TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEM KURU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29874)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/11/2020-31309
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Cem KURU
|
Vekili
|
:
|
Av. Himmet KIZMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olan başvurucunun ceza infaz
kurumunda darbedilmesi sonrasında ellerinden ve ayaklarından kelepçelenerek
gözlem odasında soğuk bir ortamda tutulması ve bu olaya ilişkin soruşturmanın
etkisiz yürütülmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Bakanlık görüşüne karşı başvurucu beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir 2 Numaralı F Tipi Yüksek Güvenlikli
Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak tutulmaktadır.
9. Başvurucunun aynı zamanda ablası da olan vasisi L.K.,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 27/12/2016 tarihli dilekçeyle
başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda maruz kaldığını ileri sürdüğü birtakım
olaylar sebebiyle şikâyetçi olmuştur. Söz konusu dilekçede özetle başvurucunun
14/12/2016 tarihine kadar beş gün süreyle ellerinin domuz bağı şeklinde
kelepçelenerek pencereleri açık soğuk bir odada tutulduğunu, yemek verilirken
dahi ellerinin çözülmediğini, bu sebeple aç bırakıldığını ve tutulduğu odadan
çıkarıldıktan sonra revire gitme talebinin kabul edilmediğini iddia etmiştir.
Başvurucunun tutulduğu alanda kamera bulunduğunu ifade eden L.K. ayrıca
başvurucunun bileklerinde oluşan tahrişin hâlen durup durmadığını bilmediğini
belirtmiştir.
10. Başvurucu vekili 10/1/2017 tarihli dilekçeyle aynı
olay nedeniyle Başsavcılığa şikâyette bulunmuştur. Dilekçede 9/12/2016 ila
12/12/2016 tarihlerinde başvurucunun S. ve Y. isimli infaz koruma memurları
tarafından darbedilerek ellerinin ve ayaklarının arkadan bağlandığını,
pencerelerin açık bırakılması nedeniyle soğuk bir odada tutularak başvurucuya
işkence edildiğini, ellerinde ve kaburgalarında kalıcı hasar meydana geldiğini
ileri sürmüştür.
11. Başsavcılık, başvurucu vasisinin şikâyeti üzerine
başlattığı soruşturma kapsamında Ceza İnfaz Kurumuna yazdığı 12/1/2017 tarihli
yazıyla;
- Başvurucunun elleri bağlı şekilde beş gün süre ile
tutulup tutulmadığı,
- İddia edilen olaydan sonra başvurucunun Kurum revirine
veya hastaneye götürülüp götürülmediği, götürülmüş ise düzenlenen adli
raporunun bir suretinin gönderilmesi, aksi takdirde hastaneye sevkinin
yapılarak raporunun aldırılması,
- Bu olaya ilişkin olarak yapılan disiplin
soruşturmasının kararının bir suretinin gönderilmesi,
- Olayın geçtiği yeri gösteren kamera kaydının bulunup
bulunmadığı, varsa olay tahindeki kamera kayıtlarının gönderilmesi şeklinde
bilgi ve belge istemiştir.
12. Ceza İnfaz Kurumu 30/1/2017 tarihli yazıyla
Başsavcılığın talebine yanıt vermiştir. İlgili yazıda özetle;
i. Başvurucunun 10/12/2016 tarihinde kalmakta olduğu A-32
numaralı odada oda arkadaşı hükümlü M.A. ile tartıştığı, tartışma sonrası
agresif tavırlar gösteren iki hükümlünün de odadan çıkarılarak gözlem odasına
alındığı, başvurucunun gözlem odasına alındığı esnada görevli memurlara
direnerek küfrettiği, bu eyleminden dolayı hükümlü hakkında disiplin
soruşturması yapıldığı ve Disiplin Kurulu Başkanlığının kararıyla 12 gün
süreyle hücreye koyma disiplin cezası ile cezalandırıldığı, M.A.nın gözlem
odasına alındıktan sonra sakinleşmesi üzerine kalmakta olduğu A-32 numaralı
odaya alındığı, başvurucunun agresif tavırlarına devam etmesi sebebiyle gözlem
odasında kalmaya devam ettiği,
ii. Başvurucunun oda arkadaşı hükümlü M.A. ile yaşadığı
sorun nedeniyle konulduğu B tek 31 numaralı gözlem odasında kalmaktayken
öncesinde tutulmakta olduğu A-32 numaralı odaya götürüldüğü (üç infaz koruma
memuru tarafından düzenlenen tutanağa göre bu sırada saatin 11.15 olduğu), A-32
numaralı odada tutulan M.A. ile hükümlü F.E.nin başvurucunun odaya konulmasını
istememesi üzerine tartışma yaşandığı, tartışma sırasında F.E.nin başvurucuya
tokat attığı, bu olaydan sonra her iki hükümlünün tekrar gözlem odasına alındığı,
F.E. hakkında bu olay nedeniyle disiplin soruşturması yapıldığı, soruşturma
neticesinde 2 gün hücreye koyma disiplin cezası verildiği,
iii. Başvurucunun tutulduğu gözlem odasının camının
kapalı olduğu, başvurucunun çeşitli tarihlerde konulduğu gözlem odasında
kendisini keserek yaralaması ve gözlem odasına zarar vermesi, görevli memurlara
saldırgan tavırlar göstererek küfredip tekme atması, ayrıca gözlem odasında
kaldığı takdirde odaya zarar vereceğini, kapıya vurarak hükümlü ve tutukluları
yatırmayacağını, orada tutulanları galeyana getirip isyan çıkaracağını
söylemesi üzerine ayaklarının ve ellerinin arkadan kelepçeyle -giymiş olduğu
eşofmanının üstünden- bağlandığının 9/12/2016 tarihli Olay Tutanağı, görevli
memurlardan alınan ifadeler ve izlenen kamera görüntülerinden anlaşıldığı,
iv. Başvurucunun iddia edildiği gibi beş gün süre ile
değil 10/12/2016 tarihinden 12/12/2016 tarihine kadar gözlem odasında
tutulduğu, 12/12/2016 tarihinde B-51 numaralı odaya konulduğu,
v. Kurum doktorunun 26/1/2017 tarihinde başvurucuyu
muayene ederek başvurucu hakkında düzenlediği darp ve cebir raporunda her iki
kolda, göğüs ön duvarında eski kesiklere bağlı yara ve sağ yanında hassasiyet
saptandığı, göğüs cerrahisine sevk edildiği bilgisinin yer aldığı,
vi. Başvurucunun vasisinin dilekçesinde iddia ettiğinin
aksine başvurucuya yemek verilmesine ilişkin olumsuz bir durumun söz konusu
olmadığı, yemeklerinin hükümlüye verildiğinin görevli memurların ifadelerinden
anlaşıldığı belirtilmiştir.
13. Ceza İnfaz Kurumu, yazı ekinde ayrıca iddialara
ilişkin soruşturma evrakını ve gözlem odasına ilişkin kamera görüntülerini
içeren üç DVD göndermiştir.
14. Yazı ekleri içinde bulunan, başvurucuya ait
12/12/2016 tarihli kesin doktor raporunda başvurucunun "Yüzüne ve
çenesine yumruk darbeleri almış." olduğu belirtilerek sağ elmacık
kemiğinin hafif şiş ve burun kökünün kızarık olduğu, yaralanmanın basit tıbbi
müdahale ile giderilebileceği tespiti yer almıştır. Söz konusu doktor raporu
dışında başvurucu hakkında düzenlenen 26/1/2017 tarihli rapor da (bkz. § 12, v)
yazı eklerinde gönderilmiştir.
15. Beş infaz koruma memuru tarafından düzenlenen
10/12/2016 tarihli tutanak içeriğinde başvurucunun kalmakta olduğu A-32
numaralı odada 9/12/2016 günü saat 23.00 sıralarında M.A. ile tartışması
sonrasında gözlem odasına götürüldüğü, buraya girişinde yapılan arama sırasında
görevlileri engellediği, sakin olması istenmesine rağmen saldırgan tavırlarını
sürdürdüğü, bu odaya konulduğu takdirde odaya zarar vereceğini söylemesi
üzerine kendisine ve odaya zarar vermemesi için başvurucuya plastik kelepçe
takıldığı, başvurucunun bu esnada infaz koruma başmemuruna tekme attığı ve
görevlilere küfrettiği belirtilmiştir.
16. Ceza İnfaz Kurumunun Başsavcılığa gönderdiği belgeler
UYAP aracılığıyla incelendiğinde başvurucunun ne kadar süreyle el ve
ayaklarının kelepçelendiği veya yemek verilmesi sırasında kelepçenin çözülüp
çözülmediği konusunda herhangi bir tutanağın ya da infaz koruma memurlarının
beyanını içeren ifade örneklerinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
17. Başvurucu 12/12/2016 tarihinde A-32 numaralı odada
F.A. ile yaşadığı olay sonrasında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında
sözlü ifade vermiştir. 19/12/2016 tarihli ifadesinde başvurucu, olayı anlatmış;
beyanında F.A.nın attığı ilk yumruğun burnuna, ikincisinin ise yanağına
geldiğini belirtmiştir.
18. Savcılık, Ceza İnfaz Kurumundan gelen belgeler
ışığında başkaca bir araştırma yapmaksızın 14/2/2017 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik
tedbirlerinin Uygulanması Hakkındaki Kanunun 50/1-c maddesine göre 'diğer
kontrol usullerinin [yetersizliği]
halinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya eşyayı
tahrip etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle kelepçe ve
bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılabilir' hükmünün bulunduğu,
Bahse konu olayda da hükümlü Cem
Kuru’nun infaz koruma memurlarına yumruk ve tekme atarak saldırması, kendisine
ve çevreye zarar vereceği şeklinde bağırması üzerine, kendisine ve çevresine ve
eşyalara zarar vermesinin önlenmesi için sakinleşene kadar ellerinin ve
ayaklarının kelepçelendiği ve sakinleştiğinde kelepçelerin açılmasında, görevli
İnfaz Koruma memurlarının görevlerini kötüye kullanarak hükümlü Cem Kuru’yu
işkence ettiklerine dair haklarında kamu davası açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilemediğinden ceza infaz kurumu görevlileri hakkında
kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA ...[karar verildi.]"
19. Başvurucu vekili Başsavcılık kararına itiraz ettiği
dilekçesinde; isimlerini bildirdiği tanıkların ve olayın faillerinin
ifadelerinin alınmadığını, gönderildiği beyan edilen kamera kayıtlarının
bilirkişi marifetiyle çözümlenmediğini, Ceza İnfaz Kurumunun cevap yazısında
belirtilenler dışında başkaca bir araştırmanın yapılmadığını, soruşturmanın
etkili olmadığını ileri sürmüştür.
20. Başvurucunun Başsavcılık kararına itirazı, İzmir 6.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/5/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
Anılan karar, başvurucu vekiline 16/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 12/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
24. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un "Zorlayıcı Araçların
Kullanılması" kenar başlık 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hiçbir hâlde zincir ve demire
vurmak tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı
araçlar;
...
c) Diğer kontrol usûllerinin
yetersizliği hâlinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya
eşyayı tahrip etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle,
Kullanılabilir."
B. Uluslararası
Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
27. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
28. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
29. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
30. AİHM'e göre kısıtlama yöntemlerinden biri olan
kelepçeleme, yasal yakalama ya da tutuklama ile bağlantılı olarak
uygulandığında ve koşulların makul olarak gerektirdiğinden daha fazla güç
kullanma ya da kamuya teşhir içermediğinde genellikle Sözleşme'nin 3. maddesinde
düzenlenen işkence yasağı kapsamında bir sorun teşkil etmez (Raninen/Finlandiya,
§ 56; Öcalan/Türkiye [BD], B. No: 46221/99, § 182; Gorodnitchev/Rusya,
B. No: 52058/99, 24/5/2007, §§ 101, 102, 105, 108; Mirosław
Garlicki/Polonya, B. No: 36921/07, 14/6/2011, §§ 73-75).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu, Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına
ilişkin kararına yaptığı itirazında belirttiği iddiaları tekrarlayarak
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde özetle başvurucunun Ceza İnfaz
Kurumundaki agresif tutumları ve disiplinsiz hareketleri nedeniyle buraya
nakledildiği 17/12/2014 tarihinden itibaren 59 disiplin soruşturması geçirdiği,
olay tarihinde gözlem odasına yerleştirilmeye çalışıldığı sırada başvurucunun
görevlilere fiziki mukavemet göstererek hakaretlerde bulunması ve gözlem odasına
konulduğu takdirde odaya zarar vereceğini beyan etmesi karşısında Kurum üst
amirinin sözlü talimatı ile el ve ayaklarına plastik kelepçe takılmak suretiyle
gözlem odasına alındığı, sakinleşip sakinleşmediği belli periyotlarla kontrol
edilerek kısa süre sonra kelepçelerin çıkarıldığı belirtilmiştir. Görüş
yazısında ayrıca başvurucunun gözlem odasında barındırıldığı 9/12/2016 ile
12/12/2016 tarihleri arasında agresif hareketler sergilediği durumlarda ara ara
ellerine kelepçe takıldığı ancak yemek ile tuvalet ihtiyacını giderirken bu
uygulamaya son verildiği dile getirilmiştir. Bakanlık, gözlem odasındaki
görüntü kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapılmamakla birlikte
soruşturmada elde edilen diğer delillerin değerlendirmesi neticesinde kötü
muamele iddialarının gerçeği yansıtmadığının ortaya çıkarıldığını, etkili
soruşturma yapma yükümlülüğüne aykırı davranılmadığını dile getirmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
35. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri
" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. İnfaz Koruma
Memurları Tarafından Darbedilme ve Soğuk Odada Tutulma İddiası Yönünden
37. Başvurucu, gözlem odasına konulduğu sırada infaz
koruma memurları tarafından darbedildiğini ve pencereleri açık bırakılan soğuk
odada tutularak kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmektedir.
38. Başvurucunun beyanlarından ve düzenlenen
tutanaklardan başvurucunun gözlem odasına 9/12/2016 günü gece yarısına doğru
konulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu bu sırada infaz koruma memurları
tarafından darbedildiğini ileri sürmektedir. Dosyadaki belgelerden başvurucunun
12/12/2016 günü gözlem odasından çıkarıldıktan sonra daha önce tutulmakta
olduğu çoklu odaya konulacağı sırada bu odadaki hükümlülerden F.A. ile tartışma
yaşadığı ve aldığı darbeler sonrasında hakkında doktor raporu düzenlendiği
görülmüştür. Aynı gün düzenlenen doktor raporunda başvurucunun elmacık kemiği
ve burun kökünde şişlik ve kızarıklık tespit edilmiş, bu yaralanmaların da
başvurucunun anlatımına göre (bkz. § 17) F.A.dan aldığı darbelerin yerleriyle
örtüştüğü anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun darbedilme iddiasından iki
gün sonra düzenlenen doktor raporunda infaz koruma memurlarınca darbedildiği
iddiası kapsamında fiziksel bir bulgu veya tarif edilen bir hassasiyet
bulunmamaktadır. Ayrıca söz konusu raporda soğuk odada kalmaya bağlı olarak
gelişen bir belirti veya dile getirilmiş bir şikâyet de yer almamaktadır.
39. Başvurucunun darbedilme iddiasından sonra düzenlenen
doktor raporu dışında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da iki ayrı
dilekçeyle ifade edilen şikâyetlerin içeriğidir. Başvurucunun vasisi L.K.nın
27/12/2016 tarihli şikâyet dilekçesinde başvurucunun infaz koruma memurları
tarafından darbedildiğine ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır.
40. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna
olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş
olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek
gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
41. Somut olayda başvurucunun darbedildiği ve soğuk odada
tutulduğu yönündeki kötü muamele iddiaları, tutarlı ve birbiriyle uyumlu
şekilde ileri sürülmemiş; ayrıca düzenlenen doktor raporuyla desteklenmemiştir.
Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında soruşturma dosyasında iddiaların
gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını
gerektirir nitelikte bir veri bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle
desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle söz konusu iddialarla ilgili bir ihlalin olmadığının açık olduğu
sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gözlem
Odasında Tutulma Süresi Boyunca El ve Ayaklardaki Kelepçelerin Çözülmediğine
İlişkin İddia Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
44. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
45. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
46. Ancak etkili bir soruşturma başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
47. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması,
bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve
bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
116).
48. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
49. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup
olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
50. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında bir
muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi
için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek
gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Başvurucu; hükümlü olarak tutulduğu Ceza İnfaz
Kurumunda gözlem odasına konulduğunu, tutulduğu süre boyunca ellerinin ve
ayaklarının kelepçelendiğini, yemek yiyebilmesi için dahi bunların
çözülmediğini iddia etmiştir.
52. Ceza İnfaz Kurumunun 30/1/2017 tarihinde Başsavcılığa
yazdığı cevap yazısında gözlem odasına konulduğu sırada başvurucunun ellerinin
ve ayaklarının arkadan bağlandığı belirtilmiştir. Buna karşın yazıda
başvurucunun kelepçelerinin ne kadar süreyle takılı kaldığı, yemek sırasında
çıkarılıp çıkarılmadığı açıklanmamıştır.
53. Ceza İnfaz Kurumuna göre başvurucuya kelepçe
takılmasının sebebi daha önce başvurucunun kendisine ve konulduğu gözlem
odasına zarar vermesi ile odaya konulması sırasında gösterdiği saldırgan
tavırlardır. İleri sürülen gerekçeler itibarıyla başvurucuya kelepçe takılması
5275 sayılı Kanun'un 50. maddesi de dikkate alındığında haksız olmasa da
yapılan müdahalenin süresi ve niteliği eylemin ağırlığını belirleyecek, kötü
muamele için aranan asgari sınırın aşılıp aşılmadığını ortaya koyacaktır.
54. Somut olayda başvurucunun iddia ettiği gibi
9/12/2016'nın son saatinden 12/12/2016'ın öğlen vaktine kadar yaklaşık iki
buçuk günlük bir süre boyunca başvurucunun ellerinin ve ayaklarının sürekli
kelepçe ile bağlı tutulması hâlinde asgari eşiğin aşıldığı kabul edilmelidir.
55. Öte yandan belirtmek gerekir ki başvurucu vasisi
şikâyet dilekçesinde kelepçelenme nedeniyle başvurucunun bileklerinde tahriş
olduğunu belirtmesine rağmen gözlem odasından çıkarıldıktan sonra düzenlenen
12/12/2016 tarihli raporda başvurucunun bileklerinde meydana gelmiş fiziksel
bir bulgudan bahsedilmemesi karşısında Anayasa Mahkemesince inceleme konusu
yapılması gereken, yaralanma olgusu dışında ellerin ve ayakların kelepçelenmesi
meselesidir.
56. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
57. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin başvurucunun ellerinden
ve ayaklarından kelepçelendiğini kabul etmesi karşısında başvurucunun
iddiasının makul delillerle desteklendiğinin ve savunulabilir olduğunun kabulü
mümkündür. Bu aşamadan sonra soruşturma makamları başvurucunun iddiaları
konusunda etkili bir soruşturma yapmakla yükümlüdür.
58. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar,
ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate
alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her
olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri
bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri,
B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
59. Başsavcılık, soruşturma kapsamında Ceza İnfaz
Kurumunun gönderdiği yazı içeriğine göre bir sonuca ulaşmış, bunun dışında bir
araştırma yapmamıştır. Gönderilen yazı ve eklerinde başvurucunun gözlem altına
konulduğu alanda kamera kaydı yapıldığı belirtilmesine rağmen bunların çözümü
tarafsız bilirkişi vasıtasıyla yapılmış değildir. Bunun yanında Ceza İnfaz
Kurumu da kamera kayıtlarının içeriğine dair güvenilir bir tutanak veya rapor
hazırlayarak Savcılığa sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun gözlem altında
tutulma süresince kelepçeli olup olmadığı nesnel bir delilin varlığına rağmen
tespit edilmiş değildir.
60. Diğer taraftan Ceza İnfaz Kurumunun yazısında
başvurucunun kelepçelendiğinin kabulü, olay sırasında görevli memurların
beyanlarına dayandırılmış ise de bu beyanlar Başsavcılığa gönderilmemiştir.
Başsavcılık da bu kişilerin ifadelerini şüpheli veya tanık sıfatıyla
almamıştır. Buna rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucunun
sakinleşene kadar ellerinin ve ayaklarının kelepçelendiği kabul edilerek infaz
koruma memurlarının görevlerini yaptığı değerlendirilmiştir. Başsavcılığın Ceza
İnfaz Kurumunun gönderdiği bilgi ve belgeler kapsamında inceleme yaptığı
ortadayken elinde var olan hangi belgelere dayanarak başvurucunun sadece
sakinleşene kadar kelepçelendiğini kabul ettiği anlaşılamamıştır. Bu bağlamda
başvurucunun gözlem odasında tutulduğu iki buçuk günlük süre boyunca ellerinin
ve ayaklarının çözülmediği iddiası, Başsavcılığın soruşturması sonunda
netleştirilememiştir. Dolayısıyla soruşturmadaki eksiklikler ve ulaşılan sonuç
birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia
edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir soruşturma
yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
62. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda
soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği
kelepçeli bir şekilde gözlem odasında tutulmanın gerçekleşme koşulları
bağlamında iddia dışında olayı aydınlatmaya yeter veri bulunmadığı, dolayısıyla
bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele
yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
63. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
64. Başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen
bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal
kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
68. Başvuruda, başvurucunun ellerinden ve ayaklarından
hukuka aykırı bir şekilde kelepçelendiği iddiasına yönelik etkili soruşturma
yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul
boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul
boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı
anlaşılmıştır.
69. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
70. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözlem odasında tutulduğu süre boyunca el ve
ayaklarındaki kelepçelerin çözülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. İnfaz koruma memurları tarafından darbedilme ve soğuk
odada tutulma iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü
muamele yasağının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal kararı
Savcılığın 2017/1052 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlali nedeniyle
net 20.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.