TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAŞALLAH TOSUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29771)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Maşallah TOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Burak ATASOY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ölü doğum yapılması nedeniyle kişinin maddi
ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1984 doğumlu başvurucunun hamile olduğu dönemdeki
olağan takibi İstanbul'da bulunan özel bir hastane tarafından yapılmıştır.
9. Başvurucu muayene olmak için hastaneye 2/2/2015
tarihinde müracaat etmiş, yapılan muayenesi sonucunda doğumun başladığı
belirtilerek başvurucuya suni sancı verilmiştir.
10. Başvurucu, suni sancının verilmesinden sonra normal
doğum yapması için uzun süre bekletildiğini, gerekli bazı teknik cihazların
hastanede olmaması nedeniyle geç müdahalede bulunulduğunu iddia ettiği doğum
esnasında ölü bebek doğurmuştur. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
klasik otopsi yapılmıştır. Otopsi raporunun sonuç kısmında tüm soruşturma
evrakının gönderilmesi talep edilmiştir.
11. Başvurucu, olayda ilgili olarak hastane
çalışanlarının kusurlarının bulunduğu gerekçesi ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
(Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu 25/2/2015 tarihinde ifade
vermiştir. Başvurucu ifadesinde özetle daha önceden kendisine beyan edilen
doğum tarihinden önce kontrol amacıyla hastaneye gittiğinde kendisine doğumun
yaklaştığını, bu durumda eve gittiği takdirde doğumun yolda gerçekleşme
riskinin olduğunun beyan edildiğini, bu beyanlar üzerine suni sancı verilmek
suretiyle 7-8 saat bekletildiğini, yapılan işlem sonrasında doğumun
gerçekleştirildiğini, bebeğin ağlama sesini duymadığını, kendisine bebeğin
sağlık sorununun bulunmadığının söylendiğini ileri sürmüştür.
12. Başsavcılık yapmış olduğu soruşturmada başvurucunun
kusurlu olduğunu iddia ettiği doktor S.T., Ö.Ç. ve Ö.C.nin 6/4/2016 tarihinde,
M.K.nın 11/4/2016 tarihinde, W.B.nin 11/5/2016 tarihinde, E.İ.K.nın ise
20/6/2016 tarihinde şüpheli sıfatı ile ifadelerine başvurmuştur. Bu kişiler
özetle kendilerine yöneltilen suçlamaları reddetmiştir.
13. Başsavcılık ayrıca söz konusu doğum hadisesine şahit
olduğu iddia edilen ve diğer çalışanlardan olan H.Ç. ile G.B.nin 20/4/2016
tarihinde, E.G.nin de 11/5/2016 tarihinde tanık olarak ifadelerine
başvurmuştur.
14. Başsavcılık, ayrıca ilgili hastaneden tüm tıbbi
dokümanı temin ederek olaydaki kusur durumunun araştırılması için dosyayı bir
bütün olarak İstanbul Adli Kurumu 1. İhtisas Kuruluna (ATK) göndererek rapor
aldırmıştır. 16/11/2016 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
''...[A]dli tahkikat dosyasının
incelenmesinde müşteki ifadelerinde bebeğin annesinin önceden 3 düşük yaptığı,
Özel ....Hastanesinden takipli olduğu, bebeğin muhtemel doğum tarihinin
13/2/2015 tarihi olduğu, 2/2/2015 tarihinde kontrole gittiğinde kendi doktorunun
olmadığı, orada bulunan diğer doktorların muayene ettiği, açılma olduğu için
doğumun bugün olacaklarını söyledikleri, suni sancı verilmesinden sonra doğumun
olduğu, bebekten ağlama sesi gelmediği, bebeğin ölü olarak doğduğunu ifade
ettiği, [hastanenin] 2/2/2015 tarihli epikrizinde ağrı şikayeti olduğu,
......dikkate alındığında; anne Maşallah Tosun’un şikayetleri üzerine
götürüldüğü [hastanede] muayenesinin yapıldığı, gerekli tetkiklerinin
yapılmış olduğu, doğru tanı konulmuş olduğu, alınan vajinal doğum kararının
uygun olduğu, bebeğin doğum esnasında hipoksiye maruz kaldığı, bu durumun
öngörülemez bir klinik durum olduğu, doğum sonrası bebeğe yeniden canlandırma
işlemlerinin uygulandığı, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu
cihetle anne ve bebeğin muayene, takip ve tedavisine katılan ilgili
hekimlere ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı oy
birliğiyle mütalaa olunur.''
15. Başsavcılık, dosyadaki belgelerden başvurucu
tarafından itiraz edilip edilmediğitespit edilemeyen bu ATK raporunda beyan
edilen görüşlere de yer vererek 6/2/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar vermiştir.
16. Başvurucu anılan karara karşı bireysel başvuruda
ileri sürdüğü hususları belirterek (bkz. 20) itiraz etmiştir. Yapılan itiraz
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/6/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. İtirazın reddine dair kararın 16/6/2017 tarihinde
tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 3/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. 16.İlgili hukuk için bkz. Zeki Kartal, B. No:
2013/2803, 21/1/2016, §§ 26-54; Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648,
18/9/2014, §§ 28-33; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, §§
27-30.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, ölüm olayı hakkında Başsavcılık tarafından
yapılan soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının
korunması ve yaşam hakkı ile 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve soruşturmanın yeniden başlatılması
ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
22. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri,
… Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16).
24. Anayasa Mahkemesi daha önce Zeki Kartal (B.
No: 2013/2803, 21/1/2016) kararında ceninin yaşam hakkına ilişkin hukuki durumu
değerlendirmiştir. Bu kararda ceninin yaşam hakkı süjesi olduğu konusunda
olumlu veya olumsuz bir sonuca varılmamakla birlikte tıbbi ve hukuki durumu
dikkate alındığında ceninin anne ve babasının maddi ve manevi varlığından ayrı
düşünülemeyeceği ve sağlığına ilişkin menfaatin hem anne hem de baba bakımından
ortak olduğu kuşkusuzdur. Özellikle anne ile çocuğun menfaatlerinin çatışmadığı
hatta birbiri ile örtüştüğü durumlarda ceninin sağlığı, annenin maddi
varlığının, dolayısıyla yaşamının korunması ile çok yakından bağlantılıdır ve
annenin sağlığının korunmasını düzenleyen hükümler dolaylı olarak cenini de
korumaktadır (Zeki Kartal, § 77). Yaşam hakkı süjesi olduğu kabul
edilmese bile anne ve/veya babanın maddi ve manevi varlığının bir parçası
olduğu açık olan cenin ile ilgili somut başvurunun belirtilen nedenlerle anne
ve babanın maddi ve manevi varlığının korunması hakkı çerçevesinde incelenmesi
gerekir. Bu nedenle başvurucunun tüm iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
25. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez
haklardandır. Anayasa Mahkemesince belirtildiği üzere yaşam ve vücut bütünlüğü
üzerindeki temel hak, devletlere pozitif ve negatif yükümlülük yükleyen
haklardandır (AYM, E.2007/78, K.2010/120, 30/12/2010).
26. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı esas olarak
bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek
keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Ayrıca vücut ve ruhsal bütünlüğüne yönelik
fiziksel ve cinsel saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibarı etkileyen
saldırılar karşısında devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili
olarak koruma vebunlara saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de
bulunmaktadır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).
27. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında
belirtildiği üzere yaşam hakkının veya bedensel bütünlüğün ihlaline kasten ya da
ağır ihmalle sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmemektedir. Failin belirsiz olmadığı ve kişinin kendisine zarar
verilmek kastıyla hareket edildiği yönünde bir iddiasının bulunmadığı
durumlarda Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında etkili bir yargısal sistem kurma
yönündeki pozitif yükümlülük mağdura adli ya da idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tazminat ya da tam yargı davası yolunun tanınmış olmasıyla
yerine getirilmiş sayılır (Yaprak Yüksek, B. No: 2013/9116, 14/10/2015,
§§ 32, 33, 35; Ramazan Demir, B. No: 2014/16285, 22/3/2018, § 36).
28. Somut başvuruda, başvurucunun şikâyeti üzerine
başlatılan soruşturmada başvurucunun baştan itibaren ileri sürülen iddialarının
incelendiği, bu kapsamda elde edilen tüm bilgi ve belgelerin bir bütün olarak
ATK'ya gönderildiği, ATK tarafından da ayrıntılı olarak incelendikten sonra söz
konusu elîm hadisede, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, başvurucu
ve bebeğin muayene, takip ve tedavisine katılan ilgili hekimlere ve yardımcı
sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı belirtilmiştir (ayrıntılı
raporun sonuç kısmı için bkz. § 14). Soruşturma kapsamında ortaya konulan
tespitler ve bunların gerçekliğinden şüphe edilmesini gerektirir somut olgulara
dayanan bir iddia bulunmadığı dikkate alındığında, başvurucunun üzücü kaybı ile
neticelenen olay nedeniyle başlatılan ceza soruşturmasında ulaşılan sonuçtan
ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
29. Bu tespitler karşısında başvurucunun, hem Türk hukuk
sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup olaydaki kusur durumuna göre özel
hastanenin ve varsa bu hastanenin denetimini yapmak ile mesul olan idarenin
veya doğrudan ilgili doktorların mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği
takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek hukuksal tazmin yollarını
tükettiğine ilişkin bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmaksızın sadece
sorumlular hakkında ceza kovuşturması başlatılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Bu durumda ileri sürülen şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz
edilemeyeceği değerlendirilmiştir.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.