TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEYSİ ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/32272)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Veysi ÖZCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Şeyma TUNCER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması
nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ve yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, doğuştan kabızlık şikâyeti nedeniyle 1993
yılında bir devlet hastanesinde ameliyat olmuş ve 2004 yılına kadar sağlıklı
bir şekilde yaşamıştır. Anılan yılda şikâyetlerinin nüksetmesi üzerine İstanbul
Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesinde 17/2/2004 ve 17/1/2005 tarihlerinde ameliyat
olmuştur.
8. Ancak geçirdiği ameliyatlar sonucu iyileşemeyen
başvurucu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 15/9/2005 ve
7/9/2006 tarihlerinde tekrar ameliyat olmuştur. Anılan ameliyatlar sonrası
başvurucunun bağırsakları yerine yerleştirilememiş ayrıca göbek fıtığı ve
bacaklarda ağrı ile uyuşma şikâyetleri oluşmuştur. Şişli Eftal Eğitim Araştırma
Hastanesinin 4/1/2013 tarihli sağlık kurulu raporuyla, başvurucunun kongenital
hirschsprung hastalığına bağlı olarak geçirdiği operasyonlar sonucu yüzde
58 oranında engelli olduğu tespit edilmiştir.
A. Hukuk
Yargılamasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu; kabızlık şikâyeti ile gittiği hastaneden
geçirmiş olduğu ameliyatlar nedeniyle sakat bir insan olarak çıktığını, bir
firmada asgari ücretle çalıştığını, sakatlığı sebebiyle niteliklerine uygun bir
iş yapamadığını ve iyi bir kazanç sağlayamadığını beyanla ameliyatları
gerçekleştiren doktor ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesine karşı
2/2/2010 tarihinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.
10. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen
yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan 30/1/2012
tarihli rapor alınmıştır. Bu rapor başvurucu hakkındaki tıbbi belgelerin
incelenmesi ve yapılan muayenede elde edilen verilere göre düzenlenmiştir.
Rapor sonucunda; başvurucuya 1993 yılında hirschsprung hastalığı tanısı
konulduğu ve bundan sonra farklı tarihlerde birçok ameliyat yapılmak zorunda
kalındığı, açılan bağırsağın tekrar batına alınmak istenildiği ancak kolonda ve
diğer distal kolonik segmentlerde darlık olması nedeniyle bunun hasta
kliniği açısından uygun olmadığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Batın
ameliyatları sonrası batında insizyonel herninin ve batın içinde
yapışıklıkların uygulanan cerrahiye bağlı oluşabilecek komplikasyonlardan
olduğu, kişiye yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu
değerlendirmesine yer verilmiştir.
11. Mahkeme 22/1/2013 tarihinde hizmet kusurundan doğan
zararlardan dolayı İdareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması
gerektiği, kamu kurumu çalışanlarına karşı dava açılmasının mümkün olmadığı
vurgulanarak İstanbul Üniversitesi hakkında açılan davanın yargı yolu
bakımından reddine, doktor hakkında açılan davanın ise husumet nedeniyle
reddine karar verilmiştir. Anılan karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10/9/2013
tarihli onama kararıyla kesinleşmiştir.
B. Bireysel
Başvuruya Konu İdari Davaya İlişkin Süreç
12. Başvurucu, kabızlık şikâyeti ile gittiği hastanede
Prof. Dr. tarafından bizzat ameliyat yapılacağı söylenmesine rağmen asistanlar
tarafından ameliyat edildiğini, yanlış ameliyatlar ve tedaviler nedeniyle sakat
kaldığını, bir firmada asgari ücretle çalıştığını ve sakatlığı sebebiyle
niteliklerine uygun bir iş yapamadığını beyanla 21/5/2014 tarihinde tam yargı
davası açmıştır.
13. İdare davaya cevabında; ilk ameliyatın Prof. Dr.
gözetiminde uzman doktorlar tarafından ikinci ameliyatın ise anılan doktor
tarafından yapıldığını, göbek fıtığının ameliyatların komplikasyonu olduğu,
bacakta oluşan uyuşma ve ağrı şikâyetlerine yönelik başlanılan tedavinin ise
başvurucunun gelmemesi nedeniyle sonlandırıldığı vurgulanmıştır. Uygulanan
cerrahi yöntemler ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilerek
davanın reddi talep edilmiştir.
14. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 26/2/2016
tarihli kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde;
olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda İstanbul 14.
Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan Kurul raporuyla uygulanan tedavinin tıp kurallarına
uygun olduğunun tespit edildiği vurgulanarak idare personeline atfı kabil bir
kusurun mevcut olmadığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
15. Başvurucunun itirazı, Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci
İdare Dava Dairesinin 19/10/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun
karar düzeltme talebi de anılan Dairenin 14/6/2017 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
16. Nihai karar 21/7/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 11/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. bkz. Fındık Kılıçaslan,
B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450,
26/12/2018, §§ 23-28, Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§
24-30.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin
Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu; kabızlık şikâyeti ile başvurduğu hastanede
konusunda uzman olmayan asistanlar tarafından ameliyat yapıldığını, hatalı
ameliyat ve tedaviler nedeniyle engelli kaldığını vurgulamıştır. Doğalgaz
teknisyeni olduğunu ancak hatalı tıbbi müdahaleler nedeniyle bağırsakları
dışarıda yaşamak zorunda kaldığından mesleğini icra edemediğini belirten
başvurucu, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çalışma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
22. Anayasa'nın "Sağlık hizmetleri ve çevrenin
korunması" kenar başlıklı 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını,
beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde
tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
24. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8.
maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan
fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
25. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz
konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü
şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet
Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690,
11/5/2017).
26. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda
başvurucuların tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
28. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi
varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel
kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak
bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek
keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler
nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve
manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet
Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın
56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında
yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B.
No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
30. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli
tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet
Acartürk, § 51).
31. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler
konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek
olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No:
2013/2839, 3/4/2014, § 38).
32. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında
hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri
yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve
özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da
Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece
mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı
sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde
sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır,
B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266,
25/1/2018, § 32).
33. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların
oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal
makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve
belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında
fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu,
B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin
somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde
değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece
mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip
etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek
için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat
Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
34. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri,
tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini
sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
35. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın yukarıda değinilen 17.
maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında
yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli,
§ 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
36. Başvurucunun iddialarının hatalı tıbbi müdahaleler
sonucu engelli kalmasında devletin hizmet kusurunun olmasına rağmen açmış
olduğu tam yargı davasının hatalı bir değerlendirmeyle reddedilerek
zararlarının giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
37. Somut olayda derece mahkemesince 30/1/2012 tarihli
Kurul raporunun tespitleri gözetilerek karar verilmiştir. Kurul raporu
incelendiğinde; başvurucunun iddialarının konusunda uzman bilirkişi heyeti
tarafından başvurucuya ait tedavi belgeleri ve bizzat yapılan muayene
bilgilerine göre değerlendirildiği görülmüştür. Sonuç olarak raporda
başvurucunun sağlık şikâyetlerinin uygulanan cerrahiye bağlı oluşabilecek
komplikasyonlar olarak kabul edilmesi gerektiği ve başvurucuya yapılan uygulamaların
tıp kurallarına uygun olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
38. Dolayısıyla yapılan tıbbi tedavi ve uygulamaların tıp
kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlendiği ve söz
konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak idarenin kusurlu olmadığının
tespit edildiği gözönünde bulundurulduğunda, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılandığı görülmektedir. Ayrıca
bir vekille temsil edilen başvurucunun bilirkişi raporu dahil yargılama işlem
ve kararlarına karşı itirazlarını sunma olanağının dolayısıyla yargılamaya
etkin bir şekilde katılmasının sağlandığı anlaşılmıştır. Bu durumda
uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince
Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği
anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif
yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
40. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
41. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20.
maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a
geçici madde eklenmiştir.
42. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
43. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında;
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat
Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma,
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı
yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel,
§ 26).
44. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk
bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 35, 36).
45. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu
karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.