TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSA GÜNAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/2198)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Musa GÜNAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Bahyettin ASOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; polis gözetiminde iken sistematik işkenceye
maruz kalınması ve olumsuz tutulma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1976 doğumludur.
10. Başvurucu, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde
öğretim görevlisi iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü ertesinde Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle 26/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Toplam on yedi gün gözaltında kalan başvurucu,
Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/8/2016 tarihli kararıyla tutuklanarak
Şanlıurfa 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu)
yerleştirilmiştir.
12. Başvurucu İnfaz Kurumunda tutulmakta iken yeni bir
soruşturma kapsamında başvurucunun 27/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair
Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ö) bendi uyarınca İnfaz Kurumundan alınıp otuz gün süreyle
Emniyet Müdürlüğüne götürülmesi talep edilmiştir.
13. Başvurucu, Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin
15/6/2017 tarihli kararı üzerine 16/6/2017 tarihinde kolluk görevlilerince
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
14. Başvurucunun tutulduğu süre boyunca bir kez
Balıklıgöl Devlet Hastanesinden, üç kez Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve
Araştırma Hastanesinden olmak üzere hakkında dört kez adli muayene raporu
alınmıştır. Tüm adli muayeneler farklı doktorlarca yapılmıştır. Muayene
koşulları ve içerikleri şöyledir:
- 16/6/2017: Darp ve cebir yoktur. Muayene edilenin
şikâyeti yoktur.
- 21/6/2017: Darp ve cebir izi yoktur.
- 23/6/2017: Darp ve cebir izi yoktur. Muayene edilenin
şikâyeti yoktur.
- 16/7/2017: Darp ve cebir izi yoktur. Muayene edilenin
şikâyetleri, özellik yok.
15. Başvurucu Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğünde bulunduğu
süre içinde 18/6/2017, 28/6/2017, 30/6/2017 ve 8/7/2017 tarihlerinde avukatıyla
görüştürülmüştür. Ayrıca başvurucu 5/7/2017 tarihinde eşi ile 12/7/2017
tarihinde ise eşi ve kayınpederi ile görüştürülmüştür. Başvurucu 16/7/2017
tarihinde İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir.
16. Başvurucu, İnfaz Kurumundan Şanlıurfa Mehmet Akif
İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş; burada düzenlenen 24/8/2017
tarihli taburcu özet formunda başvurucuya ait kranial MR sonucuna göre
başvurucuda periventriküler ve supraventriküler beyaz cevher
alanlarında milimetrik boyutlu, non-spesifik birkaç adet glintik
sinyal izlendiği belirtilmiştir.
17. Başvurucu 23/8/2017 tarihinde, Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğünde bulunduğu süre içinde kolluk görevlileri tarafından kendisine
işkence uygulandığı iddiasıyla Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık)
şikâyette bulunmuştur.
18. Savcılık tarafından başvurucunun tutulduğu
nezarethaneye ilişkin kamera görüntüleri talep edilmişse de Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğünün 20/10/2017 tarihli cevabında şube içindeki güvenlik kameralarının
otuz dokuz günlük süreyle kayıt yaptığı, bu nedenle başvurucunun nezarethanede
bulunduğu süreye ait görüntülerin mevcut olmadığı bildirilmiştir.
19. Savcılık ayrıca Balıklıgöl Devlet Hastanesinden
21/6/2017 tarihli kamera kayıtlarını talep etmiş ancak 20/10/2017 tarihli cevap
yazısında kayıtların altmış gün süre ile tutulması ve sonrasında otomatik
olarak silinmesi nedeniyle talep edilen tarihe ait kamera kayıtlarına
ulaşılamadığı bildirilmiştir.
20. Savcılıkça 25/10/2017 tarihinde kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kolluktan şikayete dair bilgi ve
belge temin edilmiş, belli bir tertip içinde dosyasına takılmış ve özellikle
adli raporların da incelenmesi sonucu şikayeti doğrular bir bulguya
rastlanılmadığı görülmekle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,"
21. Kovuşturma yapılmamasına ilişkin karara başvurucunun
yaptığı itiraz,20/11/2017 tarihinde Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Hâkimliğince
reddedilmiştir. Anılan karar 30/1/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 12/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gözaltında
Tutulma Koşulları Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu 26/7/2016 tarihinde gözaltına alındığını,
gözaltında kötü koşullarda tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık, bu hususta görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
26. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte de dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
27. Kişinin tutuklanmasıyla ya da gözaltı sürecinin
sonunda salıverilmesiyle birlikte gözaltı sürecindeki tutma hâli sona erer.
Gözaltı sürecinden sonra kişinin tutuklanması ihlal iddiasına ilişkin tutma
hâlinin devam ettiğini göstermez. Zira kişi tutuklandıktan sonra ceza infaz
kurumuna gönderilmekte ve dolayısıyla tutma koşulları değişmektedir. Ayrıca
ceza infaz kurumundaki tutma hâlinde kişilerin tutma koşullarına ilişkin olarak
infaz hâkimliklerine başvurma imkânı bulunmaktadır. Bu itibarla gözaltı süreci
sona eren kişiler yönünden artık mevcut ihlali önleyici ya da tutma
koşullarının geleceğe yönelik olarak düzeltilmesini temin edici hukuk yollarına
başvurulması anlamını yitirmekte, bu durumda uğranılan zararları tazmin edici
mekanizmaların varlığı yeterli hâle gelmektedir. Dolayısıyla gözaltı süreci
sona erenlerin nezarethaneden ayrıldıkları tarihe kadar maruz kaldıkları tutma
koşullarına ilişkin şikâyetleri bakımından etkili hukuk mekanizmasının tazminat
yolu olduğu söylenebilir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634,
28/5/2019, § 23).
28. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı Kanun İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından idari yargıda tam yargı davası
açılabileceği belirtilmiştir. Buna göre idarenin işlem ve eylemlerinden
kaynaklanan her türlü zararın idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına
konu edilmesi mümkündür. Bu bağlamda idari yargıda açılacak tam yargı davasında
idare mahkemesinin tutulma koşullarının ilgili ulusal ve uluslararası hukuka
uygun olup olmadığını denetlemesi ve bu çerçevede tutulma koşullarının hukuka
aykırı olduğunu tespit etmesi hâlinde -zararın ve bu zararla tutulma koşulları
arasında illiyet bağının da bulunması kaydıyla- tazminata hükmetme yetkisini
haiz olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (Nebahat Baysal Gül, §§
27, 28).
29. Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate
alındığında ulaşılabilir ve tutulma koşullarının standartlara uygun olmaması
sebebiyle doğan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz olduğu görülen tam yargı
davası başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kolluk
Görevlilerinin Kasıtlı Eylemleri Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu vekili; başvurucunun polis gözetiminde tutulduğu
sırada 28/6/2017 tarihinde başvurucuyla yaptığı görüşmede başvurucunun sağ
gözünde morluk fark ettiğini, bu durumu sorduğunu ancak kolluk görevlilerinin
orada bulunması nedeniyle başvurucunun sorusunu geçiştirdiğini, ısrar etmesi
üzerine polislerle yaşanan bir tartışma nedeniyle kendisine fiziksel şiddet
uygulandığını ifade ettiğini, uygulanan şiddeti başvurucunun ailesine anlatması
üzerine başvurucunun eşi ile görüştürüldüğünü ve eşinin de bu morluğu gördüğünü
ileri sürmüştür.
32. Başvurucu vekili ayrıca 30/6/2017 tarihinde
başvurucuyla görüştüğü sırada morluğu tekrar gördüğünü, başvurucuya yapılan
işkenceler sonrasında başvurucuya ifade tutanağı imzalatıldığını iddia
etmiştir. Öte yandan başvurucunun 5/7/2017 tarihinde eşi ve kayınpederi ile görüştürüldüğünü,
bu görüşmede başvurucunun kolluk görevlileri tarafından sistematik olarak
işkenceye maruz kaldığını, uyumasına izin verilmediğini, tehdit edildiğini,
avukatı olmadan beyanda bulunmayacağını söylemesi üzerine yüzünün sağ tarafına
şiddet uygulandığını, çırılçıplak soyulduğunu, başına torba geçirildiğini ve
vücuduna elektrik verildiğini söylediğini, başvurucuyla yaptığı 8/7/2017
tarihli görüşmede ise bahsedilen işkence yöntemlerinin uygulandığını kendisine
de söylediğini ifade etmiş; başvurucu hakkında Şanlıurfa Mehmet Akif İnan
Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 24/8/2017 tarihli taburcu
özet formundaki tespitlerin başvurucunun başına aldığı darbeleri kanıtladığını
iddia ederek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kötü muameleye maruz
kaldığına ilişkin bir bulgu olmaması ve başvurucunun da iddiasını uygun
delillerle ispatlayamaması nedeniyle şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun
olduğu belirtilmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde cevap
sunmamıştır.
2. Değerlendirme
35. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu
çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir
resmî soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
37. Ancak bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için
her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir
kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen
birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde
bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D.,
B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28). Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile
kötü muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
38. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği anda ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma
tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda
makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak
kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı
bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
39. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta
bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları
gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin
olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle
desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin
yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar
kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir
olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma
başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların
güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi-
söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir
soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini
söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426,
12/12/2018, §§ 45, 46).
40. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek
için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de
bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek
için bu konuda haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını
desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine
getirdiğine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz
konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal
edildiğinin incelenebilmesi mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
42. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkin başvurularda, başvurucunun delil elde etmesi konusundaki zorluklar
dikkate alınmakta ve başvurucudan ihlal iddialarını kanıtlaması
beklenmemektedir. Ancak başvurucudan ihlal iddialarının araştırılmasına, dosya
kapsamında sahip olunan bilgi ve belgelerle karşılaştırılarak bir değerlendirme
yapılmasına elverişli somut bir olay anlatımı yapması beklenmektedir (Mehmet
Özkara, B. No: 2015/7415, 17/7/2019, § 31).
43. Başvurucu, gözaltında tutulduğu sırada sözlü ve
fiziksel şiddete uğradığını ileri sürmektedir. Gözaltına alınırken, gözaltı
süresi boyunca ve gözaltından çıkarılırken başvurucu hakkında toplam dört
sağlık raporu alındığı görülmektedir. Alınan sağlık raporlarında başvurucuda
darp ve cebir izine rastlanmadığına yönelik tespit yapıldığı anlaşılmıştır.
Başvurucu, sağlık raporlarının gerçeği yansıtmadığını iddia etmiş ise de bu
iddiayı destekleyen bir olgu ortaya koyamamıştır. Şanlıurfa Mehmet Akif İnan
Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından başvurucu hakkında düzenlenen
24/8/2017 tarihli taburcu özet formunda yer alan tespitlerin ve kullanılan
tıbbi terimlerin darp ve cebirle ilgisinin olmadığı anlaşıldığından ilgili
taburcu özet formunun başvurucunun darp ve cebire maruz kaldığını kanıtlar
nitelikte olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
44. Bununla birlikte başvurucu; polis gözetiminde
tutulduğu otuz günlük süre boyunca vekiliyle dört kez, yakınlarıyla iki kez
görüştürülmüştür. Başvurucunun bu görüşmelerde işkenceye maruz kaldığını eşine
ve vekiline söylediği ifade edilmiş ancak bireysel başvuru dosyasında yer alan
bilgilere göre ne başvurucunun eşi ne de vekili bu süreçte suç duyurusunda
bulunmuştur.
45. Diğer yandan yapılan soruşturma kapsamında Şanlıurfa
Emniyet Müdürlüğünde kamera görüntülerinin otuz gün içinde, Balıklıgöl Devlet
Hastanesinde ise altmış gün içinde silinmesi nedeniyle görüntülerin temin
edilemediği, başvurucunun gözaltına alındığı tarihten altmış sekiz gün,
gözaltından çıktığı tarihten otuz sekiz gün sonra şikâyetçi olması nedeniyle
kayıtların bu zaman aralığında otomatik olarak silindiği anlaşılmıştır.
46. Tüm bu tespitlere göre başvuruya konu fiilî ve sözlü
şiddet olayına ilişkin ileri sürülen iddialar oldukça ağır nitelikte olmasına
karşın bu iddiaları desteklemeyen sağlık raporları da değerlendirildiğinde
başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin olarak savunulabilir bir
iddiasının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltında tutulma koşullarından dolayı kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Kolluk görevlilerinin kasıtlı eylemlerinden dolayı
kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 16/12/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu bir infaz kurumunda tutulmakta iken 668
sayılı OHAL KHK’sının 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ö) bendi
kapsamında Şanlıurfa 3.Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/6/2017 tarihli kararı üzerine
otuz gün süreyle tutulmak üzere 16/6/2017 tarihinde Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğüne götürülmüştür.
2. Emniyet Müdürlüğünde tutulduğu süre boyunca başvurucu
hakkında16/6/2017, 21/6/2017, 23/6/2017 ve 16/7/2017 tarihlerinde adli muayene
raporu alınmıştır. Bu muayeneler iki farklı hastanede, farklı doktorlar tarafından
gerçekleştirilmiştir. Raporlarda darp ve cebir izine rastlanmadığı ve muayene
edilen başvurucunun herhangi bir şikâyeti olmadığı belirtilmiştir.
3. Başvurucu 16/7/2017 tarihinde İnfaz Kurumuna geri
götürülmüş ve 23/8/2017 tarihinde Emniyet Müdürlüğünde tutulduğu süre
içerisinde kolluk görevlileri tarafından işkenceye uğradığı iddiasıyla
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Bunun üzerine
Savcılık başvurucunun tutulduğu nezarethaneye ilişkin kamera görüntülerini
Emniyet Müdürlüğünden istemişse de, Müdürlük 20/10/2017 tarihli cevap yazısında
şube içindeki güvenlik kameralarının otuz dokuz günlük süreyle kayıt yaptığını,
bu nedenle başvurucunun nezarethanede bulunduğu süreye ait görüntülerin mevcut
olmadığını bildirmiştir.
4. Savcılık Balıklıgöl Devlet Hastanesinden 21/6/2017
tarihli kamera kayıtlarını da talep etmişse de 20/10/2017 tarihli cevap
yazısında kayıtların altmış gün süre ile tutulması ve sonrasında otomatik
olarak silinmesi nedeniyle söz konusu tarihe ait kamera kayıtlarına
ulaşılamadığını belirtilmiştir.
5. İnfaz kurumundan hastaneye sevk edilen başvurucu
hakkında 24/8/2017 tarihinde düzenlenen taburcu özet formunda başvurucuya ait
kranial MR sonucuna göre başvurucuda periventriküler ve supraventriküler
beyaz cevher alanlarında milimetrik boyutlu non-spesifik birkaç adet glintik
sinyal izlendiği tespit edilmiştir.
6. AİHM ve AYM kararlarında, bir kişinin sağlıklı
haldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma
tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda
makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak
kanıtları sunma yükümlülüğünün Devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların
doktor raporları ile doğrulandığı hallerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında
açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Selmouni/Fransa, § 87;
Ferhat/Türkiye, B. No: 12673/05, 25/9/2012, § 33, Cezmi Demir ve
diğerleri, B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 94).
7. Başvurucu gözaltına alınırken, gözaltı süresi boyunca
ve gözaltından çıkarılırken başvurucu hakkınd alınan sağlık raporlarında darp
ve cebir izine rastlanmadığı tespit edilmiştir. Buna karşılık başvurucu
hakkında Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından
düzenlenen 24/8/2017 tarihli taburcu özet formunda yukarıda belirtilen (§ 5)
tıbbi bulgulara rastlanmıştır. Özet formunda bu bulguların kendiliğinden
birtakım doğal süreçler veya bir hastalık sonucunda ortaya çıktığına dair bir tespitte
bulunulmamıştır. O zaman sorulması gereken soru, taburcu özet formunda ifade
edilen bulguların durup, dururken oluşmadığına göre nasıl oluştuğudur. Bunların
nedeni nedir?
8. Çoğunluk, taburcu özet formunda yer alan tespitlerin
“başvurucunun darp ve cebire maruz kaldığını kanıtlar nitelikte olduğunu kabul
etmek mümkün değildir” sonucunu ulaşmıştır (§ 43). Bununla birlikte tespitlerin
varlığı darp ve cebirin kanıtlanmadığını da bize göstermemektedir.
9. Ortada somut olan gerçek şudur: Başvurucu devletin
gözetimi altındayken vücudunun bazı yerlerinde bir takım tıbbi durumlar ortaya
çıkmakla beraber bunların herhangi bir hastalıktan kaynaklandığı yönünde
taburcu özet formunda ifade edilen tıbbi bir tespit de bulunmamaktadır.
10. Devletin, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu
pozitif yükümlülüğün usuli boyutuna göre devlet, doğal olmayan her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
11. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
halinde, etkili resmi bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen
pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiili
dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B.No:
2013/293, 17/7/2014, § 111).
12. Somut başvuruda bir Savcılık soruşturması yapılmış
olmakla birlikte bu soruşturmanın etkili bir şekilde yapıldığı söylenemez.
Soruşturma sadece ilgili kurumlardan kamera görüntülerinin istenmesiyle sınırlı
kalmış ve burada da görüntülerin silinmiş olması nedeniyle soruşturma akamete
uğramış gözükmektedir. Savcılığın, işkence ve kötü muamele gibi ciddi bir
konuda savunulabilir bir iddiada bulunan başvurucunun şikayetiyle ilgili olarak
soruşturmayı başka şekillerde sürdürebilirdi. Örneğin, işkence iddiasıyla
ilgili olarak kolluk görevlilerinin ifadelerine başvurabilirdi. Başvuru
dosyasından anlaşıldığı kadarıyla Savcılık işkence iddialarıyla ilgili olarak
hiçbir kamu görevlisinin ifadesi alınmamıştır.
13. Bundan daha önemli olarak başvurucu gözaltından
çıktıktan otuz dokuz gün sonra (16/7/2017- 24/8/2017) kötü muamele belirtisi
olarak nitelendirilebilecek bulgular taburcu özet formunda tespit edilmiştir.
Bu formda somut olarak ortaya konulan tıbbi tespitlerin varlığı, kötü muamele
iddialarının soruşturulması yükümlülüğü açısından kanıtlamayı sağlanması için
gerekli olmamakla beraber, savunulabilir bir iddia olması için yeterlidir.
14. Soruşturmada tıbbi tespitler ile başvurucunun
iddiaları arasında bir uyum olup, olmadığının makul şekilde incelenmesi bir
zorunluluktur. Başvurucunun Emniyet Müdürlüğüne getirildiği tarihte (16/6/2017)
vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı açıktır. İnfaz Kurumuna tekrar
yerleştirilmesinden sekiz gün sonra alınan raporda ise başvurucunun vücuduna
yönelik darp ve cebir uygulandığına işaret edebilecek birtakım bulgular tespit
edilmiştir. Başvurucu gözaltına alındığı dönemden sonra bütünüyle devletin
kontrolü altında olduğuna göre bu bulguların devlet gözetimi altındayken
gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerekir. Başvurucunun vücudunda ortaya çıkan
bulguların ki bunları zedelenme olarak değerlendirme daha doğru olacaktır, kamu
görevlilerinin kötü muamelesinden kaynaklanıp, kaynaklanmadığının etkili bir
soruşturma sonucunda ortaya çıkarılması gerekmektedir.
15. Sonuç olarak, açıkça bir dayanaktan yoksun olmayan
başvurunun kabul edilebilir olduğu ve Anayasa’nın 17.maddesinde güvence altına
alınan kötü muamele yasağının yukarıda izah edilen gerekçelerle usul boyutunun
ihlal edildiği sonucuna ulaştığımdan, çoğunluk kararına muhalif kaldım.