TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE ÇİÇEK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/24191)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Ayşe ÇİÇEK ve diğerleri (bkz.
ekli tablonun (B) sütunu)
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Ekli tablonun (C) sütunu
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine
dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının esası
incelenmeden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Ekli tablonun (A) sütununda numaraları belirtilen
başvuruların konu yönünden irtibatları nedeniyle 2017/24191 numaralı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin2017/24191 numaralı başvuru üzerinden
sürdürülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucuların bir kısmı, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından
tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel
hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör
örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
11. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl ilan
edilmiş ve olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu
çerçevede 15/8/2016 tarihinde kararlaştırılan 673 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 1/9/2016
tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
12. 673 sayılı KHK'nın 7. maddesinde devletin veya kamu
tüzel kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs,
ortaklık ve iştirakler ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler
bünyesinde çalışmaktayken devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara
ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğu değerlendirilerek iş sözleşmesi feshedilen işçilerin, bir daha
bu teşebbüs ve ortaklıklar ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler
bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilemeyeceği,
doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği düzenlenmiştir.
13. 673 sayılı KHK, 6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı
Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.
B. Somut
Başvurulara İlişkin Olay ve Olgular
14. Başvurucular, İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketinde (İGDAŞ) iş akdiyle çeşitli görevlerde çalışmaktayken iş
akitleri feshedilmiştir.
15. Başvurucular, iş akdinin usulüne uygun olarak
feshedilmediğini ve fesih için somut bir olguya dayanılmadığını belirterek işe
iade istemiyle İGDAŞ aleyhine dava açmıştır. Davalı Şirket cevap dilekçesinde,
15/7/2016 tarihinde ülkemizin maruz kaldığı darbe teşebbüsünden sonraki
olağanüstü durumlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların terör örgütü
ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları nedeniyle iş akitlerinin sona
erdirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
16. İstanbul İş Mahkemesi (Mahkeme) açılan davaların
reddine karar vermiştir. Mahkeme kararlarında; başvurucuların terör örgütü ile
irtibatlı ve iltisaklı oldukları gerekçesiyle iş akitlerinin feshedildiği bu
nedenle iş verenle aralarındaki güven ilişkisinin zedelendiği dikkate
alındığında 673 sayılı KHK'nın 7. maddesi uyarınca iş akitlerinin geçerli
nedenle feshedildiği belirtilmiştir. Bir başvurucu hakkında ise terör örgütüyle
irtibatlı olduğuna dair delil olmadığından işe iade kararı verilmiştir.
17. Kararlara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf
istemlerini temyiz yolu açık olmak üzere reddetmiştir. Kararda; 667 sayılı
KHK'nın 4. maddesi ve 673 sayılı KHK'nın 7. maddesi kapsamında değerlendirme
yapılarak başvurucuların iş akitlerinin sona erdirildiği ve yasal yetki nedeni
ile fesihlerde 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nda düzenlenen
geçerli fesih nedenlerinin aranmayacağı belirtilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi,
Mahkeme tarafından işe iade kararı verilen hüküm yönünden ise başvurucu
hakkında delil olmasa da güven ilişkisinin işverenle zedelendiğini gerekçe
gösterilerek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar
vermiştir.
18. Başvurucuların temyiz istemleri, Yargıtay 9. Hukuk
Dairesince reddedilmiştir.
19. Nihai kararların tebliğinin ardından başvurucular,
süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. İlgili hukuk için bakınız Berrin Baran Eker
([GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20 - 35).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
22. Başvuruculardan Murat Ayta ve Gülay Özkan bireysel
başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek
adli yardım talebinde bulunmuştur.
23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucular; işverence iş akdine KHK gereği son
verildiği belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı
olduğuna dair haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını iddia
etmiştir. Başvurucular; işe iade davasının haksız olarak yeterli araştırma
yapılmadan ve kararda gerekçe gösterilmeden derece mahkemelerince
reddedildiğini bu durumun adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini; işten
çıkarılmaları nedeniyle gelir kaybı ve emeklilik haklarının ellerinden
alındığını ileri sürerek mülkiyet hakkı ve çalışma haklarının ihlal edildiğini;
terör örgütüyle irtibatlı gösterildikleri için masumiyet karinesinin ve özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde özetle somut olayda ilk derece
mahkemelerinin şüphe feshi kapsamında verdiği kararların istinaf ve temyiz
mercilerince değerlendirildiği ve başvurucuların bireysel başvurudaki
iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde olduğu belirtilmiştir.
26. Bir kısım başvurucular Bakanlık görüşe karşı
beyanlarında; Bakanlık görüşüne katılmadıklarını, haklarında herhangi bir
soruşturma veya yargılama yokken mahkeme tarafından idarenin sunduğu yazı
doğrultusunda yargılama yapılmadan terör örgütüyle ilişkili gösterilerek
davalarının reddedildiğini, verilen kararların keyfi olduğunu ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası; İGDAŞ tarafından gönderilen
bilgilerin derece mahkemelerince yeterli kabul edilerek esası hakkında herhangi
bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe iade davalarının reddedilmesidir.
Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki
mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
30. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruda uygulanacak
ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker
kararında belirlemiştir (Berrin Baran Eker §§ 53-60). Anılan kararda
belirtildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın
bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin
esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve
bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir.
Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası
haklarını içerir (Berrin Baran Eker § 55).
31. Mahkemenin, önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın
öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde
-ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama
yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun
teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme
hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Berrin
Baran Eker § 56).
32. Diğer taraftan mahkemelerin, önündeki uyuşmazlığın
esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı
zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer
(maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de
yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle
bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir.
Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak
yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap
vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve
savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin
anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker § 57).
33. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın
sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla
bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların
-mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin
Baran Eker § 58).
34. Öte yandan 673 sayılı KHK'da, devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş
sözleşmelerinin feshedilmesi öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim
yetkisini kısıtlayan herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 673
sayılı KHK'nın 7. maddesi dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler
tarafından açılan işe iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi
bir düzenleme bulunmamaktadır (benzer yönde karar için bkz. Berrin Baran
Eker § 69).
35. 4857 sayılı Kanun ve bu Kanun'u yorumlayan Yargıtay
içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden sözleşmenin feshini istemesi,
feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle getirmemektedir. Ayrıca her ne
kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı olduğu, dolayısıyla niteliği gereği
şüphenin veya şüpheye götüren olguların ispatının imkânsız olduğu haklı olarak
ileri sürülebilirse de -Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere- derece
mahkemelerince işvereni şüpheye götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir
bütün olarak değerlendirilmesine engel bir durum yoktur. Aksi takdirde
işverenin şüphesine dayanak olguların değerlendirilememesi, böylece feshin
geçerli nedene dayanıp dayanmadığının incelenememesi şüphe feshinde yargı
yolunun açık olmasını anlamsız kılar. Dolayısıyla derece mahkemelerinin
başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığını
inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi
bir neden söz konusu değildir (Berrin Baran Eker § 69).
36. Kısacası 673 sayılı KHK'nın 7. maddesinde belirtilen
örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya
iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak
öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu
gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında
derece mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir
ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup
bulunmadığını, iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma
yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır (benzer yönde karar için bkz. Berrin
Baran Eker § 71).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Somut olayda da anılan karardan ayrılmayı gerektiren
bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri, adil yargılanma
hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucular
hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını,
dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl
işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece
mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan
maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini
yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir.
Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvuruculara tanınan feshe karşı yargı
yolunun açık olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda
başvurucuların mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
38. Başvurucuların açtığı işe iade davasının esasının
incelenmesini engelleyen bir yasal hüküm bulunmadığından mahkeme hakkına
yapılan müdahalenin başvuruculara aşırı bir külfet yükleyip yüklemediğinin
incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkeme haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
40. Adil yargılanma hakkı yönünden ulaşılan sonuç
gözetildiğinde başvurucuların diğer ihlal iddialarının ayrıca incelenmesine
gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesine ve
zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı ve
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
46. İncelenen başvuruda, derece mahkemelerinin dava
konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
47. Bu durumda mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
48. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Başvuruculardan Ayşe Çiçek ve Mehmet Dayı'ya ekli
tablonun (E) sütununda gösterilen miktarlarda harcın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
50. Avukat ile temsil edilen başvuruculara ayrı ayrı
3.600 TL vekâlet ücretinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların adli
yardım talebinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul İş Mahkemelerine (esas numaraları ekli tablonun (D) sütununda
gösterilmiştir) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
F. Ekli tablonun (E) sütununda gösterilen harç
miktarlarının başvuruculara AYRI AYRI; avukat ile temsil edilen başvuruculara
3.600 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.