logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Fatih Ekinci [1.B.], B. No: 2017/27975, 13/4/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATİH EKİNCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/27975)

 

Karar Tarihi: 13/4/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Hicabi DURSUN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Fatih EKİNCİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklunun başka bir ceza infaz kurumuna resen nakil işlemi sebebiyle aile hayatına saygı hakkının, nakil işlemi sonrasında idari bir tedbir olarak başvurucunun defterinin alıkonulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/6/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden dosyanın ayrılmasına ve ayrılan dosyanın 2019/604 başvuru numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir.

4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Daha önce Çankırı Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında terör örgütü [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)] üyesi olduğu iddiasıyla Çankırı Sulh Ceza Hâkimliğinin 19/7/2016 tarihli kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucu, Çankırı E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.

A. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumundan Resen Nakline İlişkin Süreç

8. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) 4/10/2016 tarihli yazısıyla FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiası ile tutuklanan başvurucunun 24 saat kontrol altında tutulabilmesi için gündüz ve gece vardiyalarında özel personel görevlendirilerek sürekli gözetim altında olacak şekilde barındırılması istenmiştir.

9. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklanan kurum personellerinin nakillerinin talep edilmesi, Genel Müdürlüğün 1/11/2016 tarihli yazısı doğrultusunda Çankırı E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan istenmiştir.

10. Bunun üzerine başvurucunun daha önceki görevi, kurumda bulunan personel ile hükümlü ve tutuklular hakkında çeşitli adli soruşturmalarda görevlendirilmesi, güvenliğinin sağlanmasında sorun olma ihtimali dikkate alınarak Genel Müdürlüğün yazıları kapsamında Çankırı E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunca 3/11/2016 tarihinde başvurucu hakkında karar alınmıştır. Buna göre başvurucunun konumuna uygun başka bir kapalı ceza infaz kurumuna naklinin yapılması Adalet Bakanlığından talep edilmiştir.

11. Başvurucunun Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesi Genel Müdürlüğün 10/11/2016 tarihli yazısıyla uygun görülmüştür.

12. Başvurucu 14/11/2016 tarihinde Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

13. Başvurucunun nakil işleminden bir ay sonra Genel Müdürlükten içeriği tespit edilemeyen bir talepte bulunduğu anlaşılmaktadır. Genel Müdürlüğün 11/2/2017 tarihli yazısıyla; Çankırı E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 3/11/2016 tarihli kararından bahsedilerek yapılan işlemlerin yerinde ve mevzuata uygun olduğu, yapılacak bir işlem olmadığı başvurucuya bildirilmiştir.

14. Bunun üzerine başvurucu 3/11/2016 tarihli kararın kendisine tebliğ edilmediğini ve söz konusu kararın etkisinin sürdüğünü belirterek Çankırı İnfaz Hâkimliğine başvurmuştur. Bu kapsamda güvenlik gerekçesiyle nakledilmesinin gerçeği yansıtmadığını, müdafiinin Çankırı'da görev yaptığını, eşinin riskli bir hamilelik geçirdiğini ve yolculuk yapamayacağını belirterek savunma hakkının kısıtlandığını ve aile hayatının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Başvurucunun Çankırı İnfaz Hâkimliği nezdindeki itirazı, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 56. maddesine atfen reddedilmiştir.

16. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, Çankırı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2/5/2017 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar 18/5/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

B. Başvurucuya Ait Olan Defterin Alıkonulmasına İlişkin Süreç

17. Başvurucunun Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna girişi esnasında eşyaları aranmış ve belgeleri incelenmek üzere alıkonulmuştur. Başvurucu, birtakım evrakın yazılı talepleri üzerine kendisine iade edilmesine rağmen daha önce tutulduğu yerde kullandığı defterin kendisine iade edilmediğini belirterek 28/11/2016 tarihinde doğrudan Düzce İnfaz Hâkimliğine başvuru yapmak istemiştir.

18. Bunun üzerine Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı, başvurucunun defterinin kendisine verilmesine yönelik talebini 6/12/2016 tarihli kararıyla reddetmiştir. Gerekçede, kantinden satın alınan defterlerin FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklu olanlar tarafından daha önceden amacı dışında kullanıldığı ve aynı odada bulunmayanların birbirleriyle haberleştikleri belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu yazı içeriklerinde güvenlik zafiyeti oluşturan hususların daha önceden tespit edildiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda tahliyesinde kendisine verilmek üzere başvurucunun defterinin Emanet Eşya Birimine teslim edildiğine yer verilerek öğrenci olan tutukluların defterlerinin ise kendilerine verilmesine ilişkin karar alınmıştır.

19. Bu karara karşı, Düzce İnfaz Hâkimliğine başvuru yapılmıştır. Başvurucu dilekçesinde; alıkonulan defteri daha önce tutulduğu ceza infaz kurumunda kullandığını, diğer tutukluları tanımadığını, kimseyle haberleşme girişiminin olmadığını, söz konusu defterin daha önce incelendiğini, suç unsuru içermediğini, mülkiyet ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

20. İtiraza konu defterin onaylı suretleri 20/12/2016 ve 15/2/2017 tarihlerinde Düzce İnfaz Hâkimliğince istenmiştir. Daha sonra İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığınca verilen kararın hüküm kurmaya elverişli olduğu belirtilerek başvurucunun itirazı 6/3/2017 tarihinde reddedilmiştir.

21. Başvurucunun anılan karara itirazı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek Düzce 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/5/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

22. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvurucunun Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulmaktayken Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/12/2017 tarihli kararıyla adli kontrol tedbiriyle tahliye edildiği UYAP üzerinden anlaşılmıştır.

23. Anayasa Mahkemesinin Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği 5/1/2022 tarihli yazıda; başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içerisinde talebine rağmen defter temini yapılıp yapılmadığı, defter temin yapılmaması durumunda buna yönelik gerekçenin ne olduğu sorulmuştur.

24. Anayasa Mahkemesine gönderilen 6/1/2022 tarihli cevabi yazıda; bu uygulamanın FETÖ/PDY'nin yeniden bir darbe girişiminde bulunabileceği yönünde söylentilerin çıktığı, kurumun ve ülkenin güvenliğinin söz konusu olduğu olağanüstü hâl döneminde güvenlik amacıyla yapıldığı, olağanüstü hâl dönemi sona erdikten sonra defter toplama uygulamasına son verildiği şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca hâlihazırda kurum içerisinde böyle bir uygulamanın bulunmadığı, tüm hükümlü ve tutukluların kantinden defter temin ederek kullanabildiği ifade edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ceza İnfaz Kurumuna Resen Nakil İşlemi Yönünden

25. Bkz. Y.Ş., B. No: 2017/37742, 18/6/2020, §§ 25-35.

B. Defterin Alıkonulması İşlemi Yönünden

26. 5275 sayılı Kanun'un "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir.”

27. 5275 sayılı Kanun'un "Arama" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:

"(1) Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Her ay bir kez mutlaka arama yapılır."

28. 5275 sayılı Kanun'un "Yönetim tarafından alınabilecek tedbirler" kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler de alınır. Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının verilmesine engel olmaz."

29. Olayların olduğu tarihte yürürlükte olan 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) "İşyurdu yönetim kurulu" kenar başlıklı 35. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"İşyurdu yönetim kurulu; işyurdu müdürünün başkanlığında, işyurdundan sorumlu ikinci müdür, sayman, idare memuru, ambar memuru ve cezaevi katibinden oluşur."

30. Mülga Tüzük'ün "Kuruma alınma ve kayıt işlemleri" kenar başlıklı 67. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şu şekildedir:

"Hükümlüler hakkında üst ve eşyası arandıktan sonra aşağıdaki işlemler yapılır:..."

31. Mülga Tüzük'ün "Nakledilen hükümlülerin eşya ve paraları ile infaz dosyaları" kenar başlıklı 170. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Nakledilecek hükümlüye ait, elbise ve diğer eşyası, bu konuda görevlendirilen kurum personelince, iki nüsha hâlinde düzenlenecek bir makbuz karşılığı geri verilir. Makbuzun bir sureti imza karşılığı hükümlüye verilir, diğer sureti ise defterinde saklanır."

32. Mülga Tüzük'ün"Naklen gelen hükümlülerin tâbi olduğu işlem" kenar başlıklı 171. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Naklen gelen hükümlü hakkında, kuruma yeni gelen hükümlülere ilişkin işlemler uygulanır."

33. Mülga Tüzük'ün "Tutuklulara uygulanacak hükümler ve yükümlülükleri" kenar başlıklı 186. maddesi şu şekildedir:

"Tüzüğün; 1, 4, 6, 9 ilâ 14, 22, 24 ilâ 27, 29 ilâ 31, 40 ilâ 46, 67 ilâ 73, 75 ilâ 96, 99 ilâ 108, 110 ilâ 117, 119 ilâ 132, 143 ilâ 171, 174, 176 ilâ 179, 185, 188, 189 uncu maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."

34. 17/6/2015 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Eşya Yönetmeliği) 15. maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:

"Ceza infaz kurumu işyurdu yönetim kurulunca kantinde satışına karar verilen, bu Yönetmelikte sayılmayan ve kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyen eşyaların stok oluşturmayacak şekilde koğuş, oda ve eklentilerde bulundurulmasına izin verilebilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

36. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucunun adli yardım talebinin kabulünü karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013).

B. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu; keyfî nakil işlemi sonrası yaklaşık 300 km mesafede olan başka bir ceza infaz kurumuna sevk edildiğini, riskli bir hamilelik sürecinden geçen eşiyle bu süreçte ayrı kaldığını, eşinin yolculuk yapamadığını, nakil işlemi sebebiyle mağdur olduğunu belirtmiştir.

38. Bakanlık görüşünde başvurunun bu kısmına ilişkin olarak bir değerlendirme yapılmamıştır.

39. Başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutuklu olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan nakil suretiyle ailesinin yaşadığı yerden uzaklaşması ve bu kapsamda ailesiyle yapılabilecek açık/kapalı görüş imkânının zorlaştığı -kısıtlandığı- iddiasıyla ilgili olduğundan buna göre bir inceleme yapılmıştır. Başvurucunun görüşme hakkını ortadan kaldırmayan ve yakınlarıyla olan ilişkisini sürdürmeyi engellemeyen söz konusu nakil uygulamasına yönelik tüm iddialarının aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Y.Ş., B. No: 2017/37742, 18/6/2020, § 41).

41. Diğer yandan başvurucu, söz konusu nakil işleminin avukatı ile görüşme yapmasının engellenmesi niteliğinde olduğunu belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu hakkındaki ceza davasının hâlihazırda derdest olduğu ve kesinleşmediği gözönüne alındığında söz konusu şikâyet hakkında bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Sil (2), B. No: 2017/20969, 28/6/2018). Başvurucu ayrıca bulunduğu ceza infaz kurumlarındaki hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında nakil kararı verilmezken kendisi hakkında nakil işlemi yapılması nedeniyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiasının ele alınabilmesi için başvurucu ile benzer durumdaki kişilere farklı uygulama yapıldığının ortaya konulması gerekir. Başvurucu ile eş değer ya da benzer konumdaki mahpuslara imtiyazlı muamele yapıldığının kanıtlanamadığı dikkate alındığında eşitlik ilkesi yönünden herhangi bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

42. Bunun yanında başvurucu nakil işlemi öncesinde usule aykırı davranıldığını, bu kapsamda hakkında sevk öncesinde tabip raporu alınmadığını, elleri kelepçeli olarak dört saat dar bir alanda yolculuk yaptığını, psikolojisinin bozulduğunu belirterek işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Kötü muamele fiillerine ilişkin savunulabilir iddia değerlendirmesinde fiziki bulgular bakımından doktor raporlarının anahtar role sahip olduğunun altı çizilmelidir (Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019, § 39). Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği hususlar nedeniyle psikiyatri uzmanına başvurduğunu ve kendisine ilaç tedavisine başlandığını başvuru formunda belirtmesine rağmen bunu tevsik edici nitelikte herhangi bir belge sunmamıştır. Buna karşın başvurucu, eşi hakkında ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından verilmiş 16/1/2017 tarihli bir raporu başvurunun ekinde sunabilmiştir. Bu kapsamda herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin kendisi hakkındaki raporu sunmadığı anlaşıldığından başvurucunun savunulabilir bir iddiası bulunmadığı sonucuna varılmış, kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası yönünden değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

43. Başvurucu farklı ildeki bir ceza infaz kurumuna nakledilmesi işlemine ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine başvurmuştur. Mevzuat uyarınca İnfaz Hâkimliğinin yetki alanının kurulduğu yer ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin yargı çevresi ile sınırlı olduğu anlaşılmaktadır (bkz. Y.Ş., § 25). Öte yandan ilgili mevzuat ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları birlikte değerlendirildiğinde yargı çevresi dışında bir başka ceza infaz kurumuna nakil işleminde Bakanlığın yetkili olduğu ve Genel Müdürlük tarafından yerine getirilen bu görevin bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürütüldüğü tespit edilmiştir. Bu kapsamda idari yargının görev alanına giren nakil işleminin iptali isteminin idari yargı yerinde dava edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır (bkz. Y.Ş., §§ 26-35).

44. Somut olayın koşulları bir bütün olarak değerlendirildiğinde ileri sürülen aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi kapsamında açılacak iptal davasında incelenmesi mümkündür. Ancak Genel Müdürlüğün nakil talebini reddetmesi üzerine etkili kabul edilebilecek olağan bir başvuru yolu olan iptal davasının başvurucu tarafından açılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun şikâyetlerini yetkili idari ve yargısal mercilere süresinde iletip iddialarının öncelikle bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulması bakımından üzerine düşen gerekli özeni göstermediği sonucuna varılmıştır. Öte yandan olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile de bağdaşmamaktadır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

46. Başvurucu; defterine el konulması nedeniyle fikrî üretkenliğinin azaltılmasının amaçlandığını, tecrit edildiğini, içeriğinde hiçbir suç unsuru bulunmayan defterine hukuksuz bir şekilde el konulduğunu, düşüncelerini ifade etme şevkinin kısıtlandığını, işkence yasağının ve ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca yapılan aramalarda tüm evrakın tetkik edilip özel hayatına müdahale edildiğini, defter içeriğinde özel hayatına dair yazılar bulunduğunu, bu yazıların incelendikten sonra teşhir edilme riskinin bulunduğunu, özel hayatına dair yazıların kimler tarafından okunduğu ve ne amaçla kullanılacağını bilemediğini ifade etmiştir. Bunun yanında mülkiyeti kendisine ait olan defterine haklı bir gerekçe gösterilmeksizin el konulduğunu, sonraki dönemde defalarca talep etmesine rağmen defter temin edilmediğini, bu kapsamda mülkiyet hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca bu uygulamanın özellikle FETÖ/PDY üyeliği isnadıyla tutuklu olanlara yönelik bir işlem olduğunu düşündüğünü belirterek ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Bakanlık görüşünde, başvurucu tarafından ileri sürülen şikâyetlerin Anayasa’nın 26. maddesine ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihatları ışığında yorumlanmasının uygun olacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda ifade hürriyetine yönelik gerçekleşen bir müdahale olduğu, müdahalenin kanuni ve meşru amaç taşıdığı belirtilmiştir. Ayrıca aynı suç kapsamındaki tutukluların kurum kantininden temin ettiği defter ile haberleşme ihtimalinin Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından düzen ve güvenlik tehdidi olarak değerlendirildiği vurgulanmıştır. Bu nedenle söz konusu müdahalenin ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca uygulamanın darbe teşebbüsünün sıcaklığını koruduğu, yeniden kalkışma ihtimalinin bulunduğu günlerde icra edildiği, söz konusu defterlerin örgüt üyeleri arasında haberleşme aracı olarak kullanılması ihtimali nedeniyle güvenlik zafiyeti oluşturması açısından anılan uygulamaya gidildiği ifade edilmiştir. Diğer taraftan toplanan defterlerin tahliyede ilgililere verilmek üzere emanet eşya birimine teslim edildiği, yapılan müdahalenin ceza infaz kurumunda düzenin ve disiplinin sağlanmasını gerçekleştirme amacı güttüğü, müdahalenin ölçülü olduğu görüşünde bulunulmuştur.

48. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta iddialarını yinelemiştir. Ayrıca ceza infaz kurumunda kimseyi tanımadığını, şahsi fikirlerini ifade ederek yazı yazılmasında kamu düzenine aykırı bir husus olamayacağını, el koyma tarihi itibarıyla darbe girişiminin üzerinden beş ay geçtiğini, buna karşılık darbe girişiminden kısa bir süre sonra söz konusu defteri ceza infaz kurumu kantininden ücreti karşılığında satın aldığını belirtmiştir. Diğer taraftan yazılı haberleşmede, gazete gibi herhangi bir kâğıt parçasının da haberleşmeyi sağlayabileceğini ifade etmiştir. Bu kapsamda ailesiyle ilgili özel yazışmalarının bulunduğu defterine el konulması ve birçok kişinin erişimine açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

49. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga: 3/10/2001-4709/5. md.)

(Değişik: 3/10/2001-4709/5. md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar."

50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Dosya kapsamından defterin içeriğinde birtakım yazıların olduğu yargılama sırasında anlaşılmıştır (bkz. § 20). Kişilerin özel yazılarının özel hayata saygı hakkı kapsamında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi amacına katkısı açıktır. İçeriğinin bir kısmı dolu olan söz konusu defterin dışarıdaki kişilerle iletişim kurmasını sağlayan bir materyal özelliği taşımaması, başvurucunun defterinde özel hayatına ve aile hayatına dair yazıların olduğunu başvuru formunda belirtmesi ile yapılan inceleme sonucunda söz konusu defterin günlük niteliğinde olduğunun anlaşılması nedeniyle başvurunun bu kısmının özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesinin gerekli ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.

a. Başvuruyu İnceleme Usulü Yönünden

51. Anayasa’nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik hâllerinde veya olağanüstü durumlarda temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda dahi kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan dolayı suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin bu hâllerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir (AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 8; Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017 §§ 185, 186).

52. Bu durumla birlikte bir tedbirin OHAL tedbiri olarak nitelendirilebilmesi ve incelemenin Anayasa’nın OHAL dönemi için öngördüğü denetim rejimi kapsamında yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında açıkladığı koşulların da bulunması gerekir. Bu bağlamda tedbirin OHAL tedbiri olarak kabul edilmesi için olağanüstü durumun var olması ve ilan edilmesi, tedbirin olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olması ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı uygulanması şeklindeki koşullar da bulunmalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], §§ 188-191; AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 11; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020 § 75).

53. Somut olaydaki tedbirin Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun kararıyla uygulandığı görülmüştür. Bireysel başvuruya konu olan kararda, söz konusu tedbirin OHAL ilanına neden olan tehditlerin veya tehlikelerin bertaraf edilmesine ilişkin olarak herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Diğer yandan OHAL döneminde çıkarılan bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamede anılan tedbire yer verilmemektedir. Ayrıca söz konusu tedbirin öğrenci olan tutuklulara uygulanmadığı da gözetildiğinde Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme yapılamayacağı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda başvuru, Anayasa’nın olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında incelenecektir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

54. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği nazara alınarak başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden biri olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden ayrıca incelenmesi gerekir.

55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

56. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda kullanılan birtakım eşyaların kullanımına izin verilmemesi yönünden daha önce anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri kapsamında kabul edilemezlik kararları vermiştir (bkz. Seyfeddin Bahar, B. No: 2014/10204, 5/4/2017; Mehmet Çelebi Çalan (2), B. No: 2014/5674, 8/6/2017; Murat Türk (4), B. No: 2015/19665, 28/6/2018). Ancak mevcut başvurunun kişisel önem bakımından yukarıda anılan kararlarla benzer nitelikte olmadığı anlaşılmıştır.

57. Bireyin ceza infaz kurumunda ücreti karşılığında hangi eşyaları satın alabileceği hususu ilgili mevzuat doğrultusunda belirlenmektedir. Ancak somut olayda başvurucunun daha önce bulunduğu ceza infaz kurumunda defter satın almasına ve bulundurulmasına izin verildiği açıktır. Başvurucunun Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre boyunca ise defter satın alınmasına izin verilmemiş, mevcut defteri ise ceza infaz kurumu görevlileri tarafından içerik denetimi yapılmaksızın emanet eşya birimine teslim edilmiştir.

58. Bireyin ceza infaz kurumunda tutulmaktayken yaşadığı birtakım olayları hatırlamak ve o anda hissettiği duyguları yazmak istemesi olağandır. Başvurucunun kişisel eşya hâline gelmiş defterine alıkonulması ve Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre zarfında -ikame edilebilir bir eşya niteliğinde olan- defter satın almasına hiçbir şekilde izin verilmediğinin anlaşılması karşısında meşru bir araçtan yoksun bırakıldığı sonucuna varılmıştır. Başvurucunun Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye olduğu tarihe kadar geçen 1 yıl 21 günlük süre de gözönüne alındığında bu durumun başvurucunun özel hayatı açısından önemli bir zarar olarak kabul edilmesi gerekir.

59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

60. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52).

61. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların (mahpusların) özel ve aile hayatının sınırlanması hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte yandan ceza infaz kurumlarında bulunan mahpusların oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri kişisel eşyalarına kamu makamlarının keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, özel hayata saygı hakkı kapsamında Anayasa'nın 20. ve Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan güvenceler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin başka bir kimsenin bilmesini ve öğrenmesini istemediği kişisel yazılarının yer aldığı günlüklerine -yetkili merci dışında- sınırlı bir denetlenmenin ötesinde doğrudan yapılan bir incelemeyle dahi bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir (Mustafa Kahraman, B. No: 2017/7090, 6/10/2021, § 144).

62. Somut olayda İdare ve Gözlem Kurulu; başvurucunun bir başkasına iletme veya yayımlama amacının olmadığı anlaşılan, gün içinde yaşadığı olayları ve hissettiği duygularını kaleme aldığı -kişiye özel- yazılarının bulunduğu defteri alıkoyma kararı vermiştir. Dolayısıyla anılan işlemlerle kamu makamları tarafından başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

63. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

64. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

65. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şeklî anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Bülent Polat, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020, §§ 62, 63; Tamer Mahmutoğlu, § 103).

66. Başvurucu, müdahalenin kanuniliğine ilişkin herhangi bir görüş beyan etmemiştir. Ancak daha önceden kullanmasına izin verilen defterinin alıkonulmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

67. 5275 sayılı Kanun'un 35. ve 36. maddeleri, mülga İnfaz Tüzüğü'nün 67. maddesi ve Eşya Yönetmeliği'nin 15. maddesi ile birlikte diğer ilgili mevzuat bir bütün olarak değerlendirildiğinde söz konusu defterin emanete alınması şeklindeki idari tedbirin yeterli hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun özel hayatına yönelik gerçekleşen müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

68. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 39).

69. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunda başvurucunun defterine uygulanan emanet altına alma tedbirinin kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması meşru amaçları ile yapıldığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

70. Arama, suçu önlemek amacıyla suç işlenmeden önce veya suç işlendikten sonra delillerin elde edilmesi ve/veya sanığın veya şüphelinin yakalanabilmesi için bireylerin bazı temel haklarının sınırlandırılmasına sebep olacak şekilde yürütülen bir koruma tedbiridir. Arama ile özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve vücudun dokunulmazlığı gibi temel haklar sınırlandırılmış olur (AYM, E.2005/43, K.2008/143, 18/9/2008).

71. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 51).

72. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

73. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

74. Bundan başka koruma tedbiri ile yapılan müdahalenin orantılı bir müdahale olup olmadığı değerlendirilmelidir. Orantılılık, sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

75. Ceza İnfaz Kurumunda yapılan arama sonucu mahpusların özel yazılarına (günlüklerine) el konulması -koruma/emanet altına alınması- şeklindeki kamu makamlarının müdahalesinin ilk bakışta haklılık taşıyıp taşımadığı gözetilmeli ve bu çerçevede elkoyma kararının gerekli olup olmadığı değerlendirilirken tedbirin kapsamı ve nedenleri ile uygulandığı tarihteki koşullara bakılmalıdır. Bununla birlikte kişilerin günlüklerinin özel hayata saygı hakkı kapsamında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi amacına katkısı karşısında anılan tedbirin uzun süre uygulanmasının ya da tedbirin devam ettiği süreçte yapılan müdahalenin amacının kamu makamları tarafından ortaya konulmamasının kişilere katlanamayacağı bir külfet yükleyebileceği gözardı edilmemelidir. Güvencelere aykırı şekilde hayata geçirilen bu türden bir tedbir, başta özel hayata saygı hakkı olmak üzere bazı temel hakların ihlaline neden olabilir (Mustafa Kahraman, § 157).

76. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale -somut olayda arama kararı ve defterin alıkonulması- zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte ölçülü değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

77. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunun inandırıcı bir şekilde idari makamlar ile derece mahkemelerince ortaya konulup konulmadığı olacaktır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 68; Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 64).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

78. Ceza infaz kurumlarında kanun ve buna bağlı mevzuata göre yapılan idari nitelikteki arama tedbirinin kamu düzeni ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi açısından zorunlu ve gerekli bir tedbir olduğu yadsınamaz.

79. Bununla birlikte somut olayda, başvurucunun defterine idari nitelikteki arama sırasında otomatik olarak alıkoyma işlemi gerçekleştirilmiş ve herhangi bir içerik denetimi yapılmamıştır. Nitekim bazı mahpusların kantinden satın alınan defterleri amacı dışında kullanıldıklarının daha önce tespit edildiği gerekçesiyle başvurucunun kişisel nitelikteki eşyasının da ceza infaz kurumuna giriş yaptığı sırasında alıkonulduğu anlaşılmaktadır. Defterin amaç dışı kullanılacağına ilişkin tespitin, başvurucunun FETÖ/PDY kapsamında tutulan ve örgüt mensubu olduğu düşünülen herhangi bir kişiyle defter yoluyla haberleşeceği varsayımına dayanmaktadır. Derece mahkemelerince de İdare ve Gözlem Kurulu kararının ilgili mevzuata uygun olduğu ve kararın elverişli olduğu belirtilmiştir.

80. Başvurucu, idari tedbir ile dış dünyaya kapalı olmasını istediği özel hayatına ilişkin yazılarının bulunduğu günlüğüne alıkonulma gerekçesinin kendi içerisinde tutarsız olduğunu ileri sürmektedir.

81. Söz konusu ceza infaz kurumu uygulamasında sadece öğrenci olan kişiler yönünden istisnaya yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla defterin bizatihi kendisi ceza infaz kurumunda bulundurulamayacak -yasaklanan- kişisel eşya niteliğinde değildir.

82. 5275 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen ve disiplin çerçevesinde güvenli bir biçimde tutulacakları ve Anayasa'da yer alan haklarının Kanun'da öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 116. maddesinde de hükümlülere uygulanacak güvenlik tedbirlerine ilişkin düzenlemelerin -tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanlarının- tutuklular hakkında da uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda 5275 sayılı Kanun, yürütme organına hükümlü ve tutukluların düzen, güvenlik ve disiplin içinde tutulmalarının sağlanması amacıyla alınacak tedbirlere ya da konulacak kurallara ilişkin düzenleme yapma yetkisi vermiştir. Anayasal sınırlar içinde kalmak koşuluyla bu amaç doğrultusunda ceza infaz kurumları tarafından birtakım işlemler tesis edilmesi ya da yetkili kurullar tarafından kararlara alınması doğaldır (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529, 23/5/2018, § 80).

83. Somut olayda, infaz kurumunda bulunan başka bir kâğıt veya materyal kullanılarak örgütsel haberleşme yapılmasının önlenmesi amacıyla başka hangi tedbirlere başvurulduğu anlaşılmamaktadır. Bu durumla birlikte genel bir varsayıma dayanılan kararda, defter parçalarının başvurucu tarafından örgütsel haberleşme için kullanıldığına dair somut bir veriden bahsedilmediği gibi bu tür bir yola daha önceden başvurduğuna ilişkin bir bilgiye de yer verilmemiştir. Bu kapsamda ilgili mevzuata göre ceza infaz kurumunda bulundurulması yasak olmadığı anlaşılan bir defterin başvurucuya ve defterin niteliğine özgü bir değerlendirme yapılmadan bir varsayıma dayalı olarak alıkonulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumla birlikte defterin başvurucu tahliye edilene kadar bir incelemeye ve yeniden bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı, ceza infaz kurumunda bulundurulması yasak olmayan bir defterin içerik denetimi yapılmaksızın otomatik olarak alıkonulduğu dikkate alındığında müdahalenin suç işlenmesinin önlenmesi ile güvenliğin sağlanması amacına yönelik elverişli ve orantılı bir tedbir niteliğinde olduğu söylenemez. Bu nedenle söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

d. Giderim Yönünden

85. Başvurucu, 15.000.000 TL manevi tazminat ile maddi zararlarının tespit edilerek tazmin edilmesini istemiştir.

86. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

87. Başvurucunun ceza infaz kurumundan tahliye edilmesi nedeniyle tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

88. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 7.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararla ilgili bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Düzce İnfaz Hâkimliğine (E.2016/1713, K.2017/360) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Fatih Ekinci [1.B.], B. No: 2017/27975, 13/4/2022, § …)
   
Başvuru Adı FATİH EKİNCİ
Başvuru No 2017/27975
Başvuru Tarihi 15/6/2017
Karar Tarihi 13/4/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklunun başka bir ceza infaz kurumuna resen nakil işlemi sebebiyle aile hayatına saygı hakkının, nakil işlemi sonrasında idari bir tedbir olarak başvurucunun defterinin alıkonulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Ceza infaz kurumu uygulamaları İhlal Manevi tazminat
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 2
5
6
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 35
36
49
56
116
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 4
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 2
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 186
35
67
170
171
Kararname 10/7/2018 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 43
Yönetmelik 17/6/2005 Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik 15
Genelge 5/6/2015 167 No.lu Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler konulu Genelge 17
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi