TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EDİBE ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/24812)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Edibe ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Özlem
ZINGIL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü
ile toplantı ve gösteri hakkına ilişkin olması nedenleriyle de toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu; ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya
başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları
ve hendek olayları olarak bilinen
terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
8. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından
itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu
kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerinde; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde;
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde; Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz
yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda
terörist, halkın bu alanlara girişini ve bu alanlardan çıkışını engellemek
istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların
kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar
yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve
çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş,
tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser
Yıldırım (2), §§ 28-30).
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu 2009-2014 tarihleri arasında Tunceli Belediye
başkanlığını yapmış, 7/6/2015 tarihinde yapılan seçimde Halkların Demokrasi
Partisinden (HDP) Tunceli milletvekili olarak seçilmiştir. Başvurucunun
1/11/2015 tarihinde yapılan seçimlere kadar devam eden milletvekilliği bu
tarihte sona ermiştir. Başvurucu, hâlenaynı Partinin
üyesidir.
10. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/11/2016 tarihinde,
başvurucunun PKK/KCK ile bağlantılı olduğu suçlamasıyla gözaltına alınmasına
karar verildiği belirtilerek yakalanarak
gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde 16/11/2016 tarihinde arama
işlemi yapılması ve örgütle irtibatını sağlayacak suç delillerine el konulması
talebiyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazılmıştır. Bu
talimat üzerine Başsavcılık tarafından İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine
başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 16/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi
amacıyla evinde arama yapılmasına ve suç delillerine el konulmasına izin
verilmiştir.
11. Diğer taraftan Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak kısıtlama kararı verilmesi
talebiyle Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Anılan Hâkimlik 15/11/2016 tarihinde "soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının
kısıtlanmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu, gözaltı kararı üzerine 16/11/2016 tarihinde
İstanbul'daki evinde yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Tunceli Emniyet Müdürlüğüne getirilmiştir.
13. Başvurucu 17/11/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere Tunceli
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi sırasında
başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine
göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar
açıklanmıştır. Başvurucu "... HDP parti
meclis üyesi olduğum için parti ile organik bir bağım bulunmaktadır. Parti
başkanımızın ve milletvekillerimizin gözaltına alınıp tutuklanmasına tepki
göstermem doğal bir durumdur. 4 Kasım tarihinde demokratik tepkimizi göstermek adına
bir basın açıklaması ve oturma eylemi yaptıktan sonra olaysız bir şekilde grup
dağıldı. Kamu düzenini bozacak herhangi bir eylem olmadı. Yine demokratik
tepkimizi göstermek üzere ertesi gün bir basın açıklaması yapacağımızı
insanlara bildirdik. Yine basın açıklaması sonrası kendiliğinden dağıldık.
Dağıldıktan sonra gerçekleşen olaylar ile yaptığımız basın açıklaması arasında
herhangi bir bağ yoktur. Bu olayları basın açıklamamıza bağlayarak kamu
düzeninin bozulması iddiasını kabul etmiyorum. İlimizde bulunan dükkanları ise
hem insanlar ile diyalog kurmak, hem de süreç ile
ilgili düşüncelerimiz paylaşmak amacıyla gezdik. İnsanlara aynı gün bir basın
açıklaması düzenleyip düşüncelerimi kamu oyuyla
paylaşacağımızı bildirdik. Kimseye katılım çağrısı yapmadık. Fırat News, ANF,
Best Nüçe uzantılı haber sitelerini özel olarak takip
etmem ancak siyaset ile ilgilendiğim için mümkün olduğunca haber sitelerini
takip ederim. Basın açıklamaları öncesinde partim dışında kimseden talimat
almam söz konusu değildir. Parti mensuplarına yönelik uygulamalara demokratik
çerçevede tepki göstermek aynı zamanda benim görevimdir. Suç teşkil edecek
herhangi bir fiilim bulunmamaktadır. Üzerime atılı suçlamaları kabul
etmem." şeklinde beyanda bulunmuştur.
14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün " ... şüphelinin üzerine atılı terör örgütüne
üye olma suçunun CMK 100/3. maddesinde yer alan katalog suçlar arasında
bulunduğu, atılı suç yönünden öngörülen ceza miktarı gözönöne
alındığında şüphelinin soruşturmayı ve sonrasında yapılacak kovuşturmayı
etkisiz bırakmak için kaçıp saklanacağına ilişkin somut delillere dayalı
kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu, bu nedenle hakkında CMK 109. maddesinde
yer alan adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı" gerekçesiyle
başvurucuyu tutuklanması istemiyle Tunceli
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya
isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu
kapsamda başvurucunun katıldığı bazı toplantılara ve yaptığı açıklamalarına
değinilmiştir.
15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Tunceli Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların
okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun avukatı hazır
bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde "... Cumhuriyet Başsavcılığında yapmış olduğum savunmamı aynen
tekrar ederim. Başka ekleyeceğim herhangi bir husus yoktur. Tutuksuz
yargılanmak istiyorum. Hakkımda adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını
isterim." şeklinde beyanda bulunmuştur. Başvurucu müdafii ise tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterek
müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
16. Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/11/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir.
17. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ... Şüphelinin üzerine atılı silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, bir kısım HDP milletvekillerinin ve
Belediye Başkanlarının tutuklanmasına ilişkin olarak 04/11/2016 günü bölücü
terör örgütü PKK yöneticisi Murat Karayılan tarafından bu konuda halkın bilinç
göstermesi şeklinde açıklama yapılması, yine bölücü terör örgütü PKK yanlısı
haber sitelerinde genel nitelikli halka direniş çağrısı yapıldığı, bu kapsamda
şüphelinin dosya kapsamında yer alan görüntü inceleme tutanakları ve
kayıtlardan da anlaşılacağı üzere sokağa çıkarak halkı eyleme davet etme
şeklinde çağrı yaptığı, bu kapsamda;
Şüphelinin ... 04/11/2016ve 05/11/2016 günü
bölücü terör örgütü PKK yöneticilerince yapılan çağrılara uyarak ilimiz merkez
esnaflarını gezerek bizzat esnaflarla görüşme yaptığı ve bu hususta eyleme
davet ettiği, basın açıklaması eylemine katılarak PKK/KCK terör örgütünü ve ...
Abdullah Öcalan'ı öven sloganlara eşlik ettiği ve eylemin her aşamasında
bulunduğu böylelikle şüphelinin silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
şüphelinin üzerine atılı suçun 5271 Sayılı CMK'nın
100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, hal böyle iken tutuklama
nedeninin var sayıldığı, alacağı muhtemel cezanın yüksek olması nedeniyle
tutuklamanın orantılı olacağı, bu nedenle adli kontrol hükümlerinin yetersiz
kalacağı kanaatine varıldığından CMK madde 100 uyarınca şüphelinin
tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
18. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığının 24/10/2017 ve 6/2/2017
tarihli iddianameleri ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
19. İddianamelerde başvurucu hakkında ileri sürülen bazı
iddialar özetle şöyledir:
i. Başvurucunun değişik tarihlerde ve çok sayıda PKK/KCK'nın çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, örgüt üyelerinin cenazelerine katıldığı ve
cenazeyi sahiplendiği, örgüt çağrıları doğrultusunda basın açıklaması yaptığı,
örgütün talimatları üzerine halkın toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlediği,
kalekol ve baraj yapımı gibi terör örgütünün hareket
alanını kısıtlayacak inşaatları engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine katıldığı, ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar
ziyaretlerine katıldığı, örgütün talimatları ve amaçları doğrultusunda terör
örgütüne müzahir basın yayın organlarında basın açıklamalarına katıldığı ileri
sürülmüştür.
ii. Bir kısım HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkların
kaldırılması üzerine başlayan soruşturmalar kapsamında ifade almak için yapılan
çağrılara icabet etmeyen milletvekillerinin gözaltına alınıp bir kısmının
tutuklanmasına ilişkin olarak 4/11/2016 tarihinde PKK yöneticisi Murat
Karayılan tarafından gözaltı ve tutuklamalara ilişkin olarak yapılan çağırda '' şimdi AKP rejimi
kendisine karşı olan muhalefeti tasviye etmek için
Türkiye'de özgürlük ve demokrasi mücadelesini ortadan kaldırmak için geniş
çaplı bir saldırı içerisindedir. Türkiye'de bir çok
güç bu saldırılardan korktu ve kendilerini geri çekti. Şimdi de direnen Kürt
halkıdır, Kürt özürlük hareketidir. Kürdistan halkları, Türkiye demokratik
güçleri, alevi halkımız, Türkiye emekçileri AKP'nin faşizan saldırılarına
sessiz kalırsa bu saldırıların başka yerlere de ulaşabileceğini''
ifade ettiği ve PKK ile bağlantılı bir haber sitesinde " özellikle başure kürdistandaki tüm siyasi güçler bu saldırıya karşı tutum
almalı, halkı Türk devletine karşı mücadeleye çağırmalıdır."
şeklinde genel nitelikli direniş çağrısının yapılması üzerine başvurucunun
diğer kişilerle birlikte dükkânları gezip esnafı dolaştığı, aynı gün saat
17.00'de yapılacak eyleme katılmaya davet ettiği, nitekim A.Ç.nin
"HDP eş başkanlarımıza ve genel
tutuklamalara karşı demokratik güç birliği adına tüm halkımızı saat beşte Sanat
Sokağa davet ediyoruz." şeklinde çağrıda bulunduğu, saat
16.30'da başvurucunun da aralarında bulunduğu 150 kişilik grubun toplandığı,
grup adına yapılan konuşma sonrasında grubun oturma eylemine davet edildiği,
eylem sırasında "Hak, Hukuk Adalet PKK
ile Gelecek, Baskılar Bizi Yıldıramaz, Direne Direne Kazanacağız, Kürdistan
Faşizme Mezar Olacak, PKK Halktır, Halk Burada, Biji SeroK Apo"şeklide
terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini öven propagandasının
yapıldığı, sloganların atıldığı, yapılan eylem sonrasında 5/11/2016 tarihinde
saat 17.00'de Seyit Rıza Parkı'nda basın açıklaması yapılacağının gruba
bildirdiği, yapılan bu eylemle ilgili olarak PKK ile bağlantılı bir başka haber
sitesinde "Tutuklamalar Dersim'de
Kınandı" başlıklı haberin yapıldığı, 5/11/2016 günü yapılan toplantıya
başvurucuyla birlikte yaklaşık 100 kişilik bir grubun katıldığı ve grup
tarafından terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini öven sloganların
atıldığı, başvurucunun böylece terör örgütü liderinin çağrısı üzerine
toplantıya katıldığı ve toplantıya katılım yapılması için eylemlerde bulunduğu
ileri sürülmüştür.
iii. PKK/KCK içerisinde kırsal alanda silahlı faaliyet yürüten
ve Dersim SahaBatı
Cephe Gücü sorumlusu olan G.T.nin yaralı
olarak ele geçirildiğive 9/10/2017 tarihinde
tutuklandığı, ifadesinde başvurucu hakkında "Tuncelilidir. Belediye seçimlerine aday oldu. M.A.B.den
önceki belediye başkanıdır. Yerel yönetim çalışmalarında aktif rol almıştır.
2013 yılında iki defa Munzur vadisine yanıma geldi. Kendisi ile tanışmam orada
olmuştur. İlk geldiğinde 2013 yılında Ovacık yolu üzerindeki Sal deresi
dediğimiz noktaya geldi. Kendisi Sal deresine yanında iki kişi ile geldi. O
kişilerin isimlerini hatırlamıyorum. Bir saat kadar yanımda kaldı. Kırsal vesiyasal alan hakkında görüşmemiz oldu. Bizden kimler
güneye gidecek diye görüşme yaptık. Kendisi bana Tunceli ve Ülke gündeminde
sürecin ilerlediği noktaları anlattı. Bu görüşme esnasında benim yanımda sekiz
arkadaşım vardı. Atakan (K), Azat (K), Çektar (K), Şevger (K), Jindar (K), Ruken (K) benim yanımdaki örgüt mensupları idi. Görüşmeden
sonra Edibe ŞAHİN yanımızdan ayrıldı. İkinci görüşmemiz ise yine aynı dönemde
yanıma geldi. Yukarıda bahsettiğim gibi aynı konular üzerine görüşmemiz oldu."
şeklinde beyanda bulunduğu ve resimli teşhis tutanağında başvurucuyu tespit
ettiği belirtilmiştir. Başvurucunun örgüt mensupları ile kendi iradesi ile
görüşmede bulunması, örgütün işleyişi ve hangi örgüt mensuplarının nereye
aktarılacağı konusunda konuşmalar yapması şeklindeki eylemlerinin silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
20. İddianamede
başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin delil olarak "şüpheli beyanı, fiziki takip tutanakları, görüntü
inceleme tutanağı, haber içerikleri, PKK/KCK terör örgütü hakkında ki bilgi
notu, telsiz kestirme görüşmeleri, arama el koyma tutanakları, tanık beyanları,
fotoğraflı teşhis tutanakları, nüfus ve adli sicil kaydı, şüpheli hakkında
verilen takipsizlik kararları ile iddianame örnekleri ve tüm dosya kapsamı
" gösterilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesine
tevzi edilmişve E.2017/38 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. 22/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne,
23/2/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
22. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10/4/2017 tarihli
duruşmada savunmasının alınmasından sonra başvurucunun " ... sanığın atılı suçları işlediğine ilişkin
olarak somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunması, sanığın
kaçacağına ilişkin somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin
bulunması, sanığa yüklenen eylemlere ilişkin olarak kanunda öngörülen ceza alt
ve üst sınırı, sanığın CMK'nun 100/3. maddesinde
sayılan katalog suçlardan birini işlediği hususunda somut delillere dayalı
kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu, bu doğrultuda diğer tutuklama
nedenlerinin mevcut aşama itibariyle bulunduğunun kabulüne olanak bulunduğu
gözetilerek ve sanık hakkında CMK'nun 109. maddesinde
belirtilen adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı nazara
alınarak tutuklama tedbirinin bu aşamada Anayasanın 13. maddesi kapsamında
ölçülü olduğu ..."gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir.
23. Başvurucu 10/4/2017 tarihinde karara itiraz etmiş, Erzincan
Ağır Ceza Mahkemesi 17/4/2017 tarihinde "sanığın
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı
nazara alındığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut delillerin
varlığı, atılı suçun; cezasının alt ve üst sınırı, Anayasanın 90.maddesi
uyarınca ülkemiz için de baglayıcı Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 5.maddesi ve bu maddenin yorumu ile ilgili AIHM içtihatlarma göre kamu düzeninin temini ve yeni bir suç
işlenmesinin önlenmesinin tutuklama için haklı bir gerekçe oluşturduğu, atılı
suçun CMK'nın 100. maddesinde kayıtlı katalog
suçlardan olması, Agır Cezalık mevattan
suçlar için CMK'nın 102. maddesinde düzenli azami
tutukluluk süresi ve sanığın tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alındığında
serbest bırakıldıkları takdirde kaçma ve delillere etki etme ihtimallerinin
nazara alınarak ve aynı nedenlerle adli kontrol tedbirinin bu aşamada yetersiz
kalacağı hususları göz önünde bulundurularak Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'nin
... tarihli tensip zaptı ile verilen sanığın tutukluluk halinin devamına
ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu ..." gerekçeleriyle
itirazın reddine karar vermiştir.
24. Anılan karar 2/5/2017 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
25. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
26. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığının 26/8/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesine terör
örgütü propagandası yapmak suçundan açılan dava 26/10/2017 tarihinde hukuki ve
fiilî irtibat bulunması nedeniyle Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen
E.2017/38 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
27. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/1/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan
8 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir. İddianamede belirtilen delillere atıfla verilen kararın ilgi
kısmı şöyledir:
"... Sanığın ... terör örgütünün [PKK/KCK] çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, örgüt üyelerinin cenazelerine katılmak ve
cenazeyi sahiplenmek, örgüt çağrıları doğrultusunda basın açıklaması yapmak,
örgütün talimatları üzerine halkın toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlemek, kalekol ve baraj yapımı gibi örgütün hareket alanını
kısıtlayacak inşaatlara karşı engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve
gösteri yürüyüşlerini katılmak, ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar
ziyaretlerine katılmak, örgütün talimatları ve amaçları doğrultusunda terör örgütüne
müzahir ... basın açıklamalarına katılmak ve toplanan grubu yönlendirmek, yine
... toplamda 79 eyleminin niteliğine ve sayısına bakıldığında sanığın
eylemlerinin çeşitliliğin bulunduğu, katılınan birçok
yürüyüş, basın açıklaması, cenaze töreni vb. etkinliklerin kalabalık
insanlardan oluştuğu, hemen hemen hepsinde örgütü övücü sloganlar atıldığı,
bayrak ve flama taşındığı nazara alındığında eylemlerin terör örgütünün
propagandası haline geldiği ve bu haliyle de sanığın siyasi kimliği ve ortaya
çıkardığı tehlike nazara alındığında sanığın eylemlerinin yoğunluğu bulunduğu
... sanığın eylem tarihlerinde Tunceli Belediye Başkanlığı görevini yürüttüğü,
KCK sözleşmesine göre siyasi alan ve sosyal alanda görev alarak PKK/KCK terör
örgütü tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Tunceli ili genelinde
süreklilik ve çeşitlilik arz edecek şekilde; örgütün talimatları ve istediği
baraj ve karakol yapımları ile madencilik faaliyetlerinin engellenmesi, ölen
teröristlerin ölüm yıldönümlerinde yapılan mezar anmaları ve cenaze törenleri
ile örgüt mensuplarını sahiplediği, onları
yücelttiği, terör örgütüne müzahir tarihlerde gerçekleşen olaylar ile eylemler
ve terör örgütü yöneticilerince konjonktüre uygun verilen talimatlar sonrası
organize edilen gösteri yürüyüşler ve eylemlere katıldığı, eylemci grubun en
önünde yer aldığı, terör örgütü tarafından verilen talimatlara yönelik kamuoyu
oluşturmak, kamu görevlisi ve siyasi kimliğini ön planda tutarak terör
örgütünün istek ve talimatlarını meşru gösterip eylemlere katılımı artırmayı
amaçladığı, nitekim; 04.11.2016 ve 05.11.2016 tarihli eylemlerde dePKK/KCK terör örgütü yöneticileri tarafından yapılan
eylem çağrıları ve buna ilişkin olarak gerek basında, gerekse de terör örgütüne
müzahir internet sitelerinde haberlerin yapıldığı ... aynı gün sanığın görüntü
inceleme tutanaklarında da anlaşılacağı üzere şehir merkezinde esnafları
gezerek yapılacak olan basın açıklamasına katılımı arttırmaya yönelik faaliyet
yürüttüğü, tüm bu anlatımlar neticesinde sanığın eylemlerini KCK sözleşmesine
uygun olarak gerçekleştirdiği, bu eylemlerinde örgütsel yapı yani örgüt
hiyerarşisi dışında değerlendirilemeyeceği ... Tanık G.T. nin
beyanından da anlaşılacağı üzere sanığın örgüt ile haberleşme içerisinde
olduğu, kırsala gidip geldiği ve kendisine verilen örgütün siyasal görevlerini
yerine getirdiği, örgütün amaç suçları işlenmesi yolunda eylemleri ile
kendisinden istenenleri görev bilinci ile ifa ederek terör örgütü ile görüş,
ideoloji ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ettiği anlaşılan sanığın ...
terör örgütü PKK/KCK ile organik bağ içerisinde olduğu ve hiyerarşik yapı
içinde faaliyette bulunduğu [anlaşıldığından] ...silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ...
[cezalandırılmasına karar verilmiştir]".
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinafta derdesttir ve başvurucunun hükmen tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama
ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
35. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
36. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan; kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı
Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki
Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
37. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
38. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki
bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak (talep etmesi
hâlinde) başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
39. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (bkz. Yargıtay 12.
Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı)
da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle
tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
42. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı
değişik tarihlerde -bir milletvekili ve belediye başkanı olduğu dönemde-
katıldığı toplantı ve basın açıklaması gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar
ile toplantı ve yürüyüş gibi eylemlerdir. Bu faaliyetler ifade özgürlüğü ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça
konu edilmiştir.
43. Başvurucu; tutuklama kararının hukuka aykırı olarak
verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve
hukuki gerekçeden yoksun olduğunu ve kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir
delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili ve
belediye başkanı olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine
ölçülülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı verildiğini ileri
sürmüştür.
44. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir
milletvekili ve parti üyesi olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu
faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri
sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin
yargı ve hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp
tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif
milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini
söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin
dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.
45. Sonuç olarak başvurucu, Anayasa'nın 19. maddesinde ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. ve 18. maddelerinde belirtilen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tahliye
talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
46. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
48. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
49. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama
kararında ve iddianamede; bir kısım HDP milletvekillerinin ve belediye
başkanlarının PKK/KCK silahlı terör örgütüyle irtibatlarının bulunması
nedeniyle tutuklanması üzerine 4/11/2016 ve 5/11/2016 tarihlerinde PKK
yöneticisi Murat Karayılan tarafından bu konuda halkın bilinç göstermesi
şeklinde açıklama yapıldığı, yine PKK ile bağlantılı haber sitelerindehalka
direniş çağrısı yapıldığı, başvurucunun bu çağrılar üzerine Tunceli'de
esnafları gezdiği, onlarla görüşme yaptığıve onları
eyleme davet ettiği, sonrasında yapılan eyleme katılarak basın açıklamasında
bulunduğu, eyleme katılanlarla birlikte PKK/KCK terör örgütünü ve Abdullah
Öcalan'ı öven sloganlara eşlik ettiği ileri sürülmüştür.
53. Başvurucunun yine PKK/KCK terör örgütünün bölge sorumlusu
olan G.T. ile birkaç kez görüşmelerde bulunduğu, bu görüşmede örgütün kırsal ve
siyasi alandaki çalışmaları hakkında bilgi alışverişinde bulunduğu, örgüt
mensuplarının görevlendirmeleri hakkında konuşmalar yaptığı belirtilmiştir.
54. Başvurucunun ayrıca değişik tarihlerde PKK/KCK'nın çağrısı üzerine ve örgütün ideolojisi doğrultusunda
çok sayıda toplantı ve gösteri yürüyüşü ile örgüt üyelerinin cenazelerine
katıldığı ve bu törenlerde cenazeleri sahiplendiği, örgütün çağrıları
doğrultusunda basın açıklaması yaptığı ve örgütün talimatları üzerine halkın
toplanmasını sağlayarak yürüyüş düzenlediği, kalekol
ve baraj yapımı gibi terör örgütünün hareket alanını kısıtlayacak inşaatları
engellemek amacıyla düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldığı,
ölen örgüt yönetici ve üyelerinin mezar ziyaretlerine iştirak ettiği, örgütün
talimatları ve amaçları doğrultusunda terör örgütüyle bağlantılı basın yayın
organlarında basın açıklamalarına katıldığı ifade edilmiştir (bkz. §§ 15, 19).
55. Soruşturma mercilerince, yukarıda belirtilen olguların
dikkate alınıp başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin
temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu itibarla başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün
değildir.
56. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
57. Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna
ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen
suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı
kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
59. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
60. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
61. Terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi
zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar
olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
62. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen
suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, § 176).
63. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı
İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin kısıtlama
kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları
ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine
riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde
itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
67. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
68. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini; yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
69. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada
öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak
mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin
yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
70. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
71. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve kişinin anlayabileceği basit bir dille açıklanmalı;
böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
72. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
73. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı 15/11/2016 tarihinde, 5271
sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak
"soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle
müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve
belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar verilmesi için Tunceli Sulh
Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş; bu talep anılan Mahkemece yerinde
görülerek 15/11/2016 tarihinde kısıtlılık
kararı verilmiştir (bkz. § 11). Başvurucu, kısıtlama kararının verildiği
tarihten iki gün sonra 17/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
74. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
22/2/2017 tarihi (bkz. § 21) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
75. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar değişik tarihlerde
katıldığı toplantılara,yaptığı
açıklamalara ve PKK/KCK kapsamındaki faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu,
Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine
atılı suçlamaları anladığını belirtmiş ve bu kapsamda sorulan sorulara cevap
vermiştir. (bkz. § 13).
76. Tuceli Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 17/11/2016 tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya
isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu
görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere
yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da
değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 14). Anılan talep yazısı sorgu işlemi
öncesinde Tunceli Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca
sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı
belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili
anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 15).
Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla
(eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 17).
Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin
ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
77. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine
bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalan,
değişik tarihlerde katıldığı basın açıklaması ve eylemler, yaptığı konuşmalar
gibi etkinlikler olduğunu belirterek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
80. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle
tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp
aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No:
2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§§ 60-74; Gülser
Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
81. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 50-64). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun ifade
özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında kalan
eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden
farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.