TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMDİ ULUÇAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/36300)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
Hamdi ULUÇAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Meryem Gül ÇİFTCİ BİNİCİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; tapu kütüğünde kayıtlı olmayan taşınmazın
olağanüstü kazandırıcı zamanaşımına dayalı olarak başvurucu adına tescil
edilmesi talebinin taşınmazın imar ve ihya edilmediği gerekçesiyle reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Hamdi Uluçay 1951 doğumlu olup Ankara'da
ikamet etmektedir.
8. Başvurucu; Ankara'nın Altındağ ilçesi Aydıncık köyünde
bulunan 151 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, dedesinden miras yolu ile
intikal ettiğini, doğusunda bulunan 13.060 metrekarelik kısmın 1952 yılında
yapılan kadastro çalışmaları sırasında ekilemez arazi vasfı ile tespit dışı
bırakıldığını, önce murislerinin, sonra da kendisinin 151 parsel sayılı
taşınmazı ve tespit dışı bırakılan 13.060 metrekarelik taşınmaz bölümünü o
tarihten bu yana ekip biçtiğini, nizasız ve fasılasız olarak kullandığını, imar
ve ihya koşullarının oluştuğunu belirterek taşınmazın adına tesciline karar
verilmesi istemiyle 23/6/2011 tarihinde Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde
(Mahkeme) Hazine ve ilçe ile il belediyeleri aleyhine dava açmıştır.
9. Mahkemece 6/2/2013 tarihinde mahallinde teknik
bilirkişilerle birlikte keşif yapılmıştır. Jeodezi ve fotogrametri mühendisi
iki kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen ve 22/2/2013 tarihinde Mahkemeye sunulan
raporda tespit edilen hususlar şu şekildedir:
i. Dava konusu taşınmazın Altındağ Belediyesi sınırları
içinde kaldığı, belediye hizmetlerinden yararlanmadığı, ham toprak niteliğinde
ve imarsız olduğu, ayrıca etrafının yapılaşmamış olduğu, merkeze 23 km
uzaklıkta bulunduğu anlaşılmıştır.
ii. Altındağ Tapu Müdürlüğünün 27/1/2012 tarihli yazısına
göre tescile konu edilen taşınmazın kuzeybatısında yer alan tapulama 151 sayılı
parselin 1/1/1995 tarihli ve 253 yevmiyeli satışla Hamdi Uluçay'a tescilinin yapıldığı
belirlenmiştir.
iii. Dava konusu taşınmazın Büyükşehir Belediye
Meclisinin 16/2/2007 tarihli kararıyla onaylanan 2023 Başkent Ankara Nâzım
İmar Planı kapsamında kaldığı ifade edilmiştir.
iv. Ankara İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün
18/4/2012 tarihli yazısında dava konusu yapılan tescil harici yerin 2001
yılında tamamlanan mera tespit çalışmalarına göre mera olarak
değerlendirilen alanlardan olduğu hususuna vurgu yapılmıştır.
v. 1983 ve 1991 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve
gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde bulunduğu tespit edilmiştir.
10. Yüksek ziraat mühendisi olan bilirkişi tarafından
düzenlenen ve 12/3/2013 tarihinde Mahkemeye sunulan raporda tespit edilen
hususlar şu şekildedir:
i. 1952 yılında tapu harici kalan dava konusu taşınmazın
10.318 metrekare olduğu, toprak yapısı itibarıyla 4. sınıf yapıda olup burada
kuru tarım yapıldığı, mera ile arasında 35 metre bulunduğu anlaşılmıştır.
ii. Dava konusu taşınmazın 1970 yılından beri nizasız ve
fasılasız olarak Hamdi Uluçay tarafından işlenip tarla olarak kullanıldığı,
içinde hâlen taşların görüldüğü, bunların her yıl temizlendiği, 4. sınıf tarım
arazisi olan taşınmazdaki verimin düşük olduğu, taşınmazda nadas-buğday
münavebesi yapıldığı belirlenmiştir.
iii. Ankara İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün
dava konusu tescil harici yerin mera olarak değerlendirildiğine ilişkin
yazısının fiilî durumu yansıtmadığı belirtilerek çalışmaların harita üzerinden
gerçekleştirildiği ve taşınmazın fiilen tarım arazisi olarak kullanıldığı
vurgulanmıştır.
iv. 1983 ve 1991 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve
gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde bulunduğu tespit edilmiştir.
11. Mahkeme 25/9/2014 tarihli ara kararı ile dava konusu
taşınmazın 1948 yılı ve daha sonra çekilen hava fotoğrafları ile 1950 tarihli
memleket haritasındaki vasfı ve niteliğinin incelenmesi amacıyla aynı bilirkişi
heyetinden ek rapor alınmasına karar vermiştir.
12. Bilirkişi heyetince düzenlenen ve 11/11/2014
tarihinde Mahkemeye sunulan ek raporda;
i. 1948 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmamış bir yer olduğu
ve gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
ii. 1955 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve
gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olduğu görülmüştür.
iii. 1983 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve
gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olduğu belirlenmiştir.
iv. 1991 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi
neticesinde dava konusu taşınmazın tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve
gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut bulunduğu tespit edilmiştir.
13. Mahkeme, bilirkişi heyeti tarafından sunulan ek
raporu esas alarak 20/11/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde; taşınmazın 1948 yılında çekilen hava fotoğraflarında boş
ve doğal görünümünde olduğu, tarımsal faaliyet yapılmamış bir yer olarak
gözüktüğü ve sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olmadığı açıklanmıştır.
Buna karşın 1955 yılında -kadastro çalışmaları yapıldıktan sonra- çekilen hava
fotoğraflarında ise tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu ve gösterilen
sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olduğu ifade edilmiştir. Mahkeme ayrıca
başvurucunun evveliyatı ekilemez arazi olan taşınmazı, sadece sürdüğünü ve
varsa bir kısım taşını temizlediğini belirtmiştir. Mahkemeye göre başvurucunun
bunlar dışında 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17.
maddesinde belirtilen, imar ve ihya olarak nitelendirilebilecek başka bir
çalışması bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucu yönünden imar, ihya ve
zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığına dikkat çekilmiştir.
14. Mahkeme kararı, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin (Daire)
17/4/2017 tarihli kararıyla onanmış; karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
3/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Nihai karar 24/10/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 30/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 3402 sayılı Kanun'un "Tapuda kayıtlı olmayan
taşınmaz malların tespiti" kenar başlıklı 14. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı
çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru
toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla
taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla
zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden
zilyedi adına tespit edilir.''
18. 3402 sayılı Kanun'un "İhya edilen taşınmaz
mallar" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf
ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen
taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya
halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının
kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz."
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 713. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir
taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla
zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı
üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini
isteyebilir.
...
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu
tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı
açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir
defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç
defa ilân olunur.
Son ilândan başlayarak üç ay içinde
yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya
da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim
tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların
gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada
kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın
niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca
düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145
sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir. 6384 sayılı Kanun'a eklenen
geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya
eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine
yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi
önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde
yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu
Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
23. Ferat Yüksel (B. No: 53984/00, 30/3/2004, §
37) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolunun ilk
bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat
Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
24. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu; tescil dışı bırakılan taşınmazın imar ve
ihya yoluyla kazanımı için gerekli koşulların oluşmasına rağmen bu yönde açtığı
tescil davasının Mahkemece kendi içinde çelişkili bir gerekçeyle
reddedildiğini, temyiz ve karar düzeltme taleplerinin de gerekçe
gösterilmeksizin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, tapu kütüğünde kayıtlı olmayan
taşınmazın olağanüstü kazandırıcı zamanaşımına dayalı olarak kendi adına tescil
edilmesi talebinin taşınmazın imar ve ihya edilmediği gerekçesiyle
reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu; mülkiyet hakkının yanında, yargılama aşamasında toplanan
deliller lehine olmasına rağmen aleyhine karar verilmesi ve bu karara yönelik
temyiz ve karar düzeltme itirazlarının dikkate alınmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de şikâyetinin özünün koşulları
gerçekleştiği hâlde tapusuz taşınmazın adına tescil isteğinin reddine karar
verilmesine yönelik olduğu dikkate alındığında ihlal iddialarının mülkiyet hakkı
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Genel
İlkeler
29. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun
değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
30. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
31. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul
edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, § 51).
32. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı
içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut
bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli
durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde
etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
33. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek
olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42).
Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma
kapsamında olan, meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk
sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit,
mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir
iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler
ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu tarafından tapu kütüğünde
kayıtlı olmayan taşınmaz hakkında imar ve ihya nedenine dayalı olarak tescil
talebiyle dava açılmıştır. Başvurucu; açmış olduğu davada kadastro
çalışmalarında ekilemez arazi vasfıyla tespit dışı bırakılan taşınmazın
öncesinde dedesi ve babasının zilyetliğinde olduğunu, daha sonra ise miras
yoluyla zilyetliğin kendisine intikal ettiğini öne sürmüştür. Başvurucu ayrıca
taşınmazı nizasız ve fasılasız şekilde ekip biçtiklerini, imar ve ihya
ettiklerini, tescil dışı bırakılan taşınmazın imar ve ihya yoluyla kazanımı
için gerekli koşulların oluştuğunu iddia etmiştir.
35. 3402 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle orman sayılmayan,
devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen
araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hâle getirilenlerin
Kanun'un 14. maddesinde belirtilen yirmi yıllık süre ve diğer şartların da
bulunması koşuluyla imar ve ihya edenler veya halefleri tarafından mülk
edinilmesine imkân tanınmıştır.
36. Buna göre ihyanın koşullarından biri de öncesinde
tarım yapmaya elverişli olmayan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
bir taşınmazın ihya çalışmaları sonucu tarım yapmaya elverişli hâle getirilmiş
olmasıdır.
37. Yargılama sürecinde Mahkemece keşif yapılmış, teknik
bilirkişilerden rapor düzenlenmesi talep edilmiş, mahallî bilirkişi heyeti
oluşturulmuş ve başvurucunun tanıkları dinlenmiştir. Bu kapsamda yukarıda
içeriği ayrıntılı olarak açıklanan (bkz. §§ 9-12) bilirkişi raporları elde
edilmiştir. Anılan bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın uzun yıllardan
beri başvurucu ve öncesinde murisleri tarafından tarımsal amaçla kullanıldığı
ve taşınmazı da kapsayan 1955, 1983 ve 1991 tarihli hava fotoğraflarında
taşınmaz üzerinde tarımsal faaliyetin yapıldığı tespitlerine yer verilmiştir.
Aynı bilirkişi raporlarında ayrıca içinde hâlen taşların görüldüğü, bunların
her yıl temizlendiği, 4. sınıf tarım arazisi olan taşınmazdaki verimin düşük
olduğu ve taşınmazda nadas-buğday münavebesi yapıldığı da belirlenmiştir.
38. Mahkeme yapmış olduğu yargılamada dosya kapsamındaki
bilirkişi raporları, tanık beyanları ve mahallî bilirkişi beyanlarını birlikte
değerlendirmiştir. Mahkemeye göre, toplanan delillerin bir kısmı başvurucu
lehine olmakla birlikte ekilemez arazi vasfı ile tespit harici bırakılan
taşınmazın başvurucu adına tescil edilebilmesinin ön koşulu imar ve ihyanın
tamamlanmış olmasıdır. Mahkeme bu hususta yapmış olduğu değerlendirmede
başvurucunun faaliyetinin taşınmazın sürülmesinden ibaret olduğu ve taşınmaz
üzerinde bulunan taşların ancak kısmen temizlendiği kanaatiyle imar ihyanın
tamamlanmadığı sonucuna varmış ve davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu,
Mahkemenin bu kararının yanlış olduğu iddiasıyla hükmü temyiz etmişse de
itirazları Yargıtay tarafından kabul görmemiştir.
39. Somut olayda Mahkeme, yargılama aşamasında başvurucu
lehine delilleri de dikkate almak suretiyle taşınmaz üzerindeki faaliyetin
niteliği ve taşınmazın hâlihazır durumunu esas alarak başvurucu lehine kazanma
koşullarının oluşmadığına kanaat getirmiştir. Bu itibarla Mahkemenin
başvurucunun lehine olan delillere hangi nedenle itibar etmediği açık olup
derece mahkemelerinin kararlarının keyfî veya öngörülemez olduğu söylenemez.
40. Sonuç olarak başvurucunun somut başvuru açısından
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında
mülkü veya yeterli bir hukuki temele dayalı olarak en azından mülkiyeti elde
etme yönünde meşru bir beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadığı
anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.