TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
H.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25580)
|
|
Karar Tarihi: 2/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ferhat YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
H.Ç.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu olan başvurucuya ait bir kısım
eşyanın alıkonulması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının; infaz hâkimliği kararında kendisinden hükümlü olarak
bahsedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 29/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvuru tarihinde Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) tutuklu olarak bulunan başvurucu 22/6/2017
tarihinde tahliye edilmiştir.
10. Ailesi tarafından getirilen altı tane kuru boya
kaleminin kendisine verilmemesi şeklindeki Ceza İnfaz Kurumu uygulamasına
yönelik olarak başvurucunun yaptığı şikâyet başvurusu Ankara Batı İnfaz
Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 29/3/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
İnfaz Hâkimliği kararının gerekçesinde; Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem
Kurulunun (İdare ve Gözlem Kurulu) 13/1/2017 tarihli kararında yer alan
"Ceza İnfaz Kurumumuzda tutuklu ve hükümlülere yaptırılacak olan sportif
faaliyetlerin, Olağanüstü hal kapsamında darbe teşebbüsü nedeniyle tutuklanarak
cezaevimize gönderilen mahkum sayısının Ceza İnfaz Kurumumuzun fiziki
kapasitesinin çok üzerinde olması, personel mevcudu ile fiziki şartların
sportif, kültürel ve sosyal içerikli eğitim iyileştirme faaliyetlerinin
yürütülmesinde yetersiz durumda olması ve bu durumun kurumda güvenlik
zafiyetine neden olacağı göz önüne bulundurularak; sportif, kültürel ve sosyal
içerikli eğitim iyileştirme çalışmalarının yapılmamasına..." şeklindeki
kısım dikkate alındığında ülkenin olağanüstü hâl durumunda olması gözetilerek
tutuklu hakkında yapılan uygulamanın Ceza İnfaz Kurumu kurallarına uygun olduğu
ifade edilmiştir.
11. İnfaz Hâkimliği kararında, başvuru tarihinde tutuklu
olarak bulunan başvurucudan hükümlü şeklinde bahsedilmiştir. Başvurucu anılan
karara karşı itirazında öncelikle kararda kendisinden hükümlü olarak
bahsedildiğini, bu yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğini belirtmiş; ayrıca
kararın hukuka aykırı olduğunu dile getirmiştir. Anılan itiraz Ankara Batı 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 24/4/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş ve başvurucudan
tutuklu olarak bahsedilerek İnfaz Hâkimliğince yapılan hata düzeltilmiştir.
12. Nihai karar 5/5/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 29/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Oda ve eklentilerinde
bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi
şöyledir:
"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya
bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç
maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
15. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek
kişisel eşyalar" kenar başlıklı 92. maddesi şöyledir:
"(1) Kapalı kurumlarda bulunan
hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya
bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç
maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
16. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında
Yönetmelik'in "El işi faaliyetleri" kenar başlıklı 14. maddesi
şöyledir:
"Hükümlülerin,
gerekli malzemeler kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini,
ceza infaz kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır.
Ceza infaz kurumunun güvenliğini
bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin
verilebilir.
Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve
delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş,
oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 2/6/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin
Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; kendisine teslim edilmek üzere ailesi
tarafından getirilen kuru boya kalemlerinin -yasak olduğu söylenerek- kuruma
kabul edilmediğini, ücretini vererek satın almasına da izin verilmediği için
psikolojisinin olumsuz etkilendiğini, bu nedenle maddi ve manevi varlığını
geliştirme hakkı ile düşünceyi açıklama özgürlüğünün ihlal edildiğini, İnfaz
Hâkimliği kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; ceza infaz kurumunun düzeni,
disiplini, güvenliği ve yönetimi hususlarındaki değerlendirme takdir hakkının
infaz kurumuna ve mahkemelere somut olayın özelliklerine göre değerlendirmek
üzere bırakıldığı, bu kapsamda İdare ve Gözlem Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır
Ceza Mahkemesi kararlarının da ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği
bildirilmiştir. Ayrıca İnfaz Hâkimliği kararı ile anılan karara itiraz üzerine
verilen itirazın reddine ilişkin karardaki tespit ve sonuçların mevzuatın
uygulanması niteliğinde olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal
eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir
keyfîlik içermediği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Dosya kapsamı ve alıkonulan eşyanın niteliği dikkate alındığında
başvurunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Mehmet Çelebi Çalan
(2), B. No: 2014/5674, 8/6/2017, § 24).
21. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
22. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No:
2013/2187, 19/12/2013, § 30).
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24. Ceza infaz kurumlarında bulunan tüm hükümlü ve
tutuklular, Anayasa'da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural
olarak sahiptir. Ancak tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve
disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların
sahip oldukları haklar ölçülülük ilkesi göz ardı edilmeden sınırlandırılabilir
(Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu bağlamda
gözetilen meşru amaç ile başvurucunun temel hakkı arasında adil bir denge
sağlanmalıdır. Öte yandan idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile
hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir
(Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89).
25. Başvuruya konu olayda, İdare ve Gözlem Kurulu
Başkanlığının sportif faaliyetler ile eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin
yasaklanmasına dair karar esas alınarak başvurucunun ailesi tarafından
getirilen altı tane boya kalemi başvurucuya verilmemiştir.
26. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk
husus, başvuruya konu edilen Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının başvurucu
açısından Anayasa'nın 17. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek
asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Söz konusu ağırlık olayın tüm koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede müdahalenin
yoğunluğu, süresi, fiziksel ve ruhsal etkisi dikkate alınmalı; hürriyeti
bağlayıcı tedbir ya da ceza gereğince mahpuslar tarafından katlanılması mümkün
ve muhtemel görülen etki ve rahatsızlıklara oranla başvurucu açısından nasıl
bir çekilmezliğin oluştuğu ya da oluşma ihtimalinin bulunduğu hususu gözönüne
alınmalıdır. Bu bağlamda aranan asgari ağırlık eşiği, söz konusu alana ilişkin
incelenebilir bir sorunun bulunup bulunmadığının belirlenebilmesi açısından
önemli bir kriterdir (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529, 23/5/2018, §
81).
27. Somut başvuruda idare tarafından açıklanan Ceza İnfaz
Kurumunda hükümlü ve tutukluların çok sayıda bulunması, personel sayısının
sportif, kültürel ve sosyal içerikli eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin
yürütülmesinde yetersiz olması, bu durumun kurumda güvenlik zafiyetine neden
olacağı gibi gerekçelerle başvurucuya anılan boya kalemlerinin verilmemesinin,
ceza infaz kurumunda bulunmanın bir sonucu olarak ve somut olayın koşullarında
makul gereklilikler nedeniyle katlanılması mümkün ve muhtemel tedbirlerden
olduğu değerlendirilmiştir.
28. Bunun yanında başvurucu, anılan boya kalemlerinin
kantinden temin edilemediğini iddia etmiş olsa da bunları temin etmeye yönelik
olarak Ceza İnfaz Kurumuna başvurduğuna ve başvurusunun reddedildiğine dair bir
bilgi veya belge sunmamıştır.
29. Bu çerçevede kanuni dayanakları bulunan, makul
gerekçelerle açıklanan, mahpuslar tarafından katlanılması mümkün ve muhtemel
görülen etki ve rahatsızlıkların başvurucu açısından çekilmez bir durum
oluşturmaktan uzak olduğu, başvuruya konu uygulama nedeniyle meydana geldiği
ileri sürülen rahatsızlığın Anayasa'nın 17. maddesi bağlamında aranan asgari
ağırlık eşiğine ulaşmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu, tutuklu olmasına rağmen İnfaz Hâkimliği
kararında kendisinden hükümlü olarak bahsedilmesi nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde, İnfaz Hâkimliği kararında başvurucudan
hükümlü olarak bahsedilmesinin sehven meydana gelmiş olabileceği, bu durumun
başvurucunun yargılandığı davalarda esası etkileyen bir sonuç doğurduğuna
ilişkin olarak kendisi tarafından inandırıcı bilgi ve delillerin ortaya
konulmadığı bildirilmiş; ayrıca infaz hâkimlikleri tarafından yerine getirilen
görevlerin kapsamına bakıldığında devam eden yargılamalar bakımından sonuç
doğuran konularda bu hâkimliklerin bir görev tanımının bulunmadığı, bu kapsamda
açıkça dayanaktan yoksun olan bu şikâyetin kabul edilemez bulunması gerektiği
belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
33. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol
açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
34. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi
için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar;
başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücünün eylem
veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının
ihlal edilmesi, bu ihlalden dolayı kişisel olarak ve doğrudan
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu
ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
35. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece
mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması
suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve
yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri
sürülemeyecektir. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip
ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (Abdullah Ekinci ve Fatma Ekinci, B.
No: 2015/2120, 26/9/2019, § 27). Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde
bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa
Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Elif Mutlu ve Ferhat
Mutlu, B. No: 2013/3711, 7/1/2016).
36. Başvuru konusu olayda İnfaz Hâkimliğinin karar
başlığında başvurucunun isminin karşısında hükümlü ibaresinin yer aldığı, karar
metninde ve hüküm fıkrasında ise aynı ifadenin kullanılmaya devam edildiği
tespit edilmiştir. Ayrıca karar metninin -dosya üzerinden inceleme sonucunda-
ilgili Ceza İnfaz Kurumu kararının aynen kopyalanarak ve yasaya uygun bulunduğu
belirtilmek suretiyle matbu şekilde oluşturulduğu, dolayısıyla yapılan
yanlışlığın sehven gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. İnfaz Hâkimliği kararına
itiraz üzerine verilen nihai kararda anılan yanlışlığın düzeltilerek
başvurucudan tutuklu olarak söz edildiği belirlenmiştir. Böylece masumiyet
karinesi bakımından başvurucuya verilen zararın sonradan telafi edildiği
anlaşılmaktadır.
37. Bu durumda başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında
hükümlü olarak bahsedilmesi şeklindeki yanlışlık tespit edilerek kanun yolu
merciince bireysel başvuru tarihinden önce düzeltilmiş olup bu nedenle
başvurucunun mağdur sıfatı ortadan kalkmış bulunmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddiası yönünden başvurucunun mağdur sıfatının kalktığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 2/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.