TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DOĞAN BAŞAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/32745)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Doğan BAŞAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yakalama ve gözaltında hukuka aykırı güç
kullanımı ve buna ilişkin yapılan soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1975 doğumlu olup olay tarihinde Van'ın
Muradiye ilçesinde yaşamaktadır. 13/1/2017 tarihinde başvurucu, silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediği şüphesiyle kolluk güçleri tarafından
gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucunun anlatımına göre evinde bulunduğu sırada
kapısı kırılmak suretiyle evine giren kolluk görevlileri eşinin önünde yumruk
ve silah dipçikleriyle kendisini darbedip yakalamıştır. Aynı gün gözaltına
alınan başvurucu 25/1/2017 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna
gönderilmiştir. İddiaya göre başvurucu, gözaltında kaldığı süre boyunca
hakarete ve fiziksel şiddete maruz kalmıştır.
11. Başvurucu gözaltına alınırken hakkında sağlık raporu
alınmıştır. Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Eğitim ve Araştırma
Hastanesi) tarafından 13/1/2017 tarihinde düzenlenen raporda -okunabildiği
kadarıyla- başvurucunun ağız çevresinde tespit edilen bir lezyon olduğu
ve lezyonun basit tıbbi müdahaleyle giderilebileceği belirtilmiştir.
12. Gözaltında bulunduğu 13/1/2017 ile 25/1/2017
tarihleri arasında başvurucu hakkında her gün sağlık raporu alınmıştır. Sağlık
raporlarının tamamında başvurucuda darp ve cebir izinin bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Başvurucunun anlatımına göre gözaltından çıkarıldığı
gün yüzündeki morlukları fark eden müdafii tarafından fotoğrafları çekilmiş, bu
fotoğraflar (iki adet) bireysel başvuru dosyasında sunulmuştur. Fotoğraflardan
anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun özellikle sağ göz çevresinde ekimoz
(kızarıklık) olduğu gözlemlenmiştir. Fotoğraflarda tarih bulunmamaktadır.
14. Başvurucu, gözaltından çıkarıldığı 25/1/2017
tarihinde şüpheli olarak Van Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) verdiği
ifadede kolluk güçleri tarafından darbedildiğini belirterek müdafii vasıtasıyla
sağlık raporu alınmasını talep etmiştir. Savcılıkça herhangi bir işlem
yapıldığı tespit edilememiştir. Başvurucu ile müdafiinin ifadesinin ilgili
kısmı sırasıyla şöyledir:
"...ayrıca ben gözaltına
alınırken (evimin arandığı gün) kolluk güçlerinin eylemleri sebebiyle
yaralandım. Gözaltında bulunurken bu durumu Av. ... bildirdim, evime girer
girmez bir polis bana yumruk ve tekme attı. Ancak emniyette ifade verirken
kendimi baskı altında hissetmiyordum, bu konuya ilişkin avukatlarım ayrıca suç
duyurusunda bulunacaklar."
"Müvekkilim gözaltına alınırken
kolluk kuvvetlerinin orantısız ve keyfi şiddetine maruz kalmıştır. Nitekim
gözle görülür şekilde müvekkilin sağ gözünde yaygın ekimoz bulunmaktadır. Buna
ilişkin ayrıca suç duyurusunda bulunacağız. Fakat delillerin kararmaması
amacıyla müvekkilimin en yakın sağlık kuruluşuna sevk edilerek İstanbul
protokolü uyarınca fiziki ve psikiyatrik muayenesinin yapılmasını talep
ediyoruz."
15. Başvurucu, Savcılık ifadesinin ardından tutuklamaya
sevk edildiği Van 3. Sulh Ceza Hâkimliğinde (Hâkimlik) müdafii vasıtasıyla
yaptığı savunmada kolluk güçleri tarafından darbedildiğini tekrar belirterek
sağlık raporu alınmasını ikinci kez talep etmiştir. Başvurucunun talebiyle
ilgili olarak Hâkimlik tarafından herhangi bir karar alınmamıştır.
16. Başvurucu 1/2/2017 tarihinde fotoğraflarını eklediği
dilekçeyi tutuklandığı soruşturmanın dosyasına ibraz ederek kötü muamele
iddiasını yinelemiş ve hakkında sağlık raporu alınmasını bir kez daha talep
etmiştir. Başvurucunun bu talebiyle ilgili olarak Savcılıkça bir değerlendirme
yapılmamıştır.
17. Başvurucu 14/2/2017 tarihinde kolluk görevlileri ve
doktorlar hakkında Savcılığa şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, şikâyetinde kolluk
görevlileri tarafından hakarete uğradığını ve darbedildiğini belirtmiş, ayrıca
ilk gözaltına alındığı tarihte kolluk aracından indirilmeden, doktor tarafından
muayene edilmeksizin hakkında sağlık raporu düzenlediğini iddia ederek gerçeğe
aykırı rapor düzenleyen doktorlardan da şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
18. Savcılık tarafından başvurucu hakkında yeniden sağlık
raporu alınması amacıyla başvurucu 24/2/2017 tarihinde Eğitim ve Araştırma
Hastanesine sevk edilmiştir. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından
düzenlenen 20/3/2017 hasta çıkış tarihli sağlık raporunda başvurucunun fiziki
ve psikolojik muayene bulgularının normal olduğu belirtilmiştir.
19. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumu Van Şube
Müdürlüğünce (Adli Tıp Kurumu) ön rapor düzenlenmiştir. 20/3/2017 tarihli ön
raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Doğan BAŞAK’ın 20.03.2017
tarihinde şube müdürlüğümüzde yapılan muayenesinde; 13.01.2017 tarihinde göz
altına alındığında darp edildiğini, yüzü kapalı biri tarafından sağ gözüne
yumrukla vurulduğunu, bu şekilde darp edildiğini, BEA. Hastanesine
başvurduğunu, şu an aktif şikayetinin olmadığı, travmatik lezyonların iz ve
fonksiyonel araz bırakmadan iyileşmiş olduğu görüldü. "
20. Savcılık, kolluk biriminden başvurucunun gözaltında
tutulduğu nezarethaneyi gösteren kamera kayıtlarının gönderilmesini talep etmiş
ise de 9/3/2017 tarihli yazı cevabında kamera kayıtlarının on beş ve otuz
günlük süreyle tutulması nedeniyle istenen kayıtlara ulaşılamadığı
bildirilmiştir.
21. Savcılık tarafından Eğitim ve Araştırma Hastanesinden
istenen kamera kayıtlarının otuz günlük süreyle tutulması nedeniyle
bulunamadığı hastanenin 13/3/2017 tarihli yazı cevabıyla Savcılığa
bildirilmiştir.
22. Başvurucu hakkında sağlık raporu düzenleyen doktor
A.A.nın kolluk tarafından 27/3/2017 tarihinde bilgi sahibi olarak beyanı
alınmıştır. Doktor A.A. beyanında başvurucunun gözaltına girişi ve gözaltında
bulunduğu süre içinde muayenelerini kendisinin yaptığını, ilk muayenesinde
başvurucunun ağız kısmında şişlik tespit ettiğini, darbedilip edilmediğini
sorduğunda başvurucunun dişinin apse yaptığı için şiştiğini ve darbedilmediğini
beyan ettiğini ifade ederek genel muayenesinde darp izi tespit etmemesi
nedeniyle bu yönde sağlık raporu düzenlendiğini belirtmiştir. A.A. ayrıca
başvurucunun gözaltından çıkış raporunu kendisinin düzenlemediğini ifade
etmiştir.
23. Savcılıkça 10/6/2017 tarihinde kimlikleri
belirlenemeyen kolluk görevlileri hakkında zor kullanma yetkisinin aşılması,
doktor ve sağlık görevlileri hakkında gerçeğe aykırı rapor düzenleme
suçları nedeniyle yapılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmamasına karar
verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm dosya kapsamından; müştekinin
alınan ifadesinde yaralanmasının evinde gözaltına alınırken olduğunu, gözaltına
bulunurken herhangi bir darp ve işkence olayına maruz kalmadığını, gözaltından
çıktıktan sonra Bölge Hastanesi Acil Bölümünde doktorlara yaralanması ve
gözündeki morluk bulunduğuna dair herhangi bir şey söylemediğini, arama el
koyma ve yakalama tutanağında, müştekinin gözaltına direndiği, direncini
kıracak kadar kademeli ve orantılı güç kullanıldığı, bu tutanakta müştekinin de
imzasının bulunduğu, müştekinin alınan ifadesiyle tutanak içeriği birlikte
değerlendirildiğinde müştekinin yaralanmasının, gözaltına alınırken göstermiş
olduğu direnme neticesinde olduğu, gözaltında veya nezarethanede herhangi bir
yaralanmaya maruz kalmadığı, alınan kurul raporunda herhangi bir yaralanmasının
olmadığının belirtildiği, bu nedenle;
Şüphelilerin üzerilerine atılı suça konu
olayda, suç ve suç unsuru oluşmaması ve delil yetersizliği nedeniyle kamu adına
ayrı ayrı kovuşturmaya yer olmadığına,"
24. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Hâkimlik
tarafından 18/7/2017 tarihli kararla reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucuya
28/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 9/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını
belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
30. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir ( Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
31. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin
serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl
oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde
olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM aynı prensibin
özgürlerinden yoksun olan ve ceza infaz kurumu yönetiminin kontrol ve
sorumluluğunda bulunan, ceza infaz kurumunda tutulan kişiler için de
uygulanacağını belirtmektedir. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi
üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
32. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar; soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine
açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu; kolluk görevlileri tarafından
darbedilmesine rağmen buna ilişkin soruşturmanın etkili yürütülmediğini iddia
etmiştir. Bu kapsamda gözaltından çıktığı gün Savcılık ve Hâkimlikte darp
olayını söylemesine ve sağlık raporu alınmasını talep etmesine rağmen hiçbir
işlem yapılmadığını, yüzünde morluklar olmasına rağmen görmezden gelindiğini,
şikâyetçi olarak ifadesine başvurulmadığını, şüphelilerin kimliklerinin tespit
edilmediğini, kendisine şiddet uygulayan kolluk görevlilerini teşhis
edebileceğini belirtmesine rağmen teşhis işleminin yapılmadığını, işkence suçundan
şikâyetçi olmasına rağmen zor kullanma yetkisinin aşılması suçundan soruşturma
yapıldığını, kamera görüntülerinin zamanında toplanmadığını, eşinin ve
gözaltında bulunan diğer kişilerin tanıklıklarına başvurulmadığını ifade ederek
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde, başvurucunun gözaltına alındığı
sırada direndiği, görevli polis memurlarının başvurucunun direncini kıracak
kadar kademeli ve orantılı güç kullandığı ve gözaltında veya nezarethanede
herhangi bir fiziksel şiddete maruz kalmadığı tespit edilerek Savcılıkça
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu bağlamda öncelikle
başvurucunun şiddete maruz kaldığına yönelik iddiasının sağlık raporuyla
desteklenmediğinden savunulabilir olmadığını, diğer taraftan iddiası
savunulabilir olarak kabul edilse bile başvurucuya uygulanan orantılı gücün
asgari eşiği aşmadığını ve usul yükümlülüklerinin yerine getirildiğini
belirtmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş, ayrıca defalarca talep edilmesi
rağmen olayın hemen ardından sağlık raporlarının Savcılıkça aldırılmadığını
beyan ederek kötü muamele yasağının esas ve usul boyutuyla ihlâl edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
37. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
38. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
41. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 25).
42. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
43. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
44. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin
Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup
olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
45. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken
gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit
edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir
açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları
sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor
raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında
sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
94).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Başvurucu, yakalanması esnasında ve gözaltı süresince
sözlü ve fiilî şiddete maruz kalmasına rağmen bu durumun sağlık raporlarıyla
ortaya konulmaması nedeniyle kolluk görevlileri ile kendisini muayene etmeden
rapor tanzim eden doktorlar hakkında Savcılığa 25/1/2017 tarihinde şikâyette
bulunmuş, hakkında yeniden sağlık raporu alınmasını talep etmiştir. Savcılıkça
işlem yapılmaması nedeniyle başvurucu bu kez tutuklanmaya sevk edildiği
Hâkimlikte şikâyetini ve talebini yinelemiştir. Hâkimlikçe de bu hususta
herhangi bir karar verilmemiştir.
47. Başvurucu, tutuklanmasının ardından ceza infaz
kurumuna gönderildikten sonra 1/2/2017 tarihinde Savcılığa şikâyetini ileterek
talebini yinelenmesine rağmen Savcılık tarafından bu aşamada soruşturmaya
başlanmadığı ve başvurucunun talebiyle ilgili işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.
48. Başvurucunun 14/2/2017 tarihinde Savcılığa üçüncü kez
başvurarak kolluk görevlileri ve doktorlar hakkında şikâyetçi olması üzerine
Savcılıkça soruşturma başlatılmıştır.
49. Bireylerin kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin
savunulabilir iddialarının bulunması hâlinde etkili soruşturma yapılması
hususunda meşru beklentilerinin varlığı kabul edilmektedir. Buna göre
başvurucunun kolluk görevlilerince darbedildiği iddiası, gözaltı esnasında
alınan sağlık raporlarıyla doğrulanmamış ise de söz konusu raporların usulüne
uygun düzenlenmediğine yönelik iddiasıyla birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun şikâyetinin savunulabilir olduğundan bahsetmek mümkündür. Kaldı ki
başvurucunun gözaltından çıkarıldıktan sonraki zaman diliminde çekildiği ileri
sürülen ve soruşturma ile bireysel başvuru dosyasına sunulan fotoğraflardan
anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun yüzünde gözle görülür düzeyde birtakım
yaralanmaların olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sunulan bu kanıt,
başvurucunun iddialarını savunulabilir kılacak düzeye taşımaktadır. Bu durumda
başvurucunun etkili soruşturma beklentisi meşru kabul edilmelidir.
50. Kötü muamele yasağı çerçevesinde bireyi kamu
görevlilerinin hukuka aykırı kuvvet kullanımına karşı korumak maksadıyla
güvence altına alınan etkili bir soruşturmanın varlığından söz edilebilmesi
için her şeyden önce soruşturma makamlarının derhâl ve resen harekete geçerek
tarafsız bir biçimde maddi gerçeğe ulaşma çabası içinde olması gerekmektedir.
Derhâl hareket etme yükümlülüğünün ihlal edilmesi, aynı zamanda delillerin
kaybolmasına neden olup olayın aydınlatılmasını zorlaştırabilir.
51. Somut olayda gözaltından çıkarıldığı 25/1/2017
tarihinden itibaren başvurucunun kolluk ve sağlık görevlileri hakkındaki
şikâyetiyle ilgili soruşturma ancak 14/2/2017 tarihinde başlatılmıştır. Suç
ihbarı niteliğindeki yargı makamında dile getirilen iddiaları da dikkate
alındığında başvurucunun dördüncü kez (üç kez Savcılık, bir kez sorgu
Hâkimliği), olaydan yaklaşık bir ay sonraki başvurusu üzerine soruşturmaya
başlandığı saptanmıştır. Bu durumda Savcılığın üzerine düşen özen yükümlülüğü
çerçevesinde makul süre içinde soruşturmaya başladığını söylemek mümkün
değildir.
52. Diğer taraftan soruşturmaya makul sürede başlanmaması
bir kısım delilin kaybolmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kapsamda olaydan iki ay
sonra Savcılık tarafından incelenmek üzere istenen, başvurucunun gözaltında
tutulduğu nezarethaneye ait görüntüler ile sağlık raporu alınması amacıyla
götürüldüğü hastanenin kamera kayıtları, söz konusu kayıtların muhafazasına
ilişkin sürelerin dolmuş olması nedeniyle temin edilememiştir.
53. Ayrıca başvurucu, gözaltı süresince alınan sağlık
raporlarının gerçeğe aykırı düzenlendiğini iddia ederek doktorlar hakkında da
şikâyette bulunmuştur. Savcılık tarafından başvurucu yeniden sağlık raporu
alınmak üzere Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Adli Tıp Kurumuna sevk edilmiş
ise de olaydan yaklaşık iki ay sonra yapılan muayenelerde fiziki bulgulara
rastlanmadığı tespit edilmiş, aradan geçen bu süre zarfında başvurucuda var
olduğu iddia edilen bazı bulguların kaybolup kaybolmadığı
değerlendirilememiştir. Dolayısıyla başvurucunun yüzünde yaralanma bulguları
olduğunu iddia ettiği tarihte yeniden sağlık raporu alınması talebinin
Savcılıkça kabul görmeyişi, gözaltı süresince başvurucu hakkındaki alınan
raporların içeriği konusunda tereddüde yol açmıştır.
54. Yakalanan veya gözaltına alınan kişilerin kötü
muameleye maruz kalıp kalmadığının tespiti amacıyla alınan sağlık raporları, bu
hususta bir şikâyet bulunması hâlinde değerlendirmeye esas oluşturacak en
önemli kanıtlardan biri olmakla birlikte devletin Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasındaki yükümlülüğüne aykırı davranmadığını ispatlayabileceği
nitelikte bir belgedir. Üçüncü kişi konumunda bulunan doktorlar tarafından
-iddia ve savunmadan bağımsız bir şekilde- gözleme dayalı bulguların tespit
edilmesi suretiyle olaydan hemen sonra hazırlanan raporlar, maddi gerçeğe
ulaşmayı sağlayan en önemli araçtır (Salih Şahin, B. No: 2016/13964,
28/1/2020, § 85).
55. Bu kapsamda başvurucunun gözaltında bulunduğu sürede
hakkında sağlık raporları düzenleyen doktor A.A., başvurucunun ağız çevresinde
şişlik tespit etmiş ancak başvurucunun darbedilmediğini beyan etmesi üzerine
darp ve cebir izi bulunmadığına yönelik sağlık raporu hazırlamış, bu arada
genel muayenesini de yaptığını belirtmiştir. Doktor A.A.nın ifadesi ile
soruşturma dosyasında bulunan başvurucuya ait fotoğrafların çeliştiği
gözlemlenmiş olup bu çelişkinin soruşturma makamlarınca giderilmemesi ayrıca
dikkate değer görülmüştür.
56. Öte yandan etkili soruşturmanın bir diğer unsuru,
şikâyetçinin soruşturmaya etkin katılımının sağlanmasıdır. Başvurucunun
şikâyetinin tespiti, aynı zamanda sunacağı ve olayın aydınlatılmasını
sağlayacağı değerlendirilen delillerin toplanmasına katkı sağlamak bakımından
büyük öneme sahiptir. Somut olayda başvurucunun Savcılık tarafından
dinlenmediği ve bu bağlamda delillerinin tespit edilmediği anlaşılmaktadır.
Özellikle kendisini darbettiğini iddia ettiği kolluk görevlilerini teşhis
edebileceğini belirten başvurucunun soruşturmaya etkin katılımın
sağlanmamasının soruşturmayı doğrudan etkilediği değerlendirilmiştir.
57. Savcılık, şikâyet konusu olayla ilgili kolluk veya
sağlık görevlilerinin kimliklerini tespit etmeden soruşturmayı tamamlamıştır.
Bu doğrultuda hakkında şikâyetçi olunan doktor A.A.nın sadece kolluk
vasıtasıyla bilgi sahibi olarak beyanı alınmakla yetinilmiş, hakkında şikâyetçi
olunan kolluk görevlilerinin kimliklerinin tespiti amacıyla herhangi bir
yazışma yapılmamıştır. Ayrıca başvurucu darbedilme olayına, kendisiyle birlikte
gözaltına alınan kişiler ile eşinin tanık olduğunu beyan etmesine ve bu
kişilerin dinlenilmesini talep etmesine rağmen Savcılık tarafından bu kişiler
dâhil olmak üzere hiçbir tanık dinlenmemiştir. Dolayısıyla soruşturma
makamlarının maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla yeterli çaba göstermediği sonucuna
ulaşılmıştır.
58. Delillerin eksik toplanıp toplanmama meselesi kadar
toplanan delillerin analizlerinin nesnel olarak yapılıp yapılmaması hususu da
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun teşkil edebilmektedir.
59. Kolluk tarafından başvurucunun gözaltına alınırken
direnmesi sebebiyle güç kullanıldığı Savcılıkça kabul edilmiştir. Bu durumda
kullanılan gücün orantılı olup olmadığı veya zor kullanma yetkisinin aşılarak
başvurucunun darbedilip edilmediği soruşturma dosyasındaki eksiklikler
nedeniyle değerlendirilememiştir. Her ne kadar kullanılan gücün orantılı olduğu
kanaatine soruşturma makamlarınca ulaşılmış ise de mevcut eksiklikler nedeniyle
söz konusu kanaate delillerin nesnel analizi sonucu ulaşıldığını söylemek
güçtür.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
61. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda
soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği hukuka
aykırı güç kullanımı ve sözlü şiddetin gerçekleşme koşulları konusunda yeterli
veri bulunmadığı -özellikle başvurucu hakkındaki darp izi olmadığını belirten
sağlık raporları ile başvurucu tarafından gözaltından çıkarıldığında çekildiği
iddia edilen fotoğraflar arasındaki çelişki nazara alındığında- bu aşamada
olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi
boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
63. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden soruşturma
yapılması ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
66. Başvuruda, kolluk güçleri tarafından orantısız güç
kullanılmasına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet
Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
67. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
68. Öte yandan somut olayda kötü muamele yasağının ihlal
edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi
bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.