Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Muhammed TEKER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Veysel ATALAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlileri tarafından sözlü ve fiilî
şiddete maruz kalınması ve üçüncü kişilerce gerçekleştirilen kasten yaralama
eylemine karşı kişinin korunmaması ile bu hususta yapılan şikâyetin etkili
soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1988 doğumlu olan başvurucu Mardin'in Midyat ilçesinde
yaşamaktadır.
9. Beyanına göre olay tarihinde elektrik şirketinde
(TEDAŞ) çalışan başvurucu elektrik arızasını gidermek amacıyla gittiği Ömerli
ilçesinden arkadaşı A.Y. ile birlikte şirkete ait olduğunu düşündüğü bir araçla
dönmek üzere yola çıkmıştır.
10. 1/8/2015 tarihinde Midyat'ta mayın patlaması sonucu
kolluk görevlilerinden birinin şehit olduğu ve yedisinin yaralandığı terör
eyleminin akabinde olaydan sorumlu kişilerin yakalanması amacıyla aynı gece
saat 00.30 civarında (2/8/2015) yolda devriye görevi yürüten jandarma
personeli, daha önce çalıntı olduğu bildirilen başvurucunun içinde bulunduğu
aracı durdurmuş ve başvurucu ile A.Y.yi araçtan indirmiştir.
11. Kimlik tespiti yapıldıktan sonra haklarında herhangi
bir arama kararı bulunup bulunmadığının araştırıldığı esnada başvurucunun
koşarak kaçması nedeniyle onu yakalamaya çalışan jandarma görevlilerinin silah
kullanması neticesinde başvurucu yaralanmıştır.
12. Kendisinin anlatımına göre; kimliğinin sorgulanması
esnasında ailesine telefon açan başvurucu, "Bana bir şey olursa
terörist değil askerler beni öldürecek" demiş, görevlinin telefonu
elinden aldığı sırada terör eylemiyle bağlantısının olmadığını açıklamış, TEDAŞ'ta
çalıştığını ispatlamak için TEDAŞ'a ait yeleğinin bulunduğu poşeti görevliye
vermiş, yeleğinin cebine görevlinin ruhsata benzer bir şey koyduğunu görmesi
üzerine elini büken görevlinin yanından ana yola doğru koşarak kaçmıştır. Biraz
uzaklaşan başvurucu, kendisini kovalayan jandarma görevlilerinin silah kullanması
sonucu yaralanmış, bu arada durması yönünde ihtar yapıldığını duymamış,
bulunduğu tarlada yerde yatarken yanına gelen üç asker eline basmış, hakaret
etmiş, olay yerinde bulunan korucuya kendisinin kim olduğunu açıkladıktan sonra
görevliler tarafından ambulans çağrılmıştır.
13. Olay Görgü Tespit Tutanağına göre ise; UYAP'ta
başvurucunun aranan şahıslardan olup olmadığına ilişkin sorgulama yapıldığı
esnada başvurucu koşarak kaçmaya başlamış, durması yönünde defaatle yapılan
ihtara uymaması üzerine uyarı amacıyla havaya birkaç el ateş edilmiş, yine
durmaması üzerine yere doğru ateş edilmiş, sonrasında başvurucunun gözden
kaybolduğu fark edilmiştir. Ateşin kesilmesi emri üzerine jandarma
görevlilerince ateş edilen bölge kontrol edildiğinde başvurucunun yaralı olarak
yerde yattığı tespit edilmiş ve ambulans çağrılmıştır.
14. Başvurucu, ambulansla Midyat Devlet Hastanesine
(Hastane) götürülmüş; hayati tehlikesi bulunması nedeniyle ameliyata
alınmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen 2/8/2015 tarihli adli raporda;
başvurucunun acil operasyona alındığı, hayati tehlikesinin bulunduğu, silahla
karnından yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği
belirtilmiştir.
15. Başvurucunun anlatımına göre Hastaneye geldikten
sonraki süreç şu şekilde gelişmiştir: Hastaneye giriş yapıldığında bir polis
memuru "Yaralı terörist geliyor, yolu açın" demiş, Hastanede
önceden toplanmış kişiler bunun üzerine başvurucuya vurmaya başlamış, kolluk
görevlileri başvurucuyu korumaya çalışırken ismini B.C. olarak bildiği bir kişi
ve bir jandarma görevlisi başvurucuya yumruk atmış, bu arada doktorlar
başvurucuyu korumaya çalışmış, başvurucuya yumruk atan kolluk görevlisi, doktor
B.K.ya "Neden teröristi koruyorsun" diyerek onu boğazından
tutarak iteklemiş, sonrasında başvurucu ameliyata alınmıştır.
16. Başvurucunun ateşli silahla yaralanması nedeniyle
Midyat Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) resen soruşturma başlatılmıştır.
17. Başvurucu hakkında ateşli silah yaralanması nedeniyle
Adli Tıp Kurumundan sağlık raporu alınmıştır. 20/5/2016 tarihli raporda; mevcut
ince bağırsak rezeksiyonu, transvers kolon distal rezeksiyonu
ve sol nefrektomiye bağlı yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye
soktuğu, duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden
olduğu belirtilmiştir.
18. Başvurucu 12/10/2015 tarihinde (olaydan yaklaşık 2,5
ay sonra) Savcılığa verdiği ifadesinde ateşli silahla yaralanmasının yanı sıra
olay yerinde yerde yatarken eline basan, hakaret eden askerler ile Hastanede
kendisine yumruk atan B.C. ve kolluk görevlisinden şikâyetçi olmuştur.
19. Savcılık, zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle
kasten yaralama suçunun yanı sıra başvurucunun şikâyeti doğrultusunda kolluk
görevlileri hakkında hakaret ve basit yaralama suçundan, B.C. hakkında da basit
yaralama suçundan ayrıca soruşturma yürütmüştür.
20. Soruşturma kapsamında olay yeri inceleme ekiplerince,
silah yaralanmasının meydana geldiği yerin olay günü koşulları incelenerek
tutanak düzenlenmiş, mermi kovanları ve olayda kullanılan silahlar temin
edilerek kriminal inceleme yaptırılmış, eşleştirme sonucu başvurucuyu silahla
yaralayan kolluk görevlisinin kimliği tespit edilmiş ve yürütülen soruşturma
sonucunda zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle kasten yaralama
suçunu işlediği isnadıyla görevli İ.A. hakkında ceza davası açılmıştır.
21. Savcılıkça hakaret ve basit yaralama suçları yönünden
ayrıca kolluk görevlileri ve B.C. hakkında yürütülen soruşturma kapsamında olay
yerinde bulunan B.C. ve diğer kişiler dinlenmiştir.
22. Şüpheli B.C. ifadesinde, Hastanede bulunduğu sırada
yaralı teröristin geldiğinin söylenmesi üzerine yaralının getirildiği sedyeye
doğru orada bulunan yaklaşık 20 kişiyle birlikte yürüdüğünü, sedye üzerinde
bulunan ve terörist olarak bildiği şahsa vurmaya çalıştığını ancak orada
bulunan askerlerin vurmasına engel olduğunu, bu nedenle yaralı olan başvurucuyu
darbetmediğini, askerlerin izin vermemesi nedeniyle orada bulunan hiç kimsenin
başvurucuyu darbetmediğini belirtmiştir.
23. Hastane polisi olarak görev yapan tanık Z.T.nin
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Acil girişinde yaralının giriş
yapması için önlem alınmıştı. Hızlı bir şekilde hasta bakıcıların sedyeyi
içeriye getirdiklerini ve üzerinde bir yaralı şahsın olduğunu gördüm. Sarı alan
diye tabir edilen yerin önünden geçtiği sırada, sarı alan içerisinden hışımla
bir şahsın çıkıp sedyeye doğru koştuğunu gördüm. Şahsın kim olduğunu
bilmiyorum. Şimdi görsem bile hatırlamayabilirim çünkü yüzüne hiç bakmadım.
Şahsın yaralıya tokat salladığını gördüm. Bu tokat yaralıya isabet etti. Ben
tokat atan şahsı geriye doğru ittim ve sedyeye herhangi birinin müdahale
etmemesi için asansöre kadar eşlik ettim. Bunun dışında herhangi bir kimsenin
yaralıyı darp ettiğini görmedim."
24. Hastane otomasyon personeli olarak görev yapan tanık
İ.A.nın ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Acil giriş kapısından giriş
yapmak üzereyken orada bulunan kalabalık sedye üzerindeki yaralıya doğru hamle
yaptı ancak orada bulunan askerler müdahale etmelerine izin vermedi. Saldıran
şahısların şahsa temas edip etmediklerini bilmiyorum. Güvenlik güçleri etrafını
sarmış vaziyetteydi. Yaralı şahıs otomasyon bölümüne doğru geldiğinde ben onu
gördüm o esnada daha önce hastane kantinini çalıştıran Muhammed Teker olduğunu
gördüm ve orada bulunanlara bu Muhammed Teker'dir dedim. Daha sonra şahsı
tedavi etmek için ameliyathaneye aldılar."
25. Hastane müdür yardımcısı olarak görev yapan tanık
M.F.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Acil kapısından içeriye
girerken Muhammed'in yattığı sedyenin üzerine bir kalabalık toplandı. İçlerinde
vatandaşlar bulunuyordu. Bu sırada biz yaralı bir askeri röntgene götürüyorduk.
Asker kalabalığın içine girmesin diye kenara çektik ve beklemeye başladık. Olay
gecesi beni Savcılık Katibi [M.N.] aradı ve Savcının kamera
görüntülerini istediğini söyledi. Muhammed Teker'in zafer işareti yaptığı iddia
edilmesi üzerine bu husus incelenecekti. Görüntüleri kimin tarafından
çıkarıldığını bilmiyorum ancak görüntü kaydı çıkarıldı. Bir gün sonra ben
görüntüleri izledim. CD olarak görüntüler çıkarılmıştı ancak görüntülerin kime
teslim edildiğini hatırlamıyorum. Görüntülerde Muhammed'e vurmaya teşebbüs eden
[B.C.yi] gördüm. Başka kimseyi görmedim. Sedyenin yanı baya
kalabalıktı."
26. Hastanede doktor olarak görev yapan tanık B.K.nın
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bahse konu mağdur Muhammed TEKER
hastaneye getirildiğinde ben müdahale odasında yaralı askerler ile
ilgileniyordum. Koridordan bağırışma sesleri gelmesi üzerine dışarıya çıktım.
Dışarıda bir hareketlilik vardı. Ben sedyede yatan şahsı gördüm. Ben dışarı
çıktıktan sonra bu şahsa yönelik herhangi bir fiziki müdahalede bulunulmadı.
Ben sedyede yatan şahsı müdahale odasına alındıktan sonra tanıdım. Bu şahıs
daha önceden hastane kantininde çalışan Muhammed TEKER isimli şahıstı. Mağduru
müdahale odasından ameliyathaneye götürmek için çıkardığımız sırada yine bir
hareketlenme oldu ancak bu seferde mağdura yönelik hiç kimse fiziki müdahalede
bulunmadı. Mağdur şahıs ameliyata alındıktan sonra gerekli işlemleri
gerçekleştirildi. Mağdurun tedavi edilmesini geciktirmeye yönelik herhangi bir
engelleme veya müdahalede bulunulmadı. Mağdurun ifadesinde belirtmiş olduğu
uzman çavuşun benim boğazıma sarılarak iteklediği hususu doğru değildir. Bu
şekilde bir olay gerçekleşmemiştir. Yukarıda da beyan etmiş olduğum gibi benim
gördüğüm kadarıyla mağdura yönelik veya bana karşı herhangi bir kimse fiziki
müdahalede bulunmamıştır."
27. Hastanede doktor olarak görev yapan tanık D.K.nın
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bahse konu mağdur Muhammed TEKER
hastaneye getirildiğinde sedye ile koridorda götürülürken ben sedyeye arkam
dönük bir şekilde sarı alan bölgesine gidiyordum. O esnada sedyenin bulunduğu
yerde bir hareketlilik yaşandı ancak tam bu esnada benim arkam dönüktü. Bu
sebeple ben yaşanan olayları görmedim. Bazı sesler duymam üzerine arkamı
döndüğümde görevli askerler sedyenin başındaydı. Ben sedyede yatan hastayı
gördüğüm esnada hastaya yönelik herhangi bir fiziki müdahale olmadı. Arkam
dönük olduğu esnada herhangi bir şey yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum. Ben
seslerin gelmesi üzerine sedyeye doğru döndüğümde hareketlilik halen devam
ediyordu ancak yukarıda da belirtmiş olduğum gibi hastaya yönelik fiziksel bir
temas olduğunu görmedim. Daha sonra da mağdur şahıs ameliyata alındı ve gerekli
tedavisi gerçekleşti. Ben mağduru daha sonradan asansörün yanında sedyede
görmem üzerine tanıdım ve bu bilgiyi güvenlik memurlarına söyledim Olay
tarihinde mağdur hastaneye getirildikten sonra gerekli bütün tedavileri zamanında
gerçekleşmiştir. Tedavisinin engellenmesi için herhangi bir müdahalede
bulunulmamıştır."
28. Köy korucusu olan tanık F.D. ifadesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Gelinkaya Mahallesine nasıl
gideceğimizi konuştuğumuz esnada orada yol kontrolünde görevli olan askerler
arasında 'kaçıyor kaçıyor, kaçma' şeklinde birçok kez bağırma sesi duydum. Yol
kontrolünde görevli askerlerin kimler olduğunu bilmiyorum. Daha sonra ise silah
seslerini duydum. ...Bir dakika sonunda silah sesleri kesildi ve görevliler
etrafta kaçan şahsı aramaya başladı. Karakolun karşı tarafındaki tarlada yerde
yatan bir şahıs buldular. Bende bu şahsın yanına gittim. Şahıs yaralı bir
şekilde yerde yatıyordu. Bana [F.] dayı ben [S.nin] oğluyum' dedi
... ben şahsı tanıdım ve orada bulunanlara ambulans çağırmalarını söyledim.
Hemen ambulans çağırdılar daha sonra ise şahsın yarasını tedavi etmek için
müdahale bulunmak istediler ancak Muhammed müdahaleyi kabul etmedi. Bunun
üzerine ambulans gelene kadar herhangi bir müdahalede bulunulmadan olay yerinde
olduğu bekledik ve daha sonra ambulans olay yerine gelerek Muhammed'i götürdü.
... Yaralı şahsın yanına gidildikten sonra benim bulunduğum esnada o şahsa
yönelik herhangi bir suç içerikli eylemde bulunulmadı. Muhammed'in ifadesinde
belirttiği hakaret etme ve kendisine kötü davranılma hususları kesinlikle doğru
değildir. Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi Muhammed'in yarasına müdahale
etmek istediler ancak kendisi kabul etmedi..."
29. Başvurucu ile birlikte yolculuk yaparken kolluk
görevlilerince durdurulan tanık A.Y.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Jandarma görevlileri bizi
durdurdu. Orada çok sayıda personel vardı. Sivil giyinimli görürsem
hatırlayabileceğim bir personel bizi araçtan indirip kimlikleri istedi. Bizde
kimliklerimizi verdik. Daha sonra yanımıza gelen resmi kıyafetli bir görevli
aracı Belediyenin arkasında bulunan parka doğru aracı almamızı istedi ve aracın
çalıntı olduğunu söyledi. Bu nedenle aracı arayacaklarını söylediler. Bende
aracı Belediyenin arkasında bulunan parka çektim. Muhammed ve yanında bulunan
birkaç askeri personel yürüyerek oraya doğru geldiler. Arabanın yaklaşık olarak
3 metre uzağında durdular. Ben aracı ilk durduran ve bizden kimlikleri alan
sivil personel ile beraber aracın aranmasına yardım ediyordum. Tüm kasaları bana
kaldırttı, altında herhangi şüpheli bir şey olup olmadığına baktı. O anda bir
ses duydum 'kaçtı dur dur dur' diye ve ardından çok fazla silah sesi geldi. Ben
kaç el ateş edildiğini bilmiyorum ama 5-10 saniye civarında aralıksız silah
sesleri geldi. ... Ben Muhammed'in vurulduğu anı görmedim ancak beni karakolun
bahçesine aldıklarında askerler kendi aralarında 'yaralı olarak ele geçti'
şeklinde konuşuyorlardı... "
30. Savcılık tarafından 12/10/2015 tarihinde Hastanenin
giriş çıkışını ve başvurucunun bulunduğu yeri gösterir kamera kayıtları
Hastaneden istenmişse de Hastanenin 9/11/2015 tarihli cevabıyla kayıtların kırk
gün içinde otomatik olarak silindiği açıklanarak görüntülerin temin edilmediği
bildirilmiştir.
31. Mardin İl Jandarma Komutanlığının 4/2/2016 tarihli
disiplin soruşturması raporunda, söz konusu olaya ilişkin olarak bölgede alınan
emniyet tedbirleri, araca ve şahsa yaklaşımlar ile idari yönden yapılan
işlemler gözönünde bulundurularak idari açıdan herhangi bir kusurun olmadığının
tespit edildiği bildirilmiştir.
32. Başvurucunun yolda durdurulduğuna dair olay yerini
gösterir, karakola ait güvenlik kamerasıyla alınan görüntüler incelenmiş ve bu
hususta 2/8/2015 tarihli tutanak düzenlenmiştir. Tutanakta yer alan
görüntülerin aktarımı şöyledir:
- saat 00.33.40'ta aracın durdurulması ve şahısların
indirilmesi
- saat 00.33.40-00.38.12 arasında araçtan inen iki erkek
şahsın kabaca üstlerinin aranması ve aracın kontrolü
- saat 00.38.15'te şahısların araçla beraber eski
belediye binasının arka kısmında bulunan park alanına alınması
- saat 00.40'ta yol üzerindeki ekiplerin yol kontrolünü
ve aramayı sonlandırarak ayrılması,
- saat 00.42.29'da Muhammed Teker isimli şahsın koşarak
kara yoluna çıkması
- saat 00.42.32'de [üç kolluk görevlisinin] Muhammed Teker
isimli şahsın peşinden koşması
- saat 00.42.38'de Muhammed Teker isimli şahsın kamera
görüntüsünden çıkması
- saat 00.42.44'te Muhammed Teker'in ve görevlilerin
bulunduğu istikamete doğru gelen ateşin gözükmesi
- saat 01.00.30'da ambulansın gelmesi
33. Savcılıkça yapılan soruşturma sonucunda 13/4/2017
tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"... İncelenen soruşturma dosyası
kapsamında müşteki ifadesi, şüpheli ifadeleri, tanık beyanları, kamera
görüntüsü birlikte değerlendirildiğinde müştekinin ifadesinde belirttiği
vurulma sonrası görevlilerin tarlada yatarken eline bastığı ve hakaret ettiği
iddiası ile hastanede [B.C.] ile tanımadığı bir uzman çavuşun kendisine yumruk
attığı iddiaların soyut nitelikte olduğu, bu iddialar hakkında kamu davası
açılmasını gerektirecek nitelikte yeterli delil elde edilemediği
anlaşıldığından şüpheliler hakkında atılı suçlardan ayrı ayrı kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına..."
34. Anılan karara başvurucu tarafından yapılan itiraz,
Midyat Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı
başvurucuya 5/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucu 3/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
36. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Tuna
Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/1/2018, § 28-38.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
37. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
38. Başvurucu; araçları durdurulduktan sonra kolluk
görevlilerinden biri tarafından kolunun bükülerek kendisine hakaret edildiğini,
yaralanmasından sonra yerde yatarken görevlilerden üçünün eline bastığını,
ayrıca Hastanenin Acil Servis bölümünde kolluğun kendisini koruyamaması
sonucunda bir kolluk görevlisi ile B.C. isimli şahsın yumruk atmasıyla
yaralandığını, buna karşın haklarında etkili soruşturma yürütülmeyerek cezasız
bırakıldıklarını, ayrıca soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını iddia
etmiş ve anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
40. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuruya konu iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü
anlaşılmıştır.
42. Başvuruyu oluşturan şikâyetler, birbiriyle bağlantılı
üç şikâyetten oluşmaktadır. İlk şikâyet başvurucunun kamu görevlilerince
darbedilmesi ve hakarete uğraması nedeniyle devletin negatif yükümlülüğünün
ihlal edildiğine, ikinci şikâyet başvurucunun üçüncü bir kişi tarafından kasten
yaralamaya maruz kaldığı sırada kamu görevlilerince korunmaması nedeniyle
devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında kalan koruma (önleme) yükümlülüğünün
ihlal edildiğine, üçüncü şikâyet ise bu olaylarla ilgili etkili soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle devletin pozitif yükümlülüğünün ihlal edildiğine
yönelik olup inceleme üç ayrı başlık altında yapılmıştır. Başvurucunun ateşli
silahla yaralanmasına ilişkin soruşturma ve/ya kovuşturma süreci başvuru konusu
olmadığından, bu yönden inceleme yapılmadığı ayrıca belirtilmelidir.
1. Kötü Muamele
Yasağının Maddi Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kötü Muamele
Yasağının Negatif Yükümlülüğü Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia (Kolluk Görevlilerince
Şiddete Maruz Kalma İddiası)
43. Başvurucu, bulunduğu araçtan indirildiğinde silahla
yaralanmasından önce kolluk görevlileri tarafından kolunun bükülerek kendisine
hakaret edildiğini, yaralandığında yerde yatarken görevlilerce eline
basıldığını, yaralandıktan sonra Hastanedeki bir görevlinin yumruk atmak
suretiyle kendisini darbettiğini ileri sürmüştür.
44. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
45. Etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden
uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma
yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
46. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
116).
47. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta
bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları
gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda, mağdur olduğunu ileri süren
kişilerin olgulara dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile
desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin
yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar
kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir
olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma
başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların
güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi-
söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir
soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini
söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426,
12/12/2018, §§ 45, 46).
48. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek
için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de
bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek
için bu konuda haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını
desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine
getirdiğine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz
konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal
edildiğinin incelenebilmesi mümkün olamamaktadır (Beyza Metin, § 47)
49. Somut olayda Savcılık, başvurucunun kolluk
görevlilerinin fiilî veya sözlü şiddetine maruz kalıp kalmadığı yönünde yaptığı
araştırmada olay yeri kamera görüntülerini incelemiş, olay yerinde bulunan ve
kolluk görevlisi olmayan kişileri tanık olarak dinlemiş, başvurucu hakkında
adli muayene raporları almıştır.
50. Toplanan delillere göre başvurucunun kolluk
görevlilerinin şiddetine maruz kaldığı yönünde somut bir olgu soruşturmaya
yansımamıştır. Aksine başvurucunun hakarete uğradığını veya darbedildiğini
iddia ettiği yerlerde bulunan ve tanık olarak dinlenen kişiler -A.Y., F.D.,
B.K- hakaret veya darp olmadığını açıkça ifade etmiştir. Tanıklar böyle bir
olayı görmediklerinden ziyade bu şekilde bir olayın olmadığına tanıklık
etmişlerdir. Başvurucu hakkında alınan sağlık raporlarında sadece silahla
yaralanmasına bağlı olarak fiziki bulguların tespitine yer verilmiştir. Ayrıca
karakol kamera görüntüleri de başvurucunun iddialarını destekler mahiyette değildir.
51. Öte yandan başvurucunun toplanmadığını iddia ettiği
veya soruşturma makamlarınca değerlendirilmediğini öne sürdüğü herhangi bir
kanıtı başvuru formunda dile getirmediği anlaşılmaktadır.
52. Başvurucunun kolluk görevlilerince kötü muameleye
maruz kaldığına ilişkin şikâyetlerini uygun ve yeterli delille desteklemediği
dikkate alınarak bu iddiasının savunulabilir olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu
nedenle başvurucunun etkili bir soruşturma yapılması yönündeki beklentisinin
haklı olmadığı, dolayısıyla bu şikâyetinde ihlalin olmadığının açık olduğu
değerlendirilmiştir.
53. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının negatif
yükümlülüğü yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kötü Muamele
Yasağının Koruma -Önleme- Yükümlülüğü Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(Kolluk Görevlilerince Korunmama İddiası)
54. Başvurucu, yaralı olarak Hastaneye geldiğinde kamu
görevlilerinin olaya müdahale etmemesi (eylemsizliği) nedeniyle devletin önleme
yükümlüğünün de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
55. Soruşturma makamlarının suçları önlemek veya
caydırmak amacıyla insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin
tercihi dikkate alınarak önleme yükümlülüğü yetkililer üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Önleme yükümlülüğünün ortaya çıkması
için yetkililerce belirli bir kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik gerçek
ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun bilindiği ya da bilinmesinin gerektiği
durumların varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız
olduklarının tespiti gerekmektedir. Ancak bu konu, her davada kendi koşulları
altında değerlendirilmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 53; Z.C. [GK], B. No: 2013/3262,
11/5/2016, § 85).
56. Başvurucu, soruşturma aşamasındaki ifadesinde
Hastaneye getirildiğinde önceden toplanmış olan kalabalığın linç etmek amacıyla
kendisine saldırdığı sırada kolluk görevlilerinin arasında bulunduğunu ve
görevlilerin kendisini koruduğunu ifade etmiştir. Ancak başvuru formunda, kolluk
görevlilerinin koruma görevini yerine getirmemeleri nedeniyle görevlerini
kötüye kullandıklarını beyan etmiştir.
57. Soruşturma kapsamında dinlenen ve olay anında
Hastanede bulunan tüm tanıklar kolluk görevlilerinin çabalarına rağmen
kalabalık bir grubun başvurucuya fiziken saldırmaya çalıştığını ifade
etmişlerdir. Ayrıca başvurucunun Hastaneye ulaşır ulaşmaz tedavisine
başlandığı, dolayısıyla tedavisi yönünden bir gecikme yaşanmadığı tanık
beyanlarına yansımıştır.
58. Bu durumda terör eyleminin olduğu gün Hastanede
toplanan bir grubun başvurucuya zarar verme tehlikesi kolluk görevlileri
tarafından ciddiye alınarak başvurucunun görevlilerden oluşan güvenlik kordonu
içinde Hastanenin Acil Servis bölümüne getirildiği ve derhâl sağlık hizmeti
almasının sağlandığı anlaşıldığından, alınan tedbirlerin makul seviyede
olmadığını söylemek başvurudaki bilgiler kapsamında mümkün görünmemektedir.
Başvurucunun iddiasının aksine, kolluğun linç teşebbüsüne müsamaha gösterdiği
veya koruma yükümlülüğünü ihmal ettiğini doğrular mahiyette bir olgu tespit
edilmemiştir. Dolayısıyla somut olayda kamu makamlarının önlem almakta
başarısız olduğundan söz edilemeyecektir. Bu nedenle devletin önleme
yükümlülüğünün ihlal edilmediğinin açık olduğu anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının koruma
yükümlülüğü yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın da açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kötü Muamele
Yasağının Usul Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia (Üçüncü Kişilerce
Şiddete Maruz Kalındığı Şikayetine Yönelik Etkili Soruşturma Yapılmadığı
İddiası)
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının usul yönünden ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
61. Anayasa Mahkemesinin, kötü muamele yasağı kapsamında
devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen olaylarda
Anayasa'nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş bulunan yasal ve idari
çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve manevi varlığı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, buna ilave olarak işkence ve
kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını
sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
62. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
-bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz
bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 82).
63. Devletin bu pozitif yükümlülüğünün bir parçası olarak
usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her
türlü saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 106; Tahir Canan, §
25).
64. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini
sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi
değil uygun araçları kullanmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17.
maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da
belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 113).
65. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması
gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
66. Başvurucu; Hastanede toplanan kalabalık arasında
bulunan B.C. tarafından yumruk atılmak suretiyle yaralandığını, buna rağmen
Savcılıkça etkili soruşturma yürütülmeyerek kendisini darbeden kişilerin
cezalandırılmadığını, aynı zamanda soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını
ileri sürmüştür.
67. Başvurucunun yaralı olarak getirildiği Hastanede
önceden toplanan bir grubun başvurucunun terörist olduğu düşüncesiyle
başvurucuya saldırmaya çalıştığı, bu esnada güvenlik kordonu içinde bulunan
başvurucunun kolluk ve sağlık görevlilerinin çabaları sonucu tedavisinin
yapılması amacıyla kalabalıktan uzaklaştırıldığı hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
68. Soruşturma kapsamında Savcılık başvurucunun şikâyet
ve delillerini tespit etmiş, olay yerinde bulunan tanıkları dinlemiş,
başvurucuya vurduğu iddia edilen B.C.nin ifadesine başvurmuş, 2015 yılında
başlayan soruşturmayı yaklaşık iki yılda tamamlamıştır. Bu durumda şikâyetçinin
soruşturmaya katılımının sağlandığı, şüphelinin kimliğinin tespit edilerek
soruşturmaya dâhil edildiği ve birtakım delilerin toplandığı anlaşılmaktadır.
69. Buna karşılık olaydan yaklaşık iki ay sonra resmî
yollarla istenen Hastane kamera kayıtları, otomatik silme süresinin geçmiş
olması nedeniyle temin edilememiştir. Hastanede müdür yardımcısı olarak görev
yapan tanık M.F.nin olay gecesi Savcılık kâtibinin kendisini aradığını,
savcının kamera görüntülerini istediğini söylediğini, görüntü kaydının
çıkarıldığını, bir gün sonra görüntüleri izlediğini ancak CD olarak çıkarılan
görüntülerin kime teslim edildiğini hatırlamadığını ifade etmesi karşısında
olay gecesi kamera görüntülerinin CD ortamına aktarıldığı anlaşılmaktadır. Buna
rağmen kim tarafından kime teslim edildiği hususunda bir araştırma veya bilgi
olmadığından görüntülerin kaybolup kaybolmadığı hakkında bilgi edinilememiştir.
70. Başvurucu hakkında alınan adli raporun -yaralamanın
mahiyeti gereği sadece silahla yaralanmasına özgülenmesi nedeniyle-
başvurucunun iddia ettiği gibi yumruklanmak suretiyle darbedilip edilmediğinin
tespiti bakımından yetersiz kaldığı açıktır. Bu nedenle kamera görüntülerinin
ve tanık ifadelerinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından önemi
artmaktadır.
71. Diğer taraftan tanıkların başvurucuya üçüncü
kişilerce fiziksel saldırı yapılmaya çalışıldığını beyan etmelerinin yanı sıra
Hastane polisi olarak görev yapan Z.T., kalabalıktan bir kişinin başvurucuya
vurduğunu gördüğünü ifade etmiş; başvurucu da bu kişinin B.C. olduğunu iddia
etmiştir. Hastane Müdür Yardımcısı M.F. de kamera görüntülerini izlerken
başvurucuya vurmaya teşebbüs eden kişinin B.C. olduğunu belirtmiştir.
72. Diğer tanık ifadelerine yer verilmesine rağmen başvurucunun
iddialarını destekleyen tanıklar Z.T. ve M.F.nin beyanları ile şüpheli B.C.nin
ifadesine Savcılık kararında yer verilmediği ve tartışılmadığı görülmektedir.
Dolayısıyla Savcılıkça toplanan delillerin nesnel analizle yorumlanması
suretiyle sonuca ulaşıldığı hususunda tereddüt oluşmuştur.
73. Somut olay kapsamında Savcılık tarafından yürütülen
soruşturmada eksikliklerin bulunmasının yanı sıra başvurucunun iddialarını
destekleyen birtakım delilerin varlığına rağmen bu deliller tartışılmaksızın
şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinden dolayı yapılan
soruşturmanın etkili olmadığı değerlendirilmiştir.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında kalan usul
yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş,
soruşturmanın yeniden açılması ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
77. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
78. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
79. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
80. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının usul
yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
Savcılık kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
81. Bu durumda kötü muamele yasağının usul yükümlülüğünün
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Midyat Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
82. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul
boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmak üzere Midyat Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.