TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ MAHMUT İSTEGÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/32195)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Aziz Mahmut
İSTEGÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
KAÇMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların doğal hâkim ilkesine
aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan hâkimlik/mahkeme
tarafından verilmesi, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu
suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere ilişkin
olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; arama ve el koyma işlemlerinin
hukuki olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; gözaltına alınılan ilk
andan itibaren avukat yardımından yararlandırılmama, gözaltında iken fiziki ve
psikolojik cebir uygulanması, gözaltı ve ceza infaz kurumu koşullarının insani
olmaması nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş, çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında
27/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve dokuz gün gözaltında kaldıktan sonra
4/8/2016 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünde kolluk görevlisi tarafından başvurucunun ifadesi alınmıştır.
9. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma
işlemi öncesinde isnat edilen FETÖ/PDY'ye üye olma
suçuna yönelik olay ve olgular açıklanmıştır. Başvurucu da sorulan birçok
soruya cevap vererek savunmasını yapmıştır. Ayrıca başvurucunun emniyetteki
ifade alma işlemi sırasında Diyarbakır Barosunca görevlendirilen müdafii de hazır bulunmuştur.
10. Başvurucu, emniyette alınan ifadesinde özetle Zaman
gazetesinde (gazete) 1995 yılında çalışmaya başladığını ve 2009 yılına kadar
İstanbul muhabirliği yaptığını, 2009 yılında ise gazete yönetimi tarafından
Diyarbakır bölge yayın temsilcisi olarak görevlendirildiğini, 2015 yılında
gazeteye kayyum atanmasından yaklaşık üç ay sonra kayyum heyetinin İstanbul
dışındaki tüm büroları kapatması nedeniyle 8/3/2016 tarihinde iş akdinin
feshedildiğini, sonrasında Yeni Hayat isimli gazetede bir buçuk ay çalıştığını
ancak 19/7/2016 tarihinde ayrıldığını belirtmiştir. Başvurucu Yapı Kredi,
Vakıfbank ve Bank Asyada hesabının bulunduğunu, Bank Asyadaki hesabının maaş hesabı olduğunu ve bu hesabında
para bulunmadığını, ayrıca uzun süre Zaman gazetesinde çalışmasına rağmen kendisinin
ne ailesinin de Zaman gazetesi, Aksiyon ve Sızıntı dergilerine abone
olmadığını, gazeteci olması nedeniyle gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde
Irak, Suudi Arabistan, ABD, İtalya, Yunanistan, Makedonya ve Kosova'nın da
aralarında bulunduğu birçok ülkeye gittiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca, Fetullah Gülen'i sadece medyada çıkan haberlerden
tanıdığını, kendisiyle kişisel bir tanışıklığının olmadığını, 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün hemen ardından sosyal medya hesabından darbe girişimini
lanetlediğini ve herkesin demokrasinin yanında olması gerektiği yönünde
mesajlar yazdığını savunarak kendisine ayrıntılı olarak sorulan kişi, haber,
yazı ve telefon görüşme içerikleri konusunda, sorulan kişilerin birçoğunu
gazeteci olması nedeniyle tanıdığını, sorulan hususların gazetecilik faaliyeti
olduğunu, dolayısıyla terör örgütü üyesi veya yöneticisi olduğu yönündeki
suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiştir.
11. Başvurucu 16/8/2016 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir.
Başvurucunun savcılıktaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda yazılı açık kimlik bilgileri
doğru ve bana aittir. İ.U isimli şahsı tanımam , S:k. isimli şahsı iş adamı
olması sebebiyle tanırım. Bu kişilerin benim aleyhimde vermiş olduğu ifadeleri
ilk defa burada duyuyorum. Örgüt üyesi olduğuma dair ifadeleri kesinlikle kabul
etmiyorum. Ben Zaman gazetesinde İstanbul bölgesine bağlı çalışıyordum.
Diyarbakır ili ilgili bir bağlantım bulunmamaktadır. Bu nedenle örgüt
içerisinde Diyarbakır'da bulunduğuma dair iddiaları kabul etmiyorum. Soruşturma
dosyasında tespit edilen Zaman gazetesinde yayınlanmış Diyarbakır'la ilgili
haberlerin hiçbirini ben yapmadım. Bunların tamamını muhabir İ.A. yapmıştır.
Her ne kadar ben Gazetenin istanbul bölgesiyle
genelde bağlantısını sağlayan Diyarbakır ilindeki tek kişi olsamda
İ.nin yaptığı haberlerden benim doğrudan bilgim
olmaz. Haberleri yaptıktan sonra ben bunları öğrenirim. Bu nedenle yapılan
haberlerde benim bir sorumluluğum bulunmamaktadır. Örgüt üyesi değilim, örgütle
hiçbir alakam yok. Daha önce Dicle Kolejinde ve DİGİAD iftar yemeğinde gördüğüm
ve kendisine itibar edilen İ. isimli bir kişi vardı. Bu kişiyi sorduğumda
kendisinin Diyarbakır'daki cemaat abisi olduğunu söylemişlerdi. Soy ismini K.
olarak hatırlıyorum. Eskiden dini bir yapısı olduğu için Zaman gazetesinde
çalıştım, böyle bir yapı olduğunu bilseydim bu gazetede çalışmazdım. Darbe
teşebbüsünü ve FETÖ örgütünü lanetliyorum."
12. Savcılık aynı tarihte başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması
istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. Hâkimlik aynı tarihte başvurucunun savunmasını almıştır.
Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suçlar anlatılmış ve sorgu
esnasında başvurucunun Diyarbakır Barosunca görevlendirilen müdafii
de hazır bulunmuştur.
14. Başvurucu, Hâkimlikteki savunmasında özetle gazetenin
Diyarbakır bürosunda görevli olması nedeniyle sadece haberleri hazırlayıp
merkeze gönderdiğini ancak merkezin haberin içeriğiyle oynayıp başlıkları
değiştirdikten sonra haberi yayımladığını, kendilerinin bile buna şaşırdığını,
ulusal, bölgesel ve yerel haber yayımlama yetkilerinin olmadığını, dolayısıyla
propaganda yapma imkânlarının bulunmadığını, yaptığı bir haber nedeniyle vali
yardımcısının şikâyeti üzerine Bitlis 2. Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında dava
açıldığını, daha sonra bu kişinin FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle
açığa alındığını, kendisi de FETÖ/PDY üyesi olmuş olsaydı bu haberi
yapmayacağını, E.D.nin Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanını ziyareti konusunda ilgili kamu kurumlarına dilekçeyle bilgi
verdiklerini, çalıştığı kurumun temsilcisinin ziyaretine eşlik etmesi nedeniyle
kendisine suçlama yöneltildiğini, bu olayda sadece görevini yaptığını, herhangi
bir terör örgütüyle ilişkisinin olmadığını ifade ederek suçlamaları kabul
etmemiştir.
15. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 16/8/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheli ... Aziz Mahmut İstegün için tüm dosya kapsamında ... 5271 sayılı CMK'nın 100/1. maddesinde belirtilen 'kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin', Anayasa'nın 19/3. maddesinde
belirtilen 'kuvvetli belirti'nin (şüphe) ve AİHS'in 5/3. maddesinde belirtilen 'makul şüphenin'
bulunduğuna dair hâkimliğimizi ikna edebilecek bir kısım belge ve beyanlarının
olup olmadığı soruşturma dosyasının muhteviyatından anlaşılacaktır. Nitekim; makul
şüphenin ne olduğu AİHS'de düzenlenmemiş, AİHM bunu içtihatları ile belirleıııe yoluna gitmektedir: AİHM'ne göre, şüphenin
'makul' sayılabilmesi için mevcut olgu ve bulguların tarafsız bir gözlemciyi,
kişinin suçu işlemiş olabileceği hususunda ikna etmeye yetecek ölçü ve
nitelikte bulunması zorunlu olup, inandırıcı dayanak olması gerektiği, kesin
delilin gerekli olmadığı, şüphenin kamu davası açmayı gerektirecek bir
yoğunluğa ulaşmış olması gerekmemektediı: (Fax, Campbell ve Hartley/lngiltere, /2244/86,'12245/86,'
/2383/86. 30 Ağustos 1990- Ferrari-Bravo/İtalya (kurar), 9627/8/. 14 Mart /984,
DR 37, /5) Anayasa Mahkemes'inin 4/12/2013 tarih
20/2/1272 sayılı kararında suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak
oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak
olan ve mahkumiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde
değerlendirilmemesi gerektiği belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 27/10/2011 Tarih 2010/71
Esas, 2011/143 Karar ve 27/12/2012 Tarih 2012/35 Esas 2012/203 Karar sayılı
kararlarında belirtildiği üzere ölçülülük ilkesi; 'elverişlilik', 'gereklilik'
ve 'orantılılık' ilkelerini içerip; şüpheliye isnat edilen suçlamanın niteliği,
suçlamanın kanunda yazılı hapis cezasının alt ve üst sınırı, işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutuklama kararının
ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu verilen tutuklama kararı ile
ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu,
tutuklama zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu. 15/7/2016 tarihli darbe
girişimi gecesi ve sonrası meydana gelen asayiş olayları ile yakın tehlike
durumu da dosya muhteviyatı ile birlikte değerlendirilerek; tutuklama tedbirine
başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheli açısından ortaya çıkacak
zarar karşılaştırılarak, tutuklama tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu
sonucuna varıldığı, adli kontrol hükümlerinin uygulanması ile bu amaca
ulaşılamayacağı, adli kontrole ilişkin hükümler değerlendirildiğinde bunların
yeterli olmayacağının düşünüldüğü, bu nedenlerle Anayasa'nın 13. ve 5271 sayılı
CMK'nın 100/1. maddesinde bilirtilen
ölçülülük ilkesine göre tutuklama kararının ölçülü olacağı, açıklanan tüm bu
hususlar dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı,
şüpheliler hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
var olduğu, dosya muhteviyatı ile şüphelilerin beyanı ve isnat edilen suçun
katalog suçlardan olması hasebiyle bir tutuklama nedeninin bulunduğu ve
ölçülülük ilkesinin gerçekleştiği anlaşıldığından; Anayasa'nın 19. maddesi.
AİHS'nin 5. maddesi ve 5271 sayılı CMK'nın 100.
maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin var olduğu, ayrıca AİHS'in 5/1. maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakmanın
yasalara uygun olup, 5271 sayılı CMK'nın 100.
maddesinin de AİHS'in tüm maddelerinin özünde var
olan hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla;
Şüphelilerin üzerine atılı silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin olması, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Anayasal
Düzenine karşı FETÖ/PDY terör örgütü tarafından silahlı darbe girişimi bu darbe
girişiminde çok sayıda vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olması devletin
Anayasal düzenine karşı yapılmış bir darbe girişimi olması, delillerin henüz
toplanmamış olması dolayısıyla delillerin karartılma şüphesinin bulunması,
suçun vasıf ve mahiyetinin vahim düzeyde olması bu nedenle bu aşamada tutuklama
tedbirinin gerekli olduğu yönünde kanaat oluşması göz önünde bulundurularak ve
yargılama sonucunda suçlu bulunmaları halinde alacakları ceza miktarı göz
önünde bulundurularak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde
öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin. 1982 Anayasa'sınn
19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın
100/1. maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin
mevcut olduğu müsnet suçun CMK'nın
100/3-a. maddesinde sayılan katolog suçlardan olması,
müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst
sınırı, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu
nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığııldan
şüphelilerin CMK'nın 100. maddesi gereğince ayrı ayrı
tutuklanmasına ... [karar verildi]"
16. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Diyarbakır 3.
Sulh Ceza Hâkimliği 31/8/2016 tarihinde tutuklama kararındaki gerekçelere atfen
itirazın reddine karar vermiştir.
17. Başsavcılık 21/2/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucu
hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan aynı yer Ağır Ceza
Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
18. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
19. Bu bağlamda iddianamede yer verilen olay ve olgular özetle
şöyledir:
i. FETÖ/PDY Diyarbakır yapılanmasına ve şemasına yer verilerek
başvurucunun örgütün Diyarbakır "basın
kanadı sorumlusu" olduğu belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun kullanımında olan telefonlarla ilgili olarak
usulüne uygun şekilde alındığı belirtilen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kaydedilmesi kararına istinaden yapılan tespitlere göre;
- Başvurucuya 23/4/2016 tarihinde ... tarafından gönderilen
mesaj içeriğine göre örgüte mensup olan ve işten çıkarılan şahıslardan örgüt
tarafından kullanılabilecek olanların belirlenerek kendilerine bildirilmesi
talimatı verildiği iddia edilmiştir.
- Başvurucunun 30/4/2016 tarihinde -İ.A.nın
kullandığı telefonla- R.T. ile yaptığı görüşme içeriğine göre başvurucu ile
hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan dolayı soruşturma başlatılan R.T.nin örgütle bağlantılı "Kimse
Yok mu" Derneğiyle ilgili olarak başlatılan soruşturma ve
Dernek binasında yapılan aramayı konuştukları, olayı çarpıtarak kamuoyu
nezdinde soruşturmayı etkisizleştirmek amacıyla haber yapma hususunda görüş
alışverişinde bulundukları, böylece başvurucunun gazetecilik mesleği dışında
örgütün amaç ve çıkarları doğrultusunda hareket ettiği iddia edilmiştir.
- Başvurucunun 27/6/2016 tarihinde A.D. ve İ.A. ile (üç kez),
28/6/2016 tarihinde N.K. (dört kez) ve R.T. ile (iki kez), 29/6/2016 tarihinde
de E.İ. isimli kişi ile yaptığı görüşme içeriklerine göre başvurucuyu arayan A.D.nin başvurucudan -örgüt yöneticilerinin aldığı karar
doğrultusunda- "hendek olayları"
nedeniyle devlet tarafından PKK'ya yönelik yapılan operasyonlarla (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-27) ilgili haber
yapılmasını istediği, böylece yapılan operasyonlar üzerinden devlet aleyhinde
propaganda yapmayı amaçladıkları, başvurucunun da İ.A.dan
bu yönde çalışma yapmasını ve kendisine yardımcı olmasını istediği ve başvurucu
ile İ.A.nın bu amaçla Cizre'ye gitmek için
anlaştıkları, ayrıca Yüksekova'ya gitmelerinin zaman kaybı olacağını, bu
nedenle oraya gitmeden haber yapabileceklerini değerlendirdikleri, Cizre'ye
varınca PKK içinde irtibatları olan kişilerden yardım alacakları, bunun için de
Kimse Yok mu isimli derneğin Cizre yöneticisi ile irtibata geçmeyi
kararlaştırdıkları, başvurucunun örgüt yöneticisi olan N.K.yi
aradığı ve Cizre'de kendilerine yardımcı olacak örgüt mensubu olup olmadığını
sorduğu, N.K.nin de kendilerine yardımcı olacak örgüt
üyelerinin olduğunu ve irtibatlarını sağlayacağını söylediği, başvurucunun
mağdur aile ziyareti bahanesi ile birkaç aileyi ziyaret edeceği, bu şekilde
bölgede yapılan operasyonları haksız göstermeye çalışacakları ve bu yönde
haberler yayımlamayı düşündükleri belirtilerek FETÖ/PDY ile PKK'nın işbirliği
yaparak ortak hareket ettikleri iddia edilmiş; Zaman gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni E.D.nin Diyarbakır'a giderek PKK mensupları
ile ilgili gizlice görüşme yapmasının da bu işbirliğinin bir göstergesi olduğu
belirtilerek bu iddiayı destekleyen -olaya ilişkin- bazı haber ve fotoğraflara
yer verilmiştir.
- Başvurucunun 20/6/2016 tarihinde FETÖ/PDY yöneticisi ve
örgütün Diyarbakır mütevelli heyetinde yer aldığı belirtilen A.K. ile yaptığı
görüşme içeriğine göre FETÖ/PDY ile bağlantılı basın kuruluşlarında -Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye finansman
sağladıkları iddiasıyla- haklarında soruşturma başlatılan beş kişiyle ilgili
olarak öncelikle "hayırseverlerin
tutuklandığı" yönünde haberler yapıldığı, bu kişilerin FETÖ/PDY
ile bağlantıları tespit edildiğinde ise aynı basın kuruluşlarının haberi
değiştirerek soruşturma konusu yakalanan kişilerin "kendileri ile ilgisinin olmadığı ve dolandırıcı
oldukları" yönünde haber yaparak kamuoyunu yanlış yönlendirmeye
çalıştıkları iddia edilmiş ve bu olaya ilişkin bazı haber ve fotoğraflara yer
verilmiştir.
- Başvurucunun 27/5/2016 ve 28/5/2016 tarihlerinde -örgüte
müzahir Meydan gazetesinde çalışan- G.B. ile yaptığı görüşme içeriğine (altı
kez) göre başvurucu ve G.B.nin örgüt üyesi beş kişi
hakkında yapılan soruşturma ve örgütün aleyhinde yapılan haberlerle ilgili
konuştukları, örgüt aleyhine yapılan haberlere karşılık kendilerinin de haber
yapmaları gerektiği konusunda anlaştıkları, bu kişilerin örgütle alakası yokmuş
gibi haber yaparak kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları iddia edilmiş ve yakalanan
kişilerden de "abla"
diye bahsettikleri tespitine ve bu olaya ilişkin bazı haber ve fotoğraflara yer
verilmiştir. Bu konuşma ve haberlere atfen Savcılıkça başvurucunun FETÖ/PDY
içinde basın kanadında sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğü, örgütle ilgili
basında yer alması gereken haberleri hazırladığı, yine örgütün aleyhine olan
durum ve olaylarda kamuoyunu yönlendirmek amacıyla içerik itibarıyla yanıltıcı
haberler yaptığı ve örgüt yöneticilerinden gelen talimatlar doğrultusunda
örgütün diğer medya organları ile birlikte hareket ettiği de iddia edilmiştir.
- Başvurucunun 24/4/2016 tarihinde İ.A. ile yaptığı görüşme
içeriğine (iki kez) göre başvurucu ve İ.A.nın
Diyarbakır İl Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde çalışan örgüt üyelerine yönelik
bir soruşturma ile ilgili konuştukları ve bu soruşturmayı kendi örgütleri
açısından propaganda aracı olarak kullanmak istedikleri, sendika müdürleri ile
irtibat kurdukları ve konuyu araştırdıkları, bu konularda birbirleri ile bilgi
paylaşımı yaptıkları iddia edilmiş ve başvurucu ile İ.A.nın
birlikte hareket ettiği belirtilmiştir.
- Başvurucunun 9/5/2016 tarihinde ... ile yaptığı görüşme
içeriğine göre başvurucu ile kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişinin
Feza Gazeteciliğe atanan kayyımlar ile ilgili görüştükleri, ayrıca
Cumhurbaşkanına ve Beşiktaş Spor Kulübü Başkanına hakaret ettikleri, yine
gazetenin örgüte ait olduğu konusunda "Paralel
yapı halleder" şeklinde konuşma yaptıkları belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun ikametinde ve üzerinde yapılan aramada yazarı Fetullah Gülen olan "Dua
Mecmuası" isimli kitabın ele geçirildiği belirtilmiştir.
iv. Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının
(MASAK) 13/10/2016 tarihli raporuna göre başvurucu ile örgüte ait Feza
Gazetecilik ve Kültür Özel Eğitim A.Ş. arasında 2011-2015 yılları içinde
yaklaşık 192.000 TL para transferi gerçekleştiği belirtilmiştir.
v. İddianamenin sonuç kısmı ise şöyledir:
"... şüphelilerin örgüt bünyesindeki
basın kuruluşu olan Zaman gazetesinde örgüt yapısı içerisinde çalışmaları,
örgüte ait Asya Katılım Bankasında mevduat hesaplarının bulunması, örgütün ve
örgüt yöneticilerinin Diyarbakır ilinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle ilgili
kamu oyu oluşturmak ve örgüt aleyhine yürütülen soruşturmaların haksız olduğunu
göstermek için basın organında örgüt talimatları uyarınca haber yapmaları,
örgüt içerisinde faaliyet gösteren kişi ve kurumlar ile aralarında gerçekleşmiş
para transferleri, yine FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile PKK/KCK silahlı terör
örgütü arasında 17/25 Aralık sürecinden sonra devlet aleyhine tesis edilen
organik yardımlaşma saiki kapsamında PKK terör
örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonların bile haksız olduğuna dair
haber yapmaya çalıştıklarına ilişkin yapılan tespitler, örgütün Diyarbakır il
genelinde yöneticisi konumunda bulunan kişiler ile irtibatlı olmaları ve
gazetecilik faaliyetlerinde bu kişilerden talimat almaları birlikte
değerlendirildiğinde yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere
şüphelilerin, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün bünyesinde kurulan ve
faaliyetlerini sürdüren Zaman gazetesi Diyarbakır temsilciliğinde örgütün
hiyerarşik yapısı içerisinde kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda gazetecilik
faaliyetlerinde bulunmak suretiyle örgütsel faaliyetlerindeki süreklilik ve
yoğunluk dikkate alındığında üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işledikleri anlaşılmakla ... Cezalandırılmalarına ... karar verilmesi
kamu adına talep ve iddia olunur."
20. İddianame Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
6/3/2017 tarihinde kabul edilerek E.2017/219 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensiple birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
21. Mahkeme 9/6/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
"Ben gazeteciyim. Zaman gazetesi
Diyarbakır yayın temsilcisiyim. 2009 yılından beri aynı görevi yapmaktayım.
2009'dan önce ise İstanbul'da Zaman gazetesi bünyesinde gazeteci olarak
çalışıyordum. Yayın temsilcisi dememin nedeni, bir de abone ve dağıtım işleri
ile uğraşılır, bizim ilgi alanımız o değildir. Ben 21 yıldır gazetecilik yapan,
başbakanlık tarafından verilen sarı basın kartı sahibi bir gazeteciyim. Basın
emekçisi olarak Zaman gazetesinde maaşlı, sigortalı olarak çalışan bir
personelim. İstanbul ya da Ankara'da çalışan Zaman gazetesinin yayınlarına etki
edebilecek biri değilim. Görevi sadece haber toplayıp İstanbul'a göndermek olan
biriyim. Yayın temsilcisi, örneğin Diyarbakır'da gün içerisinde olacak
etkinlikleri İstanbul'a bildirir. Benim temsilci olarak yetkim budur.
Gazetecilik olarak da haber yazarım. Temsilci denmesinin nedeni, o gün
Diyarbakır'da yaşanacak hadiselerin, bizim gündem dediğimiz şeyleri İstanbul'a
göndermektir. Gazeteci olarak Diyarbakır'da günde ortalama 2-3 haber yaparım ve
bunları İstanbul'a gönderirim. Bunların değerlendirilmesi İstanbul'a kalmıştır.
Bazen kullanıyorlar, bazen kullanmıyorlar, tamamen inisiyatif İstanbul'dadır.
Ben 1995 yılından beridir Zaman gazetesinde çalışırım ... numaralı telefon bana
aittir, dedi.
Sanığa görüşme 1 soruldu: Bu bana gelen bir
mesajdır, ancak kim tarafından neden gönderildiğini bilmiyorum. Soyadı
Boğazkesen diye birisini tanımıyorum ...
Sanığa görüşme 3 soruldu: Ben tam olarak
hatırlamıyorum. Derneğe muhtemelen bir baskı yapılmıştır, Kimse Yok mu derneği
de, bu baskının haksız olduğunu, yardım dağıttığını ileri sürüyor herhalde.
Konuşma buna ilişkindir diye düşünüyorum. R.Y.yi
Kimse Yok mu derneğinin yetkilisi olarak bilirim. Sık görüştüğüm birisi
değildir. Sadece haberle ilgili konularda görüşürdük. Kendisini Kimse Yok mu
derneğinin Diyarbakır yetkilisi olarak tanırım dedi ...
Sanığa görüşme 5 soruldu: Bizim İstanbul'daki
bağlı olduğum gazetenin haber müdürü A.D. beni arıyor, diyor ki biz yayın
toplantısında bir konu konuştuk, hendek operasyonları yapılmış, ramazan ayı
yaşanıyor, acaba Cizre'deki insanlar bayrama nasıl hazırlanıyor bununla ilgili
dosya haberi istiyor benden; ben de İ. ile bunu konuştum. Muhtemelen arefe günü yayınlamak üzere istiyorlar diyorum, konuşma bu
yöndedir. Cizre'de yaşanan çatışmalar sırasında terör örgütü mensuplarınca
açılan ateş sırasında öldürülen küçük bir çocuk vardı, yanılmıyorsam adı M.
idi. Tüm televizyonlarda haberleri çıkmıştı. Gitmişken o olayı da hatırlatırız,
insanları dinleriz demiştik. İddianamede bazı zanlar var, dezenformasyon
diyebileceğim şeyler var. N.K. için terör örgütü yöneticisi iddiaları var, ben
ise muhabir olarak biliyorum. Cizre'de sokağa çıkma yasağı gittikten sonra
kendisi oradan ayrılmıştı. Biz haber yapacağımız zaman Cizre'de değildi. Biz de
bize rehberlik edecek birisi var mı diye N.yi
aramıştık, o da bize yanlış hatırlamıyorsam A. isminde birisini öneriyor ve
kendisiyle buluşuyoruz. Sanki N.K. terör örgütü üyesiymiş de biz sanki PKK'dan
bize yardımcı olmasını istemişiz gibi bir izlenim oluşturulmuş, bu tamamen
gerçek dışıdır. Ben ... emniyet sorgusunda bütün soruları içtenlikle
cevapladım. Bana orada dediler ki, bir terör örgütü üst düzey yöneticisinin
hastalandığı, benim bununla ilgilendiğim yönünde iddiada bulundular ve bana bir
tape gösterdiler. A.K.nın
beni arayıp bu ameliyatın nasıl olduğunu sorduğunu, benim de bitmediğini dua
edin dediğimi ve kapattığımı görüyoruz. Olayın aslı şudur, benim oğlum lise ikinici sınıfta, caddeden karşıya geçerken sivil polis
aracı benim oğluma çarptı. Polislerin çağırdığı ambulansla çocuğumu hastaneye
götürdük. Polisler bunu bildikleri halde bu trafik kazasını sanki teröristin
ameliyatı varmış gibi önüme koydular. İddianamede Cizre'ye gidip devlet
aleyhine haber yaptığımı iddia ediyorlar. Biz haber yaptık, ancak haberler
anladığım kadarıyla dosyayı hazırlayanların dosyaya koymak işlerine gelmemiş.
Biz tamamen devlet lehine haber yapmıştık. Yanlış hatırlamıyorsam 1 Temmuz günü
gazetede yayımlandı. Ancak iddianamedeki şekliyle görünce gerçekten büyük hayal
kırıklığı yaşadım. Zaman gazetesinin İstanbul'daki yöneticileri abone
kampanyaları düzenliyorlardı. E.D. bahsedilen tarihte Diyarbakır'da bir abone
toplantısı yapacağız, ben de gelip katılacağım dedi. Bu vesile ile E.D.nin bizim bilgimiz dışında G.K. ile görüşmek üzere
belediyeden randevu aldığını öğrendim. Daha sonra sanık İ. ile birlikte biz
bunu devletin ilgili birimlerine bildirmeliyiz diyerek valilik ve emniyet
müdürlüğüne E.D. falanca gün Diyarbakır'a gelecek, şu abone toplantılarını
yapacak diye bilgilendirme dilekçesi verdim. Benim gizli amacım olsa devleti
neden bilgilendireyim. E.D. her hafta hemen hemen bir ile gidiyordu. Ben o
kurumda maaşlı çalışan bir elemanım, o da kurumun genel yayın yönetmeni.
Belediyeye gidiyoruz deyince otomatik olarak onunla gidiyorum. Planlamış
değilim. Sadece maaşlı çalışan olduğum için eşlik ediyorum, durum tamamen
bunlardan ibarettir. A.K.yı Diyarbakır Girişimci İş
Adamları Derneği Başkanı olarak tanıyorum. Ayrıca Bingöllüdür Şeyh ailesi
olarak bilinirler. Amcası Refah Partisinde milletvekilliği yaptı, o nedenle
Güneydoğu bölgesinde K. ailesi çok bilinen bir ailedir. G.B. İstanbul'dan
tanıdığım gazeteci bir arkadaştır. İddianameden anladığım kadarıyla ben 4 ay
boyunca fiziki ve teknik takip altına alınmışım ve bu süre içerisinde illegal
hiçbir faaliyetime rastlanılmamıştır. Terör örgütünün hiçbir yöneticisi ile
bağlantım olmamıştır. Ben sadece gazetecilik yapmaya çalışan birisiyim. Benim
FETÖ ile herhangi bir ilgim yoktur. Eskiden cemaatin gazetesi olarak bilinirdi.
Benim bu gazetede çalışmak dışında hiçbir ilgim yoktur. Ben kalleş darbe
girişimini lanetliyorum. FETÖ'nün tüm yasadışı
faaliyetlerini lanetliyorum. Hiçbir bağlantım yoktur. Bugüne kadar kimseye burs
veya himmet vermedim. Kimseden talimat alıp kimseye talimat vermedim. Savcılık
niyet okuması yapıyor. Görüşme 20'ye kadar olan görüşmelerde G. ile görüştüm.
Ben G.nin tam niyetini bilemem. B[enden] söz konusu haberle ilgili bilgi almak istedi. Meslek
dayanışma[sı] çerçevesinde ben de bildiğimi söyledim. İstanbul'daki müdürüm beni
aradı, haber ajanslarında geçen bir haber varmış, Diyarbakır'da A. denilen bir
öğretmen varmış ve bu öğretmen BBC'ye konuşmuş. Ve bu A. ismindeki öğretmen ...
aranıyormuş. Biz olaydan başkalarının uyarması üzerine haberdar oluyoruz. Ben
de bunu İ.ye söyledim, bunu kime sorup öğrenebiliriz, bu işin aslı astarı
nedir, bu geçen haberler doğru mudur, bir haber araştırması derdindeydik. M.Y.
isimli şahsı tanımıyorum ...
Sanığa görüşme 23 soruldu: Söz konusu görüşme
yaptığım kişi M.D. isimli eski bir gazetecidir. Zaman gazetesine kayyum atandı,
ben yaklaşık 3 ay kayyumla çalıştım. Daha sonra kayyum heyeti Ankara ve
İstanbul dışındaki bütün büroları kapatma kararı aldı, dolayısıyla ben de işsiz
kaldım ve iş aramaya başladım. O sırada Yeni Hayat diye bir gazete
yayınlanıyordu. Bir kısım çalışanlarını eskiden Zaman gazetesinde çalıştıkları
için tanıyor idim. Onlara haber göndermeye başlamıştım. Konuşma buna
ilişkindir. Yeni Hayat gazetesinin sahibinin kim olduğunu bilmiyorum. Ben ve İ.
arkadaşım, biz Zaman gazetesi yöneticilerinin aslında mağdur ettiği kişileriz.
Zaman gazetesi yöneticileri kayyum atanmadan önce 25-30 kişilik yönetici olarak
gördükleri kişilerin listesini yapmışlar ve bunlara 250'şer bin, 300'er bin
tazminat ödemesi yapmışlar. Biz tabi o listede yokuz, kimse bize bir kuruş para
vermedi. Ben bunu öğrenince dava açtım ve dava halen devam etmektedir. Bizi bu
konuda mağdur ettiler. Evimde arama yapıldığında ben evimde değildim, hakkımda
gözaltı kararı olduğunu duyunca, evlilik yıldönümüm olan 27 Temmuz'da kendim
gelerek teslim oldum. Bir suç işlemediğimi düşündüğüm için, yüce adalete olan
güven sebebiyle. Aslında gazeteci olarak bir çok ülkeye gidebilecek
durumdaydım. Darbeden sonra bir sürü insan kaçtı, gitti, ben de gidebilirdim.
Ancak ben teslim oldum. Bank Asya'da benim maaş hesabım vardı. Maaşlarımız o
hesaba yatıyordu. Bazen kişisel olarak da kullanmışlığım olmuştu, ancak daha
çok kişisel olarak Vakıfbank ve Yapı Kredi'yi kullanırdım ..."
22. Mahkeme 9/6/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşma sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
23. Mahkeme 6/7/2017 tarihinde dosya üzerinden resen yaptığı
tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamın karar
vermiştir.
24. Karar başvurucuya 14/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 9/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur
26. Mahkeme 20/12/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve -hakkında adli kontrol tedbiri uygulanması koşuluyla-
tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme kararında öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve gerçekleştirdiği eylemlere
ayrıntılı şekilde yer verdikten sonra somut olaya ilişkin değerlendirme yaparak
mahkûmiyet gerekçesini açıklamıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Sanığın dahil olduğu örgütün silahlı
terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu, zira 15 Temmuz darbe
girişiminde ... bu hususun alenileştiği, ancak daha önce de örgütün kendisine
ait unsurları silah kullanma konusunda yönlendirdiğinin bilinen bir gerçek
olduğu, kamu oyunda bilindiği üzere MİT tırlarının durdurulması olayında
örgütün silahlı güçlerini kullandığı, bu yapının içerisinde yer alan sanığın
yapılan toplantılarda sıkça dile getirildiği üzere örgütün sahip olduğu asker
ve polis gücünü bildiği, bu gücün gerektiğinde silah kullanabileceğini de
öngördüğü, özellikle MİT tırlarının durdurulması olayından sonra bu hususun
yani örgütün silah kullanma konusundaki tavrının iyice açığa çıktığı, sanığın
buna rağmen bu örgütün içerisinde yer aldığı, dolayısıyla dahil olduğu örgütün
silahlı terör örgütü olduğunun anlaşılması verilecek olan cezalarda3713 Sayılı
Yasanın 5.maddesi uyarınca yapılacak olan 1/2 oranındaki arttırımın
hukuki gerekçesi olmuştur.
Sanık; her
ne kadar yukarıda bahsedildiği şekilde savunma yapıp, FETÖ ile herhangi bir
ilgisinin bulunmadığını belirterek suçlamayı kabul etmemişse de; İletişim
tespit tutanakları, HTS kayıtları, tanık beyanları, açık kaynak araştırma
tutanakları ve diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ/PDY
silahlı terör örgütünün yayın kuruluşu olan Zaman gazetesinin Diyarbakır bölge
temsilciliğini yaptığı ve bu görevine 17-25 Aralık 2013'ten sonra da devam
ettiği, sanığın FETÖ/PDY Diyarbakır il yapılanması içerisinde örgüt mütevelli
heyetinde bulunan üst düzey yöneticilerle irtibatının bulunduğu, bu durumun
iletişim tespitlerinden açıkça anlaşıldığı ve yapılacak haberlere ilişkin bu
kişilerden talimat alarak yanlı haber yaptığının dosyadaki mevcut tapelerden tespit edildiği, bunun gazetecilik faaliyeti
kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığı,
17-25 Aralık 2013'ten sonra FETÖ/PDY terör
örgütü ile PKK/KCK'nın birlikte hareket ederek devlet
aleyhine işbirliği içerisinde oldukları, sanığın bu doğrultuda Güneydoğuda
yapılan operasyonları haksız göstermek amacıyla devlet aleyhine propaganda
niteliği taşıyan haber yapma girişiminde bulunduğu bu durumun 17-25 Aralık
2013'ten sonra 13/4/2015 tarihinde halen firarda olan Zaman gazetesi genel yayın
müdürü E.D. isimli şahsın FETÖ/PDY elebaşı Fethullah
Gülen'in talimatıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni ziyaret ettiği,
ziyaret esnasında yanında sanık Aziz Mahmut İstegün'ün
de hazır bulunduğun anlaşıldığı, Asya Katılım Bankası'nın FETÖ/PDY silahlı
terör örgütü mensuplarınca yönetildiği, bankanın siyasi gelişmeler üzerine
likidite sorunu yaşaması sebebiyle bizzat başta Fethullah
Gülen ve diğer FETÖ/PDY terör örgütü yöneticileri tarafından mensuplarına
verilen taimatlarla FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarından
malvarlıklarını satıp Asya Katılım Bankası'na yatırmalarını istemesi üzerine,
bu talimatı alan örgüt mensuplarının 6/1/2014 - 29/5/2015 tarihleri arasında
hayatın olağan akışına aykırı olarak Asya Katılım Bankası'nın mali olarak
durumunun raporlarla teyit edildiği üzere kötü olduğu bir dönemde bu bankaya
mevduat girişi yaptıkları, sanığın bu talimatlara binaen Bank Asya hesabına2014
yılının Nisan ayında 33.000, 2015 yılının Haziran ayında 50000 $ para
yatırdığının tespit edildiği, bu şekilde örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olduğu, değerlendirildiğinde sanığın savunmasına itibar edilmemiş ve suçtan
kurtulmaya yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
Sanığın yaptığı görev nedeniyle edindiği
bilgi, tecrübe ve örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör
örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu, sanığın örgüte bilinçli olarak
katıldığı ve katılma sürecinden sonra eylemlerini sürdürdüğü, özellikle örgütün
silahlı unsurlarının olduğunu bildiği, buna rağmen bu örgüte katılım
gösterdiği, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlenmesi için şahsın
illaki silah kullanmasının gerekmediği, örgütün silahlı örgüt olduğunu
bilmesinin yeterli olduğu, sanığın da irtibat içerisinde kalarak bu hususları
bildiği halde örgüte katılım gösterdiği, böylelikle üzerine atılı FETÖ/PDY
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği ... [sabit olduğundan
mahkumiyetine karar verilmiştir.]"
27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdestttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten
kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
29. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
30. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan
cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
(Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı
halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
35. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır
ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak
gözaltına alınması ve hakkında herhangi bir adli işlem yapılmadan yirmi bir gün
gün boyunca gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015,
§§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B.
No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
40. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin
iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı
tartışılmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak düzenlenmeyen,
ifade ve basın özgürlükleri kapsamında kalan eylemleri nedeniyle tutuklandığını
belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
46. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
48. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
50. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
51. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
52. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
53. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
54. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Başvurucu, FETÖ/PDY üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
56. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir.
57. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken FETÖ/PDY üyesi olduğuna dair somut
delillerin olduğu ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü nedeniyle yaşanan olağanüstü
durum nedeniyle devam eden bir tehdit bulunduğu olgularına dayanıldığı
görülmektedir.
58. İddianamede ise Savcılık; Başvurucunun FETÖ/PDY'nin basın kuruluşu olan Zaman gazetesinin Diyarbakır
bürosu temsilcisi ve örgütün Diyarbakır basın kanadı sorumlusu olduğunu belirterek
buna ilişkin şemaya yer vermiş, ayrıca başvurucunun -iletişimin tespiti kararı
kapsamında tespit edilen- telefon görüşme içeriklerine yer vererek -örgüt
talimatları uyarınca- başvurucu ve bir kısım örgüt mensuplarının FETÖ/PDY
aleyhine yürütülen soruşturmaları ve -FETÖ/PDY ile PKK arasında 17/25 Aralık
sürecinden sonra devlet aleyhine ortaya çıkan organik yardımlaşma kapsamında-
PKK terör örgütüne yönelik operasyonları haksız göstermek, bu yönde kamuoyu
oluşturmak amacıyla gerçeği çarpıtmak suretiyle haber yapmaya çalıştıklarına
dair olgular ortaya koymuştur. Savcılık ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY'nin üst düzey yöneticileri ile irtibat hâlinde olduğunu
belirterek başvurucunun örgütün hiyerarşik yapısı içinde kendisine verilen
talimat doğrultusunda hareket ettiğini iddia etmiş ve buna ilişkin konuşma
içeriklerine ve tanık beyanlarına yer vermiştir.
59. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının gerekçesinde
ise tutuklama kararı ve iddianameden farklı olarak Bank Asyanın FETÖ/PDY mensuplarınca yönetildiği,
Bankanın likidite sorunu yaşaması sebebiyle örgüt lideri Fethullah
Gülen ve diğer FETÖ/PDY yöneticilerinin "Bank
Asyaya para yatırılması talimatı"
üzerine örgüt mensuplarının 6/1/2014-29/5/2015 tarihleri arasında adı geçen
Bankaya hayatın olağan akışına aykırı olarak mevduat girişi yaptıkları,
başvurucunun da örgütün bu talimatı doğrultusunda Bank Asya hesabına 2014 yılı
Nisan ayında 33.000 TL, 2015 yılı Haziran ayında ise 50.000 Amerikan Doları para yatırdığının tespit
edildiği, dolayısıyla başvurucunun örgüt yöneticilerinin talimatı doğrultusunda
hareket ettiği ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer aldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
60. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında FETÖ/PDY mali
kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine
para yatırılmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olmayacağı sonucuna
varmıştır (Metin Evecen, B.No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Ali Biray Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, § 40). Buna göre soruşturma makamlarınca
ve/veya tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla
suçlanan başvurucunun Bank Asya hesabında 2014 yılı Nisan ayından sonra para
artışı yaşanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi,
anılan Bankanın durumu itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez.
61. Ayrıca soruşturma makamlarınca başvurucunun -17/25 Aralık
sürecinden sonra elde edilen telefon görüşme içeriklerine göre- örgütle
bağlantılı kişilerle sürekli olarak irtibat hâlinde olduğu belirtilerek örgütyöneticilerinin talimatıyla -bulunduğu bölgede-
FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen soruşturmaları
etkisizleştirmek ve "hendek olayları"
sırasında devletin PKK'ya karşı gerçekleştirdiği operasyonları haksız göstermek
amacıyla bir kısım olayları çarpıtarak gündeme taşımak ve kamuoyu oluşturmak
amacıyla haber yapmaya çalıştığı belirtilmiştir. Bu bağlamda anılan olguların
da FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla
başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür.
62. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca; yargılama aşamasında
örgüt liderinin talimatından sonra Bank Asyaya normal
olmayan miktarda para yatırdığı da anlaşılan başvurucunun örgüt yöneticilerinin
talimatıyla devlet aleyhine kamuoyu oluşturmak amacıyla gerçekleri çarpıtarak
haberler yapmaya çalışması ve bu amaçla örgüt mensuplarıyla görüşmeler
gerçekleştirmesi hususlarının suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
63. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir,§§ 78, 79).
64. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
65. Somut olayda Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkileme ihtimali
bulunmasına ve üzerine atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
listesinde olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının
verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
66. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
67. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin
niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
69. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu, soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı
nedeniyle hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir
savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz
edemediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
71. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
72. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4)
numaralı fıkrası uyarınca Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin
kabul edildiği 6/3/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık Kanun gereği kendiliğinden
sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. İddianame ve tensip zaptının
başvurucuya tebliğ edildiği tarih dosya kapsamından tespit edilememekle
birlikte başvurucunun en geç ilk duruşmanın yapıldığı 9/6/2017 tarihinde
iddianame ve tensip zaptından haberdar olduğunun kabulü gerekecektir.
Dolayısıyla başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik başvurusunu
9/6/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekirken bu süre
geçtikten sonra 9/8/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı
bulunduğu anlaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliğinin
ve Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
74. Başvurucu; tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliği ile
kavuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ve tutukluluk
itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırı
olarak kurulduklarını, bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
75. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
76. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça
ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü
müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine
aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
77. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız ve
tarafsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Bağımsızlık, mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya,
yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı
bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
78. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
79. Anayasa'nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Nitekim 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'nın 9. maddesine "bağımsız"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
tarafsız" ibaresi eklenmiş, böylelikle madde metni "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve
tarafsız mahkemelerce kullanılır" hâlini almıştır. Ayrıca
mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur
olduğu dikkate alındığında -Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği- Anayasa'nın
138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
80. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında
bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu
üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla
ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi
gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile
bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu
gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir
yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
81. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
82. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve
Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin
-soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak
üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve
tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine de kararlar verdikleri
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket edilerek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet
Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78).
83. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa'nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip oldukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu
gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması
ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren
herhangi bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle
tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konulması durumunda hâkimin davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçesiyle sulh ceza hâkimliklerini
ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
84. Somut olayda başvurucu hakkında tutuklama kararı veren
Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin ve tutukluluğun devamına karar veren
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ilkeler uyarınca genel hükümlere
göre kurulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun bu mahkemelerde
görev yapan hâkimlerin kendisiyle ilgili subjektif
değerlendirmeler yaptığı yönünde bir iddiası da yoktur. Sonuç olarak tüm dosya
kapsamı nazara alındığında tutuklama veya tutukluğun devamı karalarını veren hâkimin
ya da mahkemelerin anılan dosya nedeniyle subjektif
değerlendirme yaptıkları ve tarafsız davranmadıkları sonucuna varılamamaktadır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
87. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
88. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
89. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
90. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş veya başvurucu tahliye edilmiş ise hüküm
kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat
davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna
varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan,
B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem
Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
91. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 20/12/2017 tarihinde mahkûmiyetine ve tahliyesine karar verilen
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu, yasal şartları bulunmayan ve hukuka aykırı
şekilde yapılan arama ve el koyma işlemleri nedeniyle özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
94. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
95. Arama ve el koyma tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip
gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 5271
sayılı Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen yola başvurulduğunda derece
mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit etme ve yeterli giderim sağlama
hususlarında karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil
edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak
durumunda olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde
öngörülen yol, arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale ettiği
durumlarda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic.
A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 30; el koyma tedbiri yönünden
bkz. Nuray Işık, B. No:
2014/7561, 28/9/2016, § 68).
96. Somut olayda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal
başvuru yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
98. Başvurucu; gözaltında iken kamu görevlilerinin tehdit ve
hakaretlerine maruz kaldığını, kendisine yeterli yiyecek ve içecek
verilmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Başvurucu ayrıca gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat yardımından
yararlandırılmaması nedeniyle suçlamalar hakkında yeterli bilgi sahibi
olamadığını da ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
99. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özünün kötü muamele
yasağına yönelik olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki tüm
şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
100. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
§ 17).
101. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
102. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
103. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bir bilgi veya belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle
tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
106. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte, daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali
Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No:
2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014,
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
107. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 55-68). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltının hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.