargısal makamlarca açıklanan gerekçelerden anlaşıldığı üzere, havalimanlarının işletilmesi ve Türk hava sahasındaki hava trafiğinin düzenlenmesi ve kontrol edilmesi görevleri DHMİ tarafından yerine getirilmekte ve bazı havalimanları askerî amaçlarla da kullanılmaktadır. Bu kapsamdaki havalimanlarından birinde görev yapan başvurucunun PKK terör örgütü mensubu olduğu belirtilen ve güvenlik görevlileriyle girdiği çatışmada öldürülen kardeşinin cenazesini Cudi Dağı'ndan teslim aldığının ve diğer kardeşleri hakkında PKK terör örgütünün propagandasını yaptıkları gerekçesiyle adli işlem yapıldığının tespit edilmesi üzerine, başvurucunun askerî sorumluluk ve çalışma sahası olan Malatya'da görev yapmasının hem kendisinin hem de görev yapan diğer personelin çalışma huzurunu olumsuz etkileyebileceği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda Malatya dışında başka bir göreve atanmasının gerekli olduğu kanaatine varılmış ve başvuruya konu olan atama işlemi tesis edilmiştir.
60. Atama işleminin kanuni dayanağı olan mevzuat incelendiğinde sözleşme süresi içerisinde gelişen hizmet şartlarına göre sözleşmeli personelin görevinin veya görev yerinin değiştirilebileceğinin hüküm altına alındığı görülmektedir.
61. Millî güvenliğin sağlanması amacı doğrultusunda görev ifa eden Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen askerî operasyonlarda kullanılan bir havalimanında görev yapan personelin belirlenmesinde idarenin takdir yetkisinin bulunduğu tartışmasızdır. Nitekim ilgili mevzuatta, hizmet şartlarına göre görev yerinin değiştirilebileceği konusunda idareye tanınan takdir yetkisi geniş tutulmuştur. Bu bağlamda yapılan incelemede, tesis edilen işlemin gerekliliği ve nedenlerinin idarece ortaya konulduğu, sözleşmeli olarak görev yapan başvurucu hakkında tesis edilen işlemin görev yeri değişikliği ile sınırlı tutulduğu, başvurucunun görev tanımının değiştirilmediği ve işlemin başvurucuya özgü somut koşullar dikkate alınarak tesis edildiği değerlendirilmektedir. Bu bakımdan aile bireylerinin PKK terör örgütü ile olan ilişkilerinin tespit edilmesi gerekçe gösterilerek başvurucunun görev yerinin değiştirilmesinde, idarenin takdir yetkisinin keyfî şekilde kullanıldığı ve gerçekleştirilen müdahaleyle takdir yetkisinin sınırlarının aşıldığı söylenemeyecektir. Dolayısıyla başvuruya konu olan atama işleminin belirli olay ve olgulara dayandırıldığını ve müdahalenin gerekliliğinin başvurucu özelinde bireyselleştirildiğini söylemek mümkündür.
62. Ayrıca idari ve yargısal organlar tarafından konunun tüm yönleriyle ele alındığı ve müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçelerin açıklandığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağladığı kanaatine varılmaktadır.
63. Öte yandan başvurucu, mesleki faaliyetini yerine getirmekten alıkonulmamıştır. Bu konuda bir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle başvurucunun özel hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin öngörülen meşru amaçla ölçülü şekilde gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir. Yine atama işlemi nedeniyle başvurucu ile DHMİ Genel Müdürlüğü arasında doğan uyuşmazlığın çözümüne olanak sağlamaya uygun yasal düzenlemelerin mevcut olduğu, başvurucunun derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı ve yargılamanın makul bir süre içinde tamamlandığı, dolayısıyla yargılamalarda usule ilişkin güvencelerin sağlandığı anlaşılmaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
B. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
65. Başvurucu; evli olduğunu, eşinin hekim olarak Malatya ilinde görev yaptığını, atama işlemi nedeniyle aile bütünlüğünün bozulacağını belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
66. Bakanlık görüşünde, atama işleminden dolayı başvurucunun aile hayatının ne şekilde etkilendiği hususunda somut gerekçelerin ileri sürülmediği ifade edilmiştir.
67. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, atama işlemi nedeniyle hekim olarak çalışan eşinden ayrı kaldığını belirtmiş ve başvuru dilekçesinde yer verdiği iddialarını tekrar etmiştir.
a. Genel İlkeler
68. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer. Zikredilen kurallara göre başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).
69. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi, başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ortaya konulan somut bilgi ve belgelerin niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23; Ünal Yiğit, § 22).
70. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri vardır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun soyut şekilde Anayasa hükümlerine atıfta bulunmasının iddiaların ispatlandığı anlamına gelmeyeceğini birçok kez vurgulamıştır. Başvurucu; başvuru formunu özenle doldurmak, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermek, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemek ve bir bilgi veya belge elde edilememişse bunun da nedenlerini açıklamak zorundadır (Ünal Yiğit, §§ 25, 26; Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, §§ 22-26).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
71. Başvurucu, Gökçeada Havalimanı Müdürlüğüne atanması işlemi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de ihlal iddiasını kanıtlama konusunda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirebilmiş değildir. Başvurucu, başvuru formunda yalnızca eşinin hekim olarak Malatya ilinde görev yaptığını ve başka bir ile atanması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini soyut bir şekilde ileri sürmekle yetinmiştir. Başvurucu, eşinin hangi koşullarda görev yaptığına, zorunlu hizmet kapsamında ya da atama işlemine tabi olmayan statüde bulunup bulunmadığına, atama işlemi nedeniyle ailenin bir araya gelme konusunda hukuki imkânların mevcut olup olmadığına ve yer değişikliği nedeniyle yaşanması muhtemel etki dışında atama işlemi nedeniyle kendi ailesinin somut koşulları üzerinde ne tür sonuçların meydana geleceğine ilişkin hiçbir açıklamada bulunmamış ve olaya özgü gerekçelerini izah etmemiştir.
72. Sonuç olarak başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiş; bu bağlamda ileri sürdüğü ihlal iddialarını temellendirememiştir.
73. Önemle belirtilmelidir ki bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucunun başvuru formunda ileri sürdüğü gerekçelerle sınırlı bir incelemeyi kapsamaktadır. Başvurucunun bireysel başvuru formunda mağduriyetini gösteren açıklamaları yapmaması ve/veya mağduriyetine dayanak olarak ileri sürdüğü hususları delillendirmemesi durumunda, Anayasa Mahkemesi başvurucu yerine geçerek delil toplama ve ihlal iddialarını gerekçelendirme görev ve yükümlülüğüne sahip değildir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.