TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ALİ TOSUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22217)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Ali TOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevil ARACI BEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; işçilik alacaklarının tahsili istemi ile
açılan davada, müddeabihin ıslahla artırılan kısmına ilişkin alacak talebinin
zamanaşımından reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 13/3/1996 yılından itibaren M.M. San. A.Ş.
isimli özel bir şirkete ait işyerinde işçi olarak çalışmıştır.
8. Başvurucu 26/8/2004 tarihinde açtığı davada, 450 TL
olan işçilik ücretinin 2002 yılı Ocak ayından itibaren 260 TL olarak ödenmeye
başlandığını, bu şekilde davalı işyerinde 1/1/2002 ile 21/8/2004 tarihleri
arasındaki çalışmalarının karşılığı olan ücretlerin eksik ödendiğini iddia
etmiş ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500 TL eksik ödenen
ücret alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
9. Başvurucu, henüz dava konusu alacağın varlığı ve
miktarı bilirkişi raporu ile belirlenmemişken 19/1/2010 tarihli ıslah dilekçesi
ile dava değerini 6.000 TL olarak ıslah etmiştir.
10. Davalı; başvurucunun ıslah dilekçesine karşı sunduğu 25/1/2010
tarihli dilekçesinde, davanın zamanaşımı yönünden de incelenmesi gerektiğini
belirtmek suretiyle alacak talebi yönünden zamanaşımı definde bulunmuştur.
11. Mahkeme 21/11/2014 tarihinde davayı kısmen kabul
ederek dava dilekçesinde talep edilen 500 TL ücret alacağının dava tarihinden
itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine,
ıslah ile artırılan kısım yönünden ise davanın zamanaşımı nedeniyle reddine
karar vermiştir.
12. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin 27/2/2017 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiş, nihai karar
başvurucuya 29/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 28/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
14. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun
''Ücret ve ücretin ödenmesi" kenar başlıklı 32. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
''Ücret alacaklarında zamanaşımı
süresi beş yıldır.''
15. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu'nun 126. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki alacak veya davalar
hakkında beş senelik müruru zaman cari olur:
...
... işçilerin ücretleri hakkındaki
davalar;
..."
16. 818 sayılı mülga Kanun'un 128. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Müruru zaman alacağın muaccel
olduğu zamandan başlar..
..."
17. 818 sayılı mülga Kanun'un 133. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki hallerde müruru zaman
katedilmiş olur:
...
2 - Alacaklı dava veya defi zımnında
mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına
müdahale ile hakkını talep eylediği halde.
..."
18. 6098 sayılı Kanun'un 149. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Zamanaşımı, alacağın muaccel
olmasıyla işlemeye başlar."
19. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli
ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ''Islah'' kenar
başlıklı 83. maddesi şöyledir:
''İki taraftan her biri usule
mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı
davada hertaraf ancak bir kere ıslah hakkını kullanabilir.''
20. 1086 sayılı mülga Kanun'un 84. maddesi şöyledir:
''lslah, tahkikata tabi olan davalarda
tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar
yapılabilir.''
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun karar tarihinde yürürlükte bulunan "Belirsiz alacak ve
tespit davası" kenar başlıklı 107. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Davanın açıldığı tarihte
alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı,
hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz
alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya
tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına
tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir."
22. 6100 sayılı Kanun'un ''Islahın kapsamı ve sayısı"
kenar başlıklı 176. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Taraflardan her biri, yapmış
olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir."
2. Yargıtay
Kararları
23. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/3/2016 tarihli ve
E.2014/4-896, K.2016/332 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davanın kısmen ıslahı durumunda ise
davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava
açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal
düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan
kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip
harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir.
Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir
husus zamanaşımının kesilmesi konusudur.
Bir davanın açılması
halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen
zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı
BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan
birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden
itibaren yeniden cereyana başlar.
Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen
alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının
zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri
Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes
Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.321).
Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu
yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151;
3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802;
06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları)
..."
24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 27/2/2017 tarihli ve
E.2017/5677, K.2018/3827 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir
süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını
ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona
erdirmeyip sadece onu 'eksik bir borç' haline dönüştürür ve 'alacağın dava
edilebilme özelliği'ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların
saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan
hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep
hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların
saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez,
zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla
arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk
oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu
alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve
319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki
haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde
bulunulabileceği kabul edilmelidir.
..."
25. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1/12/2016 tarihli ve
E.2015/6019, K.2016/21376 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların
saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan
hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep
hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların
saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez,
zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
...
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması
durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah
dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan
zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.
..."
26. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/10/2019 tarihli ve
E.2017/11-11, K.2019/16 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Belirsiz alacak davası ise hukukumuza
ilk kez 6100 sayılı HMK ile girmiştir. Bu Kanun’un 107/1’inci maddesinde;
'Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek
suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.' düzenlemesi mevcuttur. Ancak
yukarıdaki açıklamalar ışığında eldeki davada, dava dilekçesinin mahkemeye
verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile dava açma işlemi tamamlanmış
olduğundan 6100 sayılı HMK ile getirilen belirsiz alacak davasına ilişkin
hükümler uygulanamayacaktır. Başka bir deyişle 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte
olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde
açılan eldeki davanın, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden
belirsiz alacak davasına dönüşeceği kabul edilemez. Ayrıca 1086 sayılı HUMK’nın
yürürlükte olduğu dönemde açılan davalar 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe
girmesinden sonra kısmi ıslahla belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği
gibi tam ıslahla dahi belirsiz alacak davası hâline gelmez. Zira davanın tamamen
ıslahında, tamamen ıslah edilen dava, ilk açılan davanın devamı niteliğinde
olduğundan, ilk dava tarihinde açılmış kabul edilecek ve ilk dava tarihinde
yürürlükte olan usul hükümleri uygulanacaktır.
Ne var ki davacının açıkça ıslah
kurumunu işlettiği eldeki dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten
önce açılmış olmakla birlikte 6100 sayılı HMK ile hukukumuza giren belirsiz
alacak davasına ilişkin düzenlemenin somut uyuşmazlıkta uygulanabilirliği
bulunmamaktadır.
...".
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
6. maddesinin 1. fıkrasında açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim
hakkından söz edilmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate
alındığında mahkemeye erişim hakkının da garanti altına alındığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK] B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere
yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin birinci
fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile
hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır.
Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası, herkesin medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını
kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
29. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden
mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme
yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir.
Ancak AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü
zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini
ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan
sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer
Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye,
B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya,
B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
30. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; rolünün bu yorumun etkilerinin
Sözleşme'yle uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade
etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence
altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya
bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına
müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir.
AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
31. AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava
açılabilmesi için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama
adaletinin zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de
kanunlarda öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede
aşırı esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların
belirliliği ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini
yitirmesi hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara
bağlanmasını önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmeleri
durumunda mahkemeye erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir
(Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
33. Başvurucu, başvuru konusu yargılamanın uzun sürdüğünü
belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
34. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145
sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
35. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
36. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu
ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin
bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
37. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk
bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§
35, 36).
38. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
iddiaları
40. Başvurucu, davanın ıslah ile artırılan kısmının
zamanaşımından reddine dair kararın yerinde olmadığını ileri sürmüştür. Bu
bağlamda zamanaşımı definin ıslah dilekçesinin tebliğinden itibaren ilk
oturumda ileri sürülmesi gerektiği hâlde davalı tarafın yargılama süreci
boyunca zamanaşımı definde bulunmadığını, dava her ne kadar kısmi dava olarak
açıldıysa da yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun uyarınca
davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi gerektiğini, belirsiz
alacak davasında alacak talebinin zamanaşımına uğraması söz konusu olmadığından
davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, uzayan yargılama süreci nedeniyle
alacağın büyük bir kısmının zamanaşımına uğradığını, emeği ile kazandığı
işçilik ücretine kavuşamamasının mülkiyet hakkının ihlali anlamına geldiğini
belirtmiş; adil yargılanma, mülkiyet, çalışma hakları ile sosyal güvenlik
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).Başvurucu; mülkiyet, sosyal güvenlik ve çalışma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşse de iddialarının özünün davanın ıslah edilen kısmının
zamanaşımı nedeniyle reddedilmesine ilişkin olması nedeniyle iddialar adil
yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
44. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
47. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Başvurucunun ıslah ile talep etmiş olduğu miktarın
zamanaşımı defi nedeniyle reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu müdahale, işçilik ücretlerine ilişkin
taleplerde zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu düzenleyen 4857 sayılı
Kanun'un 32. maddesine dayanmakta olup müdahalenin kanuni dayanağı mevcuttur.
Bunun yanı sıra dava hakkının belli bir süreyle sınırlandırılmasının hukuki
güvenlik ve istikrarın sağlanması ile mahkemeye erişim hakkı arasında makul bir
denge kurulması şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
49. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın
kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
50. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı
zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma
için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını
uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı
şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden
olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660,
7/11/2013, § 65).
51. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü
olup olmadığı incelenmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
52. Anayasa Mahkemesinin incelediği -somut başvuruya
benzer nitelikte olan- Betül Güngör (B. No: 201612693, 19/2/2019, § 49)
başvurusunda; iş akdi 7/5/2007 tarihinde sona eren başvurucu 22/6/2007
tarihinde açtığı davada, davalı şirkette 7/2/2006 ile 26/5/2006 tarihleri
arasında asgari ücretin 1,01 katı ücret ile çalıştığının tespiti ile fazlaya
ilişkin haklarını saklı tutarak her biri 500 TL olmak üzere kıdem ve ihbar
tazminatı, yıllık izin ücreti alacağı, 800 TL prim alacağı ve 200 TL vergi
iadesi alacağı taleplerinde bulunmuştur. Mahkeme hizmet tespiti davasını tefrik
etmiş ve alacak davası yönünden hizmet tespiti davasını bekletici mesele
yapmıştır. Başvurucunun bilirkişi raporuna itirazı üzerine bilirkişiden ek
raporlar aldırılmış; başvurucu 4/6/2014 tarihli ek bilirkişi raporu ile tespit
edilen miktarlara göre dava değerini 7/7/2014 tarihli dilekçesiyle 40.450 TL'si
prim alacağı olmak üzere 41.219 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı taraf
zamanaşımı defini ileri sürmüştür. Mahkeme 710,14 TL brüt kıdem, 265,12 TL brüt
yıllık izin ücreti ve 800 TL brüt prim alacağının sabit olduğunu belirterek bu
miktarlar üzerinden davayı kabul etmiş; ıslahla artırılan prim alacağına
ilişkin istemin ise ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımına uğradığını belirterek
reddine karar vermiştir.
53. Anayasa Mahkemesi sözü edilen başvuruda, başvurucunun
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası yönünden yaptığı
incelemede, başvuru konusu davada başvurucu ile davalı işveren arasında
düzenlenen hizmet akdi ile başvurucunun çalıştığı dönemde şirket adına yaptığı
satışlardan %0.05 oranında prim hakkı elde edeceğinin kararlaştırıldığı,
yargılama sırasında bilirkişi raporlarına yaptığı itirazlardan da anlaşıldığı
üzere başvurucunun çalıştığı süre içinde yaptığı işlem hacmine göre net olmasa
da en azından dava dilekçesinde talep edilenden fazla miktarda, iddia
edilebilir nitelikte alacağı olduğunu öngörebileceğini ifade etmiştir. Bu
açıdan ücret veya ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları için ıslah
tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içinde alacak talebinde
bulunulabileceği ve saklı tutulan bakiye işçilik alacağı ile ilgili ıslaha
karşı zamanaşımı definin ileri sürülebileceğine ilişkin kanun ve yerleşik
yargısal içtihatlardan kaynaklanan uygulamanın da avukatla temsil edilen
başvurucu açısından öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki belirsizlik
taşımadığını belirterek somut başvuruda zamanaşımı nedeniyle ıslah edilen
miktarlara yönelik ret kararı verilmesiyle mahkemeye erişim hakkına orantısız
bir müdahalede bulunulmadığı sonucuna ulaşmıştır.
54. Başvuru konusu davanın açıldığı tarihte yürürlükte
olan 1086 sayılı mülga Kanun hükümleri ve yargısal uygulamalara göre kısmi davalarda
saklı tutulan fazlaya ilişkin haklar ek bir dava ile istenebileceği gibi aynı
davada müddeabihin artırılmasına ilişkin olarak harcı da yatırılmak suretiyle
ıslah dilekçesi verilmesiyle de talep edilebilecektir.
55. Dava tarihinden sonra 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe
giren 6100 sayılı Kanun'un 107. maddesi ile belirsiz alacak davası adıyla yeni
bir dava türü düzenlenmiştir. Buna göre davanın açıldığı tarihte alacağın
miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden
beklenemeyeceği ya da bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklıya, hukuki
ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak
davası açabilme ve alacağın miktarı ya da değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda iddianın genişletilmesi yasağına tabi
olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilme imkânı
tanınmış, sonradan artırılan miktarın davalının zamanaşımı savunmasından
etkilenmediği kabul edilmiştir.
56. Dava konusu uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapan
Yargıtay Daireleri ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun konuyla ilgili
içtihatları, 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olduğu bir tarihte fazlaya
ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılan davalarda 6100 sayılı
HMK’nın yürürlüğe girmesiyle -davanın ıslah edilerek- kendiliğinden belirsiz
alacak davasına dönüşmeyeceği, 1086 sayılı mülga Kanun'da belirsiz alacak
davasına imkân tanıyan bir hüküm bulunmadığından davanın belirsiz alacak davası
olarak dinlenmesine olanak kalmadığı anlaşılmaktadır (bkz. § 26).
57. Somut olayda, açtığı kısmi davada saklı tuttuğu
fazlaya ilişkin haklarını talep etmek isteyen başvurucu etkin olarak
kullanabileceği hukuk yolarından müddeabihin değerini ıslah ile artırma yolunu
seçmiştir.
58. Başvurucu, ıslah ve zamanaşımı konusundaki mevzuat
hükümlerinin derece mahkemelerince hatalı yorumlandığını ileri sürmekte ise de
bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği ilgili mevzuatı yorumlamak
derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda
incelediği husus, derece mahkemelerinin gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup
olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve
özgürlükleri ihlal edip etmediğidir (Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491,
5/7/2017, § 53). Bu kapsamda başvuru konusu olayda ıslah ile artırılan kısma
zamanaşımı definin ileri sürülüp sürülemeyeceğini, davalı tarafından usulüne
uygun olarak ileri sürülmüş zamanaşımı defi bulunup bulunmadığını belirlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesi, ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini
incelemektedir.
59. Islah konusu alacak talebine ilişkin zamanaşımı
süresinin beş yıl olduğunu düzenleyen mevzuat hükümleri ile dava konusu
uyuşmazlıklarda temyiz incelemesi yapan ilgili Yargıtay Dairelerinin
kısmi davada, dava edilmeyen alacak için fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş
olmasının zamanaşımını durdurmayacağı, bu açıdan müddeabihin artırılmasına
ilişkin ıslah talebine karşı zamanaşımı definin ileri sürülebileceği yönündeki
içtihatlarının avukatla temsil edilen başvurucu için belirsizlik oluşturmadığı
anlaşılmaktadır. Dava konusu alacak 1/1/2002 ile 21/8/2004 tarihleri arasında aylık
190 TL eksik yapılan maaş ödemelerine ilişkin olup dava tarihi itibarıyla
alacağın miktarı da başvurucu tarafından öngörülebilir niteliktedir. Kaldı ki
başvurucu da henüz bilirkişi incelemesi tamamlanmadan ancak 5 yıllık süre
geçtikten sonra ıslah dilekçesi vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun söz konusu
ıslah dilekçesini daha önceden vermesine engel bir durum bulunmadığı,
başvurucuya 5 yıllık süre içinde ıslah etme külfeti yüklenmesinin ölçüsüz
olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
60. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında somut olaya
bakıldığında başvurucunun ıslaha konu alacak talebinin zamanaşımı nedeniyle
reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının bulunduğu ve meşru
bir amaca yönelik olduğu, Mahkemece ulaşılan sonucun hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde gözetilen
meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, yapılan
uygulamanın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelemediği sonucuna
ulaşılmıştır.
61. Başvurucu, davalının yargılamanın hiçbir aşamasında
zamanaşımı definde bulunmadığını, bu bağlamda ıslah dilekçesinin tebliğini
izleyen ilk oturum tarihinden evvel ileri sürülmüş zamanaşımı defi
bulunmadığını iddia etmişse de başvurucunun ıslah dilekçesine karşı davalının
ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturum tarihinden evvel sunduğu 25/1/2010
tarihli dilekçesi ile davanın zamanaşımı yönünden de incelenmesi gerektiğini
belirtmek suretiyle zamanaşımı defini ileri sürdüğü görülmektedir. Bu itibarla
başvurucunun belirtilen iddiaları yerinde görülmemiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.