TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİBAHADIR PEKER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31698)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Alibahadır PEKER
|
|
|
2. Cemile AKGÜN
|
|
|
3. Fayika YILDIRIM
|
|
|
4. Gülçin DEMİR
|
|
|
5. Leyla SEYREK
|
|
|
6. Muharrem Eren AKGÜN
|
|
|
7. Necla KAYAN
|
|
|
8. Özcan BİCAN
|
|
|
9. Sami PEKER
|
|
|
10. Sevgi ŞENOĞLU
|
|
|
11. Yasemin CANİSTER
|
|
|
12. Yurdagül TARAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Ali ELBEYOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, zilyet olunan taşınmazın orman vasfıyla
Hazine adına tescili nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek
olmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
A. Tapulama
Tespiti ve İtiraz Süreci
8. Başvurucuların murisleri olan S.K., H.A. ve K.K.,
İstanbul'un Beykoz ilçesine bağlı Ali Bahadır köyünde bulunan 143 parsel sayılı
taşınmazın 1950 yılından beri zilyedidirler.
9. 10/6/1969 tarihli tapulama tutanağı ile taşınmaz, 1
hektar 4.200 m² yüz ölçümlü olarak tespit edilmiştir.
10. Orman Genel Müdürlüğü, başvurucuların murislerine ait
taşınmazın orman vasıflı arazi olduğu gerekçesiyle ilgili komisyon kararına
itiraz ederek tespitin iptali ve orman olarak tescili istemiyle 19/1/1972
tarihinde dava açmıştır. Beykoz Kadastro Mahkemesi 24/10/2000 tarihinde dava
konusu taşınmazın 11.450 m²sinin 1939 yılında yapılmış ve aynı yıl kesinleşen
orman tahdidi sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle davayı kabul etmiş,
taşınmazın bu kısmına yönelik tespitin iptali ile orman olarak tesciline karar
vermiştir.
11. Temyiz edilen karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince
(Daire) onanarak 12/3/2003 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Tazminat
Davası Süreci
12. Başvurucular, taşınmazın orman vasıflı olduğu kabul
edilerek Hazine adına tescil edilmesi nedeniyle 22/11/2001 tarihli ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi hükmü uyarınca tazminat ödenmesi
istemiyle 4/1/2013 tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine dava açmışlardır.
13. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 25/2/2014 tarihinde
davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:
i. Beykoz Kadastro Mahkemesinin 24/10/2000 tarihli kararı
ile de tespit edildiği üzere dava konusu parselin bulunduğu yörede ilk orman
tahdidi çalışmaları 8/2/1937 tarihli ve 3116 sayılı Orman Kanunu'na göre 1939
yılında yapılmış ve aynı yıl kesinleşmiştir.
ii. Tahdit çalışmaları sırasında dava konusu parselin bir
kısmı 37, 38 ve 39 No.lu orman sınır noktalarını birleştiren hattın güneyinde,
orman sınırları içindedir, diğer kısmı ise orman sınırlarının dışındadır.
iii. Beykoz Kadastro Mahkemesinin kararı ile orman
sınırları içinde kalan 11.450 m²lik kısmın iptal edilerek bu kısmın orman
olarak tapuya tesciline karar verilmiş, mahkeme kararı 12/3/2003 tarihinde
kesinleşmiştir.
iv. Davacılar kesinleşen orman tahdit çalışmalarına
süresinde itiraz etmemiş; dava, zamanaşımı süresi içinde açılmamıştır. Orman
sınırları içinde kalan yerle ilgili de tazminat davası açılamayacaktır.
14. Temyiz edilen karar Daire tarafından 15/12/2016
tarihinde onanmıştır. Başvurucular tarafından yapılan karar düzeltme istemi
Daire tarafından 5/6/2017 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
15. Nihai karar başvurucuların vekiline 18/7/2017
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 1/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 12/7/1966 tarihli ve 766 sayılı mülga Tapulama
Kanunu'nun 2. maddesi şöyledir:
"Tarıma elverişli olmıyan sahipsiz
yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve Orman
Kanunu uyarınca orman sayılan yerler, tapulamaya tabi tutulmaz. Birlik
sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya tabi olup olmadığı
hususunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa, tapulama tutanağı ve krokisi
yapılır. Anlaşmazlık sebebi tutanakla belirtilir.
Anlaşmazlık bu kanunda yazılı usul ve
ilgili kanunların esasları dairesinde çözülür."
18. 766 sayılı mülga Kanun'un 46. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
"Orman Kanunu uyarınca, tahditleri
yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel
bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır."
19. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Tapuda
kayıtlı taşınmaz malların tespiti" kenar başlıklı 13. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“ Tapuda kayıtlı taşınmaz mal:
...
B) Kayıt sahibi veya mirasçılarından
başkası zilyet bulunuyorsa;
...
b) Zilyet, taşınmaz malı, kayıt
malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla
iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi
veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle
çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet
adına,
... tespit olunur.”
20. 3402 sayılı Kanun’un "Kamu malları"
kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir
kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan sahipsiz yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları
hükümlerine tabidir.”
21. 3402 sayılı Kanun'un "İhya edilen taşınmaz
mallar" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf
ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen
taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya
halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir."
22. 3402 sayılı Kanun’un "Hazine adına
tespit" kenar başlıklı 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Orta malları, hizmet malları, ormanlar
ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen
yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı
olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.”
23. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tabii olarak yetişen ve emekle
yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman
sayılır"
24. 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun'un 7. maddesi şöyledir:
“1) İlgililer tarafından idareye
başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve
araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi hâlinde;
a) Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına
göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan
taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu
kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu
kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A
veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı
gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan
vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına
tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar
hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak bu kararlardan infaz edilerek
tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması
hâlinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına
iade edilir.
b) Özel kanunları gereğince Devlet
tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz
olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar
ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak
daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu
kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları
geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava
açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına
tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl
içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması hâlinde önceki maliklerine
veya kanuni ya da akdî haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu
kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli
ödenenlere iade işlemi yapılmaz.
c) Bu fıkra kapsamında kalan
taşınmazların kullanıcılarının kayıt maliklerinden farklı kişiler olmaları ve
kayıt maliklerinin bu fıkradan yararlanmak istemeleri hâlinde, kullanıcılar bu
Kanunda belirtilen şartları taşısalar dahi doğrudan satış hakkından
yararlanamazlar.
(2) Birinci fıkra kapsamında kalan
taşınmazlardan orman sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine
adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B
belirtmesi konulması gereken taşınmazların tapu kütüklerine 2/B belirtmesi
konulmaz ve bunlar hakkında dava açılmaz.
(3) Birinci fıkra kapsamında kalan
taşınmazlardan tapuda Hazine adına tescilli olan taşınmazlar hakkında aynı
fıkrada belirtilen süre içerisinde idareye başvurmayan ilgililerin hakları bu
süre sonunda sona erer, bu kişiler idareden başkaca talepte bulunamazlar, hak
ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar. Bu taşınmazlardan Hazine adına
tescilli olanlar idarece satış dâhil genel hükümlere göre değerlendirilir.
(4) Bu maddeye göre ilgililerine iade
edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel
Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil
edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken,
ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine
ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi
gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade
edilmez. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve
dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedelleri ödenebilir veya rayiç
bedellerine uygun taşınmazlar verilebilir.”
25. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan
bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru
bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar,
tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."
B. Uluslararası
Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mülkiyet
hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün birinci maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına
almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.),
B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye,
B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
27. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının
ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün birinci maddesinin anlamı
kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini
belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal
varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru
beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti
kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley
Developments Ltd. ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik
Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A.
ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
28. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir
hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve
Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti [BD] (k.k.),B. No: 39794/98, 10/7/2002, §
69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir
uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda meşru
bir beklentinin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya,
§§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
29. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar
anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması, hukuki
bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya,
§ 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
30. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi
bakımından AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki
düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre
mera, orman gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağına
dair Türk hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların bu taşınmazların
mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının
mümkün bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve diğerleri/Türkiye
(k.k.), B. No: 21303/07, 14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye (k.k.),
B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41192/04,
24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02,
9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.), B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
32. Başvurucular, orman kadastrosu sınırları içinde
kaldığı gerekçesiyle kendilerine ait tapu kaydının 2003 yılında iptal edilmesi
üzerine on yıllık zamanaşımı süresi içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi
kapsamında tazminat davası açtıkları hâlde 1939 yılında yapılan orman kadastro
çalışmaları gerekçe gösterilerek bu davanın reddedilmesinden yakınmaktadır.
Başvurucular, Beykoz Kadastro Mahkemesince tapulama tespitinin iptali davası
sürecinde yapılan yargılamada taraf teşkili sağlanmadan hüküm kurulduğunu, mahkeme
kararı uyarınca orman olduğu gerekçesiyle tapudaki paylarının terkin edilerek
mülklerinden yoksun kaldıklarını belirtmektedir. Ayrıca başvuruculara göre
mülkiyet hakkı yönünden herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü sürenin
uygulanması söz konusu olamaz. Başvurucular, bu gerekçelerle Anayasa'nın 35. ve
36. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
34. Başvuru konusu olayda her ne kadar başvurucular adil
yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de başvurucuların
bütün şikâyetleri mülkiyet hakkı yönünden incelenmiştir.
35. Somut olayda başvurucuların murisleri, İstanbul'un
Beykoz ilçesine bağlı Ali Bahadır köyünde bulunan 143 parsel sayılı taşınmazı
1950 yılından beri zilyet olarak kullanmıştır. Taşınmazın yüz ölçümü tapulama
tutanağı ve paftasında 1 hektar 4.200 m² olarak tespit edilmiştir.
36. Başvurucular, öncelikle orman tahdidinden, tapulama
tespitinin iptali davasında Kadastro Mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili
sağlanmadan karar verildiğinden şikâyet etmektedir. Bu davanın görüldüğü
tarihte yürürlükte olan 766 sayılı mülga Kanun'un 2. maddesine göre orman
sayılan yerlerin tapulamaya tabi tutulamayacağı belirtilmiş olup 46. maddesinin
üçüncü fıkrasında da kesinleşen orman tahditlerinin tapu kütüğüne olduğu gibi
aktarılacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda Kadastro Mahkemesi de
24/10/2000 tarihinde dava konusu taşınmazın 11.450 m²sinin orman sınırları
içinde bulunduğu gerekçesiyle bu bölüm yönünden daha önce kesinleşen orman
tahdidinin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılmasına karar vererek davayı kabul
etmiştir. Böylece taşınmaza ait tapulama tespitinin iptali ile 11.450 m²sinin
orman olarak tesciline karar vermiştir. Taşınmazın kalan kısmı ise anılan
mahkeme kararı uyarınca kararın kesinleşmesi ile birlikte tapuya tescil
edilmiştir (bkz. § 10).
37. Anayasa ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un anılan hükümleri
uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup Anayasa Mahkemesi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Ahmet
Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., B. No: 2012/832,
12/2/2013, § 14). Anayasa Mahkemesi içtihadına göre mülkiyetten yoksun bırakma
şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler, kural olarak anlık eylemler
olup sürekli bir müdahale oluşturmaz (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri,
B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 114). Ancak bu kuralın bir istinası ise
mevzuatta bir tazminat yolunun bulunması ve bu tazminat yolunun zaman
bakımından yetki alanında devam etmesi durumudur.
38. Somut olayda orman tahdidinin kesinleşmesi ve tapulama
tespitinin iptali davasına ilişkin süreçler Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiştir.
Bununla birlikte başvurucular, bu defa Hazine aleyhine Beykoz 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 4/1/2013 tarihinde tazminat davası açmışlardır. Mahkeme 25/2/2014
tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Hüküm, temyiz üzerine Yargıtay 20.
Hukuk Dairesinin 15/12/2016 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi
de 5/6/2017 tarihinde reddedilerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 12-14).
39. Bu durumda somut olayda orman tahdidinin kesinleşmesi
ve tapulama tespiti Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışındaki bir
tarihte kesinleşmiştir. Ancak başvurucuların açtığı tazminat davasına ilişkin
yargılama süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içinde
kesinleştiği için mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin tazminat
yönünden değerlendirilmesi gerekir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri,
§§ 94-120).
40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı
içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik
değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru
bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden
yararlanabilir. Meşru beklenti makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir
bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya
başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı
içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir.
Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri
sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir
(Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36,
37).
41. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle
ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No:
2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk
sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım,
mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
42. Somut olayda başvurucular, tapulama sırasında
murislerinin adlarına tespit edilen taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle yargı
kararıyla bir kısmının iptal edilmesine rağmen kendilerine tazminat
ödenmemesinden şikâyet etmişlerdir.
43. Bununla birlikte mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden
şikâyet eden bir kimse önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak
zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015,
§ 54). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin daha önce de belirttiği üzere Anayasa'nın
35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti
edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır (Mehmet Şentürk
[GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, § 53).
44. Dava konusu Kadastro Mahkemesinin 1939 yılında kesinleşen
orman tahdidini esas aldığı gözetilmelidir. Nitekim tazminat davasında taşınmaz
bölümünün orman olan vasfına dikkat çekilerek orman sınırları içinde bırakılan
yerle ilgili orman tahdit çalışmalarının -tapulamadan önce- 1939 yılında
kesinleştiği ve orman sınırları içinde kalan yerle ilgili tazminat davası
açılamayacağı gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiştir. Mezkûr
kararda başvurucuların murislerinin orman tahdit çalışmalarına süresinde itiraz
etmedikleri de hatırlatılmıştır. Buna göre somut olayda derece mahkemesinin
gerekçesinin özellikle uyuşmazlık konusu taşınmazın orman olduğu olgusuna ve
orman niteliğindeki taşınmazların zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün
olmadığı yönündeki açık kanun hükmüne dayandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda
anılan kararın keyfî veya öngörülemez olduğu da söylenemez.
45. Sonuç olarak 1939 yılında kesinleşen orman tahdidine
göre orman olduğu belirlenen uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümüne yönelik olarak
tapulama öncesinde başvurucuların murislerinin geçerli tapu veya benzeri bir
kayıtlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ilgili kanun hükümleri
karşısında başvurucuların orman olan söz konusu taşınmaz bölümünün mülkiyetini
kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinmeleri de mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla
somut başvuru açısından ihtilaflı taşınmaz bölümü yönünden başvurucuların
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir
mülklerinin veya yeterli bir hukuki temele dayalı olarak en azından mülkiyeti
elde etme yönünde meşru bir beklentilerinin bulunduğunu kanıtlayamadıkları
anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.