TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
TUNCER BAKIRHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/28478)
Karar Tarihi: 11/10/2018
Başkan y.
:
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
Tuncer BAKIRHAN
Vekili
Av. Mehdi ÖZDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından birçok yerleşim yerinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından 6/9/2015 tarihinde Yüksekova'da askerî karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur'da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur'da askerî karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani'de askerî karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak'ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016 tarihinde Dicle'de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur'da doğrudan sivillere, aynı gün İstanbul'da askerî servis aracına, 29/5/2016 tarihinde Kulp'ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi'de polis aracına, 28/6/2016 tarihinde Dicle'de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur'da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil'de bölge trafik müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli'de askerî kontrol noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar'da emniyete ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş; ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda 60 güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı'nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır.
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 30/3/2014 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Barış ve Demokrasi Partisinden (BDP) Siirt belediye başkanı seçilmiş, İçişleri Bakanlığının 16/11/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmıştır.
11. Başvurucu, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının talimatıyla 16/11/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun savunması 16/11/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olay ve olgular açıklanmıştır.
13. Başvurucu, savunmasında özetle soruşturma konusu eylemlerin siyasi faaliyetleri esnasında ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yaptığı açıklamalar olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemiştir. Başvurucunun soruşturma konusu eylemlerle ilgili sorulan sorulara verdiği cevaplar özetle şöyledir:
i. Cenazesine katıldığı belirtilen A.T, İ.G., H.D., M.K., M.E., A.Ş., M.K., H.A, D.İ., N.K., S.Y., F.N., E.A. ve M.A. adlı kişileri tanımadığını ancak PKK terör örgütü üyesi olabileceklerini tahmin ettiğini, ayrım gözetmeden herkesin cenazesine katıldığını, cenazeler için Belediyeden araç temini konusunda özel talimatının olmadığını, isteyen tüm cenaze sahiplerine Belediyenin ilgili birimi tarafından araç temin edildiğini ifade etmiştir.
ii. Cenaze törenleri esnasında kalabalığın slogan atmış olabileceğini, kendisinin slogan atmadığını, saygı duruşunda bulunulup bulunulmadığını ise hatırlamadığını ifade etmiştir.
iii. Cenaze araçlarına PKK/KCK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile ölen teröristlerin fotoğraflarının asılması konusunda bir bilgisinin olmadığını, ölenin yakınlarının asmış olabileceğini ifade etmiştir.
iv. 6/7/2015 tarihli konferansta açılış konuşmasını yaptığını, dosyada tespiti yapılan konuşma içeriğinin kendisine ait olduğunu, konferansta demokratik özerklik ilanı yapılmadığını, bu amaçla da toplanılmadığını, ölen PKK terör örgütü üyeleri için saygı duruşunda bulunup bulunulmadığını ise hatırlamadığını ifade etmiştir.
v. 10/12/2015 tarihinde yapılan basın açıklamasına ve yürüyüşe katıldığını ancak öncülük yapmadığını ve slogan atmadığını savunmuştur.
vi. 13/11/2015 tarihinde Siirt Belediye Başkanlığı önünde düzenlenen oturma eylemini kendisinin organize etmediğini, kimin organize ettiğini de bilmediğini ancak eyleme katıldığını ve basın açıklaması yaptığını, dosyada tespiti yapılan konuşma içeriğinin kendisine ait olduğunu ve hâlen aynı fikirde olduğunu ifade etmiştir.
vii. 12/11/2015 tarihinde yapılan -ve Silvan ilçesindeki sokağa çıkma yasaklarının protesto edildiği- basın açıklaması ve akabinde yapılan on dakikalık oturma eylemine katıldığını ancak açılan pankart ve atılan sloganlardan bilgisinin olmadığını ifade etmiştir.
viii. 28/3/2015 tarihinde etkinliğe katıldığını ve o tarihte var olan çözüm sürecinin devam etmesi için bir konuşma yaptığını, dosyada tespiti yapılan konuşma içeriğinin kendisine ait olduğunu ancak konuşma sırasında slogan atmadığını, atılıp atılmadığını da hatırlamadığını savunmuştur.
ix. 20/5/2016 tarihinde milletvekillerinin il örgütünü ziyaretini kendisinin organize etmediğini, tespiti yapılan sloganların atılıp atılmadığını da hatırlamadığını belirtmiştir.
x. Sonuç olarak suçlamaya konu edilen cenaze törenlerine, basın açıklamalarına ve yürüyüş eylemlerine örgütün talimatı doğrultusunda katılmadığını, belediye başkanı kimliği ile insanların acısını paylaşmak amacıyla katıldığını, cenazelerde ve etkinliklerde şiddeti teşvik eden herhangi bir eylemde bulunmadığını savunmuştur.
14. Başvurucu müdafiileri ise özetle başvurucunun açıklamalarının ve cenazelere katılmasının soruşturma konusu yapılmasının doğru olmadığını ifade ederek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
15. Cumhuriyet savcısı 16/11/2016 tarihinde başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Siirt Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;
Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca ... [tutuklanmasına karar verilmesi talep olunur.]"
16. Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Siirt Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikte savcılık ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
17. Başvurucunun müdafileri, başvurucunun soruşturmaya konu eylemlerinin suç unsuru taşımadığını belirterek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
18. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
Şüpheli Tuncer Bakırhan'ın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, mevcut delil durumu, kolluk kuvvetlerince tanzim edilmiş diğer tutanaklar ile şüpheli savunmaları incelendiğinde somut olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğunun anlaşıldığı, delillerin tam olarak toplanmamış olduğu, bu nedenle şüphelinin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ihtimalinin mevcut bulunduğu, ayrıca şüphelinin kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunduğu, PKK terör örgütü üyesi olan A.T, İ.G., H.D., M.K., M.E., A.Ş., M.K., H.A, D.İ., N.K., S.Y., F.N., E.A. ve M.A. adlı terör örgütü üyesi kişilerin cenaze törenlerine katıldığı, bu törenlerde belediye hizmet araçlarının şüpheli Tuncer Bakırhan tarafından kullandırıldığı yine şüphelinin katıldığı örgüt üyelerinin cenaze törenlerinde PKK terör örgütü propagandası yapıldığı, 'PKK halktır, halk burada, dağlarda arama apocular her yerde direne direne kazanacağız' şeklinde slogan atma veorganize edilen toplantı ve yürüyüşlere katıldığı, Silvan ilçesinde sokağa çıkma yasağına ilişkin yapılan oturma eylemi ve protestolarına katıldığı, böylelikle PKK terör örgütü tarafından organize edilen birden fazla eylem, gösteri, toplantı ve faaliyetler içerisinde katılıncı olarak bizzat yer aldığı, isnat edilen suçun CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, bu kapsamda isnat edilen TCK 314/2. [maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma] suçunun cezasının alt sınırının 5 yıldan fazla olması, anlatılan nedenlerle tutuklama tedbirinin uygulanmasının ölçülü olacağı ve adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı anlaşıldığından CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince ... [tutuklanmasına karar verildi] "
19. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 8/12/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme veya yönetme suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Ayrıca Başsavcılığın 15/3/2018 tarihli iddianamesiyle terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme veya yönetme; 28/3/2018 tarihli iddianamesiyle de kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle -tutuklamaya konu edilmeyen eylemler nedeniyle- başvurucu hakkında aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır. İddianamelerde başvurucunun değişik zaman ve yerlerde yaptığı konuşma ve basın açıklamaları ile protesto eylemlerine ve terör örgütü üyelerinin cenaze törenlerine katılması suçlamaya konu edilmiştir. Tutuklamaya konu eylemlerin suçlama konusu yapıldığı 8/12/2016 tarihli iddianamede öncelikle PKK/KCK'nın silahlı terör örgütü olmasından bahsedilmiş, sonrasında ise başvurucunun suçlamaya konu edilen eylemlerine yer verilmiştir. Diğer iddianamelerde ise başvurucunun suçlamaya konu eylemlerine yer verilmiştir.
20. Başvurucunun 8/12/2016 tarihli iddianamede yer verilen ve tutuklamaya da konu edilen eylemleri şöyledir:
i. 28/3/2015 tarihinde "Kasaplar Deresi Anma Etkinliği" adı altında düzenlenen etkinlik sırasında örgüt lideri Abdullah Öcalan ile bazı teröristlerin posterlerinin ve örgüt flamalarının açıldığı, ayrıcaKürtçe "Canımızla kanımızla seninleyiz ey Öcalan", "Öndersiz yaşam olmaz.", "Agit yoldaş yaşıyor, PKK savaşıyor.", "Gençlik aponun fedaisidir.", "Şehitler ölmez.", "Yine yine başkaldırı, başkanımız Öcalan." şeklinde sloganların atılarak örgüt marşlarının okunduğu ve böylece açık bir şekilde terör örgütü propagandası yapıldığı; söz konusu etkinliğe üst düzeyde katılımın sağlanabilmesi amacıyla Siirt Belediyesine ait araçların kullanıldığı ve başvurucunun bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun konuşma içeriği şöyledir:
"Mahsum Korkmaz arkadaşın şahsında tüm özgürlük şehitlerine selam ve hürmetlerimi sunuyorum ... değerli şehit aileleri hepinizi selam ve saygılarımla hoşgeldiniz diyorum ... Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan on dört yıldır büyük bir çaba içerisindedir ... Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan'ın Türkiye barışı için önerdiği önerileri dikkate alırlar."
ii. Sözde öz yönetim kurma çalışmaları kapsamında Siirt Belediyesinde bazı milletvekilleri ile bazı parti yöneticilerin katılımıyla 6/7/2015 tarihinde gerçekleştirilen basın açıklaması öncesinde PKK terör örgütü üyeleri için saygı duruşunda bulunulduğu, açılış konuşmasını yapan başvurucunun ise "... Kürtlerin çözüm önerileri sundukları için katliamla karşılanmaları kabul edilir gibi değil. Böyle bir sistem, böyle görev ve sorumluluklar iflas etmiştir. Özyönetim bir kıyamet senaryosu değil. Ülkenin demokrasi açısından yararınadır." şeklinde ifadelerin de geçtiği bir konuşma yaptığı, bu bağlamda başvurucunun Demokratik Toplum Kongresinin KCK yapılanması içinde Siirt ilinde demokratik özerkliğin ilan edilmesi çalışmaları yürüterek halkı terör örgütünün amaçladığı demokratik özerkliğe (öz yönetime) kanalize etmeye çalıştığı iddia edilmiştir.
iii. Aralarında bazı parti yöneticilerinin de bulunduğu bir grup tarafından 12/11/2015 tarihinde Silvan'daki sokağa çıkma yasağını protesto amacıyla gerçekleştirildiği belirtilen ve "SİİRT ÖZ YÖNETİMİ FARQİN [Silvan] DİRENİŞİNİ SELAMLIYOR" ibareli pankartın açıldığı ve "Öcalan Öcalan", "PKK intikam PKK intikam", "kürdistan faşizme mezar olacak" ve "sokaklardayız, direniyoruz ve yasakları tanımıyoruz" şeklinde sloganların atıldığı oturma eylemine ve basın açıklamasına başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
iv. Siirt Belediye Başkanlığı önünde 13/11/2015 tarihinde -Diyarbakır ili Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağını ve terör örgütüne yönelik operasyonları protesto etmek amacıyla- yapılan ve "SOKAKLARDAYIZ DİRENİYORUZ YASAKLARI TANIMIYORUZ" ibareli pankartın da açıldığı oturma eylemine başvurucunun da katıldığı ve"... hepinizin bildiği gibi yaklaşık 11 gündür Silvan'da bir abluka, sokağa çıkma yasağı sürüyor, Silvan'da bir katliam, bir vahşet yaşanıyor ...Bugün de Silvan'daki vahşetle katliamla, nede Gever'de (Yüksekova), Nusaybin'de kürdistanın dört bir yanında süren baskılar karşısında asla geri adım atmayacaktır ... Bir an önce tekrar hükümetle İmralı cezaevinde bulunan kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan ile müzakere sürecine başlamalıdır." şeklinde ifadelerin geçtiği bir basın açıklaması yaptığı belirtilerek başvurucunun halkı öz yönetime kanalize etmeye çalıştığı, PKK terör örgütü üyelerini destekleyici nitelikte açıklamalar yaptığı iddia edilmiştir.
v. HDP ve DBP il binası önünde 10/12/2015 tarihinde "Önderliğin Özgürlüğü Özgürlüğümüzdür" ibareli pankart ile PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıyan bir grubun başvurucu ve HDP İl Başkanı A.Ç. öncülüğünde yürüdüğü, o esnada gruptakiler tarafından "PKK halktır halk burada, dağlarda arama Apocular her yerde, direne direne kazanacağız." şeklinde sloganlar atıldığı, ayrıca başvurucunun eylem sırasında caddeyi trafiğe kapatarak grubu yönlendirdiği belirtilmiştir.
vi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili dokunulmazlıkları ile ilgili yapılan düzenlemeyi protesto amacıyla 22/5/2016 tarihinde gerçekleştirilen ve başvurucu tarafından organize edildiği belirtilen -HDP'li milletvekillerinin de katılarak birer konuşma yaptığı- eylem sırasında "Biji Serok Apo", "PKK halktır halk burada", "Baskılar bizi yıldıramaz", "Biji Bahuldane Cizre", "Direnedirene kazanacağız", "kürdistan sizinle gurur duyuyor", "kürdistan faşizme mezar olacak", "canımızla kanımızla seninleyiz ey önder Öcalan", "yaşasın meclisin direnişi", "PKK intikam", "Botan sizinle gurur duyuyor", "gençlik Aponun fedaisidir", "selam selam İmralıya bin selam", "dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan", " özgürlük direnen Kürt halkının olacak", "yaşasın halkların kardeşliği", "şehit namırın" ve "her yer meclis her yerdireniş" şeklinde sloganların atıldığı belirtilmiştir.
vii. 13/3/2015 tarihinde terör örgütü üyesi M.A. için yapılan ve "PKK halktır, halk burada, kahrolsun ...", "Şehit namırın" ve "Biji serok Apo" şeklinde sloganların atıldığı, örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin ve örgüt flamasının açıldığı cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
viii. 13/4/2015 tarihinde terör örgütü üyesi N.K. için yapılan ve "Şehit namırın", "Biji serok Apo", "Ey şehit qunate arde namine " şeklinde sloganların atıldığı, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin ve örgüt flamasının açıldığı cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiş; ayrıca söz konusu cenazenin Siirt Belediyesine ait olan -ve üzerinde terör örgütünü simgeleyen flamalar ile ölen teröristin fotoğrafının asıldığı- cenaze aracıyla taşındığı tespitine yer verilmiştir.
ix. Başvurucunun, 13/5/2015 tarihinde terör örgütü üyesi E.A.nın cenaze konvoyunu karşıladığı belirtilmiş, ayrıca cenazenin Siirt Belediyesine ait -olan ve üzerinde terör örgütünü simgeleyen bayrak ve flamalar ile ölen teröristin fotoğrafının bulunduğu- cenaze aracıyla taşındığı tespitine yer verilmiştir.
x. 19/4/2015 tarihinde terör örgütü üyesi M.E. için yapılan ve "şehit namırın", "Biji serok Ap", "Ey şehit qunate arde namine" (ey şehit kanın yerde kalmaz) şeklinde sloganların atıldığı, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiş, ayrıca söz konusu cenazenin Siirt Belediyesine ait olan -ve üzerinde terör örgütünü simgeleyen flamalar ile ölen teröristin fotoğrafının asıldığı- cenaze aracıyla taşındığı tespitine yer verilmiştir.
xi. Başvurucunun 26/4/2015 tarihinde terör örgütü üyesi H.A. için yapılan ve"Şehit namırın", "Biji serok Apo", "Ey şehit qunate arde namine" (Ey şehit kanın yerde kalmaz)", "PKK halktır, halk burada", "Kürdistan T.C'ye mezar olacak", "Öcalan intikam" şeklinde sloganların atıldığı, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin ve örgüt flamasının açıldığı cenaze törenine katıldığı belirtilmiştir.
xii. Başvurucunun terör örgütü üyesi D.İ.nin Siirt Devlet Hastanesinde 4/11/2015 tarihinde yapılan otopsisi esnasında ve cenazenin sevki sırasında hazır bulunduğu belirtilmiştir.
xiii. 22/7/2015 tarihinde terör örgütü üyesi A.Ş. için yapılan ve "Şehit namırın", "Biji serok Apo", "Ey şehit qunate arde namine" (ey şehit kanın yerde kalmaz) şeklinde sloganların atıldığı, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin ve örgüt flamasının açıldığı cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilerek, ayrıca söz konusu cenazenin Siirt Belediyesine ait olan - ve üzerinde terör örgütünü simgeleyen flamalar ile ölen teröristin fotoğrafının asıldığı- cenaze aracıyla taşındığı tespitine yer verilmiştir.
xiv. 20/9/2015 tarihinde terör örgütü üyesi N.K. için yapılan ve "Yaşasın önderimiz Apo", "Şehit namırın", "Biji serok Apo" şeklinde sloganların atıldığı, teröristler için saygı duruşunda bulunulan ve örgüt flamasının açıldığı cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
xv. Başvurucunun 4/10/2015 tarihinde terör örgütü üyesi S.Y. için yapılan cenaze törenine katıldığı belirtilmiştir.
xvi. 26/2/2016 tarihinde PKK terör örgütü üyesi İ.G. için yapılan ve "Ey şehit xuynate erde namine" (Ey şehit kanın yerde kalmayacak), "Şehit namırın" (Şehitler ölmez), "Biji serok Apo (Yaşasın başkan Apo)", "Biji berhuldane Cizre" (Yaşasın Cizre direnişi)" şeklinde slogan atılarak terör örgütü propagandası şeklinde konuşmaların yapıldığı ve ölen PKK'lılar için saygı duruşunda bulunulan cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
xvii. 6/3/2016 tarihinde terör örgütü üyesi M.K. için yapılan ve "Rija Şehit Riyame PKK Partiyame" (Şehidin yolu bizim yolumuzdur. PKK partimizdir.) "Şehit Namırın" (Şehitler Ölmez), "Biji Serok Apo" (Yaşasın başkan Apo) şeklinde sloganların atıldığı ve terör örgüt üyeleri için saygı duruşunda bulunulan cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
xviii. PKK terör örgütü üyesi H.D. için 8/3/2016 tarihinde yapılan ve "Şehit Namırın" (Şehitler Ölmez) şeklinde sloganların atıldığı ve emniyet güçlerine el yapımı patlayıcı (EYP),havai fişek ve taş ile saldırıların olduğu cenaze törenine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
xix. "Hendek olayları" esnasında Diyarbakır'ın Sur ilçesinde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölen PKK terör örgütü üyesi A.T.nin cenazesinin 12/3/2016 tarihinde -terör örgütünü simgeleyen flamaların asılı olduğu- Siirt Belediyesine ait ambulans ile mezarlığa getirildiği, o esnada "Şehit namırın" (Şehitler ölmez) şeklinde slogan atılarak propaganda içerikli konuşmaların yapıldığı ve ölen terör örgütü mensupları için saygı duruşunda bulunulduğu tespitlerine yer verilerek başvurucunun da söz konusu cenaze törenine katıldığı belirtilmiştir.
xx. Başvurucunun 6/6/2016 tarihinde terör örgütü üyesi M.K. için yapılan cenaze törenine katıldığı belirtilmiştir.
21. Başsavcılığın başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin hukuki değerlendirmesi şöyledir:
Yargıtay 16. Ceza Dairesi ... kararında yirmi ayrı terör örgütünün propagandasına dönüşen gösterilere katılma eyleminin, örgüt faaliyetlerindeki süreklilik ve yoğunluğu itibariyle, silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağını belirttiği, buna göre şüphelinin tespit edilebilen 20 ayrı terör örgütünün propagandasına dönüşen veya bizzat örgüt yöneticilerinin talimatları sonucu düzenlenen gösterilere, eylemlere, örgüt mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı, dolayısı ile şüphelinin sırf söz konusu eylemlere, basın açıklamalarına ve örgüt mensuplarının cenaze törenlerine katılma eylemlerinin bile bütün halinde değerlendirildiğinde söz konusu Yargıtay kararı gereğince, ayrıca terör örgütü üyeliği suçunu da oluşturacağının anlaşıldığı,
Yukarıda belirtildiği üzere, şüphelinin katılmış olduğu eylemler, fotoğraf tespitleri ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, şüphelinin süreklilik arz edecek şekilde terör örgütü PKK mensuplarının cenaze törenlerine bizzat katıldığı, yine terör örgütü PKK/KCK'nın üst yönetiminin talimatları doğrultusunda gerçekleştirilen ve terör örgütünün amacına hizmet eden, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, sözde öz yönetim ilan edilerek güvenlik güçleriyle çatışmaya giren, bombalı, silahlı barikat ve hendek kuran terör örgütü mensuplarına destek olmak amacıyla ve güvenlik güçlerinin örgüt mensuplarına yönelik yapmış olduğu operasyonları kınamak amacıyla düzenlenen basın açıklamalarına ve bunun ile ilgili eylemlere katıldığı, katılmış olduğu eylemlerin terör örgütü PKK'nın propagandası niteliğinde olduğu, eylemleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde, örgüt talimatları doğrultusunda yapılan söz konusu eylemlere katılmasının, (yukarıda belirtilen Yargıtay kararı da göz önünde bulundurulduğunda) örgüt faaliyetlerindeki süreklilik ve yoğunluğu itibariyle, silahlı terör örgütü üyeliği suçunu da oluşturacağı, bu suretle şüphelinin üzerine atılı suçları işlediği tüm soruşturma evrakı kapsamından ... [anlaşılmıştır.]"
22. 8/12/2016 tarihli iddianame Siirt 2. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) 30/12/2016 tarihinde kabul edilerek E.2016/87 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 30/12/2016 tarihinde tensiben başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Mahkeme, ayrıca Başsavcılık tarafından başvurucu hakkında 15/3/2018 ve 28/3/2018 tarihli iddianamelerle terör örgütü propagandası yapma suçundan açılan kamu davalarını E.2016/87 sayılı ana dosyaya birleştirmiş ve yargılamaya bu dosya üzerinden devam etmiştir.
23. Mahkemece 16/2/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili bölümü şöyledir:
Öncelikle şuanda tutuklanmamızın ve tutuklu bulunmamızın sebebi gerçekten örgüte yardım ve yataklık ile ilgili bir suçlama olmadığını belediye başkanlığı olarak böyle bir isnatta bulunamadığını buna rağmen 7 Haziran seçimlerinden sonra aleyhimize estirilen hava sebebiyle Türkiye'nin birçok yerinde benim durumum da olan arkadaşlarımın tutuklandığını ve bu tutuklamaların siyasi olduğunu düşünüyorum. Bu zaman kadar belediye olarak birçok teftişden geçtik. Ancak hakkımızda en ufak bir açık bulunamadı, belediye başkanlığımızın ve şahsımın örgüte yardım ettiği ile ilgili herhangi bir isnat da bulunamadı ancak tutuklanmamızı sağlamak için yöresel ve ahlaki bir takım görevlerimizi belediye başkanı sıfatı ile yürütmeye çalıştığımızdan dolayı bunlar gerekçe gösterilerek hakkımızda örgüt Propagandası yapma örgüte üye olmak suçlamalı ile muhatap kılındım. Dolayısı ile hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Soruşturma aşamasında savunma yapmıştım. Bu savunmalarım doğrudur. Aynen tekrar ederim. Ayrıntılı olarak şuanda sorularınıza yanıt vermeye hazırım dedi.
Öncelikle A.T., taşçı ailesinin bir ferdidir bu aile Siirt'in büyük aşiretlerinden bir ailedir. Aynı zamanda il örgütü yöneticilerinden olan bazı arkadaşlarımın akrabasıdır. 12/3/2016 tarihindeki bu cenazeye belediye başkanı sıfatı ile ve il örgütü yöneticilerinden olan arkadaşlarımızın akrabası olması sebebiyle katıldım. Cenazede tahsis edilen araç prosedür gereği talep eden herkese tahsis edilmektedir. Taşçı ailesi de bu yönde talepte bulunmuş ve benim belediye yardımcılığı görevinde bulunan bu hususta görevlendirilmiş arkadaşım da izin vermiştir zaten bu yasal bir durumdur. Cenaze aracı yada ambulans talep edildiğinde talep eden kişinin siyasi görüşü veya etnik kimliğinin önemi yoktur. Herkese tahsis yapılır. Benim belediye başkanı olarak yapılan bu tahsislerden doğrudan haberim olmaz. Bu olayda da benim tahsisten doğrudan haberim olmadı. Ben yalnızca cenazeye katıldım. Cenazede slogan atılmasıyla ilgili benim bir katkım söz konusu değildir. Slogan atanlar tespit edilip yargılanmalıdır. Aynı zamanda belediyeye ait araca örgüt bayraklarının asılması ve ölen kişinin fotoğrafının konulmasıyla ilgili bir bilgim yoktur. Muhtemelen araç üzerine bayrak ve ölenin fotoğraflarını yakınları koymuştur. Benim buna ilişkin bir tespitim olmadı. Bunları cenaze sırasında görmüş değilim. Dolayısı ile cenazede bulunmam belediye başkanı olarak ahlaki bir görevimdi ben bunu gerçekleştirdim. Benim amacım ölen kişinin ailesini acısını paylaşmaktır.
26/2/2016 tarihinde Şeyh Musa mezarlığında defnedilen İ.G., 8/3/2016 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen H.D., 6/3/2016 tarihinde Şeyh Musa mezarlığına defnedilen M.K., 19/4/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen M.E., 13/5/2015 tarihinde Pervariye nakledilenE.A., 13/3/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen M.A., 22/7/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen A.Ş.,, 6/6/2016 tarihinde Şeyh Musa mezarlığına defnedilen M.K.,, 26/4/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen H.A., 4/10/2015 tarihinde Van'a nakledilen D.İ.,, 13/4/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen N.K., 4/12/2015 tarihinde Şeyh Musa mezarlığına defnedilen S.Y., 20/9/2015 tarihinde Zeyve mezarlığına defnedilen F.N. isimli kişilerin cenazelerinde aynı gerekçelerle katıldım ya da cenazelerin nakilleri sırasında aynı gerekçelerle hazır bulundum. Bu cenazelerde gerçekleştirilen yasadışı eylemlerle ilgim ve alakam yoktur olmamıştır. Bu cenazelerde de insani ve vicdani duygularla belediye başkanı olarak bulundum. Bunun haricinde herhangi bir katkım söz konusu değildir. Bu cenazelerin çoğu Kobani'den gelen cenazelerdir. Devlet izniyle sınırı geçmiştir. Bu sebeple buna katkı sağlayan kim varsa onunda bu süreçte yargılanması gerektiğini düşünüyorum.
Ben bu cenazelerin mezarlıklara taşınmasında kullanılan belediye araçlarında bir tanesine örgüt bayrağının ve ölen kişinin fotoğraflarının asılmasının basına yansıması üzerine ilgili arkadaşımı bu yönde uyardım. Bu cenazelerin tamamında bizim araçlarımız iddia edildiği gibi örgüt bayrakları ve ölen kişilerin fotoğrafları ile donatılmış değildir. Bunlar sayılıdır. Bunu öğrendiğim tarihte ilgili belediye başkanı yardımcısı olan arkadaşımı bu hususta uyardım. Yanlış hatırlamıyorsam bu uyarıdan sonra bir daha benzer bir olayla muhatap kalınmadı.
28/3/2015 tarihinde gerçekleştirilen Kasaplar Deresi mevkiindeki etkinliğe katıldım. Bu etkinlik uzun zamandan beri bölgemizde gerçekleştirilen bir etkinliktir. Bu bölgenin uzun zamanı kapsayan bir tarihi bulunmaktadır. Bu bölgede yaşayan insanlar bilir ki bölge önceki tarihlerde faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak yaşandığı zamanlarda cesetler bırakılan bölgedir. Dolayısıyla düzenli olarak bu bölgede etkinlik yapılır. Ayın olayların bir daha yaşanmaması için bu etkinlikler düzenlenir. 28/3/2015 tarihindeki bu etkinlik valilik izni ile yapılmıştır. Hatta vali beyin bizzat talimatı ile etkinlik sırasında olay ya da taşkınlık çıkmaması etkinliğin amacından sapmaması için belediyenin görev almasının istemesi üzerine etkinlikte Siirt Belediyesi bizzat görev almıştır bende belediye başkanı olarak bu etkinlikte bulundum bu etkinlikte bir konuşma yaptım. Bu konuşma Türkiye'nin çözüm süreci olarak bilinen zaman dilimi içerisinde [olduğu zamanda] yapılmış bir konuşmadır. İnsanları kavgaya değil barışa çağıran bir konuşmadır. Metnin bütünü incelendiğinde bu anlaşılacaktır. Çözüm sürecinde hükümet Abdullah Öçalan ile de görüşüyordu benim konuşmalarımda bu minvaldedir. Yani aslında söylediğim şey hükümetin yaptığı şeyden farklı bir şey değildir ancak bu etkinlikte yasadışı bir takım eylemlerin gerçekleştirilmiş olmasındanyine benim sorumluluğum olamaz eylemi kim gerçekleştirmiş ise sorumlu olan kişi bulunup yargılanmalıdır.
13/11/2015 tarihinde Siirt belediye binası önünde Diyarbakır Silvan'daki sokağa çıkma yasağı ile ilgili protesto ve buna bağlı olarak bir basın açıklaması yapılmasını uygun gördüm Silvan sokağı çıkma yasağının ilk ilan edildiği yerdir. Bu basın açıklamasının tamamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde yine barışçıl olduğu karşılıklı çatışmadan uzak bulunulması gerektiği yönündedir. Daha sonra muhtemel olabilecek daha kötü durumları öngörüp bunları engellenmesine yöneliktir. Bu tarihten sonra HDP ve DBP il başkanlığının öncülüğünde aynı konu ile ilgili olarak bir basın açıklaması yapılması öngörülmüş ve ben de bu basın açıklamasına çağrılmıştım bu sebeple bu basın açıklamasına katıldım ancak burada yapılan basın açıklaması bana ait değildir ve örgüt lehine slogan atılması ya da pankart açılmasıyla ilgili bir ilgim yoktur. Ancak bir ilgim olmayan bu sebeplerden de suçlanıyorum.
13/11/2015 tarihinde Siirt belediyesi önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasında konuşmanın içeriğinde 'Silvan'da katliam ve vahşet' olduğuna dair beyanlarımız bir tespitten ibarettir. Gerçekten de sokağa çıkma yasağı ilan edilen Silvan'da insanların öldüğünü Kürtlerle devletin ve Kürtlerle Türklerin karşı karşıya getirildiğini düşündüğümü beyan ettiğim bir amaca mahsustur. Nihayetinde Türkiye'de gerçekleşen 15/7/2016 tarihli darbe teşebbüsü sırasında bu bölgede görev yapan askerlerin tutuklandığı da bir gerçektir ve hükümet yetkilileri de sonraki açıklamalarında bu çatışmaların yaşanmasına özellikle darbeye teşebbüs eden güvenlik güçlerinin sebep olduğunu bunların bilerek yapıldığını beyan etmişlerdir. Bizim sözlerimiz de bu hususu haklı çıkaran bir öngörüden ibarettir bunun haricinde herhangi bir kastım yoktur. Konuşmanın bütününe bakılmasını isterim.
6/7/2015 tarihinde genel başkanımız K.Y. belediyemizi ziyarete gelmişti bu sebeple Siirt'in önde gelen kişilerini de bu toplantıya davet ettik. Bu toplantı belediye binasında gerçekleşti. Toplantı sırasında 'saygı' duruşunda bulunulduğunu hatırlamıyorum ancak yapılmış ise bu mutat hale gelmiş bu tür toplantılardan vatandaşlarımız içerisinde demokrasi şehidi olarak gördüğümüz kişiler için yapılan bir saygı duruşudur. Bu toplantıda ben açılış konuşması yaptım. Genel başkanımız demokratik sistemler üzerine konuşması kapsamında bende kürtlerin bu hususta bir öneride bulunabileceğini söyledim. Bunun dışında herhangi bir şey söylemedim konuşmamın içeriği bu yöndedir. Konuşmanın içeriğinde geçen 'kürtlerin çözüm önerisi sundukları için katliamla karşılanmaları kabul edilebilir gibi değil' cümlem kürt sorunun başlangıç tarihini bilen ve o dönemden beri siyaset yapan bir kişi olarak söyledim bir sözdür ve bununla kastım önceden beri yaşanan katliamların yeniden yaşanmamasını ümit eden ve bunu temenni eden anlamı ifade etmektedir. Nihayetinde Türkiye'nin Cumhurbaşkanı dahi Dersim'de bulunduğum bir sırada yaptığı konuşmada Dersim'de önceki tarihlerde katliam yapıldığını beyan etmiş olmasında bir beis yoksa benimde eski katliamların yaşanmaması için ve önceki tarihlerde Kürtlere yönelik katliamların yapıldığını söylememde bir beis olmamalı ve bundan dolayı suçlanmamalıyım.
10/12/2015 tarihinde özgür kadın kongresi sorumlusu olan kişiler tarafından bir basın açıklaması yapılacaktı beni de davet ettiler. Basın açıklaması HDP ve DBP il binalarının önünde gerçekleşti o basın açıklaması sırasında bir gerginlik vardı ben gerginliği yatıştıran taraf oldum bunun için uğraştım. Bu olayların büyümemesi için o gün vali beyi de bizzat aradım vali beyle görüşmemiz oldu. Bu yürüyüş esnasında topluluğun kapattığı söylenen yolu emniyet yetkilileri yürüyüş için bizeyani benim içinde bulunduğum yürüyüş yapan topluluğun organize eden kişileri göstermişlerdi yani aslında emniyetin gösterdiği güzergah dışına çıkılmadı ancak biz bu yönde kurallara uymuş olmamıza rağmen nedense daha sonra yürüyüşe engel olmaya çalıştılar. Yürüyüş sırasında atılan sloganlardan eğer açılmışsa örgüt bayraklarından bilgim yoktur. Benim eylemlerim değildir dolayısıyla sorumluluğumda olamaz.
22/5/2016 tarihinde partimizin yetkili temsilcileri ve bazı milletvekili arkadaşlarımız milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırılmasına yönelik 'HDP'nin demokratik siyasetle buluşması, halkla buluşma, geleceğimizi konuşuyoruz' başlıklı Türkiye'nin bazı bölgelerinde yapılacak toplantıların birisini de yapmak üzere Siirt'e geldiler. Siirt il merkezine girişlerinde emniyet güçleri ile problem yaşanmış ben bu problemin ne olduğunu olay yerine sonradan gittiğimde öğrendim. Problemi çözmek için beni çağırdılar. Kargaşanın olduğu yere geldiğimde daha doğrusu ufak tefek sürtüşmelerin olduğu yere geldiğimde yolun emniyet güçlerince kapatıldığını gördüm bu hususta daha önceki problemleri çözmeye çalıştığım zamanlardaki gibi vali beyi aradım. Akabinde buradaki problem çözüldü. Daha sonra belediye binasının önüne partimizin yasal temsilcileri ile birlikte geldik. Halk da orada birikmişti bu sebeple belediye binasını bahçesinde partimizin gelen misafir temsilcileri konuşma yaptılar. Ben de belediye başkanı olarak partimizin temsilcilerini karşıladım. Onları ağırladım. Bundan daha doğru ve yasal bir şey olamaz bu hususun bir problem gibi söylenmesi ve iddianamede bu sebeple suçlanmam da doğru değildir sanki yasadışı bir şey yapmışım gibi ifade edilmiştir. Gelen misafirler belediye önünde bulundukları sırada basın mensupları da belediye önünde olduğundan dolayı basın mensuplarına bazı açıklamalarda bulunmuşlardır özel olarak tarafından düzenlenmiş organize edilmiş bir program değildir. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmem ... tahliyemi ... talep ederim ..."
24. Mahkeme 10/5/2017 tarihinde dosya üzerinden yaptığı tutukluluk incelemesinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
25. Başvurucunun bu karara itirazı Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
26. Karar başvurucuya 5/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 5/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
28. Mahkeme 6/7/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle 8 yıl 9 ay, terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediğinden bahisle 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına vehükmen tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
A)SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA SUÇU YÖNÜNDEN;
Bilindiği üzere, mahkemeler ve Yargıtay ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve ayrıca dünyanın pek çok ülkesi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK/KCK ... terör örgütü, Türkiye Cumhuriyetinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Suriye, İran ve Irak ülke topraklarının bir kısmını da içine alacak şekilde Marksist-Leninist ilkeler doğrultusunda Kürt devleti kurma amacı taşıyan ve bu amaçla çok sayıda öldürme, yaralama, gasp, tehdit, adam kaçırma, bombalama ve toplu öldürme gibi eylemlerde bulunan ve halen de yurt genelinde silahlı eylemlerini sürdürmeye devam eden 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında silahlı bir örgüttür.
Ayrıca Yargıtay 9.Ceza Dairesi[nin] ... 28/12/2011 tarih[li] kararında da belirtildiği üzere; PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan, örgütün yasama meclisi KONGRA-GEL tarafından kabul edilip sistemin anayasası olarak nitelendirilen KCK (Koma Civaken Kürdistan) sözleşmesinde, KCK ile PKK'nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığı ve KCK yapılanması bakımından PKK'nın amaç ve stratejisinin benimsemiş, bir üst yapılanma olarak öngörülen KCK'nın, PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli silahlı terör örgütü niteliğinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Sanığın birleşen dosya iddianamelerinde ki anlatılan eylemlerle beraber 28 adet örgüt propagandasına dönüşen eylemve protesto ve gösteri yürüyüşüne, basın açıklamasına ve örgüt mensuplarının cenaze ve taziye törenlerine katıldığı, örgüt mensuplarını övdüğü ve cenazelerine sahip çıktığı, ölü ele geçirilen teröristlerin gerek cenazelerine katılımın yüksek olması gerekse geride kalan aile bireylerine yardım sağlanması örgüt için hayati önem taşıdığı, ölü ele geçen teröristlerin cenazelerinin yüksek katılımlı olması örgüte katılımın diri tutulabilmesi için gerekli olduğu, bu nedenle PKK'nın bu cenazelere önem verdiği ve KCK sözleşmesi ile bunu açıkladığı, sanığın bu cenazelere katılımının örgütsel bir faaliyet olduğu, sanığın bu eylemlerin kimisini organize ettiği, sanığın bizzat konuşmacı olarak konuştuğu, bu eylem ve protestolarda terör örgütü PKK/KCK lehine sloganlar atıldığı, örgüte müzahir internet sitesindeki talimatlara göre bu şekilde hareket ettiği, belediye başkanlığı konumunu kullanarak terörist cenazelerine belediyenin cenaze araçlarını tahsis ettiği, örgütsel işlemleri için belediyeyi kamufle aracı olarak kullandığı, sanığın temel eylem tarzının PKK propagandası yapmak, bu etkinliklere katılımı sağlamak dolayısıyla PKK'ya müzahir kitle yaratmak olduğu, örgütün yapılmasını istediği faaliyetleri şehir merkezinde hayata geçirdiği, sanık Tuncer Bakırhan'ın da Med-Nuçe TV'de 'DBP'li seçilmişler ve STÖ'ler özyönetim için buluştu; 2 günlük öz yönetim buluşması Amed Sümerpark'ta devam ediyor' başlıklı haber içeriğinde özyönetim konusunda moderatörlük yaparak farklı saatlerdeki dosyada ayrıntısı belirtilen konuşmalarının mevcut olduğu, basın açıklaması yaptığı olayın basın yayın organlarında yayımlandığı anlaşılmıştır.
Sanık savunmalarında her ne kadar Siirt Belediye Başkanı olduğunu, siyasi kişiliği gereği eylemlere ve cenazelere katılması gerektiğini belirtmiş ise de, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2014/5843 Esas, 2014/11485 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere modern demokrasilerde özgürlüklerle doğrudan ilişkili olan ve yüksek bir meşruiyete sahip bulunan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, diğer başka özgürlükler gibi: terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği açıktır, nitekim bir siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 'Yazar ve diğerleri'' kararında da vurgulanmıştır.
Anayasa['nın] 68. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 11. maddesi ile tanınan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımı, yine Anayasamızın 14/2. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddeleri uyarınca yasaklanmıştır.
Bir faaliyetin siyasi faaliyet örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile sözleşmenin korumasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılmalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Temmuz 2001 tarihli 'Sadak ve diğerleri' kararında yaptığı ayrım da dikkate alınmalıdır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2015/1381 esas,2015/930 karar sayılı, 27.04.2015 tarihli kararında belirtildiği üzere sanığın gösterilere katılma eyleminin, örgüt faaliyetlerindeki süreklilik ve yoğunluğu itibariyle, silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağını belirttiği, böylece sanığın tespit edilebilen 2015 ve 2016 yılları içerisinde 28 ayrı terör örgütünün propagandasına dönüşen, örgüt güdümünde yayın yapan internet sitelerinin veya bizzat örgüt yöneticilerinin talimatları sonucu düzenlenen gösterilere, eylemlere, örgüt mensuplarının cenaze ve taziye törenlerine katıldığı, söz konusu bir kısım eylemleri bizzat organize ettiği ve konuşmalar yaptığı, katılım sayısı ve katılım tarih aralığı dikkate alındığında artık bu etkinliklerde sanığın rolü ifade hürriyeti sınırlarını aştığı, bu etkinliklere sürekli ve sıklıkla katılım örgütsel bir faaliyet olduğu, örgüt mensuplarının cenazelerine belediye araçlarını tahsis ettiği, sanığın sırf söz konusu eylemlere, örgüt mensuplarının cenaze törenlerine katılma eylemlerinin bile bütün halinde değerlendirildiğinde söz konusu Yargıtay kararı gereğince terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağının anlaşıldığı, böylece eylemlerin bir bütün olarak sürekli ve yoğun şekilde işlendiği dikkate alındığında TCK'nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır.
İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/314 Esas sayılı dosyasında düzenlenen iddianame örneğinin dosyamız arasına alındığı ve bu iddianamenin incelenmesinde, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/314 Esas sayılı dosyasında düzenlenen iddianame tarihinin 31/12/2012 tarihli olduğu, mahkememiz dosyasında sanığa isnat edilen eylemlerin bu tarihten sonraki tarihli olduğu, bu sebeple her iki dosya arasında hukuki ve fiili kesintinin gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Sanığın örgüt hiyerarşisi içerisinde yer aldığı ve örgütün emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettiği, eylemlerin sürekli ve yoğunluğu dikkate alındığında sanığa teşdiden ceza vermek gerektiği ve sanığın suç işlediği tarihlerde Siirt Belediye Başkanıolmasının terör örgütü üyeliğine engel olmadığı, suç işlemeye engel teşkil etmediği ve belediyenin paravan olarak kullanılamayacağı, sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği anlaşılmış ve eylemin yoğunluğu ve sürekliliği dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak sanığa teştiden ceza vermek gerekmiştir.
B)İddianamede ve birleşen dosya iddianamelerinde belirtilen propaganda ve 2911 sayılı kanuna muhalefet suçları açısından;
28/03/2015 tarihli eylemde; Siirt MEYADER (Mezopotamya Yakınlarını Kaybedenlerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) öncülüğünde organize edilen ve DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) ile HDP (Halkların Demokratik Partisi) İl Örgütü ve yine Siirt Belediyesi yöneticilerinin de aralarında bulunduğu Parti ve Belediye yönetimi öncülüğünde ilimiz Kasaplar Deresinde gömülü olduğu iddia edilen terörist cenazeleri ile ilgili olarak kamuoyu oluşturmak amacıyla ‘Kasaplar Deresi Anma Etkinliği’ düzenlendiği, söz konusu etkinlik kapsamında Abdullah Öcalan'ın posterlerinin, PKK/KCK terör örgütünün sözde bayrağının, güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürülen örgüt mensuplarının ve Kasaplar Deresine gömülü olduğu iddia edilen örgüt mensuplarının posterlerinin açıldığı, ayrıca Türkçe çevirisi "Canımızla kanımızla seninleyiz ey Öcalan", "Öndersiz yaşam olmaz", Agit yoldaş yaşıyor, Pkk savaşıyor, gençlik Aponun fedaisidir, şehitler ölmez", "Yine yine başkaldırı, başkanımız Öcalan" şeklinde sloganların atıldığı, yüksek sesle örgüt marşlarının okunduğu ve böylece açık bir şekilde terör örgütü propagandası yapıldığı, söz konusu etkinliğe üst düzeyde katılımın sağlanabilmesi amacıyla Siirt Belediyesine ait araçların kullanıldığı, önceden hazırlanan ses sistemleriyle donatılmış araca çıkan sanık Tuncer Bakırhan'ın "Mahsum Korkmaz arkadaşın şahsında tüm özgürlük şehitlerine selam ve hürmetlerimi sunuyorum., ...değerli şehit aileleri hepinizi selam ve saygılarımla hoşgeldiniz diyorum., ...Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan 14 yıldır büyük bir çaba içerisindedir., ...Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan'ın Türkiye barışı için önerdiği önerileri dikkate alırlar." şeklinde konuşma yaptığı anlaşılmıştır.
Sanığın bu konuşma içeriği dikkate alındığında; ölen bölücü terör örgütü üyelerininden şehit olarak bahsettiği, onları övdüğü , btö mensuplarını yüceltiği, sanığın bu şekilde silahlıterör örgütü PKK'nın açıkça propagandasını yaptığı, terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, bunları övecek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olduğu, sanığın bu tarihli eyleminde ,TMK 7/2 maddesinde terör örgütü propagandası suçunu işlediği anlaşılmıştır.
-20/08/2015 tarihli eylemde;20.08.2015 tarihinde saat 12:45-14:10 sıralarında DBP Diyarbakır il teşkilatı organizesinde son operasyonlar ve güvenlik güçleri tarafından yapılan gözaltıları protesto etmek amacıyla Diyarbakır İli Yenişehir İlçesi Sümerpark içerisinde basına çıklaması gerçekleştirildği, söz konusu basın açıklamasında sanık Tuncer Bakırhan'ın özetle "gençlerimizin yaşam hakkı ihlal edilerek öldürülmekte" şeklinde konuşma yaptığı anlaşılmıştır.
Sanığın bu konuşma içeriği dikkate alındığında; PKK/KCK terör örgütüne yapılan hava harekatında öldürülen bölücü terör örgütü mensuplarına sahip çıktığı, örgütün masum gibi göstererek terör örgütü propagandası yaptığı, terör örgütününce bir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, bunları övecek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olduğu, sanığın bu tarihli eyleminde TMK 7/2 maddesinde terör örgütü propagandası suçunu işlediği anlaşılmıştır."
29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf kanun yolu incelemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, siyasi kimliği gereği yaptığı konuşma ve basın açıklamalarının suçlamaya konu edildiğini belirterek kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
35. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
36. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu iddianameye konu olan eylemler (bkz. § 18) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
38. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
39. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı ve protesto eylemine katıldığı Siirt ilinin de bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda birçok operasyon gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
40. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Siirt Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olguve olaylara değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 18).
41. Soruşturma makamlarınca yapılan tespitlere göre başvurucu; 13/11/2015 tarihinde "... hepinizin bildiği gibi yaklaşık 11 gündür Silvan'da bir abluka, sokağa çıkma yasağı sürüyor, Silvan'da bir katliam, bir vahşet yaşanıyor ...Bugün de Silvan'daki vahşetle katliamla, ne de Gever'de [Yüksekova], Nusaybin'de kürdistanın dört bir yanında süren baskılar karşısında asla geri adım atmayacaktır ... ", 28/3/2015 tarihinde "Mahsum Korkmaz [PKK terör örgütü üyesi olup,1985 yılında bir çatışmada öldürülmüştür.] arkadaşın şahsında tüm özgürlük şehitlerine selam ve hürmetlerimi sunuyorum ... değerli şehit aileleri hepinizi selam ve saygılarımla hoşgeldiniz diyorum ... Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan on dört yıldır büyük bir çaba içerisindedir ... Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan'ın Türkiye barışı için önerdiği önerileri dikkate alırlar.", 6/7/2015 tarihinde "... Kürtlerin çözüm önerileri sundukları için katliamla karşılanmaları kabul edilir gibi değil ... öz yönetim bir kıyamet senaryosu değil. Ülkenin demokrasi açısından yararınadır" şeklinde ifadelerin geçtiği konuşmaları yapmış, böylece halkı öz yönetime kanalize etmeye çalışmış ve PKK terör örgütü üyelerini sahiplenerek örgüt üyelerini ve eylemlerini açıkça destekleyen açıklamalarda bununmuştur (bkz. § 20).
42. Ayrıca başvurucunun PKK'nın propagandasına dönüşen protesto eylemleri organize ettiği veya organize edilen protesto eylemlerine katıldığı, bu eylemler esnasında başvurucunun da aralarında bulunduğu grupların terör örgütünü simgeleyen flama ve terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterleri ile terör örgütünün propagandasını yapan pankartlar açarak "Biji Serok Apo", "PKK halktır halk burada", "Baskılar bizi yıldıramaz", "Biji Bahuldane Cizre", "Direnedirene kazanacağız", "kürdistan sizinle gurur duyuyor", "kürdistan faşizme mezar olacak", "canımızla kanımızla seninleyiz ey önder Öcalan", "yaşasın meclisin direnişi", "PKK intikam", "Botan sizinle gurur duyuyor", "gençlik Aponun fedaisidir", "selam selam İmralıya bin selam", "dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan", " özgürlük direnen Kürt halkının olacak", "yaşasın halkların kardeşliği", "şehit namırın" ve "her yer meclis her yerdireniş" şeklinde PKK terör örgütünü ve üyelerini sahiplenen, PKK'nın gerçekleştirdiği terör eylemlerini haklı göstermeye çalışan -terör örgütünün propagandasını yapan- sloganlar atıldığı belirtilmiştir (bkz.§ 20).
43. Yine soruşturma makamlarınca başvurucunun terör örgütünün propagandasına dönüşen -adları tutuklama kararında açıkça belirtilen- PKK terör örgütü üyelerinin cenazelerine katıldığı, cenaze töreni esnasında Siirt Belediyesince temin edilen cenaze araçlarına terör örgütünü simgeleyen flama ve ölen teröristlerin fotoğraflarının asıldığı ve slogan atıldığı, mezarlıklarda şehitlere saygı duruşu adı altında ölen terör örgütü üyeleri için saygı duruşunda bulunulduğu belirtilmiştir (bkz. § 20).
44. Anılan konuşma ve basın açıklamaları, PKK kaynaklı şiddetin ülkenin birçok bölgesinde devam ettiği bir dönemde ve büyük ölçüde kitlelere hitaben söylenmiş ve gerçekleştirilmiştir. Başvurucunun sözlerinin içeriği, bağlamı, sözlerin söylendiği zamanki koşullar ile konuşmaların hendek olaylarının yaşandığı dönemde oradaki kitlelere hitaben yapılması bir bütün olarak dikkate alındığında bu sözlerin söylenmesinin PKK ile bağlantılı bir suçlama bakımından soruşturma makamlarınca kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
45. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 18, 34-36) isnat edilen suça ilişkin olarak Kanun'da öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 24; Gülser Yıldırım (2), § 148).
47. Somut olayda Siirt Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suçun işleniş şekline, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, delilerin karartılma ihtimali bulunmasına, kaçma şüphesine ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18).
48. Buna göre somut olayın özelliği ve Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
49. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
50. Öncelikle örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
51. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 18) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
53. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun devamına ve itirazın reddine dair kararların tutukluluğun devamını meşru kılacak yeterli gerekçe içermediğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
56. Yukarıda belirilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
57. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
58. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 6/7/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İdddia
1. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu, tutuklamaya dayanak oluşturan konuşma ve açıklamalarının siyasi faaliyet kapsamında yaptığı düşünce açıklamaları olduğunu bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015,§§ 191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
62. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 37-52). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
64. Başvurucu, belediye başkanı olduğunu belirterek tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir."
66. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
69. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması, Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; Mehmet Haberal, § 106).
70. Anayasa'nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkı güvence altına alınmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Şüphesiz anılan haklar, hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir (Nejdet Atalay, B. No: 2014/184, 16/7/2014, § 59).
71. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir.
72. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesindeki serbest seçim hakkını yasama organının seçimi ya da bu organın iki meclisi varsa en azından bir meclisin seçimi ile sınırlı olarak değerlendirmektedir (Gorizdra/Moldova (k.k.), B. No: 53180/99, 2/7/2002, hukuk kısmı, § 2).
73. AİHM; serbest seçim hakkının kapsamını yasama yetkisine sahip olmayan yerel yönetimlerin seçimlerini içerecek kadar genişletmemiş ve yerel seçimlerin ulusal yasaları yerel düzeyde uygulayarak parlamentonun desteklenmesi işlevine sahip olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca belediye seçimlerinin (Cherepkov/Rusya), bölgesel seçimlerin (Malarde/France (k.k.), B. No: 46813/99, 5/9/2000), il genel meclisi seçimlerinin (Vito Sante Santoro/Italy, B. No: 36681/97, 16/1/2003), belediye, ilçe ve bölge meclisi seçimlerinin (Mółka/Poland (k.k.), B. No: 56550/00, 11/4/2006) Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesinde belirlenen serbest seçim hakkının kapsamında olmadığına karar vermiştir.
74. Somut olayda belediye başkanı olarak seçilen başvurucunun tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiası, Sözleşme'nin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatları karşısında Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır. Zira anılan iddianın temeli, yasama organına değil yerel yönetimlere ilişkindir (Nejdet Atalay, § 62; Nevzat Azak, B. No: 2014/973, 5/4/2017, § 35).
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğu nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklanma nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.