TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURGUT ALTINOK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/36724)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucu
|
:
|
Turgut ALTINOK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa Nadi ÜNAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun şeref ve itibarına yönelik sözlere
karşı açtığı tazminat davasının reddi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Olayların geçtiği tarihte Ankara'nın Keçiören ilçesi belediye
başkan adayı olan başvurucu 1994-2009 tarihleri arasında üç dönem Keçiören
Belediyesi başkanlığı yapmış -2019 yerel seçimlerinde yeniden Keçiören Belediye
başkanı seçilmiş olan- aktif bir siyasetçidir. Davalı ise Keçiören ilçesinde
yaşayan ve seçmen sıfatını haiz bir vatandaştır.
7. Başvurucunun belediye başkanlığı yaptığı dönemlerde, bazı
esnaf ve pazarcılara çeşitli baskılar uygulandığı iddiaları kamuoyunda
tartışılmıştır. Davalının savunmaları ve dosya içerisinde yer alan bilgilere
göre olayın arka planı ile ilgili basında yer alan bazı haberler şöyledir:
i. T. isimli internet gazetesinde 29/8/2008 tarihinde "Flörte dayak meyhaneye kilit"
başlığıyla yer alan haberin ilgili kısımları:
"...Büfeci dayağıyla gündeme gelen
Ankara’nın en büyük ilçesi Keçiören’de 1994’te 22 olan içkili restoran sayısı
şu anda '0'. Eski belediye başkanı H.K. görevi AKP’li Turgut Altınok’a teslim
ettikten sonra yaşananları şöyle anlattı: 'Kimseye içkili yer ruhsatı
vermediler. Baskı ve şiddetle bütün restoranlar kapatıldı.'
'A takımı'ndan dayak
Keçiören’in Altınok’tan önceki Belediye
Başkanı H.K., 'Benim dönemimde içkili restoran için talepte bulunan ve şartları
belediyemizce uygun görülen her işletmeye ruhsatı verildi. 1994’te, 22 içkili
restoran vardı. Hatta belediyemize ait bir tesisi kiraya verip içkili restoran
haline getirmiştik. Biz görevi Altınok’a teslim ettikten birkaç yıl sonra tüm
restoranlar baskı ve şiddet kullanılarak kapatıldı. Kimseye de içkili restoran
ruhsatı verilmedi. Adını ’A Takımı’ koydukları bir ekip oluşturarak parklarda
elele tutuşanlara dayak attılar, büfecilere saldırdılar' dedi.
Arabistan'a çevirdiler
Keçiören’de kapatılan son içkili restoranın
sahibi olan SHP Ankara İl Başkanı [C.K.] da restoranının kapatılma sürecini
şöyle anlattı: 'Altınok göreve başladıktan birkaç ay sonra sürekli taciz
edilmeye başlandık. Restoranımız sürekli kapatılıyor ve baskı altında
bırakılıyorduk. Müşterilerimiz tedirgin olmaya başlamıştı. ’A Takımı’ denilen
ekip kurarak müşterilerimizi korkutuyorlardı. Biz de bir süre sonra restoranı
kapatmaya karar verdik. Keçiören’i, aradan geçen 14 yıl içinde Arabistan’a
çevirdiler'
Korku imparatorluğu
H. gazetesine konuşan ve baskılardan
korktukları için isimlerinin yazılmasını istemeyen alkollü içki satan büfe
sahiplerinin birçoğu, Altınok’un göreve başlamasının ardından içki satışları
nedeniyle kendilerine baskı yapılmasından yakındılar. Ramazan ayında baskıların
daha da arttığını söyleyen başka bir büfeci ise şunları söyledi:
'İçki sattığımız için Ramazan ayında büfenin
açılmasını istemiyorlar. Zabıtalar sürekli kontrole geliyor ve ’gözünün
üzerinde kaşın var’ diyerek sudan sebeplerle tutanak tutup büfeleri
kapatıyorlar. Fiziki güç kullanarak Keçiören’de korku imparatorluğu kurdular.
İnsanlar ellerine içki alıp evlerine getirmeye korkar oldu.'..."
ii. T. isimli internet gazetesinde 9/10/2008 tarihinde "Dövdüler bir de üstüne para istiyorlar"
başlığıyla yer alan haberin ilgili kısımları şöyledir:
"Keçiören Belediye Başkanı Turgut
Altınok, dükkânına gelen iki belediye zabıtası tarafından dövüldüğü kamera
görüntüleriyle ortaya çıkan esnaf M.Ş. ile babası P.Ş. hakkında, kişilik
haklarına hakarette bulundukları iddiasıyla toplam 50 bin YTL’lik iki ayrı
tazminat davası açtı.
... söz konusu olayın ardından M. ve babası
P.nin bakkal dükkânının kapısına, 'Şehir eşkiyalarının başı Turgut Altınok...'
ve 'Turgut gidecek şehir eşkiyalığı bitecek' yazılı pankartlar astıkları
belirtildi..."
. "
iii. H. gazetesinin 8/7/2010 tarihli nüshasında "Savcı Keçiörende A Takımını Arıyor"
başlıklı haberin ilgili kısımları şöyledir:
"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Keçiören
ilçesinde sık sık dayak olaylarıyla gündeme gelen 'A Takımı' hakkında
soruşturma başlattı. Savcılık yine bir dayak olayına karışan 'A Takımı'
üyelerinin tespit edilerek ifadelerinin alınması için Etlik Polis Merkezi’ne
talimat gönderdi. Polislerin 'A Takımı' üyelerini tanımalarına rağmen hala
ifadelerinin alınmadığı iddia edildi.
...Yıllardır Keçiören’de varlığı iddia edilen
ancak ispatlanamayan 'A Takımı', ilk kez bir savcılık soruşturmasıyla resmi
kayıtlara geçti.
Cumhuriyet Savcısı, polise gönderdiği yazıda
Kanuni Parkı’nda bir kişinin dövülmesi olayına karıştığı iddia edilen 'A
Takımı’na' mensup kişilerin ifadelerinin alınmasını istedi. Ancak, aradan iki
ay geçmesine rağmen bu kişiler polis tarafından bulunamadı..."
8. Davalı, başvurucunun belediye başkanı adaylığını açıkladığı
dönemde; 16/1/2014 tarihinde başvurucu hakkında üçüncü bir şahıs tarafından
Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinde yazılan bir bildirimi retweet (yeniden gönderim) yapmak
suretiyle takipçileri ile paylaşmıştır. İlgili paylaşım şu şekildedir:
"Pazar eşkiyası Turgut Altınok, ben sana
aday olmazsın demedim, adam olamazsın demiştim, yine haklı çıktım."
9. Başvurucu, paylaşımda geçen ifadeler nedeniyle davalının
hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle suç duyurusunda bulunmuştur. Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 7/5/2014 tarihli iddianamesiyle başvurucunun hakaret
suçundan cezalandırılması talep edilmiştir. Yargılamayı yapan Ankara 33. Asliye
Ceza Mahkemesi davalının "hakaret
suçunu işlediğini anlaşılması nedeniyle" 1.800 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş ve hükmün açıklanmasını geri
bırakmıştır. Verilen karar itiraz üzerine kesinleşmiştir.
10. Anılan paylaşım üzerine başvurucu, davalı hakkında manevi
tazminat davası açmıştır. Yargılamayı yapan Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
21/3/2017 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"...Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin
2014/1227 Esas sayılı dosyasında; ...yaptırılan bilirkişi incelemesi ile
[E.K]'nin 'Pazar eşkiyası Turgut Altınok, ben sana aday olmazsın demedim adam
olamazsın demiştim. Yine haklı çıktım' şeklinde hakaret içeren ifadeleri alıntı
da olsa paylaşmak suretiyle katılımda bulunduğu, bu ifadeleri retweetlemek
suretiyle eylemini gerçekleştirdiği, ... sanığın hakaret suçunu işlediği
anlaşıldığından eylemine uyan TCK'nın 125/2.maddesi delaletiyle 125/1. Maddesi
gereğince ...90 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, karar verildiği, kararın 03/04/2015
tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
TMK. nun 24/1 maddesine görehukuka aykırı
olarak kişilik hakkına saldırılan kimse hakimden saldırıda bulunanlara karşı
korunmasını isteyebilir. TBK.nun 58.maddesine göre de kişilik hakkının
zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat
adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Bu davada; davalı,
www.twitter.com isimli sosyal paylaşım sitesinde kendisine ait olan Emrah
Kabadayı isimli profilden 'Pazar Eşkiyası Turgut Altinok Ben sana aday
olamazsın demedim, Adam olamazsın demiştim. Yine haklı çıktım.' şeklinde
sözlerle davacıyı küçük düşürücü, onu aşağılayıcı, hakaret içeren sözler
söylediği, böylece davacının kişilik haklarını ihlal ettiği sabit olmuştur. Her
ne kadar davacı, siyasetçi olup ağır eleştirilere katlanmak zorunda olsada,
davalının paylaştığı sözler eleştiri sınırını aşmakta doğrudan davacının
kişilik haklarına hedef almaktadır. Bu nedenle kişilik hakları ihlal edilen
davacının manevi tazminat istemeye hakkı bulunmaktadır.
11. Davalının istinaf yargı yoluna başvurması üzerine Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 15/9/2017 tarihli kararıyla kararın
kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Gerekçeli
kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...Ceza dava dosyasında her ne kadar
davalı, davacıya yönelik hakaret suçundan yargılanmış ve hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de,... hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder
nitelikte bir hüküm olmadığından hukuk yargıcı yönünden ortada bağlayıcı
nitelikte bir ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır.
Davacı, dava dilekçesinde de beyan ettiği
üzere 1994-2009 yılları arasında Ankara’nın Keçiören ilçesinde belediye
başkanlığı yapmış bir siyasetçidir. Dava konusu olan ifadeler, 30.03.2014
tarihinde yapılacak olan yerel seçimlerde davacının bir kez daha belediye
başkanlığına aday olmasından sonra internet ortamında paylaşılmış olup
seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, seçmenlerin siyaset ve siyasetçiler hakkında
yorum ve eleştirilerde bulunmaları demokratik hakları olup, söz konusu
ifadelerin yazıldığı zaman diliminden bağımsız olarak değerlendirilmesi doğru
olmayacaktır.
Aynı zamanda davacının daha önce üç dönem
belediye başkanlığı yaptığı yeni seçimler öncesinde yeniden belediye
başkanlığına aday olduğu, davalının Ankara/Keçiören’de yaşayan bir seçmen
sıfatı taşıdığı unutulmadan davalının paylaşımının ifade özgürlüğü sınırlarını
aşıp aşmadığının değerlendirilmesi gereklidir.
...Somut olaya baktığımızda, davacının üç
dönem belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçi, davalının ise davacının
adaylığını koyduğu seçim çevresinde yaşayan bir seçmen olduğu, davacının
siyaseti seçmekle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dediği gibi bilinçli olarak
eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bıraktığı, dava konusu
paylaşımın davacının yeni seçimler öncesinde yeniden belediye başkanlığına aday
olduğu bir ortamda yapıldığı değerlendirildiğinde, ortaya çıkacak kamusal yarar
nedeniyle davacının sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık
olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Davacı, davalının paylaşımlarına karşı
yazılı ve görsel basını kullanarak cevap verebilecek imkanlara da sahiptir.
Davalı eleştirilerini dile getirirken
doğrudan, açık ve somut bir isnatta bulunmamış, daha çok subjektif
değerlendirmeleri niteliğindeki ifadeleri kullanmıştır. Bu sırada ağır olarak
nitelendirilebilecek bir kelime kullanmış olsa da, bu ifadenin davacının
belediye başkanlığı yaptığı dönemde gösterdiği siyasi tutum ve davranışlara
yönelik bir eleştiri olduğu, davacının bizzat kişilik haklarını hedef almadığı
değerlendirilmiştir. Bu şartlar altında davalının ifade özgürlüğüne sınırlama
getirilmesini gerektirir demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı
anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında
davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir".
12. Nihai karar başvurucuya 19/10/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 7/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun "Sorumluluk" kenar başlıklı 49.
maddesi şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
14. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı kararlar
için İlhan Cihaner (2) (B. No:
2013/5574, 30/6/2014); Bekir Coşkun
([GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015) ve Kemal
Kılıçdaroğlu (B. No: 2014/1577, 25/10/2017) kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; davalının ilgili paylaşımında geçen ifadelerin
kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini, bu ifadeler nedeniyle davalının ceza
mahkemelerince cezalandırılması ve ilk derece mahkemesince tazminat talebinin
kabul edilmesi kararlarına karşın istinaf mahkemesi tarafından davanın
reddedilmesinin Anayasa'nın 17. maddesinde tanımlanan şeref ve itibar hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“(17) Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
1. Genel İlkeler
a. Bireyin Şeref ve İtibar Hakkının Korunması
18. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan manevi varlık kapsamında
yer almaktadır. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel
şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve
üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü
bulunmaktadır (Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, §§ 32-35). Şeref ve itibarı etkileyen saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2),
§ 42).
19. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (İlhan Cihaner (2), §
82; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No:
2013/8503, 27/10/2015, § 58; Önder Balıkçı, B.
No: 2014/6009, 15/2/2017, § 42; Kemal
Kılıçdaroğlu, § 55).
b. İfade Özgürlüğü
20. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının
fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı
kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda
başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu
demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal
çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe
ifadesine bağlıdır (Bekir Coşkun,
§§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
21. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun
ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini
oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet
Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun,
§§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin
işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36).
22. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2), § 37; Önder Balıkçı,
§ 40). Bu itibarla bir siyasetçinin kamuoyuna aktardığı görüşleri başkaları
açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif
değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 52).
c. Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında Ödev
ve Sorumluluklar
23. Demokratik bir toplumda siyasetçilere diğer siyasetçileri,
hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum
yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. maddesi sınırsız bir
ifade özgürlüğünü tamamen garanti etmemiştir. Somut başvuruyla bağlantılı
olarak söylenecek olursa siyasetçilere yönelik eleştirilerin kişilerin
itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin sahip
oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve
sorumluluklara gönderme yapan Anayasa'nın
"Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere
karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki 12.
maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade
özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir. Söz
konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü
kullandığı vasıtalara göre değişir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder
Balıkçı, § 43;Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 53).
d. İfade Özgürlüğü ile
İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasında Adil Denge
24. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve
itibar hakkı ile davalının Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini
değerlendirmektedir (Nilgün Halloran,
B. No: 2012/1184, 16/7/2014, §§ 27, 41, 52; Ergün
Poyraz (2), § 56; İlhan Cihaner
(2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu,
§§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında
dengeleme yapılabilmesi için başvurucuya yöneltilen ifadelerin türünün, kamusal
tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların
niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin,
kime yöneldiğinin, tarafların şöhret derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki
davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 56; Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için
başvurucuya karşı sarf edilen sözlerin yapılan konuşmanın tamamından ve
söylendiği bağlamdan koparılmaksızın olayın bütünselliği içinde ele alınması
gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
25. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada
maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir.
Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın
mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir
Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2),
§ 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile
müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince
desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla
desteklenmiyorsa değer yargısı orantısız olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
26. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli
bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil fakat söz konusu yargı mercilerinin
takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 17. maddesi
açısından doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerince
ortaya konan gerekçelerin uygun ve yeterli
görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla başvurucunun şeref ve itibar
hakkı ile karşı tarafın ifade özgürlüğü arasında uygun bir denge kurulup
kurulmadığını başvurunun bütününe bakarak değerlendirecektir.
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
27. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde başvurucunun ve davalının
toplumsal konumları gözönünde tutulması gereken ilk husustur (Nihat Zeybekçi, B. No: 2015/5633,
8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 59). Başvuruya konu olayın meydana geldiği dönemde belediye başkan adayı olan
başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinde önemli ilçelerden birinin uzunca
bir süre belediye başkanlığını yapmıştır. Başvurucunun politik arenada oldukça
aktif bir konuma sahip olduğu açıktır. Davalı ise başvurucunun aday olduğu
ilçede yaşayan bir seçmendir.
28. Dikkate alınması gereken ikinci husus ise başvuruya konu
sözlerin başvurucunun adaylığını açıkladığı dönemde davalının bir başkası
tarafından yazılmış olan yazıyı kendi sayfasında retweet yapmak suretiyle paylaşmasıdır. Bu şekilde yapılan
paylaşımlarda kişi ilgili yazıyı kendisi yazmamakta ancak bir başkası
tarafından yazılmış yazıyı sayfasında paylaşmaktadır. Dolayısıyla kamuoyunun
belli bir kesiminde adaylığını açıklaması akabinde başvurucu aleyhine yorumlar
yapıldığı ve davalının da bu tartışmalara katıldığı, bu itibarla sebepsiz bir
biçimde başvurucuyu hedef almadığı anlaşılmaktadır.
29. Gözönünde bulundurulması gereken bir diğer husus ise
paylaşımın konusu ve paylaşımda geçen ifadelerin türüdür. Başvurucu davalıya
yönelik "Pazar eşkıyası Turgut Altınok, ben
sana aday olmazsın demedim, adam olamazsın demiştim, yine haklı çıktım." şeklindeki paylaşımından dolayı
dava açmıştır. Başvurucunun özellikle
"eşkıya" ve "adam
olamazsın" ifadelerinden yakındığı anlaşılmaktadır. Bu noktada
davalının başvurucunun itibarına yönelik sert ifadeleri paylaştığı görülmekle
birlikte kullanılan ifadelerin başvuru konusu olay kapsamında geçmişte
kullanılan bir kelimenin tekrarlanma biçimi olup olmadığı, yazılma zamanı,
özellikle başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi
gerekmektedir.
30. Başvuru konusu olayın şartları ve arka planı dikkate
alındığında davalı ilgili paylaşımda; başvurucunun belediye başkanlığı yaptığı
dönemlerde kendisine bağlı olduğu iddia edilen ve daha önce kamuoyunda "eşkıya", "A takımı" gibi söylemlerle
nitelendirilen bir ekip eliyle kimi pazarcılara baskı uyguladığını, bunun
zorbalık olduğunu, bu tutumuna karşı olduğunu aynı ifadeleri tekrarlayarak
ifade ettiğini belirtmektedir. Başka bir ifadeyle şikâyete konu ifadeler ilk
kez davalı tarafından kullanılmamış, daha önce basında ve sosyal medyada dile getirilen
ifadeler hatırlatılmıştır. Bu nedenle paylaşımın, başvurucunun yönetim tarzına
bir eleştiri mahiyetinde olduğu, bu konuya dikkat çekme amacı taşıdığı, kamusal
faydası olan bir tartışmayla ilgisi bulunduğu kabul edilebilir.
31. Başvuruya konu paylaşımın yaklaşan seçim atmosferinde
gerçekleştirildiği de dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede, aday olan bir
siyasetçi olarak başvurucunun seçmenlerin sıkı ve yakın denetimi altında olması
tabiidir. Başvurucunun özellikle kendisine muhalif konumda bulunanların takibi
altında olduğunu, geçmişte kendisi ile ilgili yapılan eleştirilerin yeniden
gündeme gelebileceğini bilerek hareket etmesi beklenir. Bu açıdan diğer
insanlara nazaran kabul edilebilir eleştiri düzeyinin bir siyasetçi olan
başvurucu açısından çok daha yüksek olduğu şüphesizdir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekçi, § 38).
32. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen hüküm bu gözlemler
ışığında incelenmelidir. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi ifade özgürlüğü
ile şeref ve itibar hakkının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi
yapmıştır. Mahkeme, davalının başvurucuya yönelik paylaşımını, başvurucunun
konumu, paylaşımın yapıldığı zaman dilimini ve bağlamını birlikte
değerlendirmiştir. Bu kapsamda başvurucuya yönelik paylaşımın eleştiri sınırı
içerisinde kaldığına ve kişilik haklarına saldırı seviyesinde olmadığına karar
vermiştir.
33. Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte Bölge
Adliye Mahkemesi kararı değerlendirildiğinde mahkemenin davalının ifade
özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge
kurduğu sonucuna varılmıştır. Mahkemenin, başvurucunun davasını reddetmesini
haklı göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmiş, davanın
keyfî bir biçimde reddedildiği değerlendirilmemiş ve derece mahkemesinin takdir
yetkisine müdahale etmeyi gerekli kılacak bir durumun bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun itibar hakkına yönelik
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır. Başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ'in karşı oyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/1/2020
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Dosyanın incelenmesinde; Başvurucunun, hakkında şikâyetçi
olduğu şahsın twitter hesabında paylaştığı başvurucu ile ilgili sözlerin
hakaret suçuna sebebiyet verdiği iddiasıyla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca
açılan davanın derece mahkemesince kabul edilerek, ilgili şahıs hakkında adli
para cezasına hükmedildiği ve ilgilinin kabulü doğrultusunda hükmün
açıklanmasının geri bırakılmamasına (HAGB) karar verildiği; yine başvurucunun,
bu paylaşım nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek aynı şahıs
hakkında açtığı manevi tazminat davasının derece mahkemesince kabulüne karar
verilip manevi tazminata hükmedilmesine karşılık, istinaf yargı yerince bu
kararın kaldırıldığı ve anılan paylaşım ifade özgürlüğü kapsamında görülerek
davanın esastan reddine karar verildiği, bireysel başvurunun bu karara karşı
yapıldığı anlaşılmaktadır.
2. “Pazar eşkiyası” sözünün başvurucunun kişilik haklarını hedef
almadığı, eleştirel bir değerlendirmeden ibaret olduğu, siyasi bir kişiliği
olan başvurucunun buna katlanmak zorunda bulunduğu, anılan sözlerin ifade
özgürlüğü kapsamında ve korumasında kaldığı kabulüne katılmaya imkân olmadığı
gibi; paylaşım tarihinde kamu görevlisi de olmayan başvurucunun şeref ve itibar
hakkını gözetmeyen, bu hak ile ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurmayan
ve sözlük anlamı dışında toplum nezdinde de kesinlikle tahkir ve tezyif
şeklinde değerlendirildiği tartışmasız olan bu sözlerin başvurucunun kişilik
haklarına bir saldırı teşkil etmediği sonucunu doğuran bir değerlendirmeyi de
benimsememiz mümkün değildir.
3. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kabulü ile başvurucunun
Anayasa’nın 17. maddesiyle korunan hakkının ihlâline karar verilmesi gerektiği
kanaatine ulaştığımızdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|