TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET SİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/24331)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 3/7/2018-30467
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet SİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bulunan tutukluya kendi
Kur'an-ı Kerim nüshasının verilmemesinin din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4 Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün hemen
ardından 17/7/2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçundan Adana Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanarak Adana Ceza İnfaz Kurumuna
gönderilmiştir. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) nakledilmiştir.
10. Başvurucunun beyanına göre Adana Ceza İnfaz Kurumuna giriş
yaptığı sırada yanında bulunan Kur'an-ı Kerim, Osmaniye Ceza İnfaz Kurumuna
nakledilince posta ile aynı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir. Osmaniye Ceza
İnfaz Kurumu idaresi, başvurucunun kendisine ait Kur'an-ı Kerim nüshasını talep
etmesine rağmen teslim etmemiştir.
11. Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı 7/2/2017 tarihli
ve 2017/12 sayılı kararında terör örgütü mensuplarının ailelerinden ve kargo
yoluyla gelen kitapların ceza infaz kurumuna alınmamasına karar verildiğini
belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir.
12. Söz konusu karara başvurucu tarafından yapılan itiraz
Osmaniye İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 24/3/2017 tarihli kararı ile
reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği, Kur'an-ı Kerim'in Ceza İnfaz Kurumu
kütüphanesinden bedelsiz temin edilebilme imkânı olduğu gerekçesiyle talebin
reddine karar vermiştir.
13. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz ise Osmaniye 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 3/5/2017 tarihli kararı ile bir gerekçeye yer verilmeden
reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 18/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 22/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Din
ve vicdan özgürlüğü " kenar başlıklı 70. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Hükümlü, ceza infaz kurumunda, mensup
bulunduğu dinin ibadetlerini, düzeni bozmayacak ve çalışmayı engellemeyecek
biçimde serbestçe yerine getirebilir ve ibadette kullanılan eşyayı, dinî yaşamı
bakımından zorunlu olan kitap ve eserleri temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza edebilir.”
16. 5275 sayılı Kanun'un “Süreli veya süresiz yayınlardan
yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış
olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma
hakkına sahiptir.
...
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren ...
hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu;
i. Adana Ceza İnfaz Kurumundan Osmaniye Ceza İnfaz Kurumuna
nakledildiğini, 29/7/2016 tarihinden itibaren FETÖ/PDY soruşturması kapsamında
Osmaniye Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunduğunu, Adana Ceza İnfaz Kurumunda
yanında bulundurduğu Kur'an-ı Kerim'in daha sonra ağustos ayı içinde posta ile
kendisine gönderilmesine rağmen Ceza İnfaz Kurumu idaresince teslim
edilmediğini ileri sürmüştür.
ii. Kur'an-ı Kerim'in Ceza İnfaz Kurumu kütüphanesinden bedelsiz
temin edilebilme imkânı olduğu gerekçesiyle İnfaz Hâkimliği tarafından
talebinin reddedilmesinin kanuna ve somut olgulara uygun olmadığını ifade
ederek Ceza İnfaz Kurumunda yaklaşık 3.000 tutuklu ve hükümlünün bulunduğunu,
Ceza İnfaz Kurumunda bir kütüphane olduğunu ve kitap listesinde yalnızca bir
adet Kur'an-ı Kerim nüshası bulunduğunu belirtmiştir. İdarenin ve derece
mahkemelerinin kitapların yalnızca on beş gün için ödünç alınabiliyor olmasını
göz ardı ettiğini ve mahkemelerin bu hususları araştırmadan karar verdiğini
ifade etmiştir.
iii. Şahsına ait Kur'an-ı Kerim nüshasının kendisine teslim
edilmeyerek dinî vecibelerini yerine getirmesinin engellenmesi nedeniyle maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik
ilkesinin, şahsına ait kitaba el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ve
derece mahkemeleri kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle de adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
tutuklularının Ceza İnfaz Kurumu içinde ve darbe girişimi öncesinde Kur'an-ı
Kerim ayetlerini şifre olarak kullanıp haberleştiklerinin tespit edildiği
belirtilmiştir. Bakanlığa göre bu yöntemlerle örgüt üyeleri birbirlerinin moral
motivasyonlarını yüksek tutmaya çalışmaktadır. Bakanlık, bu kapsamda Kur'an-ı
Kerim gibi hacimli bir kitabın birkaç sayfasında örgütsel amaçlarla
yapılabilecek küçük değişikliklerin Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından
görülmesinin mümkün olmadığını, bu sebeple dışarıdan Kur'an-ı Kerim dâhil
hiçbir kitabın getirilmesine müsaade edilmediğini ifade etmiştir. Bakanlık
görüşünde Ceza İnfaz Kurumunda yeterli sayıda Kur'an-ı Kerim nüshasının bulunduğu
belirtilmiştir.
21. Bakanlık görüşü ile birlikte Ceza İnfaz Kurumunda bulunan
kitapların listesi de gönderilmiştir. Bakanlık ayrıca bazı bölümlerinde
Kur'an-ı Kerim'den sure isimleri ve ayet numaralarının yer aldığı bir mektuba
ait bir sayfa ile "Bylock" yazışmaları
olduğu tahmin edilen bazı yazışma fotokopileri göndermiştir.
C. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun dinî yaşamı bakımından zorunlu
olan Kur'an-ı Kerim'in kendisine verilmemesine yönelik şikâyetlerinin din ve
vicdan hürriyeti kapsamında ve ifade özgürlüğü ışığında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 24. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat
hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin
ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî
inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
…
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya
hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî
veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve
kötüye kullanamaz.”
24. İddianın değerlendirilmesinde gözönüne
alınacak Anayasa’nın 26.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“ Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek
başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî
makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni,
...suçların önlenmesi... amaçlarıyla sınırlanabilir...”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan din ve
vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Kur'an-ı Kerim'in İslam dininin kutsal kitabı ve onu
okumanın da bir ibadet olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple başvurucunun din
özgürlüğüne müdahale edildiğini kabul etmek gerekir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
27. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 24. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 5. maddesinde
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256,
25/6/2014, § 59), demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 62. maddesinin
kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Eldeki başvuruya konu olayda, başvurucunun din özgürlüğüne
yapılan müdahalenin amacının ceza infaz kurumunun güvenliğini sağlamak olduğu
açıktır. Söz konusu amacın anayasal bakımdan meşru olduğu değerlendirilmiştir.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
31. Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini
bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan
özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olmasının kökeninde dinin
hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada
başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın
şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi bulunmaktadır. Bu işlev sebebiyle
uluslararası düzlemde dinlerin özgürlükler karşısındaki konumlarından bağımsız
olarak bireylerin belli ölçüler içinde din özgürlüğüne sahip olduğu kabul
edilmiştir. Diğer özgürlükler gibi din özgürlüğü de uzun ve zorlu bir sürecin
sonucunda belli yasal ve anayasal güvencelere sahip kılınmıştır. Nitekim din
özgürlüğü, evrensel ve bölgesel düzeyde insan haklarına ilişkin uluslararası
bildiri ve sözleşmelerin birçoğunda korunan bir haktır (Tuğba Arslan, § 52; Esra Nur Özbey, B. No: 2013/7443,
20/5/2015, § 44).
32. Anayasa'nın 13. maddesinde ifadesini bulan “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” kavramı; anayasal bir özgürlük üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini
göstermesini gerektirmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal
ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Esra Nur Özbey,
§ 79; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Dolayısıyla din ve inanç özgürlüğünün
demokratik toplumdaki vazgeçilmez öneminden dolayı bu özgürlüğe müdahale
edebilmek için her durumda zorlayıcı toplumsal ihtiyacın var olduğu
gösterilebilmelidir.
33. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye
girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük
ilkesi”dir. Anayasa Mahkemesi amaç ile araç arasında
makul bir ilişki ve dengenin bulunup bulunmadığını (Tuğba Arslan, § 96), başka bir deyişle kamu gücü eylem ve işlemlerini
haklılaştırmak için kullanılan gerekçelerin uygun ve
yeterli görünüp görünmediğini ve izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını
inceler (Esra Nur Özbey, § 77).
Dolayısıyla somut olayda din özgürlüğünün sınırlanma amacı olan ceza infaz
kurumunun güvenliğinin sağlanması ile bu amaca ulaşmak için başvurucuya kendi
Kur'an-ı Kerim nüshasının verilmemesi arasındaki ilişkinin denetlenmesi
gerekmektedir (Sebahat Tuncel, B.
No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Tuğba Arslan,
§ 97).
(a) Hükümlü ve Tutukluların
İfade Özgürlüğü
34. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçundan tutuklanmıştır. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'da korunan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hüseyin Sürensoy,
B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; Ahmet
Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 33).
35. Mevcut başvurunun özelliklerinden biri de ifade özgürlüğü
ile ilişkisidir. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında ifade
özgürlüğüne herkesin sahip olduğu belirtilmiş, bunun sonucu olarak da Anayasa
Mahkemesi pek çok kararında hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de
Anayasa'nın koruması altında olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, hükümlü
ve tutukluların süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesinin bilgi ve
kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün
koruması altında bulunduğuna karar vermiştir (Halil
Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, §§ 29, 30; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, § 44; İbrahim
Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).
(b) Takdir Payı
36. Öte yandan mevcut başvuruda olduğu gibiceza
infaz kurumunda bulunan bir kişinin okumak istediği kitaplara müdahalenin
gerekliliğini ve ölçülülüğünü değerlendirmede ceza infaz kurumunun bir takdir
payı bulunmaktadır. Buna karşın diğer tüm özgürlüklerde olduğu gibi din ve
vicdan özgürlüğünün de söylem düzeyinde kalmaması için bu takdir payı, hem hukuki durumu hem de hukuk kurallarının
uygulanmasına yönelik kararları kapsayacak şekilde Anayasa Mahkemesinin
denetimine tabidir (Esra Nur Özbey,
§ 76).
37. Demokratik bir toplumda, ceza infaz kurumunun düzeninin ve
güvenliğinin sağlanması için din veya inancın kurallarını çiğneyecek veya din
özgürlüğünün özünü zedeleyecek nitelikteki müdahaleler bir çözüm yolu olarak
kabul edilemez. Bu sebeple demokratik bir toplumda daima hakları korumayı esas
alan yaklaşımlar benimsenmeli; bir hakkın kullanılmasından dolayı ortaya
çıkabilecek sorunlar, hakkı tümüyle kullanılamaz hâle getiren tedbirler yerine
söz konusu hakkın barışçıl kullanımını sağlayacak tedbirler ile
çözümlenmelidir.
38. Mevcut başvuruya benzer olaylarda kamu gücünü kullanan
organların ve mahkemelerin görevi; somut olayın koşullarında hükümlü ve
tutukluların din ve vicdan özgürlüğü ile ceza infaz kurumunun güvenliğinin,
disiplininin, düzeninin sağlanması ihtiyacı arasında adil bir denge sağlamaya
çalışmaktır.
(c) Müdahalenin Gerekçesi
39. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, müdahaleye neden olan idarenin ve derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından
“demokratik toplum düzeninin gereklerine” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Halil Bayık,§ 43; Bekir
Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan
§ 56; Ahmet Temiz (6), § 36). Din
özgürlüğünün alt bir unsuru olan ibadet özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa
Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan
müdahaleler Anayasa'nın 24. maddesini ihlal edecektir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. Somut başvuruya ilişkin olayda anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu olan başvurucuya ait Kur'an-ı Kerim
nüshası, Kur'an-ı Kerim'in kütüphaneden de temin edilebileceği gerekçesiyle
Ceza İnfaz Kurumu idaresince verilmemiştir.
41. Müslümanlar, Kur'an-ı Kerim'in İslam dininin kutsal kitabı
olduğunu ve bu kitabı okumanın ibadetlerden biri olduğunu kabul ederler.
Dolayısıyla başvurucunun dinî yaşamı bakımından zorunlu olduğu düşüncesiyle
Kur'an-ı Kerim'i sürekli olarak yanında bulundurmayı istemesi Anayasa'nın 24.
maddesinin ikinci fıkrasında koruma altına alınmış olan din özgürlüğünün bir
görünümü olan "ibadet özgürlüğü"nün
kapsamındadır.
42. Başvurucunun talebi 5275 sayılı Kanun'a da muvafıktır. 5275
sayılı Kanun'un 62. maddesinde Ceza İnfaz Kurumunun güvenliğini tehlikeye
düşüren hiçbir yayının hükümlüye verilmeyeceği, 70. maddesinde ise hükümlünün
dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitabı temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza
edebileceği hükme bağlanmaktadır. 70. maddede yer alan hüküm 62. maddede yer
alan düzenlemenin bir istisnasından daha çok onu tamamlayan bir hükümdür. Buna
göre dinî yaşam bakımından zorunlu olan kitaplar tutuklu ve hükümlünün
bulundurabileceği kitap sayısına dâhil olmayacağı gibi bu kitaplara yönelik
zaman kısıtlaması da bulunmamaktadır.
43. Din ve inanç özgürlüğü alanında devlet, sadece hakkın
kullanımını engellememe yükümlülüğünü ifade eden negatif yükümlülüğün aksine
aktif bir şekilde gerekli koşulları sağlama yükümlülüğüne de sahiptir. Devlet
5275 sayılı Kanun'un 70. maddesinde yer alan hükmü, temel haklara ilişkin
pozitif yükümlülüklerinin bir sonucu olarak kabul etmiştir. Söz konusu hüküm,
din özgürlüğünün etkili olarak kullanılabilmesi için devletin aldığı
önlemlerden biridir.
44. Açıktır ki kutsal kitapların bulundurulmasına, ceza infaz
kurumunun güvenliğinin sağlanması için devletin meşru bir menfaatinin bulunduğu
hâllerde sınırlama getirilebilecektir. Böyle bir müdahale -Anayasa'nın pozitif
yükümlülük koşulunun yerine getirilmesi için- ancak devletin “bireyin
menfaatleri ve toplumun genel menfaatleri arasında adil bir denge” kurması
hâlinde mümkün olabilecektir.
45. Anayasa Mahkemesi için başka alternatiflerin bulunup
bulunmaması da değerlendirilmesi gereken bir önemli unsurdur. Somut olayda ilk
derece mahkemesi, başvurucunun kütüphaneden Kur'an-ı Kerim'in bir nüshasını temin
edebileceği gerekçesine yer vermiştir. İdarenin hükümlü ve tutuklulara Kur'an-ı
Kerim temin etmesi, bunların kendilerine ait Kur'an-ı Kerim nüshalarını
yanlarına almayı istemelerindeki haklılığı ortadan kaldıran bir neden olarak
görülebilir. Ancak başvurucu; Ceza İnfaz Kurumu kütüphanesindeki Kur'an-ı Kerim
nüshalarının sayı itibarıyla yetersiz olduğunu, bunların tutuklu ve hükümlülere
süreli olarak verildiğini öne sürmektedir. Kur'an-ı Kerim okumanın İslam
dininin önemli bir ibadeti olarak kabul edildiği ve bu ibadetin herhangi bir
zaman dilimiyle sınırlı olmaksızın yapılabildiği gözetildiğinde başvurucunun
yanında sürekli olarak Kur'an-ı Kerim bulundurmak istemesinin makul
karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca Kanun'un açık hükmü de bunu
gerektirmektedir.
46. İdare ve derece mahkemeleri, başvurucunun beyanına göre
(İdare bu konuda bir bilgi vermemiştir) yaklaşık üç bin kişinin kaldığı Ceza
İnfaz Kurumunda yeterli Kur'an-ı Kerim nüshası olup olmadığı meselesine
eğilmemişlerdir. Bakanlık görüşünde bahse konu Ceza İnfaz Kurumunda kaç adet
Kur'an-ı Kerim nüshası bulunduğu belirtilmeden yeterli sayıda nüsha bulunduğu
ifade edilmiş ve kütüphanede bulunan kitapların uzunca bir listesi Anayasa
Mahkemesine ibraz edilmiştir. Liste dikkatli bir şekilde incelenmiş ve Ceza
İnfaz Kurumu kütüphanesinde dört adet Kur'an-ı Kerim nüshası bulunduğu tespit
edilmiştir. Bununla birlikte bu sayının Ceza İnfaz Kurumunda bulunan üç bine
yakın kişiden her isteyenin süresiz biçimde yanında bulundurmasına yetecek miktarda
olup olmadığı sorusu cevaplanmamıştır. Üstelik kütüphaneden ödünç alınan
kitapların belirli bir süre sonra iade edilmesi gerektiği de göz ardı
edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından
kendisine teslim edilmeyen Kur'an-ı Kerim nüshası dışında başka alternatifi
bulunduğu ikna edici bir şekilde gösterilememiştir.
47. Anayasa Mahkemesi, Bakanlık görüşünün ekinde gönderilen
belgeler ile başvuru arasında ilişki kurmanın oldukça zor göründüğü kanaatine
ulaşmıştır. Başvurucu ile bir ilişki kurulmadan gönderilen şifreli haberleşme
programı olan Bylock
yazışmalarında bazı dinî temalı konuşmaların yapıldığı tespit edilmiştir. Söz
konusu yazışmaların başvurucuya ait olup olmadığı belli değildir. Başvurucunun
ibadetini yapabilmesi için kendisine Kur'an-ı Kerim temin edilmesi ile Anayasa
Mahkemesine gönderilen dinî temalı yazışmalar arasında ne tür bir ilişki
bulunduğu anlaşılamamıştır. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesine gönderilen ve bir
mahpus tarafından kaleme alındığı anlaşılan mektupta olağan sayılabilecek
ifadelerle birlikte bazı sureler ile ayet numaralarının yazılmasının hangi
surette örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu anlaşılamamıştır. Söz konusu
mektupta yer alan ifadeler şifreli bir haberleşmenin parçası olsa bile eldeki
başvuruyla veya başvurucuyla ne tür bir ilişkisinin olduğu da gösterilmemiştir.
48. 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesi uyarınca bir mahpusun
mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan
bedelini ödeyerek yararlanma hakkı da bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun
emanet para hesabından karşılanması koşuluyla Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla
Kur'an-ı Kerim alınması mümkündür. Buna karşın başvuruya konu olayda Eğitim
Kurulu Başkanlığı 7/2/2017 tarihli kararında Kanun'daki bu düzenlemeyi daha da
daraltarak yalnızca kurum kütüphanesinde bulunmayan kitapların Ceza İnfaz
Kurumu aracılığıyla alınmasına karar vermiş, Kur'an-ı Kerim'e bir istisna
getirmemiştir. Başka bir deyişle somut olayda başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu
aracılığıyla kendisine ait bir Kur'an-ı Kerim nüshası almasının da mümkün
olmadığı anlaşılmaktadır.
49. Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların
şifreli haberleşmede kullanma potansiyeli olduğundan veya okuyanların dinî
duyarlılıklarının, moral ve motivasyonlarının arttığından bahisle objektif bir
gerekçeye dayanmaksızın Kur'an-ı Kerim'e ve diğer kutsal kitaplara erişmeleri
konusunda aşılmaz güçlüklerle karşılaşmaları din özgürlüğünün özünü zedeler.
50. Somut olayda idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun
Kur'an-ı Kerim okuma biçimindeki ibadetini yapabilmesi için din özgürlüğünün
gerektirdiği ve devletin pozitif yükümlülüklerinden olan tedbirlerin alındığını
Anayasa Mahkemesine gösterebilmiş değildir. Nitekim en azından başvurucunun
ücretini ödemesi karşılığında ve Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Kur'an-ı Kerim
edinmesine imkân sağlanabilir veya devlet olanakları ile bedelsiz olarak
Kur'an-ı Kerim temin edilebilir.
51. Somut olayda, dayanakları gösterilmeden ve kişiselleştirme
yapılmadan Kur'an-ı Kerim'in kategorik olarak Ceza İnfaz Kurumu güvenliği için
tehlike oluşturabileceği varsayımına dayanılmıştır. Bu bağlamda idare ve derece
mahkemelerinin başvurucunun dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitabı koğuşta
veya odasında bulundurma hakkı ile bir bütün olarak Ceza İnfaz Kurumunun düzeni
ve güvenliği arasında adil bir denge kurulduğunu ortaya koyduklarından
bahsedilemez. Dolayısıyla başvurucunun din ve vicdan özgürlüğüne yapılan
müdahalenin “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”na tekabül
ettiğinin ve bu sebeple de demokratik toplum düzeninin sürekliliği için gerekli
olduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterildiği söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yanında sürekli olarak
bulundurabileceği şekilde Kur'an-ı Kerim verilmemesine ilişkin idare kararı ile
derece mahkemelerinin kararlarında ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli
olmadığı sonucuna varıldığından Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına
alınan din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…"
54. Başvurucu ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
Başvurucunun din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varılan Osmaniye İnfaz
Hâkimliğinin kararının hukuk âleminde bir sonuç doğurmasının mümkün olmadığı
açıktır. Geriye ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir
örneğinin Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi seçeneği kalmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din ve
vicdan özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin din ve vicdan özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına
GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye İnfaz Hâkimliğine
(E.2017/871, K.2017/1085) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin din ve vicdan özgürlüğüne yapılabilecek
benzer müdahaleleri önlemek için takdir edilen tedbirleri almak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire
Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.