TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSEL TUĞLUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/24447)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Aysel TUĞLUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü
kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreçte 2012 yılının son döneminden itibaren
PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır.
Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın ise Türkiye'nin güvenliği üzerinde
etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya
başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları
ve hendek olayları olarak bilinen
terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
8.Türkiye 2015 yılı Haziran ayından
itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu
kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve
Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un
Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu
yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim
adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda
terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik
güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın
normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle
çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında
yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve
patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu 23/7/2007 tarihinde Diyarbakır'dan (daha sonra
Demokratik Toplum Partisine [DTP] katılmıştır) ve 12/6/2011 tarihinde Van'dan
bağımsız olarak milletvekili seçilmiştir. 7/6/2015 tarihinde yapılan 25. dönem
seçimlerine kadar devam eden milletvekilliği bu tarihte sona ermiştir.
Başvurucu, 2016 yılında Halkın Demokrasi Partisinde(HDP)
önce Parti Meclisine ve ardından genel başkan yardımcılığına seçilmiştir.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 25/12/2016 tarihinde, başvurucunun PKK/KCK
ile bağlantılı olduğu suçlamasıyla gözaltına alınmasına karar verildiği
belirtilerek "yakalanarak gözaltına
alınabilmesi amacıyla" evinde 26/12/2016 tarihinde arama işlemi
ve dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması talebiyle Diyarbakır 4. Sulh
Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 25/12/2016 tarihli kararı
ile başvurucunun yakalanarak
gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde arama yapılmasına ve dijital materyaller
üzerinde inceleme yapılmasına izin verilmiştir.
11. Başvurucu, bu kapsamda 26/12/2016 tarihinde Diyarbakır'da yakalanarak
gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne getirilerek buradagözaltında
tutulmuştur.
12. Başvurucu 28/12/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi
sırasında başvurucunun avukatları da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar
başvurucuya açıklanmıştır. Başvurucu "
...2011-2014 yılları arasında A.T. ile birlikte [Demokratik Toplum
Kongresi] DTK'nın
eş başkanı olarak görev yaptım. Aynı zaman doğal olarak genel kurul üyesiyim.
23/2/2013 tarihinde İsviçre'nin Bern şehrinde yapılan konferansa katılmadım.
N.O. isimli şahıs DTP döneminde partimizde görevli bulunmaktaydı. Bu yüzden
kendisini tanımaktaydım. İddia edilen mailler tarafıma iletilmiştir. Bu
mailleri gördüğüm zaman çok şaşırmıştım. Bunun üzerine N.O.yu aradım. Bu
hususta N.O.nun bilgisi bulunmamaktadır. Telefon
konuşmasında bana bu şekilde beyanda bulundu. Kontrol ettiğimde ise maillerin
geldiği dönemde e-posta şifremin başkaları tarafından kullanıldığını farkettim. Ayrıca bu maillerin kendi hesabımdan yine kendi
hesabıma geldiğini farkettim. Hatta e-posta
içerikleri hala bilgisayarımda kayıtlıdır. E posta içeriklerinin benle alakası
yoktur. Kimden, ne suretle ve niçin gönderildiğini bilmiyorum. Hatta bu e posta
içeriklerinde beni bazı konularda itham eden aleyhime hususlar mevcuttur. Bu e
postaların bana yönelik hazırlanan bir kumpas olduğunu düşünüyorum. Bilindiği
üzere 2007 yılında Diyarbakır milletvekilliğini yapmıştım. 2011 yılından
itibaren Van milletvekilliğini yaptım. Siyasi kimliğim ve vekil olmam sebebiyle
bu tür toplantılara katılmıştım. Ancak bu gösterilerde herhangi bir suç
oluşturan bir eylem olmadığı, Vekil olmamız sebebiyle halk bizleri aralarında
görmek istiyor. Ayrıca bu toplantılarda şiddet ve kanunsuz eylem olmaması için
kolluk görevlileriyle diyalog içerisindeydik. Eylemlerin şiddete dönüşmemesi
için çaba sarfediyorduk. DTK bir sivil platform
olarak faaliyet yürütüyordu. Toplumsal, siyasi, ekolojik, kadın ve yerel
sorunlara çözüm üreten sivil bir platformdur. Demokratik işleyeyişle
faaliyet yürüten bir faaliyettir. DTK kesinlikle bir parlemento
değildir ve KCK yapılanmasıyla bir bağlantısı yoktur. Demokrasiyi geliştirmek
ve bölgesel sorunlara çözüm bulmak amacıyla oluşan bir sivil yapılanmadır. DTK
çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin farklı dinlerde ve
inançlarda olan kişilerin, siyasi parti temsilcilerinin katıldığı açık ve aleni
olan bir yapılanmadır. Ayrıca yapılan tüm faaliyetler basın ile paylaşılmıştır.
DTK için bir tüzük hazırlanmıştır. Tüzüğün kabul edilmesi açısından yasal
başvurumuzu yaptık. Ancak başvurumuz kabul edilmedi ve bu nedenle DTK'nın Tüzel kişiliği bulunmamaktadır. DTK eğerillegal bir yapılanmaolsaydı
bu zamana kadar yasal ve adli işlem başlatılırdı.Biz
herzaman barışın ve birlikte yaşamanın sağlanması
üzere çalıştık. DTK'daki faaliyetlerim sebebiyle
hakkımda böyle bir soruştuma yürütülmesi beni
üzmüştür. Ben bir siyasetci olarak toplumsal siyasi
sorunlara çözüm önerileri getiren ve özgürce bu hususlara yönelik ifadelerde
bulunan bir kişi olmak sorundayım.Siyasetin
bir rekabet ortamında yapılması sebebiyle bazı konuşmalarımızda aşırı ve sert
söylemlerde bulunmuş olabiliriz. Yapmış olduğum konuşmalar ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Tape ve ortam
içeriklerinin bir çoğu şahsıma ait değildir. Bu tape içeriklerine eklemeler yapılmış olabilir. Kesinlikle
kabul etmiyorum. DTK 2007 den itibaren faaliyet
yürütmektedir. Yapılan adli işlemler yıllar öncesine aittir ve bana sunulan
konuşma içeriklerini hatırlamam mümkün değildir. Üzerime atılı suçlamaları
kabul etmiyorum." şeklinde beyanda bulunmuştur.
13. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/12/2016 tarihinde "kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
... suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı
cezanın üst haddi" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması
istemiyle Diyarbakır 3. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda
başvurucunun katıldığı bazı toplantılara ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine
değinildiği anlaşılmıştır.
14. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen
suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun üç
avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi şöyledir:
"...Daha önceki ifadelerimde de izah
etmeye çalıştım. DTK yanlış hatırlamıyorsam 10 yıla yakındır kurulmuştur. Sivil
bir platform kurma amacıyla kurulmuştur. Toplumun çeşitli kesimlerini bir araya
getiren ve ortak sorunlara ortak çözümler bir araya getiren akademik çözümler
ile kurulan sivil toplum kuruluşudur. Açık aleni çalışmaları kamu
oyuna duyulan bir kurumdur. 10 yıldır faaliyette olan bir kurumdur,
gerçekten böyle bir bağlantı söz konusu ise bağlantılarının neler olduğu da
açıklanması gerekir. Şayet bu kurumun terör örgütü ilebir
bağlantısı varsa bu bağlantılarında izah edilmesi gerekir. Oysa DTK bir
sözleşme ile kurulmuş ve sözleşmeye bağlı bir kuruluştur. Sivil bir platformdur
dedi. Çalışmaları kamu oyuna açık bir kurumdur. Amaç
toplumun bütün kesimlerinin sorunlarına duyarlı bir çalışma yaratmak, çözüm
önerileri oluşturmak, bunu toplumda tartıştırmak.
... Daha önce de izah ettiğim gibi bana bir
mail geldi bilgisayarıma, bunun içinde döküman gibi
bir şey vardı. Ben bu dökümanın kimden ve nasıl
geldiğini bilmiyorum. Sonrasında N.O. partimizde çalışan biridir, bende böyle
bir mail geldi sen mi attın diye sorduğumda hayır ben atmadım dedi. Ben daha
sonra maile tekrar bakınca bilgisayar şifremin kırılarak benden bana
gönderildiğini fark ettim. Yani benim şifrem birileri tarafından kullanılarak
benim hesabımdan bahse konu doküman yine benim hesabıma atılmıştır. Nihat
tarafından atılmamıştır, buna ilişkin suçlamayı kabul etmiyorum. O metni
görünce böyle bir şeyin bana gelmesinden çok şaşırdım. O metni okumadım, ilk
gelen metine baktığımda aleyhime bir şeylerin bazı kişiler tarafından
belirlemeleri olduğunu gördüm. Bundan dolayı metnin devamını ve ikinci metni de
okumadım. Kim tarafından ne için bana gönderildi bilemiyorum dedi. Birinin bana
bir şey göndermesinden dolayı ben sorumlu tutulamam. Birisi bana göndermişse o
onun meselesidir, ben onun karşılığında kimseye herhangi bir şey göndermiş
miyim veya herhangi bir cevap yazmış mıyım, bunlara bakılması lazım ve benim
bunu gönderen kişiye karşı herhangi bir cevabım veya yazım olmamıştır dedi.
... Ben Bern'e hiç gitmedim. İsviçre'de
yapıldığı bahsedilen böyle bir toplantıya kesinlikle katılmadım. Buna ilişkin
tespiti kabul etmiyorum. Biz ara sıra yurt dışı programlarına davet ediliyoruz,
katıldığımız programlara kimin katılıp katılmadığını programı organize edenler
belirler bu nedenle biz katılımcıların tümünü çek etme şansına sahip değiliz.
Davet edilen bazı programlara sadece katılımcı olarak gitmişizdir. Sorumluluk
organize edenlere aittir. Ancak yine şunu belirtmek isterim ki bana sormuş
olduğunuz İsviçre Bern şehrinde düzenlenen programa ben kesinlikle katılmadım
dedi.
... N.O. isimli şahıs partide yöneticidir.
İstanbul'da KCK dosyasında tutuklandı, yargılaması devam etmektedir. Bana bu
kişi veya bu kişinin talimatıyla herhangi bir kişiden okumuş olduğunuz metin ve
belirtildiği gibi bir sms gelmemiştir. Böyle bir sms hatırlamıyorum. Mesaj içeriği de bir bütünlük arz
etmemektedir ifadeler birbirinden kopuktur, tam ne demek istendiği
anlaşılamamaktadır. Gönderen kimse tespit edilmesi gerekir. Ancak ben böyle bir
sms aldığımı hatırlamıyorum dedi.
... Bahsetmiş olduğunuz R.C. isimli site bir
yayın organıdır, çağrılar yapar veya yapmaz o bizi bağlamaz, oradan talimat
alındığına dair veya benim aldığıma dair bir bağlantı nasıl kurulmuştur, bunun
izahı nasıl yapılır anlamış değilim. F.A., G.K.bizim arkadaşlarımızdır, aynı zamanda partimizin eş
belediye başkanlarıdır, onların gözaltı süreçlerinde ve adliyedeki işlemleri
süreçlerinde bizde yanlarında bulunduk. Eğer bunu kast ediyorlarsa, belediyenin
önünde tutuklama sürecinden sonra polislerde vardı, halktan da cüzi bir katılım
vardı, milletvekilleri ve başkaca belediye başkanları vardı, orada genelde
sakin geçti. Biz de partimize mensup Büyükşehir Belediyesi Başkanları
tutuklandığı için ve bir dönemde bunlarla Meclis'te birlikte bulunduğumuz için
destek amaçlı orada bulundum. Kısa bir gerilme yaşandı fakat olayın böyle
olmaması için ben de şahsım olarak güvenlik güçleri ile görüştüm, görüntülerde
de görülmektedir, ancak ben kesinlikle herhangi bir illegal örgütün çağrısı
üzerine gitmedim. Arkadaşlarımın yanında olmak düşüncesiyle gittim dedi.
... Sarı, kırmızı, yeşilolan
bir tülbenti ben balıkçılar çarşısından almıştım, onu
da bir ressam arkadaşım bana getirebilir misin demişti, kendisine iletemedim,
evde bu şekilde bulunuyordu. Diğer kitaplarda piyasada satılan kitaplardır,
siyasetçi olarak her türlü kitabı okuyarak anlamaya çalışıyorum. Bu çerçevede
evde bulunan kitaplardır. En yakın düşünceden en uzak düşünceye kadar bunları
bilmek ve bunları okumak siyasetçi olarak benim yapmam gereken bir durumdur.
"
15. Başvurucunun müdafileri ise tutuklama nedenlerinin
bulunmadığını belirterekmüvekkillerinin serbest
bırakılmasını talep etmişlerdir.
16. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/12/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan
tutuklanmasına karar verilmiştir.
17.Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ... üzerine atılı silahlı terör örgütü
kurma veya yönetmesuçunu işlediğine yönelik kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren dosyadaki şüphelinin DTK eş başkanı olduğu,
DTK önderlik/başkanlık divanı önerge komisyonu içerisinde aktif olarak faaliyet
gösterdiği, 2011, 2012, 2013 ve 2014 tarihlerinde aktif olarak DTK üst düzey
yönetiminde bulunduğu ve yönettiği buna ilişkin tespitler olduğu, kendisinin
tüm savunmalarında da bunu ikrar ettiği ancak DTK'nın
sivil toplum platformu olarak çalıştığını beyan ettiği, bu şekilde suçu ikrar
ettiği;
DTK'nın ... Abdullah Öcalanın dört ayaklı
paradigmasının 3. Ayağı olduğu, PKK/KCK yapılanmasında kürdistan
parlementosu ve yasama organı olarak görev aldığı, yapılanmasının
bir yasama organı şeklinde olduğu, (genel kurul, daimi
meclis, başkanlık kurulu, yürütme kurulu, komisyonlar gibi organların
bulunması,) ve... Abdullah Öcalanın talimatı ile
kurulduğunun tespit edilmiş olması göz önünde bulundurulduğunda,
DTK her ne kadar şüpheli tarafından sivil
toplum platformu olarak ifade edilmiş olsa da bütün bu değerlendirme
neticesinde DTK'nın terör faaliyetlerini desteklemek
ve örgütün hedefleri doğrultusunda çalışma alanını daha büyük ve daha yaygın
alana ulaştırmak amacıyla kurulmuş bir yapılanma olduğu, buna ilişkin
tespitlerin bulunduğu, şüphelinin de gerek dosyadaki tespitlerde ve gerekse
kendi de ikrarında ... Abdullah Öcalanın talimatı ile
terör faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve desteklemek amaçlı kurulan DTK'nın yöneticisi olduğu anlaşılmakla üzerine atılı suçu
işlemiş olduğu hususundasomut delile dayalıkuvvetli şüphe oluşturması nedeniyle ve yargılama
sonucunda suçlu bulunması halinde alacağı ceza miktarı göz önünde bulundurularakAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5.
maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 anayasasınn
19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın
100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin
mevcut olduğu, müsnet suçun CMK'nın
100/3-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması, müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı,verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin
ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
anlaşıldığından şüphelinin CMK'nun 100 maddesi
gereğince tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 11/1/2017 tarihli
iddianamesiyle, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan başvurucunun
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
19. İddianamede başvurucu hakkında ileri sürülen iddialar özetle
şöyledir:
i. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için
oluşturulduğu iddia edilen DTK'da eş başkan olarak
görev aldığı, ayrıca DTK tarafından organize edilen birçok eyleme, mitinge,
basın açıklamasına ve ölen PKK mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı ileri
sürülmüştür.
- DTK, iddianamede şu şekilde ifade edilmektedir:
"DTK ... Abdullah Öcalan'ın dört ayaklı
paradigmasının 3. ayağını oluşturan bir örgütlenme ve ... kurucu meclis işlevi
gören bir yapılanma olduğu, örgüt üyelerinden elde edilen delillerde ve dinleme
tapelerinde bir çok şahıs tarafından DTK’nın ... Kuzey Kürdistan parlamentosu/meclisi olarak
nitelendirildiği, DTK’nın, örgütün hedefi olan
demokratik özerklik stratejisini hayata geçirmek amacıyla (Öcalan'ın)
talimatları doğrultusundakurulduğu ve yapılandığı,
KCK/TM parlamento yapısını oluşturan ... yasama organı olduğu, faaliyetleri bir
meclis gibi yürütülen yapılanmanın Genel Kurul, Daimi Meclis, Başkanlık Divanı,
Koordinasyon (Yürütme) Kurulu, Komisyonlar gibi organlarının bulunduğu, çalışma
şekline ilişkin bir tüzüğünün olduğu, DTK'nın,
örgütün hedefleri doğrultusunda demokratik özerkliği gerçekleştirmek amacıyla
siyasi parti, dernek, sendika ve STK’ları örgütlediği ve bu hususlarda
toplantı/konferans/çalıştaylar düzenlediği, DTK’nın, örgütlenme olarak KCK ile özdeşlik gösterdiği, KCK
yapılanması içerisinde örgütlenen sözde kent meclisleri, ilçe meclisleri,
mahalle meclisleri ve köy komünlerinin DTK'nın
bileşenleri oldukları ve sözde bu meclis üyelerinin, siyasi parti, dernek,
sendika ve STK temsilcilerinin yanı sıra seçilmişler olarak bazı
milletvekillerinin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin DTK'nın delegesi veya üyesi oldukları, DTK'nın
sözde Kürdistan'ın çatı yapılanması olduğuve Kürt
ulusal birliğini sağlamak amacıyla PKK/KCK ile bağlantılı olarak faaliyet
yürüttüğü anlaşılmaktadır.
DTK tarafından, 14 Temmuz 2011 tarihinde,
devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak amacıyla PKK/KCK silahlı terör
örgütünün hedefi doğrultusunda demokratik özerklik ilan edildiği, 27/12/2015
tarihli olağanüstü DTK kongresi sonucuyapılan 'sonuç
bildirgesi' şeklindeki açıklama ile demokratik özerk bölgelerin
oluşturulmasının istenildiği, PKK/KCK silahlı terör örgütü mensupları
tarafından kazılan hendekleri, barikatları ve güvenlik güçlerine yönelik
gerçekleştirmiş oldukları silahlı, patlayıcı maddeli saldırıları, Kürt halkının
direnişi, meşru savunması olarak gördükleri ve ülke bütünlüğünü bozmak amacıyla
terör örgütünün hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen öz yönetim ilanlarına
sahip çıkıldığı anlaşılmıştır."
ii. PKK/KCK sözcüsü olduğu belirtilen N.O.nun
e-mail adresinden, başvurucuya ait e-mail adresine gönderilen 28/5/2011 tarihli
yazının PKK/KCK örgüt yönetiminin göndermiş olduğu ve “Sözcülüğün Genelgesidir” şeklinde
başlayan bu yazının ve içeriğinin örgütün üst düzey yöneticilerinin talimatı
niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
iii. İsviçre Parlamentosu Kürt Dostluk Grubu ve Cenevre Kürt
İnsan Hakları Merkezince 23/2/2013 tarihinde Bern’de İsviçre Parlemantosu bünyesinde, Kürt
Sorununun Çözümünde Bağımsız Devletlerin Rolü konulu bir konferansın
düzenlendiği, söz konusu bu konferansa Kırmızı Bülten ile uluslararası düzeyde
aranan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Z.A.nın
yanı sıra DTK eş başkanı sıfatıylabaşvurucunun da
katıldığı ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucunun KCK/TM içinde faaliyette bulunan kişilerle
birlikte toplantılara katıldığı, bu toplantılardan birinde kendisinin özeleştiri vermesinin istendiği, bahse
konu özeleştirinin ise PKK/KCK terör örgütünün perspektifleri doğrultusunda
diğer kadro şahıslardan alınmasının istendiği ancak kendisinin bu duruma karşı
özeleştiri vermekten kaçındığı, “Meclis bana
heyecan vermiyor merkezi olanak Türkiye gündemine oturacak bir plan
işletilmemiş, kim ne yapıyor takip edilmemiş…” şeklindeki
ifadeleriyle DTK yapılanması hakkında bazı eleştirilerde bulunduğu
belirtilmiştir.
v. Başvurucunun, DTK içinde ve başkaca konumlarda yürütmüş
olduğu faaliyetler konusunda KCK/TM sözcülerinden olan ve daha sonra tutuklanan
N.O. dan aldığı talimatlar doğrultusunda toplantılara, röportajlara katıldığı,
ayrıca bir şahıstan 21/8/2010 tarihinde aldığı, 817587479 tape
kayıt numarası ile kayıt altına alınan SMS ile “Tüm
komisyonların sorumluluğu sizde olsun, yürütmeyi dengeli seçin. Dtk ya çözümde rol biçin. Boykotta işrar
edin. Seçim baraji temel talep olmalı. Özerklik için
özel komisyon kurun ve belge hazırlasın. Bina ve bütçe isteyin. Devletten
randevu alın ve çözüm için iddianız olsun. Biz yaparız diyin.”
şeklinde yürüttüğü faaliyetlerle ilgili olarak talimat aldığı ve faaliyetlerini
bu talimatlar doğrultusunda gerçekleştirdiği, PKK'ya müzahir olan ve daha sonra
kapatılan Roj TV'de sık sık PKK ile ilgili gündeme
gelen konular hakkında röportaj verdiği ileri sürülmüştür.
20. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin
deliller olarak teknik takip
tutanakları, tape içerikleri, olay ve fotoğraf tespit
tutanakları, ele geçirilen eşya, tanık ifadeleri,adli
sicil ve nüfus kayıtları ile tüm dosya kapsamı
gösterilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza
Mahkemesine tevzi edilmiş, 27/1/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar
verilmiş ve E.2017/98 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
1/2/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesindebaşvurucunun
tutululuk hâlinin devamına karar verilmiştir. Aynı
tarihte yapılan inceleme sonucunda Mahkeme, başvurucuya yüklenen örgüt yöneticiliği suçunun Ankara'da
işlendiği gerekçesiyle davanın
Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle yetkisizlikkararı vermiştir.
22. Yetkisizlik kararı ile Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi
edilen dosya hakkında,yetkili
mahkemeninDiyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi olduğu
gerekçesi ile karşı yetkisizlik
kararı verilerek yetki uyuşmazlığının giderilmesi için dava dosyası Yargıtay 5.
Ceza Dairesine gönderilmiştir.
23. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/4/2017 tarihli ilamıyla ile
yetkili mahkemenin Ankara Ağır Ceza Mahkemesi olduğuna kesin olarak karar
verilmiştir. Bu karar sonrasındadava dosyası yeniden
Ankara 17. Ağır Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş, E.2017/180 sayılı sıraya kaydı
yapılmış vebu dosya üzerinden yargılamaya devam
edilmiştir. 26/4/2017 tarihinde yapılantensip
incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
24. Başvurucunun itirazı üzerine Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi
12/5/2017 tarihinde "üzerine atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suçun CMK nun 103-a maddesinde sayılan katolog
suçlardan olması nedeniyle kaçma şüphesinin bulunduğu ve bu aşamada adli
kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirlerinin isnat edilen
suçla orantılı olduğu değerlendirilrnekle, Ankara 17.
Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına ilişkin kararında herhangi
bir isabetsizlik görülmediği..." gerekçeleriyle itirazın
reddine karar vermiştir.
25. Anılan karar 23/5/2017 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
26. Başvurucu 29/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. İddianamede belirtilen delillere
atıfla verilen kararın ilgi kısmı şöyledir:
"... sanığın örgütsel faaliyetlerini
örgüt yöneticilerinden gelen emirler doğrultusunda gerçekleştirdiği,örgütün
amaç ve saikleri doğrultusunda eylemlerde bulunması,
ayrıca DTK toplantılarında yapmış olduğu konuşmalar dikkate alındığında sanığın
silahlı terör örgütü PKK/KCK ile bağlantılı olduğu anlaşılmakla sanığın tüm
eylemleri de dikkate alındığında PKK/KCK silahlı terör örgütünün üyesi olduğu
...bu suretle 'silahlı terör örgütüne üye olma' suçunuişlediği
anlaşılmakla sanığın eylemine uyan suçtan 5237 sayılı TCK'nın 314/2 maddesi
gereğince cezalandırılmasına ... karar verilmiştir."
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinafta derdesttir vebaşvurucunun hükmentutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91.
maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet
savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii
veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı,
hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh
ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır.
Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu
kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma
evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümleri
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili bölümleri
şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada,
100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin
varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına
karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi
tutulmasını içerir:
a)Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d)Her türlü taşıtları veya bunlardan
bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü
belgesini teslim etmek.
...
f)Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya
birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine
hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j)Konutunu terk etmemek.
k)Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l)Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
35. 5271 sayılı Kanun'un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi"
kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
38. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da,
bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya
amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
39. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
40. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama
ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını, bu tür müdahalelere karşı etkili bir
itiraz yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
43.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
46. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
47. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı
Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki
Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
48. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
49. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir
tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi
hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
50. Başvurucu,yakalama
ve gözaltı kararlarına karşı etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını ileri
sürmüş ise de somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
52.Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında olduğunu, bu nedenle
tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
53. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların
tamamı; değişik tarihlerde milletvekiliyken katıldığı miting, basın açıklaması
ve konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.
54.Başvurucu, tutuklama kararının hukuka aykırı olarak
verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve
hukuki gerekçeden yoksun olduğunu ve kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir
delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili
olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı
verildiğini belirtmiştir.
55. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir
milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri
nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son
dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet
tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını,
böylelikle muhalefetin susturulmasının, hatta muhalif milletvekillerinin
siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya
göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.
b. Değerlendirme
56. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
57. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
58. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
59. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
60. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
61. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
62. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
63. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
64. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
65.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama
kararında ve iddianamede; başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması
için oluşturulduğu iddia edilen DTK'da eş başkan
olarak görev aldığı ve DTK tarafından organize edilen birçok eyleme, mitinge,
basın açıklamasına ve ölen PKK mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı,
PKK/KCK sözcüsü olduğu belirtilen N.O.nun e-mail
adresinden başvurucuya ait e-mail adresine gönderilen yazının PKK/KCK örgüt
yönetiminin göndermiş olduğu ve bu şekildePKK'nın üst
düzey yöneticilerinden talimat aldığı, KCK/TM içinde faaliyette bulunan
kişilerle birlikte toplantılara katıldığı, bu toplantılardan birinde kendisinin
özeleştiri vermesinin istendiği
ancak kendisinin bu duruma karşı özeleştiri vermekten kaçındığı,“Meclis bana heyecan vermiyor merkezi olanak Türkiye gündemine oturacak bir
plan işletilmemiş, kim ne yapıyor takip edilmemiş…” şeklindeifadeleriyle DTK yapılanması hakkında bazı
eleştirilerde bulunduğu, PKK'ya müzahir olan ve daha sonra kapatılan Roj TV'de sık sık PKK ile ilgili gündeme gelen konular
hakkında ropörtaj verdiği belirtilmiştir (bkz. §§ 13,
17,19).
68. Soruşturma mercilerince yukarıda belirtilen olguların
dikkate alınarak başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsizve keyfî olduğu söylenemez.
69. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
70. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
71. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog
suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
72. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü kurma ve yönetme suçları, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
73. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
74. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir, § 76).
75. Terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi
zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar
olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
76. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, § 176).
77.Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin kısıtlama
kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları
ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine
riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde
itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
80.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
81. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
82.Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
83. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
84. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma
taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının
usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında
bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların
yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
85. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
86. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa
temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
87. Başvuru formunda soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı
bulunduğu ileri sürülmüş ancak bu kararın savcılık ya da hangi mahkeme
tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
88. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
27/1/2017 tarihi (bkz. § 21) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
89. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, değişik tarihlerde
katıldığı toplantılara veDTK kapsamındaki
faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca
yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını
belirtmiş ve bu kapsamda sorulan sorulara cevap verdiğigörülmüştür
(bkz. § 12).
90. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30/12/2016 tarihli tutuklama talep yazısı
incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde
açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla
ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik
olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz.
§ 13). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 3. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya
isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu
sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara
cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 14). Hâkimlik, tutuklama kararında da
tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı
değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 17). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa
itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda
bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafinin isnat edilen suçlamalara
ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu
sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
91. Buna göre suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine
bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu; soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalandeğişik tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması,
konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar olduğunu belirterek ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
94. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay
Dağ ve diğerleri, §§
191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§
120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,
B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
95. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 65-78). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle
soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca
varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
96. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğünün
ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2018 tarihinde karar verildi.