TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ALİ ÇİNTAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/13137)
Karar Tarihi: 29/6/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Mahmut ATEŞ
Başvurucu
Mehmet Ali ÇİNTAN
Vekili
Av. Mehmet ALTUNTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltındayken darbedilme ve bu olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu beyanına göre 28/8/2016 tarihini 29/8/2016 tarihine bağlayan gece terör örgütü propagandası yapma suçundan Mersin'de gözaltına alınarak Yenişehir Polis Merkezinin nezarethanesine konulmuştur. 29/8/2016 günü akşam saatlerinde ise Mersin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne getirilmiştir.
10. 31/8/2016 tarihinde avukatıyla görüşen başvurucu, gözaltındayken kendisine sorulan sorulara cevap vermediği gerekçesiyle kolluk görevlileri tarafından darbedildiğini ve vücudunda yaralanmalar oluştuğunu beyan etmiştir. Başvurucunun avukatı bu yaralanmaların fotoğrafını çekerek aynı tarihte Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) başvurucuyu darbeden görevliler hakkında soruşturma yapılması talebiyle şikâyette bulunmuştur. Dilekçe ekine yaralanmaları gösteren fotoğrafları da eklemiştir. Şikâyet dilekçesi üzerindeki havale tarihinden dilekçenin aynı tarihte 2016/38774 soruşturma numarası üzerinden Başsavcılık kayıtlarına girdiği anlaşılmaktadır. Şikâyet dilekçesinde talep edilen hususlar özetle şöyledir:
i. Başvurucuyu darbeden kişilerin tespit edilmesi için mağdurun ifadesi alınarak teşhis işlemi yaptırılması
ii. 30/8/2016 tarihli doktor raporlarının temin edilmesi
iii. Başvurucunun tutulduğu polis merkezi ve emniyet müdürlüğünün kamera kayıtlarının tespit edilmesi
iv. Faillerin tespiti edilmesi ve cezalandırılması için kamu davası açılması
11. 2/9/2016 tarihinde Mersin 4. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun sorgusunun yapılarak tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu sorgu sırasında verdiği ifadesinde "...bana sabaha kadar işkence yapıldı, sabaha kadar ne elimi ne kolumu bıraktılar..." şeklindeki beyanıyla gözaltındayken kolluk görevlilerince darbedildiğine ilişkin iddialarını tekrar etmiştir.
12. Başsavcılık 7/9/2016 tarihinde Mersin Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereye başvurucunun avukatı tarafından verilen şikâyet dilekçesini ekleyerek başvurucunun doktor raporunun onaylı bir suretini talep etmiştir. Bu müzekkereye cevap verilmemesi üzerine 11/10/2016 tarihinde yazı cevabının çabuklaştırılması talebiyle Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne bir tekit yazısı göndermiştir. Ayrıca Yenişehir Emniyet Müdürlüğü ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne 11/10/2016 tarihinde iki ayrı müzekkere daha yazarak "... 29/08/2016 gününe ait kamera görüntülerinde müşteki ile ilgili olumsuz bir görüntü var ise tutağa bağlanarak..." gönderilmesini talep etmiştir.
13. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü 6/10/2016 tarihinde Başsavcılığa gönderdiği bir yazıyla, başvurucunun bir soruşturma kapsamında 2/9/2016 tarihinde tutuklandığını ve hâlen ceza infaz kurumunda olduğunu bildirmiş; başvurucunun gözaltındayken alınan doktor raporlarını bu yazı ekinde göndermiştir. Yine bu yazı ekinde yer alan ve dört kolluk görevlisi tarafından imzalanan 30/8/2016 tarihli tutanak içeriği ise şöyledir:
"30. 08.2016 tarihinde saat:02:30 sıralarında 2480 kod nolu ekip olarak Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 28.08.2016 tarih ve 2016/derkenar soruşturmasına istinaden yasadışı PKK/KCK terör örgütünün eylem faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik olarak yapılan çalışmalar neticesinde gözaltında alınan... Mehmet Ali ÇİNTAN... isimli şahsın uzatma doktor raporunu almak için götüreceğimiz esnada kaçmasını engellemek amacıyla biz görevlilerce kelepçe takılmak istenilmiş, şahıs ısrarla kelepçe taktırmak istememiş, agresif hareketler sergilemeye başlamıştır. Bunun üzerine şahsın kendisine ve biz görevlilere zarar vermesini engellemek ve kaçmasını önlemek amacıyla zor kullanılarak kelepçe takılmış, şahıs zırhlı ekip otosuna bindirilmiş, araç içerisinde agresif hareketler sergileyerek kafasını araç içerisinde değişik yerlere vurmaya başlamış, şahsın kendisine zarar vermesini engellemek için başından tutulmuş, bu esnada şahıs ayaklarını araç içerisinde değişik yerlere vurmaya başlamış ve bağırarak agresif hareketler sergilemiş bu durumunu hastanede de devam ettirmiştir. Şahsın hastanede agresif tavırlarının devam etmesi üzerine görevli doktor tarafından sakinleştirici iğne yapılmıştır. Şahsın ayaklarını değişik yerlere vurmasından dolayı filmleri çektirilerek muayenesini yaptırılmaya çalışılmış, şahıs film çektirmek istememiş ve fiziki olarak direnerek bağırmalarına devam etmiş ve röntgen çekilememiştir. Akabinde doktor tarafından yapıları muayenede ayaklarında ve vücudunun diğer yerlerinde herhangi bir probleminin olmadığı tespit edilmiş, alınan darp cebir raporunun ardından nezarethaneye teslim edilmiştir."
14. Başsavcılık, Yenişehir Emniyet Müdürlüğü ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne 8/11/2016 tarihinde bir kez daha müzekkere göndererek başvurucu ile ilgili işlem yapan personelin isim listesi ile 28/8/2016 tarihinden itibaren kamera kayıtlarının CD'ye aktarılarak gönderilmesini talep etmiştir. Bu müzekkereye de cevap verilmemesi üzerine Başsavcılık 12/12/2016 tarihinde anılan Kurumlara bir tekit yazısı daha göndermiştir.
15. 10/11/2016 tarihinde Başsavcılık tarafından başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi alınmıştır. Bu ifadenin ilgili kısmı şöyledir:
"...28/08/2016 tarihinde gece saat 23:00 sıralarında Mersin polisi tarafından göz altına alındım. Yenişehir ilçe emniyet müdürlüğüne getirildim. Burada sabaha kadar kaldım fakat herhangi bir işkenceye burada maruz kalmadım. 29/08/2016 tarihinde öğleden sonra beni Tem şube nun nezarethanesine getirdiler. Burada tanımadığım sivil giyimli 4 polis memuru bana tekme tokat girişti, kolumdam, ayağımdan kolumdan yaralandım, daha sonra beni zırhlı araçla rapor için devlet hastanesine götürülürken zırhlı araç içerisinde de tanımadığım bu kişilerden farklı polis memurları beni darp etti. Yine hastaneden gelirken darp edildim. Bu sırada bana 'seni dereye atacağız, seni portakal bahçesine asacağız, sen vatan hainisin' diyerek beni tehdit ettiler, ben zırhlı araçta bana darp eden ve tehdit eden polis memurlarının yüzünü görmedim. Fakat Tem şubedeki beni darp eden polis memurlarının yüzünü hatırlıyorum fakat isimlerini bilmiyorum. Bu olayları yaşarken yanımda kimse yoktu. Tek başımaydım, daha sonra sabahleyin avukatımla görüştümde avukatım benim vücudumdaki darp izlerinin fotoğrafını çekti ve çıktılarını size vereceğini söyledi. Zaten benim darp edildiğim doktor raporlarında bellidir. Benim vücudumdaki morlukları beni muayene eden doktorlar gördü, hatta ilaç yazdılar buna rağmen polis bana ilacımı alıp vermedi. Beni darp eden görevli polis memurlarından şikayetçiyim..."
16. Başsavcılık 7/2/2017 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderdiği yazıda, başvurucu ile ilgili işlem yapan personelin isimleri ile kamera kayıtlarının gönderilmesini talep ettiği 8/11/2016 tarihli müzekkereyi bir kez daha tekit etmiştir. Ayrıca bu tekit yazısında Başsavcılık; daha önce talep edilen doktor raporlarının yalnızca bir kısmının gönderildiğini belirterek başvurucunun hangi tarihler arasında gözaltında kaldığının bildirilmesini, her gün nezarethaneye giriş ve çıkışında alınan doktor raporlarının eksiksiz ve okunaklı örneklerinin gönderilmesini talep etmiştir.
17. Mersin İl Emniyet Müdürlüğü; Başsavcılığın 7/2/2017 tarihinde yazdığı müzekkereye 20/3/2017 tarihinde verdiği cevapta, başvurucunun gözaltında kaldığı 29/8/2016-2/9/2016 tarihleri arasındaki doktor raporlarının gönderildiğini, 2/9/2016 tarihli raporun net olarak okunamadığını, bu raporun Başsavcılığın 2016/38600 numaralı soruşturma dosyasından temin edilebileceğini belirtmiştir.
18. Başsavcılığın 2016/38774 ve 2016/38600 numaralı soruşturma dosyalarında bulunan, Mersin Devlet Hastanesince düzenlenmiş olan başvurucu hakkındaki doktor raporları ve tıbbi belgeler içeriği okunabildiği ölçüde şöyledir:
i. 29/8/2016 günü saat 01.00'den sonra, tam olarak okunamayan bir saatte düzenlendiği anlaşılan 18059 numaralı doktor raporunda başvurucunun vücudunda yeni lezyon bulunmadığı belirtilmektedir.
ii. 30/8/2016 tarihli ve düzenlendiği saat dâhil büyük ölçüde okunaksız olan 1363 numaralı doktor raporunda başvurucunun sol ve sağ ayağında ve vücudunun birçok başka yerinde hafif ödem, kızarıklık ve lezyon olarak tarif edilen, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olan yaralanmalar bulunduğu belirtilmiştir.
iii. 30/8/2016 tarihli ve düzenlendiği saat ile numarası okunamayan doktor raporunda lezyon saptanmadığı, araç içinde ayağını çarptığı için sol ayak bileğinin iki yönlü grafisinin istendiği, şahıs çektirmediği için sadece lateral grafi çekilebildiği, değerlendirilen grafi ile problem saptanmadığı, saldırgan olan şahsa adı tam olarak okunamayan bir ilaç verildiği hususları ifade edilmiştir.
iv. 30/8/2016 günü saat 03.00'te başvurucunun sol ayak ve ayak bileğinin iki yönlü grafisinin çekilmesi için Radyolojik Görüntüleme Talep Formu düzenlenmiştir.
v. 1/9/2016 günü saat 21.49'da ve 2/9/2016 günü saat 20.54'te düzenlenen doktor raporlarında başvurucunun vücudunda yeni lezyon bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başsavcılık 7/11/2017 tarihinde başvurucunun gözaltında darbedildiğine ilişkin iddiaları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ...
UYAP kayıtlarının tetkikinde; dosyamız müştekisi Mehmet Ali ÇİNTAN hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2016/38600 sayılı soruşturma dosyası ile 'Terör Örgütü Propagandası Yapmak' suçlamasıyla ilgili olarak iddianame tanzim edildiği ve halen yargılamasının Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/383 Esas sayılı dosyası ile devam ettiği, söz konusu soruşturma dosyası üzerinde Cumhuriyet Başsavcılığımızca yapılan incelemede; şikayetçinin gözaltına alınması ve tutulması süresi zarfında; ona yönelik fiziksel işkence uygulandığına ve tehdit edildiğine dair müştekinin soyut iddialarından başka soruşturmayı genişletecek ve kamu davasının açılmasını gerektirecek nitelikte yeterli delil mevcut olmadığı, düzenlenen tutanaktan da anlaşılacağı üzere şahsın araç içerisinde kendisine zarar verdiği ve polis memurları tarafından 2559 Sayılı PVSK'nın 16. maddesi kapsamında zor kullanma yetkilerini kullandıkları, TCK 256 md.de düzenlenen zor kullanma yetkisinin olayımızda aşılmadığı, alınan doktor raporunun tutanağı doğruladığı, görevli polis memurlarının işkence yaptıklarına ve tehdit ettiklerine dair soruşturmayı genişletecek herhangi bir delil de olmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla,
Olay nedeniyle KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
20. Başvurucunun avukatının kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itiraz, Mersin 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/3/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. İtirazın reddi kararının gerekçesinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesi ve itiraz dilekçesi içeriğine göre kovuşturmaya yer olmadığı kararında usul ve yasaya aykırılık görülmediği belirtilmiştir.
21. Başvurucu 24/4/2018 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/03/2005 - 5328 S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
25. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin "Sağlık kontrolü" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yakalanan kişinin gözaltına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.
Gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de sağlık durumu hekim raporu ile tespit edilir.
Gözaltına alınan kişinin ifadesini alan veya soruşturmayı yürüten kolluk görevlisi ile bu kişiyi tıbbî muayeneye götüren kolluk görevlisinin farklı olması zorunludur. Ancak personel yetersizliği nedeniyle farklı kolluk görevlisinin bulunmaması hâlinde bu durum belgelendirilir.
Hekim raporu üç nüsha hâlinde düzenlenir. Kolluk görevlileri tarafından, hekim raporunu verecek birime, yakalananın nezarethaneye giriş raporu mu, yoksa çıkış raporu için mi getirildiği yazılı olarak bildirilir.
Yakalama veya nezarethaneye giriş raporunun bir nüshası raporu tanzim eden sağlık kuruluşunda saklanır, ikinci nüshası gözaltına alınana, üçüncü nüsha ise soruşturma dosyasına eklenmek üzere ilgili kolluk görevlisine verilir.
Gözaltı süresinin uzatılması veya yer değişikliği ya da nezarethaneden çıkış sırasında düzenlenen hekim raporlarından; bir nüshası sağlık kuruluşunda saklanır, iki nüshası ise raporu düzenleyen sağlık kuruluşunca kapalı ve mühürlü bir zarf içerisinde ilgili Cumhuriyet başsavcılığına en seri şekilde gönderilir. Bunlardan bir nüshası Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltına alınanın kendisine veya vekiline verilir, bir nüshası ise soruşturma dosyasına eklenir. Bu raporların düzenlenmesinde ve Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 157 nci maddesinde belirtilen gizlilik kurallarına uyulur ve bu amaçla gerekli tedbirler ilgili sağlık kuruluşunca alınır.
..."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
27. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilen, 21/4/1988 tarihli ve 3441 sayılı Kanun'la onaylanan, 29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:
“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence eyleminin işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde, yetkili mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”
28. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”
29. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasında mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi, mağdurların davranışlarından bağımsız olarak, işkence, insanlık dışı ya da onur kıncı ceza veya işlemlerin Sözleşmeyle yasaklandığı belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike halinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
31. Bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiği"ni aşması beklenir (birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
32. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması halinde bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM'e göre bir kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığında veya daha genel anlamda kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya kaldığında -örneğin tutuklandığı sırada- kişinin davranışları kesinlikle gerektirmediği hâlde kişiye karşı fiziksel güç kullanımının insan onurunu zedelediğini ve kural olarak Sözleşme’nin 3. maddesi tarafından güvence altına alınan hakkın ihlalini teşkil etmektedir (Bouyid/Belçika [BD], B. No: 23380/09, 28/9/2015, § 88; Ribitsch/Avusturya, B. No: 18896/91, 4/12/1995, § 38; Mete ve diğerleri/Türkiye, B. No: 294/08, 4/10/2011, § 106).
33. AİHM'e göre Sözleşme'nin 3. maddesi ile 1. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bir kişi, Sözleşme'nin 3. maddesini ihlal eder şekilde polis ya da diğer kamu görevlilerinin müdahalesine maruz kaldığına dair savunulabilir bir iddiada bulunduğunda etkili ve resmî bir soruşturma yapılmalıdır. Bu soruşturma sorumluların tespiti ve cezalandırılmalarına imkân verebilmelidir. Aksi hâlde temel önemde bir yasak olmasına karşılık işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı uygulamada etkisiz olacak ve kamu görevlilerinin oluşan fiili cezasızlık nedeniyle kontrollerinde olan kişilerin haklarını kötüye kullanmaları mümkün olacaktır (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız ve kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli bir biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55; Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Anayasa Mahkemesinin 29/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; gözaltında bulunduğu sırada kolluk görevlileri tarafından darbedildiğini, darp olayını şikâyet etmesine karşın etkili bir soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu karara yaptığı itirazın sulh ceza hâkimliğince gerekçesiz olarak reddedildiğini, böylece kötü muamele yasağı ile birlikte adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun hak ihlali iddialarının gerekçeleri şöyle özetlenebilir:
i. Başsavcılık, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve Yenişehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden kamera kayıtlarını ve kendisi ile ilgili işlem yapan görevlilerin isim listesini istemiş ancak bu taleplere cevap verilmemiştir.
ii. Vücudunda tespit edilen darp izlerinin boyutu ve yerleri gözönüne alındığında bunların zor kullanma yetkisi kapsamında kendisine güç uygulanması sonucunda oluşmuş olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
iii. 30/8/2016 tarihli tutanağı tanzim eden görevliler aynı zamanda işkence suçunun failleridir. Bu nedenle bu tutanağa itibar edilmesi mümkün değildir.
iv. Soruşturma kapsamında tespit edilen, dolayısıyla ifadesi alınan bir şüpheli bulunmamaktadır.
v. Soruşturma dosyasına son olarak 20/3/2017 tarihinde evrak eklenmiş olmasına karşılık kovuşturmaya yer olmadığına dair karar 7/11/2017 tarihinde verilmiş ve soruşturmanın ivedilikle yürütülmesi ilkesine muhalefet edilmiştir.
vi. Sulh ceza hâkimlikleri kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazların büyük çoğunluğunu gerekçesiz olarak reddetmektedir, bu nedenle sulh ceza hâkimliklerinin Anayasa'nın 40. maddesi anlamında etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
36. Bakanlık görüşlerinde özetle şu hususları dile getirmiştir:
i. Soruşturma kapsamında başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği ve gözaltında bulunduğu tarihlerdeki tüm adli muayene raporları temin edilmiştir. Bu kapsamda yalnızca başvurucunun 30/8/2016 tarihli raporunda vücudunun bazı yerlerinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmalar olduğu belirtilmiştir.
ii. Kötü muameleye maruz kaldığı için mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele gördüklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerekmektedir. Somut olaydaki muayene raporlarında başvurucunun bu türden ağırlıkta bir muamele gördüğüne dair bir tespit bulunmamaktadır. 30/8/2016 tarihli tutanağa göre başvurucunun vücudundaki basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki yaralanmalar direnmesi ve kendisine zarar vermesi neticesinde oluşmuştur.
iii. Başvurucunun şikâyeti üzerine kötü muamele iddiasına ilişkin soruşturma işlemlerine derhâl başlanmış, Cumhuriyet savcısı olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması için yazılı talimatlarını ilgili kurumlara gecikmeksizin iletmiştir.
iv. Bu kapsamda başvurucunun gözaltında kaldığı süre içinde alınan adli muayene raporları temin edilerek incelenmiş, kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi alınmış ve tüm deliller toplanıp incelendikten sonra 7/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek soruşturma tamamlanmıştır. Söz konusu karar, yeterli ölçüde gerekçeli olup taraflara tebliğ edilerek tarafların sonucundan bilgi sahibi olmaları sağlanmıştır. Başvurucu da itiraz hakkını kullanarak kararın yeniden incelenmesini sağlamıştır. Neticeten Cumhuriyet savcısının başvurucunun iddiaları üzerine kendisinden beklenen oranda büyük bir titizlikle ve süratle hareket ettiği, atılması gereken her türlü adımı attığı, iddiaların gerçekliğini ortaya çıkarmak için gerekli delillerin temini cihetine gittiği anlaşılmıştır. Soruşturmada başvurucunun soruşturmaya dahlinin sağlandığı, elde edilen delil ve bilgilerin kapsamlı ve nesnel bir analizi ile neticeye ulaşıldığı, usul yükümlüğünün gereğinin özenle yerine getirildiği görülmüştür.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
38. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
39. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile bu karara yaptığı itirazın reddi kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiaları bütünüyle kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamındadır. Bu nedenle adil yargılanma ve etkili başvuru hakları bakımından ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
41. Öte yandan kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşulların inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmış olması gerekmektedir. Olayın aydınlatılması ise ihlal iddiaları ile ilgili etkili bir soruşturma yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun tüm iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bireylere işkence veya eziyet yapılması ya da bireylerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulmaları yasaklanmıştır. Bu yasak, mutlak bir nitelik taşımaktadır ve öncelikle kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin kişilerin beden ve ruh bütünlüğüne hiçbir şekilde zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
44. Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme yapılırken muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
45. İşkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu, işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddialarla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapılması yükümlülüğü getirmektedir (Cihan Koçak, B. No: 2014/12302, 21/9/2017, § 46). Bir devlet görevlisi tarafından Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus, söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması, açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla desteklenmesiyle mümkündür (Alper Tunga Kuru ve Özcan Kaya Güvenç, B. No: 2016/2486, 17/11/2021, § 40).
46. Ceza soruşturmasının etkili olması için makul derecede özenli ve hızlı yürütülmesi gerekmektedir. Soruşturma makamları resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Bu deliller olayın özelliğine göre kriminal incelemeler, olay yeri keşfi, görgü tanıklarının, mağdur ve olası şüphelilerin beyanları olabilir. Kötü muameleye maruz kaldığını iddia eden kişilerin tıbbi muayeneleri geciktirilmeden yaptırılmalı, iddia edilen kötü muamelenin varlığı ve boyutları konusunda rapor temin edilmelidir. Özgürlüklerinden yoksun bulunan kişilerin kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleri durumunda vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Özellikle iddiaların doktor raporlarıyla desteklendiği hallerde kötü muamele yasağının ihlali bakımından açık sorunlar ortaya çıkabilir (Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020, §§ 56, 64).
47. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olabilmesi için soruşturmadan sorumlu olan ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
48. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi gerekmektedir (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).
b. İlkelerin Olaya uygulanması
49. Somut başvuruda başvurucunun gözaltına alındıktan sonra düzenlenen ilk doktor raporunda vücudunda yeni bir lezyon bulunmadığı belirtilmiştir. Buna karşılık 30/8/2016 tarihli doktor raporunda başvurucunun vücudunun çeşitli yerlerinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralanmalar tarif edilmiştir. Bu nedenle başvurucunun maruz kaldığını iddia ettiği muamelenin kötü muamele için aranan asgari ağırlık derecesine ulaştığı kabul edilmiştir.
50. Öte yandan başvurucunun gözaltında iken, bir başka deyişle kolluk görevlilerinin denetiminde bulunduğu bir sırada vücudunda yaralanma oluşması nedeniyle bu yaralanmaların ne şekilde oluştuğunu açıklamak devletin yükümlülüğündedir. Dolayısıyla başvurucunun hukuka aykırı olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin iddiasının savunulabilir nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır. Bu durumda sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli ve etkili resmî bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
51. Somut başvuruya konu olayda başvurucu hem gözaltında bulunduğu sırada hem de hastaneye sevk edildiği aracın içinde kolluk görevlileri tarafından darbedildiğini iddia etmiştir. Başsavcılık tarafından başvurucuyla ilgili işlem yapan polislerin isim listesi ve olaylarla ilgili kamera kayıtları, başvurucunun kendisini darbettiklerini iddia ettiği görevlilerin çalıştığı birimden talep edilmiştir. Bir başka deyişle önemli bazı delillerin toplanmasının talep edildiği birim ile muhtemel kötü muamele eyleminin faillerinin çalıştığı birim aynıdır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara temel alınan 30/8/2016 tarihli tutanak yine aynı birimde çalışan kolluk görevlileri tarafından düzenlenmiştir.
52. Oysa "Genel İlkeler" kısmında belirtildiği üzere bir kişinin kolluk görevlileri tarafından kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla soruşturma yürütülürken bağımsızlık kriterinin yerine getirilmesine özellikle önem verilmelidir. Olayın aydınlatılmasında önemli olan delillerin muhtemel faillerin kurumsal ve hiyerarşik olarak bağlı bulunduğu birimden talep edilmesinin veya soruşturma neticelendirilirken aynı birimdeki görevliler tarafından düzenlenmiş bir tutanağın esas alınmasının bağımsızlık kriteri ile bağdaştığını kabul etmek mümkün görülmemiştir.
53. Etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değildir. Dolayısıyla bu yükümlülük devlete tüm kötü muamele iddialarıyla ilgili bir ceza kovuşturması süreci başlatma ya da tüm yargılamaları belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklemez. Öte yandan kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bu tür eylemlere hoşgörü gösterildiği görünümünün engellenmesi açısından kötü muamele oluşturan eylemlerin cezasız kalmaması gerekir. Kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalındığı iddiasıyla başlatılan bir ceza soruşturmasının amacı olayı bütün yönleriyle ortaya çıkarmak, sorumluların belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmalarını sağlamaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için soruşturma kapsamında gerekli görülen delillerin ivedi ve eksiksiz bir şekilde toplanması gerektiği açıktır.
54. Hangi delillerin toplanması gerektiği soruşturmanın niteliğine göre değişiklik gösterir. Kolluk görevlileri tarafından gözaltında darbedilme iddiasıyla yürütülen bir soruşturmada iddia edilen eylemin failleri, mağduru ve varsa tanıkların beyanı, gözaltında bulunulan yerdeki güvenlik kamerası kayıtları ve doktor raporlarının toplanması gereken temel deliller olduğu kuşkusuzdur. Nitekim somut başvuruya konu soruşturmada Başsavcılık, delilleri toplamak için soruşturma işlemlerine başlamıştır. Başvurucu hakkında işlem yapan kolluk görevlilerinin isimleri ile kamera kayıtlarının talep edilmelerine rağmen gönderilmemeleri üzerine ilgili kurumlara tekit müzekkereleri yazılmış ancak bu yazılara da cevap verilmemiştir. Neticede temin edilemeyen bu deliller toplanmadan ceza soruşturması, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlandırılmıştır.
55. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda kritik önemdeki deliller olan kamera kayıtları ve başvurucu hakkında işlem yapan görevlilerin beyanlarının alınmasından neden vazgeçildiği açıklanmamıştır. Soruşturma sırasında, başvurucuda tarif edilen yaralanmaların kendi kendine zarar vermesiyle mi yoksa darbedilme sonucu mu oluştuklarına dair bir araştırma yapılmamıştır. Soruşturma sonucunda verilen kararlarda başvurucunun avukatı tarafından soruşturma dosyasına sunulan fotoğraflarda görülen yaralanmalarla ilgili bir inceleme ya da değerlendirme yer almamaktadır. Muhtemel tanıkların tespiti ve ifadelerinin alınması için yapılan bir soruşturma işlemi de bulunmamaktadır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddine dair kararda, belirtilen bu eksikliklere ya da vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına açıklık getirecek bir gerekçeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek özenli ve yeterli bir soruşturma yürütüldüğü söylenemez.
56. "Genel İlkeler" kısmında belirtildiği üzere etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş sayılması için sağlanması gereken kriterlerden biri de soruşturmanın makul bir hızla yürütülmesidir. Kuşkusuz soruşturmanın niteliği ve taraf sayısı gibi birçok neden hangi sürenin makul olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda belirleyici etkiye sahiptir. Somut başvuruya konu soruşturmaya son olarak Mersin İl Emniyet Müdürlüğünce 20/3/2017 tarihinde bir yazı gönderilerek ilgili doktor raporlarının bu yazı ekinde yer aldığı belirtilmiştir (bkz. § 17). Bu tarihten sonra ilk yapılan işlem ise 7/11/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karardır. Tek şikayetçinin bulunduğu olayda, soruşturmanın tamamlanması için yeterli görüldüğü anlaşılan doktor raporlarının temininden sonra karar verilmesi için 7 ay 17 gün beklenmesi nedeniyle soruşturmanın makul bir hızda yürütüldüğünün kabul edilmesi de mümkün görülmemiştir.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
59. Başvurucu, ileri sürdüğü hak ihlallerinin tespiti ile yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesinin yanında 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
61. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 57-59, 66, 67).
62. Somut başvuruda ihlalin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklandığı tespit edilmiş ve Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden etkin bir adli soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ortadan kaldırılması ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/38774) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.