logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Deniz Pelin Dinçer Akan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/30653, 29/6/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DENİZ PELİN DİNÇER AKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/30653)

 

Karar Tarihi: 29/6/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucular

:

Deniz Pelin DİNÇER AKAN ve diğerleri (bkz. Ekli liste)

Başvurucular Vekilleri

:

bkz. Ekli Liste

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucular hakkında disiplin cezalarına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvuru konusu bildiri kamuoyunda "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" veya "Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisi" olarak da bilinmekte olup 11/1/2016 tarihinde yayımlanmıştır. Başvurucular bildirinin yayımlanma tarihinde yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır.

6. Anılan bildiri 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusunda terörle mücadele kapsamında yürütülen ve Hendek olayları olarak da bilinen çatışma ve operasyonlara ilişkin olarak bir grup akademisyen tarafından düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların imza verdiği bildiriye ilişkin arka plan bilgisinin detaylarına daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 9-14) kararında yer vermiştir (ayrıca bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, §§ 10-13).

7. Başvurucular hakkında söz konusu bildiriye imza attıkları gerekçesiyle disiplin soruşturmaları başlatılmıştır. Yapılan soruşturmalarda, başvurucuların eylemi 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun disiplin ile ilgili hükümleri kapsamında değerlendirilmiştir. Soruşturmalar neticesinde, başvurucuların bir kısmı "hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak", bir kısmı "görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak" bir diğer kısmı ise "herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak" fiillerini işledikleri sonucuna varılmış ve ilgili mevzuat uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Öte yandan anılan disiplin cezaları, bazı başvurucular açısından sicil durumları gözetilerek bir derece hafif hâliyle uygulanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

8. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

...

B - Kınama : Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.

Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak

D - Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.

Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

ı) Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve m

ezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak,

...

o) Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak,

Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve ödül veya başarı belgesi alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

9. Anayasa Mahkemesinin 29/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

10. Başvurucular; imzalanan bildirinin ilgili tarihte yaşanan olayların çözümünde barışçıl yöntemlerin kullanılmasını tavsiye eden bir çağrı metni olduğunu belirterek işledikleri fiil nedeniyle müdahaleye uğramalarının ifade özgürlüğünü, öğretim görevlisi olmalarına rağmen kendilerine 657 sayılı Kanun'un uygulanmasının kanunilik koşulunu ve mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeye dayanmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca bir kısım başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

11. Bakanlık görüşünde; başvuruculara verilen disiplin cezası işleminin kanunilik ilkesini sağladığı, mevzuata uygun ve öngörülebilir olduğu, işlemin terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı, müdahalenin orantılılığı açısından yapılacak olan değerlendirmede başvurucu hakkında öngörülen disiplin cezasının niteliğinin de dikkate alınması gerektiği vurgulanarak yapılan müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşılayan orantılı ve gerekli bir müdahale olduğu belirtilmiştir.

12. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucular, başvuru formlarında daha önce belirttikleri açıklamalarını yinelemişlerdir.

B. Değerlendirme

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, yayımlanan bir bildiriye imza verilmesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkindir. Buna göre başvurucuların şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

14. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar

...

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

16. Başvurucuların imzaladıkları bildiri yoluyla gerçekleştirdikleri ifade açıklaması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırmalarının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

17. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... aykırı olamaz."

18. Bu sebeple ilk olarak mevcut müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında öngörülen kanunilik koşulunu taşıyıp taşımadığı incelenecektir.

i. Genel İlkeler

19. Temel hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda Anayasa'nın 13. maddesinin emredici hükmü gereğince öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında korunan bir hakka yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca söz konusu müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36;Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Ersin Basın ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri, B. No: 2016/54096, 30/6/2021, § 50).

20. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütünün ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığını belirtmiştir (Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34). Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklere müdahale eden şekli anlamda bir kanunun varlığını şart koşmasının sebebi bunu biçimsel anlamda hukuk devletinin hem aracı hem de öncülü olarak görmesi nedeniyledir. Gerçekten de bir yasama işlemi olarak kanun TBMM iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 36). Bu sayede yürütme ve yargı organlarının yasamanın çizdiği ilke ve sınırlara bağlı kalması, hukuk düzeninde Anayasa'nın öngördüğü usule uygun olarak çıkarılan kanunların alt kademelerinde yer alan düzenlemelerle temel hak ve özgürlüklerin kolaylıkla sınırlandırılabilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında şeklî anlamda bir kanunun yokluğunu Anayasa’ya aykırılığın ağır bir biçimi olarak kabul etmektedir (Tuğba Arslan, § 98; Ersin Basın ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri, § 51).

21. Öte yandan temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli görülemez, aynı zamanda kanunların niteliğine de bakılmalıdır (Tuğba Arslan, § 89). Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliği ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015, § 56; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 37; Ersin Basın ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri, § 54).

22. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 38;Ersin Basın ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri, § 55) norm denetimine ilişkin kararlarda belirliliğe ilişkin açıklamalar için çok sayıda karar arasında ikisi için bkz. AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).

23. Bireylerin kendilerine düşen yükümlülükleri öngörme ve davranışlarını ayarlama imkânını vermeyen normlar hukuk güvenliği ilkesini zedeler ve bu da bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini engeller. Hukuksal durumların takdirindeki belirsizlik, temel haklar alanında getirilen güvencelerin işlevsiz hâle gelmesine neden olur (Sara Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 108). Bununla birlikte bir kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi, bu nedenle hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi veya kullanılan kavramların anlamlarının hukuksal değerlendirme sonucunda ortaya çıkması tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Ayrıca ilgili kanuni düzenleme temel haklara ne oranda müdahale ediyorsa söz konusu düzenlemede aranacak belirlilik oranı da aynı doğrultuda yükselecektir (Sara Akgül, § 109; Hayriye Özdemir, § 58; Ersin Basın ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri, § 56).

ii. Somut Olayda Uygulanan Kurala İlişkin Bilgiler

24. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun "Disiplin ve Ceza İşleri" ni düzenleyen 9. bölümünün "Genel Esaslar" başlıklı 53. maddesinin (b) fıkrasında; "Öğretim elemanları, memur ve diğer personelin disiplin işlemleri, disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslara göre Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir." hükmü yer almakta iken, 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilmiştir. Değişiklik şu şekildedir:

"Öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, Devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir."

25. Söz konusu yasal düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, 14/1/2015 gün ve E:2014/100, K:2015/6 sayılı kararı ile 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin iptaline karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

"...Dava konusu kural ile düzenlenmesi öngörülen hususlar, hangi fiillerin hangi disiplin cezalarını gerektireceği, bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri gibi konuları içermektedir. Kamu görevlileri olarak memurların ve öğretim elemanlarının disiplin işlemleri konusunda kuralla getirilmiş bir kanuni güvence bulunmamaktadır. Söz konusu disiplin işlemleri, Anayasa'nın yukarıda yer alan hükümleri gereğince kanunla düzenlenmesi öngörülen hususlardır. Bu hâliyle öğretim elemanları, memurlar ve diğer personel için getirilmiş herhangi bir kanuni güvence bulunmadığı gibi yasal olarak belirlilik de sağlanmamıştır. Kural, sadece Devlet memurlarına uygulanan usul ve esasların göz önüne alınmasını düzenlemiş ancak bunun dışında herhangi bir kanuni düzenlemeye yer vermemiştir.

Dava konusu kural bu hâliyle disiplin uygulamaları ile ilgili olarak genel ilkeleri ortaya koymamakta, disiplin cezalarını gerektiren hâl ve durumları belirlememektedir. Ayrıca kuralda, disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullar, disiplin cezalarının verilmesinde zamanaşımı ve karar verme süreleri, yüksek disiplin kurulunun çalışma usul ve yöntemleri, kurul kararlarına itiraz ve savunma hakkı başta olmak üzere kamu görevlilerinin hakları, cezaların tatbik edilme şekli ve disiplin cezalarının hangi hâllerde özlük dosyasından silinebileceği gibi konuların hiçbiri ile ilgili kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla kapsama dâhil personelin disiplin işlemlerine dair usul ve esasların kanunda gösterilmeyerek, tüm bu işlemlerin Yükseköğretim Kurulunca düzenlenmesini öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 38., 128. ve 130. maddeleriyle bağlaşmamaktadır."

26. Anayasa Mahkemesi anılan kararında, iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe gireceğini belirtmiştir. Buna göre söz konusu karar, 7/4/2015 gün ve 29319 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak 7/1/2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu süre zarfında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından yükseköğretim personeli ile ilgili olarak herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır.

27. Anayasa Mahkemesi tarafından öngörülen dokuz aylık süre henüz dolmamışken, iptal edilen hüküm çerçevesinde çıkarılmış disiplin yönetmeliğine göre tesis edilen bir işlemin konu edildiği bir davada mahkemesince verilen ret kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) tarafından 29/4/2015 tarih ve E:2013/826, K:2015/1654 sayılı karar ile bozulmuştur. İDDK'nın gerekçesi özetle şöyledir:

"...Anılan Anayasa Mahkemesi kararı ile, iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak 9 ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş ise de, Anayasa Mahkemesince bir kanunun tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye dönük olarak ertelemiş bulunması öncelikle yasama organına aynı konuda, iptal kararının gerekçesine uygun olarak, yeni bir düzenleme için olanak tanımak ve ortada hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz.

Diğer yandan, Anayasanın 153. maddesine göre yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının, bu karardan önce açılmış bulunan ve henüz sonuçlanmamış olan tüm davalara uygulanması gerekmektedir. Davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenip bozulması istemi henüz karara bağlanmadan, davacının kamu görevinden çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlem ile davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına dayanak oluşturan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları, Disiplin Yönetmeliği'nin dayanağı olan 2547 sayılı Yasanın 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararıyla iptaline karar verilmiş olması nedeniyle, dava konusu işlemin de yasal dayanağı kalmamıştır."

28. Bahse konu karar üzerine, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tarafından 12/11/2015 tarihli ve 2015.14.486 sayılı karar alınmıştır. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"2547 sayılı Kanun ile adı geçen Yönetmeliğe göre başlatılmış olup da henüz tamamlanmamış olan ve bundan sonra başlatılacak tüm disiplin soruşturmalarında;

2547 sayılı Kanunun 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657 sayılı Kanunun disipline ilişkin hükümlerinin; her iki kanunda bulunmayan usul kuralları açısından Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinde yer alan usule ilişkin hükümlerin uygulanmasına,..."

29. YÖK kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle idari yargıda dava açılmıştır. Danıştay Sekizinci Dairesi tarafından verilen 9/3/2016 tarih ve E:2016/1221 sayılı karar ile yürütmenin durdurulması isteminin "her iki kanunda bulunmayan usul kuralları açısından Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinde yer alan usule ilişkin hükümlerin uygulanmasına" ibareleri yönünden kabulüne, diğer ibareler yönünden ise istemin reddine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 'Kapsam' başlıklı 1. Maddesinde,..., Üniversitelerin, İktisadi ve Ticari İlimler Akademilerinin, Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademilerinin, Devlet Güzel Sanatlar Akademilerinin, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün öğretim üye ve yardımcılarının,..., özel kanunlarının hükümlerine tabi olduğu kuralı yer almıştır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 'Özlük hakları' başlıklı 62. maddesinde, üniversite öğretim elemanları ve üst kuruluşlar ile üniversitelerdeki memur ve diğer görevlilerin özlük hakları için bu kanun, bu kanunda belirtilmeyen hususlar için Üniversite Personel Kanunu, Üniversite Personel Kanununda bulunmayan hususlar için ise genel hükümlerin uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir.

2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 'Uygulanacak diğer kanun hükümleri' başlıklı 20. maddesinde ise, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.

Hükümlerinin mahiyeti itibariyle herkese veya her olaya uygulanması mümkün olan kanunlara genel kanun, buna mukabil belli kişilere veya belli olaylara uygulanan kanunlara ise özel kanun denilmektedir. Yukarıda yer verilen yasal düzenlemelerde yapılan atıflardan da anlaşılacağı üzere, 2547 sayılı Kanun, konusu ve kapsamı itibariyle 657 sayılı Kanun'a göre özel nitelikte bir kanundur. Bu nedenle, 2547 sayılı Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, genel kanun olan 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

...

Devlet memurlarına uygulanacak disiplin cezaları ile bu cezayı gerektiren fiil ve haller esas olarak 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinde sayılmıştır. Ancak aynı maddede, özel kanunların disiplin suç ve cezalarına ilişkin hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Bu anlamda, yükseköğretim personeline ilişkin olarak öncelikle 2547 sayılı Kanun'a bakmak gerekecektir. Sözü edilen Kanunun 53. maddesinin (b) bendinin Anayasa Mahkemesi kararından sonraki mevcut halinde, sadece öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları sayılmakta, ancak bu cezayı gerektiren fiil ve haller ile disiplin uygulamalarına ilişkin genel ilkeler,..., gibi disipline dair usul ve esaslar yer almamaktadır. Bu itibarla, özel kanun olan 2547 sayılı Yasa'da yer almayan disipline ilişkin konularda, genel kanun niteliğinde bulunan 657 sayılı Yasa hükümlerini uygulamak gerekecektir. Aksi düşünce, mevzuata aykırı davranan yükseköğretim personeline halen yürürlükte bulunan disiplin cezalarının uygulanmaması sonucunu doğuracak, bu durum da kurumların çalışma düzeninin bozulmasına ve kuruluş amacı olan eğitim-öğretim hizmetlerinin sekteye uğramasına neden olacaktır.

Bu düşünceden hareketle, Anayasa Mahkemesi de, yukarıda yer verilen 14/01/2015 gün ve E:2014/100, K:2015/6 sayılı kararında, 2547 Kanun'un 53. maddesinin (b) bendinin ikinci cümlesinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluğu kamu düzenini ihlal edici görerek,..., iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesini uygun görmüştür.

Diğer yandan, 657 sayılı Kanun ile Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nin disipline ilişkin hükümlerinin karşılaştırılmasından, yalnızca yükseköğretim personeli tarafından işlenebilecek bazı eylemler dışında disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin neredeyse birebir aynı olduğu görülmüş olup, bu durum, ilgili Yönetmelik hükümleri uygulanmakta iken dahi yükseköğretim personeline uygulanan disiplin işlemlerinin dayanağının 657 sayılı Kanun olduğunun bir göstergesidir."

30. Bahse konu karara itiraz edilmesi üzerine, İDDK tarafından 27/2/2017 tarih ve E:2016/597 sayılı karar ile itiraza konu kararın gerekçesi değiştirilerek itirazın reddine karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"İtiraza konu kararda, anılan kısım yönünden yürütmenin durdurulmasına hükmedilirken, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 'Özlük hakları' başlıklı 62. maddesinde yer alan, üniversite öğretim elemanları ve üst kuruluşlar ile üniversitelerdeki memur ve diğer görevlilerin özlük hakları için bu kanun, bu kanunda belirtilmeyen hususlar için Üniversite Personel Kanunu, Üniversite Personel Kanununda bulunmayan hususlar için ise genel hükümlerin uygulanacağı yolundaki hüküm ile 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 'Uygulanacak diğer kanun hükümleri' başlıklı 20. maddesinde yer alan, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı yolundaki hükümde yapılan atıflardan yola çıkılarak, 657 sayılı Kanun'un, olayda uygulanacak genel kanun niteliğinde olduğu sonucuna varılmış ise de; yukarıda madde metnine yer verildiği üzere 2547 sayılı Kanun'un 62. maddesi, disiplin konusunda değil özlük hakları konusunda 657 sayılı Kanun'a atıfta bulunmaktadır. 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ise aylık ve ek gösterge, derece yükseltilmesi ve kademe ilerlemesinin şekil ve şartları ile, sosyal haklardan yararlanma, ek ders ücreti, üniversite, idari görev ve geliştirme ödeneklerinin miktarı, emekli ve yabancı öğretim elemanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılma usul ve esaslarını belirlemek amacıyla yürürlüğe konulmuş olup, anılan Yasa'nın 20. maddesi de disiplin konularında değil, bu Kanunda belirtilen ve ayrıntısına yukarıda değinilen konularda hüküm bulunmayan hallerde 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması sonucunu doğurmaktadır.

Her ne kadar, anılan maddelerde yapılan atıflar, 657 sayılı Kanun'un disipline ilişkin hükümlerinin uygulanmasının dayanağı olmasa da, Anayasa Mahkemesinin 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (b) bendinin ikinci cümlesinin iptali yolunda verdiği karar üzerine doğan hukuksal boşluğun doldurulmasında, 2547 sayılı Kanun ve bu Kanun'a dayanılarak yürürlüğe konulan Yönetmeliğe göre başlatılan ya da başlatılacak olan disiplin soruşturmalarında, genel kanun olması dolayısıyla, 657 sayılı Kanun'un uygulanması tabiidir. Bu nedenle, Daire kararında yer alan ve 2547 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile 2914 sayılı Kanun'un 20. maddesine yer verilmesi suretiyle oluşturulan gerekçede hukuki isabet bulunmamakta ise de, anılan ibare yönünden verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin karar sonucu itibarıyla yerinde görülmüştür."

31. Danıştay 8. Dairesi, YÖK kararının iptaline yönelik istemi 11/3/2020 tarihinde esastan incelemiş ve E:2016/1221, K:2020/1783 sayılı karar ile yürütmenin durdurulması hakkında verdiği karardaki gerekçeyle "2547 sayılı Kanunun 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657 sayılı Kanunun disipline ilişkin hükümlerinin uygulanmasına" ibaresi yönünden davanın reddine karar vermiştir.

32. Bahse konu kararın temyiz edilmesi üzerine, İDDK tarafından 27/1/2022 tarih ve E:2020/3013, K:2022/199 sayılı karar ile temyiz konusu kararın onanmasına karar verilmiştir.

iii. Yargılama Süreci

33. Derece mahkemeleri uyuşmazlıkların incelenmesinde, kanunilik koşulu yönünden herhangi bir sorun görmeyerek uyuşmazlıkların esasına geçmiştir. Konunun değerlendirildiği mahkeme kararının ilgili kısmı özetle şöyledir:

"2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53. maddesinin (b) fıkrasında; '(Değişik: 1/3/2014 - 6528/7 md.) ,..., Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, Devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir.' hükmü yer almıştır. Söz konusu hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesi;14/1/2015 günlü, E:2014/100, K:2015/6 sayılı kararıyla;,..., iptaline karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme, iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiş, söz konusu karar, 7/4/2015 gün ve 29319 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış ve 08.01.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu süre zarfında, Türkiye Büyük Millet Meclisince yükseköğretim personeline ilişkin olarak herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları, Disiplin Yönetmeliği'nin dayanağı olan, 2547 sayılı Yasanın 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda yer verilen kararıyla iptaline karar verilmiş olması nedeniyle, bu yönetmeliğe dayanılarak disiplin işlemleri tesis edilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi'nin bu kararından sonra oluşan hukuki boşlukta, disiplin cezası gerektiren fiillere karşı hangi mevzuata göre yaptırım uygulanacağına ilişkin belirlemenin yapılabilmesi için 12/11/2015 tarihinde toplanan Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulu, 657 sayılı Kanun'un 1. maddesinin üçüncü fıkrasında özel kanunlarına atıfta bulunulan yükseköğretim personeline ilişkin disiplin hükümleri bakımından uygulanabilir özel hüküm bulunmadığına vurgu yaparak, '2547 sayılı Kanun ile adı geçen Yönetmeliğe göre başlatılmış olup da henüz tamamlanmamış olan ve bundan sonra başlatılacak tüm disiplin soruşturmalarında, 2547 sayılı Kanunun 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında, 657 sayılı Kanunun disipline ilişkin hükümlerinin uygulanmasına' karar vermiştir.

Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulu'nun bu kararına karşı Danıştay 8. Dairesi'nde E:2016/1221 sayılı dosyada, işlemin yürütmesinin durdurulması da istenerek dava açılmış, 8. Daire tarafından Genel Kurul Kararının yukarıda alıntısına yer verilen kısmına ilişkin yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiş, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 27/02/2017 tarih ve YD İtiraz No:2016/597 sayılı kararıyla, 8. Daire tarafından Genel Kurul Kararının yukarıda alıntısına yer verilen kısmına ilişkin yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararına yapılan itirazın reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla son durumda yukarıda alıntısına yer verilen Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulu kararının yürütmesi durdurulmayan kısmının hukuken uygulanabilir nitelikte olduğu düşünüldüğünde, kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacının, kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmek olduğu açık olduğundan, 2547 sayılı Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, genel kanun olan 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir."

34. Yargılama neticesinde, bir kısım ilk derece mahkemesince "sübut, tipiklik veya ifade özgürlüğü" gerekçeleriyle davaların kabulüne; diğer mahkemeler tarafından ise eylemin sübuta erdiği gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir. Anılan kararlara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulması üzerine mahkemelerin kabule ilişkin kararlarının bozulması, redde ilişkin kararlarının ise onanması sonucuyla davaların kesin olarak reddine karar verilmiştir.

iv. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Başvuru konusu olayda, disiplin cezalarına muhatap olan başvurucular, yükseköğretim kuruluşlarında görev yapan öğretim elemanlarıdır. Bu nedenle yukarıda belirtilen ilkeler kapsamında müdahalelerin kanuni dayanağının şekli ve niteliksel anlamda denetlenmesinden önce öğretim elemanlarının Anayasal konumlarının tahlil edilmesi gerekir.

36. Anayasa'nın 128. maddesinde kamu hizmeti görevlileri ile ilgili genel ilkelere yer verilerek kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği öngörülmüştür. Anılan maddede geçen diğer kamu görevlileri kavramı söz konusu asli ve sürekli görevlerde kamu hukuku ilişkisiyle görev yapan fakat memur olmayan kişileri ifade etmekte olup öğretim elemanları da bu kapsamda yer alan kamu görevlilerindendir. Anayasa’nın 130. maddesinde ise öğretim elemanlarının bilimsel özerkliğe dayalı farklı konumlarına dikkat çekilerek, görevleri, atanmaları, yükselmeleri, disiplin ve ceza işleri gibi birçok hususun kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Buna göre Anayasa'nın öğretim elemanları yönünden diğer kamu görevlilerine nazaran daha güvenceli bir personel rejimini öngörmesi ve öğretim elemanlarının bilimsel özerkliğe dayalı farklı konumları gereğince yapılacak düzenlemelerde söz konusu farklılaşmanın dikkate alınması gerektiği açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2017/33, K.2019/20, 10/04/2019, §§ 24, 29).

37. Eldeki başvurunun Anayasa'nın 27. maddesinde koruma altında bulunan bilim özgürlüğünün farklı bir görünümü olan akademik özgürlüklerle de yakından ilgisi bulunmaktadır. Anayasa’nın 27. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmek suretiyle bilim ve sanat hürriyeti güvence altına alınmıştır. Söz konusu güvence herkes için öngörülmüş olmakla birlikte bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler bünyesinde ifa edilen görevin kapsam ve niteliği gözetildiğinde öğretim elemanlığı ile bilim ve sanat hürriyeti arasında daha sıkı bir bağ bulunduğu görülmektedir (AYM, E.2017/33, K.2019/20, 10/04/2019, §30).

38. Nitekim Anayasa Mahkemesi de öğretim elemanlarının özellikli statüsünün farkında olup 2547 sayılı Kanun'a disiplin kuralları yönünden eklenen "657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak…" ibaresinin iptali istemiyle açılan davada, disiplin ile ilgili işler yönünden öğretim elemanları ile memur ve diğer personelin tümüyle aynı kurallara tabi kılınmasının Anayasal olarak mümkün olmadığının altını çizmiştir. Anılan kararda; öğretim elemanı, memur ve diğer personelden oluşan yükseköğretim kurumları kamu personeline ilişkin disiplin kuralları öngörülürken kanun koyucu tarafından bunlar arasında görevin niteliğinden kaynaklanan ve Anayasa tarafından öngörülen ayrım ve farklılıkların dikkate alınmayarak öğretim elemanları ile memur ve diğer personelin tümüyle aynı kurallara tabi kılınması ve dava konusu ibareler yoluyla öğretim elemanlarının disiplin sorumluluğu kapsamına 657 sayılı Kanun’da sayılan fiillerin tamamının dâhil edilmesinin Anayasa’da bu kişiler için öngörülen güvencelerle örtüşmediği gibi gerek uygulayıcılar gerekse disiplin kurallarının muhatapları yönünden birtakım belirsizliklere de yol açtığını belirterek dava konusu kuralın Anayasa’nın 2., 27. ve 130. maddeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir (AYM, E.2017/33, K.2019/20, 10/04/2019, § 40).

39. Başvuru konusu olay, Anayasa Mahkemesi'nin 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin (bkz. § 25) iptaline karar vermesi etrafında şekillenmiştir. Anayasa Mahkemesi ilgili Kanun maddesinin iptali nedeniyle doğacak hukuksal boşluğun kamu düzenini ihlal edici nitelikte olduğunu gözeterek, kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesini uygun görmüştür (bkz. § 26). Buna göre anılan sürenin sonuna kadar iptaline karar verilen kuralın -ancak temel hakların ihlaline neden olmayacak şekilde- uygulanmaya devam edeceği, bu süre zarfında kanun koyucu tarafından düzenleme yapılmaması halinde ise süre sonu itibarıyla kamu düzenini ihlal edici nitelikte bir hukuksal boşluğun oluşacağı açıktır. Ancak dokuz aylık sürenin 7/1/2016 tarihinde sona ermesine karşılık, kanun koyucu söz konusu alanı düzenlememiş ve 8/1/2016 tarihinden itibaren öğretim elemanlarının eylemlerinin disiplin yönünden değerlendirilmesinde uygulanacak kural yönünden bir yasa boşluğu oluşmuştur.

40. Öte yandan kanun koyucu ilgili alanı 2/12/2016 tarihinde yaptığı kapsamlı eklemelerle yeniden düzenleyerek hukuksal boşluğu gidermiştir. Ancak ilgili düzenlemenin 2/12/2016 tarihine kadar gerçekleştirilen eylemlerin değerlendirilmesinde kullanılması mümkün değildir. Şu hâlde başvuru konusu bildirinin 11/1/2016 tarihinde yayınlandığı gözönüne alındığında, bahse konu hukuksal boşluğun başvuru konusu olaya uygulanacak kural yönünden de geçerli olduğu kuşkusuzdur.

41. Somut olaylarda, derece mahkemelerinin kanunilik meselesini ya değerlendirmedikleri ya da öğretim elemanlarının disiplin ile ilgili işlerinde 657 sayılı Kanun'un uygulanabileceğini öngören Danıştay kararlarına (bkz. §§ 29, 30) atıfla karşıladıkları ve anılan kurallara göre yaptıkları yargılamada disiplin cezalarının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaştıkları görülmektedir (bkz. § 33). Bu noktada 657 sayılı Kanun'un amacı ve kapsamı irdelenerek, işaret edilen hükümlerin somut olaya konu hukuki boşluğun giderilmesinde kullanılıp kullanılamayacağı değerlendirilmelidir.

42. Kanun koyucu 657 sayılı Kanun ile birlikte devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenlemeyi amaçlamış, aynı Kanun'un 1. maddesinin üçüncü fıkrasında tahdidi olarak saydığı belirli kamu görevlisi gruplarının ve somut olayın öznesi "üniversitelerin öğretim üye ve yardımcılarının" ise özel kanunlara tabi olduğunu belirterek ilgili kamu görevlisi gruplarını kanun kapsamı dışında bırakmıştır. Bunun yanı sıra 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinde kanun koyucu açıkça "özel kanunların disiplin suçları ve cezalarına ilişkin hükümleri saklıdır" diyerek, kanunun uygulama alanına ilişkin net bir belirlemeye gitmiştir. Bu bağlamda öğretim elemanlarına statülerinden kaynaklı olarak uygulanacak kuralların belirlenmesinde yaşanabilecek genel kanun- özel kanun tartışmalarının da önüne geçilmiştir. Nihayetinde 657 sayılı Kanun'un devlet memurları hakkındaki iş ve işlemlere esas teşkil eden genel bir kanun olduğu ve hakkında özel kanun bulunan gruplara ilke olarak uygulanmayacağı açıktır.

43. Başvuru konusu olay, özel kanunda mevcut bulunan bir hükmün Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmesi ve verilen sürede kanun koyucunun yasal düzenleme yapmaması üzerine oluşan kanun boşluğundan kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesinin ilgili hükmü iptal etmesinden sonra oluşan kanun boşluğu kanun koyucu tarafından doldurulmadığı müddetçe 2547 sayılı Kanun'un 62. maddesinde bulunan ilgisiz bir yollama üzerinden önce 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 20. maddesine ve bu madde üzerinden de 657 sayılı Kanun'a yollama yapan hükümleri bahse konu hukuksal boşluğun doldurulmasında kullanılamaz. Zira kanunun ihtiva ettiği yollamaların, iptal edilen hükmün varlığı gözetilerek yapıldığı açık olup mevcut yollamaların kanun koyucunun öngörmediği iptal kararı sonrasında oluşan kural eksiliğini kapsayacak şekilde genişletilmesi kanun sistematiği ile bağdaşmaz. Aksinin kabulü ise Anayasa'nın 130. maddesi hükmüne göre hareket eden kanun koyucunun iptal edilen hükmü düzenleme iradesinin, farklı bir temele dayanan genel nitelikli başka bir hükme özgülenmesi anlamına gelir ki bu durum yürütmenin- somut olayda YÖK kararı- ve yargı organlarının yasamanın çizdiği ilke ve sınırlara bağlı kalması gerekliliğine aykırılık teşkil eder (bkz. § 20).

44. Nitekim derece mahkemelerinin atıf yaptığı İDDK (bkz. § 30), itiraza konu edilen kararda kullanılan madde atıflarının 657 sayılı Kanun'un disiplin hükümlerinin öğretim elemanlarına uygulanmasına temel teşkil edecek nitelikte olmadığını ve bu bağlamda ilgili Danıştay Dava Dairesinin karar gerekçesinde hukuki isabet bulunmadığını açıkça vurgulanmakla birlikte mevcut hukuksal boşluğun doldurulması gerekliliği karşısında itirazın reddedildiğini belirtmiştir. Buna göre atıf yapılan Danıştay dairelerinin verdikleri kararlar arasında bile somut olayda uygulanacak kuralın belirlenmesinde kullanılan madde atıflarının açık ve tereddütsüz bir şekilde 657 sayılı Kanun'u işaret ettiği noktasında bir fikir birliği bulunmamaktadır. Dolayısıyla yargı mercileri açısından dahi sınırlamaya ilişkin kuralın öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğin sağlanamadığı bir hususta başvurucuların kendilerine düşen yükümlülükleri öngörme ve davranışlarını ayarlama imkânına sahip olduğu düşünülemez (bkz. §§ 21-23).

45. Bununla birlikte kanun koyucunun iradesinin de derece mahkemelerinin 657 sayılı Kanun'u işaret eden yorumlarına paralel olduğu söylenemez. Zira kanun koyucu, en başından öğretim elemanlarının disiplin ile ilgili işlerini özel bir kanun olan 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesi -iptal edilen hüküm- kapsamında düzenlenmesini öngörmüş, anılan hükmün iptali üzerine de yeni düzenlemeyi yine anılan kanun kapsamında gerçekleştirmiştir. Diğer taraftan 657 sayılı Kanun’un 1. maddesinin üçüncü fıkrasında öğretim elemanlarının kendi özel kanun hükümlerine tabi olduğu ve aynı Kanun’un disiplin kurallarını düzenleyen 125. maddesinin altıncı fıkrasında özel kanunların disiplin suç ve cezalarına ilişkin hükümlerinin saklı olduğunu da belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa'nın 130. maddesinde başta somut olaya konu disiplin ve ceza işleri olmak üzere özlük, görev, unvan, atama gibi öğretim elemanlarını ilgilendiren meselelerin Anayasa'nın 130. maddesine dayanan münhasır bir kanunla düzenlenmesi gerekliliğinin altı çizilmiştir. Buradan hareket eden kanun koyucu öğretim elemanlarının disiplin ile ilgili meselelerini genel nitelikli 657 sayılı Kanun yerine -Anayasa'nın amir hükümleri doğrultusunda (bkz. § 36)- öğretim elemanlarının özelliklerini gözeten özel nitelikli bir kanunla çözmüştür.

46. Sonuç olarak kanun koyucu normun iptaline ilişkin kararın yürürlüğe girmesi için verilen sürede düzenleme yapmayarak bir tercihte bulunmuştur. Dolayısıyla oluşan hukuksal boşluğun kanun koyucunun iradesi ile ortaya çıktığı kabul edilmelidir. Bu nedenle derece mahkemelerinin ilgili YÖK kararı (bkz. § 28) ve yüksek yargı kararlarından (bkz. §§ 29, 30) hareketle öğretim elemanlarının Anayasa'da vurgulanan özelliklerini ve kanun koyucunun iradesini gözetmeksizin 657 sayılı Kanun'a başvurması, Anayasa'nın amir hükmüne ve kanun koyucunun düzenleme yapmamak yönündeki iradesine aykırı bir yorum olmuştur. Nihayetinde somut olayda uygulanan 657 sayılı Kanun hükümlerinin -başvurucular açısından- Anayasa’nın 13. maddesinin aradığı anlamda kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak öngörülebilir ve kesin nitelikte kurallar olarak kabul edilmeleri mümkün değildir.

47. Yukarıda yer verilen hususlar ışığında, başvurucuların ifade özgürlüklerine yönelik 657 sayılı Kanun'un 125. maddesine dayanılarak yapılan disiplin cezası şeklindeki müdahalelerin kanunla öngörülmediği kanaatine ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucuların Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

48. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden yargılamaya hükmedilmesi talebinde bulunmuştur. Buna ek olarak başvurucular Deniz Pelin Dinçer Akan ve Işıl Çakan Hacıibrahimoğlu 10.000 TL; Rabia Beyza İnan 25.000 TL; Çağatay Yağcı 40.000 TL; Ayşe Nevin Yıldız Tahincioğlu 50.000 TL; diğer başvurucular ise ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

50. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucular Deniz Pelin Dinçer Akan ve Işıl Çakan Hacıibrahimoğlu'na taleple bağlı olarak ayrı ayrı net 10.000 TL; diğer başvuruculara ise ayrı ayrı net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 2019/8082, 2019/9239 ve 2019/13058 başvuru numaralı dosyalarda başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bölge İdare Mahkemelerinin ilgili dairelerine gönderilmek üzere ekli listede belirtilen mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucular Deniz Pelin Dinçer Akan ve Işıl Çakan Hacıibrahimoğlu'na ayrı ayrı net 10.000 TL; diğer başvuruculara ise ayrı ayrı net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. Vekâlet ücreti ve harçların ekli listede belirtilen şekilde başvuruculara ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Deniz Pelin Dinçer Akan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/30653, 29/6/2022, § …)
   
Başvuru Adı DENİZ PELİN DİNÇER AKAN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/30653
Başvuru Tarihi 21/7/2017
Karar Tarihi 29/6/2022
Birleşen Başvurular 2019/27541, 2020/9107, 2020/13676, 2020/32486, 2020/5428, 2019/38199, 2020/5634, 2020/5821, 2020/1002, 2019/41303, 2019/9239, 2019/13058, 2019/8082, 2019/16829, 2019/28142

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucular hakkında disiplin cezalarına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Kamu görevlisi disiplin cezası İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 657 Devlet Memurları Kanunu 125
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi