TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ BULUNTU VE FIRAT SAVĞA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22650)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Pınar ARMAĞAN YILDIRIM
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aziz BULUNTU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Bedir DURNA
|
|
|
2. Fırat SAVĞA
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammet Abdullah Özcan
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla açılan
davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığından dolayı
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 3/5/2017 ve 26/9/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2017/35600 numaralı başvuru dosyasının hukuki ve fiilî
irtibat nedeniyle 2017/22650 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2017/22650 numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın
kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Aziz Bulut ve Fırat Savğa sırasıyla Bozova ve
Pervari Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında (Vakıf)
hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri sürerek
4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan
İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık çalışma
süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye alacağının
ödenmesi amacıyla Vakıflar aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi, iş mahkemesi sıfatıyla yapmış
olduğu yargılama sonunda 4/1/2017 tarihli kararla başvurucu Aziz Bulut'un davasının
kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararda; davacının davalı Vakfa bağlı
olarak 1/9/2006 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı, davalı Vakfın kamu
kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarda
çalışanlara her yıl için ilave tediye ödeme yapılacağı açıklanmıştır.
12. Davalı, istinaf yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye
Mahkemesi (BAM) 9. Hukuk Dairesi 1/3/2017 tarihli kararla Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin emsal kararlarına göre Vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince kamu
kurumu niteliğinde olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararını ortadan
kaldırmış ve kesin olarak davanın reddine karar vermiştir.
13. Pervari Asliye Hukuk Mahkemesi de yapmış olduğu yargılama
sonunda 14/3/2017 tarihli kararla başvurucu Fırat Savğa'nın açtığı davanın
kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararda davacının davalı Vakfa bağlı olarak
2004 yılında çalışmaya başladığı, davalı Vakfın kamu kurumu niteliğinde olduğu,
6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarda çalışanlara her yıl için ilave
tediye ödeme yapılacağı belirtilmiştir.
14. Davalı, hükme karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Gaziantep
BAM 7. Hukuk Dairesi 19/7/2017 tarihli kararla Vakfın 6772 sayılı Kanun
gereğince kamu kurumu niteliğinde olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi
kararını ortadan kaldırmış ve kesin olarak davanın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucular 3/5/2017 ve 26/9/2017 tarihlerinde bireysel
başvurularda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B.No:2017/29896,
25/12/2018 §§ 14-32.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular; Yargıtayın 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin benzer
davalarda ilave tediye ödenmesi gerektiği yönünde kararlar verdiğini, benzer
uyuşmazlıkların farklı şekilde sonuçlanmasının daha önce bu uyuşmazlıkların
temyiz incelemesini yapan Yargıtay daireleri arasındaki görüş ayrılığından
kaynaklandığını, bu bağlamda Yargıtayın 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin kendileri
ile aynı statüde bulunan kişileri kamu işçisi olarak kabul edip ilave tediye
alacağına hak kazandıkları yönündeki kararlarına rağmen Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak kabul etmemesi nedeniyle ilave tediye
alacağı isteklerinin reddine karar verdiğini belirtmişlerdir. Başvurucular,
aynı statüdeki işçiler için açılan davalarda Gaziantep 8. ve 9. Hukuk
Dairelerinin ilave tediye alacaklarının ödenmesi yönünde karar verirken daha
sonra 9. Hukuk Dairesinin vakfın kamu kurumu olmadığı gerekçesiyle taleplerinin
reddine karar verdiğini ve içtihat farkı nedeniyle yargıya olan güvenlerinin
zedelendiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
''Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özünün adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına
ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasına "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı
metne dâhil edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde "herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu"
ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını
anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 54).
23. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın
tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması
zorunlu olan bir ilkedir.
24. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden
fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin
benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan
birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk
kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa
Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden
fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip
etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif
Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
25. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlaması
beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşması, bir kararın belirli
bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı
takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya
çıkarır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Türkan Bal [GK], B. No:
2013/6932, 6/1/2015, § 64).
26. Anayasa Mahkemesi; bu noktada derece mahkemelerinin hukuk
kurallarını yorumlamasından kaynaklanan içtihat farkının süregelen bir hâl
aldığı, başka bir anlatımla kısa sayılamayacak bir zaman dilimi içinde
uygulamada birliğin sağlanamadığı durumlarda uygulamadaki tutarsızlıkları
ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret etmektedir.
27. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan güveni
sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil mahkemeler
arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan kaldırabilecek
nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde
işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul edilmelidir. (Engin Selek, B. No: 2015/19816, 8/11/2017,
§ 58).
28. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, içtihat farklılığını
değerlendirdiği bir kararında Yargıtayın istikrarlı olarak uygulanan içtihattan
ayrılarak yeni bir yaklaşımı benimsemesi hâlinde kamuoyu nezdinde yargıya olan
güvenin muhafaza edilmesi bakımından yeni yaklaşımın istikrarlı bir şekilde
uygulanması gerektiğine dikkat çekmiş ve içtihat değişikliği sonucunda
benimsenen yaklaşımın uygulamada birliği sağlamakla görevli yüksek mahkemeler
tarafından istikrarlı olarak uygulanmamasının adil yargılanma hakkını ihlal
edebileceğine karar vermiştir (Hakan
Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 48).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
29. Somut başvurunun konusu, benzer koşullarda çalışan işçiler
tarafından açılan davaların bölge adliye mahkemeleri hukuk daireleri arasındaki
görüş ayrılığı nedeniyle farklı sonuçlandığı ve bu hususun hakkaniyete aykırı
olduğu iddiasıdır.
30. Başvurucular; 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesi uyarınca,
muhtaç olan vatandaşlar ile herhangi bir nedenle ülkede bulunan aynı durumdaki
kişilere yardım etmek, sosyal adaleti sağlayan tedbirler almak, sosyal
yardımlaşma ve dayanışmayı temin etmek amacı taşıyan Vakıfta hizmet
sözleşmesine bağlı olarak çalışmaktadır. Başvurucular; anılan Vakfın niteliği,
kuruluş amacı ve yönetim şekli itibarıyla kendilerinin kamu işçisi olduğunu
ileri sürerek kamu personeline belirli şartlar altında yapılan ilave tediyeden
yararlanmak amacıyla dava açmışlardır.
31. Başvurucular tarafından dosyaya eklenen karar örneklerinden
aynı işyerinde çalışan işçiler tarafından aynı nedene dayalı olarak açılan
davaların bir kısmı işçiler lehine sonuçlanmışken bazı davaların da işçiler
aleyhine sonuçlandığı saptanmıştır. Yine Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) üzerinden temin edilen belge ve bilgilerden ülkenin başka yerlerinde
faaliyette bulunan benzer vakıflarda çalışan personel tarafından açılan
davaların bu tür uyuşmazlıkların öteden beri temyiz mercii olan Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi ve sonradan bu görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk
Dairesi tarafından kabul edildiği görülmüştür. Her iki Daire de niteliği
itibarıyla 6772 sayılı Kanun kapsamında saydıkları vakıf çalışanlarının kamu
işçisi olduğunu ve şartları uygunsa idare tarafından ödenmesine karar verilen
ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair kararlar vermiştir. Buna
karşılık 2011 yılında kurulan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, anılan vakıfların
özel hukuk tüzel kişisi statüsünde olduğunu, dolayısıyla kamu personeli sıfatı
bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden yararlanmayacağını istikrarlı olarak
hüküm altına almıştır. Başvurucuların hizmet akdi ile çalıştıkları Vakfın
niteliğini de ele alan İBK'yı değerlendiren Yargıtay daireleri, önceki
görüşleri doğrultusunda kararlar vermeye devam etmiştir.
32. 7144 sayılı Kanun'un 7.maddesi ile 3294 sayılı Kanun'un 7.
maddesine eklenen fıkrayı değerlendiren Yargıtay HGK'nın 30/5/2018 tarihli
kararı sonrasında Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, yürürlüğe giren kanunların
geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olamamasının
hukukun genel ilkelerinden kazanılmış hakların korunması ilkesinin gereği
olduğunu açıklayarak 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesinin yürürlük tarihinden
önceki döneme ilişkin davalar bakımından sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının
özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, ayrı işyeri niteliğinde ve bağımsız işveren
olduğunun belirlendiği ve tarafları bağlayıcı Yargıtay İBK'nın bulunduğu
gerekçesiyle ilave tediye istemlerinin reddine karar vermiştir.
33. Bu bağlamda Yargıtayın ilgili daire ve kurulları tarafından
istikrarlı olarak uygulanan bir içtihattan ayrılma söz konusu olmadığından
somut olayın yukarıda anılan Hakan Altıncan başvurusundan farklı olduğuna işaret etmek
gerekmektedir.
34. Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat
farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında
da sürdürüldüğü saptanmıştır. Öte yandan Yargıtay, işveren konumundaki
vakıfların hukuki statüsünün belirlenmesi amacıyla içtihadı birleştirme yoluna
gitmiş, ancak anılan kararda vakıfların özel hukuka tabi tüzel kişi olduğu
tespiti yapılmışsa da çalışan personelin ilave tediye alacağına ilişkin bir
değerlendirme yapılmamıştır. Nitekim Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, bu
belirlemenin kendi görüşü doğrultusunda olduğuna ilişkin açıklamalar yaparken
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi İBK'nın ilave tediye alacağına ilişkin olarak olumsuz
bir etkisinin olmadığı kanaatiyle görüşünde herhangi bir değişiklik
yapmamıştır.
35. Yargıtay daireleri ve BAM, vermiş olduğu birbirine zıt
kararlarda vardıkları sonuca hangi nedenle ulaşıldığını başvurucular ve üçüncü
kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli
gerekçeler sunmaktadır.
36. Somut olaya konu sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda yedi
yıldan beri süren içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik
kazanmış olması, dairelerin ve buna bağlı olarak alt dereceli mahkemelerin
vardığı sonucun davaların somut özelliğinden kaynaklanmaması ve hukuki
belirsizliğe yol açan bu durumun ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli bir
mekanizma bulunmasına rağmen bunun işletilmemesi neticesinde uyuşmazlığın
çözümünde görev alan daire ve kurula göre farklı ve birbiriyle çelişkili
kararlar ortaya çıkmıştır. Başka bir anlatımla derin ve süregelen farklılıkları
ortadan kaldırmaya elverişli bir mekanizma niteliğindeki içtihadın
birleştirilmesi yolunun işletilmemesi nedeniyle varılan sonucun başvurucular
için öngörülemez olduğu ve bu hususun hükümden bağımsız olarak yargılamanın
hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
39. Başvurucu Aziz Buluntu; ihlalin tespitine, maddi tazminata
karar verilmesini, başvurucu Fırat Savğa ise ilave tediye alacağına ilişkin
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
40. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi,
diğer bir ifadeyle ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmesi de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
41. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, § 55).
42. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2)
[GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 57).
43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
44. İhlalin derece mahkemelerinin ilgili kanunu yorumlamasından
kaynaklandığı bazı hâllerde tazminata hükmedilmesi ihlalin bütün sonuçlarıyla
giderilmesi için yeterlidir. Ancak bireysel başvurunun amacına uygun olarak
benzer ihlallere yol açan yorumun aynı yargı kolundaki en üst yargı mercii
tarafından ele alınarak uygulamadaki içtihat dağınıklığına engel olacak
nitelikte birtakım tedbirlerin alınması da gerekmektedir.
45. İncelenen başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olayda ihlalin aynı hukuki
nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından açılan davalarda
aradan geçen uzun zamana rağmen bölge adliye mahkemeleri hukuk daireleri
arasındaki görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin
sağlanmamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal,
başvurucunun aynı anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle
belirlilik kriterini taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından
kaynaklanmaktadır.
46. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan biri lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda,
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden, başvurucuların manevi tazminat talep
etmedikleri de dikkate alınarak yalnızca ihlalin tespitine karar verilmesi
gerekir.
47. Ayrıca benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için
ihlale yol açan bu durumun gözden geçirilmesi konusunda 4/2/1983 tarihli ve
2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Yargıtay
Birinci Başkanlık Kuruluna bildirimde bulunmak gereklidir. Böyle bir durumda
aynı yargı koluna dâhil mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat
farklılıkları içtihadı birleştirme yoluyla ortadan kaldırılarak yeni ihlallere
neden olacak uygulamanın önüne geçilmesi de mümkün olacaktır.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünden içtihadı birleştirme
kararına gerek bulunup bulunmadığı hususunda bilgi edinmesi ve takdiri için
Yargıtay Birinci Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların diğer taleplerinin reddine,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.