TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YILDIRIM GÜVENÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/32945)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Yıldırım GÜVENÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin ŞENAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumu idaresi tarafından
tehlikeli tutuklu statüsü verilen kararda kullanılan ifadeler nedeniyle
masumiyet karinesi ile anılan kararla dış dünya ve diğer tutuklu/hükümlülerle
ilişki kurulmasının belirsiz süre için engellenmesi nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan
soruşturma kapsamında 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Ankara 9. Sulh
Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016 tarihli kararı ile anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçu isnadıyla tutuklanmıştır.
10. Başvurucu hakkında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet
Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme ile terör örgütüne üye olma suçlarından
cezalandırılması istemiyle 5/4/2017 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Yargılama
devam etmektedir.
11. Başvurucu, Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna kabulünden sonra 9/9/2016 tarihinde tek kişilik
odaya alınmıştır.
12. Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
ve İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 5/6/2017 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla
başvurucunun tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne alınmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Yukarıda açık kimliği ve infaz
durumu yazılı PARALEL YAPI/FETÖ Terör Örgütü mensubu tutuklunun incelenen sicil
müşahade dosyası ve infaz dosyası ile yapılan gözlem ve değerlendirmeler
neticesinde;
Tutuklunun kurumumuza kabulünden bu güne
kadar örgütlü olduğu, örgütünden ayrılmadığı ve örgütlü diğer tutuklular ile
birlikte hareket ettiği,
Adı geçenin 15 Temmuz 2016 tarihinde
gerçekleştirilen hain darbe girişimi olayının sanıklarından olduğu ve üst düzey
örgüt yöneticisi konumunda yargılamasının devam ettiği,
Örgüt içerisindeki hiyerarşik
konumlandırma ve tutuklunun cezaevine girmeden önceki görevi ve konumu göz
önünde bulundurulduğunda diğer örgüt mensubu tutuklu ve hükümlülere talimat
verebilecek durumda bulunduğu, devam eden Mahkeme süreçleri takip edildiğinde
bir yerden talimat almışcasına tüm örgüt mensuplarının aynı ağızdan ortak ifade
verme yönünde çaba içerisinde oldukları değerlendirilmiştir.
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 24/1.Maddesinde Hükümlüler;
a) İlk defa suç işleyenler, mükerrirler,
itiyadî suçlular veya suç işlemeyi meslek edinenler,
b) Aklî ve bedensel durumları nedeniyle
veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,
c) Tehlike hâli taşıyanlar,
d) Terör suçluları,
e) Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç
örgütlerine mensup olan suçlular, gibi gruplara ayrılırlar denilmektedir.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Tüzük' ün 76.Maddesi;
Suçun nitelik ve işleniş şekline göre,
toplum için ciddi bir tehlike oluşturan veya kurumun güvenlik ve düzenini ihlal
edebileceği konusunda delil veya ciddi emareler olan hükümlüler tehlikeli
hükümlü sayılır. Maddeleri göz önünde bulundurularak;
Tutuklu Yıldırım GÜVENÇ 'nun işlediği
isnat olunan suçun işleniş şekli, niteliğinin toplum içerisinde infial
oluşturan bir suç olması, hem kurumun güvenliği ve düzeni hemde tutuklunun
kendisinin ve diğer tutukluların güvenliğinin sağlanabilmesi amacı ile Tehlike
hâli taşıyan tutuklular grubuna dahil edilmesine [karar verilmiştir]."
13. Başvurucunun tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne
alınmasından sonra İdare ve Gözlem Kurulu tarafından 6/6/2017 tarihinde
başvurucunun barındırılma koşullarında değişiklik yapılmasına dair yeni bir
karar alınmıştır. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Yukarıda açık kimliği ve infaz
durumu yazılı FETÖ/PDY terör örgütü mensubu tutuklu Yıldırım GÜVENÇ hakkında
Kurumumuz İdare ve Gözlem Kurulunun 05/06/2017 tarihli kararı ile 5275 Sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 24/1.Maddesinde belirtilen,
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün Tutuklulara uygulanacak
hükümler ve yükümlülükleri başlıklı 186.Maddesine atfen Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük' ün 76.Maddesi gereğince ''işlediği isnat
olunan suçun işleniş şekli, niteliğinin toplum içerisinde infial oluşturan bir
suç olması, hem kurumun güvenliği ve düzeni hem de tutuklunun kendisinin ve
diğer tutukluların güvenliğinin sağlanabilmesi amacı ile, özel gözetim ve
denetim altında bulundurulmasının gerekli olduğu değerlendirilen tutuklunun
tehlikeli tutuklu grubuna dahil edildiği anlaşılmıştır.
Tutuklu Yıldırım GÜVENÇ' nun tehlikeli
tutuklu grubuna dahil edilmesi ve özel gözetim ve denetim altında
bulundurulmasının gerekliliği göz önünde bulundurularak, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük' ün 40/1-a,b,c,d,g Maddeleri gereğince
tedbiren;
1-Havalandırma bahçelerinin günlük Saat:
09:30-10:30 saatleri arasında açık bulundurulmasına,
2-Tutuklunun zorunlu haller durumunda
odasından çıkartılması durumunda diğer tutuklu ve hükümlüler ile
karşılaştırılmamasına özen gösterilmesi,
3-Kurum içi faaliyetlere (Hastane,
mahkeme, berber vb. faaliyetler) çıkarılırken gerekli önlemlerin alınması
hususunda ilgili birimlere yazı yazılmasına [karar verilmiştir]."
14. Söz konusu kararlara karşı başvurucu 12/6/2017
tarihinde Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur.
İtiraz dilekçesinde başvurucu; anılan kararlarda kendisinin peşinen örgüt üyesi
ilan edildiğini, karara gerekçe olarak gösterilen aynı savunmayı yapma gibi
hususların kendisi için geçerli olmadığını, kararların toplu olarak alındığını
ve böyle bir karar alınması için gerekçe bulunmadığını belirtmiştir.
15. İnfaz Hâkimliği 15/6/2017 tarihinde şikâyetin reddine
karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Tutuklunun dilekçesi, İdare ve
Gözlem Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde; Ülkemizin OHAL durumunda
olması, tutuklu hakkında yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına
uygun olduğu, mevzuata aykırı bir uygulamanın veya hukuka aykırılığın söz
konusu olmadığı anlaşılmakla yerinde olmayan şikayetin reddine [karar verilmiştir]."
16. Anılan karara karşı yapılan itiraz, Ankara Batı 2.
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6/7/2017 tarihinde reddedilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
"İncelenen dosya kapsamına göre;
Ankara Batı İnfaz Hakimliği’nin 15/06/2017tarih ve 2017/2959 Esas, 2017/3015
Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, tutuklu Yıldırım
Güvenç'in ve vekili Av. Metin Şenay ve Av. Aytekin Erol 'un itirazının reddine
yönelik aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
17. Bu karar başvurucuya 9/8/2017 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 25/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi 10/5/2018 tarihli
beşinci duruşmada, başvurucunun iddianamede üzerine atılı eylemlerin niteliği,
iddianame anlatımı, dosyaya yeni giren HTS kayıtları ve tanıkların dinlenmiş
olması, suç vasfının sanık lehine değişme ihtimali ile tutuklu kaldığı süre
hususlarını dikkate alarak tahliyesine karar vermiştir. Aynı duruşmada
başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol tedbiri uygulanmasına
karar verilmiştir.
19. Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun
barındırılma koşullarına ilişkin olarak Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan bilgi edinilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Hükümlülerin gözlem ve
sınıflandırılması" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlülerin gözlem ve
sınıflandırılması aşağıdaki esaslara göre yapılır:
a) Hükümlülerin kişisel özellikleri,
bedensel, aklî ve sağlık durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal
çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça
bakış açıları, hükümlülük süreleri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına
uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve
iyileştirme rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem
ve sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete
ayrılan bölümlerinde yapılır. Hükümlüler, işledikleri suç tiplerine,
gösterdikleri eğilimlere, tutum ve davranışları nedeniyle sıkı gözetim ve
denetim altında bulundurulmaları gerekip gerekmediğine göre yüksek güvenlikli
ceza infaz kurumlarına veya normal güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya açık
ceza infaz kurumlarına gönderilirler.
b) Bu merkezlerde; mümkün olduğunca
kriminoloji, penoloji, davranış bilimleri, adalet psikolojisi veya ceza hukuku
alanında bilgi ve deneyime sahip yöneticiler, psikiyatri uzmanı, hekim, adlî
tıp uzmanı, psikolog, pedagog, çocuk gelişimcisi, sosyal çalışmacı, psikolojik
danışman, rehberlik uzmanı ve öğretmen gibi uzman görevliler ile diğer kurum
görevlileri bulundurulur.
c) Kadın, çocuk ve genç hükümlüler ile
ilgili gözlem ve sınıflandırma, gerekli görülen yer veya bölgelerdeki ayrı
gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya bunların noksanlığı hâlinde kadın,
çocuk ve kadın ve erkek gençlik kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete
ayrılan bölümlerinde yerine getirilir.
d) Hükümlülerin gözlemleri, gözlem
kurulunca kuruma kabul tarihinden başlayarak tek kişilik odalarda yapılır.
Ancak kurumun tek kişilik odası bulunmaması veya kısıtlı sayıda olması
durumunda tahsis edilmiş özel bölümlerinde de yapılabilir.
e) Ağırlaştırılmış müebbet hapis ve
müebbet hapis cezalarına veya iki yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkûm
olanlar, haklarında uygulanacak rejimi ve gönderilmeleri gereken infaz kurumunu
ve bu maksatla kişisel ve sosyal özelliklerini belirlemek için Kanunda
gösterilen esaslar uyarınca gözleme tâbi tutulurlar. Gözlem süresi altmış günü
geçemez.
f) Hükümlü; kişiliğine, sair hâllerine,
suçun işlenmesindeki özelliklere göre gerektiğinde gözleme tâbi tutulmayabilir.
g) Gözlem sonunda, gözlem merkezi
hükümlüye ait dosyayı görüşü ile birlikte Adalet Bakanlığına gönderir. Gözlem
sonucuna göre hükümlünün gönderileceği infaz kurumu Bakanlıkça belirlenir. (Ek
cümle: 25/5/2005-5351/2 md.) Ancak, yapılan gözlem ve sınıflandırma sonunda
idare ve gözlem kurulunca aynı ceza infaz kurumunda veya o yer Cumhuriyet
Başsavcılığına bağlı diğer ceza infaz kurumlarında kalması uygun bulunan
hükümlülerin dosyaları Bakanlığa gönderilmez ve cezalarının infazına,
bulundukları veya Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilecekleri bağlı ceza infaz
kurumlarında devam olunur.
(2) (Mülga: 2/7/2018-KHK/700/160 md.)
(3) Kısa süreli hapis cezaları, Kanunda
gösterilen esaslara göre infaz olunur. (Mülga ikinci cümle: 25/5/2005-5351/2
md.)"
21. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlülerin
gruplandırılması" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlüler;
a) İlk defa suç işleyenler, mükerrirler,
itiyadî suçlular veya suç işlemeyi meslek edinenler,
b) Aklî ve bedensel durumları nedeniyle
veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,
c) Tehlike hâli taşıyanlar,
d) Terör suçluları,
e) Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç
örgütlerine mensup olan suçlular,
Gibi gruplara ayrılırlar.
(2) Hükümlüler ayrıca yaşları,
hükümlülük süreleri ve suç türleri itibarıyla da gruplandırılırlar."
22. 5275 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararının
yerine getirildiği kurumlar" kenar başlıklı 111. maddesi
şöyledir:
"(1) Tutuklular, iç ve dış güvenlik
görevlisi bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî
engelleri olan, 34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları
sürekli olarak kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat
ve haberleşme olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde
veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu
amaca ayrılmış bölümlerinde tutulurlar.
(2) Eylem ve davranışları ile 9 uncu
madde kapsamına giren tutuklular, yüksek güvenlikli tutukevlerinde veya buna
olanak bulunmadığı hâllerde yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarının
tutuklulara ayrılan bölümlerinde barındırılırlar.
(3) Kadın, çocuk ve gençlik tutukevleri
müstakil olarak kurulabilir. Tutuklular, tutukevlerinde veya maddî olanak
bulunmadığı hâllerde kapalı ceza infaz kurumlarının tutuklulara ayrılan
bölümlerinde, büyükler, kadınlar, gençler, çocuklar olmak üzere ve suç türleri
de gözetilerek ayrı yerlerde barındırılırlar."
23. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların
barındırılması" kenar başlıklı 113. maddesi şöyledir:
"(1)
Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik
riskine göre ayrı odalarda barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile
iştirak hâlinde suç işlemiş olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve
birbirleri ile temas etmelerini engelleyecek tedbirler alınır."
24. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların
hakları" kenar başlıklı 114. maddesi şöyledir:
"(1) Tutuklulardan çalışmaları
istenebilir; ancak, buna mecbur tutulamazlar.
Tutuklular istediklerinde idare,
barındırıldıkları odalarda çalışmalarına izin verebilir. Odada çalışma imkânı
yoksa, tutukluların iş yerlerinde çalışmalarına da izin verilebilir. Bu
takdirde kendileri hakkında çalışmakta olan hükümlülere ait rejim uygulanır.
(2) Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde tutuklular, kurumun bu husustaki genel düzenine uymak suretiyle
ziyaretçi kabul edebilirler. Ancak soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı,
kovuşturma evresinde hâkim veya mahkeme, soruşturmanın veya davanın selameti
bakımından tutuklunun ziyaretçi kabulünü yasaklayabilir veya bu hususta
kısıtlamalar koyabilir.
(3) Tutukluların yazılı haberleşmeleri
ile telefonla görüşmeleri, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma
evresinde hâkim veya mahkemesince kısıtlanabilir.
(4) Tutuklu, savunması için istediği
müdafii seçmek ve görevlendirmek hakkına sahiptir.
Her dereceden kurum görevlileri bu
hususta tutukluya tavsiyelerde bulunamaz.
(5) Tutuklunun müdafii ile olan
haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir
suretle engel olunamaz ve kısıtlamalar konulamaz.
(6) Özel kanunda yer alan hükümler
saklıdır. "
25. 5275 sayılı Kanun'un "Kısıtlayıcı
önlemler" kenar başlıklı 115. maddesi şöyledir:
"(1) Tehlikeli hâlde bulunan, delil
karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini
tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan
tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim
veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim
altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
b) Belirli süre ile dışarıyla
ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması.
c) Gerekiyorsa kendisine veya
başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada
barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde
belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi.
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma
nakledilmesi."
26. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların
yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanunun; yüksek güvenlikli
kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile
ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve
ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına
ve sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların
açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek
kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları,
kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten
yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya
kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler
hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin
soruşturması, disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin
cezalarının infazı ve kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler,
zorlayıcı araçların kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller,
disiplin nedeniyle nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil,
nakillerde alınacak tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat
etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya
süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo,
televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks
ve telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan
gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve
tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi,
hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları,
öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk,
infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri
reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde
uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan yararlanma
konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ila
88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır
nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.
(2) (Ek: 31/3/2011-6217/25 md.;
Değişik: 8/8/2011-KHK-650/30 md.; Yeniden düzenleme: 27/6/2013-6494/27 md.)
İkinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü
hâlinde, tutukluya, ceza infaz kurumu en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet
başsavcılığının onayı ile soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik
bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin
refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin
verilebilir.
(3) (Ek: 27/4/2012-6301/2 md.) Ana,
baba, eş, kardeş, çocuk ile eşin anne veya babasından birinin yaşamsal tehlike
oluşturacak önemli ve ağır hastalık hâllerinin bulunduğunun sağlık kurulu
raporu ile belgelendirilmesi durumunda tutukluya, soruşturmanın veya
kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla,
ceza infaz kurumu en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet başsavcılığının onayı
ile dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında, bunlardan her
biri için asgari bir ay arayla toplam iki defaya mahsus olmak üzere hasta
ziyareti amacıyla bir güne kadar izin verilebilir.
(4) (Ek: 27/4/2012-6301/2 md.) (Değişik
birinci cümle: 24/1/2013-6411/12 md.) İkinci ve üçüncü fıkraya göre izin
verilen tutuklunun, izin süresi içinde gece konaklaması gerektiği takdirde,
kendi evi veya ikinci fıkrada belirtilen bir yakınının evinde, güvenli görülen
başka bir yerde ya da gidilen yerde bulunan kapalı ceza infaz kurumunda
kalmasına, güvenlik hususu değerlendirilmek ve gerekli güvenlik tedbirleri
alınmak suretiyle, gidilen yerin valisi tarafından karar verilir. Yurt dışına
çıkmasını gerektirmesi durumunda tutukluya, bu madde gereğince izin verilemez.
(5) (Ek: 24/1/2013-6411/12 md.)
Dördüncü fıkra ile 94 üncü maddenin ikinci fıkrasının uygulamasına ilişkin usul
ve esaslar Adalet ve İçişleri bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak
yönetmelikle belirlenir."
27. 5275 sayılı Kanun'un "Gözlem ve sınıflandırma
merkezleri" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlülerin durumlarına uygun
kurumlara ayrımı, 23 üncü maddede belirtilen gözlem ve sınıflandırma
merkezlerince yapılır.
(2) Gözlem ve sınıflandırma
merkezlerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve usûlleri yönetmelikte
gösterilir."
28. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik)
"Gözlem ve sınıflandırma merkezlerinin görev ve yetkileri" kenar
başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Gözlem ve sınıflandırma merkezi,
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis veya iki yıldan fazla süreli hapis
cezasına mahkum olan hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî ve sağlık
durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve
meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları, hükümlülük süreleri
ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve
bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejiminin uygulanmasını;
işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere, tutum ve davranışları
nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekip
gerekmediğine göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya normal
güvenlikli ceza infaz kurumlarına veya açık ceza infaz kurumlarına
gönderilmelerini sağlamakla görevli ve yetkilidir.
Gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde,
yargısal, sosyal, tıbbi, kriminolojik, psiko-teknik, psikiyatri ve ceza hukuku
bakımından veya gerekli görülecek konularda her türlü inceleme yapılır."
29. Yönetmelik'in "İdare ve gözlem kurulu" kenar
başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"İdare ve gözlem kurulu; kurum
müdürünün başkanlığında, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare
memuru, tabip, psikolog, psikiyatr, sosyal çalışmacı, öğretmen, infaz ve koruma
başmemuru ile teknik personel arasından seçilen bir görevliden oluşur. Ayrıca,
ceza infaz kurumunda bulunması halinde, eğitim uzmanı veya eğitim rehberi de kurula
üye olarak katılır.
İdare ve gözlem kurulunun
oluşturulmasına imkân bulunmayan ceza infaz kurumlarında, bu kurul o yer
Cumhuriyet başsavcısının başkanlığında idare memuru, hükümet tabibi, öğretmen,
infaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memurundan oluşur.
Yukarıdaki fıkralarda sayılan personelin
tamamının veya bir kısmının ceza infaz kurumunda bulunmaması halinde, kurul;
mevcut olanlarla oluşturulur.
İdare ve gözlem kurulu, gözlem ve
sınıflandırma merkezlerinin görev ve yetkilerini kullanır."
30. Yönetmelik'in "İdare ve gözlem kurulunun
görevleri" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"İdare ve gözlem kurulu, gözlem ve
sınıflandırma merkezlerinde veya Bakanlıkça gözlem ve sınıflandırma merkezi
olarak ayrılan ceza infaz kurumlarında, kanun ve tüzükle verilen diğer
görevlerinin yanında, gözlem ve sınıflandırmayla ilgili olarak sadece aşağıda
sayılan görevleri yapar:
a) Hükümlülerin suç türlerini
belirlemek,
b) Hükümlüleri gruplandırmak,
c) Durumlarına uygun infaz kurumlarına
ayrılmalarına karar vermek,
d) Uygulanacak infaz ve iyileştirme
rejimini saptamak."
31. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan, karar tarihinde yürürlükte olan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) "Tehlikeli
hükümlü" kenar başlıklı 76. maddesi şöyledir:
"(1) Suçun nitelik ve işleniş
şekline göre, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan veya kurumun güvenlik ve
düzenini ihlal edebileceği konusunda delil veya ciddi emareler olan hükümlüler
tehlikeli hükümlü sayılır."
32. Tüzük'ün "İdare ve gözlem kurulunun görev ve
yetkileri" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"(1)
İdare ve gözlem kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;
a) Hükümlülerin suç türlerini
belirleyerek, durumlarına uygun kurumlara ayrılmaları ve bunlara uygun olacak
infaz ve iyileştirme rejimini saptamak,
b) Hükümlülerin kurumlara kabullerinden
sonra kalacakları odaları belirlemek,
c) Kurumlarda kalmakta olan hükümlüleri
gruplandırmak,,
d) Hükümlülerin kalmakta oldukları
odaları değiştirmek,
e) Hükümlülerin bireysel olarak,
psiko-sosyal yardım servisince hazırlanan iyileştirme programlarına uyumunu ve
sonuçlarını değerlendirmek,
f) İyileştirme programları kapsamında
spor alanları, çok amaçlı salon, kütüphane ve iş atölyelerinden yararlanma gibi
faaliyetlere katılabilecek durumdaki hükümlüler ile kurumun iç hizmetlerinde
çalıştırılacak hükümlülerin belirlenmesi ile ilgili karar almak,
g) Tehlikeli hâli bulunan ya da örgüt
mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak, telefon görüşmeleri ile radyo,
televizyon yayınları ve internet olanaklarından yararlanma hakkının
kısıtlanmasına karar vermek,
h) Açık kurumlar ile eğitimevlerinde
bulunan hükümlülerin kurum dışındaki eğitim, ağaçlandırma, çevre düzenlemesi ve
temizliği, doğal afet sonrası yardım, tiyatro çalışmaları gibi sosyal, kültürel
ve sportif etkinliklere katılacak hükümlülerin kurum dışına çıkabilmeleri için
karar almak,
ı) Açık kurumlarda ve eğitimevlerinde
kalan hükümlülerin, oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri eşyaların
cinsleri ve miktarlarını belirlemek,
j) Koşullu salıvermeye ve uygulanacak
infaz rejimine esas teşkil edecek iyi hâl kararını almak,
k) Mevzuatla verilen diğer görevleri
yerine getirmek.
(2) İdare ve gözlem kurulu yukarıda
sayılan görevlerini yerine getirirken diğer kurulların önerilerini de dikkate
alır.
(3) İdare ve gözlem kurulunun (b) ilâ
(ı) bentlerinde sayılan görevleriyle ilgili olarak aldığı kararlarla diğer
kurulların kararları arasında uyumsuzluk bulunması durumunda, psiko-sosyal
yardım servisinde çalışan personelin görüşü de alındıktan sonra, idare ve
gözlem kurulu tarafından verilecek karar uygulanır."
33. Tüzük'ün "Tutuklulara uygulanacak hükümler ve
yükümlülükleri" kenar başlıklı 186. maddesi şöyledir:
"(1) Tüzüğün; 1, 4, 6, 9 ilâ 14,
22, 24 ilâ 27, 29 ilâ 31, 40 ilâ 46, 67 ilâ 73, 75 ilâ 96, 99 ilâ 108, 110 ilâ
117, 119 ilâ 132, 143 ilâ 171, 174, 176 ilâ 179, 185, 188, 189 uncu
maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte
olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
34. Tüzük'ün "Kısıtlayıcı önlemler" kenar
başlıklı 185. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tehlikeli hâlde bulunan, delil
karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini
tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan
tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim
veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir
rejim altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi,
b) Belirli süre ile dışarıyla
ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması,
c) Gerekiyorsa kendisine veya
başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada
barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi,
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde
belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi,
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma
nakledilmesi."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
"Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin
iki unsuru bulunduğunu kabul etmekte; ilk unsurun kişiye ceza gerektiren bir
suç isnadında bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen
süreci kapsadığını, ikinci unsurun ise ceza yargılaması mahkûmiyetten başka bir
şekilde sonuçlandığı zaman devreye girdiğini ve daha sonraki yargılamalarda
ceza gerektiren suç ile ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Öte yandan AİHM ceza
yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun kapsamının sadece ceza
yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule ilişkin bir güvence olmakla
sınırlı olmadığını, bu ilkenin kapsamının daha geniş olduğunu belirtmekte ve
hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit
edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını
gerektirdiğini hatırlatmaktadır. Bu yönüyle AİHM, masumiyet karinesinin
yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil ceza yargılamaları ile eş zamanlı
olarak yürütülen diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de ihlal
edilebileceğine dikkat çekmektedir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07,
28/3/2017, §§ 41, 43; Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).
37. AİHM, masumiyet karinesinin sadece bir yargıç ya da
mahkeme tarafından değil başka kamu makamları tarafından da ihlal
edilebileceğini belirtmektedir (Allenet de Ribemont /Fransa, B.
No:15175/89, 10/2/1995, § 36).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
38. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; yargılamasının devam ettiğini ve hakkında
verilmiş bir hüküm bulunmadığını, kendisine tehlikeli suçlu statüsü
verilmesinin Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan "Suçluluğu
mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." hükmünün
ihlali niteliğinde olduğunu, karar gerekçesinde kullanılan üst düzey örgüt
yöneticisi olma fiilinden hakkında açılmış bir dava dahi bulunmadığını, yaptığı
itirazların İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerekçesiz şekilde
reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen masumiyet
karinesi ile 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık; masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiası yönünden görüş bildirmemekle birlikte başvurucunun barındırılma
koşullarında değişiklik yapılan karara ilişkin olarak İdare ve Gözlem Kurulunun
gelişen şartlar karşısında başvurucunun barındırılma koşullarını tekrar ele
aldığı, Kurulca yapılan değerlendirmede başvurucunun Kuruma kabulünden itibaren
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması(FETÖ/PDY) ile irtibatlı
olduğu, örgüt mensubu diğer mahkûmlarla hareket ettiğini, bu örgütün üst düzey
yöneticisi sıfatıyla yargılandığı, ceza infaz kurumuna girmeden önceki konumu
dolayısıyla diğer tutuklu ve hükümlülere talimat verebilecek pozisyonda olduğu,
bu anlamda mahkeme süreçleri takip edilen örgüt mensuplarının ortak ifade verme
yönünde çaba içinde oldukları tespitinde bulunarak başvurucunun 5275 sayılı
Kanun'un 24/1 (c) maddesi uyarınca tehlike hâli taşıyan tutuklular
grubuna dâhil edilmesine karar verildiğini, başvurucunun bu statüye
alınmasından sonra Tüzük'ün 40. Maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
havalandırmadan yararlanma saatlerinin tedbiren bir saat olarak belirlendiğini,
başvurucunun odasından çıkarılırken diğer tutuklu ve hükümlülerle
karşılaştırılmamasına özen gösterilmesini, Kurum içi faaliyetlere (hastane,
mahkeme, berber vb. faaliyetler) çıkarılırken gerekli önlemlerin alınması için
ilgili birimlere yazı yazılmasına karar verildiğini bildirmiştir.
41. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında,
idarenin gerekçesinin masumiyet karinesinin ihlali niteliğinde olduğunu,
mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiğini, el konulan tabancalarının
kendisine iadesine karar verildiğini, bu hususların kendisinin tehlike hâli
taşımadığına kanaat edildiğinin en büyük göstergesi olduğunu, idarenin
masumiyet karinesini ihlal ettiğini, idarenin kararlarına karşı yapılan
itirazları inceleyen yargı mercilerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
43. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer
alan özel güvence hükmü şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar,
kimse suçlu sayılamaz.”
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
46. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı
Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde
bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
47. Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar
masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek
suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir
(Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
48. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk
boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka
ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında
olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar
kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını
yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten
mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli
makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli
kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil
ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda
da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu
olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
49. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması
sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha
sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin
masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin
suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını
gerektirir (Galip Şahin, § 40).
50. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin
harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması
gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin
güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin hâlihazırda suç isnadı altında
bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından
sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza
yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun
söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza
yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak
yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı
ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da
başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili
irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili
yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir.
Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının
varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı,
bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre
değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken
kararda kullanılan dilin kritik öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır (Barış
Baş [GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020, § 50; benzer değerlendirmeler için
bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019, § 38).
51. Başvuruya konu olayda hakkında terör örgütü üyeliği
suçundan ceza soruşturması sürerken başvurucu, isnat olunan suç kapsamında
tutuklanmış, ardından aleyhine kamu davası açılmıştır. Bu sırada başvurucu
İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla tehlikeli tutuklu statüsüne ayrılmıştır. Bir
başka deyişle şikâyet konusu edilen ifadeleri içeren karar başvurucu hakkındaki
ceza yargılaması sürerken verilmiştir. Dolayısıyla masumiyet karinesinin
birinci boyutunun somut olayda uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır.
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
53. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene
kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat
Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
54. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem
Hüseyinoğlu, § 33).
55. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir
başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları
tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden
soruşturma ve yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus
kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).
56. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay
ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve
bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi
mümkündür. Bu bağlamda hukuk yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen
bir delile dayanılması ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu
olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı
güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev
sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım
çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet
karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken
ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip
Şahin,§ 48).
57. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp
sorgulamadığıdır. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma
veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet
hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş
olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine
rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş
olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir. Bu
kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa
Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, §§ 38, 39).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
58. Başvurucu, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016
tarihli kararı ile anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu
isnadıyla tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet
Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme ile terör örgütüne üye olma suçlarından
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası devam etmekte iken 5/6/2017
tarihinde İdare ve Gözlem Kurulu tarafından başvurucunun tehlike hâli taşıyan
tutuklular grubuna dahil edilmesi yönünde bir karar alınmıştır.
59. Bu kararın gerekçesinde başvurucunun "PARALEL
YAPI/FETÖ Terör Örgütü mensubu" olduğu, "örgütlü olduğu",
"örgütünden ayrılmadığı" ifadeleri kullanılmış, ayrıca isnat
edilen suç türü ve suçun işleniş biçimlerine atıfta bulunulmuştur.
60. Hakkında açılan ceza davası devam etmekte olan
başvurucunun bu aşamada masumiyet karinesinden yararlandığı tartışmasızdır.
Başvurucu hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından alınan kararda
kullanılan, başvurucunun terör örgütü üyesi olduğu yönündeki ifadelerin
suçluluğa dair bir kanaat ifade ettiği ve bu anlamda masumiyet karinesini
zedeler nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
62. Başvurucu, kendisine tehlikeli tutuklu statüsü
verilerek öngörülemeyen bir süre boyunca tecrit koşullarında tutulması
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Bakanlık görüşünde, başvurucunun barındırılma
koşullarına ilişkin aşağıdaki bilgilere yer verilmiştir:
"Başvurucu, ... 9 Eylül 2016
tarihinde tek kişilik odaya alınmıştır. Başvurucu tahliye olana kadar da bu
şekilde barındırılmıştır.
Başvurucunun tutulduğu odanın 8,29 m2 kullanım alanı, 2 m2 WC, banyo, bir tane açılır 9*120
cm boyutunda pencere ve 25 m2 havalandırma
alanı bulunmaktadır...
5 Haziran 2017 tarihinde, Sincan 2 No'lu
F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza infaz Kurumu Müdürlüğü, İdare ve Gözlem Kurulu
gelişen şartlar karşısında başvurucunun barındırılma koşullarını tekrar ele
alınmıştır. Kurulca yapılan değerlendirmede, başvurucunun, kuruma kabulünden
itibaren FETÖ/PDY Terör Örgütü ile irtibatlı olduğu, örgüt mensubu diğer mahkumlar
ile birlikte hareket ettiği, bu örgütün üst düzey yöneticisi sıfatıyla
yargılandığı, cezaevine girmeden önceki konumu dolayısıyla diğer tutuklu ve
hükümlülere talimat verebilecek pozisyonda bulunduğu, bu anlamda mahkeme
süreçleri takip edilen örgüt mensuplarının ortak ifade verme yönünde çaba
içerisinde oldukları tespitinde bulunarak başvurucunun 5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 24/1 (c) maddesi uyarınca
"Tehlike Hali Taşıyan Tutuklular" grubuna dahil edilmesine karar
vermiştir. Karar aynı gün başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucunun Tehlike Hali Taşıyan
Tutuklu statüsüne alınmasından sonra İdare ve Gözlem Kurulu 6 Haziran 2017
tarihinde toplanarak bu statünün gerektirdiği özel ve denetim koşullarını ele almıştır.
Yapılan değerlendirme sonucunda, karar tarihinde yürürlükte bulunan Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 40/1 maddesi uyarınca
başvurucunun tedbiren havalandırmadan yaralanma saatleri 14:00-15:00
saatlerinde olmak üzere bir saat olarak belirlenmiş, odasından çıkarılırken
diğer tutuklu ve hükümlülerle karşılaştırılmamasına özen gösterilmesi ile kurum
içi faaliyetlere (Hastane, mahkeme, berber vb. faaliyetler) çıkarılırken
gerekli önlemlerin alınması için ilgili birimlere yazı yazılması
kararlaştırılmıştır.
...
Öte yandan başvurucu belirtilen ceza
infaz kurumuna kabulünden sonra tahliye edilene kadar toplamda 181 ziyaretçi
görüşü, 53 telefon görüşmesi, 111 kez avukat görüşmesi gerçekleştirmiştir. Bu
görüşmelerden 99 ziyaretçi kabulü, 30 telefon görüşmesi, 40avukat görüşmesi tehlike
hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra gerçekleşmiştir. Bu yönüyle,
ziyaretçileriyle her ayın ilk haftası 45 dakika açık görüş, diğer haftalarında
45 dakika kapalı görüş yapabilme, telefonla görüşmesi yapabilme ile avukatıyla
görüşebilme hakkı tutulduğu süre zarfında hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan
başvurucuya tanınmıştır.
Bunların dışında başvurucu, tutuklu
kaldığı süre zarfında ceza infaz kurumu kantininden yasal prosedürler dışında
bizatihi kendisine yönelik herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan
faydalandırılmıştır. Yine bu süre zarfında talebi üzerine kurum
kütüphanesinden56 adeti tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra
olmak üzere toplamda 100 adet kitap temin edilerek kendisine teslim edilmiştir.
Aynı şekilde talep ettiği günlük gazeteler de ücreti karşılığında temin
edilerek kendisine teslim edilmiştir.
Ayrıca başvurucu tehlike hali taşıyan
tutuklu statüsüne alındıktan tahliye olana kadar barındırıldığı oda
havalandırma imkanından günlük bir saat olarak faydalandırılmıştır.
Havalandırma saatleri başvurucunun gün ışığından faydalanacağı şekilde
düzenlenmiştir. Başvurucu, bölüme sevk kararında belirtildiği gibi
havalandırmaya tek başına çıkartılmakla birlikte aynı havalandırma alanını
ortak olarak, farklı saatlerde kullanan komşu odalarda barındırılan tutuklu ve
hükümlülerle sosyal ilişki kurabilme imkanına sahip olmuştur."
64. Bakanlık tarafından sonuç olarak başvurucunun Kurum
kütüphanesinden yararlandırıldığı, talebine göre günlük gazete temin edildiği,
havalandırma alanını kullanabildiği, aile fertleri ve avukatları ile belli
periyotlarla görüşebildiği, kaldığı odanın yeterli büyüklükte penceresi ile duş
ve tuvaleti olduğu, odada bir ranza, elbise dolabı, mutfak dolabı, buzdolabı,
masa, sandalye, sebze meyve dolabı, ayakkabılık ile sehpa olduğu belirtilmiş;
başvurucunun tutulma koşulları bir bütün olarak ele alındığında başvuruya konu
tedbirin niteliği, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisinin, başvurucunun
tek olarak barındırıldığı odadan tek başına günlük bir saat olarak
havalandırmaya çıkartılmasının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, başvurucunun şikâyetlerinin açıkça
dayanaktan yoksun olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
65. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu; kötü
muamele yasağının mutlak niteliği nedeniyle olağanüstü hâl döneminin
gerektirdiği tedbirlere yapılan atıfların kabul edilebilir olmadığını,
Bakanlığın ileri sürdüğü gerekçelerin çelişkili olduğunu, 22,5 aylık tutukluluk
süresinin 21 ayını tecrit altında geçirdiğini, Bakanlığın koşullara ve görüş
sayılarına ilişkin verdiği bilgilerin gerçeği yansıtmadığını, avukat
görüşlerine bir çok zorluk çıkarıldığını, sağlık hizmetlerine erişimin geç
sağlandığını, tecrit için somut gerekçe bulunmaksızın belirsiz bir süre bu
koşullarda tutulmasının ve bu süre içinde dış dünya ile ilişkisinin sadece bir
gazete ile sınırlı tutulmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiğini
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
66. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
67. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
68. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve
Sözleşme’nin 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence,
insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak
mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın
15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka
bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin
15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir
istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §
33).
69. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler
kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla
birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip olunan haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet
veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar
insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§
35, 36).
70. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu
idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi
yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza
infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden
mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar
geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki
davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan
kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma
sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).
71. Yukarıda ifade edilen tüm hususlara ilave olarak bir
muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi
için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek
gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23).
72. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu
statüsüyle tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer
tutulanlardan ayrılmasının tek başına Anayasa'nın 17. maddesine aykırı bir
durum oluşturmadığı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilmiştir.
Buna göre disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi
diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması
mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100,
16/2/2017, § 39).
73. Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik
veya disiplini sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda
hileli iş birliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için iş
birliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit
Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, § 44).
74. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma
koşullarını değerlendirirken başvurucu tarafından ileri sürülen somut olaylara
ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu
kapsamda önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının
birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana,
§ 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin
niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi
değerlendirilmelidir.
75. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bununla birlikte bu
koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten
mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari
bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir (Raşit Konya, § 50).
76. 5275 sayılı Kanun'un 111. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında 9. maddeye atıfla anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlardan tutuklu olanların da yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarına
yerleştirileceği düzenlenmiştir. Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları
5275 sayılı Kanun'un 9. maddesinde iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip,
firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fiziki engellerle donatılmış, oda
ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan ancak mevzuatın belirttiği hâllerde
aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli
olduğu sıkı güvenlik rejimine tabi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda
barındırıldıkları tesisler olarak tanımlanmıştır. Somut olayda, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu başvurucu da bu kapsamda
Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
yerleştirilmiştir. 9/9/2016 tarihinde İdare ve Gözlem Kurulunun kararı ile
başvurucunun tek kişilik odaya yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
77. 5/6/2017 tarihinde ise başvurucuya tehlikeli tutuklu
statüsü adı altında yeni bir statü verilerek ek kısıtlamalar getirilmiştir. Bu
kapsamda başvurucunun havalandırma sürelerinin kısaltıldığı ve havalandırmaya
tek başına çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
78. Tedbirin niteliği ve amacı kapsamında sınırlamaları
getiren merci ile mercinin yetkileri bir kriter olarak değerlendirilecek
olmakla birlikte kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının
değerlendirilmesinde önlemlerin şiddeti, süresi bireyler için sonuçlarının bir
bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
79. Başvurucunun barındırılma koşullarına ilişkin olarak
Bakanlığın sunduğu ve Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun kaldığı ceza
infaz kurumundan alınan bilgiler ışığında başvurucunun 9/9/2016 tarihinde tek
kişilik odaya alındığı, bu odada 8,29 m2 kullanım
alanı, 2 m2 WC, banyo, bir tane açılır
pencere ve 25 m2 havalandırma alanı
bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu bu süre zarfında haftanın yedi günü,
gündüz saatlerinde sınırlama olmaksızın başka iki tutuklu ile birlikte
havalandırma hakkından yararlandırılmıştır.
80. 5/6/2017 tarihinde başvurucunun tehlikeli tutuklu
statüsüne alınması üzerine barındırılma koşulları yeniden ele alınmıştır.
Başvurucu tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra tahliye olana
kadar barındırıldığı odada havalandırma imkânından günlük bir saat olarak tek
başına faydalandırılmıştır. Buna karşın Bakanlık tarafından başvurucunun aynı
havalandırma alanını ortak olarak farklı saatlerde kullanan, komşu odalarda
barındırılan tutuklu ve hükümlülerle sosyal ilişki kurabilme imkânına sahip
olduğu bildirilmiştir.
81. Başvurucu, belirtilen Ceza İnfaz Kurumuna kabulünden
sonra tahliye edilene kadar toplamda 181 ziyaretçi görüşü, 53 telefon
görüşmesi, 111 kez avukat görüşmesi gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelerden 99
ziyaretçi kabulü, 30 telefon görüşmesi, 40 avukat görüşmesi tehlike hâli
taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra gerçekleşmiştir.
82. Bunların dışında başvurucunun talebi üzerine Kurum
kütüphanesinden -56'sı tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra
olmak üzere- 100 kitap temin edilerek kitapların kendisine teslim edildiği
anlaşılmaktadır.
83. Koşullar değerlendirildiğinde başvurucunun tutulduğu
odanın hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi,
tuvalet ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümleri olduğu dikkate
alındığında odanın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen
Avrupa Cezaevi Kurallarına (Raşit Konya, §§ 14-27) uygun koşullarda
olduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Raşit Konya, §
46; (Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019, § 45).
84. Başvurucu tehlikeli tutuklu statüsüne alınana kadar
başka iki tutuklu ile birlikte ortak bir avluyu kullanmak suretiyle her gün gün
ışığı süresince havalandırma hakkından yararlandırılmıştır. Tehlikeli tutuklu
statüsüne alındıktan sonra ise havalandırma hakkından günde bir saat tek başına
yararlandırıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun tahliye olana kadar tehlikeli
tutuklu statüsünde geçirdiği sürenin yaklaşık on bir ay olduğu tespit
edilmiştir.
85. Bunun yanı sıra başvurucu, bu süre zarfında ailesi ve
avukatı ile açık ve kapalı çok sayıda görüş gerçekleştirmiştir.
86. Sonuç olarak başvurucunun on bir ayı tehlikeli
tutuklu statüsünde diğer hükümlü ve tutuklularla iletişim kurması yönünde
sınırlamalar getirilmiş olmak üzere tahliye edilene kadar toplamda 1 yıl 8 ay
tek kişilik odada tutulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ailesiyle,
dış dünyayla ve diğer tutulanlarla iletişimi bütünüyle kesilmeyen başvurucunun
duyusal ve sosyal olarak izole edildiği sonucuna ulaşılmamıştır.
87. Tek kişilik odada kalma ile diğer
tutuklu/hükümlülerle ve dış dünyayla iletişimin sınırlanması süresinin uzunluğu
ve bu sürenin tutulan kişi üzerindeki etkilerinin kötü muamele yasağı açısından
aranan asgari eşik seviyesine ulaşıp ulaşmadığı hususu, somut olaya özgü
koşullar çerçevesinde her başvurucuya veya başvurucunun her başvurusuna göre
ayrı değerlendirilmektedir. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tutulma
koşulları ve süresi bakımından söz konusu asgari eşik derecesinin aşılmadığı
sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
89. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
90. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
91. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
92. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
93. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
94. İncelenen başvuruda ceza infaz kurumu idaresi
tarafından alınan kararda kullanılan ifadeler nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına
alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
95. İhlalin idarenin işleminden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İnfaz Hâkimliği de ihlali giderememiştir.
96. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
97. İhlal tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin yeterli bir giderim
sağlayacağı anlaşıldığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek
görülmemiştir.
98. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü
fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2017/2959, K.2017/3015) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.