TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HASAN KIZILIRMAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/5056)
Karar Tarihi: 29/9/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 18/11/2020-31308
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportörler
Fatma Burcu NACAR YÜCE
Pınar ARMAĞAN YILDIRIM
Başvurucu
Hasan KIZILIRMAK
Vekili
Av. Lale İNCESU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında reddedilen kısım için kanuni dayanağı olmaksızın aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Ankara'nın Gölbaşı ilçesi Tulumtaş köyünde bulunan 30 ada 7 parsel sayılı ve 41 ada 1 parsel sayılı paylı mülkiyete tabi taşınmazlar, hissesi oranında başvurucu adına kayıtlıdır. Bu taşınmazlar üzerinden Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından kamulaştırma yapılmaksızın enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucu 15/5/2013 tarihinde Gölbaşı (Ankara) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açarak fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
9. Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen 14/4/2014 tarihli bilirkişi raporunda; arsa vasıflı 30 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinin uygun olacağı, arsa vasıflı 41 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise tamamının kamulaştırılmasının uygun olacağı bildirilmiştir.
10. Anılan bilirkişi raporunda, 30 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde irtifak hakkı tesis edilmesi nedeni ile oluşacak değer düşüklüğü oranı %28 olarak belirlenmiş; bu taşınmazın başvurucunun hissesine tekabül eden değerinin 169.670 TL, bu kısımda irtifak hakkı tesisi ile oluşacak değer düşüklüğü miktarının ise 47.508 TL olduğu belirtilmiştir. Raporda, 41 ada 1 parsel sayılı taşınmazın başvurucunun hissesine tekabül eden değeri 4.480 TL olarak belirlenmiş; başvurucunun her iki taşınmaz için davalı idareden talep edebileceği miktarın 47.508 TL ile 4.480 TL'nin toplamı olan 51.988 TL olduğu sonucuna varılmıştır.
11. Başvurucu 18/6/2014 tarihli ıslah dilekçesiyle dava değerini 30 ada 7 parsel sayılı taşınmaz için 169.670 TL, 41 ada 1 parsel sayılı taşınmaz için 4.480 TL olmak üzere toplam 174.150 TL olarak ıslah etmiştir.
12. Anılan bilirkişi raporunu hüküm kurmaya elverişli bulan Mahkeme 13/11/2014 tarihli kararıyla taşınmazların bilirkişi raporunda belirtilen kısımları üzerinde davalı idare yararına daimî irtifak hakkı tesisine, 30 ada 7 parsel için 47.508 TL, 41 ada 1 parsel için ise 4.480 TL olmak üzere toplam 51.988 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme; maktu olarak hesaplanan dava ve ıslah harcının davalı idareden tahsiline, başvurucu lehine 1.500 TL maktu vekâlet ücretine hükmetmiştir.
13. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 19/11/2015 tarihli kararıyla vekâlet ücreti ve yargılama harçları yönünden düzeltilerek onanmıştır. Daire; karar gerekçesinde 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun ile değişik 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 6. maddesinin on üçüncü fıkrası Anayasa Mahkemesinin 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararı ile iptal edildiğinden 4/11/1983 tarihinden sonraki döneme ilişkin kamulaştırmasız el atmalarda nispi harca ve nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
14. Daire; mahkeme kararının vekâlet ücretine ilişkin kısmını davanın kabul olunan kısmı üzerinden hesaplanan 6.018,68 TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesi, davanın ret olunan kısmı üzerinden hesaplanan 12.172,96 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesi yönünde düzeltmiştir.
15. Taraflar, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Daire 20/12/2016 tarihli kararında; bilirkişi raporunda yazılı gerekçelere göre zemin bedeline hükmedilen dava konusu 41 ada 1 parselin davacı adına olan tapu kaydının iptaliyle idare adına tesciline karar verilmesi gerekirken taşınmaz üzerinde irtifak hakkı tesisine karar verilmesinin yerinde olmadığını belirterek karar düzeltme istemini bu yönüyle kabul etmiştir. Daire 19/11/2015 tarihli onama kararı ile yaptığı düzeltmelere ek olarak mahkeme kararını da bu yönüyle düzelterek onamıştır.
16. Nihai karar başvurucuya 13/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 24/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
18. 2942 sayılı Kanun'a 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı Kanun ile ilave edilen ve 11/6/2013 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değiştirilen "Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti" kenar başlıklı geçici 6. maddenin (1), (7) ve (13) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.
...
(7)Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
(13) 4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve işlem yapılır. Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır.”
2. Anayasa Mahkemesi Kararı
19. 6487 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin on üçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 13/3/2015 tarihli ve 29294 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmiş; buna ilişkin iptal kararının yayımı tarihinden itibaren hüküm ifade edeceği kararlaştırılmıştır.
20. Anayasa Mahkemesinin 6487 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin on üçüncü fıkrasının iptaline ilişkin hüküm gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Anayasa Mahkemesinin 10.4.2003 günlü, E.2002/112 ve K.2003/33 sayılı kararı üzerine ortaya çıkan içtihat farklılığının giderilmesi ve idarenin kamulaştırmasız el koyması yoluyla mağdur edilen vatandaşların haklarının korunması amacıyla 5999 Kanun'la 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddede, taleplerin çok yoğun olması halinde kamu idarelerinin tazminat ödeme konusunda zor durumda kalabilecekleri gözönünde bulundurularak bu şekildeki taleplerin karşılanabilmesi ve tazminatların ödenebilmesi için bazı özel düzenlemelere yer verilmiştir.
Dava konusu kuralla, 4.11.1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe (11.6.2013) kadar gerçekleşen kamulaştırmasız el atmalar da madde kapsamına alınmış ve maddede yer verilen bazı hükümlerin bu taşınmazlar hakkında da uygulanması öngörülmüştür.
Geçici 6. maddede öngörülen hükümler, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesinin uygulandığı 9.10.1956 ilâ 4.11.1983 tarihlerini kapsayan dönemde oluşan bazı mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla çıkarılmıştır. Ancak kanun koyucu, bu mağduriyetlerin bir anda giderilmesinin bütçeye ölçüsüz bir yük getirerek kamusal hizmetlerinin aksamasına neden olacağını göz önünde bulundurarak münhasıran bu tarihleri kapsayan dönemde kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedellerinin ödenmesine ilişkin istisnai bazı hükümlere yer vermiştir. Geçmişe yönelik mağduriyetlerin giderilmesi ve o dönemden kaynaklanan ihtilafların tasfiyesi amacındaki üstün kamusal yarar dikkate alındığında, maliklerin de haklarının yeteri derecede gözetilmesi kaydıyla bu dönemle sınırlı olarak uygulanmak üzere bir takım istisnai düzenlemelerin yapılması mümkündür. Nitekim, geçici 6. maddede, belirlenen bedelin ödenmesinde ödenek sınırlaması getirilmesi, borcun taksitler halinde ödenmesine imkan tanınması, haczedilmezlik yasağı öngörülmesi gibi malik aleyhine bir takım hükümlere yer verilmiş ise de belirlenen bedelin taksitler halinde ödenmesi durumunda 3095 sayılı Kanun uyarınca kanuni faiz ödenmesi öngörülerek malikin gecikmeden kaynaklanan zararları karşılanmak suretiyle kamusal yarar ile malikin kişisel yararı arasında makul bir denge kurulmuştur.
Ancak, 9.10.1956 ilâ 4.11.1983 tarihlerini kapsayan dönemde oluşan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla getirilen ve malikler aleyhine birtakım hükümler içeren bu istisnai düzenlemenin 4.11.1983 tarihinden sonraki dönem için de uygulanmasının haklı bir temeli bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesinin doğurduğu ağır mağduriyetlerin bir anda giderilmesinin bütçeye getireceği ölçüsüz yük nedeniyle kamu hizmetlerinde meydana gelebilecek aksamalar dikkate alınarak o dönemle sınırlı olarak makul karşılanabilen bu istisnai hükümlerin sonraki dönemlere de uygulanması öngörülerek olağanlaştırılması, hukuk güvenliğini zedelemekte ve Anayasa'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
..."
3. Yargıtay Kararları
21. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarihli ve E.2012/8526, K.2012/21485 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. ...
Davanın niteliğine göre davacı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücreti taktir edilmesi, Doğru görülmemiştir. ..."
22. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarihli ve E.2012/21794, K.2012/28197 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava, kamulaştırmasız el atılarak üzerine pilon dikilip enerji nakil hattı geçirilen taşınmazın, pilon yeri bedeli ve irtifak hakkı karşılığının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı lehine hükmolunan bedel 3333,33-TL’nin altında olduğundan Avukatlık Asgari Ücret tarifesinin 12. maddesi uyarınca 400,00- TL vekalet ücretine, yine davalı idare yararına reddedilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken fazla maktu vekalet ücretine karar verilmiş olması, doğru değilse de; bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,
23. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 13/2/2013 tarihli ve E.2012/26056, K.2012/21485 sayılı; 20/5/2013 tarihli ve E.2013/5463, K.2013/10048 sayılı kararları da benzer niteliktedir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
26. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
27. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır. Aksi takdirde bu sınırlama Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun iddiaları
29. Başvurucu, davanın kısmen reddi hâlinde karşı tarafa maktu vekâlet ücreti ödenmesini öngören kanun hükümlerine güvenerek davasını ıslah etmişken ıslah tarihinden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliği uyarınca davanın reddedilen kısmı için aleyhine 12.172,96 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle zarara uğradığını belirterek adil yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
31. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
32. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).
33. Başvuruya konu davada, davanın reddedilen kısmı için başvurucu aleyhine 12.172,96 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
37. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesi ise hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
38. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
39. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
40. Başvurucunun davasını açtığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre konusu parayla ölçülebilen bu tür davalarda vekil ile temsil edilen taraflar lehine -davanın niteliği gereği- karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın kabul edilen ve reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmektedir (bkz. §§ 21, 22, 23).
41. Dava tarihinden sonra 11/6/2013 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddenin on üçüncü fıkrası uyarınca 4/11/1983 tarihinden sonra bu Kanun'un yürürlüğe girdiği 11/6/2013 tarihine kadar gerçekleşen kamulaştırmasız el atmalarla ilgili olarak açılan davalarda maktu vekâlet ücretine hükmedileceği düzenlemesi getirilmiştir.
42. Başvurucu, bilirkişi raporunun ardından 18/6/2014 tarihinde ıslah ile dava değerini artırmıştır. Mahkeme 13/11/2014 tarihli kararında, başvurucunun davasını kısmen kabul ettiği hâlde yalnızca başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmiştir. Mahkeme, başvurucu lehine hükmettiği bu vekâlet ücretini karar tarihinde yürürlükte bulunan geçici 6. maddenin on üçüncü fıkrası hükmü gereği maktu olarak hesaplamıştır.
43. Kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkin davalarda vekâlet ücretini maktu olarak belirleyen geçici 6. maddenin on üçüncü fıkrası hükmü Anayasa Mahkemesinin 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve anılan bu karar, mahkeme kararının temyizi aşamasında 13/3/2015 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
44. Yargıtay; Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı gereği 4/11/1983 tarihinden sonraki döneme ilişkin el atmalarda nispi harç ve nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek mahkeme kararını, vekil ile temsil edilen taraflar lehine davanın kabul edilen ve reddedilen kısımları üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmetmek suretiyle düzeltmiştir.
45. Somut olayda başvurucu, ıslah tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri ve Yargıtay uygulaması gereği davanın reddi hâlinde aleyhine maktu vekâlet ücretine hükmedileceğini öngörerek dava değerini ıslah etmiş; yargılama sonunda toplam 51.988 TL tazminata hak kazanmışken davanın reddedilen kısmı için idareye 12.172,96 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda bırakılmıştır.
46. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesinin son fıkrasında "Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. 28/12/2013 tarihli ve 28865 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin "Uygulanacak tarife" kenar başlıklı 21. maddesinde ise "(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır." kuralına yer verilmiştir.
47. 6487 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin on üçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 13/3/2015 tarihli ve 29294 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmiş; buna ilişkin iptal kararının yayımı tarihinden itibaren hüküm ifade edeceği kararlaştırılmıştır.
48. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde avukatlık ücretinin takdirinde dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerinin esas alınacağının açıkça kurala bağlandığı anlaşılmaktadır.
49. Somut olayda avukatlık ücretinin takdirine ilişkin kararda esas alınan mevzuat hükmü aynı zamanda karar tarihi de olan 13/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Ancak bu iptal kararı 13/3/2015 tarihli ve 29294 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış, yayımı tarihinden itibaren hüküm ifade etmeye başlamıştır.
50. Bu durumda ilk derece mahkemesi kararının tarihi dikkate alındığında Yargıtay tarafından nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira Anayasa Mahkemesinin maktu yerine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi sonucunu doğuran iptal kararı, vekâlet ücretinin belirlenmesine esas alınması gereken ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla henüz yürürlüğe girmemiştir. Anılan tarihte yürürlükte olan Kanun ise vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesine izin vermektedir. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı tespit edildiğinden müdahalenin meşru amacı ve ölçülülüğü yönlerinden ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespiti ile lehine 12.172,96 TL maddi ve 12.172,96 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018). kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. İncelenen başvuruda, kanuni dayanağı bulunmaksızın başvurucu aleyhine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bununla birlikte somut olayın koşullarında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
58. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mahkemeye erişim hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
59. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Gölbaşı (Ankara) 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/529, K.2014/447) ve Yargıtay 5. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.