TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADİR AKBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29811)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucu
|
:
|
Kadir AKBAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Alpcan Uğur AĞARTAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, beyanları mahkûmiyete belirleyici olarak esas alınan
tanıkların kovuşturma aşamasında sorgulanmalarına imkân verilmemesi nedeniyle
tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İran uyruklu müştekiler M.R. ve S.M., turist olarak
İstanbul'da bulundukları sırada kendisini A. olarak tanıtan bir şahıs yanlarına
gelip Farsça konuşarak çay içmek üzere müştekileri J. isimli bir bara
götürmüştür. J. isimli barda yüklü bir hesap gelmesi üzerine müştekiler hesaba
itiraz etmiş ve hesap konusunda tartışma çıkmıştır. Daha sonra müştekiler
başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer sanıkların gelerek kendilerini
tartakladıklarını, tehdit edip ceplerindeki paraları çıkarmalarını sağladıklarını,
paraları alıp kendilerini dışarı attıklarını iddia ederek şikâyetçi
olmuşlardır.
9. Müştekiler M.R. ve S.M.nin 2/4/2015 tarihinde Beyoğlu İlçe
Emniyet Müdürlüğünde tercüman olduğu belirtilen S.K. eşliğinde beyanları
alınmıştır. Müştekiler beyanlarında J. İsimli barda başvurucunun üstlerini
arayarak ceplerindeki paraları çıkarıp masaya koyduğunu, başvurucunun
kendilerini sarstığını, elleri ile duvara iterek tartakladığını, karakolda
şikâyetçi olduklarını, polisler ile mekâna dönerek başvurucuyu
gösterdiklerinibelirtmişlerdir.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) başvurucu
hakkında soruşturma başlatılmış, başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucunun
İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğince alınan 2/4/2015 tarihli ifadesi şöyledir:
"...Ben suça konu lokantada garsonum,
iddia edildiği gibi bir olay yaşanmadı, müştekileri tanıyorum, işyerimize
müşteri olarak geldiler, yediler içtiler, ücretini ödeyip, ayrıldılar. Sonra neden
bu şekilde iftirada bulundular bilmiyorum, iddia edildiği gibi biz paralarını
zorla almadık, buna ilişkin güvenlik kamera kayıtları savcılığa sunulacaktır,
atılı suçlamaları kabul etmiyorum ...”
11. Savcılık 3/10/2015 tarihli ve 2015/3142 sayılı iddianame ile
başvurucu hakkında yağma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açmıştır.
Başvurucunun İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) alınan 16/2/2016
tarihli ifadesi şöyledir:
"...Ben olayla ilgili sulh ceza
hakimliğinde savunmamı yapmıştım, aynısını tekrar ediyorum. Ben suç tarihinde
ismi geçen barda garson olarak çalışıyordum. Müştekilere hesabı ben götürdüm.
Kendi rızalarıyla hesabı ödediler ancak bardan bayanları dışarıya çıkarmak
istediler. Müsaade etmedik. Bu nedenle bizi şikayet etmişler. İddia edildiği
gibi zorla müştekilerden 100 TL ve 700 Dolar almış değiliz, suçsuzum..."
12. Kovuşturma aşamasında müştekilerin beyanları alınmamıştır. Mahkemece
müştekilerin beyanlarının alınmama sebebi tartışılmadığı gibi başvurucunun da
müştekilerin beyanlarının alınması yönünde herhangi bir talepleri olmamıştır.
13. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 29/12/2016
tarihli kararıyla başvurucunun müştekilere yönelik yağma suçundan ayrı ayrı 4
yıl 7 ay hapis cezasına mahkûmiyetine karar verilmiştir. Kararın ilgili
kısımları şöyledir:
"...Sanıkların eyleme bizzat
katıldıkları, [J.] isimli
bara bir şekilde ikna etmek suretiyle getirilen mağdurları baştan itibaren
yağma saiki ile hareket ederek getirilen içki vs. Ücretleri aşırı fahiş
göstermek istemedikleri içkileri servis edilmiş ve arada hukuki ihtilaf varmış
görüntüsü vermek suretiyle gerçek amaçlarını gizlemek suretiyle cebir ve
tehditle üzerlerinde bulunan paraları aldıkları, [M.Y.] ve [K.A.nın](başvurucu) bizzat zor kullanarak mağdurların üzerlerini aradıkları,
ceplerini boşalttıkları ve tehdit ettikleri sanık [H.Ç.nin] işletmeci pozisyonunda olup daha sonra mağdurların
polise gitmemeleri için 200 dolar paralarını iade eden kişi olduğu, olay
tutanağı, mağdur beyanı, teşhis tutanağı, yukarıda belirtilen deliller ve tüm
dosya kapsamından eylemin birden fazla kişiyle birlikte işyerinde yağma suçunu
oluşturduğu subut bulmuş, sanıklar savunmalarında her ne kadar suçlamayı kabul
etmeseler ve kamera kayıtlarını soruşturma aşamasında dosyaya sunacaklarını
beyan etmiş iseler de kamera kayıtlarını dosyaya sunmadıkları, tevil yollu
olayı doğruladıkları, aradaki meseleyi hukuki ihtilaf gibi göstermeye
çalıştıkları, dolayısıyla oluşa ve dosya içeriğine aykırı savunmalarına itibar
edilmemiş, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde suçun işleniş
biçimi, kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve
değeri, oluşan zarar, tehlikenin ağırlığı, kastın ağırlığı, güdülen amaç ve
saik dikkate alınarak her iki mağdura yönelik gerçekleştirilen eylem nedeniyle
TCK 43/3 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar
verilmiştir..."
14. Başvurucu; müştekilere soru sorma hakkının kısıtlandığını,
anılan karara karşı müştekilerin atfı cürüm niteliğindeki beyanları dışında
delil olmadığını, müştekilerin beyanlarının gerçekte tercüman olmayan bir şahıs
eşliğinde alındığını, teşhis işleminin usulsüz olduğunu belirterek karara karşı
istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza
Dairesi (Daire) 5/5/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar
vermiştir.
15. Başvurucu nihai kararı 23/6/2017 tarihinde öğrenmiştir.
16. Başvurucu 20/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı
201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil
sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere
ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak
doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim
aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun
yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir.
Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi”
kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii
birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir
delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan
sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade
tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak
belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik
durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”
20. 5271 sayılı Kanun’un
“Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından
ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme
sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme
yerine geçemez.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi
şöyledir:
“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş
veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada
hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir
nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın
duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce
yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu
belgeler okunabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili,
sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların
okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller
hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes
aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
(...)
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya
çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında
davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
24.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal hukuktaki nitelemeye
bakılmaksızın tanık kavramının
Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir
Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram
duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya,
B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir
Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişi
tanıklarını (Doorson/Hollanda, B.
No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister
okunsun ister okunmasın ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından
dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).
25.
AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne
esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken iki hususa vurgu
yapmaktadır. AİHM ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması için geçerli
nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. İkinci olarak -makul bir gerekçenin
olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık
tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup
olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu
nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı
incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja
ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011,
§§ 119, 147; Cevat Soysal/Türkiye,
B. No: 17362/03,23/9/2014, § 75).
26. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin
alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı
tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van
Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93..., 23/4/1997, § 51;
Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86,
15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B.
No: 26171/07, 19/7/2012, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 30/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; beyanları mahkûmiyet kararına esas alınan
müştekilerin dinlenmediğini, tanık sıfatıyla duruşmada sorgulanamadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını
sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık
sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652,
24/5/2018, § 41).
33. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve
tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini
ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi
(müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık
olabilir (Selçuk Demir, B. No:
2014/9783, 22/1/2015, § 35).
34. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili
ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan
tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen
ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla
yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip
olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan
bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya
yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse
tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz
Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560,
16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77;
İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45).
35. Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen
tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip
vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak
tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine
dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren
tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil
yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp
sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467,
7/1/2016, § 80).
36. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında
da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada
mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın
veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu
olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı
hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek
doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek
delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması hâlinde 5271 sayılı
Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bu tanığın duruşmada
dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesi mümkün
değildir (Az. M., § 58).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Somut olayda müştekiler; M.R. ve S.M.başvurucunun garson
olarak çalıştığı barda yüklü bir hesap gelmesi üzerine hesaba itiraz
ettiklerini, başvurucunun diğer sanıklarla birlikte kendilerini tartaklayarak
tehdit edip ceplerindeki paraları çıkarmalarını sağladıklarını, paraları alıp
kendilerini dışarı attıklarını iddia ederek şikâyetçi olmuşlardır. Müştekiler
beyanlarında ayrıca polisler ile birlikte olayın gerçekleştiği bara geri
döndüklerini, kendilerini ölümle tehdit ederek paralarını zorla alan
başvurucunun da aralarında bulunduğu şahısları gösterdiklerini belirtmişlerdir.
Kolluk tarafından aynı gün müştekilerin beyanlarına göre Olay, Yakalama, Teşhis
Tutanağı düzenlenmiştir. Müştekilerin beyanları tercüman olarak belirtilen S.K.
eşliğinde kolluk kuvvetleri tarafından alınmış, ilerleyen aşamalarda
müştekilerin başkaca beyanına başvurulmamıştır. Başvurucu ve diğer sanıklar
hakkında yağma suçundan kamu davası açılmıştır. Mahkeme, yargılama sonucunda
başvurucuyu yağma suçundan mahkûm etmiştir. Mahkûmiyet kararı müştekilerin
kollukta vermiş olduğu beyanlarına dayanmaktadır (bkz. § 13).
38. Tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren
herhangi bir kişi olabileceğine yönelik yukarıdaki açıklamalar dikkate
alındığında (bkz. § 33) mahkûmiyet kararının dayandırıldığı müştekiler MR. ve
S.M. bundan böyle tanık olarak anılacaktır.
39. UYAP üzerinden yapılan inceleme ile başvuru formunun ve
ekinde yer verilen bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde Mahkemece
yapılan yargılama sırasında başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanıkların
dinlenmesine yönelik davetiye çıkarılmadığı, Mahkemenin tanıkları duruşmada
dinlemediği, tanıkların duruşmada neden dinlenmediği hususunda herhangi bir
gerekçe de göstermediğianlaşılmaktadır. Tanıkların duruşmada dinlenmemesinin
geçerli bir nedeninin bulunup bulunmadığı Mahkemece belirtilmeyerek tanık
sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi
yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine
getirilmemiştir.
40. Öte yandan tanığın duruşmada dinlenmemesi hususunda makul
bir gerekçe gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle
tanığın duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının
genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de
belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkȗmiyet hükmünün yalnızca veya büyük
ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen
ifadeye dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca hükmün yalnızca veya
büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından
verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici güvenceler
sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici imkânlar
tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir (Onur
Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, § 40).
41. Somut olayda gerekçeli karar incelendiğinde tanıkların
soruşturma evresinde başvurucu aleyhine verdiği ifadelere dayanılarak başvurucu
hakkında mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan
tanıkların ifadesinin mahkûmiyet hükmünün kurulmasında tek olmasa da belirleyici olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 10).
42. Başvurucu, tanıkların beyanlarının belirleyici delil
olmasına rağmen dinlenmediğini belirterek mahkûmiyet kararına karşı istinaf
yoluna başvurmuş; Daire, başvurucunun istinaf dilekçesinde bildirdiği bu
itirazlarla ilgili bir değerlendirme yapmaksızın istinaf başvurusunun esastan
reddine kesin olarak karar vermiştir.
43. Başvurucu, tanıkların beyanlarını kabul etmeyerek tanığın
beyanının güvenilirliği konusundaki şüphelerini dile getirmiştir. Mahkemece
tanık beyanının güvenilirliği hususunda başvurucudaki şüphenin giderilmediği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olayda duruşmada dinlenmeyen tanığın
ifadesine dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak
yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmaktadır.
44. Sonuç olarak başvurucuya beyanları mahkûmiyette belirleyici
ölçüde esas alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden
başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
45. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar
verildiğinden usulsüz teşhis işlemi yapıldığını, sahte tercüman kullanıldığını
şüpheye yer bırakmayacak şekilde maddi gerçeğin ortaya çıkarılmadığını, eksik
inceleme ile hüküm kurulduğunu belirterek yargılamanın sonucunun adil olmadığı
yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının ortadan
kaldırılması talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak
ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66, 67).
51. İncelenen başvuruda, tanıklar MR ve S.M.nin duruşmada
dinlenmemesi ve tanıkların neden duruşmada dinlenmediğine ilişkin gerekçenin
ortaya konulmaması, tanıkların duruşmada sorgulanamaması, dengeleyici savunma
imkânlarının başvurucuya tanınmaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin ilk derece mahkemesinin
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzereİstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine (E.20015/243, K.2016/398)
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.20015/243, K.2016/398) yerine bakmakla
görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E.
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F.
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.