TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLKNUR ÜSTÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34570)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
İlknur ÜSTÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Oya AYDIN GÖKTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; yakalamanın, gözaltının hukuki olmaması ve
gözaltı süresinin makul süreyi aşması, tutuklamanın hukuki olmaması, soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
yargılama sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının, kamu
görevlilerinin soruşturma sürecindeki açıklamaları nedeniyle masumiyet
karinesinin, basın yayın organlarının soruşturma sürecindeki yayınları
nedeniyle de şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 13/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından silahlı
terör örgütlerine (FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C) yardım etme suçunu işlediği
değerlendirilen başvurucunun da aralarında bulunduğu on kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır.
10. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 119. maddesi uyarınca gecikmesinde sakınca bulunan hâl kapsamında
Cumhuriyet savcısının emri ile arama ve elkoyma kararı verilmiş olup anılan
soruşturma kapsamında başvurucu İstanbul Büyükada'da bir otelde yapılan
toplantı sırasında 5/7/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Adalar Sulh Ceza Hâkimliği 5/7/2017 tarihli kararı
ile başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun'un
153. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun müdafiinin dosya içeriğini
incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
12. Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
işlemlerinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülmesi
gerektiğini belirterek soruşturma dosyasını 6/7/2017 tarihli fezleke ile anılan
Başsavcılığa göndermiştir.
13. Başvurucu, soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü
İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getirilerek ilk ifadesinin alındığı 16/7/2017
tarihine kadar burada gözaltında tutulmuştur.
14. Başvurucu ifadesi alınmak üzere 17/7/2017 tarihinde
Başsavcılıkta hazır edilmiştir. İfade alma tutanağında, başvurucuya isnat
edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun
müdafileri de hazır bulunmuştur.
15. Başsavcılık aynı tarihte silahlı terör
örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına faaliyette bulunarak yardım etme
suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğine
(Hâkimlik) sevk etmiştir.
16. Başsavcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde
Hâkimlik tarafından başvurucuya okunmuştur. Ayrıca sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Sorgu
sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
17. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 18/7/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun tutuklanma talebinin reddine karar vermiştir.
18. Başsavcılığın tutuklama talebinin reddi kararına
itiraz etmesi üzerine İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 21/7/2017 tarihinde
itirazı kabul etmiş ve başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar
vermiştir.
19. Yakalama emri sonucu yakalanan başvurucu 23/7/2017
tarihinde İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği huzuruna çıkarılmış ve sorgusunun
ardından silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan başvurucunun
tutuklanmasına karar verilmiştir.
20. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiştir.
İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğince 9/8/2017 tarihinde itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir. Anılan karar 16/8/2017 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
21. Başvurucu 13/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Başsavcılığın 4/10/2017 tarihli iddianamesi ile
başvurucunun silahlı terör örgütlerine (FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C) yardım
etme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde dava açılmıştır.
23. İddianamede; şüphelilerle ilgili terörizmin
finansmanı ve casusluk suçları yönünden tefrik kararı verildiği (Daha sonra bu
soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.), başka bir
soruşturma evrakı üzerinden bu soruşturmaya devam edildiği, müsnet suç
açısından delillerin toplanmış olması ve şüphelilerin bu suçtan tutuklu
bulunması, tutuklu bulundukları suç yönünden usul ekonomisi ile makul sürede
yargılanma haklarını teminen kamu davası açılması cihetine gidildiği
belirtilmiştir.
24. İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 17/10/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/100 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma başlamıştır.
25. Mahkeme 3/7/2020 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun beraatine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca beraat eden başvurucuya
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açabileceği yönünde
bilgilendirmede bulunmuştur. Anılan karar 14/7/2020 tarihinde istinaf edilmeden
kesinleşmiştir.
26. Öte yandan başvurucu tahliyesinin ardından 23/1/2018
tarihinde, haksız olarak yakalanması, gözaltına alınması ve tutuklanması
iddiasıyla ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Söz konusu dava Ankara
9. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2019 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki
davanın derdest durumda bulunması ve bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. ve
devamı maddelerindeki yasal şartları taşımadığından bahisle reddedilmiştir. Bu
kararın istinaf incelemesi Ankara Bölge Adliyesi 12. Ceza Dairesinde devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f)
bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları
bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin
koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Yakalama ve
Gözaltına Alma İşleminin Hukuka Aykırı Olduğuna, Gözaltı Süresinin Makul
Olmadığına İlişkin İddialar
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; yakalama ve gözaltına alma işlemlerinin
hukuka aykırı olduğunu, kendisine yöneltilen suçlamayla ilgili bilgilendirilmediğini,
yakalama ve gözaltı işleminin yakınlarına bildirilmediğini, gözaltı kararının
uzatılmasının ise yakınlarına, avukatlarına ve kendisine bildirilmediğini,
gözaltı süresinin makul olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık; başvurucunun gözaltı süresinde yapılan
uzatmanın 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (6/1-a) maddesi kapsamında
yapıldığını, gözaltı kararında bu sürenin neden uzatıldığına ilişkin somut
gerekçelerin ortaya konulduğunu, olağanüstü hâl döneminde uygulamaya konulan
düzenlemeler ve Başsavcılıkça yapılan uygulama karşısında başvurucunun gözaltı
süresinin makul olduğunu belirtmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
b. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddiaları ile olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak
30 güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı
şikâyetlerine ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061,
8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§
53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§
141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015,
§§ 34-47; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37).
Dolayısıyla başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
34. Başvurucu; gözaltı kararının uzatılmasının
yakınlarına, avukatlarına ve kendisine bildirilmediğini ileri sürmüştür.
Başvurucunun bu şikâyetini gözaltı kararına etkili itiraz edebilmesi bağlamında
dile getirdiği anlaşılmaktadır. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve
tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Dolayısıyla gözaltı kararına itiraz imkânından
yararlandırılmamaya ilişkin şikâyet yönünden de anılan tazminat yolunun
tüketilmesi gerekir.
35. Başvurucu ayrıca yakalama ve gözaltı işleminin
yakınlarına bildirilmediğinden de şikâyetçi olmuştur. 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (h) bendi yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen kişilere maddi ve manevi her türlü zararlarının
tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Dolayısıyla bu şikâyet
yönünden de anılan tazminat yolunun tüketilmesi gerekmektedir.
36. Başvurucu son olarak gözaltı sürecinde özgürlükten
yoksun bırakılmasına sebep olan suçlamalar hakkında bilgilendirilmediğini ileri
sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, yakalama nedenlerinin ve suçlamaların
bildirilmemesine yönelik iddialara ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Deniz
Özfırat, B. No: 2013/7929, 01/12/2015, §§ 52, 53). Bu şikâyet yönünden de
anılan tazminat yolunun tüketilmesi gerekmektedir.
37. Nitekim başvurucunun bu şikâyetlerini dile getirdiği
tazminat davası istinaf aşamasında derdest durumdadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama
nedenleri olmaksızın tutuklandığını, tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, tutuklamaya dair verilen
kararlara ilişkin gerekçeler ve iddianamede ortaya konulan deliller kapsamında
başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağı
değerlendirilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucunun bu şikâyetiyle ilgili olarak
öncelikle tazminat davası yolunun tüketilmesi gerektiğini belirtmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
b. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin olağan başvuru yollarında düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Anayasa Mahkemesi, yakalandıktan veya tutuklandıktan
sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen
kişilerin tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarına ilişkin olarak
-bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla verilen kararların
kesinleşmiş olması kaydıyla- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023, 19/4/2018, §§
39-42, Hüseyin Hançer, B. No: 2013/8319, 7/1/2016, §§ 38-40).
44. Somut olayda, başvurucu hakkında açılan davada
yargılama sonunda başvurucunun beraatine karar verilmiş ve anılan karar
kesinleşmiştir (bkz. § 25). Bu bağlamda başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davasının da derdest olduğu görülmektedir (bkz. §
26). Dolayısıyla başvurucu yönünden tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin
iddiasıyla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
46. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları ve bu suçlamaların delillerini
öğrenemediğini, bu nedenle tutuklamaya etkin bir şekilde itirazda
bulunamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
47. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
49. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime
yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin
özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki
iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat
edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257).
50. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler, soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
52. Başvurucu, savunma hakkını etkili ve adil bir biçimde
kullanamadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvurucunun kamu
gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı "güncel bir
hakkının ihlal edildiği" iddiasında bulunması, iddia edilen ihlalden
kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun mağdur olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet
Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
54. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanması veya
açılmış olan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatine
hükmedilmesi hâlinde -makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel
gelmemek şartıyla- bu kişilerin adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
mağdur olduklarının kabulü mümkün değildir. Ancak bu durum, soruşturma veya kovuşturmaların
yukarıda belirtilen sonuçlarının adil yargılanma hakkı dışındaki haklara
etkisinin incelenmesine engel teşkil etmez (Mustafa Kamil Uzuner ve Mustafa
Kadir Gül, B. No: 2013/3371, 9/3/2016, § 52).
55. Başvuru konusu olayda başvurucunun beraatine karar
verildiğinden başvurucunun mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
57. Başvurucu; gözaltı sürecinde kısıtlılık kararına
rağmen devlet yetkilerinin yaptıkları açıklamalar nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların
kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
59. İçtüzük'ün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen
“Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkralarının bireysel başvurunun yapıldığı tarihteki ilgili kısmı
şöyledir:
"(2) Başvuru formunda aşağıdaki
hususlar yer alır:
...
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu
iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların ... özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir
temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
...
h) Başvurucunun talepleri.
(3)Başvuru formuna aşağıdaki belgeler
ya da onaylı örnekleri eklenir:
...
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da
onaylı örnekleri.
...
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak
gösterdiği üçüncü fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde
bunun gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve
belgeleri resen toplar."
60. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler,
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği şikâyetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı
açık olan şikâyetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Cemal Günsel
[GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 21).
61. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi ancak
temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların
şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel
olay ve olguları açıklamak, bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine
sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla
açıklamaktır (Cemal Günsel, § 22).
62. Nitekim 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına ilave olarak İçtüzük'ün 59. maddesinde de başvurucuların
yükümlülükleri kapsamında şikâyetin maddi ve hukuki temellerine başvuru
formu ve eklerinde yer verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş (bkz. § 59)
böylece başvuru koşullarının öngörülebilirliği kuvvetlendirilmiştir (Cemal
Günsel, § 23).
63. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi,
kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun
ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple
başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından
ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa
Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal
iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması
ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel, § 24).
64. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek
ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil
toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler
başvurucuya aittir (Cemal Günsel, § 25).
65. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları
hâlinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan
yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her
başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz başvurucuların bu yükümlülüklere
ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa
Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden
anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).
66. Somut olayda başvurucu ihlal iddialarını soyut ve genel
ifadelerle ileri sürmüş, kamu görevlilerinin hangi açıklamalarının ne suretle
ve hangi sebeplerle masumiyet karinesini ihlal ettiğine ilişkin gerekçeleri
açıklamamıştır. Sonuç olarak başvurucu, şikâyetlerine konu temel olay ve
olguları açıklamak ve bireysel başvuruya konu ettiği temel hak ve
özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini açıklamak yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiş; bu bağlamda ileri sürdüğü ihlal iddialarını
temellendirememiştir.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu; gözaltı sürecinde kısıtlılık kararına
rağmen basın yayın organlarının soruşturma dosyasından haberdar olarak
yaptıkları açıklamalar, haberler, yazdıkları yazılar ve küçük düşürücü ifadeler
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun hakkında
yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı yönündeki şikâyetinin özü, şeref ve
itibar hakkına ilişkindir. Bu nedenle şikâyetin bir bütün olarak şeref ve
itibar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
70. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından
suçlu olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını
güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet
görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın
organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri
bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında
değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 31).
71. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma
altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına
yönelik uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., B.
No: 2013/2355, 7/11/2013, § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B.
No: 2013/577, 30/6/2014, § 29).
72. Üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler
ile ilgili olarak etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı
kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu nazara alındığında başvuru
yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına alma işleminin hukuka aykırı
olması, gözaltı süresinin makul olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.