TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EDİBE ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/24812)
Karar Tarihi: 25/12/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucu
Edibe ŞAHİN
Vekili
Av. Özlem ZINGIL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkına ilişkin olması nedenleriyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu; ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
8. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde; Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde; Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu alanlara girişini ve bu alanlardan çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu 2009-2014 tarihleri arasında Tunceli Belediye başkanlığını yapmış, 7/6/2015 tarihinde yapılan seçimde Halkların Demokrasi Partisinden (HDP) Tunceli milletvekili olarak seçilmiştir. Başvurucunun 1/11/2015 tarihinde yapılan seçimlere kadar devam eden milletvekilliği bu tarihte sona ermiştir. Başvurucu, hâlenaynı Partinin üyesidir.
10. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/11/2016 tarihinde, başvurucunun PKK/KCK ile bağlantılı olduğu suçlamasıyla gözaltına alınmasına karar verildiği belirtilerek yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde 16/11/2016 tarihinde arama işlemi yapılması ve örgütle irtibatını sağlayacak suç delillerine el konulması talebiyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazılmıştır. Bu talimat üzerine Başsavcılık tarafından İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 16/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde arama yapılmasına ve suç delillerine el konulmasına izin verilmiştir.
11. Diğer taraftan Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak kısıtlama kararı verilmesi talebiyle Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Anılan Hâkimlik 15/11/2016 tarihinde "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu, gözaltı kararı üzerine 16/11/2016 tarihinde İstanbul'daki evinde yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Tunceli Emniyet Müdürlüğüne getirilmiştir.
13. Başvurucu 17/11/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucu "... HDP parti meclis üyesi olduğum için parti ile organik bir bağım bulunmaktadır. Parti başkanımızın ve milletvekillerimizin gözaltına alınıp tutuklanmasına tepki göstermem doğal bir durumdur. 4 Kasım tarihinde demokratik tepkimizi göstermek adına bir basın açıklaması ve oturma eylemi yaptıktan sonra olaysız bir şekilde grup dağıldı. Kamu düzenini bozacak herhangi bir eylem olmadı. Yine demokratik tepkimizi göstermek üzere ertesi gün bir basın açıklaması yapacağımızı insanlara bildirdik. Yine basın açıklaması sonrası kendiliğinden dağıldık. Dağıldıktan sonra gerçekleşen olaylar ile yaptığımız basın açıklaması arasında herhangi bir bağ yoktur. Bu olayları basın açıklamamıza bağlayarak kamu düzeninin bozulması iddiasını kabul etmiyorum. İlimizde bulunan dükkanları ise hem insanlar ile diyalog kurmak, hem de süreç ile ilgili düşüncelerimiz paylaşmak amacıyla gezdik. İnsanlara aynı gün bir basın açıklaması düzenleyip düşüncelerimi kamu oyuyla paylaşacağımızı bildirdik. Kimseye katılım çağrısı yapmadık. Fırat News, ANF, Best Nüçe uzantılı haber sitelerini özel olarak takip etmem ancak siyaset ile ilgilendiğim için mümkün olduğunca haber sitelerini takip ederim. Basın açıklamaları öncesinde partim dışında kimseden talimat almam söz konusu değildir. Parti mensuplarına yönelik uygulamalara demokratik çerçevede tepki göstermek aynı zamanda benim görevimdir. Suç teşkil edecek herhangi bir fiilim bulunmamaktadır. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmem." şeklinde beyanda bulunmuştur.
14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün " ... şüphelinin üzerine atılı terör örgütüne üye olma suçunun CMK 100/3. maddesinde yer alan katalog suçlar arasında bulunduğu, atılı suç yönünden öngörülen ceza miktarı gözönöne alındığında şüphelinin soruşturmayı ve sonrasında yapılacak kovuşturmayı etkisiz bırakmak için kaçıp saklanacağına ilişkin somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu, bu nedenle hakkında CMK 109. maddesinde yer alan adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması istemiyle Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda başvurucunun katıldığı bazı toplantılara ve yaptığı açıklamalarına değinilmiştir.
15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Tunceli Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde "... Cumhuriyet Başsavcılığında yapmış olduğum savunmamı aynen tekrar ederim. Başka ekleyeceğim herhangi bir husus yoktur. Tutuksuz yargılanmak istiyorum. Hakkımda adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını isterim." şeklinde beyanda bulunmuştur. Başvurucu müdafii ise tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterek müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
16. Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
17. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ... Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, bir kısım HDP milletvekillerinin ve Belediye Başkanlarının tutuklanmasına ilişkin olarak 04/11/2016 günü bölücü terör örgütü PKK yöneticisi Murat Karayılan tarafından bu konuda halkın bilinç göstermesi şeklinde açıklama yapılması, yine bölücü terör örgütü PKK yanlısı haber sitelerinde genel nitelikli halka direniş çağrısı yapıldığı, bu kapsamda şüphelinin dosya kapsamında yer alan görüntü inceleme tutanakları ve kayıtlardan da anlaşılacağı üzere sokağa çıkarak halkı eyleme davet etme şeklinde çağrı yaptığı, bu kapsamda;
Şüphelinin ... 04/11/2016ve 05/11/2016 günü bölücü terör örgütü PKK yöneticilerince yapılan çağrılara uyarak ilimiz merkez esnaflarını gezerek bizzat esnaflarla görüşme yaptığı ve bu hususta eyleme davet ettiği, basın açıklaması eylemine katılarak PKK/KCK terör örgütünü ve ... Abdullah Öcalan'ı öven sloganlara eşlik ettiği ve eylemin her aşamasında bulunduğu böylelikle şüphelinin silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, şüphelinin üzerine atılı suçun 5271 Sayılı CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, hal böyle iken tutuklama nedeninin var sayıldığı, alacağı muhtemel cezanın yüksek olması nedeniyle tutuklamanın orantılı olacağı, bu nedenle adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı kanaatine varıldığından CMK madde 100 uyarınca şüphelinin tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
18. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığının 24/10/2017 ve 6/2/2017 tarihli iddianameleri ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
19. İddianamelerde başvurucu hakkında ileri sürülen bazı iddialar özetle şöyledir:
i. Başvurucunun değişik tarihlerde ve çok sayıda PKK/KCK'nın çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, örgüt üyelerinin cenazelerine katıldığı ve cenazeyi sahiplendiği, örgüt çağrıları doğrultusunda basın açıklaması yaptığı, örgütün talimatları üzerine halkın toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlediği, kalekol ve baraj yapımı gibi terör örgütünün hareket alanını kısıtlayacak inşaatları engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldığı, ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar ziyaretlerine katıldığı, örgütün talimatları ve amaçları doğrultusunda terör örgütüne müzahir basın yayın organlarında basın açıklamalarına katıldığı ileri sürülmüştür.
ii. Bir kısım HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine başlayan soruşturmalar kapsamında ifade almak için yapılan çağrılara icabet etmeyen milletvekillerinin gözaltına alınıp bir kısmının tutuklanmasına ilişkin olarak 4/11/2016 tarihinde PKK yöneticisi Murat Karayılan tarafından gözaltı ve tutuklamalara ilişkin olarak yapılan çağırda '' şimdi AKP rejimi kendisine karşı olan muhalefeti tasviye etmek için Türkiye'de özgürlük ve demokrasi mücadelesini ortadan kaldırmak için geniş çaplı bir saldırı içerisindedir. Türkiye'de bir çok güç bu saldırılardan korktu ve kendilerini geri çekti. Şimdi de direnen Kürt halkıdır, Kürt özürlük hareketidir. Kürdistan halkları, Türkiye demokratik güçleri, alevi halkımız, Türkiye emekçileri AKP'nin faşizan saldırılarına sessiz kalırsa bu saldırıların başka yerlere de ulaşabileceğini'' ifade ettiği ve PKK ile bağlantılı bir haber sitesinde " özellikle başure kürdistandaki tüm siyasi güçler bu saldırıya karşı tutum almalı, halkı Türk devletine karşı mücadeleye çağırmalıdır." şeklinde genel nitelikli direniş çağrısının yapılması üzerine başvurucunun diğer kişilerle birlikte dükkânları gezip esnafı dolaştığı, aynı gün saat 17.00'de yapılacak eyleme katılmaya davet ettiği, nitekim A.Ç.nin "HDP eş başkanlarımıza ve genel tutuklamalara karşı demokratik güç birliği adına tüm halkımızı saat beşte Sanat Sokağa davet ediyoruz." şeklinde çağrıda bulunduğu, saat 16.30'da başvurucunun da aralarında bulunduğu 150 kişilik grubun toplandığı, grup adına yapılan konuşma sonrasında grubun oturma eylemine davet edildiği, eylem sırasında "Hak, Hukuk Adalet PKK ile Gelecek, Baskılar Bizi Yıldıramaz, Direne Direne Kazanacağız, Kürdistan Faşizme Mezar Olacak, PKK Halktır, Halk Burada, Biji SeroK Apo"şeklide terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini öven propagandasının yapıldığı, sloganların atıldığı, yapılan eylem sonrasında 5/11/2016 tarihinde saat 17.00'de Seyit Rıza Parkı'nda basın açıklaması yapılacağının gruba bildirdiği, yapılan bu eylemle ilgili olarak PKK ile bağlantılı bir başka haber sitesinde "Tutuklamalar Dersim'de Kınandı" başlıklı haberin yapıldığı, 5/11/2016 günü yapılan toplantıya başvurucuyla birlikte yaklaşık 100 kişilik bir grubun katıldığı ve grup tarafından terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini öven sloganların atıldığı, başvurucunun böylece terör örgütü liderinin çağrısı üzerine toplantıya katıldığı ve toplantıya katılım yapılması için eylemlerde bulunduğu ileri sürülmüştür.
iii. PKK/KCK içerisinde kırsal alanda silahlı faaliyet yürüten ve Dersim SahaBatı Cephe Gücü sorumlusu olan G.T.nin yaralı olarak ele geçirildiğive 9/10/2017 tarihinde tutuklandığı, ifadesinde başvurucu hakkında "Tuncelilidir. Belediye seçimlerine aday oldu. M.A.B.den önceki belediye başkanıdır. Yerel yönetim çalışmalarında aktif rol almıştır. 2013 yılında iki defa Munzur vadisine yanıma geldi. Kendisi ile tanışmam orada olmuştur. İlk geldiğinde 2013 yılında Ovacık yolu üzerindeki Sal deresi dediğimiz noktaya geldi. Kendisi Sal deresine yanında iki kişi ile geldi. O kişilerin isimlerini hatırlamıyorum. Bir saat kadar yanımda kaldı. Kırsal vesiyasal alan hakkında görüşmemiz oldu. Bizden kimler güneye gidecek diye görüşme yaptık. Kendisi bana Tunceli ve Ülke gündeminde sürecin ilerlediği noktaları anlattı. Bu görüşme esnasında benim yanımda sekiz arkadaşım vardı. Atakan (K), Azat (K), Çektar (K), Şevger (K), Jindar (K), Ruken (K) benim yanımdaki örgüt mensupları idi. Görüşmeden sonra Edibe ŞAHİN yanımızdan ayrıldı. İkinci görüşmemiz ise yine aynı dönemde yanıma geldi. Yukarıda bahsettiğim gibi aynı konular üzerine görüşmemiz oldu." şeklinde beyanda bulunduğu ve resimli teşhis tutanağında başvurucuyu tespit ettiği belirtilmiştir. Başvurucunun örgüt mensupları ile kendi iradesi ile görüşmede bulunması, örgütün işleyişi ve hangi örgüt mensuplarının nereye aktarılacağı konusunda konuşmalar yapması şeklindeki eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
20. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin delil olarak "şüpheli beyanı, fiziki takip tutanakları, görüntü inceleme tutanağı, haber içerikleri, PKK/KCK terör örgütü hakkında ki bilgi notu, telsiz kestirme görüşmeleri, arama el koyma tutanakları, tanık beyanları, fotoğraflı teşhis tutanakları, nüfus ve adli sicil kaydı, şüpheli hakkında verilen takipsizlik kararları ile iddianame örnekleri ve tüm dosya kapsamı " gösterilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilmişve E.2017/38 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. 22/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne, 23/2/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
22. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10/4/2017 tarihli duruşmada savunmasının alınmasından sonra başvurucunun " ... sanığın atılı suçları işlediğine ilişkin olarak somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunması, sanığın kaçacağına ilişkin somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, sanığa yüklenen eylemlere ilişkin olarak kanunda öngörülen ceza alt ve üst sınırı, sanığın CMK'nun 100/3. maddesinde sayılan katalog suçlardan birini işlediği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu, bu doğrultuda diğer tutuklama nedenlerinin mevcut aşama itibariyle bulunduğunun kabulüne olanak bulunduğu gözetilerek ve sanık hakkında CMK'nun 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı nazara alınarak tutuklama tedbirinin bu aşamada Anayasanın 13. maddesi kapsamında ölçülü olduğu ..."gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
23. Başvurucu 10/4/2017 tarihinde karara itiraz etmiş, Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi 17/4/2017 tarihinde "sanığın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut delillerin varlığı, atılı suçun; cezasının alt ve üst sınırı, Anayasanın 90.maddesi uyarınca ülkemiz için de baglayıcı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5.maddesi ve bu maddenin yorumu ile ilgili AIHM içtihatlarma göre kamu düzeninin temini ve yeni bir suç işlenmesinin önlenmesinin tutuklama için haklı bir gerekçe oluşturduğu, atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde kayıtlı katalog suçlardan olması, Agır Cezalık mevattan suçlar için CMK'nın 102. maddesinde düzenli azami tutukluluk süresi ve sanığın tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alındığında serbest bırakıldıkları takdirde kaçma ve delillere etki etme ihtimallerinin nazara alınarak ve aynı nedenlerle adli kontrol tedbirinin bu aşamada yetersiz kalacağı hususları göz önünde bulundurularak Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'nin ... tarihli tensip zaptı ile verilen sanığın tutukluluk halinin devamına ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu ..." gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.
24. Anılan karar 2/5/2017 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
25. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
26. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığının 26/8/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesine terör örgütü propagandası yapmak suçundan açılan dava 26/10/2017 tarihinde hukuki ve fiilî irtibat bulunması nedeniyle Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen E.2017/38 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
27. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/1/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. İddianamede belirtilen delillere atıfla verilen kararın ilgi kısmı şöyledir:
"... Sanığın ... terör örgütünün [PKK/KCK] çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, örgüt üyelerinin cenazelerine katılmak ve cenazeyi sahiplenmek, örgüt çağrıları doğrultusunda basın açıklaması yapmak, örgütün talimatları üzerine halkın toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlemek, kalekol ve baraj yapımı gibi örgütün hareket alanını kısıtlayacak inşaatlara karşı engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerini katılmak, ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar ziyaretlerine katılmak, örgütün talimatları ve amaçları doğrultusunda terör örgütüne müzahir ... basın açıklamalarına katılmak ve toplanan grubu yönlendirmek, yine ... toplamda 79 eyleminin niteliğine ve sayısına bakıldığında sanığın eylemlerinin çeşitliliğin bulunduğu, katılınan birçok yürüyüş, basın açıklaması, cenaze töreni vb. etkinliklerin kalabalık insanlardan oluştuğu, hemen hemen hepsinde örgütü övücü sloganlar atıldığı, bayrak ve flama taşındığı nazara alındığında eylemlerin terör örgütünün propagandası haline geldiği ve bu haliyle de sanığın siyasi kimliği ve ortaya çıkardığı tehlike nazara alındığında sanığın eylemlerinin yoğunluğu bulunduğu ... sanığın eylem tarihlerinde Tunceli Belediye Başkanlığı görevini yürüttüğü, KCK sözleşmesine göre siyasi alan ve sosyal alanda görev alarak PKK/KCK terör örgütü tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Tunceli ili genelinde süreklilik ve çeşitlilik arz edecek şekilde; örgütün talimatları ve istediği baraj ve karakol yapımları ile madencilik faaliyetlerinin engellenmesi, ölen teröristlerin ölüm yıldönümlerinde yapılan mezar anmaları ve cenaze törenleri ile örgüt mensuplarını sahiplediği, onları yücelttiği, terör örgütüne müzahir tarihlerde gerçekleşen olaylar ile eylemler ve terör örgütü yöneticilerince konjonktüre uygun verilen talimatlar sonrası organize edilen gösteri yürüyüşler ve eylemlere katıldığı, eylemci grubun en önünde yer aldığı, terör örgütü tarafından verilen talimatlara yönelik kamuoyu oluşturmak, kamu görevlisi ve siyasi kimliğini ön planda tutarak terör örgütünün istek ve talimatlarını meşru gösterip eylemlere katılımı artırmayı amaçladığı, nitekim; 04.11.2016 ve 05.11.2016 tarihli eylemlerde dePKK/KCK terör örgütü yöneticileri tarafından yapılan eylem çağrıları ve buna ilişkin olarak gerek basında, gerekse de terör örgütüne müzahir internet sitelerinde haberlerin yapıldığı ... aynı gün sanığın görüntü inceleme tutanaklarında da anlaşılacağı üzere şehir merkezinde esnafları gezerek yapılacak olan basın açıklamasına katılımı arttırmaya yönelik faaliyet yürüttüğü, tüm bu anlatımlar neticesinde sanığın eylemlerini KCK sözleşmesine uygun olarak gerçekleştirdiği, bu eylemlerinde örgütsel yapı yani örgüt hiyerarşisi dışında değerlendirilemeyeceği ... Tanık G.T. nin beyanından da anlaşılacağı üzere sanığın örgüt ile haberleşme içerisinde olduğu, kırsala gidip geldiği ve kendisine verilen örgütün siyasal görevlerini yerine getirdiği, örgütün amaç suçları işlenmesi yolunda eylemleri ile kendisinden istenenleri görev bilinci ile ifa ederek terör örgütü ile görüş, ideoloji ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ettiği anlaşılan sanığın ... terör örgütü PKK/KCK ile organik bağ içerisinde olduğu ve hiyerarşik yapı içinde faaliyette bulunduğu [anlaşıldığından] ...silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ... [cezalandırılmasına karar verilmiştir]".
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinafta derdesttir ve başvurucunun hükmen tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
35. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
36. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan; kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
37. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
38. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak (talep etmesi hâlinde) başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
39. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (bkz. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
41. Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı değişik tarihlerde -bir milletvekili ve belediye başkanı olduğu dönemde- katıldığı toplantı ve basın açıklaması gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar ile toplantı ve yürüyüş gibi eylemlerdir. Bu faaliyetler ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.
43. Başvurucu; tutuklama kararının hukuka aykırı olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu ve kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili ve belediye başkanı olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı verildiğini ileri sürmüştür.
44. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir milletvekili ve parti üyesi olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.
45. Sonuç olarak başvurucu, Anayasa'nın 19. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. ve 18. maddelerinde belirtilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tahliye talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
48. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
49. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama kararında ve iddianamede; bir kısım HDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının PKK/KCK silahlı terör örgütüyle irtibatlarının bulunması nedeniyle tutuklanması üzerine 4/11/2016 ve 5/11/2016 tarihlerinde PKK yöneticisi Murat Karayılan tarafından bu konuda halkın bilinç göstermesi şeklinde açıklama yapıldığı, yine PKK ile bağlantılı haber sitelerindehalka direniş çağrısı yapıldığı, başvurucunun bu çağrılar üzerine Tunceli'de esnafları gezdiği, onlarla görüşme yaptığıve onları eyleme davet ettiği, sonrasında yapılan eyleme katılarak basın açıklamasında bulunduğu, eyleme katılanlarla birlikte PKK/KCK terör örgütünü ve Abdullah Öcalan'ı öven sloganlara eşlik ettiği ileri sürülmüştür.
53. Başvurucunun yine PKK/KCK terör örgütünün bölge sorumlusu olan G.T. ile birkaç kez görüşmelerde bulunduğu, bu görüşmede örgütün kırsal ve siyasi alandaki çalışmaları hakkında bilgi alışverişinde bulunduğu, örgüt mensuplarının görevlendirmeleri hakkında konuşmalar yaptığı belirtilmiştir.
54. Başvurucunun ayrıca değişik tarihlerde PKK/KCK'nın çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda çok sayıda toplantı ve gösteri yürüyüşü ile örgüt üyelerinin cenazelerine katıldığı ve bu törenlerde cenazeleri sahiplendiği, örgütün çağrıları doğrultusunda basın açıklaması yaptığı ve örgütün talimatları üzerine halkın toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlediği, kalekol ve baraj yapımı gibi terör örgütünün hareket alanını kısıtlayacak inşaatları engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldığı, ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar ziyaretlerine iştirak ettiği, örgütün talimatları ve amaçları doğrultusunda terör örgütüyle bağlantılı basın yayın organlarında basın açıklamalarına katıldığı ifade edilmiştir (bkz. §§ 15, 19).
55. Soruşturma mercilerince, yukarıda belirtilen olguların dikkate alınıp başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
56. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
57. Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
59. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
60. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
61. Terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
62. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, § 176).
63. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı İddiası
65. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
67. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
68. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini; yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 168).
69. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
70. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
71. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve kişinin anlayabileceği basit bir dille açıklanmalı; böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
72. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
73. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı 15/11/2016 tarihinde, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar verilmesi için Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş; bu talep anılan Mahkemece yerinde görülerek 15/11/2016 tarihinde kısıtlılık kararı verilmiştir (bkz. § 11). Başvurucu, kısıtlama kararının verildiği tarihten iki gün sonra 17/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
74. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 22/2/2017 tarihi (bkz. § 21) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
75. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar değişik tarihlerde katıldığı toplantılara,yaptığı açıklamalara ve PKK/KCK kapsamındaki faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu, Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmiş ve bu kapsamda sorulan sorulara cevap vermiştir. (bkz. § 13).
76. Tuceli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/11/2016 tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 14). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Tunceli Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 15). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 17). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
77. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalan, değişik tarihlerde katıldığı basın açıklaması ve eylemler, yaptığı konuşmalar gibi etkinlikler olduğunu belirterek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
80. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
81. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 50-64). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.