TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CENGİZ BOZKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38634)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Kamber Ozan TUTAL
|
Başvurucu
|
:
|
Cengiz BOZKURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Erol ALSAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, alacağın değer kaybına uğratılması nedeniyle
mülkiyet hakkının; aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle de mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmeyeceğini
açıklamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1973 doğumlu olup Ankara'da ikâmet
etmektedir.
9. Ankara'nın Yenimahalle ilçesi Aşağıyurtçu mahallesi
218 ada 10 parselde kayıtlı 486 metrekare yüz ölçümüne haiz tarla vasfındaki
taşınmaz köy tüzel kişiliği adına kayıtlı iken 143.791.000 TL satış bedeli ile
26/3/1997 tarihinde başvurucu adına tahsisen tescil edilmiştir. Tapu senedinde
taşınmazın iktisap nedeni 20/5/1987 tarihli ve 3367 sayılı Kanun ile değişik
18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun ek 13. maddesi olarak
gösterilmiştir.
10. Tüzel kişiliği sona eren Asağıyurtçu köyünün
haklarını devralan Yenimahalle Belediyesi (Belediye) 3/11/2009 tarihinde, 3367
sayılı Kanun ile 20/8/1987 tarihli ve 19550 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
Köy Yerleşme Alanı Uygulama Yönetmeliği hükümlerinde belirtilen şartların
yerine getirilmediği iddiasıyla başvurucu adına tescil edilen taşınmaz için
tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
16/7/2010 tarihinde, başvurucunun tahsisen tescil edilen taşınmaz üzerine beş
yıl içerisinde bina yapma şartını yerine getirmediği gerekçesiyle davanın
kabulü ile taşınmazın Belediye adına tesciline hükmetmiştir. Kesinleşme
şerhinde kararın temyiz edilmeksizin 14/2/2011 tarihinde kesinleştiği
belirtilmiştir.
11. Başvurucu 10/6/2013 tarihinde Belediyeye karşı alacak
davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; bedeli karşılığında satın aldığı
taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek Belediye adına tescil edildiğini buna
karşılık Belediyenin herhangi bir ödeme yapmadığını belirterek dava konusu
taşınmazın değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesini talep etmiştir. Dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın değeri
80.000 TL olarak gösterilmiştir.
12. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 13/2/2014
tarihinde davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde 442 sayılı
Kanun'da taşınmaz bedelinin başvurucuya ödeneceğine dair bir hüküm
bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu kararı temyiz etmiştir.
13. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (Daire) 24/12/2014
tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Daire, davayı sebepsiz zenginleşmeye
dayalı alacak davası olarak nitelemiştir. Daire; başvurucunun tahsis
koşullarını yerine getirmemesi nedeniyle tapu kaydının iptal edildiğine,
bununla birlikte başvurucunun tahsis işlemi sırasında ödediği bedeli isteme
hakkına sahip olduğuna işaret ederek başvurucu tarafından ödenen bedelin aynen
iadesine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Daire, başvurucu tarafından
bir bedelin ödendiğinin ispatı halinde ödenen bedelin aynen iadesine karar verilmesi
gerekirken sebepsiz zenginleşme ilkelerine aykırı olarak davanın reddedilmiş
olmasını doğru bulmadığını açıklamıştır.
14. Mahkeme 29/12/2015 tarihinde Dairenin bozma kararına
uymuş ve davayı kısmen kabul ederek 143,79 TL'nin dava tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
Mahkeme gerekçesinde; başvurucunun taşınmaz için 143.791.000 eski Türk Lirası
(143,79 TL) ödemiş olduğunu, dolayısıyla bu bedelin aynen iadesine karar
verilmesi gerektiğini açıklamıştır. Mahkeme ayrıca başvurucu lehine 143 TL
vekâlet ücretine, davalı Belediye lehine ise 9.134 TL vekâlet ücretine
hükmetmiştir.
15. Başvurucu 5/2/2016 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
Başvurucu, temyiz dilekçesinde; taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeli
üzerinden hesaplanacak değerin iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Daire, Mahkemenin kararını 22/2/2017 tarihinde onamıştır. Başvurucu, karar
düzeltme isteminde bulunmuştur. Daire 31/10/2017 tarihinde karar düzeltme
istemini reddetmiştir.
16. Nihai karar 23/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 8/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
Hükümleri
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu'nun 77. maddesi şöyledir:
"Haklı bir sebep olmaksızın, bir
başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri
vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin
geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması
durumunda doğmuş olur. "
2. Yargıtay
İçtihadı
19. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11/2/2020 tarihli ve
E.2019/5860, K.2020/1112 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Geçerli bir sebebe dayanmaksızın,
bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz
iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi
ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek
kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda
olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın
aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım
gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz
zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi
hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir
gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış bedeli olarak verilen
paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu
şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu
oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme
olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden
olacaktır."
20. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26/3/2019 tarihli ve
E.2017/15604, K.2019/2545 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Geçersiz satış sözleşmesi
gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi 'Denkleştirici
Adalet' düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir
sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal
varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve
gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu
alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk
ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi
gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek
tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar
paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların
ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet
kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın
alım gücünün, ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması
zorunluluğu bulunmaktadır.
Satım bedelinin iade tarihindeki
ulaştığı bedel belirlenirken ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle
azalan alım gücünün enflasyon, ÜFE-TÜFE artış oranları, altın, işçi
ücretlerindeki artış ve döviz kurlarındaki artış vs. ortalamaları göz önünde
tutulmalıdır."
B. Uluslararası
Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ferda
Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 25-31; ANO İnşaat ve
Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 39-43.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; bedeli karşılığı satın aldığı taşınmazın
gerçek değerinin ödenmediğini, bunun yerine 1997 yılında ödemiş olduğu bedelin
aynen iadesine karar verildiğini, aradan geçen uzun süre nedeniyle alacağın
değer kaybına uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
26. Başvurucunun açtığı alacak davası Mahkemece kabul
edilmiştir. Bu hüküm Yargıtayca onanmış ve karar düzeltme istemi de
reddedilmekle kesinleşmiştir. Dolayısıyla söz konusu alacağının başvurucu
yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiğinde
kuşkusuzdur.
27. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilen alacağa enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak
hükmedilmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).
28. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun
olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Ölçülülük ilkesi gereği
kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu
yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu
adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit
edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966,
15/2/2017, § 58). Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi;
bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan
müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da
gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven,
§ 60).
29. Kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli para
alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetlerde, kamu
makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri
durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular
üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü
olmadığı sonucuna varılacaktır (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve
diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden
bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve
Ticaret Ltd. Şti.; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve
Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden
bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).
30. Başvuruya konu olayda tapu kaydının iptali üzerine
başvurucu, taşınmazının rayiç bedelinin ödenmesi talebiyle Belediye aleyhine
alacak davası açmıştır. Yargılama süreci sonunda sebepsiz zenginleşme
kapsamında başvurucuya taşınmazın tahsisi için 1997 yılında ödediği bedel olan
143,79 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu, hükmedilen bedelin taşınmazın gerçek
değerinin karşılığı olmaması ve değer kaybına uğratılmış şekilde alacağa
hükmedilmesinden şikâyetçidir.
31. Bu aşamada belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması -kural olarak-
derece mahkemelerinin takdirindedir. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp
derece mahkemelerinin kararlarının açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir
hatası içermemesi gerekir. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun zararının
taşınmazın rayiç bedeli üzerinden mi hesaplanması gerektiği yoksa tahsis
tarihinde ödenen bedel üzerinden mi hesaplanması gerektiğinin takdiri derece
mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, başvurucunun tahsis koşullarını
yerine getirmemesi nedeniyle tapu kaydının iptal edildiğini gözeterek tahsis
sırasında ödenen bedelin iadesi gerektiğine hükmetmiştir. Derece mahkemelerinin
gerekçeleri gözetildiğinde zararın tahsis tarihinde ödenen bedel esas alınarak hesaplanmasının
açıkça keyfî olmadığı gibi bariz bir takdir hatası da içermemektedir.
32. Öte yandan taşınmazın tahsisen tescili için ödenen
bedelin başvurucuya iade edilmesi gerektiği derece mahkemeleri kararı ile hüküm
altına alınmıştır. Bunun yanında tahsilat ile dava tarihi arasında geçen sürede
söz konusu bedelin enflasyon karşısında değerinde meydana gelen aşınmayı ve bu
sürede başvurucunun bu bedelden yararlanamaması nedeniyle meydana gelen zararı
telafi etmek amacıyla gerekli önlemlerin kamu makamlarınca alınması
gerekmektedir. Somut olayda başvurucunun taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi
talebiyle açtığı dava sonucunda 1997 yılında ödenen bedele aynen hükmedilerek
dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. Bu
bağlamda çoğun içinde azı da vardır (in toto et pars continetur)
ilkesi gereğince başvurucunun taşınmazın rayiç bedelinin iadesi talebinin,
taşınmaz için ödediği bedelin değer kaybına uğratılmadan iade edilmesini de
içerdiği kabul edilmelidir.
33. Somut olayda başvurucu, taşınmaz için 1997 yılı Mart
ayında 143,79 TL ödeme yapmıştır. Buna karşılık söz konusu bedelin dava
tarihinden itibaren yasal faiz işletmek suretiyle başvurucuya ödenmesine karar
verilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tahsis bedelinin
ödendiği 1997 yılı Mart ayındaki 100 TL'nin, dava tarihi olan 2013 yılı Haziran
ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 3.706,17
TL'dir. Bu durumda, başvurucu lehine hükmedilen 143,79 TL tutarındaki alacağın
2013 yılı Haziran ayı itibarıyla TÜİK verileri kullanılarak enflasyon
karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 5.329,10 TL’dir.
34. Bu kapsamda yukarıdaki verilere göre başvurucunun
mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 1997 yılında ödediği ve iadesine
hükmedilen 143,79 TL tutarındaki alacağının dava tarihi itibarıyla değer
kaybını telafi edecek fark 5.185,31 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemeleri
143,79 TL'nin aynen ödenmesi ve bu bedele dava tarihinden itibaren yasal faiz
işletilmesiyle yetinmiştir. Bu durumda dava tarihi itibarıyla başvurucunun
alacağında meydana gelen değer kaybı %3.606,17'dir.
35. Sonuç olarak ödeme tarihinden dava tarihine kadar
geçen süre dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki
alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratıldığı
anlaşılmaktadır. Bu haliyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir
külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla somut olay bakımından
kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında bulunması
gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı değerlendirilmiştir.
36. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, haksız bir şekilde aleyhine 9.134 TL
vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa Mahkemesince mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılması ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasına karar verilmiş olması hâlinde -yeniden yargılama kararı
ile birlikte- Mahkeme ve Daire hükümleri ortadan kalkmış olacaktır (Fenerbahçe
Spor Kulübü Derneği, B. No: 2017/4483, 13/2/2020, § 64).
39. Dolayısıyla somut olayda başvurucu aleyhine Mahkemece
hükmedilen vekâlet ücreti de ihlalin sonucuna bağlı olarak kendiliğinden
ortadan kalkacaktır. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası
yönünden bu aşamada inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucu ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi
ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
45. İncelenen başvuruda alacağın enflasyon karşısında
önemli ölçüde değer kaybına uğratılmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın bu aşamada ayrıca incelenmesine YER OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
10. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/348, K.2015/504) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.