logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Aysel Tuğluk [2.B.], B. No: 2017/24447, 18/7/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYSEL TUĞLUK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/24447)

 

Karar Tarihi: 18/7/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Aysel TUĞLUK

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreçte 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın ise Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).

8.Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

9. Başvurucu 23/7/2007 tarihinde Diyarbakır'dan (daha sonra Demokratik Toplum Partisine [DTP] katılmıştır) ve 12/6/2011 tarihinde Van'dan bağımsız olarak milletvekili seçilmiştir. 7/6/2015 tarihinde yapılan 25. dönem seçimlerine kadar devam eden milletvekilliği bu tarihte sona ermiştir. Başvurucu, 2016 yılında Halkın Demokrasi Partisinde(HDP) önce Parti Meclisine ve ardından genel başkan yardımcılığına seçilmiştir.

10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 25/12/2016 tarihinde, başvurucunun PKK/KCK ile bağlantılı olduğu suçlamasıyla gözaltına alınmasına karar verildiği belirtilerek "yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla" evinde 26/12/2016 tarihinde arama işlemi ve dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması talebiyle Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 25/12/2016 tarihli kararı ile başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde arama yapılmasına ve dijital materyaller üzerinde inceleme yapılmasına izin verilmiştir.

11. Başvurucu, bu kapsamda 26/12/2016 tarihinde Diyarbakır'da yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne getirilerek buradagözaltında tutulmuştur.

12. Başvurucu 28/12/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun avukatları da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar başvurucuya açıklanmıştır. Başvurucu " ...2011-2014 yılları arasında A.T. ile birlikte [Demokratik Toplum Kongresi] DTK'nın eş başkanı olarak görev yaptım. Aynı zaman doğal olarak genel kurul üyesiyim. 23/2/2013 tarihinde İsviçre'nin Bern şehrinde yapılan konferansa katılmadım. N.O. isimli şahıs DTP döneminde partimizde görevli bulunmaktaydı. Bu yüzden kendisini tanımaktaydım. İddia edilen mailler tarafıma iletilmiştir. Bu mailleri gördüğüm zaman çok şaşırmıştım. Bunun üzerine N.O.yu aradım. Bu hususta N.O.nun bilgisi bulunmamaktadır. Telefon konuşmasında bana bu şekilde beyanda bulundu. Kontrol ettiğimde ise maillerin geldiği dönemde e-posta şifremin başkaları tarafından kullanıldığını farkettim. Ayrıca bu maillerin kendi hesabımdan yine kendi hesabıma geldiğini farkettim. Hatta e-posta içerikleri hala bilgisayarımda kayıtlıdır. E posta içeriklerinin benle alakası yoktur. Kimden, ne suretle ve niçin gönderildiğini bilmiyorum. Hatta bu e posta içeriklerinde beni bazı konularda itham eden aleyhime hususlar mevcuttur. Bu e postaların bana yönelik hazırlanan bir kumpas olduğunu düşünüyorum. Bilindiği üzere 2007 yılında Diyarbakır milletvekilliğini yapmıştım. 2011 yılından itibaren Van milletvekilliğini yaptım. Siyasi kimliğim ve vekil olmam sebebiyle bu tür toplantılara katılmıştım. Ancak bu gösterilerde herhangi bir suç oluşturan bir eylem olmadığı, Vekil olmamız sebebiyle halk bizleri aralarında görmek istiyor. Ayrıca bu toplantılarda şiddet ve kanunsuz eylem olmaması için kolluk görevlileriyle diyalog içerisindeydik. Eylemlerin şiddete dönüşmemesi için çaba sarfediyorduk. DTK bir sivil platform olarak faaliyet yürütüyordu. Toplumsal, siyasi, ekolojik, kadın ve yerel sorunlara çözüm üreten sivil bir platformdur. Demokratik işleyeyişle faaliyet yürüten bir faaliyettir. DTK kesinlikle bir parlemento değildir ve KCK yapılanmasıyla bir bağlantısı yoktur. Demokrasiyi geliştirmek ve bölgesel sorunlara çözüm bulmak amacıyla oluşan bir sivil yapılanmadır. DTK çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin farklı dinlerde ve inançlarda olan kişilerin, siyasi parti temsilcilerinin katıldığı açık ve aleni olan bir yapılanmadır. Ayrıca yapılan tüm faaliyetler basın ile paylaşılmıştır. DTK için bir tüzük hazırlanmıştır. Tüzüğün kabul edilmesi açısından yasal başvurumuzu yaptık. Ancak başvurumuz kabul edilmedi ve bu nedenle DTK'nın Tüzel kişiliği bulunmamaktadır. DTK eğerillegal bir yapılanmaolsaydı bu zamana kadar yasal ve adli işlem başlatılırdı.Biz herzaman barışın ve birlikte yaşamanın sağlanması üzere çalıştık. DTK'daki faaliyetlerim sebebiyle hakkımda böyle bir soruştuma yürütülmesi beni üzmüştür. Ben bir siyasetci olarak toplumsal siyasi sorunlara çözüm önerileri getiren ve özgürce bu hususlara yönelik ifadelerde bulunan bir kişi olmak sorundayım.Siyasetin bir rekabet ortamında yapılması sebebiyle bazı konuşmalarımızda aşırı ve sert söylemlerde bulunmuş olabiliriz. Yapmış olduğum konuşmalar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Tape ve ortam içeriklerinin bir çoğu şahsıma ait değildir. Bu tape içeriklerine eklemeler yapılmış olabilir. Kesinlikle kabul etmiyorum. DTK 2007 den itibaren faaliyet yürütmektedir. Yapılan adli işlemler yıllar öncesine aittir ve bana sunulan konuşma içeriklerini hatırlamam mümkün değildir. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum." şeklinde beyanda bulunmuştur.

13. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/12/2016 tarihinde "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu ... suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması istemiyle Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda başvurucunun katıldığı bazı toplantılara ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine değinildiği anlaşılmıştır.

14. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi şöyledir:

"...Daha önceki ifadelerimde de izah etmeye çalıştım. DTK yanlış hatırlamıyorsam 10 yıla yakındır kurulmuştur. Sivil bir platform kurma amacıyla kurulmuştur. Toplumun çeşitli kesimlerini bir araya getiren ve ortak sorunlara ortak çözümler bir araya getiren akademik çözümler ile kurulan sivil toplum kuruluşudur. Açık aleni çalışmaları kamu oyuna duyulan bir kurumdur. 10 yıldır faaliyette olan bir kurumdur, gerçekten böyle bir bağlantı söz konusu ise bağlantılarının neler olduğu da açıklanması gerekir. Şayet bu kurumun terör örgütü ilebir bağlantısı varsa bu bağlantılarında izah edilmesi gerekir. Oysa DTK bir sözleşme ile kurulmuş ve sözleşmeye bağlı bir kuruluştur. Sivil bir platformdur dedi. Çalışmaları kamu oyuna açık bir kurumdur. Amaç toplumun bütün kesimlerinin sorunlarına duyarlı bir çalışma yaratmak, çözüm önerileri oluşturmak, bunu toplumda tartıştırmak.

... Daha önce de izah ettiğim gibi bana bir mail geldi bilgisayarıma, bunun içinde döküman gibi bir şey vardı. Ben bu dökümanın kimden ve nasıl geldiğini bilmiyorum. Sonrasında N.O. partimizde çalışan biridir, bende böyle bir mail geldi sen mi attın diye sorduğumda hayır ben atmadım dedi. Ben daha sonra maile tekrar bakınca bilgisayar şifremin kırılarak benden bana gönderildiğini fark ettim. Yani benim şifrem birileri tarafından kullanılarak benim hesabımdan bahse konu doküman yine benim hesabıma atılmıştır. Nihat tarafından atılmamıştır, buna ilişkin suçlamayı kabul etmiyorum. O metni görünce böyle bir şeyin bana gelmesinden çok şaşırdım. O metni okumadım, ilk gelen metine baktığımda aleyhime bir şeylerin bazı kişiler tarafından belirlemeleri olduğunu gördüm. Bundan dolayı metnin devamını ve ikinci metni de okumadım. Kim tarafından ne için bana gönderildi bilemiyorum dedi. Birinin bana bir şey göndermesinden dolayı ben sorumlu tutulamam. Birisi bana göndermişse o onun meselesidir, ben onun karşılığında kimseye herhangi bir şey göndermiş miyim veya herhangi bir cevap yazmış mıyım, bunlara bakılması lazım ve benim bunu gönderen kişiye karşı herhangi bir cevabım veya yazım olmamıştır dedi.

... Ben Bern'e hiç gitmedim. İsviçre'de yapıldığı bahsedilen böyle bir toplantıya kesinlikle katılmadım. Buna ilişkin tespiti kabul etmiyorum. Biz ara sıra yurt dışı programlarına davet ediliyoruz, katıldığımız programlara kimin katılıp katılmadığını programı organize edenler belirler bu nedenle biz katılımcıların tümünü çek etme şansına sahip değiliz. Davet edilen bazı programlara sadece katılımcı olarak gitmişizdir. Sorumluluk organize edenlere aittir. Ancak yine şunu belirtmek isterim ki bana sormuş olduğunuz İsviçre Bern şehrinde düzenlenen programa ben kesinlikle katılmadım dedi.

... N.O. isimli şahıs partide yöneticidir. İstanbul'da KCK dosyasında tutuklandı, yargılaması devam etmektedir. Bana bu kişi veya bu kişinin talimatıyla herhangi bir kişiden okumuş olduğunuz metin ve belirtildiği gibi bir sms gelmemiştir. Böyle bir sms hatırlamıyorum. Mesaj içeriği de bir bütünlük arz etmemektedir ifadeler birbirinden kopuktur, tam ne demek istendiği anlaşılamamaktadır. Gönderen kimse tespit edilmesi gerekir. Ancak ben böyle bir sms aldığımı hatırlamıyorum dedi.

... Bahsetmiş olduğunuz R.C. isimli site bir yayın organıdır, çağrılar yapar veya yapmaz o bizi bağlamaz, oradan talimat alındığına dair veya benim aldığıma dair bir bağlantı nasıl kurulmuştur, bunun izahı nasıl yapılır anlamış değilim. F.A., G.K.bizim arkadaşlarımızdır, aynı zamanda partimizin eş belediye başkanlarıdır, onların gözaltı süreçlerinde ve adliyedeki işlemleri süreçlerinde bizde yanlarında bulunduk. Eğer bunu kast ediyorlarsa, belediyenin önünde tutuklama sürecinden sonra polislerde vardı, halktan da cüzi bir katılım vardı, milletvekilleri ve başkaca belediye başkanları vardı, orada genelde sakin geçti. Biz de partimize mensup Büyükşehir Belediyesi Başkanları tutuklandığı için ve bir dönemde bunlarla Meclis'te birlikte bulunduğumuz için destek amaçlı orada bulundum. Kısa bir gerilme yaşandı fakat olayın böyle olmaması için ben de şahsım olarak güvenlik güçleri ile görüştüm, görüntülerde de görülmektedir, ancak ben kesinlikle herhangi bir illegal örgütün çağrısı üzerine gitmedim. Arkadaşlarımın yanında olmak düşüncesiyle gittim dedi.

... Sarı, kırmızı, yeşilolan bir tülbenti ben balıkçılar çarşısından almıştım, onu da bir ressam arkadaşım bana getirebilir misin demişti, kendisine iletemedim, evde bu şekilde bulunuyordu. Diğer kitaplarda piyasada satılan kitaplardır, siyasetçi olarak her türlü kitabı okuyarak anlamaya çalışıyorum. Bu çerçevede evde bulunan kitaplardır. En yakın düşünceden en uzak düşünceye kadar bunları bilmek ve bunları okumak siyasetçi olarak benim yapmam gereken bir durumdur. "

15. Başvurucunun müdafileri ise tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterekmüvekkillerinin serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.

16. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/12/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.

17.Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:

" ... üzerine atılı silahlı terör örgütü kurma veya yönetmesuçunu işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyadaki şüphelinin DTK eş başkanı olduğu, DTK önderlik/başkanlık divanı önerge komisyonu içerisinde aktif olarak faaliyet gösterdiği, 2011, 2012, 2013 ve 2014 tarihlerinde aktif olarak DTK üst düzey yönetiminde bulunduğu ve yönettiği buna ilişkin tespitler olduğu, kendisinin tüm savunmalarında da bunu ikrar ettiği ancak DTK'nın sivil toplum platformu olarak çalıştığını beyan ettiği, bu şekilde suçu ikrar ettiği;

DTK'nın ... Abdullah Öcalanın dört ayaklı paradigmasının 3. Ayağı olduğu, PKK/KCK yapılanmasında kürdistan parlementosu ve yasama organı olarak görev aldığı, yapılanmasının bir yasama organı şeklinde olduğu, (genel kurul, daimi meclis, başkanlık kurulu, yürütme kurulu, komisyonlar gibi organların bulunması,) ve... Abdullah Öcalanın talimatı ile kurulduğunun tespit edilmiş olması göz önünde bulundurulduğunda,

DTK her ne kadar şüpheli tarafından sivil toplum platformu olarak ifade edilmiş olsa da bütün bu değerlendirme neticesinde DTK'nın terör faaliyetlerini desteklemek ve örgütün hedefleri doğrultusunda çalışma alanını daha büyük ve daha yaygın alana ulaştırmak amacıyla kurulmuş bir yapılanma olduğu, buna ilişkin tespitlerin bulunduğu, şüphelinin de gerek dosyadaki tespitlerde ve gerekse kendi de ikrarında ... Abdullah Öcalanın talimatı ile terör faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve desteklemek amaçlı kurulan DTK'nın yöneticisi olduğu anlaşılmakla üzerine atılı suçu işlemiş olduğu hususundasomut delile dayalıkuvvetli şüphe oluşturması nedeniyle ve yargılama sonucunda suçlu bulunması halinde alacağı ceza miktarı göz önünde bulundurularakAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 anayasasınn 19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın 100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olduğu, müsnet suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması, müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı,verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelinin CMK'nun 100 maddesi gereğince tutuklanmasına ... [karar verildi.]"

18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 11/1/2017 tarihli iddianamesiyle, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan başvurucunun cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

19. İddianamede başvurucu hakkında ileri sürülen iddialar özetle şöyledir:

i. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için oluşturulduğu iddia edilen DTK'da eş başkan olarak görev aldığı, ayrıca DTK tarafından organize edilen birçok eyleme, mitinge, basın açıklamasına ve ölen PKK mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı ileri sürülmüştür.

- DTK, iddianamede şu şekilde ifade edilmektedir:

"DTK ... Abdullah Öcalan'ın dört ayaklı paradigmasının 3. ayağını oluşturan bir örgütlenme ve ... kurucu meclis işlevi gören bir yapılanma olduğu, örgüt üyelerinden elde edilen delillerde ve dinleme tapelerinde bir çok şahıs tarafından DTK’nın ... Kuzey Kürdistan parlamentosu/meclisi olarak nitelendirildiği, DTK’nın, örgütün hedefi olan demokratik özerklik stratejisini hayata geçirmek amacıyla (Öcalan'ın) talimatları doğrultusundakurulduğu ve yapılandığı, KCK/TM parlamento yapısını oluşturan ... yasama organı olduğu, faaliyetleri bir meclis gibi yürütülen yapılanmanın Genel Kurul, Daimi Meclis, Başkanlık Divanı, Koordinasyon (Yürütme) Kurulu, Komisyonlar gibi organlarının bulunduğu, çalışma şekline ilişkin bir tüzüğünün olduğu, DTK'nın, örgütün hedefleri doğrultusunda demokratik özerkliği gerçekleştirmek amacıyla siyasi parti, dernek, sendika ve STK’ları örgütlediği ve bu hususlarda toplantı/konferans/çalıştaylar düzenlediği, DTK’nın, örgütlenme olarak KCK ile özdeşlik gösterdiği, KCK yapılanması içerisinde örgütlenen sözde kent meclisleri, ilçe meclisleri, mahalle meclisleri ve köy komünlerinin DTK'nın bileşenleri oldukları ve sözde bu meclis üyelerinin, siyasi parti, dernek, sendika ve STK temsilcilerinin yanı sıra seçilmişler olarak bazı milletvekillerinin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin DTK'nın delegesi veya üyesi oldukları, DTK'nın sözde Kürdistan'ın çatı yapılanması olduğuve Kürt ulusal birliğini sağlamak amacıyla PKK/KCK ile bağlantılı olarak faaliyet yürüttüğü anlaşılmaktadır.

DTK tarafından, 14 Temmuz 2011 tarihinde, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak amacıyla PKK/KCK silahlı terör örgütünün hedefi doğrultusunda demokratik özerklik ilan edildiği, 27/12/2015 tarihli olağanüstü DTK kongresi sonucuyapılan 'sonuç bildirgesi' şeklindeki açıklama ile demokratik özerk bölgelerin oluşturulmasının istenildiği, PKK/KCK silahlı terör örgütü mensupları tarafından kazılan hendekleri, barikatları ve güvenlik güçlerine yönelik gerçekleştirmiş oldukları silahlı, patlayıcı maddeli saldırıları, Kürt halkının direnişi, meşru savunması olarak gördükleri ve ülke bütünlüğünü bozmak amacıyla terör örgütünün hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen öz yönetim ilanlarına sahip çıkıldığı anlaşılmıştır."

ii. PKK/KCK sözcüsü olduğu belirtilen N.O.nun e-mail adresinden, başvurucuya ait e-mail adresine gönderilen 28/5/2011 tarihli yazının PKK/KCK örgüt yönetiminin göndermiş olduğu ve “Sözcülüğün Genelgesidir” şeklinde başlayan bu yazının ve içeriğinin örgütün üst düzey yöneticilerinin talimatı niteliğinde olduğu belirtilmiştir.

iii. İsviçre Parlamentosu Kürt Dostluk Grubu ve Cenevre Kürt İnsan Hakları Merkezince 23/2/2013 tarihinde Bern’de İsviçre Parlemantosu bünyesinde, Kürt Sorununun Çözümünde Bağımsız Devletlerin Rolü konulu bir konferansın düzenlendiği, söz konusu bu konferansa Kırmızı Bülten ile uluslararası düzeyde aranan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Z.A.nın yanı sıra DTK eş başkanı sıfatıylabaşvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.

iv. Başvurucunun KCK/TM içinde faaliyette bulunan kişilerle birlikte toplantılara katıldığı, bu toplantılardan birinde kendisinin özeleştiri vermesinin istendiği, bahse konu özeleştirinin ise PKK/KCK terör örgütünün perspektifleri doğrultusunda diğer kadro şahıslardan alınmasının istendiği ancak kendisinin bu duruma karşı özeleştiri vermekten kaçındığı, “Meclis bana heyecan vermiyor merkezi olanak Türkiye gündemine oturacak bir plan işletilmemiş, kim ne yapıyor takip edilmemiş…” şeklindeki ifadeleriyle DTK yapılanması hakkında bazı eleştirilerde bulunduğu belirtilmiştir.

v. Başvurucunun, DTK içinde ve başkaca konumlarda yürütmüş olduğu faaliyetler konusunda KCK/TM sözcülerinden olan ve daha sonra tutuklanan N.O. dan aldığı talimatlar doğrultusunda toplantılara, röportajlara katıldığı, ayrıca bir şahıstan 21/8/2010 tarihinde aldığı, 817587479 tape kayıt numarası ile kayıt altına alınan SMS ile “Tüm komisyonların sorumluluğu sizde olsun, yürütmeyi dengeli seçin. Dtk ya çözümde rol biçin. Boykotta işrar edin. Seçim baraji temel talep olmalı. Özerklik için özel komisyon kurun ve belge hazırlasın. Bina ve bütçe isteyin. Devletten randevu alın ve çözüm için iddianız olsun. Biz yaparız diyin.” şeklinde yürüttüğü faaliyetlerle ilgili olarak talimat aldığı ve faaliyetlerini bu talimatlar doğrultusunda gerçekleştirdiği, PKK'ya müzahir olan ve daha sonra kapatılan Roj TV'de sık sık PKK ile ilgili gündeme gelen konular hakkında röportaj verdiği ileri sürülmüştür.

20. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin deliller olarak teknik takip tutanakları, tape içerikleri, olay ve fotoğraf tespit tutanakları, ele geçirilen eşya, tanık ifadeleri,adli sicil ve nüfus kayıtları ile tüm dosya kapsamı gösterilmiştir.

21. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilmiş, 27/1/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiş ve E.2017/98 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. 1/2/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesindebaşvurucunun tutululuk hâlinin devamına karar verilmiştir. Aynı tarihte yapılan inceleme sonucunda Mahkeme, başvurucuya yüklenen örgüt yöneticiliği suçunun Ankara'da işlendiği gerekçesiyle davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle yetkisizlikkararı vermiştir.

22. Yetkisizlik kararı ile Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilen dosya hakkında,yetkili mahkemeninDiyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi olduğu gerekçesi ile karşı yetkisizlik kararı verilerek yetki uyuşmazlığının giderilmesi için dava dosyası Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmiştir.

23. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/4/2017 tarihli ilamıyla ile yetkili mahkemenin Ankara Ağır Ceza Mahkemesi olduğuna kesin olarak karar verilmiştir. Bu karar sonrasındadava dosyası yeniden Ankara 17. Ağır Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş, E.2017/180 sayılı sıraya kaydı yapılmış vebu dosya üzerinden yargılamaya devam edilmiştir. 26/4/2017 tarihinde yapılantensip incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

24. Başvurucunun itirazı üzerine Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 12/5/2017 tarihinde "üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suçun CMK nun 103-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması nedeniyle kaçma şüphesinin bulunduğu ve bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirlerinin isnat edilen suçla orantılı olduğu değerlendirilrnekle, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına ilişkin kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediği..." gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.

25. Anılan karar 23/5/2017 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.

26. Başvurucu 29/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

27. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. İddianamede belirtilen delillere atıfla verilen kararın ilgi kısmı şöyledir:

"... sanığın örgütsel faaliyetlerini örgüt yöneticilerinden gelen emirler doğrultusunda gerçekleştirdiği,örgütün amaç ve saikleri doğrultusunda eylemlerde bulunması, ayrıca DTK toplantılarında yapmış olduğu konuşmalar dikkate alındığında sanığın silahlı terör örgütü PKK/KCK ile bağlantılı olduğu anlaşılmakla sanığın tüm eylemleri de dikkate alındığında PKK/KCK silahlı terör örgütünün üyesi olduğu ...bu suretle 'silahlı terör örgütüne üye olma' suçunuişlediği anlaşılmakla sanığın eylemine uyan suçtan 5237 sayılı TCK'nın 314/2 maddesi gereğince cezalandırılmasına ... karar verilmiştir."

28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinafta derdesttir vebaşvurucunun hükmentutukluluk durumu devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.

...

 (5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."

30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.

 (3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:

a)Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

d)Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.

...

f)Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.

...

j)Konutunu terk etmemek.

k)Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.

l)Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."

33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

35. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

 (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."

 (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."

36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

38. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.

Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."

39. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

40. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

41. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu; haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını, bu tür müdahalelere karşı etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

43.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

46. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).

47. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).

48. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

49. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).

50. Başvurucu,yakalama ve gözaltı kararlarına karşı etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

52.Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında olduğunu, bu nedenle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı; değişik tarihlerde milletvekiliyken katıldığı miting, basın açıklaması ve konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.

54.Başvurucu, tutuklama kararının hukuka aykırı olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu ve kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı verildiğini belirtmiştir.

55. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının, hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.

b. Değerlendirme

56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

57. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

58. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

59. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

60. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

61. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

62. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).

63. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).

64. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2), § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

65.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

67. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama kararında ve iddianamede; başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için oluşturulduğu iddia edilen DTK'da eş başkan olarak görev aldığı ve DTK tarafından organize edilen birçok eyleme, mitinge, basın açıklamasına ve ölen PKK mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı, PKK/KCK sözcüsü olduğu belirtilen N.O.nun e-mail adresinden başvurucuya ait e-mail adresine gönderilen yazının PKK/KCK örgüt yönetiminin göndermiş olduğu ve bu şekildePKK'nın üst düzey yöneticilerinden talimat aldığı, KCK/TM içinde faaliyette bulunan kişilerle birlikte toplantılara katıldığı, bu toplantılardan birinde kendisinin özeleştiri vermesinin istendiği ancak kendisinin bu duruma karşı özeleştiri vermekten kaçındığı,“Meclis bana heyecan vermiyor merkezi olanak Türkiye gündemine oturacak bir plan işletilmemiş, kim ne yapıyor takip edilmemiş…” şeklindeifadeleriyle DTK yapılanması hakkında bazı eleştirilerde bulunduğu, PKK'ya müzahir olan ve daha sonra kapatılan Roj TV'de sık sık PKK ile ilgili gündeme gelen konular hakkında ropörtaj verdiği belirtilmiştir (bkz. §§ 13, 17,19).

68. Soruşturma mercilerince yukarıda belirtilen olguların dikkate alınarak başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsizve keyfî olduğu söylenemez.

69. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

70. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

71. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).

72. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçları, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.

73. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

74. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk Özdemir, § 76).

75. Terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

76. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, § 176).

77.Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.

78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

79. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

80.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

81. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

82.Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 168).

83. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

84. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).

85. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).

86. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

87. Başvuru formunda soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı bulunduğu ileri sürülmüş ancak bu kararın savcılık ya da hangi mahkeme tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.

88. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 27/1/2017 tarihi (bkz. § 21) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.

89. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, değişik tarihlerde katıldığı toplantılara veDTK kapsamındaki faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmiş ve bu kapsamda sorulan sorulara cevap verdiğigörülmüştür (bkz. § 12).

90. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30/12/2016 tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 13). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 14). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 17). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

91. Buna göre suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

93. Başvurucu; soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalandeğişik tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması, konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

94. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014 §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).

95. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 65-78). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

96. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğünün ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/7/2018 tarihinde karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Aysel Tuğluk [2.B.], B. No: 2017/24447, 18/7/2018, § …)
   
Başvuru Adı AYSEL TUĞLUK
Başvuru No 2017/24447
Başvuru Tarihi 29/5/2017
Karar Tarihi 18/7/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Diğer Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 91
100
101
109
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
3
5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi