logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Feti Yılmaz ve diğerleri [2.B.], B. No: 2017/37121, 11/12/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FETİ YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/37121)

 

Karar Tarihi: 11/12/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 22/1/2020-31016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M.Emin KUZ

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucular

:

1. Feti YILMAZ

 

 

2. Nazmiye DİKMEN

 

 

3. Nimet DALDAL

 

 

4. Tekin YILMAZ

 

 

5. Ünal YILMAZ

Vekili

:

Av. Uğur TARHAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapu tahsis belgesi iptal edilen yapının yıkılması sonucunda uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/11/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların murisi Ş.Y., Ankara’nın Mamak ilçesine bağlı Tuzluçayır Mahallesi 3329 ada 5 ve 8 parsel sayılı kamu arazisi niteliğinde bulunan taşınmazlar üzerinde -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.

9. Başvurucuların murisi, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 14/6/1983 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.

10. Mamak Belediye Başkanlığı (İdare) tarafından ½/1985 tarihinde bu taşınmaz için 2981 sayılı Kanun’a göre tapu tahsis belgesi düzenlenerek başvurucuların murisine verilmiştir.

11. Başvurucuların murisi, gecekondu için arsa bedeli olarak toplam 60.000 TL (eski TL ile) borçlandırılmış ve İdare bu bedelin tamamının muris tarafından ödendiğini belirtmiştir.

12. Başvurucuların murisi Ş.Y. 15/6/1989 tarihinde vefat etmiştir.

13. Başvurucuların murisi adına düzenlenen tapu tahsis belgesi idarenin 26/7/2012 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. İdare iptal gerekçesinde, başvurucuların murisi Ş.Y.nin Mamak ilçesi Tepecik Mahallesi’nde 23/12/1966 iktisap tarihli başka bir taşınmazının olması nedeniyle 2981 sayılı Kanun uyarınca tapu tahsis belgesi verilmesi hususunda hak sahipliği bulunmadığına vurgu yapmıştır.

14. Başvurucular tapu tahsis belgesinin iptal edilmesine ilişkin İdare işlemi aleyhinde yargı yoluna başvurmadıklarını belirtmişlerdir.

15. İdare 16/6/2014 tarihli yazıyla taşınmazın 25/6/2014 tarihine kadar tahliye edilip enkazının kaldırılmasını istemiştir. Başvuru formunda taşınmazın yıkıldığını ifade eden başvurucular tarafından taşınmazın İdarece yıktırılıp yıktırılmadığı hususunda açıklama yapılmamıştır.

16. Başvurucular, gecekondunun yıkımınına ilişkin İdare işleminin iptali istemiyle 28/8/2014 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, 18/11/2015 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde, başvurucuların murisinin 2981 sayılı Kanun’dan yararlanmak için başvuruda bulunduğu 14/6/1983 tarihinden önce 23/12/1966 iktisap tarihli tapulu başka bir gayrimenkulünün bulunduğunun tespit edildiği, bu nedenle 2981 sayılı Kanun gereği hak sahipliği şartlarını taşımadığı görülen murise ait tapu tahsis belgesinin iptaline yönelik işlem ve bu işleme bağlı olarak tesis edilen yıkıma ilişkin işlemde hukuka aykırılık olmadığı belirtilmiştir.

17. Başvurucular tarafından karar temyiz edilmiş, ancak temyiz incelemesinin neticelenip neticelenmediği hususunda bilgi verilmemiştir.

18. Başvurucular, gecekondunun yapı bedeli ve arsa üzerindeki ağaçların bedeli ile arsa bedelinin ödenmesi istemiyle 19/9/2014 tarihinde bireysel başvuru konusu ettikleri başka bir dava açmıştır. Mahkeme 11/4/2016 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. Tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi ile bu karar uyarınca yapının yıkımına ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada murisin 2981 sayılı Kanun’dan yararlanmak için başvuruda bulunduğu 14/6/1983 tarihinden önce 23/12/1966 iktisap tarihli başka bir tapulu gayrimenkulünün bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Bu nedenle 2981 sayılı Kanun kapsamında hak sahipliği şartlarını taşımayan başvurucuların tazminat taleplerinin karşılanma olanağı bulunmadığına işaret edilmiştir.

ii. Muristen 1985-1988 yılları arasında tahsil edilen meblağın yasal dayanağı kalmadığı ancak İdareye başvurulduğu takdirde tahsil edildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte bu bedelin ödeneceğine vurgu yapılmıştır.

19. Karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi tarafından (Daire) 23/3/2017 tarihinde onanmıştır.

20. Karar düzeltme istemi de Daire tarafından 13/9/2017 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

21. Nihai karar 12/10/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucular 13/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 22/12/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Tescil” kenar başlıklı 705. Maddesi şöyledir:

“Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.

Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”

24. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu verme” kenar başlıklı 10. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“a) Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine ‘Tapu Tahsis Belgesi’ verilir.

Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.

…”

25. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.

a) (Değişik : 22/5/1986 – 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.

b) (Değişik : 22/5/1986 – 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.

c) (Değişik:22/5/1986 – 3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.

İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.

…”

26. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar” kenar başlıklı 32. Maddesi şöyledir:

Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.

Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.

 (Ek fıkra:29/11/2018-7153/15 md.) İdare tarafından ruhsata bağlanamayacağı veya aykırılıkların giderilemeyeceği tespit edilen yapıların ruhsatı üçüncü fıkrada düzenlenen bir aylık süre beklenmeden iptal edilir ve mevzuata aykırı imalatlar hakkında beşinci fıkra hükümleri uygulanır.”

B. Uluslararası Hukuk

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

28. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).

29. Öneryıldız/Türkiye kararına konu olayda, Ümraniye çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması sonucu gerçekleşen toprak kayması dolayısıyla başvurucuya ait gecekondu zarar görmüştür. AİHM, başvurucunun konutunun bulunduğu taşınmazın Hazineye ait olduğunu ve bir gün bu taşınmazı devralma beklentisinin mülk teşkil etmediğini kabul etmiştir. Ancak AİHM, 1988 yılında ruhsatsız olarak inşa edilmesinden 1993 yılında meydana gelen kazaya kadar belediye makamlarınca anılan taşınmazda bulunan gecekondunun yıktırılmadığına dikkat çekmiştir. Kararda; yetkili makamların başvurucu ve yakın akrabalarının bu evde oluşturdukları toplum ve aile çevresinde hiç rahatsız edilmeden yaşamasına izin verildiği, üstelik başvurucudan emlak vergisi alındığı ve ücret karşılığında başvurucunun kamu hizmetlerinden yararlanmasının sağlandığı belirtilmiştir. AİHM bu sebeple yetkili makamların başvurucu ve akrabalarının meskenleri ile taşınır mallarında mülkiyet hakkına ilişkin bir menfaate sahip olduğunun fiilî (de facto) olarak kabul edildiği tespitinde bulunmuştur. AİHM; imar uygulamaları bakımından belirli bir takdir yetkisi olduğunu ancak bu takdir hakkının zamanında, uygun ve hepsinden önemlisi tutarlı bir şekilde harekete geçme yükümlülüğünü sona erdirmeyeceğini belirtmiştir. AİHM’e göre somut olayda bu yükümlülüğe uyulmadığı gibi kaçak yapıları engellemeye yönelik kanunların uygulanmasında oluşturulan belirsizliğin başvurucunun meskenine ilişkin durumun bir gece içinde değişebileceğini sanmasına neden olması mümkün değildir. AİHM, başvurucunun meskenine yönelik mülkiyet hakkına ilişkin menfaatinin Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesinin ilk cümlesi çerçevesinde önemli bir menfaat ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğu sonucuna varmıştır (Öneryıldız/Türkiye, §§ 124-129).

30. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay 1997 yılında yaptırılan başvuruculara ait konutun bir okul inşaatı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmişlerdir. Öneryıldız/Türkiye kararına atıfla ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM’e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

32. Başvurucular; murisleri tarafından yaptırılan yapı için İdarenin tapu tahsis belgesi verdiğini ve talep edilen bedelin tamamının ödendiğini, tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi sonrasında İdarenin bu yapının tahliye edilmesini ve enkazının kaldırılmasını istediğini, aksi hâlde yıkım işleminin İdarece yapılacağının bildirildiğini belirtmişlerdir. Yıkım kararının kesinleşip infaz edildiğini ileri süren başvuruculara göre tapu tahsis belgesi bulunan yapı ruhsatsız ve kaçak olarak kabul edilemez. Başvurucular sonuç olarak yapının yıkılması sonucunda uğranılan zararın ve arsa üzerindeki ağaçların bedeli ile arsa bedelinin ödenmesi istemiyle açtıkları davanın reddedildiğini belirterek, yapı bedelinin ödenmemesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

33. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. Maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Somut olayda başvurucuların asıl şikâyetinin tapu tahsis belgesi iptal edilen yapının kaçak ve ruhsatsız yapı kabul edilerek yıkılması nedeniyle uğranılan zararın karşılanmamasına yönelik olduğu anlaşıldığından, başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

i. Genel İlkeler

36. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).

37. Anayasa’nın 35. Maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı aynî ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, ½/2017, § 60).

38. Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36).

39. Kamu malı niteliğindeki arazi üzerinde şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasa’nın 35. Maddesi kapsamında mülk teşkil etmesi mümkündür. Bu bakımdan şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı şekilde inşa edilmiş olması sebebiyle idari makamlarca yapının her an yıkılması mümkün bulunmasına rağmen bu yönde bir girişimde bulunulmaması ve önlem alınmaması, uzunca bir süre bu duruma sessiz kalınması, esasen yapı sebebiyle vergi tahsil edilmesi veya yapının kamu hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle bu alanlarda sosyal ortam ve aile ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa’nın 35. Maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir (Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162, 15/6/2016, § 35).

40. Anayasa Mahkemesi Nazif Kılıç başvurusunda, gecekondunun başvurucu tarafından yaptırıldığına ve uzun bir zamandan bu yana kullanıldığına dikkat çekmiştir. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan gecekondunun yıkımı ve izinsiz dikilen ağaçların sökülmesi için gerekli imkânlara sahip bulunan idarece uzun bir süre girişimde bulunulmadığı gibi belediyecilik hizmetleri sunulması suretiyle bu alanda sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edilmesi karşısında yıkılan gecekondu ve sökülen ağaçların kullanımının başvurucu yönünden önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği, bu yönden başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğu kabul edilmiştir (Nazif Kılıç, § 40).

41. Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) kararı ise tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerindeki konutun tazminat ödenmeksizin yıktırılmasına ilişkindir. Bu kararda da tapu tahsis belgesiyle başvurucuya tahsis edilen arazi üzerinde başvurucu tarafından bina yapıldığı ve binanın uzun süredir kullanıldığı, Maliye Hazinesi tarafından bina yapılmasına veya kullanılmasına engel olunmadığı gibi binaya ilişkin emlak vergilerinin de tahsil edildiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi -arazi üzerindeki binanın başvurucu tarafından yapılarak kullanıldığı ve Maliye Hazinesinin herhangi bir itirazının olmadığı dikkate alındığında- bina üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğunu kabul etmiştir (Ayşe Öztürk, § 85).

42. Rifat Algan (B. No: 2014/19138, 22/2/2018) ve İrfan Öztekin (B. No: 2014/19140, 5/12/2017) kararlarına konu olayda 2005 yılında idarenin yapmış olduğu okul inşaatı sırasında meydana gelen toprak kayması sonucunda başvurucuların taşınmazları üzerinde kaçak olarak inşa edilen yapılar zarar görmüştür. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapıların yıkımı için idarenin gerekli imkânlara sahip olmasına rağmen yaklaşık yirmi iki yıl gibi uzun bir süre girişimde bulunmadığı gibi bu süre zarfında başvurucuların belediyecilik hizmetlerinden de yararlandırıldığı, bu süre zarfında başvurucuların bu binalarda sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu kadar uzun bir süre boyunca söz konusu binanın kullanımının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (Rifat Algan, §§ 49-51; İrfan Öztekin §§ 43-45).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Somut olayda, başvurucuların murisi tarafından 14/6/1983 tarihinden evvel inşa edilen gecekondu için İdarece düzenlenen tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Kanun’da yer alan şartların sağlanmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş ve yapı 2014 yılında yıkılmıştır. Ancak başvurucuların zararı karşılanmamıştır. Başvurucular, zararın tazmini için yargısal yollara başvurmasına rağmen bir sonuç elde edememiştir. Derece mahkemelerinin davanın reddine ilişkin temel gerekçeleri, tapu tahsis belgesinin iptal edilmiş olması nedeniyle 2981 sayılı Kanun kapsamında başvurucuların hak sahipliği şartlarını taşımamasına ve bu nedenle de tazminat taleplerinin karşılanma olanağı bulunmamasına dayanmaktadır.

44. İdarece düzenlenen ve daha sonra 2981 sayılı Kanun’da yer alan şartların sağlanmadığı gerekçesiyle iptal edilen tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işleme karşı başvurucular tarafından yargı yoluna müracat edilmediğinden bu husus Anayasa Mahkemesince değerlendirilmeyecektir. Anayasa Mahkemesince değerlendirme konusu yapılacak husus,14/6/1983 tarihinden önce inşa edildiği ihtilaf konusu olmayan yapının yıkım tarihine kadar yaklaşık otuz bir yıl süresince başvurucuların murisi ve sonrasında başvurucular tarafından kullanılmasının bir mülk teşkil edip etmeyeceğine ilişkin olacaktır.

45. Bu bağlamda tapu tahsis belgesinin iptal edildiği 26/7/2012 tarihinden sonra yapının yıkımı için uzun bir süre geçmeksizin 2014 yılı içerisinde yıkım işlemlerinin başlatıldığı ve tamamlandığı anlaşılmaktadır. Ancak başvurucuların murisi, bu taşınmazda bulunan gecekondu için 14/6/1983 tarihinde 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmış ve İdarece ½/1985 tarihinde kendisine tapu tahsis belgesi düzenlenerek verilmiştir. Başvurucuların murisi İdarenin tespit ettiği yer bedelini de ödemiştir. Tapu tahsis belgesinin verildiği tarihten itibaren 2012 yılına kadar başvurucuların murisi ve başvurucular yapıyı kullanmışlar ve tapu tahsis belgesinin mevzuata aykırılığı hususunda kamu makamlarınca uyarılmamışlardır. Dolayısıyla söz konusu yapının bu kadar uzun bir süre kullanılmasının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği ve bu yönden başvurucuların Anayasa’nın 35. Maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin Varlığı

46. Anayasa’nın 35. Maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa’nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa’nın 35. Maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa’nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

47. Somut olayda mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri başvuruları mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (İrfan Öztekin, § 47; Rıfat Algan,§ 53; Durali Gümüşbaş, B. No: 2015/6427, 10/10/2018, § 42). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

48. Anayasa’nın 13. Maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

49. Anayasa’nın 35. Maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. Maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

50. Somut olayda Mahkeme, tapu tahsis belgesinin iptal edilmiş olması nedeniyle 2981 sayılı Kanun kapsamında hak sahipliği şartlarını taşımayan başvurucuların tazminat taleplerinin karşılanma olanağı bulunmadığına vurgu yapmıştır. Bu itibarla başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 2981 sayılı Kanun’un 13. Maddesi ile 3194 sayılı Kanun’un 32. Maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

ii. Meşru Amaç

51. Anayasa’nın 56. Maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç bütün yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).

52. Somut olay bağlamında tapu tahsis belgesinin iptal edilmiş olması sonucunda yapının kamu arazisi üzerinde bulunduğu ve ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

53. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

54. Anayasa’nın 13. Maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

55. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

56. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi, müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

57. Çağdaş şehircilik ilkeleri çerçevesinde planlama ve imar uygulamaları bakımından geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir. Kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapının yıkımı için gerekli imkânlara sahip olan idarenin uzun bir süre girişimde bulunmaması ve söz konusu yapının belediyecilik hizmetlerinden faydalandırılması, bu binada yaşayanlar için sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği anlamı taşımaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere makul görülebilenden uzun bir süre boyunca söz konusu binada yaşayan başvurucu ve ailesi yönünden binanın kullanımının önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği kuşkusuzdur. Kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucunun bu durumun bir anda değişebileceğini öngörmesi de beklenemez. Üstelik 3194 sayılı Kanun’un 32. Maddesine göre yapının belediyenin ihtarı üzerine imara uygun hâle getirilmesi de söz konusu olabilmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Rifat Algan, § 51).

58. Nitekim Anayasa Mahkemesi; benzer nitelikteki Ayşe Öztürk başvurusunda, tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerine yapılan ve vergileri ödenen binanın kamu makamlarınca herhangi bir müdahale olmaksızın başvurucu tarafından yıllardır kullanıldığını dikkate alarak binanın değeri ödenmeksizin veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın başvurucunun binadan tahliye edilmek istenmesinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Ayşe Öztürk 110).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Başvurucular, uzun süredir kullanımlarında bulunan gecekondu niteliğindekiyapı için verilen tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi gerekçe gösterilerek yapının yıkılması sonucu meydana gelen zararın karşılanmamasından yakınmaktadırlar.

60. Ülkemizde, özellikle de büyük şehirlerde giderek yoğunlaşan nüfus beraberinde barınmaya olan ihtiyacı da her geçen gün arttırmaktadır. Bir yandan hızlı nüfus artışına bağlı olarak gelişen barınma ihtiyacının karşılanması, diğer yandan da bireylerin sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama ortamının sağlanması ve korunması gerekmektedir. Bu kapsamda kamu makamlarının artan yerleşim ihtiyacının düzenli ve kesintisiz şekilde sürdürülmesi amacıyla yukarıda yer verilen yasal düzenlemeleri yaptıkları hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, sağlıklı ve düzenli şehirleşmenin sağlanmasındaki zaruret çerçevesinde yasal düzenleme yapılması hususunda kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin mevcut olduğuna dikkat çekmek gerekir.

61. Kamu makamlarının şehir planlama ve imar uygulamaları çerçevesindeki bu takdir yetkilerinin oldukça geniş kapsamlı olduğu da açıktır. Ancak bu geniş takdir yetkileri sınırsız olmayıp bu yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı olarak kullanmaları gerekmektedir.

62. Somut olayda başvurucuların murisi, gecekondu olarak bir yapı inşa etmiş ve 14/6/1983 tarihinde 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır. Dolayısıyla İdare en geç bu tarihte başvurucuların murisi tarafından inşa edilen ruhsatsız bir yapı bulunduğunu öğrenmiş bulunmaktadır. Ancak yine İdare başvurucuların murisi tarafından inşa edilen bu yapıyı anılan tarihlerde yıkarak ortadan kaldırabilecek durumdayken kaldırmamıştır.Bu nedenle kamu makamlarının ruhsata aykırı bu yapıyı ortadan kaldırma yönündeki sorumluluğunu yerine getirmediği ve kendilerinden beklenen özeni göstermediği anlaşılmaktadır. Kamu makamları ruhsatı bulunmayan bu yapı için tapu tahsis belgesi düzenlemiş ve uzun süre kullanılmasına rıza göstermiştir.

63. Ayrıca imar affı kapsamında talepte bulunan başvurucunun 2981 sayılı Kanun kapsamında yeterli şartları sağlayıp sağlamadığı hususunda İdarenin araştırma ve inceleme görevinin bulunduğu da açıktır. 1983 yılında yapılan imar affı başvurusunu inceleyen İdare, ½/1985 tarihinde tapu tahsis belgesi düzenlemiş ve 26/7/2012 tarihine kadar da yapının bu hâliyle kullanılmasına müsaade etmiştir. İdare 26/7/2012 tarihinde başvurucuların 2981 sayılı Kanun kapsamında yeterli şartları sağlamadığını tespit ederek tapu tahsis belgesini iptal etmiştir. Düzenlenmesinin üzerinden yirmi yedi yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi gerektiğini tespit eden İdarenin araştırma ve incelemeye ilişkin özen yükümlülüğüne de uygun davrandığından söz edilemez.

64. Diğer taraftan bu yapının ne zaman inşa edildiği kesin olarak tespit edilememekle birlikte, imar affı başvurusunun yapıldığı 1983 yılından yıkıldığı 2014 yılına kadar yaklaşık otuz bir yıl boyunca başvurucuların murisi ve başvurucular tarafından kullanıldığı sonucuna varılmaktadır. Somut olayda olduğu gibi kamu makamlarının binanın yıkımı için uzun süre hareketsiz kalması binanın yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz bir durumun oluşmasına sebebiyet vermektedir. Böyle bir durumda başvurucuların kamu makamlarının uzun bir süre boyunca devam eden edilgen tutumlarının bir anda değişebileceğini öngörmesini beklemek hakkaniyete aykırı olacaktır. Nitekim bu kadar uzun bir süre boyunca söz konusu binanın kullanımının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği ve bu yönden başvurucuların Anayasa’nın 35. Maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir (bkz. § 45).

65. Anayasa Mahkemesi Rifat Algan kararında kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucunun bu durumun bir anda değişebileceğini öngörmesinin beklenemeyeceği, Ayşe Öztürk ve Durali Gümüşbaş kararlarında ise değeri ödenmeksizin veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın başvurucunun binadan tahliye edilmek istenmesinin veya binanın yıkılmasının mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucularca uzun süredir kullanılan yapının yıkılması sonucunda meydana gelen zararların karşılanmaması başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemiştir. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

69. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

70. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

71. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden -veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa- yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da -derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de- derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan, mümkün olduğunca dosya üzerinden, önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).

72. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuşlardır.

73.Somut olayda başvuruculara ait ruhsatsız bina, tapu tahsis belgesi iptal edildiği gerekçesiyle yıkılmış, fakat binanın kullanımının başvurucular açısından mülk teşkil ettiği hususu İdare tarafından gözardı edilerek başvuruculara herhangi bir tazminat ödenmemiştir. Sonuç olarak başvurucuların mülkiyet hakkının idari bir eylem nedeniyle ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

74. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal sonucuna uygun olarak tazminata (yapının yıkılması nedeniyle oluşan zarar) hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.732,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ’un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2014/1711, K.2016/1222) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.732,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/12/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

 

KARŞIOYGEREKÇESİ

Tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi sebebiyle yapılan yıkımdan sonra yapı ve arsa bedellerinin ödenmesi talebiyle açılan davanın reddedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar verilmiştir.

Kararın gerekçesinde, başvurucuların murisinin inşa ettiği gecekondu için 1983 yılında 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı başvurusunda bulunduğu, idarenin en geç bu tarihte gecekondudan haberdar olmasına rağmen yapıyı yıkarak ortadan kaldırmadığı gibi 2981 sayılı Kanunda öngörülen şartların bulunmadığını belirleyemediği için 1985 yılında tapu tahsis belgesi düzenleyerek 2012 yılına kadar yapının bu hâliyle kullanılmasına müsaade ettiği, ancak 26/7/2012 tarihinde Kanundaki şartların bulunmadığı tespit edilerek tapu tahsis belgesinin iptal edildiği, otuz yıldan daha uzun süre ile murisleri ve başvurucular tarafından kullanıldığı anlaşılan gecekondunun kullanımının mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaat oluşturduğu, kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucuların bu durumun bir anda değişebileceğini öngörmesinin beklenemeyeceği ve değeri ödenmeksizin veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın binanın tahliye edilmesinin veya yıkılmasının mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu, bu nedenle mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasındaki adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu belirtilmiştir.

Bilindiği gibi, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia edenlerin öncelikle mülkün varlığını kanıtlaması gerekmektedir. Çoğunluğun kararında; kamu arazisi üzerinde şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasanın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil etmesinin mümkün olduğu, bu şekilde inşa edilmesi sebebiyle idare tarafından yapının her an yıkımı mümkün olmasına rağmen bu yönde bir teşebbüsde bulunulmaması, önlem alınmaması ve yapının kamu hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle buralarda sosyal ve aile ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasanın 35. maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla mülk oluşturduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, somut olayda da söz konusu yapının uzun süre kullanımından dolayı başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin bulunduğu kabul edilmiştir.

Kararda dayanılan ve mülkiyet hakkının bulunduğu konusunda emsal gösterilen Ayşe Öztürk (B.No: 2013/6670, 10/6/2015) kararında, 1985 yılında tapu tahsis belgesi verilen taşınmazın yer aldığı alanın on yıl sonra sit alanı ilan edilmesi üzerine taşınmazın üzerindeki konutun tazminat ödenmeksizin yıktırılması; Rifat Algan (B.No: 2014/19138, 22/2/2018) ve İrfan Öztekin (B.No: 2014/19140, 5/12/2017) kararlarında ise, başvurucuların kendilerine ait tapulu taşınmazlar üzerinde yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni olmadan inşa edilen binaların toprak kayması sonucunda zarar görmesi ile ilgili başvurularında söz konusu binaların -yukarıda belirtildiği şekilde- uzun süre kullanımının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil etmesinden dolayı mülkiyet haklarının bulunduğu kabul edilmiştir.

İdarî makamların sessiz kalması, müdahale etmemesi, hatta kamu hizmetlerinden yararlandırması suretiyle söz konusu uzun süreli kullanımın başvurucular yönünden önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiğine ilişkin tespit isabetli olmakla birlikte, bunun incelenen başvurudaki şikâyet bakımından değil, örneğin haksız işgal sebebiyle geriye doğru ecrimisil tahakkuk ettirilmesi gibi bir müdahale söz konusu olduğunda mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmalıdır.

Somut olayda -yukarıda aktarılan kararlarımızdan farklı olarak- başvurucuların murisinin, daha önceki yıllarda iktisap ettiği başka bir tapulu gayrimenkulünün bulunmasına ve 2981 sayılı Kanunun 13. maddesinin emredici hükmüne göre bu durum tapu tahsis belgesi düzenlenmesine engel olmasına rağmen gerçek dışı beyanda bulunarak, başvuru konusu taşınmaz için mezkûr belgeyi aldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, başvurucuların ve murisinin, anılan yapıyı otuz yıldan daha uzun süre kullanmalarının ve idarî makamların buna müdahale etmemesinin başvurucular bakımından mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken önemli bir ekonomik menfaat oluşturduğu yönündeki kabulün hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından himaye edilmeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesi bakımından isabetli olmadığı açıktır.

Diğer taraftan, Kanuna ve yerleşik yargısal içtihada dayanmayan, temelsiz bir hak kazanma beklentisi mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanacak meşru beklentinin kabulü için yeterli olmadığından, Kanunun mezkûr emredici hükmüne aykırı olarak elde edilen tapu tahsis belgesine dayalı bu uzun süreli kullanımın mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilecek meşru beklenti olarak kabul edilmesi de mümkün değildir.

Bu sebeplerle, başvurucular bakımından Anayasanın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir hak bulunmamaktadır.

Kararda, bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir menfaatin bulunduğu belirtilerek yapılan ölçülülük değerlendirmesi sonucunda ise, yapının yıkılması nedeniyle meydana gelen zararların karşılanmamasının mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı belirtilmektedir.

Kararda da açıklandığı gibi, ölçülülük değerlendirmesinde, ulaşılmak istenen meşru amacın önemi ile müdahalenin niteliği yanında başvurucu ile kamu otoritelerinin davranışları gözönünde tutularak başvurucuya yüklenen külfetin dikkate alınması gerekmektedir.

Yine kararda belirtildiği üzere, Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve bu konunun sadece devletin değil, aynı zamanda vatandaşların ödevlerine ilişkin yönü de düzenlenmiştir. Kararda; bu hak ve ödevin gereği olarak yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, kamu arazisi üzerinde inşa edilen yapının tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi sonucunda yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.

Kuşkusuz somut olaydaki müdahalenin meşru amacı yukarıda belirtilenlerle de sınırlı değildir. Kamu makamlarının şehir planlaması ve imar uygulamaları çerçevesindeki takdir yetkileri çok geniş olduğu gibi kamu arazileri de dahil olmak üzere sınırlı kamu kaynaklarının korunmasında ve değerlendirilmesinde gösterilmesi gereken özen de yüksek olmalıdır.

Bu kapsamda çıkarılan 2981 sayılı Kanunda, kamu arazileri üzerinde yapılmış gecekondulara tapu tahsis belgesi verilerek, bunların ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra verilecek tapuya esas teşkil edeceği hükme bağlanmış ve arsa tahsis edilecek kimselerin, kendisinin, eşinin veya reşit olmayan çocuğunun ev yapmaya müsait arsa veya ev ya da apartman bağımsız bölümüne sahip bulunmaması şartı öngörülerek düzenlemenin sosyal devlet ilkesine ilişkin yönü de ortaya konulmuştur.

Dolayısıyla ölçülülük incelemesinde başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olup olmadığı ve adil dengenin bozulup bozulmadığı değerlendirilirken, kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu kadar Kanunun yukarıda belirtilen kamu yararı amacının ve -yukarıda belirtildiği gibi- ölçülülük değerlendirmesinde dikkate alınması gereken başvurucuların murisinin davranışının (Kanunun emredici hükmüne rağmen tapulu taşınmazını beyan etmemek suretiyle kamu makamlarını yanıltmış olmasının) da gözönünde bulundurulması gerekir.

İdarenin araştırma ve incelemeye ilişkin özen yükümlülüğüne uymamasını -kamu görevlilerinin ihmalini veya görevlerini kötüye kullanmasını yahut vatandaşların bu konudaki davranışlarını gözönünde bulundurmadan- meşru amaç ile bireyin kaybı arasındaki adil dengenin belirlenmesi bakımından neredeyse yegâne kriter olarak ele alan bir orantılılık değerlendirmesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ve bu kapsamda şehir planlaması ve imar uygulamaları yanında sınırlı kamu kaynaklarının bütün vatandaşların yararına korunmasını da imkânsız hâle getirebilir.

Öte yandan kamu makamlarının belirsizliğe yol açan tutumunun, başvurucuların murisinin ve ardından başvurucuların söz konusu taşınmazdan otuz yıldan daha uzun süreyle bedelsiz olarak yararlanmalarına ve bundan, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilecek malî menfaat elde etmelerine de imkân sağladığı dikkate alındığında, başvuruculara yüklenen külfetin aşırı ve olağan dışı olduğu, bu nedenle mülkiyet hakkının ölçüsüzlük nedeniyle ihlal edildiği görüşüne katılmak mümkün değildir.

Bu sebeplerle, mülkiyet hakkının ihlal edilmediği düşüncesiyle çoğunluğun ihlal kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

 

Üye

M. Emin KUZ

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Feti Yılmaz ve diğerleri [2.B.], B. No: 2017/37121, 11/12/2019, § …)
   
Başvuru Adı FETİ YILMAZ VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/37121
Başvuru Tarihi 13/11/2017
Karar Tarihi 11/12/2019
Resmi Gazete Tarihi 22/1/2020 - 31016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tapu tahsis belgesi iptal edilen yapının yıkılması sonucunda uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 705
2981 İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar KanunuBir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun 10
13
3194 İmar Kanunu 32
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi