TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN KOÇLAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/16996)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman KOÇLAR
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail ERTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargı kararının icra edilmemesi nedeniyle
mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek olmadığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir'in Dikili ilçesine bağlı Çandarlı köyünde
bulunan 1 ada 1088 parselde kayıtlı bulunan 21.500 m² tarla vasfındaki arazinin
250 m²lik bölümünün malikidir.
9. İzmir 1 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun (Kurul) 10/3/1993 tarihli kararıyla taşınmazın bulunduğu alan
1/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun
6. maddesi uyarınca 1. derecede doğal sit alanı olarak belirlenmiştir.
10. Başvurucu 29/6/2001 tarihli ve 4076 sayılı Hazineye
Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 6. maddesi uyarınca trampa işlemlerinde
kullanılmak üzere taşınmazın bedelini gösterir sertifika almak için 16/2/2005
tarihinde Millî Emlak Genel Müdürlüğüne başvurmuştur. Genel Müdürlük, mezkûr
başvuruyu talebi öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığına yapılması gerektiği
gerekçesiyle reddetmiştir.
11. Başvurucu, akabinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne başvurmuş ve taşınmazın trampa
programına alınarak uygun herhangi bir Hazine arazisiyle takas edilmesini talep
etmiştir. Genel Müdürlük, mezkûr başvuru üzerine cevap yazısında ilgili
arazinin takas kapsamına alınabilmesi için gerekli 1/1000 ölçekli imar planının
bulunmadığını, söz konusu imar planının hazırlanabilmesi ve takas programının
başlatılabilmesi için kurum eşgüdümünde bir irdeleme çalışması yapılması
gerektiğini, bu irdeleme çalışmasının gerçekleştirilmesinden sonra takas
başvurusunun değerlendirmeye alınacağını bildirmiştir.
12. Başvurucu, müteakiben 6/9/2006 tarihinde Kültür ve
Turizm Bakanlığına 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (a) bendi uyarınca
taşınmazının kamulaştırılması talebiyle başvurmuştur. İlgili Bakanlık 18/9/2006
tarihli kararı ile mezkûr talebin reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu bu defa kamulaştırma talebine dair
başvurusunun reddine ilişkin Bakanlık işleminin iptali talebiyle İzmir 3. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde mülkiyet
hakkının zedelendiğini, mülkiyet hakkının korunabilmesi için sertifika hakkı
verilmesi gerekirken verilmediğini, bu durumun Anayasa'ya ve diğer yasalara
aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
14. Mahkeme 10/1/2008 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde davalı idare tarafından söz konusu
taşınmazın kamulaştırılmasının önümüzdeki yıllarda ödenekler çerçevesinde
değerlendirileceği belirtilmiştir.
15. Temyiz edilen karar 20/10/2010 tarihinde Danıştay
Altıncı Dairesince (Daire) onanmıştır. Bu karara karşı başvurucunun yaptığı
karar düzeltme başvurusu neticesinde Daire 4/6/2012 tarihli kararı ile karar
düzeltme talebini kabul etmiş ve somut olayda başvurucuya ait taşınmazın
Kurulun 10/3/1993 tarihli kararı gereği 1. derecede doğal sit alanı olarak ilan
edildiği, sit alanı ilan edilmesinden uzun yıllar geçmesine rağmen herhangi bir
işlem yapılmadığı ve bu nedenle de başvurucunun mülkiyet hakkının süresi
belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.
16. Bozma kararına uyan Mahkeme 19/10/2012 tarihli
kararıyla bozma gerekçeleri doğrultusunda davayı kabul etmiştir. Bu karar
Dairenin 19/6/2015 tarihli kararı ile onanmıştır. Söz konusu nihai karar
başvurucuya 29/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu bu defa da Mahkeme ilamının yerine
getirilmesi için 1/11/2016 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
başvurmuştur. Başvuru üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını
Koruma Genel Müdürlüğü 28/11/2016 tarihli cevap yazısında taşınmazın Hazine
taşınmazı ile değiştirilebilmesini teminen İzmir Valiliği Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlüğü tarafından inceleme ve araştırma yapılarak rapor hazırlanması yönünde
karar verildiği belirtilmiştir. İzmir Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
ise 28/11/2016 tarihli yazısında; trampa işleminin 2863 sayılı Kanun'un 15.
maddesi çerçevesinde değerlendirilebilmesi için bilgi ve belgelerin toplanması
gerektiği, bilgilerin tam ve eksiksiz olduğunun tespiti halinde konunun Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne
iletileceği ifade edilmiştir.
18. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2863 sayılı Kanun'un ''Kamulaştırma'' kenar
başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların
korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır:
...
Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli
onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (…) başka
Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir.
Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme
bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez.
Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan
parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik
uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu
parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç
bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek
ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.''
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya
eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden
başlayarak otuz günü geçemez.
...
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde
bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi
ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. (Değişik: 21/2/2014-6526/18 md.)
Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi
hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir."
21. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu'nun 28. maddesi şöyledir:
"Taşınmaz davalarında davacının
lehine hüküm verildiği takdirde mahkeme davacının talebine hacet kalmaksızın
hükmün tefhimi ile beraber hulasasını tapu sicili dairesine bildirir. İlgili
daire bu ciheti hükmolunan taşınmazın kaydına şerh verir. Bu şerh, Türk Medeni
Kanununun 1010 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmüne tâbidir.
Taşınmaz davası üzerine verilen karar
ileride davacının aleyhine kesinleşirse mahkeme, derhal bu hükmün hulasasını da
tapu sicili dairesine bildirir. "
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 367. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kişiler hukuku, aile hukuku ve
taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine
getirilemez."
23. Anayasa'nın "Kamulaştırma" kenar
başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme
bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı
doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin
ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen
taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Mülkiyet
Hakkı Yönünden
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargı
kararlarının icra edilmemesini veya icrasının gecikmesini genellikle mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale olarak kabul etmektedir (Burdov/Rusya,
B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 40). AİHM yargı kararının uygulanmamasının adil
yargılanma hakkı yanında mülkiyet hakkının da ihlaline yol açtığı sonucuna
varmıştır (Burdov/Rusya, §§ 33-42). Bunun yanında müdahalenin mülkiyetin
kullanımının kontrolü çerçevesinde yoksun bırakma sonucuna yol açtığı
değerlendirilen bir başvuruda AİHM, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle
kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Süzer
ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No: 6334/05, 23/10/2012, §§ 142-155). Öte
yandan AİHM'e göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi
ile ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi devlete, yargı kararlarının uygulanması
bakımından etkili bir sistem kurma yükümlülüğü getirmektedir (Fuklev/Ukrayna,
B. No: 71186/01, 7/6/2005, § 84).
25. AİHM, başvurucu lehine kesinleşmiş bir yargı kararının
sonradan yeniden gözden geçirme suretiyle değiştirilerek başvurucunun
taşınmazından yoksun bırakılmasının mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını
kabul etmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, §§
66-80). AİHM ihlalin giderimi bakımından ise eski hâle getirme kuralı
çerçevesinde aynen iadesi gerektiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya
[BD] (A.T.), B. No: 28342/95, 23/1/2001, § 22). AİHM bu kararda hükûmetin
başvurucunun yeni bir dava açabileceği yönündeki savunmasını ise kabul etmemiştir
(Brumarescu/Romanya (A.T.), § 22).
26. Öte yandan AİHM ölçülülük bağlamında dile getirdiği iyi
yönetişim ilkesinin kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda
kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı
olarak hareket etmesini gerektirdiğini vurgulamıştır (Bogdel/Litvanya,
B. No: 41248/06, 26/11/2013, § 65; Krstić/Sırbistan, B. No:
45394/06, 10/12/2013, § 78). Ancak AİHM'e göre eski bir yanlışın
düzeltilmesi gereği, meşruiyeti kamu otoritesinin eylemine dayalı olarak birey
tarafından iyi niyetle kazanılmış yeni bir hakka orantısız bir şekilde müdahale
edilmemelidir. Başka bir ifadeyle kendi prosedürlerine uymayan ya da onlara
bağlı kalmayan devlet makamlarının yanlış davranışlarından fayda elde
etmelerine ya da yükümlülüklerinden kaçmalarına izin verilmemelidir (Bogdel/Litvanya,
§ 66). AİHM mülkiyetin hatalı olarak başkasına devredilmekle yoksun bırakılmaya
yol açılan müdahaleler yönünden iyi yönetişim ilkesinin kamu makamlarına
hatalarını uygun bir biçimde düzeltme yükümlülüğü getirdiği gibi ayrıca iyi
niyetli mülk sahibine yeterli bir tazminat ödenmesini veya uygun bir başka
giderim sağlanmasını da gerektirdiğini kabul etmiştir (Bogdel/Litvanya,
§ 66; Moskal/Polonya, 69; Pincová ve Pinc/Çek Cumhuriyeti, B. No:
36548/97, 5/11/2002, § 53; Toşcuţă ve diğerleri/Romanya, B.
No: 36900/03, 25/11/2008, § 38).
2. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
27. AİHM yerleşik içtihadına göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci paragrafının herkesin bir mahkeme veya yargı yeri önüne getirilen
medeni hak ve yükümlülüklerine ilişkin herhangi bir iddiada bulunma hakkını
güvence altına aldığını tekrarlamaktadır. Bu yolla medeni uyuşmazlıklarla
ilgili mahkemeye başvurma hakkına ilişkin erişim hakkının bir yönünü oluşturan
mahkeme hakkı somutlaştırılmaktadır. Bununla birlikte bir taraf devletin iç
hukuk sistemi, nihai ve bağlayıcı bir yargının kararının (davanın) bir
tarafın(ın) zararına olacak şekilde hükümsüz/etkisiz kalmasına izin verirse bu
hak aslından yoksun hâle gelebilir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci paragrafının yargı kararlarının uygulanmasını korumaksızın davacılara
garanti edilen -yargılamanın adil, kamuya açık ve makul süreli olması gibi-
usule ilişkin güvenceleri detaylarıyla tanımlaması gerektiği tasavvur edilemez.
Bu maddeyi yalnızca mahkemeye erişim ile yargılamaların yürütülmesi ilgili
olarak yorumlamak, taraf devletlerin Sözleşme'yi onayladıkları esnada saygı
duymayı taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı durumlara yol
açabilir. Dolayısıyla AİHM herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın
icra edilmesinin 6. maddenin amaçları bakımından yargılamanın ayrılmaz
bir parçası olarak kabul etmiştir (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91,
19/3/1997, § 40; Burdov/Rusya, § 34).
28. Mahkeme hakkı, bir mahkeme kararı vasıtasıyla
yalnızca hak sahipliğinin tanınmasını güvence altına alan teorik bir hak
değildir; aynı zamanda kararın icra edileceğine dair meşru bir beklentiyi de
içerir. Davacıların etkili bir şekilde korunması ve evvelki hukuki durumun yeniden
tesis edilmesi, idari yetkililerin bağlayıcı bir hükme riayet etme
yükümlülüğünü zorunlu kılmaktadır (Apostol/Gürcistan, B. No: 40765/02,
28/11/2016, § 54).
29. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdare yargı kararını uygulamayı
reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (Süzer
ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, § 115).
30. AİHM, infaz usulleri ve idari sistemi ne kadar
karmaşık olursa olsun devletin Sözleşme gereğince herkesin kendi lehine verilmiş,
uygulanması zorunlu ve bağlayıcı yargı kararlarının makul bir sürede
uygulanması hakkını teminat altına alma yükümlülüğü altında olduğunu
vurgulamıştır. Aynı şekilde hiçbir devlet makamı, örneğin bir yargı kararıyla
tespit edilen bir borcun ödenmemesine mali veya diğer kaynakların eksikliğini
bahane gösteremez. AİHM ilgililerin bir yargı kararının uygulanmasını mümkün
kılacak veya hızlandıracak bazı usule ilişkin girişimlerde bulunmak zorunda
kalabileceklerini ancak kişilerden beklenen iş birliği yükümlülüğünün mutlak
gereklilik düzeyini aşmaması gerektiğini ve her hâlde bu yükümlülüğün idareyi,
aleyhine verilen kararı infaz etmek için Sözleşme’de öngörüldüğü şekilde
elindeki bilgilere dayanarak, kendiliğinden ve öngörülen zamanda hareket etme
zorunluluğundan muaf tutmaması gerektiğini belirtmiştir (Süzer ve Eksen
Holding A.Ş./Türkiye, §§ 116, 117).
31. AİHM her halükârda, devlet aleyhine bir yargı kararı
aldırmış bir kişinin kararın cebri icrasını sağlamak için ayrı bir dava açmak
zorunda olmadığını vurgulamıştır. AİHM'e göre verilen bir yargı kararının
uygulanmasını teminat altına almak, bu zorunlu ve bağlayıcı kararın zamanında
uygulanmasını sağlamak, bu kararın kesinleştiği ve infaz edilebilir hâle
geldiği tarihten itibaren uygulamak kamu makamlarının öncelikli görevidir. Bu
kararlar, davalı devletin ilgili makamına kurallara uygun olarak
bildirilmelidir; böylece bu yetkili makam kararı uygulamak için gerekli tüm
girişimlerde bulunmalı veya yargı kararlarının infazı konusunda yetkili bir
diğer devlet kurumuna bu kararı iletmelidir. Cebren veya ihtiyari infaz
usullerinin çakıştığı veya karmaşık olduğu hâllerde bu durum özellikle
önemlidir zira kişi bu konuda hangi makamın yetkili olduğu konusunda haklı
olarak şüpheye düşebilir (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, § 118).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
33. Başvurucu; idarece sit alanı ilan edilen yer için
takas yoluyla sertifika verilmesi veya bu yerin kamulaştırılması gerektiğini,
idarenin eylemsizliğinden kaynaklanan belirsizlik nedeniyle 1. derece doğal sit
alanı içinde yer alan taşınmazı üzerindeki mülkiyet hakkının kullanılamaz hâle
getirildiğini, taşınmazına yönelik inşaat ve devir yasağının uzun bir süredir
devam ettiğini, mahkeme kararının yerine getirilmesi talebiyle yaptığı
başvurunun da trampa işleminin 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesi çerçevesinde
değerlendirilebilmesi için bilgi ve belgelerin toplanması gerektiği, bilgilerin
tam ve eksiksiz olduğunun tespiti halinde konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne iletileceği gerekçe gösterilip
sonuçsuz bırakıldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Somut olayda başvurucunun kamulaştırma talebine dair
başvurusunun reddine ilişkin Bakanlık işleminin iptali talebiyle açtığı dava
lehine sonuçlanmış ve bu karar Danıştayca onararak kesinleşmiştir. Başvurucu,
lehe olan mahkeme ilamının yerine getirilmesi için 1/11/2016 Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına başvurmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü 28/11/2016 tarihli cevap yazısında, taşınmazın
Hazine taşınmazı ile değiştirilebilmesini teminen İzmir Valiliği Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından inceleme ve araştırma yapılarak rapor
hazırlanması yönünde karar verildiğini belirtmiştir. İzmir Valiliği Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğü ise 28/11/2016 tarihli yazısında, trampa işleminin 2863
sayılı Kanun'un 15. maddesi çerçevesinde değerlendirilebilmesi için bilgi ve
belgelerin toplanması gerektiğini, bilgilerin tam ve eksiksiz olduğunun tespiti
hâlinde konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel
Müdürlüğüne iletileceğini ifade etmiştir.
36. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir
(Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16,
17).
37. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında
başvurucu lehine olan bir mahkeme kararının uygulanmamasının söz konusu olduğu
durumlarda başvurucunun bu işleme karşı ayrı bir icra takibi yapmaya ve dava
açmaya zorlanmasının beklenemeyeceğini belirtmiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 47; Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/16633, 6/12/2017, § 39). Somut olayda da anılan
kararlardaki bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
38. Diğer taraftan bireysel başvurular sonrasında
31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
39. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
40. Anayasa Mahkemesi de yargı kararlarının geç veya
eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden
önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânı tanıyan bu hukuk yolunu tüketilmesi gereken etkili bir başvuru
yolu olarak görmüştür (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§
26-36).
41. Ancak somut olayda başvurunun konusu yargı kararına
dayalı bir para alacağının ödenmesine ilişkin değildir. Başvurucu, mülkiyet
hakkı kapsamında bir taşınmazın kamulaştırılması gerektiğine ilişkin yargı
kararının icra edilmediğinden yakınmaktadır. Buna karşın 6384 sayılı Kanun'un
1. maddesinde yargı kararlarının icrasına ilişkin başvuruların tazminat ödenmek
suretiyle çözümünün amaçlandığı belirtilmektedir.
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
43. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20).Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da
mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60). Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını
kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).
44. Somut olayda uyuşmazlık konusu taşınmazın kamulaştırılması
talebine dair başvurunun reddine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı işleminin
iptali talebiyle açılan dava neticesinde İzmir 3. İdare Mahkemesi, kamulaştırma
işlemlerinin geciktirilmeksizin sonuçlandırılması gerekirken davalı idare
tarafından söz konusu taşınmazın kamulaştırılmasının önümüzdeki yıllarda
ödenekler çerçevesinde değerlendirileceğinden bahisle tesis edilen işlemi
hukuka aykırı görüp iptal etmiştir. Bununla birlikte 6100 sayılı Kanun'un 367.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ayni hakka ilişkin kararın kesinleşmedikçe
yerine getirilmeyeceği düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm ise Dairenin 19/6/2015
tarihli kararıyla onanmıştır. Dolayısıyla söz konusu kararın kesinleşme
tarihinden itibaren uygulanabilir hâle geldiği açıktır. Bu durumda başvurucunun
kesinleşmiş ve icra edilebilir nitelikteki yargı kararına istinaden
taşınmazının kamulaştırılacağına ve kamulaştırma neticesinde de kamulaştırma
bedelinin ödeneceğine yönelik meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Nihayetinde
başvuru konusu olayda ilgili taşınmazın da başvurucu adına tapuda kayıtlı
olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
45. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar
vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi
dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma
olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma
ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B.
No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
46. Başvuru konusu olayda başvurucunun kamulaştırma
talebine dair başvurusunun reddine ilişkin Bakanlık işleminin iptali talebiyle
açılan davada Mahkeme, davanın kabulüne karar vererek dava konusu işlemi iptal
etmiş ve bu karar Danıştayca onanarak 19/6/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
Bununla birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel
Müdürlüğü, trampa işleminin 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesi çerçevesinde
değerlendirilebilmesi için bilgi ve belgelerin toplanması gerektiği, bilgilerin
tam ve eksiksiz olduğunun tespiti halinde konunun değerlendirileceği
gerekçesiyle kamulaştırma işleminin hâlihazırda yerine getirilmeyeceğini
bildirmiştir. Buna göre dava konusu taşınmazın bulunduğu alan 1. derecede doğal
sit alanı olarak belirlendiğinden başvurucu mezkûr taşınmaz üzerinde tasarrufta
bulunamamaktadır. Diğer yandan başvurucu taşınmazının kamulaştırılmaması sonucu
kamulaştırma bedelinden mahrum kalmıştır. Dolayısıyla yargı kararına rağmen
kamulaştırma işleminin gerçekleştirilmemesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiği kuşkusuzdur.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
(1) Genel
İlkeler
47. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
48. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, § 62).
49. Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yönelik nihai bir
yargı kararının uygulanmamasının ihlale yol açtığını daha önce çeşitli
kararlarında kabul etmiştir. Buna göre ilgili mahkeme kararını uygulamakla
görevli kamu makamları, bu kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın
uygulanması için gerekli özeni göstermemekteyse bu durumun Anayasa'nın 35.
maddesinin ihlali anlamına geldiği sonucuna yol açtığını vurgulamıştır (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75; Mehmet Hocaoğlu, B. No:
2013/3207, 15/10/2015, §§ 59-74).
50. Diğer taraftan Necdet Çetinkaya (B. No:
2013/7725, 24/3/2016) başvurusunda ortaklığın giderilmesi davasında yapılan
yargılama neticesinde satışına karar verilen taşınmazın yapılan ihale sonucu
başvurucu tarafından mülkiyetinin edinilmesi söz konusudur. Bu başvuruya konu
olayda da tapu müdürlüğü ortaklığın giderilmesi davasında Hazinenin taraf
olmaması sebebiyle tescil talebini reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucunun
taşınmazın ihale bedelini ödediği ve tescilden önce mülkiyetini kazandığı hâlde
başvurucunun ihale yoluyla edindiği taşınmazın Hazinenin payı dışındaki diğer
payları yönünden başvurucu adına tescil işleminin yapılmamasının mülkiyet
hakkına yapılan ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Necdet
Çetinkaya, §§ 64-73).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Somut olayda başvurucunun 1. derecede doğal sit alanı
olarak belirlenen alanda bulunan taşınmazının kamulaştırılması talebinin
reddine ilişkin Bakanlık işleminin iptalini teminen açtığı dava kabul edilmiş
ve karar kesinleşmiştir. Bununla birlikte başvurucunun yargı kararının yerine
getirilmesini teminen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde yaptığı başvuru,
trampa işleminin 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesi çerçevesinde değerlendirilebilmesi
için bilgi ve belgelerin toplanması gerektiği, bilgilerin tam ve eksiksiz
olduğunun tespiti hâlinde konunun değerlendirileceği gerekçesiyle sonuçsuz
bırakılmış ve hâlihazırda mahkeme kararı yerine getirilmemiştir.
52. İdare başvurucuya hitaben cevap yazısında her ne
kadar kesinleşmiş yargı kararının yerine getirilmesini teminen gerekli bilgi ve
belgelerin toplanmasının akabinde gerekli işlemlerin gerçekleştirileceğini
bildirmiş ise de uzun bir süre geçmiş olmasına karşın hâlihazırda idarenin bu taahhüdünü
gerçekleştirmediği görülmektedir. Buna göre yargı kararının yerine
getirilmesinin temini yönünden idarece gerekli inisiyatifin sergilenmediği ve
özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır.
53. Başvurucu, öncelikle taşınmazından yararlanamaması
nedeniyle uğradığı zararın ortadan kaldırılması talebiyle hukuk kurallarının
kendisine sağladığı tüm imkânları kullanmıştır. Bu kapsamda başvurucu,
bulunduğu alan 1. derecede doğal sit alanı olarak ilan edilmesi nedeniyle
üzerinde dilediği şekilde tasarrufta bulunamadığı taşınmazı için Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne başvurmuş ve
taşınmazın trampa programına alınarak uygun herhangi bir Hazine arazisiyle
takas edilmesini talep etmiştir. Genel Müdürlük, cevap yazısında ilgili
arazinin takas kapsamına alınabilmesi için gerekli 1/1000 ölçekli imar planının
bulunmadığını, söz konusu imar planının hazırlanabilmesi ve takas programının
başlatılabilmesi için kurum eş güdümünde bir irdeleme çalışması yapılması
gerektiğini, bu irdeleme çalışmasının gerçekleştirilmesinden sonra takas
başvurusunun değerlendirmeye alınacağını bildirmiştir. Başvurucu akabinde 2863
sayılı Kanun'un 15. maddesinin (a) bendi uyarınca taşınmazının kamulaştırılması
talebiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde başvuru yapmış, talebinin reddi
işlemine karşı dava açmış ve davayı da kazanmıştır. Bu durumda başvurucu,
yukarıda da belirtildiği üzere taşınmazı üzerindeki kısıttan kurtulmak amacıyla
kanunun tanıdığı tüm imkânları usulünde ve zamanında kullanmıştır. Buna mukabil
idare ise başvurucunun mahkeme kararıyla ortaya konulan hakkının tesisi
noktasında gerek yasal gerekse de taahhüt ettiği görevlerini yerine
getirmemiştir. Bu kapsamda idare, somut olarak 1/1000 ölçekli imar planının
hazırlanabilmesi ve takas programının başlatılabilmesi için kurum eş güdümünde
herhangi bir irdeleme çalışması yapmamış ve başvurucunun yargı kararının yerine
getirilmesi talebine karşı verdiği cevap yazısında taahhüt ettiği hususları
gerçekleştirmemiştir.
54. Sonuç olarak mahkeme karar gerekçesinde de
belirtildiği üzere somut olayda başvurucuya ait taşınmazın sit alanı ilan
edilmesinden uzun yıllar geçmesine rağmen herhangi bir işlem yapılmamış ve bu
nedenle de başvurucunun mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde
kısıtlanmıştır. Üstelik anılan kararın kesinleşmesinden itibaren beş yılı aşkın
bir süre geçmesine rağmen hâlâ herhangi bir işlem yapılmamakla başvurucunun
mülkiyet hakkı üzerindeki kısıntı devam etmektedir. Bu durumda somut olayda
kamu makamlarının koordinasyon ve iş birliği eksikliğinin bulunduğu ve idarece
mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren beş yılı aşkın bir sürenin geçmiş
olmasına karşın çözüme yönelik bir girişime tanık olunamadığı gerçeği dikkate
alındığında yargı kararının uygulanmamasına kamu makamlarının özensiz tutum ve
davranışlarının yol açtığı, başvurucuya ise atfedilebilecek bir kusurun
bulunmadığı görülmektedir.
55. Nihayetinde bulunduğu alan 1. derecede doğal sit
alanı olarak ilan edilmesi nedeniyle taşınmaz üzerinde oluşan mülkiyet kısıtı,
başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve bütünüyle kamu makamlarının tutum ve
işlemlerinden kaynaklanmıştır. Buna mukabil meydana gelen sonuçtan takas
işlemiyle taşınmaz tahsisinde bulunmak ya da yargı kararına istinaden zorunlu
kamulaştırma işlemini gerçekleştirip kamulaştırma bedeli ödemek durumunda
kalmayan yine kamu makamları yararlanmıştır. Bu olgulara rağmen ve yargı
kararının nihai hâle geldiği 19/6/2015 tarihinden bu yana beş yılı aşkın bir
süre boyunca uygulanmamasının Anayasa Mahkemesince yargı kararlarının
uygulanması çerçevesinde daha önce ortaya konulan ilkelere göre kanunilik
ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığı sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
57. Başvurucu, lehine olan kesinleşmiş yargı kararının
uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
58. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
59. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
61. Anayasa Mahkemesi daha önce yargı kararlarının
uygulanmasını Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirmiştir.
Buna göre Anayasa'nın 36. ve 138. maddeleri uyarınca yargı kararlarının ilgili
kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette bireylerin
yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri
mümkün değildir. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını
engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan
güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukuk devletinin bir
gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ile hukuk sistemine olan güven ve
saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargının kararlarının
zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez. Sonuç
olarak hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine
sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya
mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği anlamına geleceği kabul edilmiştir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Arman Mazman, B. No:
2013/1752, 26/6/2014, § 61).
62. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılan
kısımda yapılan değerlendirmeler esas alındığında başvurucu lehine olan nihai
ve kesinleşmiş nitelikteki yargı kararının uygulanmaması nedeniyle aynı zamanda
mahkemeye erişim hakkının da ihlaline yol açılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir
(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
68. Anayasa Mahkemesi başvurucunun lehine olan yargı
kararının idarece uygulanmaması nedeniyle mülkiyet ve mahkemeye erişim
haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda
ihlalin idari işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. İhlalin sonuçlarının giderilmesi için yargı kararının
uygulanması gerekmektedir. İhlal kararının yerine getirilmesi
sorumluluğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığına düşmektedir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin ihlalin sonuçlarının giderilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Diğer taraftan somut olay bağlamında kararın Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına gönderilmesine karar verilmesi ihlale yol açan yargılama
sürecine muhatap olan başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları
gidermemektedir. Nitekim ilgili yargı kararı kesinleştiği 19/6/2015 tarihinden
itibaren beş yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen uygulanmış değildir.
Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet ve mahkemeye erişim
haklarının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve kararın idareye
gönderilmesi suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
-yargı kararının infaz edilmediği süre gözetilerek- başvurucuya net 15.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yargı kararının en kısa sürede icra edilmesi için
kararın bir örneğinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.