TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDİ ORMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/24079)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Erdi ORMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 6/11/2019 tarihinde tutuklamanın hukuki
olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı
verilmiş, tutuklamanın hukukiliğine ilişkin iddianın kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son Danıştay tetkik hâkimi olarak görev
yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 10/8/2016 tarihli
kararı ile açığa alınmış, 31/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş
ve bu karar kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başlatılan soruşturma kapsamında
başvurucu 12/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun 16/8/2016 tarihinde Başsavcılıkça
ifadesi alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır
bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY denilen oluşumu basında yer
alan haberlerden tanıdığını, bu oluşuma karşı herhangi bir sempati
beslemediğini, FETÖ/PDY ile iltisaklı olan hiçbir kuruluşa herhangi bir para
vermediğini, bağışta bulunmadığını veya başka türlü yardım yapmadığını, yine bu
oluşumun altında faaliyet yürüten dernekler vasıtasıyla herhangi bir kurban
bağışı veya başka türlü yardımı olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; meslek
hayatı boyunca yurt dışında eğitim, konferans ve seminer amaçlı
görevlendirilmediğini, hâkim adaylığı döneminde Adalet Akademisinde sınıf
temsilciliği görevi, Albüm Kurulu veya Yıllık Kurulunda görev almadığını, HSYK
seçimi sürecinde herhangi bir şekilde müşahitlik yapmadığını veya kamera çekimi
gerçekleştirmediğini, kimseden oy istemediğini, kendisinden de blok olarak oy
isteyen kimsenin olmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 16/8/2016 tarihinde Ankara 9.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı
savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
14. Başvurucu, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 16/8/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler .. ve Erdi Orman'ın üzerine
atılı bulunan Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması,
şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin olması karşısında, adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı, şüphelilere isnat edilen suçun suç
üstü hallerinden olması nedeniyle CMK 2/1-j ve 2802 sayılı yasanın 94
maddeleri, CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5.
maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak
tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca AYRI AYRI
TUTUKLANMALARINA...[karar
verildi.]"
15. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 6/3/2017 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun bu karara
yönelik itirazı Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 5/4/2017 tarihinde kesin
olarak reddedilmiş ve karar 4/5/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Devam eden soruşturma sürecinde Ankara 3. Sulh Ceza
Hâkimliği 22/6/2017 tarihli kararı ile başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
18. Başsavcılığın 11/9/2018 tarihli iddianamesiyle
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede bu suçlamaya
esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK'nın 31/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edilmiştir.
- HTS analiz çalışmaları neticesinde düzenlenen raporda
başvurucunun kullandığı telefon ile haklarında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma
yürütülen bir kısım kişilerle görüşmesinin bulunduğunun belirtildiği ancak bu
kişilerin genellikle yargı mensubu olduğu ve örgütün üst düzey yöneticisi
olduklarına dair de bir tespite yer verilmediği ifade edilmiştir.
- 11/8/2016 tarihinde dosyaya giren isimsiz ve imzasız
ihbar evrakında başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisaklı olabileceği belirtilmiş,
ihbarcının tespiti için yapılan araştırmadan ise sonuç alınamamıştır.
-Danıştay üyesi olarak görev yapmakta iken hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatılan H.E. 8/12/2016 tarihinde
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde vermiş olduğu ifadede, kendisiyle
ilgili açıklamaların yanı sıra bu örgüte müzahir olduğunu bildiği tetkik
hâkimleri arasında başvurucunun da ismini saymış, söz konusu beyan başvurucunun
dosyasında tanık ifadesi olarak değerlendirilmiştir.
19. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 24/9/2018
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/555 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden
tanık H.E.nin kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben Danıştay'da üye olarak görev
yaptım, iki defa ifade verdim, Fetö üyesi veya sempatizanı değilim ancak
bildiğim hususları söylemek üzere savcılığa ifade verdim. Örgüte üye olma
konusunda sanık hakkında bilgim yoktur, sanığın ismi cemaate yakın isimler
arasında geçtiği için söyledim ancak herhangi bir toplantıya katıldığını,
herhangi bir faaliyetini görmedim, herhangi bir diyaloğum da olmamıştı. İsimler
konuşuluyordu, ona istinaden beyanda bulunmuştum, sadece kanaat ve duyuma ilişkin,
ben ilgili olabilecekler arasında diye ismini zikrettim."
21. Mahkeme 26/6/2019 tarihli kararı ile başvurucunun
beraatine hükmetmiştir. Beraat kararının gerekçesinde özet olarak teknik
incelemeler neticesinde başvurucu hakkındasuç unsuru teşkil eden herhangi bir
bilgi yahut belgeye rastlanmadığı, tanık beyanının somut bilgi ve görgüye
dayanmadığı, başvurucu hakkında örgüt üyeliğine dair başkaca delil de olmadığı
belirtilmiştir.
22. Beraat kararına karşı Başsavcılık tarafından tanık
beyanının mahkûmiyet için yeterli olduğu gerekçesiyle istinaf talebinde
bulunulmuş olup dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39); Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48; ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L., B. No:
2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında verilen
tutuklama kararında ilgili makamların tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli
gerekçe gösterdiği ve bu gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun
keyfî olduğunun savunulamayacağı ifade edilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
olarak başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
28. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
30. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
31. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim
veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
32. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
33. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
34. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk
Özdemir, § 58).
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı
anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
38. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma
kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
39. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
40. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B.
No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde
konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör
örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden
farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak
soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek vergi mahkemesi
üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu
sonucuna varmıştır.
41. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
42. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
43. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğa
itirazın reddi kararlarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
olguların bulunduğu genel olarak belirtilmişfakat bunlara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
44. İddianamede ise başvurucu ile ilgili olarak meslekten
ihraç kararı, isimsiz ihbar mektubu, HTS kayıtları, tanık beyanının delil
olarak ele alındığı anlaşılmıştır.
45. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda
görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki
idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara
muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa
Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54;
E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No:
2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer,
§ 58). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten
çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit
ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair
kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
46. Somut olayda ayrıca başvurucu hakkındaki ihbar
evrakı, tanık beyanı ve HTS kayıtlarının da kuvvetli suç belirtisi yönünden
değerlendirilmesi gerekmektedir.
47. Tanık H.E. soruşturma aşamasında alınan beyanında
başvurucunun ismini zikretmekle yetinmiş, buna mukabil somut bir olgu yahut
olaydan bahsetmemiş; kovuşturma aşamasında alınan beyanında ise başvurucuya
ilişkin görgü ya da bilgiye dayalı bir malumatının olmadığını, sadece duyuma
dayalı ifade verdiğini belirtmiştir. Benzer şekilde isimsiz ihbar evrakında da
başvurucuya yönelik somut bir bilgiden bahsedilmemekte, örgüt ile ilişkisi
olduğu söylenmekle yetinilmektedir. HTS kayıtları ise iddianamede de ifade
edildiği gibi başvurucu ile meslektaşları arasında gerçekleşen görüşmeleri
içermekte olup bu kayıtlarla ilgili olarak suç unsuru oluşturan herhangi bir
tespit yapılamamıştır.
48. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit
ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
49. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
50. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu
sonucuna varılmıştır.
51. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü
dönemlerde Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını
ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın
15. Maddesi Yönünden
52. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma
makamlarının suç işlendiğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan
başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır. Bu
itibarla olağanüstü hâl döneminde Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin
kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin
başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru
kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Şahin Alpay [GK],
B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
53. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
55. Başvurucu, 500.000 TL maddi ve 3.000.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa
Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
58. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. 22/6/2017
tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk
hâli sona ermiştir.
59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
60. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış
olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 13. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/555) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.