TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET HARMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34154)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/8/2019-30850
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
HARMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan
AYTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, deprem sebebiyle hak sahipliğinden yararlandırılması
yönündeki talebin reddedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesi ile adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Hak Sahipliği Süreci
8. Diyarbakır ve çevresinde 6/9/1975 tarihinde meydana gelen
depremde Lice ilçesi Boyunlu köyünde bulunan başvurucuya ait ev yıkılmıştır.
9. Deprem nedeniyle evi hasar görenler 15/5/1959 tarihli ve 7269
sayılı Umumi Hayatlara Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun hükümleri uyarınca hak sahibi kabul edilmişlerdir.
10. Buna göre söz konusu depremde ağır hasar ve yıkık binalardan
dolayı 8.159 aile hak sahibi olarak kabul edilmiştir. Ayrıca 1975 ve 1976
yıllarında Hani, Kulp ve Lice ilçeleri ile köylerinde geçici ve kalıcı
nitelikte toplam 7.115 konut tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilmiştir.
11. Boyunlu köyünde talep ve taahhütname veren afetzedelerin
adı, soyadı, doğum tarihi ve baba adları belirtilmek suretiyle hak sahipliği
listesi hazırlanmıştır. Buna göre köy merkezinde 81 ve Varlı mezrasında 18
kişinin hak sahibi olduğu tespit edilmiştir. Hak sahipliğinin belirlenmesinden
sonra 102 konut ihale suretiyle yaptırılmıştır.
12. Diyarbakır Valiliğince (İdare) oluşturulan komisyonca
hazırlanan hak sahibi olarak kabul edilenlere ait isim listesinde başvurucunun
da ismi yer almaktadır. Başvurucu, 7269 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi
olduğunu belirterek adına konut veya kredi verilmesi istemiyle 21/3/2016
tarihinde İdareye başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun talebine İdarece herhangi
bir cevap verilmemiştir.
B. Dava Süreci
13. Başvurucu; tesis edilen idari işlemin hukuka aykırı
olduğunu, İdarece hak sahibi olduğunun kabul edildiğini, bugüne kadar kendisine
herhangi bir konut teslimi yapılmadığını öne sürerek Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) idari işlemin iptali istemiyle 15/7/2016 tarihinde dava
açmıştır.
14. Mahkeme 29/11/2016 tarihinde dava konusu işlemin iptaline
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Hak sahiplerinin borçlanmalarını
yapmaları ve bilahare konutlarını teslim almaları için herhangi bir ilan ve
duyuru yapıldığı yolunda İdarenin dava dosyasına bilgi ve belge sunamadığı
hususuna değinilmiştir. Kararda 7269 sayılı Kanun'a göre hak sahibi olduğu anlaşılan,
süresi içinde talep ve taahhütname vermediği yönünde de herhangi bir iddiada
bulunulmayan başvurucunun hak sahipliğinin devam ettiği belirtilmiştir. Mahkeme
başvurucunun hak ettiği konutun verilmesi için gerekli işlemlerin yapılması
talebinin zımnen reddine dair işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine
varmıştır.
15. Davalı İdarenin istinaf talebini inceleyen Gaziantep Bölge
İdare Mahkemesi 2. İdare Dava Dairesi (Daire) 31/3/2017 tarihinde hükmün
kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bu kararın
gerekçesinde;
i. Deprem olayının üzerinden kırk yıl geçtiği, davalı idarenin
yönetmelik hükümleri uyarınca verilen talep ve taahhütnameleri gözönünde bulundurup hak sahiplerini belirleyerek ilan
ettiği, ilan edilen bu listeler çerçevesinde ihaleler yapılmak suretiyle Hani,
Kulp, Hazro ve Lice ilçelerinde birçok hak sahibine geçici ve kalıcı nitelikte
konut teslimi yapıldığı hususlarına vurgu yapılmıştır.
ii. Boyunlu köyü için talep ve taahhütname vermesi nedeniyle
belirlenen hak sahipleri listesinde ismi yer alan başvurucunun ise gerek kendi
köyünde gerekse civar ilçe ve köylerde bu konutların teslim edilmesinden sonra
herhangi bir başvurusunun olmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun talep ve
taahhütname vermesi sebebiyle hak sahibi listesinde isminin yer almasına veteslim edilen konutların olduğunu bilmesine rağmen
kendisine neden konut teslimi yapılmadığına ilişkin yapılmış herhangi bir
başvurusunun da bulunmadığına dikkat çekilmiştir.
iii. Gelinen süreçte genel olarak hak sahipleri listesinde
belirlenen birçok kişiye konut teslimi yapıldığı dikkate alındığında hak
sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve bilahare konutlarını teslim almaları
için davalı İdarenin herhangi bir ilan ve duyuru yapmadığından
bahsedilemeyeceği hususuna değinilmiştir.
iv. 15/6/1988 tarihli ve 19816 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Devlet Arşiv Hizmetleri Hakkında Yönetmelik'in (Arşiv Yönetmeliği)
5. maddesine göre kurum arşivlerinde en fazla 10-14 yıl süre saklanması gereken
belgelerin ibraz edilemediğinden hareketle hak sahiplerinin borçlanmalarını
yapmaları ve bilahare konutlarını teslim almaları için ilan yapılmadığı
şeklinde idarenin sorumlu olduğu sonucunun çıkarılmasının hakkaniyete uygun
olmadığına işaret edilmiş ve ispat yükü başvurucuya yöneltilmiştir.
v. Başvurucunun süresi içinde borçlanma başvurusu yaptığı ve
borçlanmasını tamamladığına dair herhangi bir bilgi ve belge ibraz edemediği gözönüne alınmıştır.
16. Nihai karar 7/8/2017 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 31/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
C. Başvurucunun Emsal
Olarak Bildirdiği Dava Dosyaları
18. Başvurucu, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 17/5/2017 tarihinde vermiş olduğu kararda İstinaf Mahkemesi kararına
dayanak olarak esas alınan Arşiv Yönetmeliği'ne ilişkin hususa itibar
edilemeyeceğine hükmedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu aynı Daire tarafından
bu konuda verilen birçok emsal karar bulunduğuna dikkat çekerek bu kararın
İstinaf Mahkemesi kararından sonra verilen güncel bir karar olması nedeniyle
önem taşıdığı hususuna vurgu yapmıştır.
19. Boyunlu köyündeki bazı hak sahipleri tarafından açılan
davalarda Daire, afetin meydana geldiği yerde borçlandırma ilanı ve duyuru
yapıldığı yolunda davalı İdarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamadığına
işaret ederek davacıların hak sahipleri olarak kabul edilmesi gerektiğini
belirtmiştir (Dairenin 17/5/2017 tarihli ve E.2015/5849, K.2017/3362 sayılı
kararı).
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
20. 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“a) Yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan
Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği
arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit
raporu düzenlenir.”
21. 7269 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrasının olay tarihinde
yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
“Bu
kanundan faydalanmak suretiyle kendileri için bina yaptırılmasını istiyenlerin ilân tarihinden itibaren bir ay içinde
mahallin en büyük mülkiye âmirine yazılı müracaatta bulunmaları ve taahhütname
vermeleri mecburidir.”
22. 7269 sayılı Kanun’un 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Yıkılan,
yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar
planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda
oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılır veya kredi verilir”
23. 7269 sayılı Kanun'un 40. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu
Kanuna göre arsa olarak dağıtılan veya üzerinde bina inşa edilen taşınmaz
mallar, hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek sureti ile
verilir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca o yerde
borçlandırmanın ilanı tarihinden itibaren Bakanlıkça kabul edilebilir mazereti
dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapmayanlarla, borçlanmasını yapmış
olmasına rağmen binayı Bakanlıkça mahallinde yaptırılacak duyurudan itibaren 45
gün içinde teslim almayanların hak sahipliği kendiliğinden sona erer.”
24. 28/8/1968 tarihli ve 12988 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in
(Yönetmelik) 2. maddesi şöyledir:
“Afet
sebebiyle, kendilerine bina yapılacak veya inşaat kredisi verilecek malik ve
hissedarlarla, ebeveyni ile birlikte oturan evli kişilerin hak sahipliği
yönünden tayin ve tespitleri bu Yönetmelik esaslarına göre yapılır.”
25. Yönetmelik'in 3. maddesi öyledir:
“Bu
Yönetmelikte yer alan “Hak sahibi” deyimi, afetzedelerin, yıkılan veya ağır
hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak
binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade
eder.”
26. Yönetmelik'in 4. maddesinin a fıkrası şöyledir:
“Afet
sebebiyle, kendilerine ait bulunan konutları yıkılan, yanan veya oturulamayacak
derecede ağır hasar gören afetzede aileler, hak sahibi sayılırlar ve bu
ailelere yeniden konut yapılır veya konut kredisi verilir.”
27. Yönetmelik'in 16. maddesi şöyledir:
“Bu
Yönetmelikte belirtilen esaslara ve kıstaslara göre hak sahibi niteliğini
taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere durum mahallinde
ilan olunur. İlanın şekli ve süresi mahallin şartlarına ve imkanlarına göre
ilgili mülkiye amirlerince tespit ve takdir olunur. İlan metninde, yapılacak
inşaat yardımının amacı, mahiyeti, şekli, şartları, kimlerin hak sahibi
olabilecekleri, talep ve taahhütname verme süresi ve benzer hususlar
belirtilir. İlanın yapıldığı, bir tutanakla belg“Bu Yönetmelikte belirtilen esaslara ve
kıstaslara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname
vermelerini sağlamak üzere durum mahallinde ilan olunur. İlanın şekli ve süresi
mahallin şartlarına ve imkanlarına göre ilgili mülkiye amirlerince tespit ve
takdir olunur. İlan metninde, yapılacak inşaat yardımının amacı, mahiyeti,
şekli, şartları, kimlerin hak sahibi olabilecekleri, talep ve taahhütname verme
süresi ve benzer hususlar belirtilir. İlanın yapıldığı, bir tutanakla
belgelendirilir.”
28. Yönetmelik'in 17. maddesi şöyledir:
“Hak
sahibi durumunda olanlardan, inşaat kredisi verilmesini yada
bina yaptırılmasını isteyenlerin16 ncı maddede
belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık süre içinde mahallin en
büyük mülkiye amirine yazılı olarak talep ve taahhütname vermeleri şarttır.
Afet gören yerlerin bitişiğinde veya yakınında, üzerinde bina yaptırılmak üzere
tespit edilip imar planına dahil edilen kısımlar içinde binaları
kamulaştırılanlar için bu süre, kamulaştırma kararının kendilerine
bildirilmesinden veya bu durumun ilanından itibaren hesaplanır. Hastalık,
askerlik ve benzer sebeplerle, süresinde talep ve taahhütname verme imkanı bulamayanların durumları İmar ve İskan Bakanlığınca
takdir edilir.”
29. Yönetmelik'in 18. maddesi şöyledir:
“Talep
ve taahhütname metninde: Afet yerinin il, ilçe, bucak, mahalle ve köy
itibariyle adı, hak sahibinin kimliği ve adresi, olmuş veya muhtemel afetin
türü, talebin mahiyeti ve konusu, kanundan ve ilgili yönetmelikten doğan
yükümlülük ve şartlarla İmar ve İskan Bakanlığınca
uygulama metodu, yapı tipleri, yapı kısımları ve boyutları, yerleşme yeri,
inşaat süresi, borçlandırma şekil ve süresi ve diğer konularda tespit edilecek
şartlara ve esaslara uyulacağı belirtilir. Talep ve taahhütname bir tek metin
halinde düzenlendikten sonra hak sahibi tarafından imza edilir ve ilgili
mahalle ve köy muhtarlığınca tasdik olunur.”
30. Yönetmelik'in 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Talep
ve taahhütnameler, ilgili mülkiye amirinin veya tevkil edeceği bir memurun
başkanlığında:
a) İmar ve İskan
Bakanlığı mahalli kuruluşundan bir,
b) Mahalli tapu dairesinden bir,
c) Belediye teşkilatı olan yerlerde Belediye
encümeninden bir, köylerden ise ihtiyar kurulundan bir temsilcinin katılmasıyla
kurulacak bir komisyon tarafından incelenerek değerlendirilir.”
31. Yönetmelik'in 21. maddesi şöyledir:
“Komisyon,
talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirerek hak
sahipleri listesini düzenler. İnceleme sırasında, hasar tespit, jeolog ve DSİ
raporlarından da yararlanılır. Hak sahipleri listesinde afetzedelerin adı,
soyadı, doğum tarihi ve baba adları belirtilir. Talep ve taahhütname verenler
arasında, bu Yönetmelikte tespit olunan esaslara ve kıstaslara göre hak sahibi
niteliğini taşımayanlar varsa, bunlar gerekçeleriyle birlikte ayrı bir listede
gösterilir. Listeler düzenlendikten sonra, komisyon üyeleri tarafından
imzalanır ve durum ayrıca bir tutanakla belgelendirilir. Hak sahipleri listesi
ile tutanaktan birer nüsha İmar ve İskan Bakanlığına
gönderilir.”
32. Yönetmelik'in 22. maddesi şöyledir:
“Hak
sahibi olmadıkları anlaşılanlara durum yazılı olarak tebliğ olunur. Bu
tebligattan itibaren 15 günlük süre içinde ilgililer itirazda bulunabilirler.
İtiraz komisyonca incelenerek karara bağlanır. Hak sahipleri ve itiraz
konusunda nihai karar İmar ve İskan Bakanlığınca
verilir.”
33. Arşiv Yönetmeliği'nin5. maddesi şöyledir:
“Mükellefler,
belirli bir süre saklayacakları arşivlik malzeme için “Birim Arşivleri”, daha
uzun bir süre saklayacakları arşiv malzemesi veya arşivlik malzeme için “Kurum Arşivleri”ni kurarlar. Mükellefler elinde bulunan arşivlik malzeme
birim arşivlerinde 1-5 yıl süre ile; arşiv malzemesi ise, kurum arşivlerinde
10-14 yıl süre ile saklanır.”
34. 7/7/1993 tarihli ve 21630 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Arşiv Hizmetleri Hakkında Yönetmelik'in5. maddesinin (a) bendi
şöyledir:
“Kurum,
arşiv malzemesi ve arşivlik malzemenin korunması ile ilgili olarak;
a) Yangın, hırsızlık, rutubet, su baskını, toz
ve her türlü hayvan ve haşeratın tahriplerine karşı gerekli tedbirlerin
alınmasından sorumludur”
35. Aynı Yönetmelik'in 29. maddesi şöyledir:
“Cari
işlemlerde fiilen rolü bulunan, saklanmalara belli sürelerde kanun ve diğer
mevzuatla tayin olunanlar (özel mevzuat hükümlerine göre lüzumlu görülenler) 30
uncu maddede sayılan malzeme içerisinde yer almış dahi olsalar, Mevzuatın tayin
ettiği zaman sınırı veya malzemede belirtilen süre içerisinde ayıklama ve imha
işlemine tabi tutulamazlar.”
2. Danıştay İçtihadı
36. Danıştay Ondördüncü Dairesinin
26/12/2016 tarihli ve E.2016/7135, K.2016/7972 sayılı kararının ilgili
kısımları şöyledir:
"Dava; Diyarbakır İli, Lice İlçesi ve
çevresinde 06.09.1975 tarihinde meydana gelen depremde Lice İlçesi, Muradiye
Mahallesinde bulunan davacıların murisine ait konutun hasar görmesi nedeniyle
7269 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi kabul edildiğinden bahisle davacılar
vekili tarafından konut tahsis edilmesi için Diyarbakır Valiliği İl Afet Acil
Durum Müdürlüğüne yapılanbaşvurunun zımnen reddine
ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; hak sahibi isim
listesinde davacıların murisinin isminin yer aldığı, depremden hak sahibi olup
halen konutlarda oturanlar bulunduğu, hak sahibi olup borçlanmasını yapan
birçok kişiye ev teslimi yapıldığı, bu genel ve özel niteliklibilgiler
ile davalı idarenin ilana ilişkin bilgi ve belgelerinin kurum arşivlerinde en
fazla 10-14 yıl süre ile saklayabileceği ve deprem olayının üzerinden 40 yıl
geçtiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, hak sahibi listesindeki birçok
kişiye ev teslimi yapılmış olması durumunun, hak sahiplerinin borçlanmalarını
yapmaları ve bilahare konutlarını teslim almaları için ilanyapıldığının
göstergesi olduğu, davacılar murisinin 7269 sayılı Kanun kapsamında borçlanma
başvurusunu yapmadığı ve boçlanmasını tamamlamadığı,
bu nedenle davacıların başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, bu karar,
davacılardan birisi tarafından temyiz edilmiştir.
7269 sayılı Umumi Hayatlara Müessir Afetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun
13.maddesinin (a) bendinde, yapılacak işlemlere esas olmak üzere Bakanlıkça
kurulacak fen kurulları tarafından afetin meydana geldiği arazinin durumu ile
bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek hasar tespit raporunun
düzenleneceği, (d) bendinde, afete uğrayanların bulundukları yerlerde veya
başka yerlerde geçici olarak barınmalarını
sağlamak üzere, baraka vb. konutların inşaa
ettirilebileceği ve bu bend uyarınca yapılacak harcamalaın borçlandırmaya tabi tutulamayacağı, 28.
maddesinin birinci fıkrasında da,bu Kanundan
faydalanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını
isteyenlerin İmar ve İskân Bakanlığınca yapılacak yardıma dair o yerde yapılan
ilandan itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülki amirine yazılı
müracaatta bulunmaları ve taahhütname vermelerinin mecburi olduğu
belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 40. maddesinin birinci fıkrasında
ise, “Bu Kanuna göre arsa olarak dağıtılan veya üzerinde bina inşa edilen
taşınmaz mallar, hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek sureti
ile verilir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca o yerde borçlandırmanın ilanı
tarihinden itibaren Bakanlıkça kabul edilebilir mazereti dışında 2 ay
içerisinde borçlanmalarını yapmayanlarla, borçlanmasını yapmış olmasına rağmen
binayı Bakanlıkça mahallinde yaptırılacak duyurudan itibaren 45 gün içinde
teslim almayanların hak sahipliği kendiliğinden sona erer. Bu taşınmaz mallar üzerine, Türkiye Emlak Kredi
Bankasının isteği ile, bu banka lehine, tapu dairelerince borçlandırma
senetlerine dayanılarak, kanuni ipotek tesis olunur.” hükmü yer
almaktadır.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti
Hakkında Yönetmeliğin 16.maddesinde, bu yönetmelikte belirtilen esaslara ve
kurallara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname
vermelerini sağlamak üzere durumun mahallinde ilan olunacağı, 17. maddesinde,
hak sahibi durumunda olanlardan inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını
isteyenlerin 16.maddede belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık
süre içerisinde mahallin en büyük mülki amirine yazılı olarak talep ve
taahhütname vermelerinin şart olduğu, afet gören yerlerin bitişiğinde veya
yakınında, üzerinde bina yaptırılmak üzere tespit edilip imar planına dâhil
edilen kısımlar içinde binaları kamulaştırılanlar için bu sürenin, kamulaştırma
kararının kendilerine bildirilmesinden veya bu durumun ilanından itibaren
hesaplanacağı, hastalık, askerlik ve benzer sebeplerle, süresinde talep ve
taahhütname verme imkânı bulamayanların durumlarının İmar ve İskân Bakanlığınca
takdir edileceği, 21. maddesinde ise hak sahipliği inceleme komisyonlarının
talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirerek hak
sahipliği listelerini düzenleyeceği kurala bağlanmıştır.
Yukarıda aktarılan hükümlerin temel amacının,
binaların yıkılması, yanması veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması
sebebiyle afete maruz kalanları hak sahibi olarak yapılacak yardımlardan
faydalandırmak olduğu tartışmasız olup, 7269 sayılı Yasa uyarınca hak sahibi
kabul edilebilmek için 28. madde gereğince yapılan ilandan itibaren iki ay
içinde mahallin en büyük mülki amirine yazılı müracaatta bulunarak taahhütname
verilmesinin gerekmesi yanında, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca taşınmaz
malların hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek suretiyle
verilmesi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca o yerde borçlandırmanın ilanı
cihetine gidilmesi ve ilan tarihinden itibaren hak sahiplerinin kabul
edilebilir mazeretler dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapmaları, binayı
da Bakanlıkça mahallinde yaptırılacak duyurudan itibaren 45 gün içinde teslim
almaları gerektiği açıktır.
Ayrıca Arşiv Hizmetleri Yönetmeliğinin 5.
maddesinde 'Kurum, arşiv malzemesi ve arşivlik malzemenin korunması ile ilgili
olarak; a) Yangın, hırsızlık, rutubet, su baskını, toz ve her türlü hayvan ve
haşeratın tahriplerine karşı gerekli tedbirlerin alınmasından, ... sorumludur'
ve kurum arşivlerinde bulunan belgelerin imhasına ilişkin 29. maddesinde 'Cari
işlemlerde fiilen rolü bulunan, saklanmalara belli sürelerde kanun ve diğer
mevzuatla tayin olunanlar (özel mevzuat hükümlerine göre lüzumlu görülenler) 30
uncu maddede sayılan malzeme içerisinde yer almış dahi olsalar, Mevzuatın tayin
ettiği zaman sınırı veya malzemede belirtilen süre içerisinde ayıklama ve imha
işlemine tabi tutulamazlar.' hükmüne yer verildiği, bu düzenleme uyarınca halen
yürürlükte olan, işlemleri tamamlanmamış, sonuçları beklenen, ilgilileri
açısında kesinleşmemiş işlemler, yani cari işlemler yönünden belgelerin imha
edilemeyeceğinin belirtildiği ve bu belgelerin yangın, hırsızlık rutubet vb.
olaylardan koruma yükümlülüğünün de idareye ait olduğu dikkate alındığında,
davalı idarenin, Arşiv Hizmetleri Yönetmeliği uyarınca belgelerin 10-14 yıl
süreyle saklama yükümlülüğünün olduğu ve 1982 yılında meydana gelen yangın
nedeniyle arşiv belgelerinin tahrip olduğu, dolayısıyla ilan belgelerinin
dosyaya sunulamamasından sorumluluğunun bulunmadığı yolundaki iddiasına itibar
edilmemiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; Diyarbakır
İli ve çevresinde 06.09.1975 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Lice
İlçesi, Muradiye Mahallesinde evi hasar görenlerin 7269 sayılı Kanun hükümleri
gereğince hak sahibi kabul edildiği, “Hak Sahibi Kabul Edilenlere Ait İsim
Listesinde” evi hasar gören davacıların murisinin isminin de bulunduğu, hak
sahibi kabul edilmesine rağmen davacıların murisine konutunun bugüne kadar
teslim edilmediğinden bahisle Diyarbakır Valiliği Afet ve Acil Durum Yönetim
Müdürlüğü’ne başvuran davacıların, hak ettiği konutun verilmesi veya konut
yardımı yapılmasını talep ettiği, anılan başvurunundava
konusu işlemle reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
7269 sayılı Kanunun 40.maddesinin
1.fıkrasındaki açık düzenleme gereğince ancak Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı’nca o yerde borçlandırmanın ilanı tarihinden itibaren Bakanlıkça
kabul edilebilir mazereti dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapmayanların
hak sahipliği kendiliğinden sona erecektir.
Öte yandan, borçlanmaların yapılması için
herhangi bir duyuru yapıldığı ya da davacılar murisinin borçlanmasını yapmasına
rağmen konutunu teslim almadığı yolunda idarece dava dosyasına her hangi bir bilgi ve belge sunulamadığı gibi benzer
davalarda yapılan ara kararlarına alınan cevaplarda dailgililerin
borçlanmasını yapması ve konutunu teslim alması için ilanların yapıldığına dair
herhangi bir belge de sunulamamıştır.
Uyuşmazlıkta, 7269 sayılı Kanunun
40.maddesinin birinci fıkrasında yer alan amir hüküm gereği, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığınca afetin meydana geldiği yerde borçlandırmanın ilanı cihetine
gidilmesi ve ilan tarihinden itibaren hak sahiplerinin kabul edilebilir
mazeretler dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapabilmelerinin sağlanması,
binayı teslim almaları için de ayrıca mahallinde duyuru yapılması gerektiğinden
ve olayda, hak sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve bilahare konutlarını
teslim almaları için herhangi bir ilan ve duyuru yapıldığı yolunda davalı
idarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamadığından, Yasanın anılan
hükmünden söz edilerek hak sahibi olduğu anlaşılan ve süresi içinde talep ve
taahhütname vermediği yönünde herhangi bir iddiada da bulunulmayan davacıların
hak sahipliğinin devam ettiği hususu açıktır.
Bu durumda; borçlanmaların yapılması için
herhangi bir duyuru yapıldığı ya da davacıların murisinin borçlanmasını
yapmasına rağmen konutunu teslim almadığı yolunda idarece dava dosyasına bilgi
ve belge sunulamadığından, hak sahipliği devam eden davacı tarafın, hak ettiği
konutun verilmesi veya bedelinin karşılanması için gerekli işlemlerin yapılması
istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık,
aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesinin 21/03/2016 günlü, E:2015/1294, K:2016/453 sayılı kararının
BOZULMASINA [karar verildi.] "
37. Danıştay Ondördüncü Dairesince
verilen 7/6/2017 tarihli ve E.2016/7195, K.2017/3942 sayılı ;
16/11/2017 tarihli ve E.2015/7803, K.2017/6163 sayılı kararlar aynı yöndedir.
38. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 9/2/2017
tarihli ve E.2016/3029, K.2017/538 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava; Diyarbakır İli Lice İlçesi ve
çevresinde 06/09/1975 tarihinde meydana gelen depremde Hazro İlçesi, Kavaklıboğaz Köyü'nde bulunan konutunun hasar görmesi
nedeniyle 7269 sayılı Kanun hükümleri gereğince hak sahibi kabul edilen
davacının, hak sahibi olduğu konutun yapılması ya da kredi verilmesi suretiyle
mağduriyetinin giderilmesi için yaptığı başvuru üzerine Diyarbakır Valiliği İl
Afet ve Acil Durum Müdürlüğü'nce tesis edilen 11/09/2013 günlü 2647 sayılı
işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi'nin24/04/2014
günlü, E: 2013/2636, K:2014/539 sayılı kararıyla; Diyarbakır ili ve çevresinde
06/09/1975 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Hazro İlçesi, Kavaklıboğaz Köyü'nde evi hasar görenlerin 7269 sayılı
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un hükümleri gereğince hak sahibi
kabul edildiği, “Hak Sahibi Kabul Edilenlere Ait İsim Listesinde” evi hasar
görenlerin isimlerinin belirlendiği, söz konusu listede davacının ismi
yazıldığından davacının hak sahibi olduğu sonucuna varıldığı, 7269 sayılı
Kanunun 40.maddesinin birinci fıkrasında yer alan amir hüküm gereği,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca afetin meydana geldiği yerde borçlandırmanın
ilanı cihetine gidilmesi ve ilan tarihinden itibaren hak sahiplerinin kabul
edilebilir mazeretler dışında 2 ay içerisinde borçlanmalarını yapabilmelerinin
sağlanması, binayı teslim almaları için de ayrıca mahallinde duyuru yapılması
gerektiği, uyuşmazlıkta hak sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve bilahare
konutlarını teslim almaları için herhangi bir ilan ve duyuru yapıldığı yolunda
davalı idarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamadığı, ancak; davalı idare
tarafından sunulan belgelerden 06/09/1975 döneminde Hazro İlçesi, Kavaklıboğaz Köyü'nde borçlanılmak suretiyle yaptırılan
konutlarda oturanlara ait isim listesinde, davacı adına kayıtlı konut tespiti
yapıldığının görüldüğü, bu durumda, Diyarbakır İli ve çevresinde 06/09/1975
tarihinde meydana gelen depremde Hazro İlçesi, Kavaklıboğaz
Köyü'nde bulunan davacıya deprem konutunun teslim edildiğinin anlaşıldığı, bu
sebeple, davacı tarafından evinin hasar görmesi nedeniyle 7269 sayılı Kanun
hükümleri gereğince hak sahibi kabul edildiğinden bahisle adına konut verilmesi
ya da konut yardımı yapılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
Anılan karar Danıştay Ondördüncü
Dairesi'nin 03/06/2015 günlü, E: 2014/7624, K: 2015/4763 sayılı kararıyla;
borçlanmaların yapılması için bir duyuru yapıldığı ya da davacının
borçlanmasını yapmasına rağmen, konutunu teslim almadığı yolunda idarece, dava
dosyasına her hangi bir bilgi ve belge sunulamadığı gibi benzer davalarda
yapılan ara kararlarına alınan cevaplarda da,ilgililerin
borçlanmasını yapması ve konutunu teslim alması için ilanların yapıldığına dair
her hangi bir belge sunulamadığı, 7269 sayılı yasa gereği hak sahibi olduğu
anlaşılan ve süresi içinde talep ve taahhütname vermediği yönünde herhangi bir
bilgi ve belge de bulunmayan davacının hak sahipliğinin devam ettiği sonucuna
ulaşıldığı, idarece dosyayasunulan bilgi ve
belgelerde Hazro İlçesi, Kavaklıboğaz Köyü'nde davacı
adına konut tahsisiyapıldığının belirtildiği, bu
durumda; afet sebebiyle borçlanmalarını yapan hak sahiplerine yapılacak
konutların kalıcı (betonarme, kargir) konut olması gerektiği,adına kayıtlı olduğu iddia edilenafet
konutunun kalıcı konut olması halinde buna ilişkin bilgi, belge ve tapu
kayıtlarının istenildikten sonra incelenerek karar verilmesi gerektiği, eksik
incelemeyle verilen davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki
isabet görülmediği gerekçesiyle bozulmuş
ise de; İdare Mahkemesince, bozma kararına uyulmayarak, dava konusu işlemin
tesisine dayanak alınan mezkur Kanunda, afet sebebiyle borçlanmaları yapılan
hak sahiplerine yapılacak konutların betonarme-kargir
olması gerektiği yolunda bir düzenleme bulunmadığı gerekçesinin de eklenmesi
suretiyle davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.
Davacı, Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi'nin
15/02/2016 günlü, E:2016/54, K:2016/129 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve
bozulmasını istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden;
Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi'nce verilen kararın usul ve hukuka uygun
bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin
reddine, Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi'nin 15/02/2016 günlü, E:2016/54,
K:2016/129 sayılı ısrar kararının ONANMASINA, kararın tebliğ tarihini izleyen
15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere09/02/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. "
39. Danıştay Ondördüncü Dairesinin
6/11/2018 tarihli ve E.2017/4121, K.2018/6468 sayılı kararının ilgili kısımları
şöyledir:
"Hüküm veren Danıştay Ondördüncü
Dairesince; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinin 1.
fıkrasının (c) bendine göredavacının 7269 sayılı
Kanun hükümlerine göre hak sahibi olduğunu belirttiği Recep Kayanın
mirasçılarından olduğuna ilişkin mirasçılık
belgesini karar düzeltme dilekçesi ekinde sunduğu görülmekle kararın
düzeltilmesi istemi yerinde görüldüğünden Danıştay Ondördüncü
Dairesiningünlü, 29/06/2017günlü, E:2016/7199,
K:2017/4370 sayılı kararı kaldırılarak işin esası yeniden incelendi:
Dava; Diyarbakır İli ve çevresinde 06.09.1975
tarihinde meydana gelen depremde Hani İlçesi, Gürbüz Köyünde bulunan davacının
murisi Recep Kayanın evinin hasar görmesi nedeniyle 7269 sayılı Umumi Hayatlara
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair
Kanun hükümleri gereğince hak sahibi kabul edildiğinden bahisle konut tahsis
edilmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılmış, İdare Mahkemesince; hak sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve
konutlarını teslim almaları için herhangi bir ilan ve duyuru yapıldığı yolunda
davalı idarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamadığından murisinhak sahipliğinin devam ettiği ve mirasçı sıfatıyla
davacının konut tahsis edilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar, davalı
idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
7269 sayılı Umumi Hayatlara Müessir Afetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 02/07/1968
tarihli, 1051 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişiklik yapılan; 13. maddesinin (a) bendinde, yapılacak
işlemlere esas olmak üzere Bakanlıkça kurulacak fen kurulları tarafından afetin
meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin
incelenerek hasar tespit raporunun düzenleneceği, 28. maddesinin birinci fıkrasında bu Kanundan faydalanmak
suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerinBakanlıkça yapılacak yardıma dair o yerde
yapılan ilandan itibaren iki ay içinde
mahallin en büyük mülki amirine yazılı müracaatta bulunmaları ve taahhütname
vermelerinin mecburi olduğu, 40.
maddesinde bu Kanuna göre arsa olarak dağıtılan veya üzerinde bina
inşa edilen taşınmaz malların hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza
ettirilmek sureti ile verileceği, bu taşınmaz malların üzerine Türkiye Emlak
Kredi Bankasının isteği ile bu banka lehine tapu dairelerince borçlandırma
senetlerine dayanılarak kanuni ipotek tesis olunacağı hükmü yer almaktadır.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi
Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesinde, bu yönetmelikte belirtilen esaslara ve kurallara göre hak sahibi
niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere
durumun mahallinde ilan olunacağı, 17.
maddesinde, hak sahibi durumunda olanlardan inşaat kredisi
verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin 16.maddede belirtilen ilanın
yapıldığı günden itibaren iki aylık süre
içerisinde mahallin en büyük mülki amirine yazılı olarak talep ve taahhütname
vermelerinin şart olduğu, afet gören yerlerin bitişiğinde veya yakınında,
üzerinde bina yaptırılmak üzere tespit edilip imar planına dâhil edilen
kısımlar içinde binaları kamulaştırılanlar için bu sürenin, kamulaştırma
kararının kendilerine bildirilmesinden veya bu durumun ilanından itibaren
hesaplanacağı, hastalık, askerlik ve benzer sebeplerle, süresinde talep ve
taahhütname verme imkânı bulamayanların durumlarının İmar ve İskân Bakanlığınca
takdir edileceği, 21. maddesinde
ise hak sahipliği inceleme komisyonlarının talep ve taahhütnameleri en kısa
zamanda inceleyip değerlendirerek hak sahipliği listelerini düzenleyeceği
kurala bağlanmıştır.
Yukarıda aktarılan hükümlerin temel amacının,
binaların yıkılması, yanması veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması
sebebiyle afete maruz kalanları hak sahibi olarak yapılacak yardımlardan
faydalandırmak olduğu tartışmasız olup, 7269 sayılı Yasa uyarınca hak sahibi
kabul edilebilmek için 28. madde gereğince yapılan ilandan itibaren iki ay
içinde mahallin en büyük mülki amirine yazılı müracaatta bulunarak taahhütname
verilmesinin gerekmesi yanında, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca taşınmaz
malların hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek suretiyle
borçlanmalarının yapılarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca mahallinde
yaptırılacak duyurudan itibaren konutlarının hak sahiplerince teslim alınması
gerektiği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; Diyarbakır İli ve
çevresinde 06.09.1975 tarihinde meydana gelen depremde Hani İlçesi, Gürbüz
Köyünde bulunan davacının murisi Recep Kayanın evinin hasar görmesi nedeniyle
7269 sayılı Kanun hükümleri gereğince hak sahibi kabul edildiğinden bahisle
konut tahsis edilmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle bakılan davanın açıldığı, İdare Mahkemesince hak sahiplerinin
borçlanmalarını yapmaları ve konutlarını teslim almaları için herhangi bir ilan
ve duyuru yapıldığı yolunda davalı idarece dava dosyasına bilgi ve belge
sunulamadığından murisinhak sahipliğinin devam ettiği
ve mirasçı sıfatıyla davacının konut tahsis edilmesi istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava
konusu işlemin iptaline karar verildiği, dava
dilekçesinde ve davalı idare savunmasında ise deprem nedeniyle konutlar
yapıldığının ve bazı hak sahiplerine bunların teslim edildiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
Olayda, her ne kadar 7269 sayılı Kanunun 40.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan amir hüküm gereği, Bakanlıkça afetin
meydana geldiği yerde hak sahiplerinin borçlanmalarını yapabilmelerinin
sağlanması, binayı teslim almaları için de ayrıca mahallinde duyuru yapılması
gerektiği, ancak hak sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve bilahare
konutlarını teslim almaları için herhangi bir ilan ve duyuru yapıldığı yolunda
davalı idarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamamış ise de dava dilekçesi,
idare savunması ve dava konusu olayla benzer nitelikteki dosyaların birlikte
incelenmesinden; 1975 yılında Lice İlçesi merkezli olarak meydana gelen
depremde 8159 ailenin ağır hasar ve yıkık binalardan dolayı hak sahibi olarak
kabul edildiği, 1975 yılında ihale usulü ile Lice merkezinde 1625 konut,
köylerinde 1415 konut yapıldığı, aynı dönemde Hani,
Kulp ve Lice ilçeleri ve köylerinde 1369 konut yapıldığı, 1976 yılında ilçe ve
köylerde toplam 2706 konut yapıldığı, toplamda 7115 konutun tamamlanıp hak
sahiplerine teslim edildiği, Lice ve Hani ilçe merkezlerinde yapılan konutların
tamamının hak sahiplerine teslim edildiği, hak sahibi olup borçlanmayan ve
borçlanma işlemlerini tamamlayıp halen konutlarda oturanların olduğu, 2013
yılında yapılan tespitlerde konutlarda hak sahipleri veya murislerinin
oturduğu, bubilgiler vedeprem
olayının üzerinden 40 yıl geçtiği dikkate alındığında, davacının da dilekçesinde deprem nedeniyle konutlar
yapıldığını murisi dışındaki bazı hak sahiplerine bunların teslim edildiği
yönündeki açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde, hak sahibi
listesindeki birçok kişiye ev teslimi yapılmış olması durumunun, hak
sahiplerinin borçlanmalarını yapmaları ve bilahare konutlarını teslim almaları
için ilan ve duyuru yapıldığının kabulünü gerektirdiği, aynı yörede birçok
aileye konut yardımı yapılırken ilan ve duyuru yapılmadığının kabul edilmesinin
davacının murisinin yapılan konut teslimlerinden haberdar olmamasının hayatın
olağan akışına aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, davacının murisi hak sahibi
listesinde yer almasına ve aynı yörede birçok kişiye konut yardımı yapılmasına
karşın, hak sahibinin 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ilgili idarelere
konut yardımı için süresinde başvuruda bulunup taahhütname verdiğine ve
borçlandırıldığına dair belgelerin dosyada yer almadığı anlaşıldığından, dava
konusu işlemde hukuka aykırılık aksi yöndeki Mahkeme kararında ise hukuki
isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; Diyarbakır 3. İdare
Mahkemesinin 31/03/2016 günlü, E:2015/1201, K:2016/340 sayılı kararının BOZULMASINA,"
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) adil yargılanma
hakkının hukukun üstünlüğünün sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini
belirtmektedir. Hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından biri, hukuki
durumlarda belirli bir istikrarı garanti altına alan ve kamuoyunun mahkemelere
olan güvenine katkıda bulunan hukuki güvenlik ilkesidir. Toplumun yargısal
sisteme olan güveni hukuk devletinin esaslı unsurlarından biri olmasına rağmen
birbirinden farklı yargı kararlarının devamlılık arz etmesi, bu güveni
azaltacak nitelikte bir hukuki belirsizlik durumu yaratabilecektir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B.
No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
42. Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve
hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak
bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, §
74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58).
Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve evrilen bir
yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki
değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
43. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı
kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla
birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı
hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı
açıktır (Zielinski ve Pradal ve Gonzalez ve Diğerleri/Fransa [BD], B. No:
24846/94..., 34173/96, 28/10/1999, § 59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
44. AİHM, açık bir keyfîlik bulunan
durumlar hariç ulusal mahkemelerin iç hukuku yorumlama şeklini sorgulamanın
kendi görevi olmadığına dikkat çekmektedir. Benzer şekilde bu konuda -görünüşe
göre benzer davalarda verilmiş olsalar bile- ulusal mahkemelerin farklı
kararlarını karşılaştırmak da prensipte AİHM'in
görevi değildir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 50).
45. AİHM, mahkeme kararlarının çatışma ihtimalinin her biri
kendi yargı alanında yetkili olan yargılama ve temyiz mahkemeleri ağına dayalı
yargı sistemlerinin doğal bir özelliği olduğunu kabul etmiştir. Bu tip
uyuşmazlıklar aynı mahkeme içinde de ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, kendi
içinde Sözleşme'ye aykırı olarak değerlendirilemez (Santos Pinto /Portekiz,
B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29;
Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51).
46. AİHM, bu konuda hüküm verirken değerlendirmesinin dayandığı
kriterleri açıklamıştır. Söz konusu kriterler yüksek mahkemenin içtihadında derin ve süregelen farklılıklar olup
olmadığı, iç hukukta bu tutarsızlıkların üstesinden gelmek için bir mekanizma
bulunup bulunmadığı, bu mekanizmanın uygulanıp uygulanmadığı ve uygulandıysa ne
ile sonuçlandığının tespitine dayanmaktadır (Beian/Romanya (No.1), B.
No: 30658/05, 6/12/2007, §§ 37, 39; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 53).
47. AİHM, bu bağlamda mahkemelerin uygulamalarında tutarlılığın
ve içtihatlarında yeknesaklığın sağlanması için mekanizmalar oluşturulmasının
önemini birçok defa hatırlatmış; yargı sistemlerini birbirine zıt kararlar
verilmesini önleyecek şekilde yapılandırmanın devletlerin sorumluluğunda
olduğunu ifade etmiştir. Ne var ki bu ilkelerin AİHM'in
incelemek durumunda kaldığı çelişen yorumların bir yüksek mahkemenin
birleştirici yetkisini uygulayabileceği yasal hükümlerle bağlantılı olarak
yargı sisteminin aynı dalında meydana gelen davalar için öngörüldüğü
belirtilmelidir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §§ 55,
80).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu, depremden sonra kendisine geçici veya kalıcı
nitelikte konut teslimi yapılmadığından yakınmıştır. Diğer taraftan başvurucu;
İdarenin iddiasını ispatlayamadığını, buna rağmen İstinaf Mahkemesinin soyut
gerekçelerle davanın reddine karar verdiğini belirtmiştir. Konuya ilişkin emsal
dava dosyaları sunan başvurucu, İstinaf Mahkemesinin kararından sonra Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararlarda İstinaf Mahkemesi
kararına dayanak teşkil eden Arşiv Yönetmeliği hükümlerine itibar edilmediğini
ifade etmiştir. Başvurucu, aynı köyde yaşayan diğer hak sahipleri tarafından
açılan davalarda Danıştayın bozma kararı üzerine
idari işlemin iptaline ilişkin hükümler tesis edildiğinin altını çizmiştir.
Başvurucu, bazı hak sahiplerince açılan davalarda ise ilk derece mahkemesince
verilen idari işlemin iptaline ilişkin kararların onandığını vurgulamıştır. Hâl
böyle iken aynı durumda olan bazı hak sahiplerine kesinleşen kararlar
neticesinde konut teslimatlarının yapılırken kendisinin verilen karar
neticesinde hakkına kavuşamadığını öne süren başvurucu, aynı mağduriyeti
yaşayan hak sahipleri arasında yasal dayanağı olmayan, hukuka aykırı bir durum
yaratıldığını ifade ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
51. Bakanlık,
görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
54. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
55. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un, Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasına adil yargılanma hakkı
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılanma hakkı metne dâhil edilmiştir. Dolayısıyla
Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil
yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53).
56. Adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm
maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde
bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.
57. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
58. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden
fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin
benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa
Mahkemesinin, bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan
birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk
kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa
Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden
fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini
tespit etmektir(Mehmet
Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
59. Yargı yetkisini kullanan mahkemeler, aynı mahiyetteki
davalarda uyuşmazlığın çözümü için gerekli olan bir yasa hükmünü uygularken bir
hukuki müesseseyi değerlendirirken ya da uyuşmazlığın çözümünde takip edilecek
usulü belirlerken birbirinden farklı ilke ve yorumlar benimseyebilir; bunun
doğal sonucu olarak da farklı bir içtihat geliştirebilirler. İçtihat farklılığından
söz edilebilmesinin ön koşulu, dava konusu edilen uyuşmazlıkların özü
itibarıyla aynı mahiyette olmasıdır. Dolayısıyla uyuşmazlıkların içeriğinin ve
niteliğinin örtüşmediği, esaslı noktalarda ayrıldığı durumlarda verilen
kararlar arasındaki farklılık da içtihat farklılığı olarak değerlendirilemez (Engin Selek, B. No: 2015/19816, 8/11/2017,
§ 54).
60. İçtihat farklılığı, aynı yargı kolu içine dâhil mahkemeler
arasında oluşabileceği gibi birbirinden tamamen bağımsız, aralarında yargısal
anlamda bir hiyerarşi ilişkisi olmayan birden fazla yargı koluna dâhil
mahkemeler arasında da oluşabilir (Engin
Selek, § 55).
61. Birbiriyle çelişen kararlar, belirli bir yargı kolundaki tek
Yüksek Mahkemenin farklı daireleri tarafından ya da yine aynı yargı kolu içinde
fakat son derece mahkemesi sıfatını haiz, nihai hüküm veren çeşitli mahkemeler
tarafından verilebilir (Engin Selek,
§ 56).
62. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları
beklenen Yüksek Mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın
belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele
alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları
ortaya çıkarır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Türkan Bal [GK], B. No:
2013/6932, 6/1/2015, § 64).
63. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan bu
güveni sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük,
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul edilmelidir.(Engin
Selek, § 58).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
64. Somut başvurunun konusu, İstinaf Mahkemesi kararları ile
Danıştay Ondördüncü Dairesi içtihatları arasında
uyumsuzluk olduğu iddiasıdır. Bu bağlamda aynı yargı kollarına dâhil
mahkemelerin aynı tip uyuşmazlıkların çözümünde uyguladıkları aynı kanun
hükmünü farklı şekilde yorumlamasından kaynaklanan bir tutarsızlıktan söz
edilmektedir.
65. Başvurucunun yukarıda yer verilen iddialarının (bkz. § 50) mahiyeti
itibarıyla Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında bir kanun
yolu şikâyetinin ilerisine geçtiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla somut başvuruda
öncelikle derin ve süre gelen bir içtihat farklılığının varlığı, içtihat
farklılığı nedeniyle meydana gelen tutarsızlıkların üstesinden gelmek için bir
mekanizmanın bulunup bulunmadığı, böyle bir mekanizma var ise bu mekanizmanın
uygulanıp uygulanmadığı, uygulandıysa ne ile sonuçlandığı incelenmelidir.
66. Başvurucu,
idari işlemin iptali istemiyle açılan davalarda 7269 sayılı Kanun'un
uygulanması ve bu bağlamda hak sahipliği noktasında İstinaf Mahkemesinin
aleyhine sonuç doğuracak şekilde Danıştay Ondördüncü
Dairesinin benimsediği yaklaşımdan farklı bir yaklaşım benimsemesinden şikâyet
etmektedir.
67.Öncelikle belirtmek gerekir ki içtihat farklılığından söz
edilebilmesi için gerekli olan uyuşmazlıkların
özü itibarıyla aynı mahiyette olması ön koşulunun somut başvuru
yönünden gerçekleştiği görülmektedir (Engin
Selek, § 63). Zira içtihat farklılığına konu uyuşmazlıklarda ortak
temel olgu, başvurucunun hak sahipliğinin devam edip etmemesidir. Çelişki,
başvurucu ve İdarenin hak sahipliği için kanunda öngörülen süreçleri usulüne
uygun olarak yerine getirip getirmedikleri hususunda ortaya çıkmaktadır. Bu
çelişkinin sebeplerinden biri 1975 yılında meydana gelen depremle ilgili olarak
hak sahipliğinin devam edip etmediğinin tespit edilmesi noktasında İdarenin
sorumluluğunun devamı hakkında ArşivYönetmeliği'ne
ilişkin olarak yapılan yorum ve değerlendirmelerin farklılığıdır. Diğer neden
ise 1975 ve 1976 yıllarında tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilen
konutların geçici konut mu, kalıcı konut mu niteliğinde olduğunun net olarak
ortaya konulmamasından kaynaklanmaktadır.
68. İstinaf Mahkemesi kararı, depremin üzerinden kırk yıl
geçtiği, deprem nedeniyle 8.159 ailenin hak sahibi kabul edildiği, toplamda
7.115 konutun tamamlanıp teslim edildiği, Arşiv Yönetmeliği'nin ilgili
maddesine istinaden olayla ilgili arşiv kayıtlarının ibraz edilememesi
nedeniyle İdareye atfedilebilecek bir sorumluluğun bulunmadığı, somut olay gözönünde bulundurularak normal ve mutat olmayan bir
durumun iddia olunması hâlinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait
olacağı, başvurucunun ise borçlanma başvurusu yaptığına ve borçlanmasını
tamamladığına ilişkin bilgi ve belge sunamadığı ana fikrine dayanmaktadır (bkz.
§ 15). İDDK 9/2/2017 tarihinde ilk derece mahkemesinin ısrar kararını onamak
suretiyle bu yorumu desteklemiştir.
69. Danıştay Ondördüncü Dairesi ise
uzunca bir süre deprem sebebiyle hak sahipliğinden yararlandırılması yönündeki
talebi içeren uyuşmazlıklarda İstinaf Mahkemesi ile aksi yönde bir uygulama
benimsemiştir. Bu bağlamda Daire, ilk derece mahkemelerince verilen idari
işlemin iptaline ilişkin kararların onanmasına hükmederken davanın reddine
ilişkin hükümlerin ise bozulmasına hükmetmiştir.
70. Daire, bozma kararlarında Arşiv Yönetmeliği'ni yorumlamış;
Yönetmelik'te yürürlükte olan, işlemleri tamamlanmamış, sonuçları beklenen,
ilgilileri açısından kesinleşmemiş işlemler yani cari işlemler yönünden
belgelerin imha edilemeyeceğinin belirtildiğini vurgulamıştır. Daire ayrıca bu
belgeleri yangın, hırsızlık rutubet vb. olaylardan koruma yükümlülüğünün de
İdareye ait olduğunu belirterek olayla ilgili arşiv kayıtlarının ibraz
edilememesi nedeniyle İdareye atfedilebilecek bir sorumluluğun bulunmadığı
yolundaki iddiaya itibar edilemeyeceğini ifade etmiştir. Yine bozma
kararlarında Daire; borçlanmaların yapılması için herhangi bir duyuru yapıldığı
ya da başvurucunun borçlanmasını yapmasına rağmen konutunu teslim almadığı
yolunda idarece dava dosyasına bilgi ve belge sunulamadığını, hâl böyle iken
hak sahipliği devam eden başvurucunun hak ettiği konutun verilmesi veya
bedelinin karşılanması için gerekli işlemlerin yapılması istemiyle yaptığı
başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığını tespit
etmiş ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına hükmetmiştir (bkz. § 19).
71. Danıştay Ondördüncü Dairesinin
içtihadı bu yönde iken daha sonra önüne gelen aynı konudaki başka bir
uyuşmazlıkta istinaf mahkemeleri ve İDDK'nın
uygulamalarını esas alarak 6/11/2018 tarihli kararı ile önceki içtihadından
dönmüştür (bkz. § 39).
72. Somut olayda başvurucu hakkında aynı konuda istinaf
mahkemeleri ve Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından
verilen farklı karar bulunmakla birlikte bu durum, istinaf mahkemelerinin
Danıştay Ondördüncü Dairesinin kökleşmiş içtihadından
ayrılarak İDDK'nın yaklaşımını benimsemesinden
kaynaklanmıştır. Sonuç olarak Danıştay Ondördüncü
Dairesi sonradan önüne gelen bir uyuşmazlıkla ilgili olarak başvurucu lehine
olan bu yaklaşımı terk ederek istinaf mahkemeleri ve İDDK içtihatlarıyla uyumlu
karar vermiştir (bkz. § 39).
73. Hâl böyle iken İstinaf Mahkemesinde neticelenen davalar ile
Danıştay Ondördüncü Dairesinde neticelenen davalar
arasında farklılıklar giderilmiş, içtihat istikrar kazanmıştır. Yukarıda da
değinildiği üzere yargı mercileri arasındaki bölgesel veya görevsel yetki
farklılıkları sebebiyle içtihat farklılığına yol açılabilmesi kaçınılmaz bir
sonuç olarak görülmelidir. Bu bağlamda yargılamanın hakkaniyete uygun
olabilmesi kapsamında hukuk devleti ile hukuk güvenliği ilkelerine uyulduğundan
söz edilebilmesi için öncelikli olan, ilgili yargısal süreçte oluşabilecek
içtihat farklılığının giderilmesidir.
74. Somut olayda ise ilk defa 2011 yılında başlayan süreçte
Danıştay Ondördüncü Dairesinin içtihadıyla davaların
kabulüne karar verilmiş olmakla birlikte ilk derece mahkemesinin davanın
reddine ilişkin ısrar kararı üzerine İDDK tarafından verilen onama kararı
doğrultusunda Dairece 6/11/2018 tarihinde karar verilmiştir. Böylelikle
başvurucunun şikâyet ettiği içtihat farklılığının yargısal süreçte çözümlendiği
görülmektedir. Bu durumda çözüme kavuşturulan sonucun ise başvurucunun lehine
olmadığı dikkate alındığında söz konusu içtihat farklılığı nedeniyle
yargılamanın hakkaniyete aykırı olduğu söylenemez.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu 1975 yılında Lice'de yaşanan deprem sebebiyle hak
sahibi kabul edildiğini ancak kendisine başvurusuna rağmen konut tahsisi
yapılmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
77. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:
2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup
olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
78. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen
mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorumla ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge,
B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
79. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele
dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını
güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, §§ 52-54).
80. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu
gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir
işleme dayanan yeterli derecede, somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660,
20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk,
§ 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru
beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia
edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri
ve yargı kararlarıyla yapılmaktadır (Üçgen
Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri
sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir
(Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi,
§ 37).
81. Somut olayda başvurucu deprem sebebiyle hak kazandığı hâlde
kendisine konut tahsisi yapılmadığından yakınmaktadır. Başvurucunun adına bir
konut tahsisi yapılmadığına göre bir mülkünün olmadığı tartışmasızdır. Bununla
birlikte başvurucunun şikâyetine konu konutun mülkiyetini edinme yönünde meşru
bir beklentisinin olup olmadığı tartışılmalıdır.
82. Meşru bir beklentinin varlığından söz edilebilmesi için bu
beklentinin dayandığı koşulların gerçekleştiğinin somut bir temele dayalı
olarak ispat edilmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Şentürk, § 48). Diğer bir deyişle
somut olay bağlamında konut yardımı yapılanlar yönünden hak sahipliğinin
konutun mülkiyetinin kazanılacağı yolunda meşru beklenti doğurabilmesi için hak
sahipliği yönünden başvurucunun ilgili mevzuatta aranan koşulları taşıması
gerekmektedir.
83. Buna göre olayda derece mahkemeleri, deprem nedeniyle konut
tahsisi yapılabilmesi için başvurucunun hak sahibi kabul edilmesi yanında 7269
sayılı Kanun'un 40. maddesine göre ayrıca borçlandırmanın ilanı tarihinden
itibaren iki ay içinde borçlandırma yapmasının zorunluluğuna işaret etmiştir.
Başvurucu açtığı davada, hâlen hak sahibi olduğunu öne sürmüştür. Ancak derece
mahkemeleri her ne kadar ilan yapıldığına ilişkin İdare tarafından bir belge
sunulmamış olsa da 1975 yılından İdareye başvuruda bulunulan 2016 yılına kadar
geçen sürede başvurucunun ikamet ettiği yörede çok sayıda kalıcı konut
tahsisinin yapılmış olduğuna işaret ederek söz konusu ilanın yapıldığını kabul
etmiş ve başvurucunun da bunun hak sahipliği koşullarının devam ettiğini ispat
eden bir belge sunamadığını belirtmiştir.
84. Meşru beklentinin varlığını gösterir ilgili koşulların
mevcut olup olmadığını değerlendirme konusundaki takdir yetkisi -kural olarak-
yargılamada sunulan delillere ilk elden ulaşma imkânı olan derece mahkemelerine
aittir. Somut olayda ise derece mahkemelerinin yukarıda değinilen
gerekçelerinin tarafların delilleri ve ilgili hukuk kurallarının yorumuna
ilişkin olup açıkça keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği de
söylenemez.
85. Diğer taraftan adil yargılanma hakkı bağlamında dile
getirildiği üzere başvurucunun şikâyet ettiği yargısal içtihat farklılığının da
giderilmiş olduğu dikkate alınmalıdır. Söz konusu içtihat farklılığı ise
başvurucunun meşru bir beklentisinin kabul edilmesine imkân vermeyecek şekilde
sonuçlanmıştır.
86. Bu durumda başvurucu; deprem sebebiyle kendisine konut
tahsis edilmesi yönünde meşru bir beklentiye sahip olduğunu gösterir kanun
hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya idari uygulama ortaya koyamamıştır.
Sonuç olarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı
kapsamında başvurucunun mevcut bir mülkü bulunmadığı gibi somut olayda
başvurucunun deprem sebebiyle konut edinme hususunda yeterli bir hukuki temele
dayalı meşru bir beklentisi de bulunmamaktadır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Mülkiyet Hakkı
Bağlamında Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
88. Başvurucu, deprem sebebiyle konut tahsis edilmesine ilişkin
olarak verilen kararlar neticesinde bazı hak sahiplerine konut teslimi
yapılırken kendisinin bu haktan yararlandırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkı
bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
89. Başvurucunun söz konusu iddiaları mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmiş ve meşru bir beklentisinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
Başvurucunun içtihat farklılığına yönelik şikâyeti de adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenerek bir ihlalin olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Dolayısıyla
mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağı çerçevesinde ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.