TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERTUĞRUL AKIN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/38027)
Karar Tarihi: 9/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör
Fatih ALKAN
Başvurucu
Ertuğrul AKIN
Vekili
Av. Havva ŞİMŞEK AKIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı olduğu gerekçesiyle alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) yönelik soruşturmada gözaltına alınmış ve Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/8/2016 tarihli kararıyla terör örgütüne üye olma suçu kapsamında tutuklanarak Osmaniye 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur.
10. Almanya'da bulunan kardeşi tarafından başvurucuya gönderilen mektup, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) tarafından sakıncalı olup olmadığı değerlendirilmek üzere incelenmiştir. Mektubun giriş kısmında "daha önceki mektupta olduğu gibi bu mektuba da İngilizce devam edeceğim ve sonra mektubun çevirisini ekleyeceğim. Üzerinde çalışırsın vakit buldukça." şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Mektubun bir kısmı Türkçe bir kısmı da İngilizce olarak kaleme alınmıştır. Mektubun Türkçe yazılan kısmında, içinde bulundukları durum ve aile bireyleriyle ilgili gelişmeler hakkında birtakım bilgilere yer verilmiş ve mektuba aile bireylerine ait olduğu belirtilen fotoğrafların çıktıları eklenmiştir.
11. Disiplin Kurulu 13/9/2017 tarihli kararıyla, yabancı dil ile şifrelenmiş gizli yazışma ve haberleşme şüphesi taşıdığı ve örgütsel emir, iletişim, talimat içerdiği hususunda şüphe oluşturabileceği gerekçesiyle söz konusu mektubun sakıncalı olduğuna ve muhafaza altına alınarak başvurucuya teslim edilmemesine karar vermiştir.
12. Başvurucu, Disiplin Kurulunun söz konusu kararına itiraz ederek kararın kaldırılmasını ve anılan mektubun kendisine teslim edilmesini talep etmiştir. İtiraz dilekçesinde; mektubun Türkçe bilmeyen ağabeyinin eşi tarafından yazılmış olabileceğini ya da İngilizce çalıştığını bilen ağabeyi tarafından pratik olması amacıyla da yazılmış olabileceğini, İngilizcenin evrensel bir dil olduğunu, mektubun çevirisinin yapılabileceğini ve yabancı dilde yazışmanın engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
13. Osmaniye İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 27/9/2017 tarihli kararı ile anılan kararın olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri (OHAL KHK'ları) kapsamında alınan önlemler doğrultusunda usule ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünün ardından FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilerin mors alfabesi gibi akıl almaz ve sıra dışı haberleşme ağlarını kullandıkları, bu kapsamda denetlenen ve yabancı dilde yazılan mektubun sakıncalı olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Kararda, Ceza İnfaz Kurumu tarafından verilen kararın 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) 123. maddesine uygun olduğuna ilişkin değerlendirmelere yer verilmiştir.
14. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliğinin anılan kararına karşı yapılan itiraz Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, İnfaz Hâkimliğince verilen kararda usule ve yasaya aykırı bir durumun bulunmadığı ve başvurucu tarafından ileri sürülen itiraz gerekçelerinin yerinde olmadığı belirtilmiştir.
15. Nihai karar 3/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 20/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20.
18. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye (B. No: 15672/08, 11/1/2011) kararında, ceza infaz kurumlarına gönderilen ya da bu kurumlardan dışarıya gönderilen mektupların Türkçe dışında bir dille yazılmasının kısıtlanması konusunda yasal bir düzenlemenin bulunmadığını, bu gerekçeye dayanılarak mektubun sakıncalı bulunması ile ceza infaz kurumu yetkilileri tarafından yasanın verdiği yetkiden daha farklı bir uygulamaya gidildiğini belirtmiş ve müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşarak haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; ağabeyi tarafından gönderilen, İngilizce ve Türkçe yazılan mektubun sakıncalı bulunarak alıkonulmasının hukuka aykırı olduğunu, yazışmaların yabancı dilde yapılmasına ilişkin bir yasak olmadığını, yakınlarıyla olan haberleşmesinin engellendiğini belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Bakanlık görüşünde; konu ile ilgili AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilmiş, Anayasa’nın 22. maddesi çerçevesinde kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacı doğrultusunda başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu ifade edilmiştir.
24. Bakanlık görüşüne karşı verilen cevap dilekçesinde; mektubun yabancı dilde yazılmasının mektubun sakıncalı bulunarak alıkonulması için tek başına yeterli olmadığı, bu hususta yasal bir düzenlemenin bulunmadığı belirtilmiş ve başvuru dilekçesinde yer alan iddia ile talepler tekrar edilmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
27. Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
28. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 28-34) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, § 36).
29. Disiplin Kurulu, başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan karar ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
30. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 37-46) kararında, somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti yapılmıştır. Öte yandan haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
31. Somut olayda Disiplin Kurulunca mektubun alıkonulmasının nedeni olarak bir kısmı İngilizce yazılan mektupta şifrelenmiş gizli haberleşme şüphesinin bulunması gösterilmiştir. Kararda, 5275 sayılı Kanun'a dayanılarak hazırlanan İnfaz Tüzüğü'nde yer alan "Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların" mahpuslara verilmeyeceğinin, mahpus tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceğinin hüküm altına alındığı belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 47-51).
32. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 58-68) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer verilmiştir. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir.
33. Ayrıca ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde onlara yardım etmeli ve bunun için uygun desteği sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 66).
34. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların hakları sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu kapsamda mektubun tamamında ya da mektup içeriğinin bir kısmında yer alan ifadelerin 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini içermesi, özellikle ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından da yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi gerekir. Dolayısıyla mektubun içeriğindeki hangi ifadelerin neden sakıncalı olduğu gerekçede gösterilmek zorundadır (Üsame Gökçe, B. No: 2014/34249, 11/3/2020, § 29).
35. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu tarafından alıkonulan mektubun bir kısmının İngilizce bir kısmının ise Türkçe yazıldığı görülmektedir. Başvurucunun kardeşi tarafından gönderilen mektubun Türkçe yazılan kısmında genel olarak aile bireyleriyle ilgili bilgiler yer almış ve aile bireylerine ait olduğu belirtilen fotoğraflar mektuba eklenmiştir.
36. Disiplin Kurulunca verilen kararın nedeni, mektubun bir kısmının yabancı dilde yazılması ve bu şekilde mektupta şifrelenmiş gizli yazışma ve haberleşme şüphesinin bulunması şeklinde açıklanmıştır. Derece mahkemelerince verilen kararlarda ise FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilerin mors alfabesi gibi akıl almaz ve sıra dışı haberleşme ağlarını kullandıkları, bu kapsamda denetlenen ve yabancı dilde yazılan mektubun sakıncalı olarak değerlendirilebileceği ifade edilmiştir.
37. Öncelikle vurgulanmalıdır ki ceza infaz kurumunda tutulan kişilerin yazışmalarının öngörülen meşru amaçlar doğrultusunda denetim altında tutulması olağandır. Öte yandan söz konusu mektupların denetlenmeye uygun şekilde ve yöntemde kaleme alınması, haberleşme amacından farklı bir amaç gütmemesi gerekir. Başka bir deyişlemektubun içeriği ve bütünlüğü itibarıyla denetime imkân verecek şekilde yazılması gerekir. Kullanılan dil de bu bakımından önemlidir. İlgili kişinin yabancı uyruklu biri olması ve Türkçe bilmemesi gibi haklı bir gerekçeye dayanan istisnai durumlar olmadığı müddetçe ceza infaz kurumuna gelen ya da kurumdan gönderilen mektupların ceza infaz kurumu yetkililerinin anlayabileceği ve mevzuat çerçevesinde denetimini yapabilecekleri dilde yazılması gerekir. Aksi durumda her türlü dilde yazılmış ya da herhangi bir anlam bütünlüğü sağlamaya uygun olmayan mektupların kaleme alınması, ceza infaz kurumu idareleri üzerinde -kurum düzeni ve güvenliği ile suç işlenmesinin önlenmesi görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine engel olacak derecede- külfet oluşmasına yol açabilir.
38. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu, bir kısmı yabancı dilde yazılan mektubun içeriğini denetleyemediğinden şifreli haberleşme şüphesi olabileceği düşüncesiyle hareket etmiştir. Mektupların denetime tabi tutulmasındaki meşru amaç, gerek Ceza İnfaz Kurumundan dışarıya gerekse dışarıdan Ceza İnfaz Kurumuna gönderilen mektup sayılarının yüksekliği, gerçekleştirilen denetim işlemlerinin yoğunluğu ile mektubu gönderen kişinin başvurucunun kardeşi olduğu, Türkçe bildiği ve yabancı dilde yazma zorunluluğunun bulunmadığı hususları bir bütün olarak dikkate alındığında mektubun İngilizce yazılan kısmına yönelik gerçekleştirilen uygulamanın ve alınan kararların demokratik bir toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenebilecektir.
39. Ancak başvuruya konu olan mektubun bir kısmının İngilizce yazılmasının yazışmanın gizli ve şifrelenmiş olduğu konusunda şüphe doğurduğu ifade edilmiş ise de mektubun Türkçe yazılan kısmına ilişkin olarak idari ve yargısal makamlar tarafından herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Mektubun Türkçe olan kısmının neden denetlenmediği açıklanmamış ve bu kısımda yer alan hangi ifadelerin sakıncalı olduğu ortaya konulmamıştır.
40. Ayrıca mektubun denetlenmeye uygun olan Türkçe kısmında sakıncalı olduğu değerlendirilen ifadelerin bulunması hâlinde bu tür ifadelerin çizilmesi ve mektubun Türkçe kısmının bu hâliyle başvurucuya verilmesi konusunun neden değerlendirilmediği hususunda da herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır.
41. Bu itibarla mektubun denetime elverişli olan Türkçe kısmına ilişkin olarak ayrı bir değerlendirmede bulunulmadan mektubun tümünün aynı gerekçeyle alıkonulması nedeniyle somut olaya özgü kabul edilebilir makul gerekliliklerin ortaya konulamadığı değerlendirilmektedir. Neticede müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olmadığı ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu, ihlalin tespiti ve ihlalin giderilmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
47. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
48. Somut olayda başvurucuya gönderilen mektubun Ceza İnfaz Kurumu tarafından sakıncalı bulunarak alıkonulmasına ilişkin verilen karara yönelik itirazın İnfaz Hâkimliğince reddedilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
49. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
50. Öte yandan somut olayda yeniden yargılamanın başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. İhlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi amacıyla haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2017/3792, K.2017/4027) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.