TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
A.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34502)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/1/2022-31719
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
A.A.
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
|
|
Av. Yakup SEVİNÇHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; haksız olarak gözaltı tedbirine
başvurulmasına rağmen açılan tazminat davasının reddedilmesi ve yakalama
sebeplerinin bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
arama ve elkoyma tedbirlerinin hukuka aykırı olmasına karşılık tazminat
talebinin kabul edilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, tazminat
davasının gerekçesiz reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 21/4/2021 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ile eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza
Soruşturması Süreci
9. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Turizm Şube Müdürlüğü
önünde bulunan güvenlik noktasına 6/1/2015 tarihinde bombalı bir intihar
saldırısı gerçekleştirilmiş ve saldırı sonucunda bir polis memuru hayatını
kaybederken iki polis memuru da yaralanmıştır.
10. Bu saldırıya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında yapılan çalışmalarda
olayla ilgisinin olabileceği değerlendirilen ve Rusya Federasyonu vatandaşı
olup anılan tarihte Türkiye'de bulunan başvurucunun -kolluk görevlilerince
tanzim edilen Yakalama Üst Arama ve El Koyma Tutanağı'na göre-
yakalanmasına ve üzerinden çıkan eşyalara el konulmasına ilişkin olarak Cumhuriyet
savcısı tarafından talimat verilmiş, ayrıca gözaltına alınmasına da karar
verilmiştir.
11. Bunun üzerine başvurucunun evinin bulunduğu yere
giden kolluk görevlileri başvurucuyu burada bulamayınca kendisine telefonla
ulaşmış, başvurucu kısa bir süre sonra evinin bulunduğu yere gelmiştir.
Başvurucu 9/1/2015 tarihinde saat 00.40 itibarıyla gözaltına alınmış ve
başvurucunun üzerinde bulunan -parası dışındaki- tüm eşyalara el konulmuştur.
Ayrıca başvurucunun evinde yapılan arama sırasında bazı dijital materyaller
hakkında da elkoyma tedbirine başvurulmuştur.
12. El konulan bazı kişisel eşyaları gözaltı sürecinde
başvurucuya teslim edilmiş; buna karşılık Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hâkimliği
el konulan dijital materyaller üzerinde inceleme yapılmasına karar vermiştir.
13. Başvurucu 9/1/2015 tarihinde İstanbul Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğünde ifade vermiştir. İfade alma işlemi sırasında
başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
14. Başvurucu, ifadesinde herhangi bir terör örgütüyle ya
da söz konusu terör saldırısıyla bir ilgisinin olmadığını belirtmiştir.
Başvurucuya olayla ilgili olabileceği değerlendirilen kişilerin resimleri
gösterilerek bu kişileri tanıyıp tanımadığı sorulmuş; başvurucu, A.T. isimli
kişiyi Rusya'da komşu olmaları nedeniyle tanıdığını söylemiştir. Bunun yanı
sıra başvurucudan söz konusu terör saldırılarını gerçekleştiren kadın terörist
ile telefonla irtibat kurmuş olmasına ilişkin olarak açıklamada bulunması
istenmiştir. Başvurucu kullandığı iddia edilen telefon hattını hatırlamadığını,
saldırıyı gerçekleştiren teröristi de tanımadığını belirtmiştir.
15. Başsavcılık 10/1/2015 tarihinde başvurucunun
-soruşturma kapsamında- serbest bırakılmasına karar vermiş, bununla birlikte
başvurucu sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezine teslim edilmiştir.
16. Soruşturmanın sonunda Başsavcılık 29/1/2016 tarihinde
anılan olay kapsamında yedi şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına dair (ek) karar vermiştir. Başsavcılığın diğer bir kısım şüpheli
hakkında ise iddianame düzenleyerek kamu davası açtığı anlaşılmaktadır. Bu
çerçevede başvurucu, hakkında iddianame tanzim edilen veya kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilen kişilerden biri değildir.
B. Tazminat
Davası Süreci
17. Başvurucu 30/1/2017 tarihinde haksız arama, elkoyma
ve gözaltı nedeniyle Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası
açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; üç gün süreyle gözaltında tutulduğunu,
soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında isminin yer
almadığını ancak hakkında iddianame de düzenlenmediğini, üstünün ve konutunun
aranması, kişisel eşyalarına el konulması ve gözaltında tutulması nedeniyle
manevi zarara uğradığını belirterek 3.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat
isteminde bulunmuştur.
18. Mahkeme 2/2/2017 tarihinde dosya üzerinden yaptığı
inceleme sonucunda davanın usul yönünden reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Huzurdaki davanın CMK 142/1
maddesi uyarınca haksız gözaltı veya tutuklamaya konu ilgili hakkındaki kararın
kesinleşmesi koşuluna bağlandığı ve dosyamızın davacısı olan Az.A. hakkında
kamu herhangi bir kamu davasının açılmadığı, dolayısı ile esası çözen herhangi
bir mahkeme hükmünün de verilmediği, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da
verilmediği, bu durumda 5271 sayılı CMK'nun 141-142 maddesi bağlamında
kesinleşmesi şartı aranan herhangi bir karar verilmiş olmadığı, öncelikle
ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacı hakkında bir karar verilmiş
olmasının gerekli olduğu ve bu şekilde yasal şartın oluşmadığı anlaşılmakla
davanın reddine karar vermek gerekmiş[tir.] ..."
19. Başvurucu, karara karşı istinaf başvurusunda
bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu; söz konusu terör saldırısıyla
ilgili olarak Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararda isminin yer almamasının kendisinin suçsuz olduğu sonucunu
değiştirmeyeceğini zira olayla ilgili görülen kişiler hakkında iddianame tanzim
edildiğini ve ayrıca el konulan eşyalarının da kendisine iade edildiğini,
koruma tedbiri nedeniyle tazminat için beraat veya takipsizlik (kovuşturmaya
yer olmadığı) kararının şart koşulmasının kanuna aykırı olduğunu çünkü
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde ''kanuna
uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya
yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen'' kimseler dışında ayrıca
tazminat hakkı bulunan kişilerin sayıldığını ifade etmiştir. Başvurucu bu
çerçevede Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki bentleri
sıralamıştır.
20. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi
14/4/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar
vermiştir.
21. Başvurucu, kararı 29/5/2017 tarihinde öğrendiğini
bildirmiş ve 28/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
22. 5271 sayılı Kanun'un "Yakalama ve yakalanan
kişi hakkında yapılacak işlemler" kenar başlıklı 90. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kolluk görevlileri, tutuklama
kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı
bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı" kenar
başlıklı 91. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim
önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı
hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde
hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve
tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya
işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle
zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir
şekilde gerçekleştirilen,
...
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama
veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin
koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer
ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu
işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın
yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. "
2. Yargıtay
Kararları
26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 23/3/2016 tarihli ve
E.2015/4488, K.2016/4813 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanun’un 141/1-e
maddesi ile 'Kanuna uygun olarak yakalandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına veya beraatlerine karar verilenler için tazminat' ödenmesi kabul
edilmiş olup, davacının kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlaması nedeniyle
şüpheli sıfatıyla 23.10.2011 günü saat 15:30 sıralarında yakalandığı ve
akabinde karakola götürüldüğü, davacının şüpheli sıfatıyla kolluk tarafından
ifadesi alındıktan sonra gözaltına alındığı ve ertesi gün serbest bırakıldığı,
yapılan soruşturma sonunda davacı hakkında, gözaltına alındığı suç nedeniyle
İstanbul ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin ... sayılı 13.02.2014 tarihli ilamıyla
beraatine hükmedilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu ve bunun
sonucu olarak hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar maddi ve
manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle
tazminat talebinin reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
27. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/5/2016 tarihli ve
E.2015/11001, K.2016/7842 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"…gözaltına alındığı suç nedeniyle Antalya ... Ağır Ceza
Mahkemesi'nin ... sayılı 03.10.2011 tarihli ilamıyla beraatine hükmedilmesi
nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu ve bunun sonucu olarak sembolik bir
miktar maddi ve manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken,
'davacının suç işleme eğilimi içerisinde bulunduğu, yoğun suç şüphesiyle
gözaltına alındığı ve makul sürede içinde ifadesi alınıp serbest bırakıldığı,'
gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi... [kanuna
aykırıdır.]"
28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/6/2013 tarihli ve
E.2013/8808, K.2013/15869 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Yapılan soruşturma sonunda
davacı hakkında, yakalanıp gözaltına alındığı suçtan 12.05.2010 tarihinde
beraat hükmü verilmesi nedeniyle bu yakalamanın hukuka aykırı olduğu ve bunun
sonucu olarak hak ve nesafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar manevi
tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken 'davacının, şüpheli
davranışları nedeniyle hakkında makul şüphe oluştuğu ve delil yetersizliği
nedeniyle hakkında beraat karan verildiğinden' bahisle manevi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
29. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 21/1/2014 tarihli ve
E.2013/27015, K.2014/1040 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...incelenen dosya kapsamına göre,
davacının hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 09.02.2010 tarihinde
yakalanıp gözaltına alınıp ertesi gün savunmasının alınmasından sonra nakti
kefalet karşılığında serbest bırakılması ve yapılan soruşturma sonunda davacı
hakkında, gözaltına alındığı suçtan 18.03.2011 tarihinde ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu ve
bunun sonucu olarak hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar
tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken 'davacının, kanuni gözaltı
süresi içinde serbest bırakıldığı' gerekçesiyle tazminat talebinin reddine
karar verilmesi... [kanuna
aykırıdır.]"
30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 27/5/2014 tarihli ve
E.2014/5935, K.2014/12895 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...davacının Uyuşturucu ticareti
yapma ve Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçları nedeniyle
04.03.2007 günü gözaltına alındığı, 08.03.2007 – 05.06.2008 tarihleri arasında
tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda davacı hakkında, tutuklandığı suçlar
nedeniyle Erzurum ... Ağır Ceza Mahkemesi'nin ... sayılı 25.11.2008 tarihli
ilamıyla beraatine hükmedilmesi nedeniyle gözaltı ve tutuklamanın hukuka aykırı
olduğu ve bunun sonucu olarak hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir
miktar manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi... [gerekir.]"
31. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/6/2014 tarihli ve
E.2014/2232, K.2014/13556 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...davacı yönünden tazminat
davasına dayanak teşkil eden ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucu
verilip kesinleşen beraat kararı ile birlikte, beraatle sonuçlanmış suça
ilişkin olarak yapılmış olan tutuklamanın haksız hale geldiğinin ve CMK'nın
100/4. maddesi uyarınca tutuklama yasağı bulunan kasten yaralama suçlarından
tutuklandığının anlaşılması nedeniyle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141/1-a ve devamı maddelerinde
belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği gözetilip, uğranıldığı iddia
olunan maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata hükmedilmesi
gerekir..."
32. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/12/2012 tarihli ve
E.2012/23022, K.2012/26057 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Haksız tutuklama nedeniyle
tazminat davalarında 02.05.1977 gün 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında
belirtildiği üzere beraat kararı gerekçesinin irdelenmesine olanak bulunmadığı
ve davacının tazminat davasına dayanak ceza dava dosyasında yapılan yargılama
sonucu atılı suçlardan beraat etmiş olması karşısında, Koruma Tedbirleri
Nedeniyle Tazminat Verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141/1 ve devamı
maddelerinde belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği, bu nedenle
uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata
hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, davacının kendi ikrarıyla gözaltına ve
tutuklanmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle davanın 5271 sayılı CMK'nın
144/1-e maddesi gereğince reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
B. Uluslararası
Hukuk
1. Sözleşme
Hükümleri
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük
ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özgürlük ve güvenlik
hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule
uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme
tarafından verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;
b) Kişinin, bir mahkeme tarafından
yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın
öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak
yakalanması veya tutulması;
c) Kişinin bir suç işlediğinden
şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul
gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere
yakalanması ve tutulması;
d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi
için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili
merci önüne çıkarılmak üzere yasaya uygun olarak tutulması;
e) Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını
engellemek amacıyla, hastalığı yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkol
veya uyuşturucu madde bağımlılarının veya serserilerin yasaya uygun olarak
tutulması;
f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke
topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da
iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
2. Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.
3. İşbu maddenin 1.c fıkrasında
öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç
veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin
önüne çıkarılması zorunlu olup, bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da
yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Salıverilme, ilgilinin
duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir.
4. Yakalama veya tutulma yoluyla
özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu
hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve, eğer tutulma yasaya aykırı
ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir
yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına
sahiptir."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Kararları
a. Tazminat
Hakkının Kapsamına ve Tazminatın Niteliğine İlişkin Olarak
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
Sözleşme'nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı,
ulusal bir makam veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer
fıkralarından birinin ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya
[BD], B. No: 24952/94, 18/12/2002, § 49).
35. Ulusal bir makamın Sözleşme'nin 5. maddesinin diğer
hükümlerinden herhangi birinin ihlaline dair doğrudan veya esasa dayalı bir
tespitinin olmaması hâlinde 5. maddenin (5) numaralı fıkrasının uygulanabilmesi
için AİHM'in öncelikle böyle bir ihlalin varlığını tespit etmesi gerekir (Nechiporuk
ve Yonkalo/Ukrayna, B. No: 42310/04, 21/4//2011, § 229; Yankov/Bulgaristan,
B. No: 39084/97, 11/12/2003, §§ 190-193). Öte yandan Sözleşme'nin 5. maddesinin
(5) numaralı fıkrasının uygulanabilirliği, ulusal makamlarca herhangi bir ihlal
durumunun tespit edilmesine veya söz konusu ihlal meydana gelmeseydi tutuklunun
salıverilecek olmasının kanıtlanmasına bağlı değildir (Blackstock/Birleşik
Krallık, B. No: 59512/00, 21/6/2005, § 51). Yakalama ya da tutuklama ulusal
hukuk bakımından hukuka uygun kabul edilse de Sözleşme'nin 5. maddesine aykırı
olabilir ve bu durumda anılan maddenin (5) numaralı fıkrası uygulanabilir hâle
gelir (Harkman Estonya, B.No: 2192/03, 11/7/2006, § 50).
36. Sözleşme'nin 5. maddesinin ilk dört fıkrasına aykırı
olan koşullarda özgürlükten mahrum bırakmanın meydana geldiği durumlarla ilgili
olarak tazminat başvurusunda bulunmanın mümkün olması hâlinde (5) numaralı
fıkraya da uyulmuş olur (Michalák/Slovakya, B. No: 30157/03, 8/2/2011, §
204; Lobanov/ Rusya, B. No: 16159/03, 16/10/2008, § 54). Bu bağlamda
AİHM'in kararından ya önce ya da sonra icra edilebilir bir tazminat hakkı
mevcut olmalıdır (Stanev/Bulgaristan [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012,
§§ 183, 184). Buna karşılık 5. maddenin ilk dört fıkrasına aykırı olan
koşullarda özgürlükten mahrum bırakma olmasına rağmen tazminat imkânının
bulunmaması hâlinde (5) numaralı fıkra ihlal edilmiş olacaktır. Ancak bu durum
AİHM'in Sözleşme'nin 41. maddesi uyarınca adil tazmin yoluyla tazminata
hükmetme konusundaki yetkisine halel getirmez (Brogan ve diğerleri/Birleşik
Krallık, B. No: 11209/84, 29/11/1988, § 67).
37. AİHM'e göre tazminat hakkından etkili bir biçimde
yararlanılması sağlanmalıdır (Ciulla/İtalya, B. No: 11152/84, 22/2/1989,
§ 44). Tazminat hem kuramsal düzeyde (Dubovik/Ukrayna, B. No:
33210/07-41866/08, 15/10/2009, § 74) hem de uygulamada elde edilebilir
olmalıdır (Chitayev ve Chitayev/Rusya, B. No: 59334/00, 18/1/2007, §
195). Yerel makamların, tazminat taleplerini değerlendirirken aşırı düzeyde
biçimci olmadan, 5. maddenin hükümlerine uygun olarak ulusal hukuku
yorumlamaları ve uygulamaları gerekir (Fernandes Pedroso/Portekiz, B.
No: 59133/11, 12/6/2018, § 137; Shulgin/Ukrayna, B. No: 29912/05,
8/12/2011, § 65).
38. Öte yandan tutuklu yargılama süresinin cezadan
düşülmesi -maddi nitelikte olmaması nedeniyle- 5. maddenin (5) numaralı
fıkrasına göre gerekli olan tazminat kapsamında sayılmaz (Wloch/Polonya (2),
B. No: 33475/08, 10/5/2012, § 32). Ayrıca anılan fıkradaki tazminat hakkı
yalnızca maddi zarar için değil aynı zamanda bir kişinin 5. maddenin ilk dört fıkrasındaki
hükümlerin ihlali sonucu maruz kaldığı sıkıntı, kaygı ve gerilim için de
tazminat hakkını içerir. Bu bağlamda AİHM, ulusal hukuka göre manevi
nitelikteki zararlar için tazminat ödenememesinin Sözleşme'nin 5. maddesinin
(5) numaralı fıkrasındaki güvenceye aykırı olduğunu tespit etmiş ve anılan
fıkranın ihlal edildiğine karar vermiştir (Khachatryan ve diğerleri/Ermenistan,
B. No: 23978/06, 27/11/2012,§§ 158, 159; Sahakyan/Ermenistan, B. No:
66256/11, 10/11/2015, § 31).
39. Diğer taraftan 5. maddenin (5) numaralı fıkrası,
Sözleşme'ye taraf devletlerce ilgili kişiye, ihlal sebebiyle uğradığı zararı
kanıtlayabilmesine bağlı olarak tazminat verilmesine ilişkin bir yasak
getirmemektedir. Fakat tazmin edilecek maddi veya manevi bir zararın olmadığı
hâllerde tazminat söz konusu olamaz (Wassink/Hollanda, B. No:12535/86,
27/9/1990, § 38). Bununla birlikte hukuki olmayan tutuklamadan ileri gelen
manevi zarara dair kanıtın gerekli kılınmasında aşırı biçimcilik tazminat
hakkıyla uyumlu değildir (Danev/Bulgaristan, B. No: 9411/05, 2/9/2010,
§§ 34, 35).
b. Beraat Hükmü
Verilmesinin Tazminat Hakkıyla Bağlantısına İlişkin Olarak
40. AİHM'in Norik Pogosyan/Ermenistan (B. No:
63106/12, 22/10/2020) kararına konu olayda başvurucu, Sözleşme'nin 5.
maddesinin ilk dört fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesi
talebinde bulunmamıştır. AİHM, bu nedenle başvurucunun davasında yerel
mahkemeler tarafından böyle bir ihlalin tespit edilip edilmediğinin
belirlenmesi gerektiği sonucuna varmıştır (Norik Pogosyan/Ermenistan, §
31).
41. Anılan başvuruda, beraatin bir sonucu olarak
tutukluluğun iç hukuka göre hukuka aykırı olarak görülmesi nedeniyle Sözleşme'nin
5. maddesinin (5) numaralı fıkrasının uygulanabilir olduğu ileri sürülmüştür.
AİHM, üst mahkemenin bir alt mahkemenin iç hukuka göre karar verirken hata
yaptığına dair daha sonraki bir bulgusunun tutuklulukla ilgili geriye yönelik
etki doğurmaması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca ceza yargılamalarında verilen
mahkûmiyetin iç hukukun esasa ilişkin hükümlerini ihlal etmesi de tutuklamayı
otomatik olarak hukuka aykırı hâle getirmeyecektir (Norik
Pogosyan/Ermenistan, § 32).
42. AİHM, somut başvuruya dair beraat etmiş bir kişiye
hukuka aykırı olarak özgürlükten yoksun bırakılmasının sonucunda tazminat hakkı
sağlayan Ermeni iç hukuk sistemine dikkati çekmiştir. Buna yönelik iç hukukta
yer alan hükümler ulusal yargı mercilerince beraat eden kişiye "hukuka
aykırı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı için" uğradığı maddi zarar
dolayısıyla tam tazminat hakkı verdiği şeklinde yorumlanmıştır. AİHM,
ulusal yargı organlarının yorumundan hareketle "İlgili hükümler
nihayetinde beraat eden bir kişinin tutukluluğunun hukuka aykırı olarak
görüldüğü şeklinde işlemektedir." sonucuna ulaşmıştır. AİHM'e göre
ilgili hukuk kuralları kesin terimlerle ifade edilmiştir ve yorumları ve
uygulanma şekli, davalı devletin en yüksek adli makamı tarafından onaylanmıştır
(Norik Pogosyan/Ermenistan, § 33).
43. AİHM; iç hukukun kesin bir beraat durumunda sanığın
yargılamalar sırasındaki tutukluluğu için tazminat alma hakkına sahip olmasını
öngördüğü durumlarda, bu tür bir otomatik tazminat hakkının kendi başına
söz konusu tutukluluğun hukuka aykırı olarak nitelendirilmesi gerektiği
anlamına gelmediğini vurgulamaktadır. AİHM'e göre Sözleşme'nin 5. maddesinin
(5) numaralı fıkrasının yalnızca ceza yargılamasının beraatle sonuçlandırıldığı
gerekçesiyle böyle otomatik bir tazminat hakkı yüklediği söylenemezken
bu hükmün gereklerine uyacak hukuki çözümlerin seçimi, iç hukuk tarafından
belirlenecek bir politika tercihi olarak kalacaktır. Bu bağlamda AİHM, Ermeni
hukukuna göre başvurucunun yalnızca beraatinin bir sonucu olarak tazminat alma
hakkına sahip olduğunu değil aynı zamanda tutukluluğunun da iç hukuk anlamında hukuka
aykırı olarak kabul edildiğini not etmiştir (Norik Pogosyan/Ermenistan,
§ 34).
44. AİHM başvurucunun tutukluluğunun beraatini takiben iç
hukuk anlamında hukuka aykırı hâle geldiği ve yerel mahkemeler tarafından bu
şekilde değerlendirildiği gözönünde bulundurulduğunda davanın özel koşullarında
Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının teminatlarının esasen ihlal
edildiğinin ulusal düzeyde tespit edildiği ve bu nedenle aynı maddenin (5)
numaralı fıkrasının başvurucunun davasına uygulanabilir olduğu sonucuna
varmıştır (Norik Pogosyan/Ermenistan, § 36).
45. Öte yandan AİHM Mergen ve diğerleri/Türkiye
(B. No: 44062/09…, 31/5/2016) kararında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendi bağlamında tazminat davası açma yoluna
ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Anılan karara konu olay bağlamında
Hükûmet başvurucuların gözaltına alınmalarının hukuka uygun olmadığı iddiaları
bakımından -haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması
nedeniyle- söz konusu tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği itirazında
bulunmuştur. AİHM, anılan bent uyarınca tazminat talep edilmesi için
özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun tespitinin gerekmediğinin
altını çizmiş ve bu dava kapsamında böyle bir incelemenin yapıldığına dair
örnek sunulmadığına değinerek Hükûmetin itirazını kabul etmemiştir (Mergen
ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-37).
46. Buna karşılık AİHM'in Adıgüzel ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 65126/09, 13/2/2018) kararına konu olayda ilk
derece mahkemesi isnat edilen olayların kanun tarafından suç olarak
düzenlenmemiş olması (suçun unsurları itibarıyla oluşmaması) gerekçesiyle
başvurucuların beraatine karar vermiştir. Başvurucuların anılan suç kapsamında
uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirlerinin Sözleşme'nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına aykırı olduğu iddiaları bakımından AİHM 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun tüketilmesi gerektiğine
hükmetmiştir.
47. AİHM anılan kararda Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendine dayanarak tazminat ödenmesi için ulusal
mahkemelerin -normal olarak- değerlendirmelerini söz konusu kişinin serbest
bırakılmasına dayandırdıklarına değinmekle birlikte somut olayda başvurucular
hakkındaki beraat kararının nedeninin anılan tedbirlerin hukuka aykırılığıyla
ilgili de bir tespit içerdiğine vurgu yapmış ve anılan bent kapsamında dava
yolunun -somut olayın koşullarında- etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kararda
ayrıca başvurucuların Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendine dayanarak da tazminat isteminde bulunabileceklerine dikkat çekilmiştir
(Adıgüzel ve diğerleri/Türkiye, §§ 35-39).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
48. Anayasa Mahkemesinin 21/10/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Genel
Açıklamalar
49. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme
kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin
yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili
merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum
için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu,
bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim
veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin
yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya
da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim
kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere,
yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve
bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç
hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma
yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz
saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne
çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın
hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal ve savaş hallerinde
uzatılabilir.
Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı,
yakınlarına derhal bildirilir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi
tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre, Devletçe ödenir."
50. Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenmiş olan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı bireylerin keyfî olarak özgürlüklerinden yoksun
bırakılmalarını önlemeye yönelik güvenceler içeren temel bir hak niteliğindedir
(Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
Kişilerin keyfî olarak hürriyetinden yoksun bırakılmaması, hukukun üstünlüğüyle
bağlı olan bütün siyasal sistemlerin merkezinde yer alan en önemli güvenceler
arasındadır. Bireylerin özgürlüklerine yönelik müdahalenin keyfî olmaması,
olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de uygulanması gereken
temel bir güvencedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, § 347).
51. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ifade edildikten
sonra bu hakka yönelik sınırlama nedenleri ikinci ve üçüncü fıkralarda tahdidî
olarak sayılmıştır. Anılan maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve
sekizinci fıkralarında ise hürriyeti kısıtlanan kişilere tanınan yakalama
veya tutuklama sebepleri ile iddiaların bildirilmesi, yakalanan kişinin
hâkim önüne çıkarılma süresi, yakalama veya tutuklamanın yakınlara
bildirilmesi, tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı, hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı yargı merciine başvurma hakkı şeklindeki
güvencelere yer verilmiştir. Maddenin son (dokuzuncu) fıkrasında ise ilk sekiz
fıkrada yer alan esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları
zararların -tazminat hukukunun genel prensiplerine göre- devlet tarafından
ödeneceği belirtilmiştir.
52. Buna göre Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı yönünden ilk sekiz fıkrada yer alan güvenceleri tamamlayan ve onlara
riayet edilmemesi sonucunda ilgililere tazminat ödenmesini zorunlu kılan bir
işleve sahiptir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, bireylerin fiziksel
özgürlüklerini -bir diğer ifadeyle hareket serbestliklerini- teminat altına
alan bir niteliğe sahip olup bu özelliği dolayısıyla diğer birçok temel hak ve
özgürlüğün kullanılabilmesi için ön koşul vasfındadır. Bu itibarla Anayasa
koyucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden güvencelerin belirlenmesi
amacıyla ayrıntılı düzenlemelere yer vermesinin yanında bunlara aykırı işlemler
dolayısıyla oluşan zararlar için de bir tazmin mekanizması öngördüğü
söylenebilir.
53. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki
tazminat hakkının yansımalarından biri hatta en önemlisi 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açabilme
imkânıdır. Bu bağlamda kanun koyucu, Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkını suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında uygulanan bazı koruma tedbirleri yönünden hayata
geçirmek için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde birtakım düzenlemeler
gerçekleştirmiştir. Buna göre suç soruşturması veya kovuşturması sırasında "kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen", "kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan", "kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden
tutuklanan", "kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul
sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen", "mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği
süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda
öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla
cezalandırılan", "yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı
hâllerde sözle açıklanmayan", "yakalanmaları veya
tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen" ve "yakalama veya
tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan" kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını
devletten isteyebilmeleri mümkündür.
54. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde ise bu davaların
görülmesine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Buna göre kişiler, karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilirler. Ayrıca tazminat istemi, zarara uğrayanın oturduğu
yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu
işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa en yakın
yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
55. Öte yandan Yargıtay; 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde yer alan tazminat nedenlerinin bir kısmı için koruma tedbirinin
uygulandığı ceza davasında verilen hükümlerin kesinleşmesi gerektiğini, bir
kısım tazminat istemi bakımından ise böyle bir zorunluluğun bulunmadığını kabul
etmektedir. Yargıtay tarafından bu ayrım yapılırken tazminat istemine konu
taleplerin (incelemenin) asıl davanın sonucunu etkileyip etkilememesi veya onun
sonucuna bağlı olup olmamasının ölçütlerinin dikkate alındığı görülmektedir. Bu
kapsamda yapılan değerlendirmede "gözaltı süresi dolmasına hâkim önüne
çıkarılmayan", "kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden
tutuklanan", "kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul
sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan", "yakalama veya
tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun
hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan" ya da
"yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen" kişilerin
tazminat istemleri konusunda asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün
kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bununla
birlikte Yargıtay asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek
kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen
karar veya hükmün kesinleşmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda
"uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen", "mahkûm
olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden
fazla olan" veya "işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın
sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla
cezalandırılanlar" hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak
verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunduğu ifade edilmiştir
(ilgili kararlardan biri için bkz. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/7/2015
tarihli ve E.2014/20624, K.2015/12265 sayılı kararı).
56. Sonuç olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan birçok güvenceye karşılık
oluşturacak şekilde tazminat talep etme nedenlerine yer verildiği
görülmektedir. Anılan Kanun maddesinde düzenlenen tazminat nedenlerinden
hangilerinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan
güvencelere karşılık geldiğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu bağlamda
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
- (a) bendinde yer alan "kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen" kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
- (b) bendinde yer alan "kanunî gözaltı süresi
içinde hâkim önüne çıkarılmayan" kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinin
beşinci fıkrasında,
- (c) bendinde yer alan "kanuni hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan" kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
ve dördüncü fıkralarında,
- (d) bendinde yer alan "kanuna uygun olarak
tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu
süre içinde hakkında hüküm verilmeyen" kişilerin Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasında,
- (f) bendinde yer alan "mahkûm olup da gözaltı
ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya
işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle
zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan" kişilerin Anayasa'nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasında,
- (g) bendinde yer alan "yakalama veya tutuklama
nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen
olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan" kişilerin
Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü ve sekizinci fıkralarında,
- (h) bendinde yer alan "yakalanmaları
veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen" kişilerin Anayasa'nın
19. maddesinin altıncı fıkrasında,
- (k) bendinde yer alan "yakalama veya tutuklama
işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan"
kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerinin
ihlal edildiğini söylemek mümkündür.
57. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi suç soruşturması ve
kovuşturması sırasında uygulanan koruma tedbirleriyle bağlantılı olarak kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda
birçok şikâyet türü bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer alan
tazminat davası açma imkânının bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken
etkili bir başvuru yolu olduğunu ifade etmiştir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi;
i. Kanunda öngörülen azami gözaltı süresinin aşıldığı
veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu ya da gözaltı
süresinin makul olmadığı iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay
içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061,
8/4/2015, §§ 64-72; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017,
§§ 35, 36).
ii. Tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvuruya konu tutuklama
tedbirinin uygulandığı soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile
sonuçlanmış olması veya kovuşturma sonucunda beraat kararı verilmesi durumunda
-anılan kararların kesinleşmiş olması şartıyla- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat davası açma imkânının
bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu
değerlendirmesinde anılan fıkranın (e) bendinde yer alan tazminat nedeninin
yanı sıra (a) bendinde yer alan ve özgürlüğün kısıtlanmasının hukuka aykırılığı
dolayısıyla tazminat istemine olanak sağlayan başvuru yolunun etkililiğini
dikkate almaktadır. Bu bağlamda (e) bendine göre beraat veya kovuşturmaya yer
olmadığı kararına dayalı olarak kısıtlanan özgürlük sebebiyle açılan tazminat
davasında özgürlüğün -tutuklama yoluyla- kısıtlanmasının hukuka uygun
olmadığının da dile getirilebileceğini vurgulamaktadır (Kamil Erdoğan,
B. No: 2017/4023, 19/4/2018, § 40; Fatma Maden, B. No: 2016/28719,
17/7/2018, § 49; Ertuğrul Raşit Benal, B. No: 2016/25245, 17/7/2018, §
42).
iii. Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan
haklardan yararlanma isteği yerine getirilmeden tutuklanan kişilerin 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesine göre tazminat istemleri konusunda karar vermek
için -ilgili Yargıtay kararlarından hareketle- asıl davada hüküm verilmesini veya
verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek olmadığını ve tutuklama kararı
verilirken kanuni haklardan yararlandırılmama hâlinde ceza davasının
sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının mevcut olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle de
müdafi görevlendirilmeden tutuklama kararı verildiği iddiasına ilişkin olarak
bireysel başvurunun incelendiği tarihte başvurucunun tahliye edilmiş olması
durumunda öncelikle anılan tazminat davası yolunun tüketilmesi gerektiğini
kabul etmiştir (Adem Gedik, B. No: 2013/2950, 14/10/2015 § 39; Mehmet
Sedek Zengin, B. No: 2015/819, 22/11/2018, § 53).
iv. Tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aştığı
veya tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiaları bakımından 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının bireysel
başvuru öncesinde tüketilmesi gerekip gerekmediğiyle ilgili olarak başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun suç isnadına bağlı olarak
tutulmasının sona erip ermediğinin önem taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesi başvurucunun tahliyesine karar verilmesi ya da ilk
derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilerek tutulmanın niteliğinin değişmesi
(hükme bağlı hâle gelmesi) durumunda anılan tazminat davası yolunun bireysel
başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu değerlendirmesinde
de anılan tazminat davasının açılması için tutuklamaya konu soruşturmanın
sonuçlanmasının veya kovuşturmada verilen hükmün kesinleşmesinin gerekmediği yönündeki
Yargıtay kararlarına vurgu yapmaktadır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No:
2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500,
29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018,
§§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
v. Buna karşılık bireysel başvurunun incelenmesinin
Anayasa Mahkemesi önünde devam ettiği süreçte 5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesinde yer alan hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık dava açma
süresinin geçmiş olması durumunda anılan başvuru yolunun ulaşılabilir
olmadığını değerlendirmekte ve bu başvuru yolunun tüketilmemiş olmasını bir
kabul edilemezlik nedeni olarak görmemektedir (Abdullah Akyüz [GK], B.
No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 44-50; Halas Aslan, B. No: 2014/4994,
16/2/2017, §§ 48-50).
vi. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen
olağanüstü hâl döneminde tutukluluğa ilişkin incelemelerin hâkim veya mahkeme
huzuruna çıkarılmadan, dosya üzerinden (duruşma açılmadan) yapılmasıyla ilgili
iddialar bakımından ise başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması koşuluyla -olağanüstü hâl dönemi için Erdal
Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 215-246) kararında
belirlediği on sekiz aylık sınırın üzerindeki süreler bakımından- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun tüketilmesi gerektiğine
karar vermiştir (Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§
166-177). Yine olağan dönemde tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak
yapılmasına ilişkin olarak anılan yolun tüketilmesini zorunlu görmüştür (Kadir
Ayhan, B. No: 2020/20083, 10/3/2021, §§ 37-60).
vii. Yakalama nedenlerinin ve yakalamaya esas
suçlamaların bildirilmediği iddiaları bakımından -Yargıtay kararlarından
hareketle- anılan tedbire konu soruşturma veya kovuşturma süreci sonuçlanmamış
olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun
bireysel başvuru yolu öncesinde tüketilmesi gerektiği sonucuna varmıştır (Deniz
Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 53; Mehmet Bilal Çolak, B.
No: 2017/25971, 30/10/2018, § 87).
viii. Tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği ya da
sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak da bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya ilk derece mahkemesince
mahkûmiyet hükmü verilerek suç isnadına bağlı tutulması sona ermiş başvurucular
yönünden anılan tazminat yolunun bireysel başvuru yolu öncesinde tüketilmesi
gerektiğine karar vermiştir (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018,
§§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40; Özgür
Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60).
ix. Yine aynı durumdaki başvurucuların tutukluluk
incelemeleri sonucunda verilen kararların tebliğ edilmediği, tahliye
taleplerinin ve tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz taleplerinin
değerlendirilmediği veya buna cevap verilmediği, tutukluluğa itiraz
sonuçlarının tebliğ edilmediği, tutukluluğun devamına dair kararların geç
tebliğ edildiği, bu kararlara süresinde yapılan itirazların ise çok uzun süreler
sonra karara bağlandığı şikâyetleri ile ilgili olarak da anılan tazminat
yolunun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (Ali
Efendi Peksak (2), B. No: 2017/37727, 12/9/2019, §§ 56-67; Özgür Arıbaş,
§§ 57-60; Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 15/11/2018, §§ 65-69; Abdurrahim
Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §§ 80-86, 81-85; Mehmet Aslan,
B. No: 2018/14190, 8/9/2020, § 36; Mehmet Tuncay, B. No: 2017/8528,
29/9/2020, § 116; Serkan Başer, B. No: 2017/15410, 30/9/2020, §§ 81, 82;
F.A. (2), B. No: 2018/2521, 10/10/2019, §§ 63-65; F.A., B. No:
2017/38209, 11/9/2019, §§ 74, 75; Resul Darama, B. No: 2018/251,
18/7/2019, §§ 83, 84).
x. Tahliye kararlarının geciktirilerek infaz edildiği
iddiası yönünden de 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki tazminat yolunun
bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiğine karar vermiştir (A.A.,
B. No: 2016/59578, 12/2/2020, §§ 36-40).
B. Adli Yardım
Talebinin İncelenmesi
58. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013)
kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde
güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan
başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
59. Başvurucu; arama ve elkoyma tedbirleri nedeniyle
zarara uğradığını, bu tedbirlerin meşru bir sebebinin bulunmadığını, soruşturma
sonucunda hakkında dava açılmamasının bu tedbirlerin haksız olduğunu
gösterdiğini, buna rağmen açtığı tazminat davasının haksız bir şekilde
reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 20. ve 21. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda,
başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak
başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle
ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde
belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No:
2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900,
21/1/2021, §§ 21-26).
61. Somut olayda başvurucu, arama ve elkoyma kararlarının
hukuka aykırı olduğunu soyut olarak ifade etmiş ve bu hukuka aykırılığın hangi
nedenle olduğu hususunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Başvurucu, terörle
bağlantılı bir soruşturma kapsamında uygulanan söz konusu tedbirlerin hangi
sebeple meşru amaçtan yoksun olduğu hususunda da bir izahta bulunmamıştır.
Ayrıca başvurucu, anılan tedbirlerin hukuka aykırı olduğuna yönelik iddiasının
dayanaklarını derece mahkemeleri önündeki yargılama süreçlerinde de ortaya
koymuş değildir. Bu itibarla başvurucu, soyut şekilde dile getirdiği bu
bölümdeki ihlal iddialarına ilişkin olarak delillerini sunma ve özel hayata
saygı hakkının hangi nedenle ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiaların temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama
Nedenlerinin Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
63. Başvurucu, gözaltı sürecinde kendisine suçlamalara
dair veya tutulma nedenlerine ilişkin bir bilgilendirmenin yapılmadığını
belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
64. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17). Anayasa Mahkemesi, suç isnadıyla yakalanan kişilerle
ilgili olarak yakalama nedenlerinin veya suçlamaların -yakalama sırasında-
bildirilmediği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Deniz Özfırat,
§§ 42-54).
65. Buna karşılık başvurucu tarafından anılan madde
kapsamında açılan tazminat davasında bu yönde bir iddianın ileri sürülmediği ve
buna bağlı olarak tazminat talep edilmediği görülmektedir. İlgili dava
belgeleri incelendiğinde başvurucunun derece mahkemeleri önünde bu yönde bir
iddia veya isteminin bulunmadığı, yargı mercilerince de bu hususta herhangi bir
inceleme ya da değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Gözaltının
Hukuka Aykırı Olmasına Rağmen Tazminat İsteminin Kabul Edilmediğine İlişkin
İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
67. Başvurucu iki gün süreyle hukuka aykırı olarak
gözaltında tutulduğunu, buna rağmen açtığı tazminat davasının kabul
edilmediğini, tazminat için kovuşturmaya yer olmadığına veya beraate karar
verilmesinin zorunlu olmadığını zira 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde diğer
durumlar için de tazminata imkân tanındığını belirterek Anayasa'nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka aykırı
olduğundan bahisle açılan tazminat davasının kabul edilmemesi olduğundan
iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamındaki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.
69. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17). Bu bağlamda bireysel başvuruda
ileri sürülen iddia bakımından olağan kanun yollarının usulünce tüketilip
tüketilmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
70. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen kişilerin uğradıkları
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini talep edebilecekleri ifade
edilmiştir. Anılan bent uyarınca açılacak tazminat davalarında ilgili yargı
mercilerince söz konusu koruma tedbirlerinin kanuna uygun olup olmadığı
konusunda bir belirleme yapılacak ve eğer bir hukuka aykırılık saptanırsa
uğranılan zararlara karşılık tazminata hükmedilecektir.
71. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendinde suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin
de maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri
belirtilmiştir. Bir başka ifadeyle (e) bendi uyarınca haklarında yakalama veya
tutuklama tedbiri uygulanan kişilerle ilgili olarak soruşturmanın sonunda kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiği ya da kovuşturmanın sonunda beraate hükmedildiği
durumlarda anılan tedbirlerin kanuna uygun olup olmadığından bağımsız olarak
tazminat imkânı tanınmıştır.
72. Buna göre kanun koyucu suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında uygulanan yakalama ya da tutuklama tedbirleriyle ilgili
olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e)
bentlerinde iki ayrı tazminat istem nedeni öngörmüştür. Fıkranın (a) bendinde
yakalama veya tutuklama tedbirinin "kanunlarda belirtilen koşullar
dışında" olması, (e) bendinde ise "kanuna uygun olarak
yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra" kişiler hakkında
"kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi" tazminat
nedeni olarak düzenlenmiştir. Bir başka anlatımla kanun koyucu; yakalama veya
tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırılığı söz konusu olduğunda (a) bendi
uyarınca bu tedbirler hukuka uygun olsa da sonuçta kovuşturmaya yer olmadığı
veya beraat kararı verilmesi durumunda ise (e) bendi uyarınca tazminata
hükmedilmesi gerektiği şeklinde bir ayrıma gitmiştir.
73. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi yakalama ve tutuklama tedbirlerinin kanuna (hukuka) aykırı
olduğu iddiasına dayanarak tazminat istemine izin verdiğinden buradaki tazminat
nedeninin Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin 19.
maddesinin üçüncü fıkrasına karşılık geldiği konusunda bir tereddüt
bulunmamaktadır.
74. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 19.
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında sözü edilen yakalama kavramının
özerk bir anlama ve 5271 sayılı Kanun'da düzenlenen yakalama müessesinden daha
geniş bir içeriğe sahip olduğunu, anayasal anlamda suç isnadına bağlı
yakalamanın kişinin fiziksel özgürlüğünden yoksun bırakıldığı andan
tutuklandığı veya tutuklanmaksızın serbest bırakıldığı ana kadar devam eden tüm
süreci kapsadığını, bu bağlamda Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen yakalama
kurumuna 5271 sayılı Kanun'daki gözaltının da dâhil olduğunu ifade etmiştir (Hasan
Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, § 49).
75. Dolayısıyla başvurucuların yakalama, gözaltı veya
tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiğini
ileri sürerek yaptıkları bireysel başvurularda 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında bu koruma tedbirlerinin
kanuna aykırı olduğundan bahisle tazminat davası açmaları -ve bu dava
bakımından olağan kanun yollarını yöntemince tüketmeleri- hâlinde başvuru
yollarının tüketildiğinin kabulü gerekmektedir.
76. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendinde düzenlenen tazminat istem nedeninin
Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasındaki güvencelerden biriyle
bağlantısının olup olmadığının da belirlenmesi gerekmektedir. Zira Anayasa'nın
19. maddesinin dokuzuncu fıkrası anlamında tazminat hakkının ihlal edildiğinin
söylenebilmesi için en başta maddenin ilk sekiz fıkrasında yer alan
güvencelerin herhangi birine aykırılığın varlığını tespit etme zorunluluğu
bulunmaktadır.
77. Anayasa Mahkemesi Hasan Akboğa kararında,
kanun koyucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendindeki düzenlemeyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki
güvencenin ötesine geçerek maddenin ilk sekiz fıkrasındaki güvencelere aykırı
olmayan müdahalelerde bile kişinin beraat etmesi veya kişi hakkında
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda tazminat ödenmesini
güvenceye bağladığına dikkati çekmiştir (Hasan Akboğa, § 68).
78. Bu kapsamda haklarındaki soruşturma süreci
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla veya kovuşturma süreci beraat kararıyla
sonuçlanan kişilerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (e) bendi uyarınca yakalama veya tutuklama tedbirlerinin kanuna
uygun olup olmadığından bağımsız olarak tazminat isteminde bulunmaları
mümkündür. Bir başka ifadeyle anılan hükümle soruşturma veya kovuşturma sonunda
verilen karardan hareketle otomatik olarak bir tazminat ödenmesi söz konusu
olmaktadır. Hatta kanun koyucu bu bentte "kovuşturmaya yer olmadığı
veya beraat kararı verilmesi" sebebiyle öngörülen tazminat
isteminin yakalama veya tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasına
ilişkin olmadığını özellikle belirtmek için "kanuna uygun olarak
yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra" ibaresine yer vermiştir.
79. Buna karşılık soruşturmanın sonunda kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilen veya kovuşturma süreci beraat ile sonuçlanan kişiler
tarafından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendi uyarınca açılacak davada, ilgili yakalama/gözaltı veya tutuklama
tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek aynı fıkranın (a) bendi
uyarınca tazminat talep edilmesi de mümkündür. Zira (a) bendinde kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan ve tutukluluğu devam ettirilen
kişilerin tazminat hakkının bulunduğu ayrıca ve açıkça ifade edilmiştir.
80. Bir başka ifadeyle soruşturma veya kovuşturma
kapsamında hakkında yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbiri uygulanan bir kişi
-soruşturma veya kovuşturmanın sonucundan bağımsız olarak- bu tedbirlerin
kanunda belirtilen koşullar oluşmadan uygulandığını 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açacağı tazminat davasında ileri sürebilir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi de haklarında kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararı verilen
kişiler bakımından -bu kararların kesinleşmesi koşuluyla- tutuklamanın hukuki
olmadığı iddialarıyla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında düzenlenen tazminat davası açma imkânının bireysel başvuru
öncesinde tüketilmesi gerektiğine karar verirken yalnızca anılan fıkranın (e)
bendinde yer alan ve otomatik olarak tazminata erişim sağlayan hükme değil bu
kapsamda açılacak davada (a) bendi uyarınca hukuka aykırılık iddiasının da öne
sürülebilecek olmasına dayanmıştır (Fatma Maden, §§ 45-49; Türkşen
Akdamar, B. No: 2016/15712, 26/2/2020, §§ 29-32). Yargıtayın da 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının hem (a) hem de (e) bendi
kapsamındaki iki ayrı durumu aynı davada tazminata hükmedilmesi gereken durum
olarak değerlendirdiği görülmektedir (bkz. § 31).
81. Buna göre haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararı verilen kişilerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirleri dolayısıyla açtıkları tazminat davalarında anılan fıkranın (a) bendi
kapsamında bu tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı olduğunu da dile getirmiş
olmaları durumunda Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence
altına alınan tazminat hakkı yönünden başvuru yollarını tükettikleri
söylenebilir.
82. Öte yandan yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirlerinin hukuka aykırılığına dair herhangi bir iddia dile getirilmeden
yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi
uyarınca bu tedbirlerin uygulandığı soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmesi ya da kovuşturmanın beraatle sonuçlanmış olması nedeniyle tazminat
talep edilmesi durumunda Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında
güvence altına alınan tazminat hakkı bağlamında başvuru yollarının yöntemince
tüketilmiş olup olmayacağının da irdelenmesi gerekmektedir.
83. Anayasa Mahkemesi Hasan Akboğa kararında
anılan fıkrada yer alan hükmün Anayasa'nın 19. maddesiyle bağlantılı olduğunu
değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi bu çerçevede yakalama tedbirinin hukuka
uygun olduğunu belirlediği, tedbirin uygulandığı soruşturma sürecinin sonunda
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen başvurucuya tazminat
ödenmemesinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendinde öngörülen düzenlemeye aykırı olduğundan bahisle Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır (Hasan
Akboğa, §§ 69-74).
84. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (e) bendinde yer alan güvencenin Anayasa'nın 19. maddesiyle bağlantısının
olup olmadığının tespiti için salt bu bent uyarınca açılacak tazminat
davalarında yapılacak incelemenin kapsamının dikkate alınması gerekmektedir. Bu
çerçevede anılan davalarda tazminat isteminin dayanağını oluşturan yakalama,
gözaltı veya tutuklama koruma tedbirlerinin hukuka uygunluğu konusunda bir
belirleme yapılması ya da bunların hukuka aykırı olduğunun otomatik olarak
kabul edilmesi söz konusu olursa bu taktirde ilgili dava yolunun Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantısının olduğu söylenebilir (AİHM'in
aynı yöndeki yaklaşımı için bkz. §§ 40-46).
85. Buna karşılık 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılacak tazminat davalarında
başvurucuların tazminata erişmek için yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirlerinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmeleri gerekmediği gibi derece
mahkemelerinin de anılan tedbirlerin hukuka uygunluğu konusunda bir belirleme
yapmaları söz konusu değildir. Zira burada soruşturma veya kovuşturma sonucunda
verilen kararlardan hareketle yargı organlarınca yakalama, gözaltı veya
tutuklama tedbirlerinin haksız olduğu ifade edilse de bu
tedbirlerin -uygulandığı koşullarda- kanuna (hukuka) uygun olup olmadığı
yönünde bir inceleme yapılmamaktadır. Bu bent kapsamında kişilere tazminat
ödenmesi tutmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının koşullarıyla uyumlu
olmamasından değil kişilerin beraat etmesinden veya haklarında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bent kapsamında ödenen
tazminat; yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukukiliğine ilişkin bir tespitin
bulunmaması hâlinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında başvurucuların
mağdur statüsünü sona erdirmeyecektir. Esasen yakalama, gözaltı veya
tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesi -yukarıda da değinildiği üzere- ancak
söz konusu tedbirlerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi kapsamında kanuna uygun olmadığının ileri sürülmesi
hâlinde mümkün olabilir. Sonuç olarak yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin
uygulandığı soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ya da
kovuşturmada beraate hükmedilmesi dolayısıyla bu tedbirlerin haksız
olduğu şeklinde bir tanımlama tedbirlerin hukuka aykırı olduğu anlamına
gelmemektedir.
86. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendiyle getirilen tazminat talep hakkı -kanun metninde
de ifade edildiği üzere- kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan
(fakat sonrasında haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı
verilen) kişilere tanınmıştır. Dolayısıyla burada kanun koyucunun soruşturma
sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ya da kovuşturmanın
beraat ile sonuçlanması durumunda -soruşturma veya kovuşturma sonunda verilen
karardan hareketle- bu süreçlerde uygulanan yakalama, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin kanuna aykırı hâle geldiğini kabul ettiğini söylemek imkân
dâhilinde değildir. Zira böyle bir yorum anılan kanun hükmünün lafzıyla açıkça
bir çelişki içerecektir. Bir başka ifadeyle soruşturma veya kovuşturma
sonucunda verilen karar dolayısıyla bu süreçlerde haklarında yakalama, gözaltı
veya tutuklama tedbiri uygulanan kişilere otomatik olarak tazminat ödenmesi, bu
tedbirlerin de otomatik olarak hukuka aykırı olduğu anlamına gelmemektedir.
87. Bu durumda yalnızca soruşturma veya kovuşturma
sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayanılarak
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirleri dolayısıyla tazminat davası
açılması, Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından olağan başvuru yollarının
tüketildiği anlamına gelmemektedir. Zira salt soruşturma veya kovuşturma sonunda
verilen kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayanılarak anılan bent
uyarınca tazminat isteminde bulunulabilmesi anayasal bir güvence değil kanundan
kaynaklanan bir imkândır. Bunun sonucu olarak da sadece (e) bendi uyarınca
açılacak davalarda tazminat taleplerinin kabul edilmemesi veya tazminatın
yetersiz olması şeklindeki iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında bir kanun
yolu şikâyeti olarak incelenebilir.
88. Sonuç olarak yakalama, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukukiliğiyle bağlantılı olarak tazminat istemlerinin kabul
edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak
dolayısıyla uğranılan zarara göre- yetersiz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce
tüketildiğinin kabulü için başvuruya konu bu tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı
olduğunun esas itibarıyla (genel hatlarıyla da olsa) derece mahkemeleri önünde
tüm aşamalarda ileri sürülmesi gerekmektedir. Ayrıca anılan iddiaların derece
mahkemeleri önünde ileri sürüldüğünün fakat olağan kanun yollarından sonuç
alınamadığının, bir başka deyişle olağan başvuru yollarının usulünce
tüketildiğinin bireysel başvuru formunda da belirtilmesi ve buna ilişkin
olguların gösterilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi ancak bu koşullarda söz
konusu şikâyetin esasını inceleyebilir.
89. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde
başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası
bağlamında açtığı tazminat davasında derece mahkemesine sunduğu tazminat davası
dilekçesinde gözaltının hukuka aykırılığına ilişkin bir açıklama yapmadığı
anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde başvurucu genel olarak yürütülen soruşturma
sonucunda hakkında kamu davası açılmadığı gibi kovuşturmaya yer olmadığı kararı
da verilmediğine vurgu yapmış, bu nedenle uğradığı maddi ve manevi zararlardan
bahsetmiştir. İstinaf dilekçesinde ise derece mahkemesinin davasını sadece 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında
incelemesinden yakınarak anılan fıkranın diğer tüm bentlerinden de inceleme
yapılabileceğinden bahsetmiştir. Ancak başvurucu ne dava dilekçesinde ne de
istinaf dilekçesinde gözaltı işleminin -makul şüphe bulunmadığı vb. - neden
haksız olduğu, hangi sebeplerle hukuka aykırı olduğu konusunda bir açıklama
yapmıştır. Benzer şekilde başvuru formunda da sadece gözaltı işleminin kanuna
aykırı olduğunu ifade etmekle yetinmiş, bu konuda başkaca bir açıklamaya yer
vermemiştir. Dolayısıyla gözaltı tedbirinin hukukiliğine dair bir iddiayı dile
getirmeden ve derece mahkemelerinin bu yönde bir inceleme yapmalarına imkân
sağlamadan bir tazminat davası açan başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkı yönünden olağan başvuru yollarını
tüketmediği sonucuna varılmıştır.
90. Açıklana gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine yönelik bu iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN ve Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe
katılmamışlardır.
E. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
91. Başvurucu; gözaltına konu soruşturmada suçla ilgisi
olduğu düşünülen kişiler hakkında iddianame düzenlendiğini, kendisinin bu
kişilerden olmadığını, soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı
kararına isminin sehven yazılmadığını, bu durumun suçsuz olduğu gerçeğini
değiştirmediğini, haksız gözaltı nedeniyle iki gün özgürlüğünden yoksun
bırakıldığı için maddi ve manevi zarara uğradığını, buna rağmen açtığı tazminat
davasının kabul edilmediğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
92. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
93. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır."
94. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun yukarıda
bahsi geçen iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
95. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
96. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin
gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı
güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B.
No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
97. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
98. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların
muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde
incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§§ 31, 34).
99. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri
sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Yargılama sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın
sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli
bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve
diğerleri, §§ 35, 39).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
100. Somut olayda başvurucu; bir soruşturma kapsamında üç
gün süreyle gözaltında tutulduğunu, soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya
yer olmadığı kararında isminin yer almadığını ancak hakkında iddianame de
düzenlenmediğini, gözaltında tutulması nedeniyle maddi ve manevi zarara
uğradığını belirterek tazminat davası açmıştır.
101. İlk derece mahkemesi5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesine atıf yaparak tazminat isteminde bulunulabilmesi için kararın
kesinleşmesi gerektiğini, başvurucu hakkında herhangi bir kamu davasının
açılmadığını, dolayısıyla esası çözen herhangi bir mahkeme hükmünün de
verilmediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da verilmediğini ve
dolayısıyla tazminat davasının yasal şartının oluşmadığını belirterek davanın
reddine karar vermiştir. İstinaf dilekçesinde başvurucu; Başsavcılığın
kusurundan kaynaklanan usule ilişkin eksiklik gerekçe gösterilerek davanın usul
yönünden reddine karara verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, çok sayıda şüpheli
olması nedeniyle Başsavcılığın muhtemelen ismini kovuşturmaya yer olmadığı
kararına eklemeyi unuttuğunu ve söz konusu soruşturmanın kapatıldığını ileri
sürmüştür. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen
nedenlerin yerinde görülmediğini belirterek istinaf başvurusunun esastan
reddine kesin olarak karar vermiştir.
102. Somut olayda gözaltına konu soruşturmanın sonunda
Başsavcılık olay kapsamında yedi şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına dair (ek) karar vermiştir. Başsavcılığın diğer bir kısım şüpheli
hakkında ise iddianame düzenleyerek kamu davası açtığı anlaşılmaktadır. Bu
bağlamda başvurucu, hakkında sehven kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmemiş olduğunu ileri sürmektedir.
103. Bu bağlamda davanın esasının çözülebilmesi için
-başvurucunun ileri sürdüğü iddialar kapsamında- hukuki durumunun açıkça tespit
edilmesi gerekmektedir. Tazminat davasını inceleyen Mahkeme, başvurucunun ileri
sürdüğü ve davanın esasını ilgilendiren hususları açık bir şekilde tespit
etmeden ve kararında tartışmadan soyut ve genel ifadelerle davayı reddetmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi de başvurucunun iddialarına makul bir gerekçe ile yanıt
vermemiştir.
104. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki iddia ve itirazlarının
derece mahkemelerince konuyla ilgili makul ve yeterli bir gerekçe ile
karşılanmadığı anlaşılmaktadır.
105. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
106. Varılan bu sonuç karşısında tazminat davasının
duruşma açılmaksızın evrak üzerinden yapılan inceleme sonucunda reddedildiği
iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
F. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
107. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
108. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
109. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
110. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
111. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
112. İncelenen başvuruda gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin derece mahkemesi kararlarından
kaynaklandığı anlaşılmıştır.
113. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
ayrı ve açık yanıt verilmesini gerektiren konularda yeniden yargılama yapılmak
üzere Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
114. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
115. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve 3.600 TL
vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yakalama nedenlerinin bildirilmemesi dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Gözaltının hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat
isteminin kabul edilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Zühtü ARSLAN ve Hasan Tahsin GÖKCAN'ın
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE ,
E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması
amacıyla Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/46,
K.2017/12)GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
G. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
I. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/10/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun hukuka aykırı gözaltı ve elkoyma
tedbirleri üzerine açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayeti, çoğunluk
tarafından başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez
bulunmuştur.
2. Bir terör olayına ilişkin soruşturma kapsamında iki
gün gözaltında kalan başvurucu hakkında aradan geçen iki yılı aşan sürede
herhangi bir kamu davası açılmadığı gibi, kovuşturmaya yer olmadığına da karar
verilmemiştir. Başvurucu uzun süredir ne suçlanmış ne de aklanmış, tabir
yerindeyse “araf”ta bırakılmıştır.
3. Başvurucunun hukuka aykırı şekilde hürriyetinden
mahrum bırakılması ve evinin aranarak bazı materyallerine elkonulması nedeniyle
açtığı tazminat davası “davacı hakkında herhangi bir kamu davası açılmadığı,
dolayısı ile esası çözen herhangi bir mahkeme hükmünün de verilmediği, ayrıca
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da verilmediği, talebinin bu yönüyle
tazminat davasına konu edilemeyeceği” gerekçesiyle usul yönünden
reddedilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da “incelenen
dosya kapsamına göre istinaf başvurusunda bulunanların ileri sürdüğü nedenler
yerinde görülmemiş olmakla” esastan reddedilmiştir.
4. Çoğunluk, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının kanuna uygun yakalama veya tutuklamadan
sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlere
tazminat imkânı sağlayan (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının, anılan
tedbirlerin hukuka aykırılıkları genel hatlarıyla da olsa ileri sürülmedikçe,
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında incelenemeyeceğini
belirtmiştir (§§ 87-88). Çoğunluğa göre somut başvuruda başvurucu gözaltına
alınmasının neden hukuka aykırı olduğuna dair derece mahkemeleri önünde
açıklamada bulunmadığı için başvuru yollarını tüketmemiştir (§ 89).
5. Öncelikle eldeki başvuruyla aynı gün karara bağlanan Eyyüp
Güneş başvurusunda yazdığım karşıoyda belirttiğim gerekçelerle, çoğunluğun
CMK’nın 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan
tazminat davalarının reddedilmesi veya verilen tazminatın düşük bulunması
üzerine yapılan başvuruların Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası
kapsamında olmadığına dair görüşüne katılmadığımı belirtmek isterim (Eyyüp
Güneş [GK], B.No: 2017/28308, 21/10/2021, §§ 4-20).
6. Esasen mevcut başvuru, CMK’nın 141. maddesi kapsamında
açılan davaların hangi bent kapsamında açıldığının belirlenmesinin kolay
olmadığını gösteren tipik örneklerden biridir. Başvurucu dava dilekçesinde
haksız ve hukuksuz olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, pasaport, cep
telefonu, bilgisayar gibi kişisel eşyalarına el konulduğunu, serbest
bırakıldıktan sonra soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararda ismine yer verilmediği gibi hakkında bir dava da açılmadığını
belirterek ağır manevi zararlara maruz kaldığını ileri sürmüştür.
7. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında davanın
konusu “Tazminat” olarak belirtilmiş, CMK’nın 141. maddesinin hangi
fıkrası ve bendi uyarınca açıldığına ve görüldüğüne dair de herhangi bir
açıklamaya yer verilmemiştir. Mahkemeye göre davacı hakkında “5271 sayılı
CMK’nun 141-142. maddesi bağlamında [kararda 141. maddenin zikredildiği tek
yer burasıdır] kesinleşmesi şartı aranan bir karar verilmediği”nden
tazminat için gerekli “yasal şartın oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine
karar vermek gerekmiş”tir.
8. Başvurucu istinaf dilekçesinde hukuka aykırılık
iddiasına ilave olarak koruma tedbirleri nedeniyle “beraat” veya “takipsizlik”
kararının şart koşulmasının kanuna aykırı olduğunu, zira CMK’nın 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi dışında da hükümlerinin
bulunduğunu belirtmiş, dahası başta aynı fıkranın (a) bendi olmak üzere diğer
hükümlerini açıkça yazmıştır. Başvurucu benzer ifadelere bireysel başvuru
formunda da yer vermiş, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının kanuna aykırı
olduğunu ve hukuki temelinin bulunmadığını ileri sürmüştür.
9. Bu hususlar birlikte incelendiğinde, başvurucunun
gözaltına alınmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu açıkça dile getirdiği,
dahası tazminat talebini CMK’nın 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendi kapsamıyla sınırlı tutmadığını, kanunlarda belirtilen şartlar dışında
yakalanan veya tutuklananların da tazminat hakkı olduğunu belirttiği
görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun hukuka aykırılığı derece mahkemeleri
önünde yeterince dile getirmediği söylenemez.
10. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair şikayetinin kabul edilebilir olduğunu
düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Hukuka uygun gözaltı tedbiri dolayısıyla açılan
tazminat davasının reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiası çoğunluk gerekçesiyle başvuru yollarının tüketilmediği
iddiasıyla reddedilmiştir. Çoğunluk gerekçesine göre Anayasanın 19/9.
maddesinde yalnızca aynı maddenin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı tutma
nedeniyle tazminat güvencesi sağlanmış olup, başvuran tarafından bu yönde bir
başvuru yapılmadığından kabul edilemezlik sonucuna ulaşılması gerekmiştir. Çoğunluk
kararındaki özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik sonuca aşağıda açıkladığım
hukuki gerekçelerle katılamıyorum.
2. Anayasanın 19. maddesinin 9. fıkrasında kural olarak,
aynı maddedeki güvencelere aykırı biçimde yapılan özgürlüğe müdahalelere karşı
bir telafi güvencesi öngörülmektedir. Bu şekilde hak ihlalinden doğan
mağduriyetin tazminat boyutuyla giderilmesi de amaçlanmaktadır. Fakat 9.
fıkradaki güvence yalnızca önceki fıkralarda yer alan esaslara (güvencelere)
aykırı işlemleri kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle hukuka uygun koruma
tedbiri işlemleri kural olarak anayasal güvence kapsamına girmemektedir.
Fakat iç hukukumuzda yer alan 5271 sayılı CMK’nın 141/1-e madde ve bendinde
“Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen” kişilerin de
Devletten maddi ve manevi zararlarını isteyebilecekleri kabul edilmiştir.
3. Kanundaki bu düzenleme uyarınca tazminata
hükmedilebilmesi için kişilerin haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilmesi yeterlidir. Başka deyişle ilgili mahkemenin,
kişiler hakkındaki yakalama veya tutuklamanın hukuka uygunluğunu incelemesi
gerekli değildir. Kanun koyucunun, örneğin mevcut deliller karşısında dava
açılması durumunda beraatle sonuçlanması muhtemel bir soruşturmada tutuklama
tedbirine başvurulmaması icap edeceğini, bununla birlikte yargısal faaliyete
ilişkin kamu yararı gereği böyle bir işlem yapılmışsa hakkaniyet düşüncesiyle
kişinin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan Kanun koyucunun bir anlamda sonuçtan hareketle yapılan işlemlerin
yersiz bir müdahale olabileceği karinesinden hareket ettiği de söylenebilir.
Nitekim anılan (e) bendinin uygulanmasına ilişkin Yargıtay kararlarında, kanuna
uygun tutuklama yapılsa dahi kişi hakkında örneğin beraat kararı verildiğinde
bu işlemin hukuka aykırı hale geldiği ifade edilmektedir (bkz. kararın
ilgili hukuk kısmındaki Y. 12.CD.nin emsal kararları. Örneğin; …beraatine
hükmedilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu …”; 12.CD. 4.5.2016,
2015/11001 – 2016/7842).
4. Konuya böyle bakıldığında kovuşturmaya yer olmadığı
veya beraat kararıyla sonuçlanan bir soruşturmayla ilgili yakalama, gözaltı ve
tutuklama işleminin iç hukukumuzda bir anlamda sonucundan hareketle haksız
işlem olarak kabul edildiği değerlendirilebilir. Aksi durumda hukuka uygun bir
gözaltı veya yakalama işlemi nedeniyle tazminat verilmesi yolundaki davalar
adil yargılanma hakkı yönünden medeni hak kapsamında incelebilir ise de gerek
Sözleşmenin 5. maddesi, gerekse Anayasanın 19/9. maddesi kapsamına girmeyeceği
için AYM’nin konu bakımından yetkisi dışında kalacağı sonucuna ulaşılabilir.
Bununla birlikte bu konuda mevzuatını CMK 141/1-e bendi gibi düzenlediği anlaşılan
Ermenistan hakkındaki bir kararda AİHM de sonuçta Ermenistan iç hukukunda
beraatle sonuçlanan tutukluluğun sonucu itibarıyla hukuka aykırı kabul edilmiş
oluşundan hareketle, hukuka uygun tutuklama dolayısıyla tazminat yolunun
Sözleşmenin 5. maddesinin güvencesi kapsamında kaldığına karar vermiştir (bkz.
Norig Pogosyan/Ermenistan, B. No: 63106/12, 22.10.2020, par. 33-36). Benzer
yaklaşımın AYM tarafından da benimsenebileceği değerlendirilmelidir. Nitekim
AYM daha önce verdiği bir kararda, hukuka uygun yakalama, gözaltı ve tutuklama
kararları sonrasında CMK’nın 141/1-e maddesi uyarınca açılan davalara ilişkin
başvuruların da Anayasanın 19/9. Maddesinin güvencesi içerisinde olduğuna karar
vermiştir (bkz. Hasan Akboğa, B. No: 2016/10380, 27.3.2019, par. 49, 68).
Sonraki başvurularda da bu yaklaşım korunmuştur. İncelenen başvuru bakımından
da Mahkememizin önceki kararından ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun esasının incelenmesi ve sonucuna göre
bir karar verilmesi gerekmektedir.
5. İncelenen olayda ise başvuran 9.1.2015 tarihinde
gözaltına alınıp bir gün sonra serbest bırakılmış, aynı soruşturma kapsamındaki
yedi şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilip, diğer
bir kısım şüpheliler hakkında ise kamu davası açılmıştır. Başvuran hakkında ise
aradan geçen yıllara karşı herhangi bir karar verilmemiştir. Bilindiği üzere
mevzuatımıza göre yakalama soruşturma işlemlerinin tamamlanması ve/veya hakim
önüne çıkarılma amacıyla gerçekleştirilen bir koruma tedbiri olup,
yakalandıktan sonra serbest bırakılmayıp soruşturmanın tamamlanması için
alıkonulan şüpheli kanunen gözaltına alınmış sayılır (CMK m.91/4;
Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yön. m. 4).Başka deyişle bir suç
soruşturması kapsamında şüpheli olarak hakkında hukuka uygun şekilde yakalama
işlemi uygulanan kişi, CMK’nın 141/1-e maddesinde ifade edilen hukuka uygun
yakalanan kimselerdendir. Başvuru formunda başvurucu hakkında iki günlük
gözaltı işlemine karşın kamu davası açılmadığı gibi herhangi bir karar da
verilmemiş olması dolayısıyla başvurucunun tutulmasının hukuka aykırı hale
geldiği ve bu durumun CMK’nın 141/1-e madde ve bendine uyduğu halde yerel
mahkemenin bu olaya ilişkin fiili durumu (başvurana ilişkin bir karar
verilmemesinin hukuki anlamını) değerlendirmediği ifade edilmektedir (form s.
6-7). Savcılık işlemi ve fiili durum karşısında başvuranın bu talebinin yersiz
olduğu söylenemez.
6. Çoğunluk gerekçesinde ise CMK’nın 141/1-e madde ve
bendindeki düzenlemeye dayalı olarak açılacak tazminat davasının Anayasanın
19/9. maddesinin güvencesi kapsamında olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (par.
88-89). Bu gerekçeye göre ancak tutuklamanın hukuka aykırılığına dayalı olarak
bir tazminat istemi üzerine bireysel başvuruda bulunulabilecektir. Fakat bu
yaklaşım kabul edildiğinde dahi özgürlük ve güvenlik hakkı yönünden meselenin
konu bakımından yetki yönünden değerlendirilmesi gerekirken başvuru yollarının
tüketilmemesi sonucuna ulaşılması da ayrı bir çelişki arzetmektedir. Sonuç
olarak yukarıda açıklandığı üzere kanunda hukuka uygun tutmaya karşı da telafi
güvencesinin öngörülmesi karşısında Anayasanın 19/9. maddesindeki güvence
kapsamında başvurunun esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle reddedilmesinin yerinde olmadığı
görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|