TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SELİM ÖZKÜL VE ZEKİYE ÖZKÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/35558)
Karar Tarihi: 19/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Mahmut ATEŞ
Başvurucular
1. Selim ÖZKÜL
2. Zekiye ÖZKÜL
Vekilleri
Av. Nevroz UYSAL ASLAN
Av. İlyas TARIM
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamusal güç kullanımı neticesi ölüme neden olunması ve bu olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
3. PKK terör örgütü, şehir savaşı stratejisi çerçevesinde öz yönetim ilan ettiği diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi Cizre'de de hendek ve barikatlar oluşturarak bunları patlayıcı maddelerle tuzaklamış, sivil halka ve güvenlik kuvvetlerine karşı ateşli silah ve bombalar kullanarak saldırılarda bulunmuştur. Bunun üzerine kamu makamları bölge halkının tahliye edilmesini öncelikli tedbir olarak uygulamıştır. Terör örgütünün tahliyeleri önlemeye çalışması karşısında bu merkezlerin bazılarında kamu düzeninin sağlanması, halkın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edilerek güvenlik operasyonları başlatılmıştır. Cizre'de ilk olarak 4/9/2015 tarihinden geçerli olmak üzere sokağa çıkma yasağı ilan edilerek güvenlik operasyonları başlatılmıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren sokağa çıkma yasakları çeşitli defalar kaldırılmış ancak olayların devam etmesi üzerine yeniden sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte Cizre'de 14/12/2015 tarihinde ilan edilen ve tam gün esasına göre uygulanan sokağa çıkma yasağı devam etmektedir (başvuru konusu olayların arka planına dair ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28).
4. Bu terör olayları sırasında yaşananların boyutu ve vahameti İçişleri Bakanlığının 23/1/2017 tarihli açıklamasıyla paylaşılmıştır. Bu açıklamaya göre 22/7/2015 tarihinden itibaren;
i. 247 kamu binasına, 6 baraja, 231 özel ticari işletmeye, 19 ambulansa ve 1.643 araca terör saldırısı düzenlenmiştir.
ii. Güvenlik güçleri PKK terör örgütü tarafından bu saldırılarda kullanılan 45 Bixi, 44 Kanas, 997 Kalaşnikof, 22 M16, 2 Lançer, 2 G3, 3 Zağros, 1 Doçka, 1 M1 olmak üzere toplam 2.166 ateşli silah, 3 havan, 115 roketatar, 1.445 roketatar mermisi, el yapımı 3.046 patlayıcı, 1.341 el bombası, 342.016 mühimmat, patlayıcı yapımında kullanılan 33.546 kg malzeme ele geçirmiştir.
iii. Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim merkezlerinde 3.630 çukur kapatılıp barikat kaldırılmış, tuzaklanan 6.187 bomba düzeneği imha edilmiştir.
iv. PKK terör örgütünün saldırılarında 335 sivil vatandaş hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu saldırılarda Derik kaymakamı da terör örgütü mensuplarınca şehit edilmiştir.
5. Cizre'de Terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar 2016 yılı başından itibaren Cudi ve Sur Mahalleleri civarında yoğunlaşmıştır. Başvuruya konu olayların geçtiği Niran Sokak ile Doğuş Sokak ve çevresi terör örgütü mensuplarınca barikat ve çukurlarla kapatılmış; belirtilen bölgelerde terör örgütü mensuplarının keskin nişancı tüfekleri, el bombaları, el yapımı patlayıcılar, roketatarlar ve ağır makineli tüfekler kullandığı aralıksız silahlı çatışmalar yaşanmıştır (ayrıntılı bilgiler için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 42, 43, 45, 57-59, 273-275; Mehmet Yavuzel ve diğerleri, B. No: 2016/1652, 12/7/2023, § 11; Aslan Kayaalp ve diğerleri, B. No: 2017/24120, 19/10/2023, §§ 4, 5). Başvuru dosyasındaki bilgilerden bölgenin güvenlik güçlerince nispeten kontrol altına alınmasının ardından 7/2/2016 tarihinde Doğuş Sokak No: 12 adresindeki bina ile bu binanın terör örgütü mensuplarınca sokağın altından açılan tünelle bağlandığı Niran Sokak No: 4 adresinde bulunan bina (C-3151) ve tünelin içinde arama yapılarak aşağıdaki malzemelerin bulunduğu anlaşılmıştır:
i. Üç el bombası
ii. El yapımı dört patlayıcı (EYP)
iii. Bir roketatar silahı
iv. Fişek yatağında ve şarjöründe mermiler bulunan bir keskin nişancı tüfeği (KANAS)
v. BİXİ diye tabir edilen bir ağır makineli tüfek, bu tüfeğe takılı vaziyette bir mayon (şerit biçiminde dizilmiş mermi yığını) ve mayon üzerinde dolu fişekler
vi. Beretta marka bir tabanca,
vii. M16 marka saldırı tüfeğine ait bir şarjör ve şarjöre basılı vaziyette dolu fişekler
xiii. Glock marka tabanca şarjörü ve şarjöre basılı hâlde dolu fişekler,
ix. El telsizleri, piller, çeşitli yaşam malzemeleri, çok sayıda ve farklı ebatlarda dolu fişekler
6. Arama ve Elkoyma Tutanakları ile olay yeri inceleme raporuna göre arama yapıldığı sırada yakın bölgede silahlı çatışmalar devam etmektedir. Doğuş Sokak No: 12 adresindeki binanın giriş katından başlayan tünel, bir insanın rahatlıkla geçebileceği genişlikte kazılmıştır; sokağın karşısında bulunan ve C-3151 olarak numaralandırılan Niran Sokak No: 4 adresindeki ikametgâhın içine açılmaktadır. Sokağın altında bir tünel olduğu sokağın üzerindeyken anlaşılamamaktadır. Olay Yeri İnceleme görevlileri 7/2/2016 günü saat 11.30 sıralarında arama yapılan adrese ulaşmış ancak saat 12.00 sıralarında silahlı çatışmaların yoğunlaşması nedeniyle C-3151 numaralı bina içindeki aramayı tamamlayamadan olay yerinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
7. 8/2/2016 tarihinde saat 10.00 sıralarında yarım kalan arama işlemlerini tamamlamak için C-3151 numaralı binaya gelen Olay Yeri İnceleme görevlileri binanın tamamen yandığını ve ağır hasarlı olduğunu tespit etmiştir. Binanın içinde yanmış vaziyette yedi cesetle birlikte şarjörleri takılı vaziyette AK47 Kalaşnikof marka dört saldırı tüfeği ve 28 şarjör bulunduğu belirlenmiştir. Güvenlik güçleri, ceset ve silahları bulundukları yerden almaya çalıştıkları sırada terör örgütü mensuplarının yoğun silahlı saldırısına maruz kalmıştır. Açılan ilk ateşte iki askerî personel ve iki polis memuru yaralanmış, bu sırada Olay Yeri İnceleme görevlileri silah ve şarjörleri olay yerinden çıkarmayı başarmış ancak cesetleri muhafaza altına alamamıştır.
8. 9/2/2016 günü öğlen saatlerine kadar devam eden çatışmaların sona ermesinin ardından Olay Yeri İnceleme görevlileri saat 15.00 sıralarında bir kez daha C-3151 numaralı binaya gelerek delil toplama işlemlerine devam etmiştir. Binadaki cesetler çıkarılarak ölü muayene işlemleri için Cizre Devlet Hastanesine gönderilmiştir. Üç ayrı tarihte yapılan bu delil toplama işlemleri video ve fotoğraf kaydına alınmıştır.
9. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı, cesetler için ayrı ayrı ceza soruşturmaları başlatmıştır. 9/2/2016 tarihli olay yeri inceleme raporu ve ekindeki bulgu listesinde 5 ile numaralandırılan ceset, C-3151 numaralı binanın giriş holünün sağ tarafındaki oda giriş kapısı önünde bulunmuştur. Ceset üzerinde yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri sonucunda cesedin kol ve bacaklarının ampüte olduğu, karbonizasyon derecesinde yanık olduğu ve ölümün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı ekstremite kot kırıkları ile beraber iç organ ve büyük damar yaralanmasıyla gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği belirlenmiştir.
10. Cesetten alınan DNA numunelerinin incelenmesi ile cesedin başvurucuların oğlu olan M.Ö. olduğu belirlenmiştir. Cesetten elde edilen patlamamış üç silah mermisi, bir boş kovan ve 0,5 cm boyutunda bir metalik imaj ile birlikte olay yerinde bulunan silah ve diğer deliller üzerinde kriminal incelemeler yapılarak raporlar düzenlenmiştir. M.Ö.nün idrar örneklerinde antipsikotik maddeler bulunmuş, cilt örneklerinde yangın hızlandırıcı maddelerin bileşenlerine rastlanmamıştır.
11. Soruşturma kapsamında teşhis ve beyanda bulunan gizli tanık Fırtına, M.Ö. hakkında "Suriye Ülkesine giderek YPG ye katıldığını biliyorum. Operasyonlar sırasında mezbaha sokakta güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiğini ve hendek faaliyetlerine katıldığını biliyorum. Şahsın öldüğünü bilirim." şeklinde beyanda bulunmuştur.
12. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı 21/3/2017 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 29/3/2017 tarihinde M.Ö.nün ölümüyle ilgili soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde özetle kamu düzeninin ve güvenliğin sağlanması, kişilerin Anayasa'da düzenlenen hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla hareket eden güvenlik görevlilerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, bu emrin yerine getirilmesi esnasında terör örgütü üyesi olan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet yürüttüğü dosyadaki delil durumundan anlaşılan M.Ö.ye karşı fiilde meşru müdafaa şartlarının oluştuğu, olayda meşru müdafaa sınırının aşıldığına dair herhangi bir delil elde edilmediği hususlarına yer verilmiştir.
13. Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptıkları itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince 17/7/2017 tarihinde reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı gerekçesinde yukarıda özetlenen olaylar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa'nın yaşam hakkını düzenleyen 2. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınarak M.Ö.nün ölümünün meşru müdafaa şartlarında hareket eden güvenlik görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleştiği kabul edilmiştir.
14. Komisyonca başvurucuların adli yardım talepleri kabul edilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
15. Başvurucular, M.Ö.nün kamusal güç kullanılarak öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının esas boyutu kapsamında öldürmeme ve usul boyutu kapsamında etkili soruşturma yükümlülükleri bakımından ihlal edildiğini iddia etmiştir. Aynı olaylara dayanarak gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia eden başvurucuların bu iddialarının gerekçeleri şu şekilde özetlenebilir:
i. M.Ö.nün ölümüne neden olan silahlı çatışmaya dair herhangi bir kayıt veya tutanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla M.Ö.nün ölümüyle neticelenen gücün meşru müdafaa amacıyla kullanıldığı söylenemeyeceği gibi güç kullanımının mutlak zorunlu ya da orantılı olduğu da kabul edilemez.
ii. Delil toplama işlemleri kolluk görevlileri tarafından yapıldığı için soruşturmanın bağımsızlığı kriteri yerine getirilmemiştir. Olayın şüphelisi konumundaki güvenlik görevlilerinin ifadelerine başvurulmamış, olaya ilişkin video kayıtları ve çatışmaya dair tutanaklar temin edilmemiş, olay yerinde bulunan silahlarda M.Ö.nün parmak izleri olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu nedenlerle verilen karar eksik toplanan delillere dayanmaktadır.
16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde özetle suç işlenmesinin önlenmesi ve diğer kişilerin yaşamlarının korunması amacı kapsamında mutlak zorunlu ve orantılı bir güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölüm olayında yaşam hakkının esası bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği, derhâl başlatılan soruşturmada olayın gerçekleşme koşullarını ortaya çıkartacak tüm delillerin toplanarak soruşturmanın makul bir sürede tamamlanması karşısında yaşam hakkının usul boyutu bakımından da bir ihlalin oluşmadığı belirtilmiştir. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
17. Başvurucuların ihlal iddialarının yaşam hakkının esas ve usul boyutları kapsamında incelenmesine karar verilmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkı bağlamında öldürmeme ve etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
A. Yaşam Hakkının Esas Boyutu Bakımından Değerlendirme
19. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. M.Ö.nün ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında ölümün güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı sonucu meydana geldiği kabul edilmiştir. Ceza soruşturmasında toplanan delillere göre somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
20. Öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu kapsamda devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır.
21. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kuralları detaylı olarak incelemiş ve bu düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda, ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiğini, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığını değerlendirmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 335-339). Somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
22. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.
23. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Başvuruya konu olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabul; M.Ö.nün cesedinin sokağa çıkma yasağı uygulanan bir tarihte, yoğun terör saldırılarının ve silahlı çatışmaların yaşandığı, girişleri terör örgütü mensuplarınca hendek ve barikatlarla kapatılan, patlayıcılarla tuzaklanan bir alanda otomatik silahlar, bunlara ait mühimmat, roketatar mermileri, el yapımı patlayıcılar ve el bombalarıyla bulunması ile M.Ö.nün Cizre'de PKK terör örgütü adına güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet yürüttüğüne dair tanık beyanlarına dayanmaktadır. Bu delillerin M.Ö.nün güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ve meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğüne dair güçlü bir kanaat oluşturduğu kuşkusuzdur.
24. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi kapsamında ateşli silahlar, roketatarlar ve patlayıcılar kullanarak gerçekleştirdiği, ülke topraklarının bir kısmını işgal etme amacı taşıyan, yüzlerce kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanması ile sonuçlanan yaygın terör olaylarının ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiğini açıklamıştır (aynı kararda bkz. § 342). Dolayısıyla somut başvuruda M.Ö.nün ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının güç kullanan güvenlik görevlilerinin kendilerinin ve başkalarının hayatını koruma amacı yanı sıra Anayasa'nın 17. maddesi anlamında bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine varılmıştır.
25. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun kabul edilebilmesi için sağlanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gereğidir. Yaşam hakkı söz konusu olduğunda ölçülülük kriteri diğer haklarda yapılan incelemeye nazaran daha sert bir teste tabi tutulmalıdır. Bir başka deyişle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır.
26. Toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının yaşamlarını korumanın devletin temel varlık nedenlerinden biri olduğu izahtan varestedir. Somut başvurudaki gibi silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmını işgal etme girişiminde bulunulduğu bir olayda kamu otoritesinin geri çekilme veya eylemden kaçma gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilemez. Bilakis böyle bir durum eldeki bütün imkânlarla harekete geçerek mevcut silahlı ayaklanmayı hukuka uygun bir şekilde bastırmak için eylemde bulunmayı gerektirir. Zira aksi tutum devletin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilecektir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez.
27. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında güvenlik operasyonu öncesi hazırlanan harekat planını ayrıntılı bir şekilde değerlendirerek, silahlı ayaklanmanın bastırılması meşru amacıyla yürütülen operasyonun somut olayın koşullarında mutlak zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun olarak ve can kayıplarının en aza indirilmesi için gerekli özen gösterilerek planlandığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 350-356). Somut başvuruya konu olaylar bakımından farklı değerlendirme yapılmasını gerektirir bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
28. PKK terör örgütünün kendi ifadesiyle "öz yönetim" ilanını takip eden süreçte yaşanan terör hadiselerinin iki temel özelliği bulunmaktadır: Bunlardan birincisi yaşanan çatışmaların süreklilik arz etmesidir. Yoğunluğu zaman zaman artıp azalsa da yaşanan çatışmalar hiçbir zaman kesintiye uğramamış, güvenlik güçlerinin hendek ve barikatlarla kapatılan alanlara her müdahalesine terör saldırısı ile karşılık verilmiştir. Terör olaylarının ikinci özelliği ise saldırıların öngörülemez olmasıdır. Terör örgütü üyelerinin hendek ve barikatlarla kapatılan cadde ve sokaklarda, ayrıca buralardaki tünellerle birbirine bağlı binalar arasında sürekli hareket hâlinde olmaları, bazı çatışmaların sivillerin bulunması muhtemel mahallerde gerçekleşmesi nedeniyle potansiyel saldırının nereden geleceği, hangi şiddette olacağı ve ne zaman başlayacağının güvenlik güçlerince önceden bilinmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum karşılık verilecek silahların türü, karşılığın derecesi, başka bir deyişle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakemeyi de önemli ölçüde engellemektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 359, 366).
29. Bu koşulları gözönünde bulundurmaksızın güvenlik güçlerinin operasyonlarda hangi araç ve silahları kullanabilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmak ya da hangi araç ve silahların kullanılacağını kamu makamlarına dikte etmek güvenlik güçlerine, kendilerinin ve üçüncü kişilerin yaşamlarını tehlikeye sokacak şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir. Son derece karmaşık ve zor koşullar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunduğu kuşkusuzdur.
30. Somut başvuruya konu olayda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak kesintisiz ve öngörülemez saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmıştır. Belirtilen terör saldırılarında güvenlik güçlerinden yaralanan ve şehit olanlar söz konusudur. Dolayısıyla güvenlik güçlerinin ağır silahlarla kendilerine yönelik saldırılar gerçekleştirilen C-3151 adresindeki ve aynı zamanda gizli bir tünelle başka yerlere bağlanan binadaki terör örgütü mensuplarının teslim olma iradelerinin olmadığını ve silahlı eylemlerine devam edeceklerini değerlendirmeleri son derece tabiidir.
31. Bu açıklamalar ışığında somut başvuruya konu olayda, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak karşılık verilmesinin silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu, somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma ve silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı, dolayısıyla ölümcül güç kullanmalarının mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda yaşam hakkının esas boyutu bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının Usul Boyutu Bakımından Değerlendirme
33. Kamu görevlilerinin güç kullanması neticesinde ölüm olayının meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Bu yükümlülük yaşam hakkı bağlamında usul yükümlülüğü olarak adlandırılmaktadır. Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin güç kullanımları sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili ceza soruşturmalarının etkili olduklarının kabul edilebilmesi için sahip olmaları gereken nitelikleri birçok kararında ayrıntılı olarak açıklamıştır (etkili soruşturma yükümlülüğünde benimsenen temel ilkeler için pek çok karar arasından bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§ 95-100; Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).
34. Somut başvuruya konu olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişilerin bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Derhâl başlatılan bu soruşturma olayların karmaşık yapısı, olay tarihinde bölgedeki genel durum ve delil toplanmasındaki güçlükler dikkate alındığında makul bir sürede tamamlanmıştır. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle başlatılan soruşturmada belge örneklerine erişebilmiş; kendilerini avukatla temsil ettirmiş ve kararlara itiraz hakkını kullanmıştır. Dolayısıyla somut başvuruya konu ceza soruşturmasında resmî bir soruşturmanın resen başlatılması, makul bir süratle yürütülüp tamamlanması, başvurucuların soruşturma işlemlerine soruşturmanın gerektirdiği ölçüde katılımının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması koşullarının yerine getirildiği değerlendirilmiştir.
35. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağını belirtmiştir (aynı kararda bkz. § 373). Somut başvuruya konu soruşturmada arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği, karar gereğinin -olay yerinde delil toplama işlemleri yürütürken iki ayrı tarihte terör saldırısına maruz kalmalarına karşılık- uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturma için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının ve adli tabibin bizzat katılımıyla usulüne uygun olarak yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.
36. Başvurucuların soruşturmanın yeterli olmadığı yönündeki diğer iddiaları olayda sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmamasına ilişkindir. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirleyerek yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almaktır. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis ifade alma dâhil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır.
37. Nitekim yaşam hakkının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddiaları incelenirken açıklandığı üzere başvuru dosyasındaki deliller kamusal gücün girişleri barikat ve hendeklerle kapatılmış olan, yoğun silahlı çatışmaların devam ettiği bir bölgedeki binadan ağır silahlarla yapılan saldırıları engellemek amacıyla meşru müdafaa şartları altında kullanıldığını göstermektedir. Bu tespitlere ve soruşturmada ulaşılan benzer sonuca göre toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle soruşturma açısından kritik önemi olan delillerin somut olayın koşullarında özen yükümlülüğüne uygun olarak toplanmış olduğu, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmamasının ise etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olmadığı kanaatine varılmıştır.
38. Bu açıklamalar ışığında M.Ö.nün ölümüyle ilgili soruşturmanın yeterli olduğu ve soruşturma neticesinde verilen kararların eldeki delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayandığı sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda yaşam hakkının usul boyutu bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının esas boyutu bakımından ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutu bakımından ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının esas boyutu bakımından İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu bakımından İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.