TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
OZAN ALPKAYA BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/3892)
Karar Tarihi: 24/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Ozan ALPKAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olan başvurucunun gönderdiği mektuplara sakıncalı olduğu gerekçesiyle el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
6. Başvurucuya ait 2017/4715, 2017/19732, 2017/20645 ve 2017/21738 sayılı bireysel başvuruların, kişi ve konu yönünden irtibat nedeniyle birleştirilmesine, incelemenin 2017/3892 sayılı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına 31/10/2019 tarihinde karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, 2017/20645 ve 2017/19732 numaralı bireysel başvuru dosyalarına görüş bildirmiştir. Başvurucu bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan İzmir 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunan başvurucunun farklı tarihlerde Türk Tabipler Birliği, İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Büyükelçiliğine mektup göndermek istenmiştir.
10. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığın (Disiplin Kurulu) 25/7/2016, 29/8/2016 tarihlerinde sakıncalı mektup değerlendirme kararlarıyla iki adet mektubun muhataplarına gönderilmemesine karar vermiştir. Kararların gerekçelerinde; mektupların terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütü mensuplarının haberleşmelerine neden olduğu, yalan ve yanlış bilgiler ile tehdit ve hakaret içerdikleri tespiti yapılarak 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre mektupların sakıncalı olduğu sonucuna varılmıştır. ABD Büyükelçiliğine gönderilen mektupta örgüt yöneticisi ve örgütün güncel konularda aldığı tavır övüldükten sonra örgüt yöneticisinin Ceza İnfaz Kurumunda yaşadığı iddia edilen uygulamalara son verilmesi için çağrı yapıldığı, Türk Tabipler Birliğine hitaben yazılan mektupta ise Ceza İnfaz Kurumundaki bazı uygulamalardan şikâyet edilerek sorumluların isimlerine ve tehdit sayılabilecek ifadelere yer verildiği görülmüştür.
11. Disiplin Kurulu 16/2/2017, 14/2/2017 ve 1/3/2017 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararlarıyla üç mektubun muhataplarına gönderilmemesine karar vermiştir. Türk Tabipler Birliğine ve İnsan Hakları Derneğine yazılan mektuplarda, olağanüstü hâl (OHAL) dönemiyle ilgili görüşlere ve OHAL kapsamında terör örgütleri ile mücadele kapsamında alınan önlemlere yönelik bir kısım uygulamalardan şikâyetçi olunduğu, sadece mensubu olduğu terör örgütü mahpuslarına uygulandığı algısı yaratacak şekilde kaleme alındığı görülmüştür. Disiplin Kurulu mektuplardan alıntılar yaptığı kararlarında; bu hususa değinerek Ceza infaz Kurumunda örgütsel talimat doğrultusunda yazılan mektuplar ile mevzuata aykırı hareket edildiği şeklinde algı yaratılmaya ve terör örgütüne hareket alanı sağlanmaya çalışıldığını vurgulanmıştır
12. Başvurucu tarafından Disiplin Kurulu kararlarına karşı İzmir 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan itirazlar 21/9/2016, 22/9/2016, 28/2/2017 ve 1/3/2017 tarihli kararlarla reddedilmiştir. Kararlarda; Disiplin Kurulu karar gerekçesi ve ilgili mevzuat hatırlatıldıktan sonra mektup içeriklerinin soyut iddialar ile suç ve suçluyu öven ifadelerden oluştuğu vurgulanmak suretiyle mektupların sakıncalı bulunarak muhatapların gönderilmemesinin mevzuata uygun olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu tarafından anılan kararlara karşı İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itirazlar 10/10/2016, 18/10/2016, 14/3/2017 ve 23/3/2017 tarihli kararlar ile reddedilmiştir. Kararların gerekçelerinde, itirazların dayanağını oluşturan İnfaz Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer verilmiştir.
14. Nihai kararlar 20/10/2016, 7/11/2016, 14/3/2017 ve 6/4/2017 tarihlerinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 31/10/2016, 15/11/2016, 31/10/2016, 29/3/2017, 30/3/2017 ve 20/4/2017 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak oluşturan mevzuata yer vermiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; göndermek istediği mektuplarda, ülkede yaşanan bazı hukuk dışı politikalar ile uygulamalara ilişkin görüşlerini açıkladığını, sivil toplum kuruluşlarına mektup yoluyla Ceza İnfaz Kurumunda yaşanan hak ihlalleri ve mevzuata aykırı uygulamalarla ilgili şikâyetlerini ilettiğini belirtmiştir. Mektupların hakaret ve tehdit içermediğini, yanlış veya yalan ifadelerden oluşmadığını, Disiplin Kurulu kararlarının dayanağının olmadığını vurgulamıştır. Derece mahkemelerinin itirazlarını karşılayacak şekilde gerekçe sunmadığını ifade eden başvurucu, haberleşme hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat hükümleri hatırlatıldıktan sonra Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği; kararlardaki tespit ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı ilgili kararların açık bir keyfîlik içermediği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun haberleşme hürriyeti hakkının cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçları ile cezaevinin düzeni, güvenliği ve suçun önlenmesi meşru amacı temelindeki kamu yararı arasındaki denge gözetilerek sınırlandırıldığı hususu vurgulanmıştır. Öte yandan başvurucu hakkında verilen kararların olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı bir zamanda verilmiş olduğu Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında inceleme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
20. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; mektuplarında sakıncalı sayılacak, tehdit ve hakaret içeren, yalan yanlış bilgilerin mevcut olmadığını, kararlarda da mektuplarla ilgili yeterli gerekçe sunulmadığını, varsa bile sakıncalı ifadelerin çizilerek gönderilmesi gerektiğini belirterek uygulamanın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektupların Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
22. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. ...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24. Disiplin Kurulu, başvurucunun göndermek istediği mektupların tamamının sakıncalı olduğunu değerlendirerek gönderilmemelerine karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
25. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir (Ahmet Temiz, §§ 28-34). Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın, ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, § 36).
26. Somut olayda 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
27. Mektupların terör ve çıkar amaçlı suç örgütü mensuplarının haberleşmelerine neden olan, yalan ve yanlış bilgiler ile tehdit ve hakaret içeren, suçu öven ifadeler içermesi gerekçesiyle sakıncalı olduğuna karar verildiği görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun göndermek istediği mektupların Disiplin Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kamu düzeninin korunması ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 47-55).
28. Ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11 /2014, § 35).
29. Somut olaya konu mektuplarda; başvurucunun bireysel olarak maruz kalıp yargıya ya da idareye yansıttığı şikâyetlerden bahsetmediği, Ceza İnfaz Kurumundaki uygulamaların sadece siyasi tutsaklar olarak tanımladığı aynı örgüte mensup olan mahpuslara uygulandığı algısı yaratacak şekilde ifadelere yer verildiği, hatta bu çerçevede bazı mektupların birden fazla kişi tarafından imzalandığı, ayrıca örgütün kamuya yansıyan güncel olaylara ilişkin görüşlerinin yinelendiği görülmüştür. Bununla birlikte mektuplarda sürekli "biz" ifadesi ile bir terör örgütüne mensubiyetin vurgulandığı, örgütsel kimliğin ve bilincin canlı tutulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu tespitler de gözetilerek başvuru konusu mektuplar içerikleri ve üslubu ile birlikte değerlendirildiğinde; başvurucunun terör örgütü lehine kamuoyu oluşturmak, örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışmak, örgütsel ilişkiler ve dayanışma ile haberleşmeyi canlı tutmak amacıyla mektup yazmayı bir eylem şekli olarak benimsediği söylenebilir.
30. Buna göre mektupların sakıncalı görülerek gönderilmemesine karar verilmesi şeklindeki müdahalenin Anayasa'nın 22. maddesi anlamında kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu kapsamda İnfaz Hâkimliği kararının da ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği görülmektedir. Sonuç olarak somut olayda haberleşme hürriyetine yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.