TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MERT ARSLAN VE ÖZGÜR TEZER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/2830)
Karar Tarihi: 13/4/2022
Başkan y.
:
Hicabi DURSUN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ
Başvurucular
1. Mert ARSLAN
2. Özgür TEZER
Başvurucular Vekili
Av. Doğukan Tonguç CANKURT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gösterilere müdahale sırasında güç kullanımı sonucu yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Özgür Tezer 1989 doğumlu, başvurucu Mert Arslan ise 1993 doğumludur.
10. Başvurucular; Gezi Parkı olayları sırasında yaralanan ve sonrasında vefat eden E.S.nin cenaze törenine katılmak için Kızılay Meydanı'na gittiklerini, burada gerçekleştirilmek istenen cenaze törenine polisin müdahale ettiğini belirtmektedir.
11. Başvurucuların ortak anlatımlarına göre müdahale sonrasında bulundukları Konur 2 Sokak'a Çevik Kuvvet ekibinin girmesi ile yakalanmış, burada önce elinde gaz tüfeği olan bir polis tarafından "Kafanıza sıkarım." denilerek tehdit edilmiş, yedi veya sekiz Çevik Kuvvet polisi tarafından yere yatırılarak tekme, yumruk ve coplarla darbedilmiş ve kolluğun hakaretlerine maruz kalmışlardır. Sonrasında sokakta bulunan ve gözaltına alınan diğer kişilerin yanına götürülmüş ancak başvurucu Özgür Tezer'in maruz kaldığı darp nedeniyle yüzünün sol tarafının şişmesi üzerine kolluk tarafından "Başımıza kalacak." denerek serbest bırakılmış, başvurucu Mert Arslan'ın burnunda kanama meydana gelmiştir.
12. Başvurucu Mert Arslan'ın da aralarında bulunduğu göstericilerden 118 kişi olay nedeniyle yakalanarak gözaltına alınmış ve buna ilişkin olarak kolluk tarafından tutanak düzenlenmiştir. 17/6/2013 tarihli Olay Tutanağı'nda, yapılan toplantı ve kolluğun müdahalesi genel hatlarıyla anlatılmış; olay günü saat 15.10'dan itibaren Gezi Parkı olaylarına destek vermek amacıyla Kızılay Meydanı ve çevresinde, Konur 2 Sokak da dâhil olmak üzere Ankara'nın çeşitli yerlerinde devam etmekte olan gösteriler sırasında "eylemci şahısların yapılan uyarılara ve müdahalelere rağmen dağılmamakta direnmesi, yol üzerinde barikat kurarak vatandaşların seyahat özgürlüğünü engellemesi, güvenlik kuvvetlerine taş, bilye, cam şişe atma ve kamuya ait mallara zarar vermek suretiyle saldırıda bulunması, yakalanmadıkları halde tekrar bir araya gelerek saldırılarını arttırarak devam etmesi, her türlü provokasyon ve yönlendirmeye açık kitlenin dağılımı ve kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla" dirençlerini kıracak ölçüde orantılı olarak zor kullanılmak suretiyle yakalandıkları belirtilmiştir. Anılan tutanak altı sayfadan oluşmakta olup yirmi yedi kolluk görevlisi tarafından imzalanmıştır.
A. Sağlık Raporları
13. Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesi tarafından başvurucu Mert Arslan hakkında 17/6/2013 tarihinde saat 01.00'de düzenlenen adli muayene raporu şöyledir:
"Her iki bacakta muhtelif sıyırık mevcut, burun şiş ve kanamalı, KBB muayenesi uygundur."
14. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından başvurucu Mert Arslan hakkında 17/6/2013 tarihinde saat 01.56'da düzenlenen epikriz raporunda yer alan tespitler şöyledir:
"Gazi Mustafa Kemal Hastanesinden adli vaka raporu tutulan, kbb konsültasyonu için hastanemize başvuran hasta[nın], yapılan muayene ve çekilen direk grafisinde fraktüre rastlanmadı. Septal hematom ve devam eden epistaksisi olmayan hastanın acil kbb endikasyonu bulunmamakta olup kbb poliklinik kontrolü uygundur."
15. Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesi tarafından başvurucu Mert Arslan hakkında 17/6/2013 tarihinde düzenlenen adli muayene raporu şöyledir:
"Ek rapor ile aynı sol kol iç tarafta kızarıklık ve morarma mevcut"
16. Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından başvurucu Mert Arslan hakkında düzenlenen 13/7/2015 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"... Darp öyküsüyle başvurduğu, sol kol iç yüzünde ekimoz, sol ayak bileği iç yüzünde eritem, sol uyluk iç yüzde lineer eritem, sağ diz altında dış hattı eritem, burunda şişlik olduğu, acil sol omuz AP grafisinin, acil iki yönlü sol direk grafisi, acil sol femur lateral grafisi, acil nazal grafi, acil iki yönlü sol tiba-fibula grafilerinin normal olduğu kayıtlı olup,
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
17. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından başvurucu Özgür Tezer hakkında 17/6/2013 tarihinde düzenlenen raporda yer alan tespitler şöyledir:
"23/8/2013 tarihinde toplumsal olaylara müdahale sırasında yaralandığı, hastanemiz acilinde yapılan muayenesinde sol gözde şişlik, morluk, ağrı, suborbital ekimoz saptandığı, yapılan göz konsültasyonunda sol gözde subonjonktival hemoraji dışında göz patalojisi saptanmadığı, çekilen tomografik tetkiklerin normal değerlendirildiği anlaşılmıştır.
Özgür Tezer'in mevcut yaralanmasının,
1- Yaşamını tehlikeye sokmadığını,
2. Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunu,
3. Vücutta kemik kırığı saptanmadığını,
4. Şahsa ait tıbbi belgelerin, bilgisayar çıktılarının ekte gönderilmiş olduğunu
Bildirir kati rapordur."
B. Başvurucuların Yaralanmasına İlişkin Ceza Soruşturması Süreci
18. Başvurucular kendilerini yaralayan kolluk görevlileri hakkında kasten yaralama, işkence, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hakaret, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 23/7/2013 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
19. Başsavcılık, Ankara Emniyet Müdürlüğüne 9/9/2013 tarihinde müzekkere yazmış; başvurucuların yaralanmasına ilişkin olaya ait kamera görüntülerinin temin edilmesi ve olay tarihinde Konur 2 Sokak'ta görevli Çevik Kuvvet polislerinin açık kimliklerinin tespit edilerek bildirilmesini talep etmiştir.
20. Başsavcılık, başvurucu Mert Arslan ve diğer sanıklar hakkında 6/7/2013 tarihli iddianameyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen kendiliğinden dağılmamakta ısrar etme suçu nedeniyle Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dava dosyasını incelemiş ve başvurucu Mert Arslan hakkında dava açıldığı, başvurucu Özgür Tezer yönünden herhangi bir soruşturma evrakının olmadığı şeklinde 12/12/2013 tarihli Dosya İnceleme Tutanağı düzenlenmiştir.
21. Başsavcılık 20/11/2013 tarihinde Mert Arslan'ın beyanını almıştır. Başvurucu iddialarını tekrar etmiş, kendisini darbeden kolluk görevlilerinden birinin sivil polis olduğunu, diğerlerinin ise kask taktığını ve üniformalı olduğunu, sivil şahsın da yüzünde maske olduğunu, bu nedenle şahsı teşhis etmesinin mümkün olmadığını beyan etmiştir. Başvurucu vekili, başvurucuyu gözaltına alan kolluk görevlilerinin başvurucuyu darbettiğini, bu görevlilerden şikâyetçi olduklarını ifade etmiştir.
22. Başsavcılık 8/1/2014 tarihinde başvurucu Özgür Tezer'in beyanını almış; başvurucu iddialarını tekrar ettikten sonra kendisini darbeden kolluk görevlilerinin başvurucu Mert Arslan'ı gözaltına alan görevliler olduğunu, yaşadığı olay sonrasında iyi hissetmemesi nedeniyle hastaneye gittiğini, ayrıca şüpheli kolluk görevlilerinden birinin kask takmadığını, bu kişiyi görürse teşhis edebileceğini beyan etmiştir. Başvurucu vekili benzer şekilde, başvurucuyu darbeden kolluk görevlilerinin Mert Arslan'ın Yakalama Tutanağı'nda ismi yer alan kolluk görevlileri olduğunu ifade etmiş; ilgili tutanağın temin edilmesini ve tutanağı düzenleyen polis memurları hakkında şüpheli sıfatıyla işlem yapılmasını talep etmiştir.
23. Başsavcılık, Ankara Emniyet Müdürlüğüne 27/1/2014 tarihinde müzekkere yazmış ve başvurucu Mert Arslan'ın gözaltına alınmasına ilişkin tutanak suretinin gönderilmesini istemiştir. Başsavcılık 13/2/2014 tarihinde ise başvurucu Mert Arslan'ı 16/6/2013 tarihinde gözaltına alan ve 17/6/2013 tarihli tutanakta isimleri geçen tüm görevlilerin onaylanmış, teşhise elverişli fotoğraflarının gönderilmesini talep etmiştir.
24. Başsavcılık, başvurucu Mert Arslan'ın yaralanmasıyla ilgili olarak 8/7/2015 tarihinde ATK'dan rapor talep etmiş; ATK tarafından düzenlenen 13/7/2015 tarihli raporda başvurucunun yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu belirtilmiştir.
25. Başsavcılık 11/4/2016 tarihinde başvurucu hakkında düzenlenen Yakalama ve Gözaltına Alma Tutanağı'nda imzası bulunduğunu tespit ettiği Ş.K.nın şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Ş.K.nın ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu tarihte yaşanan kamuoyunda gezi olayları olarak tabir edilen olaylar nedeniyle olay müdahale eden polis memurları tarafından gözaltına alınan şahıslar bulunduğum şubeye getiriliyordu ve bana veya büroda görev yapan arkadaşlara teslim ediliyordu. 16/06/2013 tarihli Mert Arslan isimli şahsın yakalama ve gözaltına alma tutanağındaki sicil ve imzanın kendisine ait olup olmadığı soruldu; sicil ve imza bana aittir. Bana bu şahsı teslim eden ve yakalamayı yaptığını beyan eden kişi yine Şubemizde görev yapan V.Ş. isimli polis memurudur. Şu an halen Güvenlik Şube Müdürlüğünde görev yapmaktadır. Bu dönemde toplumsal olaylara müdahale eden kolluk görevlileri şahısları yakaladıktan sonra bizim şubeye getirmektedirler. Mert Arslan isimli şahsı şubemizde görev yapan V.Ş. isimli şahıs bana teslim etmiştir. Ancak kendisi bizatihi yakalama işlemine katılıp katılmadığını bilmiyorum. Mert Arslan'ın teslimi sırasında onun ismi yazmasına rağmen neden imzasını almadığımı bilemiyorum. Ben o tarihte Güvenlik Şube Müdürlüğünde nöbetçi idim gözaltına alınan kişiler büromuza getirildiğinde çok kalabalık olmaları nedeniyle o anda görev yapan personel gözaltı işlemi tutanağını düzenlerdi. Daha sonra bizim Güvenlik Şube Toplumsal Olaylar Bölümü şahsın adli işlemlerini yürütmekte idi. Ben şahsın aradan zaman geçmesi nedeniyle gözaltı işlemini hatırlamıyorum. Ben kesinlikle müştekinin olaylara katıldığı andaki gözaltı işlemlerinde bulunmadım. Daha sonra şubemize getirilen şahısları teslim aldığımız sırada gözaltı işlemi tutanağı düzenledim. Bu şahsı gözaltına alan kişiler dosyada bulunan olay tutanağına imza atan kişilerdir. Ben müştekiye karşı kasten yaralama tehdit, hakaret ve hürriyetten yoksun kılma suçu işlemedim. Ben Özgür Tezer'in gözaltı işleminde bulunup bulunmadığımı dosyada tutanak olmadığı için hatırlamıyorum. Ben gerek bu şahsa gerekse Mert Arslan'a yönelik iddia edilen suçları işlemedim. Suçlamaları kabul etmiyorum..."
26. Başsavcılık 11/4/2016 tarihinde, başvurucu hakkında düzenlenen Yakalama Ve Gözaltına Alma Tutanağı'nda imzası bulunduğunu tespit ettiği şüpheli kolluk görevlisi V.Ş.nin ifadesini almıştır. Şüpheli V.Ş.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...2013 yılında meydana gelen kamuoyunda Gezi Olayları olarak bilinen eylemlerin yapıldığı dönemde ben görev aldım. 17/06/2013 tarihinde olay yerinde görevde bulunup bulunmadığımı hatırlamıyorum. Olay tarihinde ben büroda çalışıyordum ve ihtiyat kuvvet olarak dışarıda görev aldım. Ben sadece olaylara aktif olarak müdahale eden görevliler güvenlik çemberi denilen bir çemberin içine yakaladıkları kişileri bırakıyorlardı, bu güvenlik çemberinde bulunan kişileri biz karakol ekiplerine çemberin bulunduğu yerde teslim ediyorduk. Teslim için asaleti tasdik olmuş bir memur aranıyordu ben de teslim işlemini amirlerimin talimatı ile yerine getiriyordum, ancak bu olayda teslim işlemini benim gerçekleştirip gerçekleştirmediğimi bilemiyorum. Ben bu eylemde herhangi bir evrak imzalayıp imzalamadığımı bilemiyorum. Teşhise elverişli fotoğrafımı savcılığa sunuyorum. Ben Mert Arslan isimli kişiyi tanımıyorum. Polis Memuru Ş.K.yi tanımıyorum. Kendisine bu şahsı teslim ettiğimi de hatırlamıyorum. Neden benim bu şahsı kendisine teslim ettiğimi söylediğini de bilemiyorum. Ben olaylar nedeniyle yakalanan kişilerin sadece teslimi işlemlerinde bana kıdemli polis olmam nedeniyle evraklar imzalatılmıştır. Bu şekilde benim olaylar sırasında 10'a yakın kişiyi teslim ettiğime dair tutanak imzalamışımdır. Dedi. Dosyada bulunan müştekiye ait fotoğraf gösterildi; soruldu;
Ben bu şahsı daha önce görmedim, hakkında işlem yaptığımı hatırlamıyorum. Suçlamaları kabul etmem..."
27. Başsavcılık, Ankara Emniyet Müdürlüğüne 26/5/2016 tarihinde müzekkere yazmış ve şu hususları talep etmiştir:
- 16/6/2013 tarihinde Kızılay Konur 2 Sokak'ta polis tarafından herhangi bir toplumsal olaya müdahale edilip edilmediği, edilmişse uyarı yapılıp yapılmadığının tespiti ile buna ilişkin tutanakların onaylı suretlerinin gönderilmesi
- 16/6/2013 tarihinde Kızılay Konur 2 Sokak'ta meydana gelen olaylara ilişkin olarak tüm resim ve kamera kayıtları ile olay yerini gösteren diğer kamu kuruluşlarının ve özel kuruluşların kamera kayıtlarının temin edilerek gönderilmesi.
- Başvurucular hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçundan işlem yapılıp yapılmadığı bilgisi, varsa buna ilişkin belgelerin gönderilmesi
28. Ankara Emniyet Müdürlüğü, anılan müzekkereye cevap vermiştir. Cevap yazısında; 16/6/2013 tarihinde E.S.nin cenazesi sebebiyle Ankara'nın farklı noktalarında toplanmaların başladığı, aralarında tanınmamak veya gazdan etkilenmemek amacıyla maske takan şahısların da bulunduğu yaklaşık 1.500 kişilik eylemci grubun saat 12.10'da olayın meydana geldiği Millî Müdafaa Caddesi'nde bir araya geldiği ifade edilmiştir. Tüm ikazlara rağmen dağılmayan grubun kortej oluşturup yolu araç trafiğine kapattığı, yürüyüşüne devam eden ve yapılan ikazlara rağmen dağılmamakta direnen gruba Çevik Kuvvet personelinin grubun dağılmasını sağlayacak ölçüde orantılı olarak tazyikli su ve gaz kullanmak suretiyle müdahaleye başladığı, bunun üzerine de dağılmaları için gruba gerekli ikazların yapıldığı belirtilmiştir. Yapılan ikazlara rağmen dağılmamakta direnen ve aralarında başvurucu Mert Arslan'ın da bulunduğu 118 kişinin dirençlerini kıracak ölçüde orantılı zor kullanmak suretiyle yakalandığı, sonrasında Ankara Emniyet Müdürlüğüne getirildiği, bu kişiler hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ve görevini yaptırmamak için direnme suçlarından işlem yapıldığı ifade edilmiştir. Öte yandan başvurucu Özgür Tezer hakkında herhangi bir işlem yapılmadığının tespit edildiği bildirilmiş; Olay Tutanağı, İkaz Tutanağı, beş DVD/CD ile başvurucu Mert Arslan'a ait belgeler gönderilmiştir.
29. Başsavcılık 8/9/2016 tarihinde şüpheli kolluk görevlisi V.Ş.nin fotoğrafı üzerinden başvurucu Özgür Tezer'e teşhis işlemi yaptırmış, başvurucu olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için hatırlamakta zorlandığını, fotoğraftaki kişinin kendisini yaralayan polis memuru olup olmadığını bilmediğini beyan etmiştir. Aynı tarihte başvurucu Mert Arslan'a da şüpheli kolluk görevlisi V.Ş.nin fotoğrafı üzerinden teşhis işlemi yaptırılmış; başvurucu olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için hatırlayamadığını, fotoğraftaki kişinin kendisini yaralayan polis memuru olmadığını beyan etmiştir.
30. Başsavcılık, şikâyete konu toplantıyı gösteren kamera görüntülerini -güvenlik kamerası görüntülerini- temin etmiş, yedi DVD'den oluşan görüntülerin incelenmesi amacıyla bilirkişi görevlendirmiştir. Yapılan inceleme neticesinde düzenlenen 16/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda inceleme sonucunda dava konusu olayla ilgili herhangi bir görüntünün tespit edilemediği belirtilmiştir.
31. Başsavcılık 24/10/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Güvenlik Şube Müdürlüğünden gönderilen evraklarda şüpheli Mert ARSLAN hakkında 2911 sayılı yasaya muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçundan 2013/283 suç nolu evrak ile işlem yapıldığının bildirildiği, Özgür TEZER hakkında herhangi bir işlem yapılmadığının bildirildiği ayrıca Milli Müdafaa Caddesi YKM önünde 1500 kişiye ulaşan eylemci grubunun bir araya gelerek yapılan tüm ikazlara rağmen dağılmayıp kortej oluşturdukları ve yolu araç trafiğine kapattıkları için dağılmamakta direndiklerinden çevik kuvvet şube müdürlüğü tarafından dağılımlarını sağlayacak ölçüde orantılı olarak tazyikli su ve gaz kullanıldığı, aralarında Mert ARSLAN'ın da bulunduğu kişilerin orantılı olarak zor kullanılmak suretiyle yakalandıkları ve haklarında yasal işlem yapıldığının bildirildiği,
...
NETİCE: Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği, müştekilerin yaralanmalarının yukarıda anlatıldığı üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Polislerince kalabalığı dağıtmak üzere orantılı güç kullanmalarından meydana geldiği, 2559 sayılı yasanın 16. maddesine göre polisin orantılı zor kullanma yetkisinin bulunduğu, müştekilerin adli raporlarının BTM ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu, dolayısıyla zor kullanma yetkisindeki sınırın aşılmadığı anlaşıldığından unsurları itibarıyla oluşmayan sınırın aşılması, görevi kötüye kullanma ve yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemeyen hakaret suçlarından şüpheliler hakkında KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
32. Başvurucuların Başsavcılık kararına yaptığı itiraz, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/11/2017 tarihli kararıyla "savcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı başvuruculara 11/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
33. Başvurucular 8/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Başvurucu Mert Arslan Hakkında Yürütülen Soruşturma
34. Başsavcılık, başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen kendiliğinden dağılmamakta ısrar etme suçundan kamu davası açmıştır.
35. Yapılan yargılama sonucunda Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi 4/12/2015 tarihli kararıyla başvurucunun kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen kendiliğinden dağılmamakta ısrar etme suçundan 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar vermiştir. Temyiz edilen hükmün karar tarihi itibarıyla Yargıtay incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 24, 25, 29-31; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-26, 36-38; Mehmet Güneş B. No: 2015/16417, 11/12/2018, §§ 24-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucular, E.S.nin Kızılay'da gerçekleştirilmek istenen cenaze törenine kolluğun hiçbir uyarı yapmadan müdahale ettiğini, polisin müdahalesinden sonra Konur 2 Sokak'ta oturdukları sırada sokağın iki tarafından Çevik Kuvvet polislerinin girmesiyle yakalandıklarını, burada önce elinde gaz tüfeği olan bir polisin "Kafanıza sıkarım." diyerek kendilerini tehdit ettiğini, yedi veya sekiz çevik kuvvet polisi tarafından yere yatırılarak tekme, yumruk ve coplarla darbedildiklerini ve kolluğun hakaretlerine maruz kaldıklarını, sonrasında sokakta bulunan ve gözaltına alınan diğer kişilerin yanına götürüldüklerini ifade etmiş; başvurucu Özgür Tezer'in maruz kaldığı darp nedeniyle yüzünün sol tarafının şişmesi üzerine kolluğun "Başımıza kalacak." diyerek serbest bıraktığını, başvurucu Mert Arslan'ın burnunda kanama meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular ayrıca şikâyetleri hakkında yürütülen soruşturma sonucunda -yaralanmalarının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması nedeniyle- kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, yaralanmalarının niteliği sebebiyle verilen kararın kolluğa kötü muamelede bulunma hakkı tanıdığını, soruşturmanın tarafsız ve bağımsız makamlarca yürütülmediğini, gaz kapsülleri nedeniyle birçok göstericinin yaralandığını ancak şikâyetçi olmalarına rağmen yetkili amirler hakkında herhangi bir işlem yapılmadığını, soruşturmanın eksik yürütüldüğünü, kötü muamelede bulunan faillerin gizlenmesi amacıyla Mert Arslan'ı gözaltına alan polis memurlarının hazırlaması gereken tutanakları başka polis memurlarının hazırladığını, sorumluların gizlendiğini, faillerin cezasız kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
39. Bakanlık görüşünde, somut başvuruya konu eylemlere yapılan müdahalenin gerekli olduğu, müdahalenin başvurucuların ve içinde bulundukları grubun davranışlarından kaynaklandığı, başvurucularda oluşan yaraların hafif niteliği de gözönünde bulundurulduğunda Başsavcılığın zor kullanma yetkisinin aşılmadığı değerlendirmesinden ayrılmayı gerektiren kuvvetli bir neden olmadığı değerlendirilmiş; başvurucu Mert Arslan ve diğer sanıklar hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçu nedeniyle Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesinde bir yargılama yürütülmüş olmasının da başvuruculara yapılan müdahalenin kendi davranışlarından kaynakladığı yönündeki Başsavcılık değerlendirmesini desteklediği ifade edilmiştir. Öte yandan başvurucuların olaydan yaklaşık bir ay sonra şikâyetçi olmaları nedeniyle özen yükümlülüğüne uygun hareket etmediği, soruşturma işlemleriyle başvuru konusu olayı aydınlatmak adına gerekli adımların atıldığı, başvurucuların belirttiği polis memurunun da şüpheli sıfatıyla soruşturulduğu ve başvurucuların soruşturmaya dâhil olmasına imkân tanındığını belirtilmiş; başvuru konusu olaya ilişkin görüntülerin dökümünün resen belirlenen bir bilirkişiye yaptırıldığı, soruşturmada usul yükümlülüğünün de yerine getirdiğinin değerlendirildiği bildirilmiştir.
40. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda dile getirdikleri hususları yineledikten sonra başvurucu Mert Arslan'ın gözaltındayken verdiği ifadesinde kötü muameleye maruz kaldıklarını beyan ettiğini ancak şikâyeti hakkında hiçbir işlem yapılmadığını belirtmişlerdir.
B. Değerlendirme
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş, etkili başvuru hakkından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
42. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
43. Kötü muamele yasağına ilişkin iddialar kural olarak maddi ve usul yönlerinden ayrı incelenmekle birlikte kamu görevlisi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen fiillere dair inceleme, kötü muamele yasağının hem negatif hem de pozitif yükümlülüklerine ilişkin olmaktadır. Bu nedenle başvurunun bir bütün olarak incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
45. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
46. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
47. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
48. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, affa ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devlet, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
49. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Ağırlık derecelerine göre kötü muamele fiilleri; işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmektedir Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-89).
51. Anayasa'nın 17. maddesi, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak için uygulanan fiziksel şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç kullanımı ortaya çıkan tehlike bakımından kaçınılmaz ve gerekli olandan fazla olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81; Ali Ulvi Altunelli, § 76).
52. Bireylerin kamu görevlilerinin eylemleri neticesinde kötü muameleye maruz kaldığının tespiti hâlinde yaralanmaya sebebiyet vermiş olan gücün kullanım zamanının tespit edilmesi gerekir. Kişinin kontrol altına alınması tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet için kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada uğradığını ileri sürdüğü kötü muamele iddialarına ilişkin ilkeler uygulanabilecektir. Kuvvet kullanımının kişinin tamamen kontrol altına girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi hâlinde ise yapılması gereken, kullanılan gücün orantılı olup olmadığının değerlendirilmesidir (Zeki Bingöl, B. No: 2013/6576, 18/11/2015, § 88).
53. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda yakalamayı gerektiren durumlarda ve şüphelilerin kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).
54. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili, resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
55. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
56. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu buna ek protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).
57. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Başvurucular, E.S.nin Kızılay'da gerçekleştirilmek istenen cenaze törenine kolluğun müdahale etmesi nedeniyle yaralandıklarını ileri sürmüştür. Başvurucuların şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda verilen 24/10/2017 tarihli kararda, meydana gelen yaralanmaların kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmekle birlikte zor kullanma yetkisinde sınırın aşılmadığı gerekçesine dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir (bkz. § 31). Somut olayda, yaralanmaların güvenlik güçlerinin müdahalesi ile gerçekleştiği konusundaki kabulün aksi bir değerlendirme yapılmasını mümkün kılan veri bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu makamlarına aittir.
59. Başvurucu Mert Arslan hakkında 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen kendiliğinden dağılmamakta ısrar etme suçu isnadıyla soruşturma yürütülmüş; ceza davası açılmıştır. Her ne kadar başvurucunun da aralarında bulunduğu gözaltına alınan şahısların isimlerinin yer aldığı Olay Tutanağı'nda "eylemci şahısların yapılan uyarılara ve müdahalelere rağmen dağılmamakta direnmesi, yol üzerinde barikat kurarak vatandaşların seyahat özgürlüğünü engellemesi, güvenlik kuvvetlerine taş, bilye, cam şişe atma ve kamuya ait mallara zarar vermek suretiyle saldırıda bulunması, yakalanmadıkları halde tekrar bir araya gelerek saldırılarını arttırarak devam etmesi, her türlü provokasyon ve yönlendirmeye açık kitlenin dağılımı ve kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla" dirençlerini kıracak ölçüde orantılı olarak zor kullanılmak suretiyle yakalandıkları belirtilmişse de yargılama sürecinin hiçbir aşamasında başvurucuya, polislere yönelik bir eylem nedeniyle yaralama ya da görevi yaptırmamak için direnme gibi bir suç isnadında bulunulmamıştır. Ayrıca emniyet tarafından gönderilen yazıda başvurucu hakkında eyleme katıldığı bilgisi dışında başka bir bilgiye yer verilmediği görülmektedir (bkz. §§ 12, 31). Mahkeme tarafından henüz kesinleşmemiş hükümle başvurucunun sadece kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmamakta ısrar suçundan cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu Özgür Tezer hakkında ise herhangi gözaltı işlemi gerçekleştirilmemiş veya bir soruşturma yürütülmemiştir. Dolayısıyla başvuruculara yönelik güç kullanılmasının kaçınılmaz hâle geldiği yönünde tespit yapmak olanaklı değildir.
60. Somut olayın gerçekleşme koşulları ile başvurucuların polise karşı herhangi bir saldırgan hareketinin ya da gözaltına alınma anında aktif bir direnmenin olduğuna yönelik bir tespit bulunmamasına rağmen -başvurucuların özellikle yüz bölgelerinde meydana gelen yaralanmaları dikkate alındığında- kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği muamelenin belli bir ağırlık derecesinde olduğu ve olayda Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
61. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkündür.
62. Somut olayda başvurucular katıldıkları toplantı ve gösteriye yapılan müdahale sırasında yaralanmalarına sebep olduklarını ileri sürdükleri kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başsavcılık; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında, başvuruculara yapılan müdahalede herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, başvurucuların adli raporlarında belirtilen yaralanmalarının basit tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu, dolayısıyla zor kullanma yetkisindeki sınırın aşılmadığı gerekçesine dayanmıştır.
63. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda verdiği kararda başvurucuların iddialarını bütün olarak ele alıp -zor kullanma yetkisi kapsamında- kolluk müdahalesinin orantılı olduğunu değerlendirmiştir. Başsavcılık tarafından varılan sonucun -müdahalenin kaçınılmaz olmadığının açıklanamadığı gerçeği karşısında (bkz. § 59)- temelden yoksun olduğu görülmektedir.
64. Sonuç itibarıyla Başsavcılık insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele iddialarına yönelik olarak etkili bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
65. Açıklanan gerekçelerle kolluk görevlilerinin müdahalesi ile maruz kalınan yaralanmalardan dolayı Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurucular, ihlalin tespitini ve ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
70. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
71. Başvuruda, kolluğun orantısız güç kullanımı sonucu meydana gelen yaralamalar nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutuyla, buna ilişkin etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutuna yönelik ihlalin kolluk görevlilerinin eyleminden, usul boyutuna yönelik ihlalin ise öncelikle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
72. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma yapılması kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2013/95537) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
73. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradıkları zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutuyla ihlali nedenleriyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara -taleple bağlı kalınarak- ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2013/95537) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.