TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
K.S. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29420)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/1/2021-31356
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
K.S.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; öldürülme ya da kötü muameleye maruz kalma
ihtimali olan ülkeye sınır dışı edilme ve sınır dışı etme kararına karşı açılan
davanın süreci durdurmaması nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı etkili
başvuru hakkının, idari gözetim altında tutma koşulları nedenleriyle kötü
muamele yasağının, haksız şekilde idari gözetim altına alınma nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, aile bireylerinin farklı idari gözetim
merkezlerinde tutulması nedeniyle de özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1986 doğumlu olup Tacikistan vatandaşıdır.
10. Özbek asıllı olduğunu dile getiren başvurucu, eşi ve
çocuklarıyla birlikte 11/3/2015 tarihinde Türkiye'ye yasal yollardan giriş
yapmıştır. Türkiye'de ailesiyle birlikte yaşamaya başlayan başvurucunun
ikamet izni talebi 18/1/2017 tarihinde kabul edilerek başvurucuya
28/10/2016 ile 10/10/2017 tarihleri -yargı makamı kararına yansıyan tarih-
arasında geçerli olmak üzere insani ikamet izni verilmiştir.
11. İkamet izni devam ederken başvurucunun DAEŞ terör
örgütüyle bağlantısı olduğundan şüphelenilmiş, bu itibarla evinde 4/2/2017
tarihinde arama yapılmış, arama sonrası 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) ve (k) bentleri uyarınca hakkında idari işlem yapılması amacıyla
başvurucu ve ailesi aynı günün gecesi idari gözetim altına -başvurucu gözaltına
alındığını iddia etmektedir- alınmıştır.
12. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli kolluk
memurlarınca olayla ilgili olarak 5/2/2017 tarihli tutanak düzenlenmiştir.
Tutanakta, yolda karşılaşılan başvurucunun DAEŞ terör örgütü ile bağlantılı
olduğunun değerlendirildiği ve bu nedenle muhafaza altına alındığı
belirtilmiştir.
13. Başvurucu; kolluk görevlileri tarafından 5/2/2017
tarihinde alınan ifadesinde Tacikistan'dan ailesiyle birlikte Türkiye'ye
çalışmak için geldiğini, herhangi bir olaya karışmadığını ve geçerli
pasaportunun bulunduğunu beyan etmiştir. Başvurucunun ifadesi avukat ve
tercüman bulunmaksızın alınmıştır.
14. İstanbul Valiliğinin (İdare) 8/2/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun 6458 sayılı Kanun'un 54. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (d) bendi gereği sınır dışı edilmesine, 9/2/2017 tarihli kararıyla
da bir ay süre idari gözetim altına alınmasına karar verilmiştir.
15. Başvurucu tarafından vekili vasıtasıyla sınır dışı
edilme kararının iptali amacıyla İdare aleyhine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde
(İdare Mahkemesi) 23/2/2017 tarihinde dava açılmış, aynı zamanda yürütmenin
durdurulması talep edilmiştir. Sınır dışı kararının hukuka aykırı olmasının
yanı sıra başvurucunun ülkesine iadesi hâlinde kötü muameleye maruz kalma
tehlikesinin bulunduğu iddia edilmiş, ülkesindeki zulüm nedeniyle geçici ikamet
izni alarak Türkiye'de yaşamaya başladığı açıklanmıştır.
16. Dava devam ederken başvurucu 1/3/2017 tarihinde İzmir
Geri Gönderme Merkezine nakledilmiştir. İzmir Valiliğinin 1/3/2017 tarihli kararıyla
daha önce başvurucu hakkında verilen idari gözetim kararı altı ay uzatılmıştır.
17. İdare Mahkemesince 2/3/2017 tarihinde, başvurucunun
sınır dışı işleminin yürütmesinin durdurulması isteminin İdarenin savunması
sunulduktan ve başvurucuyla ilgili olarak İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü ile
İl Emniyet Müdürlüğünden talep edilen bilgiler geldikten sonra
değerlendirileceğine karar verilmiştir.
18. Başvurucunun avukatı yürütmenin durdurulması istemli
sınır dışı etme işleminin iptali amacıyla dava açıldığını 27/2/2017 tarihinde
İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğüne, 4/3/2017 tarihinde ise İzmir İl Göç
İdaresi Müdürlüğüne bildirdiğini ifade etmiş; bildirim evraklarını başvuru
dosyasına sunmuştur.
19. Başvurucu 10/3/2017 tarihinde ülkesi Tacikistan'a
(Duşanbe) sınır dışı edilmiştir. Başvurucunun sınır dışı edildiği bilgisi,
İdare Mahkemesinde devam eden iptal davasına yansımamıştır.
20. İdare Mahkemesi tarafından 7/4/2017 tarihinde sınır
dışı etme işleminin yürütmesi durdurulmuştur. Başvurucu avukatı tarafından bu
kez yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar hakkında İzmir İl Göç İdaresi
Müdürlüğüne 13/4/2017 ve 25/4/2017 tarihlerinde olmak üzere iki kez bilgi
verildiği başvuruya eklenen dilekçelerden anlaşılmıştır.
21. Başvurucunun eşi ve çocukları hakkında İstanbul 2.
Sulh Ceza Mahkemesinin 25/4/2017 tarihli kararıyla idari gözetimin
kaldırılmasına karar verildiğinden başvurucunun ailesi bu tarihte serbest
bırakılmıştır.
22. Başvurucunun ailesinin serbest bırakılmasının
ardından bir gün sonra -26/4/2017 tarihinde- başvurucu hakkındaki idari gözetim
kararının kaldırılması amacıyla İzmir 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde (Sulh Ceza
Hâkimliği) dava açılmıştır.
23. Sulh Ceza Hâkimliğince 8/5/2017 tarihinde
başvurucunun fiilen sınır dışı edildiği gerekçesiyle idari gözetimin
kaldırılmasına ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığına dair karar
verilmiştir. Anılan karar başvurucu vekiline 25/5/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
24. Başvurucu, vekili aracılığıyla 28/6/2017 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Bireysel başvurudan sonra İdare Mahkemesi tarafından
7/7/2017 tarihinde başvurucu hakkında verilen sınır dışı etme işleminin kesin
olarak iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dosyadaki bilgi ve belgelere göre,
davacının DAEŞ terör örgütüyle, çatışma bölgeleriyle veya diğer terör
örgütleriyle bağlantılı veya iltisaklı olabileceği değerlendirmesini haklı
kılacak somut bir tespit veya delil bulunmadığı, davacının 28.10.2016 başlangıç
10.10.2017 bitiş tarihli işlem tarihinde geçerli kısa dönem ikamet izninin
bulunduğu, yapılan üst aramasında bir suç unsuruna rastlanmadığı, Türkiye'de
daha önce herhangi bir suça karıştığına dair bilgi olmadığı ve sabıkasız
olduğu, 'Apfis' ve 'Gbt' kaydının bulunmadığı, kamu güvenliği açısından tehdit
oluşturduğu değerlendirilen yabancılara konulan 'G-87' Genel Güvenlik tahdit
kodunun da bulunmadığı, dolayısıyla davacının kamu düzeni ve güvenliği
açısından tehdit oluşturduğuna dair somut tespit ve delillerin mevcut olmadığı
anlaşıldığından, 6458 Sayılı Yasanın 54/1-(d) bendine göre sınırdışı edilmesine
dair dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna
varılmıştır."
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. Sınır dışı etme işlemiyle ilgili ulusal hukuk için
bkz. A.A. ve A.A. [GK], B. No: 2015/3941, 1/3/2017, §§ 28-32.
27. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Dava dilekçelerinin ve
eklerinin birer örneği davalıya ... tebliğ olunur.
...
3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı,
tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. ...
..."
28. 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari
işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten
sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma
alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın
da durdurulabilir...
...
5. Yürütmenin durdurulması istemli
davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur
eliyle yapılmasına da karar verilebilir.
..."
B. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) sınır
dışı kararının uygulanması hâlinde yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal
edileceğine ilişkin şikâyetler ve bu bağlamda etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği iddiaları ile ilgili ilkesel yaklaşımı özetle şöyledir (referans
alınan AİHM kararları için bkz. Soering/Birleşik Krallık, B. No:
14038/88, 7/7/1989; Saadi/İtalya [BD], B. No: 37201/06, 28/2/2008; M.S.S./Belçika
ve Yunanistan [BD], B. No: 30696/09, 21/1/2011; J.K. ve diğerleri/İsveç
[BD], B. No: 59166/12, 23/8/2016; Ghorbanov ve diğerleri/Türkiye, B. No:
28127/09, 3/12/2013; Mamatkulov ve Aksarov/Türkiye [BD], B. No:
46827/99, 4/2/2005; Babajanov/Türkiye, B. No: 49867/08, 10/5/2016; Rotaru/Romanya
[BD], B. No: 28341/95, 4/5/2000; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
B. No: 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75,
25/3/1983; Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996):
"AİHM, geri gönderilen ülkede
işkence ve kötü muamele riskinin varlığını haklı gösteren önemli gerekçelerin
bulunması hâlinde bu iddiaların kapsamlı ve titiz (etkili) bir şekilde
incelenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
AİHM, söz konusu incelemenin
etkililiğinden bahsedebilmek için sınır dışı kararı uygulanmadan önce ilgili
kişiye bağımsız bir mercie başvuruda bulunma imkânı sunulması ve inceleme
sonuçlanıncaya kadar sınır dışı kararının uygulamasının kendiliğinden (otomatik
olarak) durdurulmasının önemine vurgu yapmaktadır.
Öte yandan AİHM, Sözleşme'nin 13.
maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için
etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir.
AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi
yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin
esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç
hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride
olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir.
AİHM, başvurucunun Sözleşme'nin ihlal
edilmesi sonucu mağdur olduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması
gerektiğine vurgu yapmakta ve devletin Sözleşme'nin 13. maddesi kapsamındaki
yükümlülüğünün ihlal edildiği ileri sürülen hakkın içeriğine göre değişiklik
gösterebileceğini belirtmektedir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimlerini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İdari
Gözetim Altına Tutulma Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı, Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkı ile Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu 4/2/2017 ile 10/3/2017 tarihleri arasında
idari gözetimde tutulmak suretiyle hürriyetinin kısıtlandığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, İzmir Geri Gönderme Merkezine nakledilmesinden
dolayı İstanbul Geri Gönderme Merkezinde bulunan ailesiyle görüşememesi ve aile
bütünlüğünün bozulması nedeniyle de özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Ayrıca başvurucu; idari gözetim altına alınarak bir
ay boyunca İstanbul'da kolluk merkezinde nezarethane koşullarında tutulduğunu,
tutulma şartlarının idari gözetim için uygun olmadığını, açık havaya
çıkarılmadığını, ailesi ve avukatıyla görüşmesine izin verilmediğini belirterek
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi B.T. başvurusunda idari
gözetim altında tutulma yerlerinin yönetim, denetim ve işletilmesinin İçişleri
Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu hizmeti olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un
2. maddesine göre idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakkı doğrudan
etkilenenlerin idari yargıda tam yargı davası açabileceğini, teorik düzeyde
mevcudiyeti tespit edilen bu yolun -sırf bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta
hiç işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağını belirtmiş ve
yabancının salıverilmesi hâlinde etkili hukuk mekanizmasının tam yargı davası
olduğunu ifade etmiştir (B.T., §§ 45-58).
35. Anayasa Mahkemesi aynı başvuruda; idari gözetimi sona
erdirilen başvurucuların hukuka aykırı olarak idari bir kararla
özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları nedeniyle uğradıklarını öne sürdükleri
maddi ve manevi zararlarının karşılanması bakımından başarı şansı sunma, yeterli
giderim sağlama kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen tam yargı
davası yolu tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varmıştır (B.T.,
§ 73; A.A., B. No: 2014/18827, 20/12/2017, § 37).
36. Anayasa Mahkemesi R.M. ve diğerleri (B. No:
2015/19133, 17/4/2019) başvurusunda bir kez daha yukarıda yer verilen ilkelere
bağlı kaldığını vurgulamıştır (aynı kararda bkz. § 31). İdari gözetimleri son
bulan başvurucuların geri gönderme merkezinde tutulmaları nedeniyle kötü
muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiaları bakımından açıklanan ilkelerden
ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
38. Bununla birlikte bu aşamada oluşan durum nedeniyle
mevcut başvuru yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davaların
süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu hasıl
olmuştur.
39. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde
açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların
süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek ilgili mahkemelerin takdirindedir.
Öte yandan inceleme konusu başvuruda olduğu gibi B.T. kararındaki
içtihat değişikliğinin Resmî Gazete'de yayımlandığı 16/2/2018 tarihinden önce
tam yargı davası yolu tüketilmeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılan
müracaatların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
bulunmasını müteakip açılacak davalarda dava açma süresinin derece
mahkemelerince bu kişilerin mahkemeye erişim haklarının ihlaline neden
olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiğine de işaret edilmelidir (B.T.,
§ 59).
C. Sınır Dışı
Edilme Nedeniyle Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Etkili Başvuru Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
40. Başvurucu; hukuka aykırı olarak alınan sınır dışı
etme işlemiyle ilgili açılan iptal davasında İdare Mahkemesi tarafından
yürütmenin durdurulması kararı verildiği hâlde sınır dışı edildiğini, ülkesine
sınır dışı edildiği takdirde kötü muameleye maruz kalma iddiası bulunmasına
rağmen bu hususun Göç İdaresi Müdürlüklerince değerlendirilmediğini ifade
ederek kötü muamele yasağının ve yaşam hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvurucu vekili 26/6/2020 tarihli ek beyan
dilekçesinde, başvurucunun sınır dışı edildikten sonra kötü muameleye maruz
kalma tehlikesi geçirdiğini, önce Tacikistan ardından Özbekistan'da ceza infaz
kurumda tutulurken başvurucunun işkenceye maruz kaldığını, bu nedenle komaya
girdiğini, hayati tehlike geçirerek hastanede uzun süre tedavi gördüğünü
açıklamış; hâlen Tacikistan yaşayan başvurucunun seyahat kısıtlaması
bulunduğunu ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
43. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
44. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından
vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin
edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun sınır dışı edilme işlemi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiası kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirildiğinden ayrıca
yaşam hakkından inceleme yapılmamıştır. Bunun yanı sıra başvurucunun
Anayasa'nın 40. maddesi kapsamında etkili başvuru hakkına ilişkin şikâyetleri
Anayasa'nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak ele alınması gerektiği tespit
edilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
46. Başvurucu, hakkında sınır dışı işlemi tesis
edildikten sonra İdare Mahkemesinde iptal davası açarak işlemin yürütmesinin
durdurulmasını talep etmiş ise de başvurucunun yürütmenin durdurulması talebi
İdare Mahkemesinde değerlendirilmeden önce başvurucu sınır dışı edilmiştir.
Daha sonra işlemin yürütmesinin durdurulması kararı verilmesi nedeniyle
başvurucu hakkında verilen idari gözetim kararının kaldırılması amacıyla Sulh
Ceza Hâkimliğine başvuran başvurucu vekili, başvurucunun sınır dışı edildiğini
Hâkimliğin karar gerekçesiyle öğrendiğini ileri sürerek bireysel başvuruda
bulunmuştur. Bu hâlde öncelikle incelenmesi gereken husus, başvurunun süresinde
yapılıp yapılmadığıdır.
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
48. 6458 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilk hâlinde yer alan "...Dava açma süresi içinde veya yargı
yoluna başvurulması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır dışı
edilmez." hükmü (kendiliğinden durdurma hükmü)29/10/2016 tarihli ve
29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
değişiklik yapılana kadar sınır dışı etme gerekçesine bakılmaksızın tüm
yabancılara yönelik olarak iki yıldan fazla süre uygulanmıştır. Nitekim bu
süreçte Anayasa Mahkemesi de birçok tedbir talebini yargı yolları tüketilmediği
ve bu süreçte de sınır dışı işleminin gerçekleşme ihtimali bulunmadığı
gerekçesiyle reddetmiştir (G.B. [TK], B. No: 2015/508, 16/1/2015).
49. 676 sayılı KHK ile yapılan değişiklik sonrasında 6458
sayılı Kanun'un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (d) ve (k) bentleri
uyarınca sınır dışı etme kararı alındığı hâllerde yaşam hakkı veya kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarını değerlendirme konusunda etkili bir yol
bulunmadığına karar veren Anayasa Mahkemesi, doğrudan kendisine yapılan
başvuruları kabul etmeye başlamış ve lüzumu hâlinde bu işlemler hakkında tedbir
kararı vermiştir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2016, § 59).
50. Sınır dışı etme işlemlerine karşı etkili bir başvuru
mekanizması bulunmadığı ve bu durumun mevzuattan kaynaklandığı sonucuna
ulaşılan Y.T. kararı sonrasında 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanun'un
75. maddesiyle 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (3) numaralı fıkrasında bazı
değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu kanun değişikliğiyle 6458 sayılı Kanun'un
54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (d) ve (k) bentleri uyarınca tesis
edilen sınır dışı etme işlemleri hakkında idare mahkemesinde iptal davası
açılmış olmasının işlemi otomatik olarak durduracağı yönündeki istisna
kaldırılmıştır.
51. Neticede Anayasa Mahkemesi tarafından 30/5/2016 (Y.T.
kararı tarihi) ile 6/12/2019 (7196 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik tarihi)
tarihi arasında idari yargı yolu tüketilmeksizin doğrudan yapılan bireysel
başvurularda idari yargı yolunun etkili olmaması nedeniyle başvuru yollarının
tüketilmesi koşulu aranmamıştır. Bununla birlikte etkili görmeleri nedeniyle
İdare Mahkemesi sürecini başlatan başvurucuların bu yolu tükettikten sonra
yaptıkları başvurular da -nihai kararın öğrenilmesinden itibaren yasal süresi
içinde yapılması koşuluyla- süre sorunuyla karşılaşılmaksızın Anayasa
Mahkemesince esas yönden incelenmiştir.
52. Somut başvuruda başvurucu hakkında 8/2/2017 tarihinde
sınır dışı etme işlemi tesis edilmiş, başvurucu 10/3/2017 tarihinde sınır dışı
edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu bu süreçte doğrudan Anayasa Mahkemesine
başvurabileceği gibi etkili görmesi nedeniyle idari yargı yoluna başvurması
hâlinde yargılama devam ederken veya bu yolun tüketilmesi sonrası da Anayasa
Mahkemesine başvurma imkânına sahiptir. Başvurucu, idari yargı yoluna
başvurarak işlemin durdurulmasını talep etmiş; yargılama bitmeden sınır dışı
edilmesi nedeniyle bireysel başvuruda bulunmuştur.
53. Elbette başvurucunun fiilen sınır dışı edilmesiyle
başvuru konusu kötü muameleye maruz kalma tehlikesi bakımından devletin koruma
yükümlülüğü sona ermiştir. Dolayısıyla bu durumda idari yargı yoluyla
durdurulmayan sınır dışı işleminden kaynaklanan tüm ihlal iddialarını
başvurucunun sınır dışı edildiği en geç 10/3/2017 tarihinden itibaren yasal
süresi içinde bireysel başvuru konusu yapması kendisinden beklenmektedir.
54. Ancak somut olaydaki gibi ülke dışında bulunan
başvurucunun sınır dışı edildikten sonra avukatıyla görüşme imkânının olmaması
durumunda başvuru süresinin avukatına ulaşabildiği veya avukatının fiilen sınır
dışı edilme eylemini öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı kabul edilebilir.
Şüphesiz söz konusu değerlendirme ancak başvurucu veya vekilinin bu yönde makul
delil sunması ya da en azından iddiasının bulunması hâlinde mümkündür.
55. Somut olayda avukatı, başvurucunun sınır dışı
edildiğini öğrendiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun idari gözetim altına alındığı tarihten beri
başvurucudan haber alamadığını ifade eden vekili, başvurucunun sınır dışı
edildiğini öğrendikten sonra dahi ne zaman sınır dışı edildiği hakkında bilgi
alamadığını beyan ederek Göç İdaresi Müdürlüklerine yazdığı dilekçeleri delil
olarak başvuru dosyasına sunmuştur. Başvurucu vekili 26/6/2020 tarihli ek beyan
dilekçesinde ayrıca başvurucunun sınır dışı edildiği ülkede tutuklu olarak
tutulduğunu, gördüğü işkenceler nedeniyle komaya girdiğini ve hâlen kendisiyle
iletişim kuramadığını iddia etmiştir. Bu durumda başvuru süresinin başvurucu
vekilinin sınır dışı edilmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlaması gerektiği
değerlendirilerek başvurunun süresinde olduğu kabul edilmiştir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
56. Anayasa'da yabancıların ülkeye girişleri, ülkede
ikamet edişleri ve ülkeden çıkarılmalarına ilişkin konularda herhangi bir
düzenlemeye yer verilmemiştir. Uluslararası hukukta da kabul edildiği üzere bu
husus, devletin egemenlik yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla devletin
yabancıları ülkeye kabul etmekte veya ülkeden sınır dışı etmekte takdir
yetkisinin bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak anılan işlemlerin -Anayasa'da güvence altına
alınan temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturması hâlinde- bireysel
başvuruya konu edilebilmesi mümkündür (A.A. ve A.A., § 54).
57. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
58. Ancak bu yasakla korunan hakların gerçek anlamda
güvence altına alındığından bahsedilebilmesi için devletin kötü muamelede
bulunmaması yeterli değildir. Devletin aynı zamanda bireyleri, kendi
görevlilerinin ve üçüncü kişilerin kötü muamele oluşturabilecek eylemlerine
karşı da koruması gerekir. Anayasa'nın 5., 16. ve 17. maddeleri uluslararası
hukuk ve özellikle de Türkiye'nin taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi'nin ilgili
hükümleri ile birlikte yorumlandığında devletin egemenlik yetkisi alanında olup
gönderildikleri ülkede kötü muameleye maruz kalabilecek yabancıların da maddi
ve manevi varlıklarına yönelik risklere karşı korunmalarının devletin pozitif
yükümlülükleri arasında yer aldığının kabulü gerekir (A.A. ve A.A., §§
57-59).
59. Anılan pozitif yükümlülük kapsamında sınır dışı
edilecek kişiye, ülkesinde karşılaşabileceği risklere karşı gerçek anlamda bir
koruma sağlanabilmesi için sınır dışı kararına karşı etkili bir karşı çıkma
imkânının tanınması gerekir. Aksi hâlde sınır dışı edildiğinde kötü
muameleye maruz kalma riski altında olduğunu iddia eden ve bu iddiasını
delillendirme konusunda devlete göre daha kısıtlı imkânlara sahip olan
yabancıya gerçek anlamda bir koruma sağlanabildiğinden bahsetmek mümkün
olmayacaktır. Dolayısıyla kötü muameleye karşı koruma pozitif yükümlülüğünün
-anılan yasağın koruduğu hakların doğası gereği- hakkında sınır dışı kararı
verilen bir yabancıya iddialarını araştırtma ve bu kararı adil bir
şekilde inceletme imkânı sağlayan usul güvencelerini de içerdiği
kuşkusuzdur (A.A. ve A.A., §§ 60, 61).
60. Bu çerçevede sınır dışı etme işlemi sonucunda
yabancının gönderileceği ülkede kötü muamele yasağının ihlal edileceğinin iddia
edilmesi hâlinde idari ve yargısal makamlar tarafından söz konusu ülkede gerçek
bir ihlal riskinin bulunup bulunmadığı ayrıntılı şekilde araştırılmalıdır.
Anılan usul güvencelerinin bir gereği olarak idari makamlarca alınan sınır dışı
kararlarının bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi, bu denetim süresince
sınır dışı kararlarının icra edilmemesi ve yargılama sürecine tarafların etkili
katılımının sağlanması gerekir (A.A. ve A.A., § 62).
61. Öte yandan Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa'da
güvence altına alınmış hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru
hakkı) güvence altına alınmaktadır. Buna göre etkili başvuru hakkı; anayasal
bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak
iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya
sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim
sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı
sağlanması olarak tanımlanabilir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun mevzuatta
öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu başvuru yolunun aynı zamanda
uygulamada da etkili olması (başarı şansı sunması) gerekir. Bununla birlikte
bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili
olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf
Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018 §§ 59-61).
62. Etkili başvuru hakkı, kötü muamele yasağının esasının
korunmasına yönelik güvencelerden farklı olarak maddi hakka ilişkin ihlal
iddialarının yetkili makamlara ulaştırılmasına imkân sağlayan güvenceler
içermektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre kötü muamele yasağı
kapsamında inceleme yapılabilmesi için sıkı ispat kriterleriyle donatılmış,
savunulabilir nitelikte bir iddianın varlığı aranırken (A.A. ve A.A., §§
63, 71-74) anılan yasakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğinin makul şekilde açıklanması inceleme için yeterli görülebilir (Yusuf
Ahmed Abdelazım Elsayad, § 63).
63. İdari ve yargısal makamların mevzuat gereği yürütmesi
kendiliğinden durmayan sınır dışı işlemlerini iptal edebilme kapasitesine sahip
olmaları, etkili bir yargısal koruma sağlama konusunda yalnız başına yeterli
bir güvence sağlamayacaktır. Yargı makamlarının yürütmeyi durdurma yetki ve
kapasitesine sahip olmaları ya da ivedi karar alabilme mekanizmalarının bulunması
da etkili başvuru hakkı kapsamındaki güvencelerin temini bakımından yeterli
değildir. Zira dava açma süresi içinde -henüz mahkemeye ulaşmadan önce- bu
kişilerin ülkede kalabilmelerini ve davalarını takip edebilmelerini güvence
altına alacak bir sistemin yasal altyapısı kurulmadan etkili bir koruma
sağlayabilmesi mümkün görünmemektedir (Y.T., §§ 50, 51).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
64. Başvurucu hakkında 8/2/2017 tarihinde sınır dışı etme
kararı verilmiş, aynı zamanda başvurucu idari gözetim altına alınmıştır.
Başvurucu, geçici ikamet izni bulunduğunu ve sınır dışı edilmesini gerektirecek
bir eyleminin olmadığı belirterek sınır dışı edilme kararının hukuka aykırı
olduğunu, ayrıca ülkesine geri gönderilmesi hâlinde kötü muameleye maruz kalabileceğini
ileri sürerek vekili aracılığıyla 23/2/2017 tarihinde İdare Mahkemesine iptal
davası açmış ve öncelikle işlemin yürütmesinin durdurulmasını talep etmiştir.
65. İdare Mahkemesi 7/4/2017 tarihinde başvurucu
hakkındaki işlemin durdurulmasına, 7/7/2017 tarihinde ise iptaline karar
vermiştir. İdare Mahkemesince işlemin durdurulmasına ve iptaline karar
verilirken geçerli ikamet izninin bulunduğu dönemde terör örgütü bağlantısından
şüphelenilerek hakkında sınır dışı etme kararı alınan başvurucunun herhangi bir
suça karışmadığı, hakkında herhangi bir tahdit kodunun bulunmadığı, dolayısıyla
kamu düzeni ve güvenliği açısından tehdit oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla başvurucunun sınır dışı edilmeyecek kişilerden olduğu yargı
kararıyla netleşmiştir.
66. Anayasa Mahkemesince Y.T. kararıyla
başvurucunun da sınır dışı edildiği dönemde yürürlükte bulunan 6458 sayılı
Kanun kapsamında kamu düzeni veya güvenliği açısından tehdit oluşturduğu
değerlendirilen yabancıların sınır dışı işlemlerinin iptali amacıyla açılan
davaların söz konusu işlemleri otomatik/kendiliğinden olarak durdurmaması nedeniyle
kötü muamele yasağıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının kanundan kaynaklı
olarak ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olay bağlamında Y.T.
kararındaki içtihattan ayrılmayı gerektiren bir olgu bulunmamaktadır. Bununla
birlikte etkili olduğu değerlendirilerek başvurucu tarafından idari yargı
sürecinin başlatılması nedeniyle bu yönde ayrıca bir değerlendirme yapılmasına
ihtiyaç duyulmuştur.
67. Sınır dışı etme kararlarına karşı etkili bir başvuru
mekanizması oluşturulmadığı takdirde sınır dışı edildiğinde kötü muameleye
maruz kalma riski altında olduğunu iddia eden ve bu iddiasını delillendirme
konusunda devlete göre daha kısıtlı imkânlara sahip olan yabancının gerçek
anlamda kötü muameleye karşı korunduğu, bu kapsamında devletin pozitif
yükümlülüklerini yerine getirdiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Başvuru
mekanizmasının etkili olabilmesi için hukuki olarak düzenlenmesinin yanı sıra
uygulamada da işlevsel olması gerekmektedir. Bu itibarla başvurucunun sınır
dışı edilme kararına karşı açılan davada işlemin yürütmesinin durdurulmasına ve
sonrasında iptaline karar verilmiş ise de bu kararların uygulanma imkânı
kalmadığından pratik anlamda da bir sonuç doğurmadığı anlaşılmıştır.
Dolayısıyla hukuki anlamda mevcut olan idari yargı mekanizmasının aynı zamanda
başvurucu açısından işlevsel olduğunu tespit etmek zor görünmektedir.
68. Ayrıca somut olayda sınır dışı işleminin
kendiliğinden durdurulmaması nedeniyle kanundan kaynaklı bir kısım sorunlar
bulunmasının yanı sıra işletilen idari yargı süreci irdelendiğinde başkaca
aksaklıkların da meydana geldiği gözlemlenmiştir. Şöyle ki 2577 sayılı Kanun'un
27. maddesinde idari işlemlere karşı açılan davalarda davacıya işlemin
yürütmesinin durdurulmasını talep etme hakkı tanınmış, idari mahkemenin davalı
idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe
göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebileceği belirtilmiştir. Anılan
Kanun'un 16. maddesine göre idarenin savunma süresinin otuz gün olduğu nazara
alındığında idarenin savunma yapmasının veya savunma için idareye tanınan
sürenin geçmesinin beklenmesinin elbette işlemin durdurulma sürecini
uzatabileceği öngörülmüştür.
69. Diğer taraftan 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi
gözetildiğinde idari mahkemenin savunma süresinin kısaltılması, memur eliyle
tebligat ve idarenin savunması gelinceye veya idareye tanınan süre doluncaya
kadar olmak üzere idari işlemin yürütmesini geçici olarak durdurma
yetkileri olduğu görülmektedir (Senih Özay, B. No: 2020/13969, 9/6/2020,
§ 80). Buna karşın yargı makamlarının sınır dışı işlemlerinin yürütmesini
durdurması yönünde hızlı karar alabilme yetkilerinin bulunması tek başına
etkili başvuru hakkı kapsamındaki güvencelerin temini bakımından yeterli
değildir. Telafisi mümkün olmayan sınır dışı işlemlerinde, gönderilmeleri
hâlinde kötü muameleye maruz kalacakları hususunda savunulabilir iddiası
bulunan kişiler hakkında geçici durdurma müessesinin işletilmemesi veya
işlemlerin yürütmesinin makul olmayan bir süre sonrasında verilmesi kötü
muamele yasağıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edilmesi sonucunu
doğurabilir.
70. Nitekim somut olayda başvurucu hakkında tesis edilen
işlem yargı makamları tarafından durdurulmuş ise de söz konusu kararın davalı
savunması alındıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra verilmesi ve bu bağlamda bir
geçici tedbir olarak yürütmenin durdurulması müessesesinin işletilmemiş
olması nedeniyle başvurucunun fiilen sınır dışı edilmesi önlenememiştir.
71. Öte yandan sınır dışı edilmeleri gereken yabancıların
sınır dışı edilmeleri hâlinde kötü muameleye maruz kalacağı yönünde
savunulabilir iddiaları bulunduğu takdirde idari ve yargısal makamlar
tarafından söz konusu ülkede gerçek bir ihlal riskinin bulunup bulunmadığı
ayrıntılı şekilde araştırılmalıdır. Kaldı ki somut olaydaki gibi sınır dışı
edilmemesi gerektiği anlaşılan kişilerin ileri sürdükleri kötü muamele şikâyetlerinde
kamu makamlarının bu şikâyetleri özenli biçimde öncelikle incelemesi beklenir.
72. Buna karşın başvuru konusu olayda ülkesine
gönderildiği takdirde siyasi ve dinî sebeplerle kötü muameleye maruz kalacağını
ileri süren ve geçici oturma iznine sahip olan başvurucunun iddiasıyla ilgili
olarak idari veya yargı makamlarca araştırma yapıldığına ilişkin veri
bulunmamaktadır. Başvurucu hakkında tesis edilen sınır dışı işleminin hukuka
aykırılığının yargı makamlarınca tespit edilmesinden bağımsız olarak başvurucunun
sınır dışı edilmesi hâlinde maruz kalacağı kötü muamele iddialarının idari ve
yargı makamlarınca titizlikle hiçbir aşamada araştırılmadığı gözlemlenmiştir.
73. Dahası başvurucunun hangi geri gönderme merkezine
yerleştirildiğine ve sonrasında sınır dışı edilip edilmediğine veya hangi
tarihte nereye sınır dışı edildiğine ilişkin yazılı talebe rağmen avukatının
bilgilendirilmediği, bu süreçte başvurucu avukatının başvurucuyla görüşme
taleplerinin sürüncemede bırakıldığına ilişkin temelsiz olmayan iddialar söz
konusudur. Neticede başvurucunun idari gözetim altına alındıktan sonra fiilen
sınır dışı edilene kadar avukat yardımından etkili biçimde yararlandığına
yönelik bir olgu başvuru dosyasına yansımamıştır.
74. Bu durumda yukarıda izah edilen süreçler dikkate
alındığında başvurucunun sınır dışı edilme işlemine karşı çıkma hakkını
uygulamada etkili kullanamadığı, dolayısıyla bu sürece etkin katılımının
sağlanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesiyle
bağlantılı olarak 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
76. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
77. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
78. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
79. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
80. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağıyla bağlantılı
etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin İdarenin işlem ve eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
81. Öte yandan somut olayda başvurucunun sınır dışı
edildiği dikkate alınarak ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı
zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla
eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan
kaldırılabilmesi için etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
26.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
82. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. 1. İdari gözetim altına alınma dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Sınır dışı edilme nedeniyle kötü muamele yasağıyla
bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü muamele
yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan
etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvurucuya net 26.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için İçişleri Bakanlığı
Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.