TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞEGÜL PERVANE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/37155)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşegül PERVANE
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehlika AYDIN TÜFEKÇİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; müşterek çocuğun yurt dışında bulunan mutat
meskenine iade edilmesine karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucu ile
Türkiye Cumhuriyeti ve aynı zamanda Amerikan vatandaşı İ.E.U. 19/11/2000
tarihinde evlenmişlerdir. Sonrasında başvurucu ile eşi Amerika'da yaşamaya
başlamışlar ve 9/2/2006 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) doğumlu
Y.U. isimli bir kız çocukları dünyaya gelmiştir.
9. Başvurucu, eşi ve kızı 29/8/2007 tarihinde Türkiye'ye
gelmişlerdir. Başvurucunun eşi 28/11/2007 tarihinde tek başına ABD'ye
dönmüştür. Başvurucu, kızıyla birlikte Türkiye'de kalmış ve 6/3/2008 tarihinde
boşanma (velayet, nafaka ve tazminat talepli) davası açmıştır.
A. Çocuğun İadesi Talebiyle Açılan Dava Süreci
10. Başvurucunun eşi 22/4/2008 tarihinde Türkiye'de
alıkonulmak suretiyle müşterek çocuğun mutat meskenine dönmesinin engellediğini
iddia ederek 25/11/1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki
Veçhelerine Dair Sözleşme (Lahey Sözleşmesi) uyarınca iade işlemlerinin
başlatılması talebiyle Amerikan makamlarına başvurmuştur. Söz konusu talep
Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü (Genel
Müdürlük) tarafından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) iletilmiştir.
Savcılık 22/4/2008 tarihinde Lahey Sözleşmesi kapsamında müşterek çocuğun
ABD'ye iadesi talebiyle İzmir 1. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme, psikolog raporu almaya gerek olmadığını
kabul etmiş ve 24/6/2008 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde;
çocuğun 25 aylık olduğu, babadan ziyade anne şefkat ve bakımına ihtiyaç
duyduğu, yaşı itibarıyla menfaatleri ve ihtiyaçları bakımından bulunması
gereken yerin annesinin yanı olduğu, boşanma davası açıldığından dolayı
tarafların ayrı yaşamaya haklarının bulunduğu, bu nedenle yeşil kart sahibi
olsa da annenin Amerika'da ikamet etmeye zorlanamayacağı, çocukla baba arasında
şahsi ilişkinin kurulmuş olduğu, her iki tarafın da Türk vatandaşı olması
nedeniyle çocuğu Türkiye'de görmelerine engel bir durumun bulunmadığı hususları
vurgulanmıştır. Söz konusu karar Yargıtay incelemesinden geçerek
kesinleşmiştir.
12. Bu karar üzerine başvurucunun eşi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. AİHM 3/5/2012 tarihinde aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Karar gerekçesinde AİHM;
derece mahkemesinin sadece çocuğun yaşının küçük olmasına dayandığını, yaş
küçüklüğünün önemli bir kriter olmasına karşın tek başına iade talebinin
reddini haklı kılmaya yetmeyeceğini vurgulamıştır. AİHM; ulusal mahkemelerin
olgusal, duygusal, psikolojik, maddi ve tıbbi nitelikteki faktörler ile ailenin
durumunun derinlemesine incelenmesi gereğine dikkat çekmiştir. Somut olayda ise
derece mahkemesinin Lahey Sözleşmesi hükümlerini uygulamadığını, aile
ilişkilerini derinlemesine incelemediğini belirtmiş ve karar alma sürecindeki
işlemlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde
belirtilen usule ilişkin gerekliliklere uygun olmadığını vurgulamıştır (B. No:
60328/09, 3/5/2012, § 58, 61, 62).
13. İhlal kararı üzerine başvurucunun eşi yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur. İzmir 1. Aile Mahkemesi yeniden yargılama
talebini reddetmiş, verilen karar Yargıtay tarafından bozulmuştur. Mahkeme
yargılamanın reddi kararında ısrar etmiştir, karar Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 29/5/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bunun üzerine İzmir 1. Aile
Mahkemesinde görülen yeniden yargılama sonucunda 14/12/2015 tarihinde davanın
kabulü ile müşterek çocuğun ABD'ye iadesine karar verilmiştir. Mahkeme,
psikolog ve pedagog raporu alınmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Ayrıca
Mahkemece davanın açıldığı tarihte yaşının küçük olması nedeniyle çocuğun
beyanlarının alınmasına yer olmadığı belirtilmiştir. Karar gerekçesinde; AİHM
kararında, yaş küçüklüğünün önemli bir kriter olmasına rağmen iade talebinin
reddine tek başına dayanak oluşturmayacağının belirtildiği, çocuğun iadesi
hâlinde fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz kalacağının da
ispatlanmadığı, bu nedenle ABD'ye iadesinin uygun olduğu ifade edilmiştir.
14. Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde
başvurucu; yargılama sürecinde çocuğun 9 yaşına geldiğini, 2007 yılından bu
yana Türkiye'de yaşadığını, yaşam merkezi ve meskeninin İzmir olduğunu, okulu,
arkadaşları ve sosyal çevresinin burada bulunduğunu ve mahkeme kararı uyarınca
velayeti kendisinde bulunduğu için birlikte yaşadıklarını, Mahkemece 9
yaşındaki çocuğun dinlenerek beyanlarının dikkate alınması gerektiğini
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca davalı babanın da artık Amerika'da yaşamadığını,
2011 yılından itibaren Türkiye'de yaşadığını, taraflardan hiçbirinin Amerika'da
bulunmamasına rağmen Mahkemenin bu hususları değerlendirmediğini ifade
etmiştir. Başvurucunun temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması isteği
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/4/2017 tarihli kararıyla, mutat meskene
iadeye ilişkin kararların temyiz incelemesinin duruşmalı yapılacağına dair
mevzuatta hüküm bulunmadığı, ayrıca söz konusu davaların "öncelikle ve
acele görülmesi" gerektiği vurgulanarak reddedilmiş ve yapılan temyiz
incelemesi üzerine hüküm onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi
11/9/2017 tarihinde reddolunmuştur.
15. Nihai karar başvurucuya 10/10/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 9/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Boşanma
Davasına İlişkin Süreç
17. Başvurucunun eşi ABD'de boşanma davası açmış, ABD
yargı makamları tarafından 19/12/2008 tarihinde tarafların boşanmalarına ve
ortak velayet hakkına karar verilmiştir. İzmir 12. Aile Mahkemesinin 2/12/2009
tarihli kararıyla yabancı mahkeme kararının boşanmaya ilişkin kısmının tanınıp
tenfizine, velayete ilişkin kısmı yönünden ise hukukumuzda ortak velayete
ilişkin hükümler bulunmaması nedeniyle tanıma talebinin reddine hükmedilmiştir.
18. Başvurucu da 6/3/2008 tarihinde İzmir 4. Aile
Mahkemesinde boşanma davası açmıştır. Mahkeme 17/1/2011 tarihinde tenfiz
kararını esas alarak boşanma yönünden karar verilmesine yer olmadığına, küçüğün
velayetinin başvurucuya verilmesine, baba ile çocuk arasında kişisel ilişki
düzenlenmesine, çocuğa nafaka bağlanmasına, tazminat taleplerinin reddine karar
vermiştir. Anılan karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20/3/2012 tarihli
kararıyla onanmıştır. Başvurucunun eşi, AİHM kararını dayanak göstererek
yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. İzmir 4. Aile Mahkemesinin
8/10/2012 tarihli kararıyla yargılamanın iadesi talebi reddedilmiştir. Söz
konusu karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 24/9/2013 tarihinde onanmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 18-25; Levent Aşıklar, B. No:
2014/13936, 8/3/2018, §§ 32-54; Angela Jane Kilkenny, B. No: 2015/10826,
17/7/2018, §§ 25-52.
20. Lahey Sözleşmesi’nin 13. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Adli veya idari makam keza çocuğun,
geri dönmek istemediğini ve görüşünün gözönünde bulundurulmasının uygun olacağı
bir yaşa ve olgunluğa erişmiş bulunduğunu gözlerse, geri dönmesini emretmeyi
reddedebilir.”
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Aile Hayatına
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu; yargılama sürecinde aradan geçen yılların
ve meydana gelen gelişmelerin dikkate alınmadığını, karar tarihinde çocuk 10
yaşına gelmiş olmasına rağmen derece mahkemesince 25 aylıkmış gibi karar tesis
edildiğini, çocuğun beyanlarının dahi alınmadığını, bu nedenle mahkeme
kararının somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına tamamen aykırı
olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; çocuğun küçüklüğünden itibaren Türkiye'de
yaşadığını, okula gittiğini, ailesinin, arkadaşlarının ve sosyal çevresinin
Türkiye'de bulunduğunu, davacı babanın da ABD'yi terk ettiğini, taraflardan
hiçbirinin ABD'de yaşamadığını, hiçbir fiziki ve sosyal bağının bulunmadığı
ABD'ye iadesinin çocuğun yüksek menfaatine uygun olmadığını ifade etmiştir.
Başvurucu; davacı babanın yerleşim yerinin İstanbul olduğu ve son olarak Suudi
Arabistan'da çalıştığı, ABD'de yaşamadığı yönündeki kanıtları sunmalarına
rağmen bu hususların derece mahkemesi tarafından dikkate alınmadığını, çocuğun
başka bir ülkeye gönderilmesi durumunda ailesinin parçalanacağını
vurgulamıştır. Başvurucu söz konusu nedenlerle aile hayatına saygı hakkının ve
Yargıtay onama kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
24. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz."
25. Anayasa’nın 41. maddesi şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir
ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete
karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
27. Anayasa Mahkemesinin önceki kararları uyarınca ebeveyn
ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan uyuşmazlıklarda idari ve yargısal
işlemlere dair şikâyetlerin bir bütün hâlinde aile hayatına saygı hakkı
bağlamında incelenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 82; Levent
Aşıklar, § 59; Angela Jane Kilkenny, § 64; Cem Ramazan Ninek,
B. No: 2015/13760, 18/7/2018, § 75). Başvurucunun ileri sürdüğü adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlali ve delillerin yeterli inceleme
yapılmadan hatalı değerlendirildiği iddiaları aynı zamanda aile hayatına saygı
hakkı kapsamında ele alınacak yargısal kararların bireysel menfaat
dengelemesinde yeterli gerekçe ihtiva edip etmediği -usule ilişkin
güvencelerden yararlanılıp yararlanılmadığı- hususuna da ilişkin olduğu
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla konusu çocuğun mutat meskene iade edilmesi
olan başvurunun Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına
saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
29. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına
saygı hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri değerlendirilirken
Anayasa'nın 41. maddesinin de dikkate alınması gerektiği açıktır. Anayasa'nın
devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda anılan maddeleri,
ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını
isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü
içermektedir. Anayasa'nın 41. maddesinde her çocuğun -yüksek yararına aykırı
olmadıkça- ebeveynleriyle kişisel ve doğrudan ilişki kurma, sürdürme hakkına
sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her
olayın özel koşullarına bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı
farklılaşabilmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus
Frank Cerny, §§ 36, 41).
30. Uluslararası çocuk kaçırma vakaları, uluslararası
anlamda ciddi bir işbirliğini gerektirmekte olup bu işbirliği bakımından en
önemli vasıtalardan biri Lahey Sözleşmesi’dir. Lahey Sözleşmesi, kaçırılan veya
taraf devletlerden birinde alıkonulan çocuğun ivedi şekilde iadesini ve ebeveyn
tarafından gerçekleştirilen uluslararası çocuk kaçırma vakalarının çözümü
hususunda hızlı bir prosedür öngörmektedir. Bu bağlamda Lahey Sözleşmesi’ne
taraf bir devlette mutat olarak ikamet eden çocuğun diğer bir taraf devlete
yasa dışı kaçırılması veya orada alıkonulması durumunda Lahey Sözleşmesi’nde
yer verilen sınırlı sayıdaki istisnai hâller dışında çocuğun bulunduğu ülkenin
yetkili makamlarının çocuğu mutat ikametgâhı olan ülkesine ivedi şekilde iade
etmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, §§ 46, 47).
31. Lahey Sözleşmesi uyarınca taraf devletler ülke
sınırları içinde Lahey Sözleşmesi’nin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak
üzere uygun bütün önlemleri almak ve bu amaç doğrultusunda en süratli usullere
başvurmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük ilgili vakalarda aile hayatına saygı
hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça
önemlidir. Sözleşme’nin temel amacı, çocuğun mutat meskeni olan ülkesine iade
edilmesini sağlayarak koruma hakkının nasıl düzenlenmesi gerektiğinin çocuğun
üstün menfaatleri nazara alınmak suretiyle mutat meskenin yargı makamlarınca
belirlenmesidir. Öte yandan Lahey Sözleşmesi zorunlu iade kuralının
istisnalarını da belirlemiştir. Söz konusu düzenleme, geri dönmesinin çocuğu
fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir şekilde
müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespit edilmesi hâlinde ilgili
yargısal makamlara iadeyi reddetme yetkisi vermektedir. Önemli risk veya
müsamaha edilemeyecek durumun klasik görünümleri, çocuk istismarı (fiziksel
ve/veya cinsel) ve aile içi şiddet iddialarını içeren vakalardır. Bu durumlarda
iade talebi, önemli risk veya müsamaha edilemeyecek durum gerekçesine istinaden
reddedilebilmektedir (Marcus Frank Cerny, §§ 55, 58, 59).
32. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek
öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. İç hukukun
genel olarak uluslararası hukuka veya uluslararası anlaşmalara atıf yaptığı
hâllerde de durum böyledir. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların
yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle
mahkemelerin Lahey Sözleşmesi hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20.
ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine
sahiptir (Marcus Frank Cerny, § 62; Levent Aşıklar, § 68).
33. Bu alandaki belirleyici mesele; çocuğun anne, baba ve
kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasında devletin kendisine tanınan takdir
alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge
kurulurken velayet ve kişisel ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların
menfaatlerinin üstün bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte
söz konusu haklar arasında denge kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide
bulunması gereği de dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktördür (Marcus
Frank Cerny, § 74; Levent Aşıklar, § 76).
34. Her çocuk, menfaatleri aksini gerektirmedikçe
ebeveyni ile doğrudan ve düzenli olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına
sahiptir. Çocuğun menfaati; bir yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması
durumu hariç- ailesiyle bağlarını sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte, öte
yandan çocuğun sağlıklı ve güvenli bir çevrede gelişimini sürdürmesini
içermektedir. Aynı düşünce Lahey Sözleşmesi için de geçerli olup çocuğun geri
döndürülmesi, çocuğu ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskine maruz
bırakmadıkça veya başka bir şekilde katlanılmaz bir duruma sokmadıkça kural
olarak kaçırılan çocuğun ivedi olarak iadesini gerektirmekte ve bu şekilde aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır (Marcus Frank Cerny, §
75; Levent Aşıklar, § 77).
35. Ayrıca Lahey Sözleşmesi de bu kabul doğrultusunda
hukuka aykırı olarak ülkeden çıkarılan veya sözleşmeci devlette alıkonulan bir
çocuğun hemen geri döndürülmesini sağlamak için bir dizi tedbir öngörmüştür.
Aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki uyuşmazlıklarda, pozitif yükümlülüklerin
yerine getirilmesi hususunda ilgili idari ve yargısal işlemlerin süratle yerine
getirilmesi kadar karar oluşturma sürecinin ilgili kişilerin görüşlerini tam
olarak sunabildikleri adil bir süreç olmasının sağlanması da önemlidir. Bu
çerçevede Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında aile hayatına saygı hakkına
ilişkin pozitif yükümlülük değerlendirmesinin içeriğine, ilgili yargısal
süreçlerin ivedi şekilde tarafların katılımına açık ve adil yargılanma hakkının
usule ilişkin gereklerine riayetle yürütülmesi şeklindeki usule ilişkin
yükümlülüğün de eklenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 81).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Başvuru; Anayasa Mahkemesinin daha önce Marcus
Frank Cerny ve Levent Aşıklar kararlarında vurguladığı gibi çocuk
ile anne ve babanın yarışan menfaatleri arasında, devletin kendisine tanınan
takdir alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığı yönünden
incelenecektir.
37. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının tesisinde
dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar
aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş
birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek
zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü
tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı
olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate alarak
ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek karar
vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların aileden
aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü koşullarının
incelenmesini gerektirmektedir (benzer yönde bkz. M.M.E. ve T.E., B. No:
2013/2910, 5/11/2015, § 133; M.L. ve diğerleri, B. No: 2014/7469,
22/11/2017, § 88).
38. Çocukların ebeveyninden birinin velayet hakkı ihlal
edilmek suretiyle kaçırılmaları veya alıkonulmalarının sonuçlarının
hafifletilmesi/önlenmesi amacıyla ülkemizce kabul edilen Lahey Sözleşmesi’nde
çocukların mutat meskenlerine derhâl iadesi kuraldır. Bununla birlikte çocuğun
üstün yararının korunması amacıyla söz konusu kuralın istisnaları da
düzenlenmiştir. Kamu makamları çocuğun fiziki veya psikolojik olarak bir
tehlikeye maruz kalacağı veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir
duruma düşüreceği yolunda ciddi bir risk olduğunu tespit ederlerse geri
dönmesine karar vermek zorunda değillerdir. Bu bakımdan çocuğun iade edilip
edilmeyeceğine karar verecek olan kamu makamlarının çocuğun üstün yararının
korunması yönünden istisnaların gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırarak ilgili
ve yeterli gerekçelerle ortaya koymaları çok önemlidir. Bu bağlamda derece
mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili
şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı;
çocuk hakkında psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi bilirkişiler
tarafından hazırlanmış yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar, çocuğun
mutat meskenindeki ve hâlen bulunduğu yerdeki yaşantısına ilişkin tanık
anlatımları ve diğer araştırmaları gösteren somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır. Bu konudaki diğer önemli bir husus ise çocuğun beyanlarının
alınmasıdır. Şayet çocuğun dinlenebileceği uygun bir yaşa ve olgunluğa erişmiş
bulunduğunun anlaşılması hâlinde geri dönmek isteyip istemediği konusundaki
beyanları mutlaka dikkate alınmalıdır.
39. Başvuruya konu olayda Lahey Sözleşmesi uyarınca
müşterek çocuğun iadesi için 22/4/2008 tarihinde başlatılan yargılama süreci
-Yargıtay bozma kararları ve AİHM'e başvuru ve yargılamanın yenilenmesi de
dâhil olmak üzere- nihai kararın verildiği 11/9/2017 tarihine kadar sürmüştür.
Davanın açıldığı tarihte 25 aylık olan çocuk nihai karar verilinceye kadar 10
yaşına gelmiştir. Başvurucu; derece mahkemesi önünde çocuğun küçüklüğünden
itibaren Türkiye'de yaşadığını, okula gittiğini, ailesinin, arkadaşlarının ve
sosyal çevresinin Türkiye'de bulunduğunu, ABD'de akrabasının bulunmadığını, bu
ülke ile hiçbir fiziki ve sosyal bağının olmadığını dile getirmiştir. Ayrıca
başvurucu; çocuğun beyanda bulunabilecek yaşa ve olgunluğa ulaşmış olduğunu, bu
nedenle beyanlarına başvurularak konu hakkındaki görüşlerinin alınması
gerektiğini de defalarca vurgulamıştır. Üstelik babanın da artık ABD'de
yaşamadığını, ABD'den ayrılarak Türkiye'ye döndüğünü, 2011 yılından itibaren
Türkiye'de yaşadığını, daha sonra da Suudi Arabistan'da çalıştığını derece
mahkemesine beyan etmiştir. Buna karşın derece mahkemesi başvurucunun söz
konusu esaslı iddialarının hiçbirini dikkate almamış, psikolog ve pedagog
raporu alınmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Derece mahkemesi çocuğun
uzun yıllardır Türkiye'de yaşamasına ve sosyal hayatını burada oluşturmuş
olmasına karşın iade edilmesinin çocuk üzerinde nasıl etkiler doğuracağını
araştırmamış, bu konuda bilirkişi görüşüne başvurmamış, beyanları
dinlenebilecek bir yaşa gelmesine rağmen çocuğu dinlememiş hatta karar
tarihinde 10 yaşında olan çocuğu hâlen 2 yaşındaymış gibi kabul etmiştir.
40. Tüm bu açıklamalar ve tespitler kapsamında başvuruya
konu iade talebini inceleyen mahkemelerin çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine ilişkin
olarak yapılan inceleme ve değerlendirmelerinin yeterli olduğundan söz
edilemez. Karardaki gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve
yeterli olmadığı, aile hayatına saygı hakkının gerektirdiği güvencelerin ve
çocuğun üstün yararının gözetilmediği sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal
İddiaları
42. Başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine karar verildiğinden temyiz aşamasında duruşma taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki diğer
şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
100.000 TL maddi, 700.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
47. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
48. İncelenen başvuruda, derece mahkemeleri tarafından
aile hayatına saygı hakkının gerektirdiği güvencelerin ve çocuğun üstün
yararının gözetilmemesi nedeniyle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda aile hayatına saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. Aile Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İzmir 1. Aile Mahkemesine (10/12/2015 tarihli ve E.2015/642, K.2015/914
sayılı kararla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.