TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECAT KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31072)
|
|
Karar Tarihi: 20/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/11/2020-31315
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
Necat KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim GÜL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; idari para cezası verilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının, idari para cezasının iptali isteminin idari işlemlerin
hukuka uygunluk karinesinden yararlanıyor olmasına dayalı olarak reddedilmesi
nedeniyle masumiyet karinesinin, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. İdari Para
Cezası Verilmesi Süreci
8. Başvurucu, akaryakıt ticareti yapmaktadır. Başvurucunun
Erzincan-Sivas kara yolu Yalnızbağ beldesinde bulunan tesisine Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından 11/3/2005 tarihinde bayilik lisansı
verilmiştir. Başvurucu, anılan tesiste Petrol Ofisi A.Ş.nin bayiliğini
yapmaktadır.
9. Erzincan İl Jandarma Komutanlığı 26/2/2008 tarihinde
yapmış olduğu denetimde başvurucuya ait tankerden E.K. isimli kişiye ait
akaryakıt istasyonuna motorin ikmal edildiğini tespit etmiştir. Olaya ilişkin
olarak aynı tarihte Tespit Tutanağı düzenlenmiştir.
10. Erzincan İl Jandarma Komutanlığınca gerçekleştirilen
11/7/2008 tarihli denetimde ise başvurucuya ait akaryakıt istasyonuna bayisi
olduğu dağıtıcı firma dışında akaryakıt ikmal edildiği belirlenerek bu durum
tutanağa bağlanmıştır. Olayda, Petrol Ofisi A.Ş. tarafından Ş. Petrol Ürünleri
Madeni Yağlar Nak. İnş. Tah. Gıd. Paz. Ltd. Şti.ne gönderilen akaryakıtın
başvurucuya ait akaryakıt istasyonuna boşaltıldığı tespit edilmiştir.
11. EPDK 8/6/2009 tarihinde 6/1/2005 tarihli ve 25692
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Petrol Piyasasında Yapılacak Denetimler ile
Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik'in "Ön Araştırma ve Soruşturma Prosedürüne Gerek Olmayan
Haller" başlıklı 25. maddesi uyarınca ön araştırma ve soruşturma
prosedürüne gerek olmaksızın başvurucunun yazılı savunmasının alınması için
Denetim Dairesi Başkanlığının yetkilendirilmesine karar vermiştir.
12. Denetim Dairesi Başkanlığının 19/6/2009 tarihli
yazısı ile başvurucunun savunması istenmiştir. Yazının içeriğinde başvurucuya
ait tankerden E.K. isimli kişiye ait akaryakıt istasyonuna motorin ikmal
edilmesinin 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 4.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 17/6/2004 tarihli ve 25495 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Bayilik
Lisansı Sahiplerinin Yükümlülükleri" başlıklı 38. maddesinin birinci
fıkrasının (g) bendine aykırı olduğu vurgulanmıştır. Başvurucuya ait akaryakıt
istasyonuna bayisi olduğu dağıtıcı firma dışında akaryakıt ikmali yapılmasının
ise 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile Yönetmelik'in 38.
maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerine aykırı olduğu hususuna
dikkat çekilmiştir.
13. Başvurucu 13/7/2009 tarihinde Kurum kayıtlarına giren
savunma dilekçesinde; tankerinin E.K. tarafından A.Y. adlı kişiye satılan
akaryakıtın götürülmesi için kiralandığını, teslimatın ardından arta kalan
akaryakıtın tekrar E.K.ya ait istasyona getirilerek boşaltılması sırasında
tutanakla tespitin yapıldığını belirtmiştir. Dilekçede ayrıca başvurucu kısıtlı
imkânlarla faaliyet yürüttüğünü, kendi tankeriyle çok miktarda akaryakıt
getirme olanağı bulunmadığını belirterek istasyonuna akaryakıt ikmali
yapıldığını kabul etmiştir.
14. Dağıtıcısı dışında akaryakıt ikmal ettiği ve yeniden
satış amaçlı satış yaptığı gerekçeleriyle 3/9/2009 tarihli işlem uyarınca
başvurucuya EPDK tarafından 170.000 TL tutarında idari para cezası verilmiştir.
Kararda, başvurucunun gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlerin 5015 sayılı Kanun'un
19. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendi ile aynı
fıkranın (b) bendinin (2) numaralı alt bendine aykırı olduğuna değinilmiştir.
Son olarak başvurucunun yazılı savunmasında ileri sürdüğü hususların kendisini
haklı gösterecek gerekçeler içermediğine dikkat çekilmiştir.
B. İdari Para
Cezasına İtiraz Süreci
15. Başvurucu, idari para cezası verilmesine ilişkin
olarak EPDK tarafından tesis edilen idari işlemin iptali istemiyle 5/11/2009
tarihinde Danıştay Onüçüncü Dairesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır.
Dava dilekçesinde özetle dağıtıcısı dışında akaryakıt ikmal edilmediğini ve
yeniden satış amaçlı satış yapılmadığı öne sürülerek EPDK tarafından tesis
edilen idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptalini istemiştir.
16. Mahkeme 4/10/2011 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
17. Ret gerekçesinde öncelikle 5015 sayılı Kanun'un 4.
maddesi ile lisansın sahibine lisansta yer alan faaliyetin yapılması ile bu
konularda taahhütlere girişilmesi hakkını verdiğinin ve lisansta verilen
hakların mevzuatın yerine getirilmesi koşulu ile kullanılacağının kurala
bağlandığı vurgulanmıştır. Ayrıca 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca
bayilerin lisanslarının devamı süresince bayisi olduğu dağıtıcı haricinde diğer
dağıtıcı ve onların bayilerinden akaryakıt ikmali yapılmaması ile yükümlü
olduklarına dikkat çekilmiştir. Gerekçede, anılan Kanun'un 19. maddesi ile
düzenlenen idari para cezasını gerektiren durumlar hatırlatılmıştır.
Başvurucuya ait tanker ile E.K.ya ait akaryakıt istasyonuna boşaltım
yapıldığının ve başvurucunun bayisi olduğu dağıtıcı firma dışında Ş. Petrol
Ürünleri Madeni Yağlar Nak. İnş. Tah. Gıd. Paz. Ltd. Şti.nden temin ettiği
akaryakıtın istasyonda bulunan tanklara boşaltıldığının idarece tespit edildiğinin
altı çizilmiştir. Sonuç olarak idarenin bu tespitleri uyarınca mevzuata uygun
olarak işlem tesis ettiği belirtilerek ret gerekçesi oluşturulmuştur.
18. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz
dilekçesinde 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinde yakın zamanda köklü ve önemli
değişiklikler yapıldığı ve lehe olan bu değişikliklerin dikkate alınması
gerektiği ifade edilmiştir. Dilekçede ayrıca Kanun'da öngörülen usulün
uygulanmaması nedeniyle idari işlemin iptal edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Ayrıca
Yönetmelik hükmü ile ceza ihdas edilmesinin kanunilik ilkesine aykırı olduğu
vurgulanmıştır. Aynı dağıtım şirketine bağlı bayiler arasında akaryakıt alımı
ve satımının yasaklanmadığını belirten başvurucu, derece mahkemesince
iddialarının değerlendirilmediğini öne sürmüştür. Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu (Kurul) 16/4/2015 tarihinde mahkeme kararını onamıştır. Karar düzeltme
istemi de aynı Kurulun 13/3/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Başvurucu, nihai kararı 30/6/2017 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 28/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5015 sayılı Kanun'un "Tanımlar ve
kısaltmalar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasında;
...
10) Bayilik: Karşılıklı yükümlülüklerin
ekinde fizibilite olan bir sözleşmeye bağlanarak akaryakıt dağıtım şirketleri
tarafından gerçek ve tüzel kişilere akaryakıtın kullanıcılara ikmali yetkisi verilmesi
işlemini,
...
25) Kullanıcı: Petrol kullanımı yapan
gerçek ve tüzel kişileri,
26) Kullanım: Petrolün sadece kişisel ve
işletme ihtiyaçları için tüketimini,
...
İfade eder. "
21. 5015 sayılı Kanun'un "Lisanların tabi olacağı
usul ve esaslar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Petrol ile ilgili;
...
b) Akaryakıt dağıtımı, taşıması ve
bayilik faaliyetlerinin yapılması,
İçin lisans alınması zorunludur.
...
Bu Kanuna göre; lisansların verilmesi,
güncelleştirilmesi, geçici olarak durdurulması veya iptaline ilişkin işlemler Kurumca
yapılır.
...
Lisansta yer alan hususlarda değişiklik
yapılmasını gerektirecek faaliyetler, Kurumca onaylanıp lisansa işlenmedikçe
yapılamaz.
Lisanslar ile ilgili olarak;
a) ...
ı) Lisans kapsamında olsun veya olmasın
piyasa ile ilgili faaliyetlerin yönlendirilmesi, gözetimi, denetimive benzeri
konulara,
Ait usul ve esaslar Kurumca çıkarılacak
yönetmeliklerle düzenlenir.
... "
22. 5015 sayılı Kanun'un "Lisans sahiplerinin
temel hak ve yükümlülükleri " kenar başlıklı 4. maddesinin birinci
ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Lisans, sahibine lisansta yer alan
faaliyetin yapılması ile bu konularda taahhütlere girişilmesi haklarını verir.
Lisans ile tanınan haklar; bu Kanunun,
ilgili diğer mevzuatın ve lisansta yer alan kayıtlı hususların yerine
getirilmesi koşuluyla kullanılır."
23. 5015 sayılı Kanun'un "Bayiler" kenar
başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bayi lisanslarına ilişkin
düzenlemeler (teknik, güvenlik, kapasite, çevre vb.) Kurum tarafından yapılır.
Bayiler, dağıtıcıları ile yapacakları tek elden satış sözleşmesine göre bayilik
faaliyetlerini yürütürler.
Bayiler lisanslarının devamı süresince;
a) Bayisi olduğu dağıtıcı haricinde
diğer dağıtıcı ve onların bayilerinden akaryakıt ikmali yapılmaması,
b) Tağşiş ve/veya hile amacıyla
akaryakıta katılabilecek ürünlerin akaryakıta katılmaması ve istasyonunda
bulundurmaması,
İle yükümlüdür.
..."
24. 5015 sayılı Kanun'un "Bilgilerin toplanması,
kayıt düzeni, denetim ve tebligat" kenar başlıklı 14. maddesinin dördüncü
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kurum, piyasa faaliyetlerini kendi
personeli eliyle veya gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli
eliyle denetime tabi tutar."
25. 5015 sayılı Kanun'un "İdari para
cezaları" kenar başlıklı 19. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte
bulunan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanuna göre idarî para
cezalarının veya idarî yaptırımların uygulanması, bu Kanunun diğer hükümlerinin
uygulanmasına engel oluşturmaz. Bu Kanuna göre verilen ceza ve tedbirler diğer
kanunlar gereği yapılacak işlemleri engellemez.
Bu Kanuna göre;
a) Aşağıdaki hallerde, sorumlulara
altıyüzbin Türk Lirası idarî para cezası verilir:
1)
...
4) 5, 6, 7, 8, 16, 17 ve 18 inci
maddelerin ihlali.
b) Aşağıdaki hallerde, sorumlulara
ikiyüzellibin Türk Lirası idarî para cezası verilir:
1) ...
3) 4 üncü madde hükümlerinin ihlali.
...
Bayiler için yukarıda yer alan cezaların
beşte biri uygulanır. "
26. 5015 sayılı Kanun'un "İdari para
cezaları" kenar başlıklı 19. maddesinin 28/3/2013 tarihli ve 28615
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 28/3/2013 tarihli ve 6455 sayılı Kanun'un 44.
maddesi ile değişik hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
e) Aşağıdaki hallerde, sorumlulara üç
yüz elli bin Türk Lirası idari para cezası verilir:
1) ...
2) Sahip olunan lisansın verdiği haklar
dışında faaliyet gösterilmesi.
...
f) 4 üncü maddenin dördüncü fıkrasının
(l) bendi kapsamındaki ihlaller hariç olmak üzere bayiler için (e) bendinde yer
alan cezanın beşte biri uygulanır.
..."
27. 5015 sayılı Kanun'un "İdari para
cezaları" kenar başlıklı 19. maddesinin son hâlinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
f) Aşağıdaki hallerde sorumlulara yüz
yirmi beş bin Türk Lirasından az olmamak ve altı yüz yirmi beş bin Türk
Lirasını geçmemek üzere fiilin işlendiği tarihten bir önceki yılda ilgili
lisansa konu petrol piyasası faaliyetine ilişkin net satış hasılatının binde
onu oranında idari para cezası uygulanır:
1) ...
...
4) Bayilik lisansı sahiplerince lisansın
verdiği haklar dışında faaliyet gösterilmesi.
..."
28. Yönetmelik'in "Bayilik Lisansı Sahiplerinin
Yükümlülükleri" başlıklı 38. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Madde 38- Bayilik lisansı sahipleri;
...
c) Faaliyetlerin, dağıtıcılar ile
yapılacak tek elden satış sözleşmesine göre yürütülmesi,
d) Bayisi oldukları dağıtıcı haricinde
akaryakıt temini yapılmaması,
...
g) Kullanıcılar haricinde yeniden satış
amaçlı satış yapılmaması,
...”
29. Petrol Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön
Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik'in "Ön Araştırma ve Soruşturma Prosedürüne Gerek Olmayan
Haller" başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Petrol piyasasında faaliyette bulunan
gerçek veya tüzel kişilerin ilgili mevzuat hükümlerine aykırı faaliyet ve
işlemlerinden bu Yönetmelikte düzenlenen ön araştırma ve soruşturma prosedürüne
gerek olmayacak derecede açık olduğu Kurul tarafından belirlenenler için, Daire
Başkanlığı vasıtasıyla ilgili gerçek veya tüzel kişiye onbeş günden az olmamak
üzere uygun bir süre verilerek yazılı savunması alınır. Daire Başkanı, ilgili
gerçek veya tüzel kişinin yazılı savunmasını, kendi görüşüyle birlikte
Başkanlığa sunar. Başkan, konuyu Kurul gündemine öncelikle alır.
Kurul, yazılı savunma ve konuya ilişkin
Daire Başkanlığı görüşünü inceleyerek kararını verir. İlgili mevzuat
hükümlerine aykırılığın Kurul tarafından sabit görülmesi halinde, ilgili
kanunlarda öngörülen ceza ve yaptırımların uygulanmasını kararlaştırır.”
B. Uluslararası
Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ister suç
gelirlerinin elde edilmesinin önüne geçilmesi için müsadere olarak uygulansın
isterse de doğrudan uygulansın para cezalarının veya kazanç müsaderesinin
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmektedir. AİHM, bu suretle
yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı kapsamında mülkiyetin kullanılmasının kontrolüne ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelenmesi gerektiği görüşündedir (Butler/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 41661/98, 27/6/2002; Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98,
5/7/2001, §§ 50, 51; Konstantin Stefanov/Bulgaristan, B. No: 35399/05,
27/6/2015, §§ 57, 58).
32. Konstantin Stefanov/Bulgaristan kararına konu
olayda başvurucu avukatın ücreti yetersiz bulması nedeniyle zorunlu müdafi
olmayı reddederek duruşmadan ayrılması üzerine ceza mahkemesince başvurucu
avukata yaklaşık 260 avro tutarında para cezası verilmiştir. AİHM, şikâyet
edilen cezaya konu paranın mülk teşkil ettiğini ve bu para cezasının
uygulanmasının da mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir (Konstantin
Stefanov/Bulgaristan, § 57). AİHM'e göre uygulanan para cezası Sözleşme'nin
anlamında bir yaptırım teşkil etmektedir. Bu sebeple müdahale, taraf
devletlere yaptırımların ödenmesini sağlamak için mülkiyetin kullanımını
kontrol yetkisi tanıyan Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı çerçevesinde değerlendirilmiştir (Konstantin Stefanov/Bulgaristan,
§ 58).
33. AİHM; para cezasının açık, öngörülebilir ve
ulaşılabilir mahiyette bir kanuna dayandığını, yargılamanın etkin ve gecikmeden
sürdürülmesi yönünde kamu yararına dayalı meşru bir amacının da bulunduğunu
tespit etmiştir (Konstantin Stefanov/Bulgaristan, §§ 63, 64). AİHM,
ölçülülük yönünden yaptığı değerlendirmede ise farklı unsurları ele almıştır.
Öncelikle duruşmanın ertelenmesini önlemek amacını vurgulamıştır. AİHM,
caydırıcı bir etkinin sağlanması için parasal bir cezanın uygulanabileceğini
belirtmiş ve bu alanda devletlerin geniş bir takdir yetkisi olduğuna dikkat
çekmiştir. AİHM bu bağlamda en önemli güvencenin ise başvurucuya uygulanan
cezaya karşı itiraz edebilme hakkının tanınması olduğunu ve somut başvuruda ise
başvurucuya uygulanan cezaya ilişkin karar verme usulünün keyfî olduğunun
ortaya konulamadığını belirtmiştir. AİHM son olarak başvurucuya verilen para
cezasının üst sınırdan uygulanmakla beraber aşırı veya orantısız olmadığını
değerlendirmiş, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması
gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varmıştır (Konstantin
Stefanov/Bulgaristan, §§ 65-70).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu, verilen idari para cezası miktarının çok
yüksek olması nedeniyle istasyonunu satmasının veya işletemez hâle gelmesinin
kaçınılmaz olduğunu öne sürmüştür. Başvurucu, işlem tesis edilirken gereklilik
ve orantılılık ilkelerine aykırı davranıldığını dile getirmiştir.
36. Başvurucu ayrıca kanuni dayanağı olmadan idari para
cezası uygulanmasından yakınmıştır. Başvurucuya göre kanunda öngörülen usule
uyulmadan idari para cezası verilmesi savunma hakkının ihlali anlamına
gelmektedir. Başvurucu, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada hukuka
aykırı karar verilmesinden de şikâyetçidir. Başvurucu son olarak konumları farklı
olan işletmelere aynı idari para cezasının uygulanmasının insan haklarına
aykırı olduğunu ifade etmiştir.
37. Başvurucu bu gerekçelerle mülkiyet, savunma, adil
yargılanma haklarının; suç ve cezaların kanuniliği ile eşitlik ilkelerinin ve
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
39. Başvurucu, dile getirdiği şikâyetlerle ayrımcılık
yasağının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de bu iddialarını somut bir
biçimde temellendirememiştir. Bu sebeple işbu bireysel başvuruda belirtilen
şikâyet yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
40. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, gereklilik ve
orantılılık ilkelerine aykırı olarak yüksek tutarlı idari para cezası
verilmesine yönelik olduğundan şikâyetin mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Bunun yanında savunma ve adil yargılanma
haklarına yönelik şikâyetler ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiği iddiasına yönelik şikâyet de mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
41. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
43. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Somut olayda idari para cezasına hükmedilmesi neticesinde belirtilen
tutardaki paranın başvurucunun mal varlığına dâhil olduğu ve verilen idari para
cezasıyla başvurucunun mal varlığından eksilmeye yol açıldığı kuşkusuz olduğuna
göre bu paranın başvurucu açısından mülk teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
44. Başvuru konusu olayda başvurucunun idari para cezası
ile cezalandırılması yoluyla yapılan müdahalenin mal varlığına dâhil olan
parasından yoksun kalmasına yol açtığından mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiği kuşkusuzdur.
45. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten
barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci
fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği
belirlenmekle aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel
çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından
mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca
belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
46. Müdahalenin -türünün yol açtığı sonuçlar yanında-
amacı da gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir. Başvurucuya petrol piyasası
kurallarına uymadığı için idari para cezası uygulanmıştır. Dolayısıyla
müdahaleyle petrol piyasasının düzenlenmesi ve kontrol edilmesi
amaçlanmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin
üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
48. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel
ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi
için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
49. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk
incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı
tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı
olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No:
2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 55).
50. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin daha
önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka
yapılacak müdahalenin uygulamasının kanunun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkaracağı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin Erdoğan, B. No:
2012/1246, 6/2/2014, § 60). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin konularda temel esaslar, ilkeler ve genel çerçeve kanunla
belirlendikten sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların yürütme
organınca çıkarılacak düzenleyici işlemlerle tanzim edilmesi mümkündür (AYM,
E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
51. Başvurucu; lisans sahiplerinin yükümlülükleri
arasında sayılan yeniden satış amaçlı satış yapılamaması düzenlemesinin
Yönetmelik'te yer aldığını, bu kurala 5015 sayılı Kanun'un 4. maddesinde yer
verilmediğini belirterek Yönetmelik hükmü ile ceza ihdas edilmesinden
yakınmıştır. Başvurucu ayrıca 5015 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarına aykırı hareket etmenin 11/4/2013 tarihinde 5015 sayılı
Kanun'un 19. maddesinde yapılan değişiklikle suç olmaktan çıkarılması nedeniyle
de kendisine para cezası verilemeyeceğini dile getirmiştir. Başvurucu, idari
para cezasına dayanak olarak alınan 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ikinci
fıkrasının (a) bendinin Anayasa Mahkemesinin E.2015/73, K.2016/161 sayılı ve
12/10/2016 tarihli kararı ile iptal edildiğini belirterek başvuru konusu idari
işlemin kanuni dayanağının kalmadığını ifade etmiştir. Başvurucu sonuç olarak
bu gerekçelerle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
52. Somut olayda bayilik lisansı bulunan başvurucuya,
dağıtıcısı dışında akaryakıt ikmal ettiği ve yeniden satış amaçlı satış yaptığı
gerekçeleriyle idari para cezası verilmiştir.
53. Başvurucunun ilk iddiası Yönetmelik ile ceza ihdas
edilmesine ilişkindir. Ancak başvurucu için söz konusu olan yükümlülüğün ve
karşılığı idari yaptırımın ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir mahiyetteki
söz konusu kanun hükümleriyle açık olarak düzenlendiği görülmektedir. Petrol
piyasası gibi dinamik bir alanda teknik konuların bütünüyle kanunda
düzenlenmesi beklenemez. Teknik ayrıntıların kanunla düzenlenmesinin beklenmesi
daha hızlı hareket etmesi ve karşılaştığı sorunları daha süratli çözüme
kavuşturması beklenen idarenin çalışmasını güçleştirebilir. Bu bakımdan
özellikle teknik ve idari meselelere temas eden detayların düzenlenmesinin
idarelerin takdirine bırakılması kanuna dayanma koşulunu ihlal etmez.
54. Nitekim somut olayda da 5015 sayılı Kanun'un
4. maddesi ile petrol piyasasında faaliyette bulunanlar için genel nitelikli
hak, kısıtlama ve yükümlülükler getirilmek suretiyle genel çerçevenin çizildiği
anlaşılmaktadır. EPDK tarafından çıkarılan yönetmeliklerle de bu genel
çerçeveye dayalı olarak teknik detayların açık bir biçimde gösterildiği
görülmektedir. Buna göre 5015 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında,
lisansta tanınan hakların bu Kanun'un ilgili diğer mevzuatın ve lisansta yer
alan kayıtlı hususların yerine getirilmesi koşuluyla kullanılabileceği kurala
bağlanmıştır. Yönetmelik'in 38. maddesinde ise bayilik lisansı sahiplerinin
yükümlülüklerine yer verilmiştir. Bu kapsamda anılan Yönetmelik maddesinin (g)
bendiyle kullanıcılar haricinde yeniden satış amaçlı satış yapılmaması
düzenlenmiştir. 5015 sayılı Kanun'un "İdari para cezaları" kenar
başlıklı 19. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte bulunan hâlinin (b) bendinin
dördüncü fıkrasında Kanun'un 4. maddesinde yer alan hükümlerin ihlali hâlinde
250.000 TL idari para cezası verileceği, bayiler için ise cezanın beşte birinin
uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
55. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi de bu
düzenlemelere dayalı olarak başvurucunun yeniden satış amaçlı satış yapılmaması
yükümlülüğüne uymadığını açıklamıştır. Konuya ilişkin petrol piyasası
kurallarının yorumuna dayalı olan söz konusu kararın ise keyfî veya öngörülemez
nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır.
56. Diğer taraftan başvurucu 5015 sayılı Kanun'un 4.
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına aykırı hareket etmenin 5015 sayılı
Kanun'un 19. maddesinde 11/4/2013 tarihinde yapılan değişiklikle suç olmaktan
çıkarılması nedeniyle de uygulanan cezanın kanuni dayanağının kalmadığını ileri
sürmüştür. Ancak maddenin 6455 sayılı Kanun'un 44. maddesiyle değişik hâlinde
de sahip olunan lisansın verdiği haklar dışında faaliyet gösterilmesinin idari
para cezasına tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda kanuni dayanağın
bulunduğu açıktır.
57. Son olarak başvurucu, idari para cezasına dayanak
olarak alınan 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin
Anayasa Mahkemesinin E.2015/73, K.2016/161 sayılı ve 12/10/2016 tarihli kararı
ile iptal edildiğini belirterek başvuru konusu idari işlemin kanuni dayanağının
kalmadığını öne sürmüştür. Bahsi geçen Anayasa Mahkemesi kararının incelenmesi
neticesinde kararın 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ikinci fıkrasının (a)
bendi ile ilgili olmadığı anlaşılmıştır. Bahsi geçen kararın 2/3/2005 tarihli
ve 5307 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ikinci fıkrası ile ilgili olduğu
görülmüştür. Bu yönüyle de başvurucunun kanunilik ilkesine aykırı olarak
cezalandırıldığından ya da yaptırıma bağlanmamış bir fiil dolayısıyla keyfî bir
şekilde cezalandırıldığından söz edilemez.
58. Sonuç olarak başvuruya konu idari para cezası 5015 sayılı
Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendi
ile aynı fıkranın (b) bendinin (2) numaralı alt bendi uyarınca ve anılan
maddenin dördüncü fıkrası gözönünde bulundurularak verilmiş olup söz konusu
Kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate
alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı
olduğu kuşkusuzdur.
(2) Meşru Amaç
59. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı
kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda
sınırlandırılmasına imkân vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra
mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu
anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).
60. 5015 sayılı Kanun'un genel ve madde gerekçeleri ile
yasama sürecindeki tartışmalardan kanun koyucunun petrolün doğrudan veya
işlenerek güvenli ve ekonomik olarak rekabet ortamı içinde kullanıcılara
sunumunu, faaliyetlerin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesini,
bunu sağlamak üzere gözetim ve denetim faaliyetlerinin düzenlenmesini hedeflediği
anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun bayilerin, dağıtıcıları ile yapacakları tek
elden satış sözleşmesine göre bayilik faaliyetlerini yürüteceklerine ve sözleşmenin
devamı süresince, bayisi olduğu akaryakıt dağıtıcısı dışında başka akaryakıt
dağıtıcıları ve onların bayilerinden akaryakıt teslim almayacaklarına yönelik
düzenlemeler getirdiği, bu kapsamda dağıtıcısı dışında akaryakıt ikmali ve
yeniden satış amaçlı satış yapılmasını yasakladığı, bu yasağın ihlali hâlinde
uygulanacak yaptırımı maktu idari para cezası olarak belirlediği görülmektedir.
Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında söz konusu fiilleri kabahat olarak
belirlemesinin ve bunun karşılığında idari cezalar öngörmesinin kamu yararını
sağlamaya yönelik olduğu açıktır.
61. Dolayısıyla toplum ve çevre sağlığı ile can, mal ve
çevre güvenliği açısından büyük önem taşıyan petrol piyasasına ilişkin
faaliyetlerin izin, ruhsat, denetim ve kontrol işlemleri çerçevesinde bazı
yükümlülükler öngörülerek bu yükümlülüklere uyulmamasının yaptırıma tabi
tutulmasında kamu yararı amacının bulunduğu kuşkusuzdur. Ayrıca bu
yaptırımların kanuna aykırı benzeri fiillerin tekrar işlenmesinin önüne
geçilmesi bağlamında caydırıcı bir yönü de bulunmaktadır. Son olarak dağıtıcısı
dışında akaryakıt ikmali ve yeniden satış amaçlı satış yapılmasına izin
verilmemesinin piyasa işleyişinin düzenlenmesi gibi bir amacının olduğuna da
dikkati çekmek gerekir. Bu sebeplerle başvuruya konu müdahalenin kamu yararına
dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
62. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
63. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
64. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın
13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin
öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur.
Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi
araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek
konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın
tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak
idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın
müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması
durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen
aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde
oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz.
Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife
Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
65. Diğer taraftan hukuk devletinde; ceza ve ceza yerine
geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar Anayasa’ya aykırı olmamak üzere
ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın
gereksinimlerini gözönüne alan suç politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu,
izlediği suç politikası gereği bazı fiilleri ceza hukuku alanından
çıkarabileceği gibi korudukları hukuki yararları ve neden olduğu sonuçları esas
alarak birtakım suçları farklı yaptırımlara da tabi kılabilir. Kanun koyucunun
bu konudaki tercih ve takdirinin yerindeliğinin incelenmesi, anayasal denetimin
kapsamı dışında kalmaktadır (AYM, E.2017/170, K.2018/77, 5/7/2018).
66. Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin
mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı
ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil
denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi
durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken
Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer
taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin
davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
67. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir
güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
64; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
68. Elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla ya da
para cezası uygulanmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin
menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması
için malikin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve başvurucunun müdahaleye yönelik iddia ve savunmalarının ilgili idari
ve yargısal makamlarca makul biçimde karşılanması, ayrıca her hâlde iyi niyetli
malikin zararının ise tazmini gerekmektedir. Bu gerekliliklere uyulduğu
takdirde mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülü olacaktır (Züliye Öztürk,
§ 64).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
69. Başvurucuya idari para cezası verilmesinin
akaryakıtın ekonomik olarak rekabet ortamı ve güvenlik içinde kullanıcılara
sunumunu sağlamaya yönelik olduğu dikkate alındığında müdahalenin söz konusu
kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
İkinci olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup
olmadığı irdelenmelidir. Olayda başvurucunun fiili suç olarak düzenlenmemiş ve
başvurucuya adli bir yaptırım öngörülmemiştir. Buna göre mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde kamu makamlarının
sahip olduğu geniş takdir yetkisi de gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun
fiilinin kabahat olarak düzenlenerek yalnızca idari para cezası uygulandığı
dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez.
70. Orantılılık yönünden ise öncelikle başvurucuya idari
para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya
koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu,
öncelikle idari para cezası verilmesine ilişkin idari işleme karşı Kurum nezdinde
savunmasını sunabilmiştir (bkz. § 13). Yargılama aşamasında ise kendisini
avukat ile temsil ettiren başvurucu, önce idare mahkemesinde dava açmış;
davanın reddine ilişkin karara karşı da temyiz yoluna başvurmuştur.
71. Diğer taraftan başvurucu, idari para cezası yüksek
olduğu için cezanın orantısızlığından yakınmakta ise de herhangi bir
orantılılık karşılaştırması yapmaya elverişli bir bilgi veya belge sunmamıştır.
Dolayısıyla verilen idari para cezasının somut olay bağlamında başvurucunun
ekonomik durumunda nasıl bir etkiye yol açtığının belirlenmesi mümkün
olamamaktadır.
72. Sonuç olarak akaryakıtın güvenli ve ekonomik olarak
rekabet ortamı içinde kullanıcılara sunumu yükümlülüğünün toplum ve çevre
sağlığı ile can, mal ve çevre güvenliği açısından büyük önem arz ettiği
kuşkusuzdur. Bunun yanında devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve
uygulanması alanında geniş bir takdir yetkisinin olduğu da dikkate alınmalıdır.
Kaldı ki olayda başvurucuya idari para cezasının dışında herhangi bir adli veya
idari yaptırım uygulanmamış, müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi ya da
bayilik lisansının geçici süreyle veya tamamen askıya alınması gibi bir tedbir
yoluna da gidilmemiştir. Ayrıca idari para cezası verilmesine yol açan fiilin
başvurucunun kusurundan kaynaklandığı, somut olayda kamu makamlarının özensiz
bir tutum veya davranışının ise söz konusu olmadığı gözetilmelidir.
73. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin -içerdiği kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında ve özellikle kendi
kusuruyla kanuna aykırılığa yol açtığı gözetildiğinde- başvurucuya şahsi olarak
aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun
mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin
bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
75. Başvurucu; idari işlemlerin hukuka uygunluk
karinesinden yararlanıyor olmasının ispat külfetinin ters çevrilmesi anlamına
geldiğini, suçsuzluğunu ispat etmek için dava açmak zorunda kaldığını
belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
76. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise
herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya
kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi
-Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir
unsuru olmakla beraber- Anayasa’nın suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca
düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
77. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun
sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
78. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz sayıldığı için
yargılama yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maddi gerçeğe
ulaşmak için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi
istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar
suçsuz kabul edilmektedir (Adem Hüseyinoğlu, § 35).
79. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia
edenin iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun
kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak
için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların
olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak suç isnadını
içeren karinenin aksinin başvurucu tarafından yargılama sırasında ispat
edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de bu yönde ileri sürülen iddiaları
inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir başka ifadeyle karinelerin kişiyi
otomatik olarak suçlu hâline getirmemesi gerekir. Karineler, masumiyet
karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç isnadı altındaki kişi savunma
imkânlarından yararlandırılmalıdır (Adem Hüseyinoğlu, § 36).
80. Bununla birlikte somut olayın özel koşullarında
kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlarda -adli suç ve cezalara
nazaran- sorumluluk karinelerine ilişkin standartların daha esnek yorumlanması
mümkündür. Ancak bu durumda dahi ispat bakımından kullanılan karinelerin
masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Ahmet Altuntaş ve
diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, §34).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
81. Başvuruya konu olayda idare; başvurucunun dağıtıcısı
dışında akaryakıt ikmal ettiğini, yeniden satış amaçlı akaryakıt satışı
yaptığını tespit etmiş ve buna istinaden idari yaptırım uygulamıştır. Başvurucu
ise bu tankerlerin içindeki akaryakıtın kendi bayisine ait olduğunu öne
sürmektedir. Ancak mahkemeler başvurucunun bu savunmasına itibar etmemiştir.
Başvurucuya göre mahkemelerin bu savunmaya itibar etmemesi ispat külfetinin
ters çevrilmesi mahiyetinde olup masumiyet karinesini ihlal etmektedir.
82. Olayda idare, başvurucunun dağıtıcısı dışında
akaryakıt ikmal ettiğini ve yeniden satış amaçlı akaryakıt satışı yaptığını
tespit etmiştir. Başvurucu da bunu inkâr etmemektedir. Ancak başvurucu bu
araçların içindeki akaryakıtın aslında kendi bayisine ait olduğunu iddia
etmektedir. Olayın bu koşullarında derece mahkemelerinin söz konusu araçlardaki
akaryakıtın başvurucunun bayisi bulunduğu dağıtım şirketine ait akaryakıt
olmadığını kabul etmelerinin aksi ispat edilemez bir karineye dayandığını söylemek
mümkün değildir. Aksine mahkemeler, idarenin başvurucunun başka bir dağıtıcı
firmaya ait akaryakıtı sattığı vakıasını ispat ettiği kanaatine varmıştır.
Mahkemeler bu kanaate ulaşırken karinelerden değil olgulardan hareket etmiştir.
83. Dolayısıyla başvuruya konu mahkeme kararında somut
olayın koşulları dikkate alınarak mevzuat bağlamında değerlendirmeler yapılmak
suretiyle, tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu
görüldüğünden, bireysel başvuruya konu edilen mahkeme kararında masumiyet
karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik
bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
85. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
86. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145
sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
87. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya
da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
88. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu başarı şansı sunan, yeterli giderim sağlama kapasitesi bulunan,
ulaşılabilir bir yol olduğunu tespit etmiştir (Ferat Yüksel, §§ 27-34).
Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve
ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği
ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
89. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.