TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Ş.B. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/30993)
Karar Tarihi: 1/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Melek ŞAHAN
Başvurucu
Ş.B.
Vekili
Av. Nazmi GÖKÇE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 8/10/2019 tarihinde tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş; başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, ayrıca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu, en son Sayıştay uzman denetçisi olarak görev yapmıştır.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 19/10/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun ilk ifadesi 26/10/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğünde alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle ilkokulu ve ortaokulu memleketi olan Erzurum'da devlet okulunda okuduğunu, başarısı nedeniyle Yamanlar Kolejinde ücretsiz okuma ve burs teklifi aldığını, maddi durumu kötü olduğundan teklifi kabul ettiğini, bu sırada kolejin cemaat okulu olduğunu bilmediğini, okurken bu durumu öğrendiğini, kolejin kendisini zorunlu olarak Körfez Dershanesine yazdırdığını, derece öğrencisi olduğu için dershanenin kendisine burs verdiğini söylemiştir. Başvurucu; üniversite eğitimi dönemine ilişkin ise 1998 yılında Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü kazandığını, Başbakanlıktan, okuduğu üniversiteden ve özel şirketlerden burslar kazandığını, okuduğu sürece okulunun yurdunda kaldığını, cemaatin kendi yurtlarında kalmasına yönelik teklifte bulunduğunu ancak aldığı burslardan dolayı kimseye ihtiyacı kalmadığından teklifi reddettiğini, cemaate ihtiyacı olmadığından cemaatle bağının kalmadığını, 2002 yılında mezun olduğunu dile getirmiştir. Başvurucu ayrıca mezun olduktan bir süre sonra Sayıştay sınavını kazandığını, 2007 yılında Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisansa, 2012 yılında ise aynı Enstitüde doktoraya başladığını, hâlen burada öğrenci olduğunu, 2013 yılında Sayıştay tarafından NATO Savunma Kolejine gönderildiğini beyan etmiştir. Başvurucu son olarak kazandığı sınavları kendi bilgi ve çabasıyla kazandığını, kimsenin kendisine yardım etmediğini, işe yerleşme sürecinde örgütün bir ilgisi olmadığını, himmet ya da başka bir isimle para vermediğini, para toplamadığını, herhangi bir örgüt toplantısına katılmadığını, herhangi bir görsel ve yazılı yayınlara aboneliğinin bulunmadığını, FETÖ/PDY'ye ait herhangi bir banka ya da finans kuruluşuyla ilgisi ve irtibatı olmadığını, yakın ve uzak akrabalarından bu örgütle ilgili işlem yapılan kimse olmadığını, darbe girişimine ilişkin haberleri televizyondan öğrendiğini, FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısının olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
13. Başvurucu, Savcılık tarafından üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 27/10/2016 tarihinde Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
14. Başvurucunun sorgusu Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince 27/10/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Barış Kartalı projesini ben denetliyordum. Suç duyurusu bulunması gereken unsurlara rastladım. Bu projede ikinci teklifi veren firma teknoloji transferi vermesine rağmen o zamanın Genelkurmay Başkanı 2. Başkanı olan Y.B.nin baskısı ile B. firmasına verilmiştir, bu ülkemizin zararına olmuştur, ben bunu üzerine gittim, burada bulunmamı buna bağlıyorum. Benim suç duyurum Saykep proğramı çalışıyor ise orada duruyor olması lazım, ancak bildiğim kadarıyla Sayıştay Başkanlığı bunu işleme koymadı. Ben görevimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordum, bir kısım etkin kişileri rahatsız etmiş olmalıyım ki buraya gelmeme sebep oldu. Hastayım. Sürekli tedavi altında olmam gerekmektedir. İlaçlarla gezmekteyim. Tutuklu olmam halinde hastalığım daha yüksek seviyeye çıkacaktır. Kaçma şüphem yoktur. Sabit ikametim vardır. Vatanıma ihanet etmedim. Elimden geldiği kadar bu vatana hizmet ettim. Suçsuzum. Serbest bırakılmak istiyorum."
15. Başvurucu, Hâkimlikçe yapılan sorgusunun ardından 27/10/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"CMK'nın 100 ve devamı maddeleri gereğince suçun niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin kaçma şüphesi altında olduğunu gösteren somut olguların bulunması, delilleri yok etme gizleme değiştirme ihtimalini gösteren olguların bulunması ve süphelilere isnat edilen suçun niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3 maddesinde öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması dikkate alınarak şüpheliler ... ve [Ş.B.'ye] isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ayrı ayrı tutuklanmasına... [karar verildi.]"
16. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 9/11/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
17. Soruşturma süresi içinde değişik tarihlerde farklı hâkimliklerce tutukluluk durumu değerlendirilen başvurucunun son olarak Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/5/2017 tarihli kararıyla tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve bu karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 13/7/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu karardan 20/7/2017 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.
18. Başvurucu 7/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği 21/9/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Soruşturmanın geldiği aşama, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın şüphelinin Bylock kullanmadığına dair yazısı, Masak raporuna göre FETÖ/PDY bağlantılı vakıf, dernek üyeliğinin ve Bank Asyada hesabının bulunmaması, dosya kapsamı itibariyle aleyte beyan olmaması, mevcut delil durumu, şüphelinin sağlık durumu da dikkate alınarak tutuklama tedbirinin devamının artık gereksiz olduğu kanaatine varılmakla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 21/9/2017 tarih ve 2016/115532 soruşturma sayılı talebinin kabulü ile; Şüpheli [Ş.B.] hakkındaki atılı TCK 314/2 maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Ankara (Kapatılan) 8. Sulh Ceza Hakimliği'nin 27/10/2016 tarih ve 2016/494 sorgu sayılı tutuklama kararının kaldırılarak şüpheli başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse atılı suçtan serbest bırakılmasına, Şüpheli [Ş.B.nin] adli kontrol altına alınması gerekli ve yeterli görüldüğünden CMK 109/3-a maddesi uyarınca soruşturma süresince adli kontrol altına alınmasına, Şüpheli [Ş.B.nin] CMK 109/3-a maddesi uyarınca soruşturma süresince yurt dışına çıkışının yasaklanmasına ... [karar verildi.]"
20. Başvurucu hakkındaki soruşturma bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48; A.L., B. No: 2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
25. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
27. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
29. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
30. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
31. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucu, 27/10/2016 tarihinde tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu ve bu tutukluluk halinin başvuru tarihi itibarıyla devam ettiğini belirterek ilk tutuklamanın hukuka aykırı olduğundan yakınmaktadır. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30). Bu itibarla tutukluluğun devamına ilişkin karara karşı itiraz yolu tüketildikten sonra süresi içinde yapılan bireysel başvuruda tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasının yanı sıra tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasının da ileri sürülmesi mümkündür. Bu nedenle başvurunun süresinde yapıldığı kabul edilmelidir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
35. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu kapsamda başta ilk tutuklama kararı olmak üzere ve tutukluluğa ilişkin kararlarda değinilen olguların yanı sıra soruşturma mercilerince gönderilen belgeler ve başvurucunun ifade tutanağında yer alan açıklamalar temelinde bir inceleme yapılacağı belirtilmelidir.
36. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna değinilmiş ancak bu somut olguların neler olduğu konusunda herhangi bir ayrıntıya yer verilmemiştir.
37. Başvurucu hakkında verilen tutukluluğa ilişkin diğer kararlarda veya soruşturma mercilerince gönderilen belgelerde de yaklaşık dört yıldır devam eden soruşturmada başvurucu yönünden suçlamaya esas alınan ve kuvvetli suç belirtisi oluşturan olguların içeriğine ilişkin somut bir belirleme yapılmadığı, bir değerlendirmeye gidilmediği tespit edilmiştir.
38. Son olarak başvurucunun ifadesinde geçen (1994-1998 yıllarına tekabül eden) lise döneminde FETÖ/PDY ile bağlantılı olan bir özel okulda ve dershanede öğrenim görmesinin kuvvetli suç belirtisi oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilmelidir. Anayasa Mahkemesi kararlarında (benzer yönde değerlendirme için bkz. A.L., § 60) FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey Hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı, süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi FETÖ/PDY ile bağlantılı bir okulda bir süre öğrenim görmüş olmanın, örgütsel bir ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiğine dair olgular ortaya konulmadan kuvvetli suç belirtisi olarak kabulünün mümkün olmayacağına karar vermiştir (İhsan Yalçın, B. No: 2017/8171, 9/3/2020, § 49). Somut olayda başvurucunun belirtilen tarihten çok öncesi bir tarihte FETÖ/PDY'ye ait özel eğitim kurumlarında öğrenim görmesi dışında gerek bu tarihten önce gerekse bu tarihten sonra herhangi bir örgütsel faaliyette bulunduğuna ilişkin bir delil ortaya konulamamıştır.
39. Bu itibarla somut olayın koşullarında soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin soruşturma mercileri tarafından yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
40. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
41. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, §§ 83-88).
44. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
45. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
47. Başvurucu, 20.000.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmada 21/9/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
51. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (2017/184870) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.