TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN FATİH UĞURLU BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2017/22265)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan Fatih UĞURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali PACCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan bir gazetede yayımlanan
haberler nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Yeni Akit isimli ulusal gazetenin (gazete)
olay tarihindeki sahibidir. Davacı Kemal Kılıçdaroğlu, -olayların geçtiği tarihte
ve hâlen- Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) Genel Başkanı, diğer davacı CHP ise
olayların meydana geldiği tarihte ana muhalefet partisi konumundadır.
A. Arka Plan
Bilgisi
10. H.A. 2011 yılında CHP Tunceli milletvekili olarak
seçilmiştir. 2012 yılında PKK tarafından kaçırılarak 48 saat sonra serbest
bırakılan H.A, olayla ilgili olarak şunları söylemiştir:
"...Örgüt bu eylemi siyasi
propaganda olarak yaptığını söyledi. Bu eylemi yapan genç arkadaşlar, bu
ülkenin çocukları. Bu eylem aracılığıyla Türk kamuoyuna barış ve ateşkes mesajı
vermek istediklerini söylediler. Benden parlamentoda Kürt sorunun çözülmesi
konusunda daha fazla rol üstlenmem konusunda ricacı oldular."
11. H.A.nın yukarıdaki açıklaması kamuoyunda H.A.nın
PKK'ya yakın bir duruş sergilediği tartışmalarına neden olmuştur. Kemal
Kılıçdaroğlu konuyla ilgili görüşünün sorulması üzerine şöyle cevap vermiştir:
"[H.A.] yaşadıklarını anlatıyor. Kaçırılan bir
milletvekilinin yaşadıklarını anlatmasında ne var? Bu anlatım parti ile alakalı
değil. Parti ile alakalı bir duruş değil. Bu bir CHP söylemi de değil. Sanki
CHP söylemi gibi anlatmak yanlış, söylem CHP söylemi değil. Ama bir yanlış da
bulmuyorum. Şimdi onun kaçırılmasını, bir milletvekilinin kaçırılmış olmasını,
bunun milletvekili ve Türkiye üzerindeki travmasını düşünmeden bunları yapmak,
konuşmak, bütün bunlar yanlış. Buradan CHP’yi parçalama girişimi yapılmak isteniyor.
Bunu başaramazlar. Milletvekilimizin arkasındayım. İnsani bir duruş ve anlatım
gerçekleştirmiştir."
12. Milletvekili H.A. 16/1/2013 tarihinde, öldürülen
PKK'lı S.C.nin ailesine taziye ziyaretinde bulunması hakkında kamuoyunda çıkan
tartışma nedeniyle taziye ile ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunmuştur.
H.A.nın açıklamalarının ilgili kısmı şöyledir:
"...Ölen bir insanın cenazesine
gitmek dünyanın her yerinde insani bir görevdir. Ölen kişi PKK’lı da olsa,
suçlu da olsa, cinayet zanlısı da olsa, onun yakınlarına baş sağlığı dilemek
bütün kültürlerde var olan bir davranıştır. [S.C.nin] ailesi de benim yakın hemşehrim,
seçmenlerim, annesi ve babasını en az 30 yıldır tanırım. Kardeşlerinin
avukatlığını yaptım. Dolayısı ile bu aileyi, kızları her ne suretle olursa
olsun, Türkiye’nin barışına darbe vurmak, barış arayışını raydan çıkarmak,
Türkiye’yi yeniden kanlı bir sürece çekmek için yapılmış bir provokasyon olan
Paris’teki cinayetten dolayı ziyaret etmek, baş sağlığı dilemek, acılarını
paylaşmak, insani bir görevdir. Bunun siyasetin dışında ele alınması lazım. Bu
ziyareti CHP’li kimliğimle değil, Dersimli kimliğimle, insani kimliğimle
yaptım. Herkesin böyle anlaması, kanımca daha yararlı olur. Türkiye’nin
barışını düşünüyorsak birbirimizin acılarına duyarlı olmamızda fayda
var..."
13. Taziye ziyareti ile ilgili görüşleri sorulan Kemal
Kılıçdaroğlu şöyle cevap vermiştir:
"Herhangi bir görüşmemiz olmadı.
Ankara'ya gidince olayları dinleyeceğim ve gereğini yapacağım."
14. Diğer taraftan, 21/1/2013 tarihinde DHKP-C'li olduğu
ileri sürülen kişilere yönelik olarak yapılan operasyonda aralarında Ç.H.
Derneği avukatları da olan birçok kişinin gözaltına alınması üzerine, içlerinde
H.A.nın da bulunduğu bazı milletvekilleri gözaltına alınan kişilere destek olmak
amacıyla İstanbul Adliyesine gitmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu yapılan
operasyonlarla ilgili şu şekilde konuşmuştur:
"Çözemedikleri bir şey vardı;
avukatlar. Şimdi ne yaptılar avukatlara operasyon yaptılar. Avukatların sabah
evlerini basıyorlar. Türkiye'de hukuk yok ki... 'Orada savcı olmasın, ben basar
alırım'. Nasıl olsa polis devleti..."
B. Başvuruya Konu Olaylar
15. Gazetenin 22/1/2013 tarihli nüshasında gazeteci Y.D.
tarafından "CHP ve DHKP-C" başlıklı bir yazı yazılmıştır. İlgili yazı
şöyledir:
"Geçen hafta 'CHP ve PKK' başlıklı
bir yazı yazmıştım. Bu haftaki yazımda ise başka bir terör örgütüyle CHP'nin
ilişkilerini anlatmak durumunda kalıyorum. Daha önce de sayısız defa Ergenekon
terör örgütüyle CHP'nin ilişkilerini irdelemiş, halkına terör uygulayan Esad'la
CHP'nin ilişkilerine değinmiştim.
Nerede bir terör örgütü ve terörist
varsa CHP, destek için orada oluyor çünkü. Ve benim kendisini devletin kurucusu
olarak niteleyen CHP'yle bu örgütsel bağlantılar üzerinde defalarca durmam
iktiza ediyor.
CHP'nin teröristlerle ilişkilerden
sorumlu milletvekili
[H.A], dağda uyuyakalan PKK'lının başında sabaha kadar nöbet tutup sarılarak
ayrıldıktan sonra Paris'te öldürülen [S.nin] taziyesine katılıp karalar
bağlamış, ardından 'yandaş medyayı' PKK'nın içindeki Dersimlileri hedef
göstermekle suçlamıştı.
PKK'lı teröristlerle ilgili üzerine
düşeni yapan ve yapmaya devam edeceği de gözüken[H.A], son olarak DHKP-C'lilere
destek için de olay yerindeydi.
Hiç kimseyi şaşırtmayan 'gözaltına
alınan insanları tanıdığı' yönündeki sözleriyle konuya giren [H.A], bir kez daha 'nerede bir
terörist varsa destek için orada olacağını' cümle aleme gösterdi.
Çünkü daha önce de belirttiğim ve
Başbakan'ın 'gizli ajanda' olarak nitelediği üzere Kemal Kılıçdaroğlu ve [H.A] arasındaki 'terör örgütlerine
bakış' paralelliği var.
Kemal Kılıçdaroğlu devlet kademelerinde
yönetici olduğu dönemde o kadar çok DHKP-C ve bilumum örgütçü doldurdu ki
devlete, [H.A] bugün
onların kaymağını yiyor sadece.
Medyada Kemal Kılıçdaroğlu'nun en büyük
destekçisi [Ş.K] dün
[H.A.yı] savunup, Ak Parti'yi suçlarken aslında 'lobi'nin dayanak
noktasını ortaya koyuyor.
[H.A.nın] açıkça teröristlerle iç
içe olması problem gözükmüyor [Ş.K] ve Kemal Kılıçdaroğlu için. Çünkü
'bizden' kategorisinde bu bakış açısına göre.
CHP'nin DHKP-C operasyonuna daha
şiddetli tepki vermesi muhtemel, 'bizden' ekibi için DHKP -C, Ergenekon kadar
önemlidir. Hatta DHKP-C, onların Ergenekon'udur aslında.
Baksanıza, iki hafta evvel İstanbul
Gültepe Mahallesi'nde Alevi evlerini işaretleyenler DHKP-C'li çıkmış. Belli bir
kesimde mağduriyet hissi oluşturmak, bunun üzerinden imtiyaz devşirmek
örgütlemek ve istediği yöne sevk etmek için akıllıca bir plan yapmış DHKP-C.
Ergenekon nasıl Türkiye'nin genelini
istediği yöne sevk etmek için provokasyonlar yapıyorsa DHKP-C de Alevileri
istediği noktada tutmak ve kinlendirmek için aynı işlevi gördü. Bu yüzden
'bizim Ergenekon'dur. [H.A]
ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun gözünde DHKP-C.
Tabii bağlantılar bununla da sınırlı
değil. Ç.H. Derneği Başkanı [S.K.], Suriye dönüşü DHKP-C operasyonu kapsamında uçağın
kapısında gözaltında alınmış. Avukat bey Suriye'de ne yapıyordu acaba?
DHKP-C, Suriye ile bu derece sıkı fıkı
da CHP daha mı az sıkı fıkı?
CHP'li vekiller Suriye topraklarında
fink atıyorlar desek yeridir.
Özetle, Suriye konusunda CHP'nin
yönetimi ile DHKP-C'nin aynı düşündüğü ortada.
Ama bunlar daha bir şey değil,
kadrolaşma konusunda uzman olan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'de tam olarak
kadrolaşma yaklaştıkça teröristlerin CHP'de baş tacı edildiğini; Ergenekon
Terör Örgütü üyelerini milletvekili yapmayla başlayan sürecin, diğer terör
örgütlerine doğru yayıldığını göreceğiz.
DHKP-C operasyonu Kemal Kılıçdaroğlu -[H.A] ikilisi için kuyruk acısı
değil, evlat acısıdır zira."
16. Bu yazı üzerine Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, kişilik
haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla başvurucuya karşı manevi tazminat
davası açmıştır. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/10/2013 tarihinde, ilgili
köşe yazında bir siyasi parti olan davacı ve onun genel başkanının yapılan bir
operasyonla ilişkilendirilerek eleştirildiğini, siyasetçilerin sert ve sarsıcı
eleştirilere tahammül göstermeleri gerektiğini, yazıda kullanılan ifadelerin
genel anlamda eleştiri sınırları içinde kaldığını ve tahkir kastının
bulunmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
17. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
30/10/2014 tarihli bozma gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davaya konu edilen köşe yazısı bir
bütün olarak incelendiğinde;
... davalı [Y.D.nin] dava konusu köşe
yazısıyla, davacıların terör örgütü DHKP-C ile bağlantıları olduğu, terör
örgütünü destekledikleri ve davacı Kemal Kılıçdaroğlu'nun devlet kademesinde
yöneticiyken birçok terör örgütü mensubunu işe aldığından bahsedilmiştir. Dosya
içeriğinden; davalıların, davacılara yönelik olarak yazılanların doğruluğunu
kanıtlayacak deliller sunmadıkları da anlaşılmıştır. Şu halde, davacıların
terör örgütüyle ilişkilerinin olduğu ve terör örgütünü destekledikleri gerçeğe
aykırı olarak iddia edilerek kişilik haklarının zedelendiği kabul edilmelidir.
Öyleyse Mahkemece oluşa ve yazının içeriğine uygun bir manevi tazminata karar
verilmesi gerekirken dosya içeriğine uymayan gerekçe ile yazılı şekilde istemin
tümden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş; bu nedenle kararın
bozulması gerekmiştir..."
18. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma üzerine
yapılan yargılama sonunda 24/11/2015 tarihli kararıyla Yargıtay ilamında
gösterilen gerekçeleri benimseyerek başvurucu aleyhine diğer davalı Y.D. ile
birlikte müştereken ve müteselsilen 10.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.
19. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince 23/2/2017 tarihli ilam ile onanmıştır. Onama kararı başvurucuya
30/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 2/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk
kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren
de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; kamuoyunu meşgul eden ve ilk kez kendisi
tarafından dile getirilmeyen olgusal birtakım olaylardan yola çıkarak yazılan
yazının eleştiri kapsamında kaldığını, iddiaların muhatabı olan davacıların bir
siyasi parti ve siyasetçi olarak diğer insanlara nazaran daha tahammüllü
olmaları gerektiğini, başvuruya konu iddiaların daha önce başka siyasiler hatta
dönemin başbakanı tarafından da dile getirildiğini, bunlar gözetilmeksizin
verilen tazminat kararı nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; somut olayda başvuruya konu
gazetedeki köşe yazısının güncel bir konu hakkında yazılıp yazılmadığı,
toplumsal bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, ilgililerin konuya ilişkin
cevap verme hakkı olup olmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatları çerçevesinde, ifade ve basın özgürlüğü hakları
ile başkalarının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge
kurulup kurulmadığı yönünden incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…”
26. Anayasa’nın "Basın hürriyeti" kenar
başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma
hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında,
Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Gazetede yayımlanan haberler nedeniyle açılan davada
başvurucunun davalı Y.D. ile birlikte müştereken ve müteselsilen 10.000 TL
manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile
başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede
bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin
... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp
sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 6098 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Başvurucunun davacılara manevi tazminat ödemesine
karar verilmesinin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a)Genel İlkeler
(1)Demokratik Toplumda Basın Özgürlüğünün Önemi
33. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan
ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın
28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu
temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade
etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli
ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın, [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların
iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan
birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574,
30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, §
38).
(2) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
34. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir
Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007).
35. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı
Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49,
50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 59).
36. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve
ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
37. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak
ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının
temel hak ve özgürlüklere, zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı
olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları
müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul
edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak
veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe
ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal
Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56;
Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
(b)Somut Olayın Değerlendirilmesi
38. Başvuru konusu olayda gazeteci Y.D., CHP'li bir
milletvekili olan H.A.nın eylem ve söylemlerinden yola çıkarak kendi bakış
açısıyla CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP ile ilgili bazı çıkarımlarda
bulunduğu bir yazı kaleme almıştır. Y.D. söz konusu yazısında H.A.nın isimleri
bazı terör örgütleriyle anılan kişilerle yakın bir ilişki içinde olduğu,
CHP'nin ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu duruma göz yumduğu, bunun sebebi olarak da
hem parti hem parti lideri ile H.A.nın bakış açısının paralellik arz ettiği
iddialarına yer vermiştir. Bunun yanı sıra aynı yazıda Y.D., Kemal
Kılıçdaroğlu'nun kamuda üst düzey yöneticilik yaptığı dönemde terör örgütü
mensubu olarak anılan kişilere istihdam sağladığını ileri sürmüştür. Başvurucu
her ne kadar bireysel başvuru formunda, başka siyasiler tarafından da bu
iddiaların dile getirildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun dayanak gösterdiği
söylemlerin başvuruya konu yazı yazıldıktan sonra gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla bu hususlar yönünden Anayasa Mahkemesince bir inceleme
yapılmayacaktır.
39. Derece mahkemeleri başvurucunun ve Y.D.nin davacılara
yönelik olarak yazılanların doğruluğunu kanıtlayacak deliller sunmadıkları ve
bu nedenle davacıların terör örgütüyle ilişkilerinin olduğunu ve terör örgütünü
desteklediklerini gerçeğe aykırı olarak iddia ettikleri gerekçesiyle
davacıların kişilik haklarının zedelendiği sonucuna ulaşmıştır.
40. Mevcut başvuruda derece mahkemeleri başvurucunun
basın özgürlüğü ile davacıların itibarlarının korunması hakkı arasında adil bir
denge sağlamalıdır (benzer değerlendirmeler için bkz Abuzer Demir ve Aslı
Peksezer, B. No: 2016/73556, 23/10/2019, §§ 45, 47; Kenan Kıran ve
Ramazan Fatih Uğurlu, B. No: 2016/2884, 24/10/2019, § 48; Bekir Coşkun,
§§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, § 61). İlk derece mahkemesinin çatışan
haklar arasında dengeleme yapabilmesi için;
i. Haber veya makalede yer alan ifadelerin kim tarafından
dile getirildiği,
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları; basının sıkı denetiminde olup olmadığı,
katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş
ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı,
iii. Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan
ifadelerin türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları,
iv. Haber veya makalenin yayımlanma şartları,
v. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara
ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin
düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı,
vi. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin
varlığı ve konunun güncel olup olmadığı,
vii. Haber veya makalede yer alan ifadelerin olgusal
temele dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince
desteklenip desteklenmediği,
viii. Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme
ihtimalinin bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve
güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak
üzere basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara,
ödev ve sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları,
ix. Haber veya makalede dile getirilen düşüncelere cevap
verme olanağının bulunup bulunmadığı,
x. Haber veya makalenin hedef aldığı kişilerin hayatı
üzerindeki etkileri kriterlerini elindeki somut olaya uyduğu ölçüde uygulaması
gerekir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2004, § 41; Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73;
basının sorumluluğuna ilişkin olarak bkz. Orhan Pala, §§ 47-48; Medya
Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015,
§§ 42, 43; Kadir Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60,
61).
41. Buna karşılık somut olayda ilk derece mahkemesi;
başvurucunun tazminat ödemesine neden olan yazının yazılma amacı, arka plan
bilgisi olup olmadığı, olgusal temellere dayanıp dayanmadığı, muhattap aldığı
kişi ya da kurumlar gibi hususları gözetmeksizin yayımlandığı bağlamdan
kopartarak, olayların ve yazının bütünselliğini gözetmeksizin bir değerlendirme
yapmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, § 52; Önder
Balıkçı, § 45). Mahkeme, başvurucunun basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade
özgürlüğü ile davacıların şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurmaya
çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadelerin kişilik
haklarına saldırı niteliğinde olduğuna karar vermiştir.
42. Somut olayın çözümlenmesinde öncelikle gözetilmesi
gereken husus başvuruya konu yazıda dayanak yapılan ve H.A.nın içinde yer
aldığı olayların o tarihte Türkiye gündemini uzun süre meşgul etmesidir.
CHP'nin bilinen bir milletvekilinin kendisini kaçıran terör örgütü mensupları
hakkında sarf ettiği sözler, terör örgütü mensubu olarak anılan bir kişinin
ailesine taziye ziyaretinde bulunması ve DHKP-C'li olduğu ileri sürülen
kişilerin gözaltına alınması üzerine bu kişilere destek vermek amacıyla
adliyeye gitmesi gibi kamuoyunda ciddi bir tartışma konusu olan olayların
içinde yer aldığı anlaşılmaktadır. CHP Genel Başkanının da bu olaylar üzerine
milletvekilini destekleyen açıklamalar yaptığı ya da sessiz kaldığı görülmektedir.
Bu bağlamda H.A.nın içinde yer aldığı olaylara bakıldığında terör örgütü ile
bağlantılı olduğu düşünülen kimselerle ilişkilerinin ele alınmasının ve CHP
Genel Başkanının da bu olaylarla ilgili söylemlerinin eleştirilmesinin kamusal
faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilmelidir.
43. Başvurucu; yazıda yer alan ve davacılara yöneltilen
iddiaların arka planında olgusal bir temel bulunduğunu, bu iddiaların ilk kez
kendisi tarafından dile getirilmediğini, hem H.A.nın hem Kemal Kılıçdaroğlu'nun
söylemlerinden yola çıkarak siyasi bir değerlendirmede bulunduğunu savunmuştur.
Buna karşın derece mahkemeleri, gazeteci olan başvurucunun haberin doğruluğunu
kanıtlamakla yükümlü olduğu ve bu yönde bir delil sunmadığı gerekçesiyle
başvurucu aleyhine tazminata hükmetmiştir.
44. İncelenen başvuruda dikkate alınması gereken ikinci
husus derece mahkemelerinin tazminat kararına dayanak olarak gösterdiği,
başvuruya konu yazıda davacıların terör örgütleri ile ilişkili olarak ve terör
örgütlerini destekledikleri şeklinde gösterilmiş olmalarına ilişkin
gerekçesidir. Bu noktada basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği hatırlanmalıdır.
Başvuruya konu yazı ele alındığında haber başlığı ile içeriğinin abartılı ve
çarpıcı olduğu görülmektedir. Ayrıca yazıda davacılara yönelik ağır ve tahammül
edilmesi güç ifadeler kullanıldığı da kabul edilmelidir. Öte yandan ilgili
yazıda CHP mensubu bir milletvekilinin tasarrufları ve sonrasında Parti Genel
Başkanının yaptığı açıklamaları değerlendirerek yazarın kendi bakış açısından
bazı çıkarımlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacılar -bu olgusal isnatlara
bir itirazda bulunmamakla birlikte- terör örgütü ile ilişkilendirilmelerinin
kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden şikâyetçi olmuşlardır.
45. Bir milletvekilinin mensubu olduğu siyasi partinin
ideolojik görüşlerini ve amaçlarını benimsemiş, bu yönde siyasi çizgisini
belirlemiş olması demokratik ve siyasal kültürde beklenen bir durumdur. Siyasi
partilerin milletvekillerinin tüm eylem ve işlemlerinden sorumlu tutulmaları
beklenemeyecek olmakla birlikte milletvekilinin siyasi hayatı içindeki tutum ve
davranışlarına yönelik eleştirilerden, yer aldığı siyasi partinin de
etkilenmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla somut olaya bakıldığında H.A.nın adının
geçtiği ve yalanlanmayan bazı olaylardan yola çıkılarak bu kişi hakkında
herhangi bir yaptırım uygulanmadığı vurgusuyla partinin ve parti liderinin de
bu kişiyle paralel bir duruş sergilediği yorumu yapılması katlanılması güç olsa
dahi doğal karşılanmalıdır.
46. Somut olayda gözönünde bulundurulması gereken bir
diğer husus ise Parti Genel Başkanının bürokrat olduğu dönemde terör örgütü
mensubu kişileri devlet kademelerine aldığı iddiasına yönelik ifadelerdir.
Buradaki söylemin olgusal bir isnat mı yoksa bir değer yargısı mı olduğunun
kesin olarak belirlenmesi oldukça zor görünmektedir. Davacı Kemal Kılıçdaroğlu
uzun yıllar devam eden yüksek bürokrat geçmişinin ardından yaklaşık yirmi
yıldır aktif siyasi hayat içinde yer almakta ve 2010 yılından bu yana da CHP
Genel Başkanlığı görevini yürütmektedir. Bu süre boyunca onun da her siyasetçi
gibi ilişkileri sorgulanmış, zaman zaman legal veya illegal yapılanmalardan
olduğu iddia edilen kişilerle yakınlık kurduğu veya bu yapılara mensup kişilere
ayrıcalık tanıdığı ileri sürülmüştür.
47. Davacı gibi sürekli gözönünde olan, her hareketi ve
söylemi toplumun bütün kesimleri tarafından takip edilen bir siyasetçinin
önceden yaptığı görevlerle ilgili olarak haksız ve ağır eleştirilere maruz
kalması rastlanan bir durumdur. Somut olayda milletvekili H.A.nın illegal bir
örgütün mensuplarına destek verdiği iddiaları ile birlikte H.A.nın mensubu
olduğu Partinin Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bu gibi kimselere
eskiden beri kayırmacı bir tavır gösterdiği ileri sürülmüştür. Böyle bir
söylem, Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyaset hayatına yönelik bir eleştiri olarak
kabul edilmelidir. Bu yönüyle başvurucunun ifadelerinin davacıya yönelik
olgusal bir isnattan daha çok onun siyaset anlayışına ve siyasi görüşlerine
ağır eleştiri içeren bir değer yargısı olarak kabul edilmelidir.
48. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında
dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer
yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir
Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). Ancak bir açıklamanın
tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı
ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine
göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer
yargısının kişilik haklarını zedelediği sonucuna ulaşılabilir (Cem Mermut,
B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48). Bu itibarla gerçeğe aykırı isnatlarda
bulunularak şeref ve itibar hakkının zedelendiği durumlarda ifade özgürlüğünden
bahsedilemeyeceği kuşkusuzdur. Ancak somut olayda olduğu gibi başvurucunun
olgusal birtakım olaylardan yola çıkarak ve örnekler vermek suretiyle bir arka
plan bilgisi oluşturduğu ve kendi penceresinden değer yargısına ulaştığı
durumlarda basın özgürlüğüne orantısız bir ispat külfeti yüklemek demokratik
toplumda ifadelerin dile getirilmesini imkânsız kılar. Dolayısıyla eldeki
başvuruya bakıldığında başvurucunun haberleştirdiği ve H.A.nın içinde yer aldığı
olayların (bkz. § 15) kamuoyunu gündemini uzunca süre işgal ettiği, bu
olaylarla ilgili olarak davacıların da bir itirazının bulunmadığı tekrar not
edilmelidir. Bu bağlamda o dönem ana muhalefet partisi liderliğini yürüten
Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi hayatın zorlukları içinde yer alan, kimi zaman
acımasız ve yoğun eleştirilere tahammül göstermesi gerekliliği demokratik
hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmelidir.
49. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde
bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava
konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder
Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, §
49). Buna karşılık yukarıdaki tespitler dikkate alındığında ilk derece
mahkemesinin başvurucunun aleyhine tazminata hükmetmesinin zorunlu toplumsal
bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe
ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
50. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
56. Somut başvuruda başvurucunun yaptığı gazete haberi
nedeniyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bu durumda ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına
alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/19, K.2015/461) GÖNDERİLMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.