TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAŞİT DÖRTYOL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/33829)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Raşit DÖRTYOL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda kamu görevlileri
tarafından fiziksel şiddete maruz kalınma iddiasıyla yapılan şikâyet üzerine
açılan ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. 1969 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Kırıkkale
F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü
olarak tutulmaktadır.
11. Başvurucu, İnfaz Kurumunca yapılan bir kısım
uygulamayla ilgili yasal yollara başvurması nedeniyle sistematik olarak
işkenceye maruz kaldığını, bu kapsamda 25/5/2017 günü infaz koruma memurlarınca
kendisine ve arkadaşlarına fiziksel şiddet uygulandığını ileri sürerek dört
hükümlüyle birlikte Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) 26/5/2017 tarihinde
şikâyette bulunmuştur. Başvurucunun anlatımına göre uygulanan şiddet nedeniyle
hükümlü G.G.nin kolu kırılmış, kendisinin de kolu arkasına bükülmek suretiyle
zorlanmış ve bu nedenle kolu zedelenmiştir.
12. Savcılık, şikâyetle ilgili olarak İnfaz Kurumundan
bilgi istemiştir. İnfaz Kurumu diğer hükümlü G.G.nin yaralandığı iddiasına
ilişkin olarak muayenesinin yapıldığını belirterek düzenlenen sağlık
raporlarını Savcılığa göndermiş, G.G.nin olaya ilişkin eylemleri ile hakkında
açılan disiplin ve adli soruşturma ile ilgili verilmiş, ayrıca G.G.nin bir
kısım kişiye yazdığı ve sakıncalı olması nedeniyle gönderilmeyen mektupları ile
ilgili açıklama yapılmıştır. İnfaz Kurumunun cevabında başvurucu hakkında
sağlık raporu alınıp alınmadığı, olaylarla ilgisi veya bu olay nedeniyle
disiplin soruşturması yapılıp yapılmadığı konularında bilgi verilmemiştir.
İnfaz Kurumu yazısının başvuruyu ilgilendiren kısmı şöyledir:
"...DHKP/C silahlı terör örgütü
mensubu hükümlüler mevzuata göre yapılması zorunlu olan bazı uygulamaların
kendi istekleri doğrultusunda kaldırılması veya esnetilmesi amacıyla örgütsel
tavır takınarak odada yangın çıkarma, oturma eylemi yapma, oda kapılarına
vurarak yüksek sesle slogan atma gibi eylemlerde bulunmaktadırlar.
Daha önce yazmış oldukları dilekçelerde
de 'istediklerini alıncaya kadar eylemlerini artırarak devam edeceklerini'
belirttikleri göz önüne alındığında bu tür eylemlere müdahale eden ve son çare
olarak zor kullanma yetkisini kullanan personeli ise işkence yaptıkları
iddiaları ile yıldırma amacı içerisinde olduklarının değerlendirildiği
..."
13. Savcılıkça 21/6/2017 tarihinde İnfaz Kurumu
görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...Müştekilerin iddiaları ile
ilgili kurum görevlilerinin; herhangi bir kusur, ihmal ve suç işleme
kasıtlarının bulunmadığı gibi haklarında kamu davası açılması için yeterli
şüphe oluşturacak delil de elde edilemediği, yapılan işlemlerin mevzuata uygun
olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla;
Açıklanan nedenlerle iddialar ve
şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,"
14. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Kırıkkale
Sulh Ceza Mahkemesinin 7/7/2017 tarihli kararıyla "Savcılık kararında
isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesine istinaden reddedilmiştir. Anılan
karar, başvurucuya 21/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 21/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya
işlemlere tabi tutulamaz."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
20. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
21. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
22. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, infaz görevlileri tarafından fiziksel
şiddete uğramasına rağmen açılan soruşturmanın etkili yürütülmediğini iddia
etmiştir. Bu kapsamda hakkında sağlık raporunun alınmadığını, tanık ifadelerine
başvurulmadığını, ayrıca kamera görüntülerinin incelenmediğini ifade ederek kötü
muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde; başvurucunun savunulabilir
iddiasının bulunmadığı, kendisine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmeyip
12/6/2017 tarihinde şikâyette bulunduğu, İnfaz Kurumunca belirtildiği üzere
başvurucunun da aralarında olduğu örgüt üyelerinin kamu görevlilerini yıldırma
politikasını izlediği, bu kapsamda başvurucunun Savcılıkta birçok şikâyetinin
bulunduğu belirtilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; sistematik olarak işkence
uygulandığı için birden fazla şikâyetinin olduğunu, bu şikâyetlerinin
hiçbirinde sağlık raporu alınmadığını, hepsinde şiddet gördüğünü, ayrıca
Bakanlığın belirttiğinin aksine şikâyetini 12/6/2017 tarihinde değil olaydan
bir gün sonra 26/5/2017 tarihinde yaptığını beyan etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında
değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
29. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri
" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
31. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır.
Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun
etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen
olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
32. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
33. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
34. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
35. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
36. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğü hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup
olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
37. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken
gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit
edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir
açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları
sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor
raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık
sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
94).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, sistematik
olarak işkenceye maruz kaldığını, en son infaz görevlilerince kendisine
fiziksel şiddet uygulanan başvuru konusu olayda bir başka hükümlünün de kolunun
kırıldığını iddia ederek birkaç hükümlüyle birlikte Savcılığa şikâyette
bulunmuştur.
39. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
40. Öncelikle belirtmek gerekir ki başvurucunun
iddiasında infaz görevlilerince ne şekilde ve hangi tarihte yaralandığı hususu
açıklanarak somut olaya ilişkin birtakım detaylar sunulmuştur. Bu durumda söz
konusu iddianın makul delillerle desteklenmesi hâlinde savunulabilir kabul
edileceği ve soruşturma yükümlülüğünün başlayacağı açıktır.
41. Devletin kontrolü ve denetimi altında hükümlü olarak
tutulan başvurucunun delil sunma olanağı oldukça sınırlı olduğundan toplanmasını
talep ettiği delillerden olayı aydınlatabileceği değerlendirilenlerin
soruşturma makamlarınca ulaşılmasına çaba gösterilmesi etkili soruşturma
yükümlülüğünün bir parçasıdır.
42. Ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin şikâyetçi
olması hâlinde kötü muameleye maruz kalıp kalmadığının tespiti amacıyla alınan
sağlık raporları, değerlendirmeye esas oluşturacak en önemli kanıtlardan biri
olmakla birlikte devletin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
yükümlülüğüne aykırı davranmadığını ispatlayabileceği nitelikte bir belgedir.
Üçüncü kişi konumunda bulunan doktorlar tarafından -iddia ve savunmadan
bağımsız bir şekilde- gözleme dayalı bulguların tespit edilmesi suretiyle
olaydan hemen sonra hazırlanan raporlar, maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en
önemli araçtır (benzer yöndeki karar için bkz. Salih Şahin, B. No:
2016/13964, 28/1/2020, § 85).
43. Bu kapsamda başvurucu, olaydan bir gün sonra ilettiği
şikayetinde yaralanmasının tespiti amacıyla hakkında sağlık raporu alınmasını
talep etmiştir. Savcılıkça bu yönde bir işlem yapılmamıştır. Başvurucunun
iddiasının savunulabilir olup olmadığının değerlendirilmesinde en önemli
delillerden biri olan sağlık raporunun Savcılıkça temin edilmemiş olması
başvurucuya atfedilecek bir kusur olmadığından somut olayda başvurucunun
iddialarını destekleyen bir raporun bulunmaması nedeniyle etkili soruşturma
yükümlülüğünün mevcut olmadığı söylenemez. Dolayısıyla ayrıntılı şikâyet
dilekçesi sunan ve birtakım delillerin toplanmasını talep eden başvurucunun
yaralanmasını doğrulayan sağlık raporunun bulunmaması tek başına başvurucunun
iddialarını savunulabilir olmaktan çıkarmayacağından etkili soruşturma
yapılması yönündeki beklentisi meşru kabul edilmiştir.
44. Savcılıkça soruşturma kapsamında yapılan tek işlem
İnfaz Kurumundan olaya ilişkin olarak bilgi istenmesidir. İnfaz Kurumu
tarafından verilen cevapta başvurucunun iddia ettiği olayla ilgili genel olarak
açıklama yapılmış ise de başvurucunun eylemi, olayın oluş şekli veya sonrasına
ilişkin somut bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla İnfaz Kurumu yazısında
başvurucunun olaylarla ilgisi ortaya konulmadığı gibi başvurucuya güç
kullanılıp kullanılmadığı, kullanıldıysa kullanılan gücün niteliği,
başvurucunun infaz görevlilerine direnip direnmediği hususları açıklığa
kavuşturulmamıştır.
45. Öte yandan başvurucunun soruşturma makamlarınca
ifadesinin alınmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucu, şikâyet dilekçesiyle
tarihini belirttiği olayın aydınlatılması amacıyla kamera görüntülerinin
incelenmesini ve tanıkların dinlenilmesini talep etmiş ise de Savcılık
tarafından talep edilen delillerin toplanmadığı görülmüştür. Savcılıkça İnfaz
Kurumu yazısına istinaden başkaca bir araştırma yapmaya gerek duymaksızın kamu
görevlileri hakkında kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.
46. Diğer bir ifadeyle başvurucunun şikâyeti üzerine
Savcılıkça soruşturma başlatılmışsa da başvurucunun soruşturmaya katılımı
sağlanmamış, talep edilmesine rağmen kamera görüntüleri ve diğer deliller
toplanmamış, şüpheli infaz görevlilerinin kimlikleri dahi tespit edilmemiştir.
Buna karşın soruşturma sonunda, yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğuna
karar verilmiştir. Kararda, işlemlerin ne olduğu ve hangi sebeple hukuka uygun
olduğuna yer verilmemiş; başvurucunun iddiasının infaz görevlilerinin kasıtlı
eylemlerine dayanmasına rağmen bu hususa ilişkin bir açıklama yapılmamıştır.
47. Tüm bu eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde
başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik
olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
49. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda
soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği güç
kullanımı veya yaralanmasına ilişkin olarak bu aşamada olguların gerçekliği
konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla
bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talebinde
bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
55. Başvuruda, infaz görevlileri tarafından orantısız güç
kullanılmasına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet
Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
56. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir.
Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
57. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.