TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Z.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31040)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Z.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Enes
KAFADAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutulma koşulları nedeniyle
kötü muamele yasağının; idari gözetim kararına
itirazın değerlendirildiği yargısal süreçte lehe vekâlet ücretine
hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Rusya Federasyonu vatandaşı olup Türkiye'ye 2008
yılında giriş yapmıştır.
8. Başvurucu, Yalova Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/2/2017 tarihinde
verdiği karara istinaden kolluk görevlileri tarafından yapılan genel kontroller
sırasında hakkında genel güvenlik gerekçesiyle yurda giriş yasağı (tahdit)
kayıtları olduğu gerekçesiyle Yalova İl Göç İdaresi Müdürlüğüne (Yalova Göç
İdaresi) teslim edilmiştir.
9. Yalova Göç İdaresine teslim edilmesinin ardından Yalova
Valiliğinin kararıyla hakkında sınırdışı ve idari
gözetim kararı verilen başvurucu 24/2/2017 tarihinde Adana Valiliği Göç İdaresi
Müdürlüğüne sevk edilerek önce Adana Geri Gönderme Merkezinde (Adana GGM),
ardından Hatay Geri Gönderme Merkezinde (Hatay GGM) idari gözetim altına
alınmıştır.
10. Başvurucu, idari gözetim kararına 14/6/2017 tarihinde vekili
aracılığıyla itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Kayseri 2. Sulh Ceza Hâkimliği
(Sulh Ceza Hâkimliği) 20/6/2017 tarihinde başvurucunun itirazını kabul etmiş ve
başvurucu aynı tarihte salıverilmiştir.
11. Başvuru 19/7/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu, yabancı
uyruklu olmasını ve sığınma/iltica koşullarından kaynaklandığını ileri sürdüğü
bazı hukuki sorunları gerekçe göstererek kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin
gizli tutulmasını talep etmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. İlgili hukuk için bkz. B.T.
(GK), B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 19-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağına
İlişkin İddia
14. Başvurucu, idari gözetim altında tutulduğu Adana GGM ve
Kayseri GGM’deki fiziki koşulların yetersizliği ile
buralardaki uygulamaların ve kısıtlamaların kötü muamele yasağını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
15. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin idari gözetim altında tutulan
yabancıların tutulma koşullarını kötü muamele yasağı kapsamında incelediğini
belirtmek gerekir (örnek kararlar için bkz. Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673,
21/1/2015; K.A. [GK], B. No:
2014/13044, 11/11/2015; F.A. ve M.A.,
B. No: 2013/655, 20/1/2016; A.V. ve
diğerleri, B. No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016; T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016; A.S., B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824,
22/9/2016).
16. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda incelediği K.A. başvurusunda olumsuz tutulma
koşulları nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin etkili idari ve
yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır (aynı kararda bkz.
§§ 80, 81). Anayasa Mahkemesi, bu kanaate varırken tutulma koşullarından
kaynaklanan ızdırap için tazminata hükmedildiğini
gösteren herhangi bir adli veya idari yargı kararının bulunmadığı hususunu gözönünde bulundurmuştur.
17. Ancak Anayasa Mahkemesi, yukarıda değinilen B.T. başvurusunda bu içtihadını gözden
geçirerek başvuruyu başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, idari gözetim altında tutulma yerlerinin yönetim,
denetim ve işletilmesinin İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu
hizmeti olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre idari işlem ve
eylemlerden dolayı kişisel hakkı doğrudan muhtel
olanlarca idari yargıda tam yargı davası açılabileceğini, teorik düzeyde
mevcudiyeti tespit edilen bu yolun bilgi eksikliği nedeniyle fiiliyatta hiç
işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanmasına sebep olamayacağını
belirtmiş ve başvurucuların salıvermeleri hâlinde etkili hukuk mekanizmasının
tam yargı davası olduğunu ifade etmiştir (B.T.,
§§ 45-58).
18. Başvuruya konu somut olayda bu ilkelerden ayrılmayı
gerektiren bir husus bulunmamaktadır. Başvurucunun hakkındaki idari gözetim
kararı kaldırılarak, koşullarından şikâyet ettiği GGM'den
20/6/2017 tarihinde salıverildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 10).
19.
Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir.
20. Bununla birlikte bu aşamada oluşan durum nedeniyle eldeki
başvuru yönünden söz konusu salıverme kararının ardından açılması muhtemel
idari davanın süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması
zorunluluğu da hasıl olmuştur.
21. İdari yargı yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin
koşulları incelemek ve idari davaların süresinde açılıp açılmadığını
değerlendirmek ilgili mahkemelerin takdirindedir. Ancak inceleme konusu
başvuruda olduğu gibi B.T. kararındaki
içtihat değişikliğinin Resmî Gazete'de yayımlandığı
16/2/2018 tarihinden önce tam yargı davası yolu tüketilmeden, doğrudan Anayasa
Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez bulunmasının ardından açılacak davalarda dava açma
süresinin derece mahkemelerince bu kişilerin mahkemeye erişim hakkının ihlaline
neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiğine de işaret edilmelidir (B.T., § 59).
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, hakkında verilen idari gözetim kararının hukuki
olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; bu iddiasına
ilişkin Türk hukukunda başvurabileceği ve tazminat talep edebileceği etkili bir
yol bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağlantılı
olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasında, hürriyeti kısıtlanan kişiler için güvence altına alınan bir yargı
merciine etkili başvuru hakkı Anayasa’nın 40. maddesinin özel bir hâlini ifade
ettiğinden Anayasa'nın 40. maddesi yönünden ayrıca bir değerlendirme
yapılmamıştır.
24. Anayasa Mahkemesi 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği
11/4/2014 tarihinden sonra idari gözetim altında bulundurulan yabancıların
gerek idari gözetim kararının idarece resen sonlandırılması gerekse
tutulanların sulh ceza hâkimliklerine yaptıkları itiraz üzerine
salıverilmelerini müteakiben Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularda;
Anayasa'nın 19. maddesine ve 6458 sayılı Kanun'daki usule aykırı şekilde ülkeye
girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya gözetim altına alınması uygulamasında tutma kararı
verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi,
idari gözetim kararına karşı başvuru yolları gibi usul güvencelerine
aykırılıktan dolayı bu başlık altında yapılan şikâyetlerden ötürü ihlal
kararları vermiştir (K.A., I.S. ve diğerleri).
25. Ancak Anayasa Mahkemesi, idari gözetim altına alınan
yabancıların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ilgilendiren ihlal
iddialarında B.T. başvurusuyla
içtihat değişikliğine gitmiştir. Anılan başvuruda Anayasa Mahkemesi 2577 sayılı
Kanun'un 2. maddesinin idari işlem veya eylem türleri yönünden herhangi bir
ayrım yapılmadığından idari fonksiyona giren her türlü işlem veya eylem
sebebiyle oluşan zararın tazmininin bu kurala dayanılarak açılacak tam yargı
davasıyla istenebilmesi için yeterli bir yasal zemin oluşturduğunu, sırf -bilgi
eksikliği nedeniyle- fiiliyatta bu yolun işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde
yorumlanamayacağını, hukuka aykırı biçimde tutulan yabancılar yönünden tam
yargı davasının etkili bir hukuk mekanizması olduğunu belirtmiştir (B.T., §§ 52, 54).
26. Fakat kararda Anayasa Mahkemesi, 6458 sayılı Kanun'un 57.
maddesine göre hukuki niteliği itibarıyla idari bir işlem olduğu hâlde
yabancıyı özgürlüğünden yoksun bırakan mahiyetini de dikkate alan kanun
koyucunun idari gözetim kararına karşı itiraz mercii olarak münhasıran sulh
ceza hâkimliklerini tayin ettiğini, bu açıdan idare mahkemelerinin idari
gözetim kararının hukuka uygunluğunun denetimi konusunda herhangi bir yetkisi
bulunmadığından sulh ceza hâkimliğine itiraz edilmeden idari yargıda tam yargı
davası açılamayacağını açıklamıştır (B.T., §§
70, 71).
27. Öte yandan sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının
hukuka uygun olduğuna hükmetmesi durumunda -idari yargı merciinin idari gözetim
kararının hukukiliğini denetleme yetkisinin bulunmadığı gözetildiğinde- 2577
sayılı Kanun'un 2. maddesinde öngörülen tam yargı davasının idari gözetim
kararının hukuka aykırı olduğu şikâyetlerine bağlı tazminat istemi yönünden
etkisiz hâle geleceği anlaşılmaktadır. Bu gibi hâllerde sulh ceza hâkiminin ret
kararından itibaren süresi içinde doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunulabilir (B.T., §
72).
28. Sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının hukuka aykırı
olduğu gerekçesiyle itirazı kabul etmesi hâlinde tam yargı davası açılmasını
engelleyici bir düzenleme bulunmadığından bu yol tüketilmeden Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulamaz (B.T.,
§ 73).
29. Yukarıdaki açıklamaların ışığında Sulh Ceza Hâkimliğinin
20/6/2017 tarihli kararıyla idari gözetimi sona eren başvurucunun uğradığını
öne sürdüğü maddi ve manevi zararlarının karşılanması bakımından başarı şansı
sunan yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip ve ulaşılabilir olduğu görülen
tam yargı davası yolunu
tüketmeden yaptığı bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Başvurucunun bu karardan sonra idari yargıda açacağı dava
süresi hususunda kötü muamele yasağının incelendiği kısımda yapılan
açıklamaların (bkz. § 21) burada da geçerli olduğu ifade edilmelidir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, idari gözetim altında tutulma kararına yönelik
itirazının incelendiği süreçte kendisini bir vekille temsil ettirdiği hâlde
itirazını inceleyen Sulh Ceza Hâkimliğince lehine vekâlet ücretine
hükmedilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği açıkça belirlenmemiştir. Bununla birlikte
Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
belirlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Türkiye'nin taraf olduğu
Sözleşme'nin 6. maddesi çerçevesinde belirleneceğine karar vermiştir (birçok
karar arasından bkz. Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
34. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların ve bir suç
isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama
hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için
başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı
olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar
verilmiş olması gerekir. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 23).
35. Adil yargılanma hakkı davayı kazananın avukata ödediği
ücretin karşı taraftan alınarak kendisine ödenmesine hükmedilmesini garanti
etmediği gibi lehine hükmedilecek vekâlet ücretinin nispi tarife üzerinden
hesaplanmasını da güvenceye bağlamamaktadır. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin bir yargısal sürecin veya kararın adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenebilmesi için bu yargılamanın bir uyuşmazlığın
çözümüne ilişkin olması gerekir. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamaların konusu olan uyuşmazlık,
karar verilmekle sona ermektedir. Vekâlet ücreti ve diğer yargılama giderleri
davaya konu uyuşmazlığın kendisi değildir. Bunlara ilişkin hüküm fıkraları asıl
uyuşmazlıktan ayrı tali hükümler olup asıl uyuşmazlığın bir parçası olarak
görülemez. Dolayısıyla yargılama giderlerine ilişkin hüküm fıkrasının
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi kural olarak mümkün değildir (Aksaray Tır Nakliyat San. ve Tic. Ltd.Şti.,
B. No: 2017/36736, 19/9/2018, § 81).
36. Ne var ki yargılama giderine hükmedilmesinin veya
hükmedilmemesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri ile
ilişkilendirilmesi, başka bir anlatımla bu güvencelerden birini etkilediğinin
saptanması hâlinde bu yöndeki şikâyetlerin incelenmesi söz konusu
olabilecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi ceza yargılamasına ilişkin bir
kararında, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının suç isnadı altında olup da sonradan beraat eden kişilere yargılama
masraflarını isteme yönünde bir güvence sağlamadığına ve beraat eden sanıklar
lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesine yönelik şikâyetlerin adil yargılanma
hakkına etkisi ortaya konulmadan incelenemeyeceğine karar vermiştir (Bedir Aydın, B. No: 2015/15316, 7/2/2018,
§§ 27, 28).
37. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi birçok kararında aleyhe
vekâlet ücretine hükmedilmesini adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkı çerçevesinde incelemiş, dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da
aşırı derecede zorlaştırmadıkça aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi de dâhil
olmak üzere taraflara birtakım külfetlerin yüklenmesinin mahkemeye erişim
hakkını ihlal etmeyeceğine karar vermiştir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38-40; Hasan Karaöz, B. No: 2015/4201,
21/3/2018, § 44).
38. Lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi durumunun ise aleyhe
vekâlet ücretine hükmedilmesinden nitelik itibarıyla farklılaştığı açıktır.
Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesinin bir amacı da gereksiz davaların
açılmasını önlemek olduğundan aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi mahkemeye
erişimi hakkını etkilemektedir. Buna karşılık vekâlet ücretinin, lehine
hükmedildiği taraf yönünden gereksiz yere dava açılmasını önlemek gibi
mahkemeye erişimi kısıtlayan bir amacı ve işlevi bulunmamaktadır. Lehine
hükmedilen taraf yönünden vekâlet ücreti, daha çok bu kişinin yargılama
sebebiyle yaptığı bir masraf kaleminin kısmen de olsa tazmini amacını
gütmektedir. Bu nedenle lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesinin mahkemeye
erişim hakkına bir müdahale olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (Aksaray Tır Nakliyat San. ve Tic. Ltd., §
84).
39. Ancak lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesinin somut olayın
tüm şartları çerçevesinde adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinden birini
etkilediğinin ortaya konulduğu hâllerde etkilenen güvence kapsamında
incelenmesi mümkündür (Aksaray Tır Nakliyat
San. ve Tic. Ltd., § 85).
40. Somut olayda başvurucunun idari gözetim altında tutulma
kararına yönelik itirazı, Sulh Ceza Hâkimliğince kabul edilmiştir. Başvurucu bu
süreçte kendini bir vekil ile temsil ettirdiğinden itirazının kabulü ile
birlikte lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini de öne sürmektedir.
Yukarıda ifade edildiği üzere lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesinin
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkıyla bir ilgisi
bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucu, lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin
adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer güvenceleri etkilediğini de ortaya
koyabilmiş değildir. Bu nedenle başvuruda adil yargılanma hakkına yönelik bir
müdahalenin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.