TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL ACAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/14081)
Karar Tarihi: 1/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Melek ŞAHAN
Başvurucu
İsmail ACAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; avukat yardımından yararlandırılmama, avukatla görüşmelerin teknik cihazlarla kaydedilmesi, yargılama mercilerinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. En son polis memuru olarak görev yapan başvurucu, FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 4/10/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu, üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Başsavcılık tarafından 12/10/2016 tarihinde İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimlikçe başvurucunun aynı tarihte yapılan sorgusunun ardından tutuklanmasına karar verilmiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
" ... 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası FETÖ/PDY örgütünün üyelerinin tespitinin zaman içerisinde tespiti yönüyle delillerin henüz toplanma aşamasında olduğu, örgütün gizli yapılanması nedeniyle tespitin zorlukları da gözönüne alındığında, şüphelilerin delilleri karartma durumunun bulunması, kaçma durumlarının bulunması, dosya içerisindeki tanık beyanları da gözönüne alındığında atılı suçun alt ve üst sınırları nazara alındığında, atılı suçun CMK 100/3 maddesindeki katalog suçlardan olduğu da anlaşılmakla, şüphelilere isnad edilen suçun niteliği dikkate alındığında, şüphelilerin tutuklulanmalarına karar verilmesinin kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için de gerekli olduğu, bir diğer yandan eylemin meydana geliş şekline nazaran yasadaki yaptırım miktarı dikkate alındığında şüphelilerin bu aşamada serbest bırakılması halinde kaçacakları hususunda şüphe oluşturduğu, esasen Anayasanın 90. maddesi uyarınca ülkemiz için de bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve bu maddenin yorumuyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişilerin kaçma riskinin bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtilmiş olduğu, iş bu soruşturma dosyasında da AİHM'nin belirttiği bu kriter ve ölçütlerin mevcut olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak 5271 sayılı Yasanın değişik 100-101.maddesine göre ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA ... [karar verildi.]"
10. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı itiraz, İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/10/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
11. Başsavcılığın 21/12/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
12. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye yönelik olarak yürütülen bir soruşturma dosyası kapsamında 4/9/2016 tarihinde şüpheli olarak ifadesi alınan A.A.nın başvurucu hakkında " ... 2001 yılında Diyarbakır'a Ali Gaffar Okkan Polis Meslek yüksek okuluna tayinini çıktı ... Diyarbakır Polis Okulunda göreve başladığımda beni İsmail Acar isimli polis memuru karşıladı, benim bu cemaate ait bir gruba dahil etti, daha sonra gruplar değişti. Diyarbakır'da kaldığım 4 yıl boyunca değişik gruplarda bulundum, bulunmuş olduğum gruplarda kendi evlerimizde sıra ile toplanırdık, toplandığımız zamanlarda cemaatle namaz kılmıyor, kuranı kerim okunuyor, Fetullah Gülen'in kitapları okunuyor, kasetleri dinleniyordu, sait Nursi'nin kitapları okunuyordu, sohbetler yapılıyordu. Sohbetleri genelde dışarıdan gelen sivil kişiler yapıyordu ... 4 yıl boyunca katılmış olduğum bu sohbet ortamlarında evlerinde İsmail Acar ... gördüm. Bunlar sohbet ortamlarında beraber bulundum sohbet ettim. Yukarıda belirtmiş olduğum dini faaliyetleri beraber yaptık ..." şeklinde beyanda bulunduğu ve 5/9/2016 tarihinde fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis ettiği belirtilmiştir.
ii. İzmir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce 19/8/2016 günü tanık olarak ifadesi alınan B.Ö.nün başvurucu hakkında "...17/25 Aralık 2013 yılı hükümet darbe girişimi sürecinden sonra benim tekrar atamam personel şube müdür yardımcısı olarak yapıldı. Bu süreç içerisinde İzmir ili için yaklaşık 4000 personelin yer değiştirmesi oldu. Benim personel şubeden ilk gönderdiğim isim N., Manisalı ve küçük İsmail olarak bilinen İsmail Acar ve H.nin cemaat mensubu olduğunu düşündüğüm için personel şube müdürüme giderek bizzat kendim gönderilmelerini sağladım..." şeklinde beyanda bulunduğu belirtilmiştir.
iii. Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından gönderilen 26/10/2017 tarihli müzekkere cevabında (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı nitelikteki suçtan yürütülen soruşturmada ifade veren Garson isimli gizli tanığın Başsavcılığa teslim etmiş olduğu dijital verilere göre) başvurucunun örgüt içinde Derece 1:SAYA Derece 2: 0 olarak kodlandığı, SAYA kodunun "FETÖ mensubu olup gassalın elindeki meyyit olarak ifade edilen zaafları olmayan, her şeyiyle kendisini örgüte teslim etmiş polis memurlarını ifade ettiği, '0' kodunun hakkında bilgi olmayan personeli ifade ettiği ... " belirtilmiştir.
13. İddianame İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesince 10/1/2018 tarihinde kabul edilerek E.2018/126 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
14. Kovuşturma aşaması devam ederken başvurucu hakkında elde edilen bazı deliller ise özetle şöyledir:
i. Tanık olarak ifadesi alınan A.A.nın başvurucu hakkında " ... sanığın sohbet grubunun sorumlu abisi olduğunu, sivil şahısların sohbet verdiğini onlar gelmediğinde sanığın sohbet yaptığını, sohbet gurubunda himmeti toplayan kişinin sanık olduğunu, himmeti topladıktan sonra sorumlu abiye verdiğini, sohbetlerde dini konular dışında işle ilgili konuların konuşulduğunu, yukarıdan bire bir iş ile ilgili talimat verilmese de sorumlu abilere ve amirlere itaat etmeleri ve sıkıntı çıkarmamalarının öğütlendiğini sanığın 2004 yılında İzmir iline tayini çıktığını, kendisinin de 2005 yılında Aydın iline tayinim çıktığını, İzmir'e gezmeye gittiği zaman ya da bir işi olduğunda sanığı bir iki kez ziyaret ettiğini, o zaman da örgüte bağlılığı devam etmekte olduğunu" şeklinde beyanda bulunduğu belirtilmiştir.
ii. 18/12/2018 tarihli Bank Asya bilirkişi raporunda "... sanığın Bank Asya'da sanık yakını adına okul taksit ödemeleri yaptığı, yapılan işlemlerin rutin bankacılık işlemleri kapsamında ancak kredi kartı ile FETÖ/PDY ile bağlantılı dershaneye yaptığı ödeme bulunduğu" tespit edilmiştir.
15. Yargılama süresi içinde değişik tarihlerde farklı mahkemelerce tutukluluk durumu değerlendirilen başvurucunun son olarak İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/3/2018 tarihli kararıyla tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Bu karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz ise İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesince 9/4/2018 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
16. Başvurucu 2/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Mahkeme 10/5/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Mahkeme anılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
18. Mahkemece 9/7/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Tahliye kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanığın savunmasının alınmış olması, kaçma şüphesinin bu aşamada olmaması, delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın toplanmamış delilleri değiştirme ve karartma ihtimalinin bulunmaması ile tutuklulukta geçirdiği süre bir bütün halinde değerlendirildiğinde sanığın TAHLİYESİNE, ... [karar verildi.]"
19. İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/126 sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda 11/7/2019 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Sanığın örgütün mensuplarının sadakat ve bağlılıklarını arttırmak, örgütsel faaliyetleri planlayıp düzenlemek, örgüte yeni eleman kazandırmak, örgüte mali kaynak sağlamak ve örgütsel eğitim vermek adına sistemli ve düzenli olarak organize ettiği sohbet adı altındaki toplantılara katıldığı, A.A.nın anlatımlarına yansıdığı şekliyle sanığın sohbet abisi, sohbet grubu sorumlusu olduğu, grup sorumlusu olarak kendisine verilen himmet diye tabir edilen parayı topladığı, sivil sohbet abilerine bu parayı ilettiği, tanık anlatımlarından ve mahrem imam belgelerinden sanığın örgüt içerisinde kendisine ait bir sohbet grubu bulunan ve polislerin abisi konumunda bulunan bir kişi olduğu anlaşılmış olup örgütün hiyararşik yapısına dahil olduğu ve terör örgütüne üye olma suçunu işlediği kanaatine varıldığından, TCK'nın 314/2 ve 3713 s. Yasanın 5/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Sanığın polis memuru oluşu dikkate alındığında kamusal kudret kullanmaya polis memuru düzeyinde elverişli konumunun bulunması, Mahrem İmam fişlemelerine ilişkin elde edilen belgelerde sanığın SAYA olarak fişlendiğinin anlaşılmış olması, tanık beyanına göre örgüt içerisinde sohbet abisi konumunda bulunması sebebiyle meydana getirebileceği olası tehlike ve zararın boyutu, suçun işleniş şekli, sanığın örgüte bağlılık derecesi, örgüt içerisindeki konumu ve kastın yoğunluğu göz önüne alınarak başkaca örgüt üyesiyle aynı seviye ve şartlarda değerlendirilmesinin adalete ve hakkaniyete aykırı olacağı kanaatine varılarak sanık hakkında ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
..."
20. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için Özcan Güney, B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 30-38 ve Ulvi Kün, B. No: 2016/72052, 10/12/2019, §§ 21-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde hakkında gözaltı tedbiri uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
24. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
25. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
26. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
28. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi ve somut deliller olmadan hukuken geçersiz bir tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma ve kaçma şüphesi olmadığı hâlde koşulları oluşmadan verilen tutuklama kararıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
30. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
31. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
32. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
33. Genel ilkeler için bkz. Özcan Güney, B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
35. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
36. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 9).
37. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucu ile aynı mesleği (polislik) icra eden tanık A.A. ve başvurucuyla aynı teşkilatta emniyet müdürü olarak görev yapan B.Ö.nün beyanları ile gizli bir tanık tarafından soruşturma mercilerine teslim edilen bir dijital verideki bulgulara dayanılmıştır (bkz. § 12).
38. Tanık A.A.nın soruşturma aşamasında alınan beyanında 2001 yılında atandığı polis meslek yüksek okulunda göreve başladığında kendisini başvurucunun karşıladığını ve cemaat yapılanmasına ait bir gruba dâhil ettiğini, bu kapsamda birkaç yıl boyunca katıldığı toplantı ve sohbetlerde başvurucuyu da gördüğünü ifade etmiştir. Tanığın kovuşturma aşamasında alınan ifadesinde başvurucunun sohbet grubunun sorumlusu (abisi) olduğu, sivil kişilerin sohbet verdiği, onlar gelmediğinde başvurucunun sohbet yaptığı, sohbet grubunda himmeti toplayan kişinin de başvurucu olduğu ve himmeti topladıktan sonra sorumlu abiye verdiği yönünde anlatımda bulunduğu görülmektedir. Tanık B.Ö.nün ise 17-25 Aralık soruşturmalarından sonraki süreçte yaşanan emniyet teşkilatı içindeki görev değişiklikleri kapsamında müdür yardımcısı olarak görev yaptığı personel şube müdürlüğünden ilk gönderdiği kişinin FETÖ/PDY mensubu olduğunu düşünmesi dolayısıyla başvurucu olduğu yönünde ifade verdiği anlaşılmaktadır.
39. Somut olayda tanık A.A.nın anlatımlarının uzun yıllar öncesine ilişkin olmakla birlikte polis memuru olan başvurucunun FETÖ/PDY içinde sorumlu düzeyde yer aldığına işaret ettiği göz ardı edilmemelidir. Öte yandan tanık B.Ö.nün ifadelerinin de başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının sonrasında da devam ettiği yönündeki kanaati destekler nitelikte olduğu görülmektedir.
40. Somut olayda başvurucu bakımından FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğuna işaret eden tanık anlatımları mevcuttur (bkz. § 12, 14/i). Bu anlatımların FETÖ/PDY'nin illegal yüzünün kamu makamları tarafından fark edilmeye başlandığı ve bunun kamuoyuna duyurulduğu dönemden öncesine ait olduğu görülmektedir. Bununla birlikte tanık A.A.nın anlatımlarının başvurucunun söz konusu yapılanma içinde aktif bir görev üstlendiği yönünde olduğu göz ardı edilmemelidir (bkz. 14/i).
41. Öte yandan başvurucu hakkındaki veri inceleme raporu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen emniyet mahrem yapılanması soruşturmasında Garson kod isimli gizli tanıktan elde edilen dijital verilere istinaden hazırlanmıştır. Bu dijital veriler içinde FETÖ/PDY tarafından emniyet personeli ile ilgili yapılan fişleme kayıtlarının bulunduğu ve örgüt perspektifiyle örgüte bağlılık düzeyine göre emniyet personeline bazı kodların verildiği belirtilmiştir. Veri inceleme raporunda başvurucunun "FETÖ mensubu olup gassalın elindeki meyyit olarak ifade edilen zaafları olmayan, her şeyiyle kendisini örgüte teslim etmiş polis memurlarını" ifade eden SAYA koduyla kodlandığı açıklanmıştır. FETÖ/PDY'nin neredeyse ülkedeki tüm kamu kurumlarında örgütlendiği ancak Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet birimleri, yargı organları ile istihbarat birimlerinde örgütlenmeye özel bir önem verdiği ve bu yerlerin mahrem alanlar olarak ifade edildiği bilinmektedir (Ulvi Kün, § 40). Yine FETÖ/PDY'nin bu alanlarda görev yapan mensuplarının örgüt içindeki yapılanmada sivil imamlara bağlı olarak faaliyette bulundukları birçok soruşturma ve kovuşturma belgesinde ifade edilmiştir. Soruşturma makamlarınca; başvurucunun "FETÖ mensubu olup gassalın elindeki meyyit olarak ifade edilen zaafları olmayan, her şeyiyle kendisini örgüte teslim etmiş polis memuru" olarak (SAYA) koduyla kodlandığı belirtilen Garson kod adlı gizli tanıktan elde edilen dijital verilerin ve örgütle irtibatının bulunduğu ifade edilen diğer tanık beyanlarının -somut olayın koşullarında- başvurucunun FETÖ/PDY ileörgütsel bir ilişki içinde bulunduğuna ve FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğunun kabulü mümkün değildir. Nitekim anılan dijital verideki olguların Yargıtay tarafından da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar bakımından örgütsel ilişkinin varlığı hususunda önemli bir veri olarak kabul edildiğine işaret eden kararlar mevcuttur (bkz. Ulvi Kün, §§ 22-24).
42. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58). Anayasa Mahkemesi Ulvi Kün başvurusunda Garson kod isimli gizli tanığın vermiş olduğu Micro SD kart içeriğindeki bilgilere istinaden hazırlanan veri inceleme raporundaki olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar bakımından örgütsel ilişkinin varlığı hususunda kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Ulvi Kün, § 40).
43. Sonuç olarak somut olayda belirtilen tüm olgular birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir.
44. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
45. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
47. Somut olayda İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkileme ve kaçma ihtimalinin bulunmasına, işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine ve kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 9).
48. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
49. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
50. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği, FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
52. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
53. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
55. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
56. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 9/7/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
58. Başvurucu; dosyanın içeriğine hâkim olmayan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının etkisi ile hareket ettiği izlenimi uyandıran sulh ceza hâkimliklerince tutuklandığını, bu hâkimliklerin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
59. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97). Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
61. Başvurucu, tutuklama kararına itirazın ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların dosya üzerinden duruşma açılmaksızın incelendiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 166-177). Somut olay bakımdan 12/10/2016 tarihinde tutuklanıp 10/5/2018 tarihinde hâkim/mahkeme önüne çıktığı anlaşılan başvurucunun bu kapsamdaki şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutuklamaya Karşı İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
64. Başvurucu; avukat yardımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında belirttiği şekilde yararlanamadığını, avukatla görüşmelerin teknik araçlarla kayda alınarak ve üçüncü bir kişinin huzurunda olması zorunluluğunun kanun hükmünde kararname (KHK) ile getirildiğini belirterek tutuklama kararına etkili bir şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüştür.
65. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü kamu gücü işlem, eylem ya da ihmalinin ne olduğunu, bunların Anayasa’nın hangi maddesinde düzenlenen hangi hak veya özgürlüğü ihlal ettiğini, ihlalin gerekçelerini ve dayandığı delilleri başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
66. Somut olayda başvurucu, avukatıyla görüşmelerinin teknik araçlarla kayda alınmasına ve bu görüşmelere üçüncü bir kişinin refakat etmesine ilişkin KHK hükümleri dolayısıyla tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz etme hakkının kısıtlandığını ileri sürmektedir. Oysa başvurucu başvuru formu ve eklerinde, kendisi hakkında anılan tedbirin uygulandığını ve bunun tutukluluğa etkin bir şekilde itiraz etmesini kısıtladığını ortaya koymuş değildir. Nitekim başvurucu 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 6. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısı tarafından avukatıyla olan görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine veya avukatıyla yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulmasına dair bir karar alındığını belirtmediği gibi aynı doğrultuda 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK uyarınca sulh ceza hâkimliğince verilmiş bir karar bulunduğunu ve bu karara yönelik itirazının da reddedildiğini de ileri sürmemiştir. Başvurucunun anılan iddialarının herhangi bir bilgi veya belgeye dayandırılmaksızın soyut olarak dile getirildiği görülmektedir.
67. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
69. Başvurucu; tutuklanmasına dayanak teşkil eden soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu, dosyaya ve tutuklanmasına neden olan esaslı delillere erişemediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili bir şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüştür.
70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
71. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda da herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte iddianamenin kabul edildiği 10/1/2018 tarihi itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
72. Somut olayda iddianamenin kabul edildiği 10/1/2018 tarihi itibarıyla kısıtlılık kanun gereği kendiliğinden sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. Buna göre soruşturma aşamasında verilen delillere erişimin kısıtlanması kararına ilişkin şikâyetler bakımından bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Alparslan Altan (2), B. No: 2018/22191, 9/5/2019, §§ 48-51).
73. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları
74. Başvurucu; gözaltında dokuz gün boyunca güneş ışığı almayan havasız bir nezarethanede tutulduğunu, beş kişilik bir hücrede on iki kişiyle kaldığını, soğuk suyla duş aldığını, kuru gıdalarla beslendiğini, yorgun ve uykusuz bir hâldeyken ifadesinin alındığını, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda koğuşların kalabalık olması nedeniyle şartların insani olmadığını, yerde yatmak zorunda kaldığını, rahatsızlanma anında ise doktora çok geç sevk edildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
75. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
76. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
77. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§ 12-18) gereğince başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir.
78. Başvurucunun ceza infaz kurumunda uğradığını iddia ettiği kötü muamele yasağı kapsamındaki uygulamalara ilişkin olarak infaz hâkimliği nezdinde şikâyette bulunduğuna dair bir bilgi sunmadığı görülmektedir. Başvurucu, kendisine yönelik yapıldığını belirttiği uygulamalarla ilgili olarak infaz hâkimliğine şikâyette bulunduğuna ve/veya burada verilecek karara karşı da ağır ceza mahkemesi nezdinde itiraz yolunu tükettiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye yer vermemiştir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında iddiasının aksine mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânını haiz ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 250, 251).
79. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
81. Başvurucu; gözaltının ilk anından itibaren avukat yardımından faydalanamadığını, avukatla yapılan görüşmelerin kayda alındığını, yargılama yapan mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
82. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
83. Somut olayda, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda ihlal iddialarına konu olan davanın bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla istinaf aşamasında derdest olduğu, bu anlamda işlemleri devam eden yargılama açısından hukuk sisteminde mevcut yargısal yollar tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin yapısı ile bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadan yapıldığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 1/7/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.