TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
A DOKUZ TELEVİZYONU DİJİTAL YAYINCILIK SAN. VE TİC. A.Ş. BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/28986)
Karar Tarihi: 6/10/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Derya ATAKUL
Yunus Heper
Başvurucu
A Dokuz Televizyonu Dijital Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş.
Vekili
Av. Semra KARADAĞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sahibi olduğu televizyon kanalında yayımlanan bir program nedeniyle idari para cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte A9 TV logosuyla uydu üzerinden tematik yayın yapan bir kanal olup anılan televizyon kanalında yayımlanan programlardan biri de "Adnan Oktar ile Sohbetler"dir.
9. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 7/4/2016 tarihinde, anılan programın 22/2/2016, 23/2/2016, 25/2/2016 tarihlerinde sırasıyla 02.17, 00.59, 10.02 saatlerindeki yayınlarında 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin tekraren ihlali nedeniyle başvurucu hakkında aynı Kanun'un 32. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca 14.359 TL idari para cezası uygulanmasına karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
"İhlale konu programda, Adnan Oktar tarafından, kendisini eleştiren, kitaplarını toplatan kişiler hakkında onların fiziksel özellikleri ile alay ederek mesleki itibarlarını ve toplumsal statülerini sarsacak sözler sarf ettiği, kişilerin özel hayatlarına ilişkin bir kitle iletişim aracı aracılığıyla kamuoyuna sergilediği, bu nedenle yayında 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
Söz konusu kuruluşa 30.05.2014 tarihli yayını nedeniyle evvelce 25.06.2014 tarih ve 2014/36 sayılı toplantısında alınan 18 nolu Üst Kurul Kararıyla 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi uyarınca uyarı yaptırımı uygulandığı Üst Kurul kayıtlarından anlaşıldığından; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin tekraren ihlali nedeniyle, Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, anılan Yayın Kuruluşu hakkında 'İdari Para Cezası' yaptırımının uygulanması gerektiği, kanaatine varılmıştır."
10. Başvurucu; idari işlemin iptali için dava açmış, dava dilekçesinde programa konuk olarak katılan Adnan Oktar'ın sıklıkla bölücü terör örgütü PKK’nın Darwinist, komünist, Marksist, Stalinist ve Leninist bir örgüt olduğunu, PKK’ya karşı ancak fikrî mücadele ile çözüm sağlanabileceğini, bununla birlikte güvenlik güçleri tarafından yürütülen mücadele esnasında verilen şehitler söz konusu olduğunda bir kısım basın tarafından sıkça kullanılan karamsar yaklaşımın isabetli olmadığını, şahadet sonrasında karamsar ve hüzünlü açıklamalar yapmanın ancak PKK’yı sevindirmeye yarayacağını, bunun yerine söz konusu haberlerde Türk milletinin son derece kararlı ve gerekirse fert fert şehit olmaya hazır olan anlayışının yansıtılması gerektiği görüşünde olduğunu ve bu yöndeki görüşünü ifade ederken şehitlik mertebesinin İslam dinindeki önemini, İslam’da yas tutmanın yeri olmadığını dayanaklarını da vererek dile getirdiğini ifade etmiştir. Başvurucu; Adnan Oktar'ın bu görüşlerine iştirak etmeyenler ve eleştirenlerin de olabildiğini, bunun doğal olduğunu ancak zaman zaman eleştiri sınırını aşan yorumların da olabildiğini, nitekim idari para cezası yaptırımının uygulanmasına konu yayında Adnan Oktar'ın kullandığı ifadelerin de S.T. ve T.A. isimli kişiler tarafından bu konuda yapılan ve eleştiri sınırlarını aşan bir takım yorum, paylaşım ve telefon aramaları üzerine sarf edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; anılan kişilerin kendilerine karşı hakaret içerikli beyanlarda bulunduklarını, bu kişilerin yayınların durdurulması için çok sayıda kişi ve kurum ile görüştüklerini belirttiklerini açıklamıştır. Başvurucu; S.T.nin dava konusu programla ilgili olarak sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan bir A9 TV takipçisine, şehit haberi olan günde “göbek atıp fingirdeşmek” “arkadaşlarınız erotik pozlarla millete alay konusu olmaktan şehit olmaya vakit bulamamışlar” gibi ifadeler kullandığını, bu ifadeleri sosyal medya platformu üzerinden tüm internet kullanıcılarına ulaşacak şekilde yayınladığını iddia etmiştir.
11. Başvurucunun dava dilekçesinde, dava konusu 22/2/2016 ve 23/2/2016 tarihli yayınlarda S.T.nin bizzat kendisi tarafından internet ortamında paylaştığı fotoğrafları gösterilerek S.T.nin de şehit haberlerinin olduğu bir günde düğüne gittiği, dans ettiği, dolayısıyla program hakkında yaptığı hakaret içerikli paylaşımların tutarsız olduğunun açıklandığı, canlı yayında kendisine cevap verildiği belirtilmiştir. Başvurucu, bu yayınlar üzerine T.A. isimli kişinin A9 TV’deki program yapımcısını arayarak kendisinin Cumhurbaşkanı danışmanı olduğunu, tehdit eder bir üslupla yayınların derhal durdurulmasını istediğini ileri sürmüştür. Başvurucu; Adnan Oktar'ın bu şekildeki hukuksuz girişimleri “...bunlar böyle sistem kurmuş anladığım, bilmeyen etmeyen gariban vatandaşlar zor durumda kalıyor anladığım kadarıyla” “bunlar bişeyler yapıyor kendi aralarında bir acayip haller” demek suretiyle hicivli olarak eleştirdiğini, ayrıca söz konusu şahsın kendisini tanıttığı şekilde Cumhurbaşkanı danışmanı olmadığını da yine “Başbakan danışmanıyım diyor, Cumhurbaşkanı danışmanıyım diyor, yahu kardeşim sana danışılırsa Türkiye batar, Allah aşkına yapma etme ya sen kendine bir danışman bul, sen danışmanlığı bırak da.” şeklindeki ifadelerle eleştirdiğini açıklamıştır. Başvurucu, kısa bir süre sonra T.A. isimli şahıs hakkında basında “Sahte Cumhurbaşkanı danışmanı tutuklandı.” şeklinde pek çok haber yapıldığını ifade etmiştir. Başvurucu; anılan yayınlarda gösterilen fotoğrafların, kişilerin, herkese açık sosyal medya hesaplarında yer alan fotoğraflar olduğunu belirterek idarenin ihlale gerekçe gösterdiği gibi kişilerin mahrem ve özel vaziyetlerine dair fotoğraf veya görüntülerin yayımlanmadığını belirterek konuşmanın bütününde Adnan Oktar tarafından S.T.nin düşünceleri ile T.A.nın davranışlarına cevap verildiğini ve hicivli şekilde eleştirildiğini ileri sürmüş, konuşmaların bir kısmını aktarmıştır:
“Oturmuş, ya diyor, niye gülüyorsunuz, niye eğleniyorsunuz, niye müzik var, niye dans ediyorsunuz? Kendi de Azeri kızlarla dans ediyor, resimler var kendisi seyrediyor onu. Mesela bu gülme suç ona göre, gülmeyeceksiniz. Yani kendin gülüyorsun, yerlere yatarak kahkahalar atıyorsun, her gün gülüyorsun. Şehit varmış, ya şehidin olmayacağı gün olur mu, her gün var şehit Ayrıca bütün İslam aleminde şehit var her gün....E o zaman kesintisiz yas demek. Hiç gülmeyeceğiz, hiç eğlenmeyeceğiz, hiç neşeli olmayacağız, hiç bir şey konuşmayacağız mantık bu oluyor. Kendisi hiç bir düğünü kaçırmıyor, hiç bir eğlenceyi kaçırmıyor. Azeri kızları oynatıyor böyle, tempo tutuyor.
Yine aynı şehitlerin olduğu gün Azeri sanatçıya şarkı söyletiyor eğleniyor, her gün hakır hakır gülüyor, eğleniyorsun, ya milletin gülmesine ne karışıyorsun sen? Şehit var diyor, kardeşim ölü için de ağlaman lazım sırf şehit için değil, her gün ölü kaldırılıyor e onlara da ağlaman lazım Bütün İslam alemindeki şehit olanlar için ağlaman lazım E o zaman akşama kadar dövünmen gerekiyor. Müslümanlıkta yok öyle şey. Bana akıl verme.
[S.T.nin] İspanya'da alemdeyken çektiği resim var. Ki o eğlendiği gün, İspanya'da eğlendiği gün çok fazla şehidimiz vardı. Göstert. E kardeşim bak burada eğlence var, e şimdi sen orada eğleniyorsun, göbek de atıyorsun ama burada kahkahalarla gülüyorsun sen fingirdemiş mi oluyorsun sen? Fingirdeme ne demek yahu? Sana kim söyledi bu üslubu? Yakışıksız bir üslup. Bak kimse sana fingirdedin demiyor ki çok şen kahkahaların var. Biz de şimdi sana fingirdiyorsun diyebiliriz, ama demiyoruz. Sen neşeli olan insanlara böyle bir üslup nasıl kullanırsın ya? Göbek atmanın uzmanı sensin çünkü o muhteşem göbek gerektiriyor, onlan böyle tak takdiye de oynuyorsun inşaAllah. Hayır oynaman güzel bir şey dediğimiz yok. Gözümüzün önünde oyna da biz de görelim Bana böyle haber göndermek çok vahim bir hareket. Çok çok vahim falancayı tanıyorum, feşmekancayı tanıyorum. Bir de şarkı söylediği, eğlendiği bir resim var kızlarla beraber dans ettiği, göbek attığı bir resim var. Yanık yanık türküler söylüyorsun, hem çalıyorsun hem oynuyorsun. Ve o gün de çok fazla şehidimiz vardı tarihiyle de koymuşsun Eee? Millete akıl veriyorsun haydi yas tutun diye. İslam aleminde şehit olmadığı gün mü var yahu? Onar onar, yirmişer yirmişer, ellişer ellişer, yüzer yüzer şehit ediliyorlar. Her gün yas mı tutacağız? Nereden görülmüş böyle bir şey? Bana çok ters etki yapar böyle şeyler. Ben nezaketten anlarım. Nezaketli bir dille konuşsa tamam Ama o kadar sen bütün orayı burayı geziyorsun, nerede alem eğlence, sen oradasın. Her düğüne gidiyor, her eğlenceye gidiyor. Hemen hemen her gün böyle yerlerde. Oturmuş akıl veriyor, yok gülmeyecekmiş eğlenmeyeceklermiş.
- 23/2/2016 tarihli yayında T.A. hakkındaki eleştiriler: Bana oturmuş kabadayı gibi bir üslup kullanıyor yakışık alıyor mu bu? Gibi diyorum yani, gibisinin gibisinin gibisi diye..Ya da bana öyle gibi geldi. Yakışmıyor böyle şeyler, güzel değil. Hem de yıldırım gibi yayınları durdurmam gerekiyormuş. Tamam durdurayım dedim yarın durdurayım. Allah'ım Ya Rabbim. Herkesi aramış [T.A.]. İşte şefin talimatı gibi falan, şey gibi söylüyor yani. Ben dedim yayını direkt durdurun. Ya dedim yayını direkt durdurmasak da Seyfi babanla ilgili bir şey konuşmasak oluyor mudedik, çıtını çıkartmamış böyle. Olaylara çok vakıf bir haldeymiş. O kimle aşık attığının farkında değil Allahu alem. Hemen de alışmış böyle millete böyle bir üslup kullanmaya, [T.A.] sen artık....
Yok, bunlar normal vatandaşlar. Veyahut devletin hakkaten görevlisi bile olsa hukukun dışında kimse bir şey yapamaz. Burası kanun devleti, burası dağbaşı değil.” “Yani özetle [T.A.] kardeş sen böyle beni telefonlara arayıp yayınları durdurun falan feşmekan ayıp, çok çirkin Böyle [S.T.nin] talimatıyla bunları yapıyorsan bu da çok çok çok çirkin, yakışıksız. Etrafina üç beş kişiyi toplamışsın [M.Ş.E.] Hocam da bu adamlardan uzak dursun, bunlar ilginç adamlar.”
12. Başvurucu dava dilekçesinde son olarak dava konusu 25/2/2016 tarihli yayında Adnan Oktar’ın Harun Yahya mahlasıyla yayımlamış olduğu PKK karşıtı kitaplarının sergilendiği bir fuarda, kitaplarının Çanakkale vali yardımcısının talimatıyla toplatılması üzerine açıklama yaptığını belirtmiştir. Başvurucu, bir kitabın satışının ve dağıtımın engellenmesi ve yasaklanmasının ancak mahkeme kararı ile mümkün olduğunu hatırlatarak anılan yayında idari makamdaki bir kamu görevlisinin hukuki olmayan bu davranışının eleştirildiğini ileri sürmüş, konuşmaların bir kısmını aktarmıştır:
“Bir de bir yerin müdürü mü, vali yardımcısı mı ne bir adam var. PKK'nın karşısında hiç bir ilmi mücadele yapmamış, bizim yaptığımız kitapları hiç istemiyor, PKK ile ilgili faaliyetimizi Yani PKK'yı çökertecek tavrımızı istemiyor, rahatsız oluyor. Bak kendi yapmıyor, yapana da müsaade etmiyor. Var mı o Vali Yardımcısının resmi?....Bak, PKK'ya karşı kitaplar stantta dağıtılıyor, Vali Yardımcısı, bak ayrı bir haber olarak söylüyorum deminki konumun dışında yeni bir haber olarak, müthiş rahatsız olmuş bu da Çanakkake'de bir olay. Adamın resmini göstert. Bak yüzü son derece sert, çok sevgisiz olduğu anlaşılıyor. Yaklaştır, adı ne bunun? [B.S.D.] ya kardeşim sen PKK'ylan aleyhine bir kitap yazdın mı? Yazmadın. Yazan adamların kitabımın stantta dağıtılmasına niye engel oluyorsun? Ve meşru ve legal ayrıca, izin de alınmış. PKK'nın ezilmesinden sen rahatsız mı oldun? Yani rahatsız olmayacağına göre nedir zorun nedir yani, ne istiyorsun? Bir daha göstert resmi. Bak yüzünde en ufak bir sevgi ifadesi yok, son derece soğuk. İşte bu tip insanların yüzünden ne sevgi anlatılabiliyor ne PKK'yla mücadelede çok etkili mücadele yapılabiliyor. Kendi yapmadığı gibi, yapana da engel oluyor. Bak yetkisini kullanıyor, baskı yapıyor, komünizme stalinizme karşı olan kitapları toplatıyor. Legal olan kitapları......Şu akıl mı ya? [B.S.D.] sevgiyle yaklaşsın, şefkatle yaklaşsın, komünizme, stalinizme, PKK'ya karşı mücadele edenleri destekkesin. Onların faaliyetlerini durdurmaya çalışmasın... Onlara kahramanlığını göstertsin. Onları engelleyenlere kahramanlık göstertmeye kalkarsa bu gerçek kahramanlık olmaz. Çirkin ve yanlış bir tavır olur. [B.S.D.nin] bu tavrını değiştirmesini istiyorum. Böyle insanları da göreve getirirken bunların durumunun araştırılması lazım. Yani vali yardımcılığına kadar yükseltmek. En azından bundan sonrası için düşünülmesi gerekir diye düşünüyorum Demek ki bunu yapacak eline geçse, daha da imkan geçse eline yapacak. Demek ki Diyarbakır'da orada burada vali olmuş olsa komünizme karşı mücadele yapsan engelleyecek, o anlaşılıyor.”
13. Ankara 14. İdare Mahkemesi 29/12/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:
"Uyuşmazlıkta, dosya içerisindeki bilgi, belgeler ile görüntülerin incelenmesinden; davacı şirkete ait 'A9 TV' logosuyla yayın yapan yayın kuruluşunda 22.02.2016, 23.02.2016 ve 25.02.2016 tarihlerinde yayınlanan 'Adnan Oktar ile Sohbetler' adlı programda, Adnan Oktar'ın, [S.T.] ve [T.A.]'ı 'tombili, tombik', 'sen iyilik yapacaksan rejime gir, o göbeği erit', 'Bu Seyfi de işte böyle yemiş yemiş acayip hacim almış, suya düşse boğulmaz bu', [T.A.]'ın dişleri görünen gülümsemesi için 'ipana reklamı gibi' vb alaycı ve incitici ifadelerde bulunduğu; 'Başbakan danışmanıyım diyor, Cumhurbaşkanı danışmanıyım diyor, yahu kardeşim sana danışırlarsa Türkiye batar...' vb insanların gözündeki itibarlarını zedeleyici ve toplum nazarında küçük düşürücü sözlerle eleştirdiği, kitaplarını toplatan ve kendisinden 'bir yerin müdürü mü, vali yardımcısı mı ne bir adam' olarak söz ederek itibarsızlaştırdığı Çanakkale Vali Yardımcısı [B.S.D.] hakkında 'Böyle insanları da göreve getirirken bunların durumunun araştırılması lazım....' şeklinde ifadeler kullanıldığı, [B.S.D.ın] başına başka bir zaman geldiği anlaşılan yuhalama olayıyla ilgili bilgiyi burada tekrar ettiği ve böylelikle onun da itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, bahsi geçen kişilerin fotoğraflarının tekrar tekrar ekrana getirildiği ve özel hayatlarına ilişkin fotoğrafların bir kitle iletişim aracında kamuoyuna sergilendiği görülmekle 6112 sayılı Kanun'un 8/1-(ç) bendinde yer alan 'insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez' kuralına aykırı olduğu görüldüğünden davaya konu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."
14. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi 27/4/2017 tarihinde "karar usul ve hukuka uygun olup istinaf başvurusunun kabulünü gerektiren bir neden bulunmadığından" başvurucunun istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 6112 sayılı Kanun'un "Yayın hizmeti ilkeleri" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla bu fıkrada yer alan ilkelere uygun olarak sunarlar. Yayın hizmetleri;
...
ç) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.
..."
16. 6112 sayılı Kanun'un "İdari yaptırımlar" kenar başlıklı 32. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları 29/4/2017 tarihli ve 30052 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 690 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 61. maddesi ile yapılan ve 7077 sayılı Kanun'un 51. maddesi ile aynen kabul edilen değişiklikten önce şöyledir:
"(1) Bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (g), (n), (s) ve (ş) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.
(2) 8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcıları uyarılır. Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı hâlinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; idari para cezası ile cezalandırılmasına neden olan programda kişilik haklarına saldırı niteliğinde yayın yapılmadığını, idari ve yargısal makamlar tarafından bazı ifadelerin konuşmanın bütünü dikkate alınmadan değerlendirildiğini, konuşmanın bütününde Adnan Oktar'ın kendisine yapılan haksız saldırılara hukuki sınırlar içerisinde hicivli bir şekilde cevap verdiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca sergilenmesinde ve dağıtılmasında hukuki bir engel bulunmayan kitaplarının vali yardımcısının talimatı ile kaldırılması üzerine Adnan Oktar'ın bürokrat unvanı ve gücünü kullanarak hukuki olmayan bir davranışta bulunmuş olması nedeniyle kendisini eleştirdiğini, üstlendiği görev nedeniyle vali yardımcısına yönelik eleştiri sınırının sıradan kişilere nazaran daha geniş olması gerektiğini iddia etmiştir. Başvurucu; yargı makamlarının eksik inceleme ile hüküm kurduğunu, kararların gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 25., 26., 28., 40. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde, konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına yer verilmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tüm iddialarının Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
21. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği ... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.”
22. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36).
23. Bu itibarla ifade özgürlüğü, sıkı bir şekilde yorumlanması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde tesis edilmelidir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013 § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
24. Anayasa'nın 12. maddesinin kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapan "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası çerçevesinde; Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Önder Balıkçı, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir.
25. Somut olayda RTÜK, "Adnan Oktar ile Sohbetler" adlı programın yayınına ilişkin uzman raporuna dayanarak, anılan yayında Adnan Oktar tarafından kendisini eleştiren, kitaplarını toplatan kişilerin fiziksel özellikleri ile alay edilerek mesleki itibarlarını ve toplumsal statülerini sarsacak sözler sarf edildiği, kişilerin özel hayatlarına ilişkin görüntülerin kitle iletişim aracı vasıtasıyla kamuoyuna sergilendiği gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
26. Başvurucunun idari işlemin iptali talebiyle açtığı davada ilk derece mahkemesi, ihtilaf konusu yayına ilişkin bilgi, belge ve görüntüleri değerlendirerek başvurucunun S.T. ve T.A.nın fiziksel görünüşleri hakkında sarf ettiği ifadeler ile bir vali yardımcısının mesleki yetkinliğini eleştirdiği sözlere yer vererek anılan ifadelerin bu kişilerin toplum nezdindeki itibarlarını zedeleyici ve küçük düşürücü sözler olduğu kanaatine varmıştır. Mahkeme ayrıca, bahsi geçen kişilerin fotoğraflarının tekrar tekrar ekrana getirildiğini ve özel hayatlarına ilişkin fotoğrafların bir kitle iletişim aracında kamuoyuna sergilendiğini belirterek başvurucuya uygulanan idari yaptırımı hukuka uygun bulmuştur.
27. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında, kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Basılı eserlerden çok daha hızlı ve güçlü bir etkiye sahip olduğu açık bir görsel kitle iletişim aracı olan televizyon vasıtasıyla geniş kitlelere yayılmasına sebep olduğu ihtilaf konusu ifadelerle başvurucunun anılan yükümlülüğe uygun davranmadığı anlaşılmıştır.
28. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
29. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında somut olayda derece mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin incelenmesinden tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına 6/10/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuran yayın kuruluşu hakkında 22-23-25.2.2016 tarihlerinde sırasıyla 02.17, 00.59, 10.02 saatlerindeki yayınları nedeniyle 6112 sayılı Kanunun 8/1-ç ve 32/2. maddeleri uyarınca 14.359 TL idari para cezası uygulanmasına karar verilmiş, idari işlemin iptali için açılan davanın reddine karar verilmiş ve başvuranın istinaf istemi de bölge idare mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
2. İncelemeye konu başvuruda idari para cezasına temel olan üç husus bulunmaktadır. Bunlardan ilki S.T. adlı kişinin başvuran yayıncı hakkındaki eleştirilerini içeren sosyal medya paylaşımının başvuranın TV programında eleştirilmesidir. İkincisi, kendisini Cumhurbaşkanı danışmanı olarak arayan fakat aslında böyle bir sıfatının bulunmadığı anlaşılan T.A. adlı kişinin yayınları hemen durdurun şeklindeki müdahalesinin TV yayınında eleştirilmesidir. Üçüncüsü ise mahlas adla yayınlanmış olan PKK karşıtı kitapların Çanakkale Valiliği tarafından vali yardımcısının talimatıyla toplatılması nedeniyle sözü edilen vali yardımcısı hakkında hukuksuz karar aldığı gerekçesiyle TV yayınında kullanılan sözlerdir. İdare para cezasını, anılan yayınlarda ilgili kişilerin özel hayatının gizliliğini ve onurunu ihlal eder şekilde yayın yapılması gerekçesine dayandırmıştır. Benzer gerekçeler idare mahkemesinin işlemin iptal isteminin reddine ilişkin kararında da yer almıştır.
3. Bilindiği gibi Anayasanın 36. ve 138. maddeleri uyarınca hakimler görevlerini yerine getirirken gerek toplumun ya da toplumdaki bir kesimin, gerekse kendilerinin ön yargılarına karşı tarafsız kalma yükümlülüğü içerisindedir. Davalar ve başvurular tarafların kimlikleriyle ilgili algılardan bağımsız olarak ve yalnızca uyuşmazlığa konu eylemlerin ve kararların hukuka uygunluğu veya aykırılığı ya da usul güvencelerine uygun olup olmadığı değerlendirmeleri kapsamında ele alınır ve sonuçlandırılır.
4. Bununla birlikte yerel mahkemenin gerekçeli kararında, başvurucu tarafından her iki yayının da ilgili kişilerin TV yayınlarına yönelik eleştirilerine cevap mahiyetinde olduğuna, cevapların tamamen eleştiri ve hiciv içerdiğine, üçüncü olayın ise hukuksuzca kitap yasaklanması biçimindeki anayasal temel hakka ağır müdahale iddiasıyla ilgili vakıanın eleştirilmesi amacıyla gerçekleştirildiğine dair iddialar ve değerlendirmelerine bir cevap verilmemiştir.
5. Halbuki ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkının çatıştığı bu tür davalarda mahkemeler asgari usul güvencelerini sağlamakla yükümlüdür. Bu doğrultuda mahkemenin başvuranın sonucu etkileyen iddialarını dikkate alıp tartışması, kabul veya ret nedenlerini ortaya koyması ve karar gerekçesine yansıtması gibi gereklilikler usul güvencelerindendir. Mahkemenin gerekçeli kararında ise başvurucu tarafından yayınların hangi nedenle yapıldığına ve içeriklerinin eleştiri-hiciv sınırlarını aşmadığına ilişkin detaylı ve olgusal temeli olan iddialara bir cevap verilmemiş, mahkeme yalnızca idarenin ileri sürdüğü gerekçeleri tekrar etmekle yetinmiştir. Böylesi bir yargısal denetimin yasada öngörülen amaca uygun ve etkili olduğu söylenemez. Bu durumda mahkemece ileri sürülen gerekçeler başvuru konusu dava bakımından ilgili ve yeterli kabul edilemeyeceğinden, sonuç olarak bu şekilde uygulanan idari para cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği görüşündeyim.
1. Başvurucu sahibi olduğu televizyon kanalında yayınlanan bir program nedeniyle idari para cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Mahkememiz çoğunluğu, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Bu başvuruda başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle çoğunluğun kararına katılmamaktayım.
2. Bireysel başvuruya konu olayda Radyo Televizyon Üst Kurulunca programın yayınına ilişkin uzman raporuna dayanılarak, "Adnan Oktar ile Sohbetler" adlı yayında Adnan Oktar tarafından kendisini eleştiren ve kitaplarını toplatan kişilerin fiziksel özellikleri ile alay edilerek mesleki itibarlarını ve toplumsal statülerini sarsacak sözler sarf edildiği, kişilerin özel hayatlarına ilişkin görüntülerin kitle iletişim aracı vasıtasıyla kamuoyuna sergilendiği gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
3. İdari para cezasına ilişkin açılan iptal davasında ise Ankara 14. İdare Mahkemesi davanın reddine hükmettiği 29/12/2016 tarihli kararında başvurucuya ait “A9 TV” logosuyla yayın yapan yayın kuruluşunda 22.02.2016, 23.02.2016 ve 25.02.2016 tarihlerinde yayınlanan “Adnan Oktar ile Sohbetler” adlı programda, Adnan Oktar'ın, S.T. ve T.A.'ı “tombili, tombik”, “sen iyilik yapacaksan rejime gir, o göbeği erit”, “Bu Seyfi de işte böyle yemiş yemiş acayip hacim almış, suya düşse boğulmaz bu”, T.A.'ın dişleri görünen gülümsemesi için “ipana reklamı gibi” ve benzeri alaycı ve incitici ifadelerde bulunduğu; “Başbakan danışmanıyım diyor, Cumhurbaşkanı danışmanıyım diyor, yahu kardeşim sana danışırlarsa Türkiye batar...” ve benzeri insanların gözündeki itibarlarını zedeleyici ve toplum nazarında küçük düşürücü sözlerle eleştirdiği, kitaplarını toplatan ve kendisinden “bir yerin müdürü mü, vali yardımcısı mı ne bir adam” olarak söz ederek itibarsızlaştırdığı Çanakkale Vali Yardımcısı [B.S.D.] hakkında “Böyle insanları da göreve getirirken bunların durumunun araştırılması lazım....” şeklinde ifadeler kullanıldığı, B.S.D.’ın başına başka bir zaman geldiği anlaşılan yuhalama olayıyla ilgili bilgiyi burada tekrar ettiği ve böylelikle onun da itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, bahsi geçen kişilerin fotoğraflarının tekrar tekrar ekrana getirildiği ve özel hayatlarına ilişkin fotoğrafların bir kitle iletişim aracında kamuoyuna sergilendiğinin görülmekte olduğuna işaret edilerek 6112 sayılı Kanun'un 8/1-(ç) bendinde yer alan “insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez” kuralına aykırılık gerekçesiyle davaya konu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir.
4. Mahkememiz çoğunluğu ilk derece mahkemesinin ihtilaf konusu yayına ilişkin bilgi, belge ve görüntüleri değerlendirerek başvurucuya uygulanan idari yaptırımı hukuka uygun bulduğuna değinerek Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında, kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusu olduğuna işaret etmiş ve başvurucunun anılan yükümlülüğe uygun davranmadığı gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez bulunduğuna karar vermiştir (Bkz.: §§ 26-27).
5. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında ifade edildiği üzere somut olayın koşullarında başvurucunun başkalarının şöhret ve haklarına zarar veren ifadeler içeren bir programı televizyon kanalında yayınlamış olması nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirmek gerekmektedir. (Bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
6. Oysa burada öncelikle vurgulanması gerekir ki somut olayda derece mahkemelerince Adnan Oktar’ın konuşmasında kullandığı ifadelerin bağlamı, kime karşı ve hangi gelişmeler üzerine söylendiği gibi hususların da dikkate alınarak sonuca ulaşılması gerekmektedir. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, ilk derece mahkemesinde davayı açarken dava dilekçesinde kendi bakış açısı ile ayrıntılı olarak olayın bütününü anlatmış ve Adnan Oktar'ın bölücü terör örgütüne yönelik yürütülen mücadelede verilen şehit haberlerine yönelik yaklaşımın nasıl olması gerektiğine yönelik düşünceleri nedeniyle S.T. ve T. A. isimli kişiler tarafından sosyal medya platformları başta olmak üzere çeşitli mecralarda aleni olarak hakaret içerikli beyanlarda bulunulması üzerine Adnan Oktar'ın anılan programda cevap hakkını kullandığını ileri sürmüştür. Buna rağmen ilk derece mahkemesi bu esaslı iddiaları araştırma yoluna gitmediği gibi başvurucunun bu esaslı iddialarının neden hükme esas alınmadığına dair bir gerekçeye de yer vermemiştir. Dolayısıyla somut başvuruya konu olayda derece mahkemelerince idari para cezasına konu sözlerin olayın bütünlüğü içinde değerlendirilip değerlendirilmediği ortaya konulabilmiş değildir.
7. Böyle bir durumda bireysel başvuruya konu olaydaki konuşmaların ifade hürriyeti bağlamındaki değerlendirmesi sağlıklı biçimde yapılamaz. Dolayısıyla Mahkememiz içtihadında da ifade edildiği üzere derece mahkemelerince bir kısıtlamanın ifade hürriyeti ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususunda karar verilirken kullanılan ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın olayın bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 52).
8. Bunun içindir ki somut olayda derece mahkemelerince bu yaklaşımla inceleme yapılıp karar verilmemesi nedeniyle burada iptal talebinin reddi hükmüne ulaşılırken kararda yer verilen gerekçelerin başvurucunun ifade hürriyetine müdahale etme noktasında ilgili ve yeterli gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
9. Bu itibarla başvurucunun bireysel başvurusunun kabul edilebilir bulunduktan sonra Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılması gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna ilişkin kararına katılmamaktayım.
Üye