TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RİFAT ERDALI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/39019)
|
|
Karar Tarihi: 21/7/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Rifat ERDALI
|
Vekili
|
:
|
Av. Şakir AKÇA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayetin geçici olarak anneye verilmesi, çocukla
anne arasında kişisel ilişki kurulması nedenleriyle aile hayatına saygı hakkı
ile eşitlik ilkesinin; yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Fransa'da yaşayan başvurucu ile D.E.nin 2003 yılındaki
evliliklerinden 3/5/2004 doğum tarihli müşterek çocukları bulunmaktadır.
Müşterek çocuk ve annesi D.E. 2011 yılı Şubat ayında Türkiye'ye gelmiş ancak
geri dönmemişlerdir.
8. D.E. evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle
6/6/2011 tarihinde Antalya 5. Aile Mahkemesinde boşanma davası açmıştır. Dava
dilekçesinde D.E; başvurucunun kendisine şiddet uyguladığını, evden kovduğunu,
bu nedenle Türkiye'ye döndüğünü, evlilik birliğini sürdürme imkânının mevcut
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu eşi ile boşanmalarına, müşterek çocuğun
velayetinin kendisine verilmesine, ayrıca çocuk ve kendisi lehine nafakaya
hükmedilmesini talep etmiştir.
9. Mahkeme 7/6/2011 tarihinde müşterek çocuğun velayetinin
tedbiren anneye bırakılmasına, çocuk ve anne lehine tedbir nafakası verilmesine
tensiben karar vermiştir. Mahkeme 15/7/2014 tarihinde ise tarafların
boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin başvurucuya verilmesine, anne ile
çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına ve anne lehine tedbir nafakasına,
ayrıca çocuk lehine verilen tedbir nafakasının 8/8/2012 tarihi itibarıyla
kaldırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; çocuğun yargılama
sırasında Fransa'ya babasının yanına döndüğü tespit edildikten sonra ortak
çocuğun Fransa'da büyüdüğü ve burada öğrenimine devam ettiği, babasıyla
birlikte kalmasında küçüğün gelişimi yönünden bir sakınca tespit edilmediği
belirtilmiştir. Tarafların ortak kusuruyla evlilik birliğinin sona erdiği ancak
tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetildiğinde D.E.nin evlilik
birliğinin sona ermesi nedeniyle yoksulluğa düşeceğinin anlaşıldığı
belirtilerek D.E lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği ifade
edilmiştir. Öte yandan çocuğun 8/8/2012 tarihinden itibaren babasının yanında
kaldığı gözetilerek bu tarih itibarıyla çocuk lehine tensip kararıyla verilen
tedbir nafakasının kaldırılması gerektiği değerlendirilmesine yer verilmiştir.
10. Başvurucunun temyiz başvurusu Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin
11/6/2015 tarihli kararıyla kısmen kabul edilmiştir. Kararın gerekçesinde;
D.E.nin çalıştığı ve asgari yaşam giderlerini karşılamaya yeterli gelirinin
olduğu gözetildiğinde yoksulluk nafakasının yasal koşullarının oluşmadığı,
ayrıca müşterek çocuğun 8/8/2011 tarihinden itibaren babasıyla yaşamaya
başladığından çocuk lehine verilen tedbir nafakasının anılan tarihten itibaren
kaldırılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca çocuk ile anne arasında çocuğun
öğrenim durumu da gözetilerek kişisel ilişkinin belirlenmesi gerektiği ifade
edildikten sonra başvurucunun diğer temyiz itirazlarının yersiz olduğu
değerlendirmesine yer verilmiştir.
11. Mahkeme bozma kararı sonrası yaptığı yargılamada 28/1/2016
tarihinde çocuk ve annenin görüş günleri ile tedbir nafakasının başlangıç
tarihine ilişkin bölümler dışında önceki karardaki diğer hususların onanıp
kesinleştiğini belirterek kesinleşen konular yönünden karar verilmesine yer
olmadığına hükmetmiştir. Ayrıca yukarıda belirtilen bozma kararındaki
gerekçelerle yoksulluk nafakasının reddine, çocuk lehine takdir edilen tedbir
nafakasının 8/8/2011 tarihi itibarıyla kaldırılmasına karar vermiştir. Bununla
birlikte bozma kararında belirtildiği şekilde anne ile çocuk arasındaki görüşme
günleri yeniden düzenlenmiştir.
12. Başvurucu anılan karara karşı çocukla kişisel ilişki
tarihleri belirlenirken bir araştırma yapılmadığı, ayrıca D.E.nin Fransa'da
yaşaması nedeniyle kişisel ilişki hususunun konusuz kaldığı ve çocuğun yanında
kalması nedeniyle de tedbir nafakasına hükmedilemeyeceğini ileri sürerek temyiz
başvurusu yapmıştır. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 11/1/2017 tarihinde anılan kararının
onanmasına hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde; derece mahkemesinin bozma kararı
gereğince hüküm verdiği ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan
yönlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin mümkün olmadığı vurgulanmak
suretiyle temyiz itirazlarının yersiz olduğu değerlendirilmesine yer
verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi anılan Dairenin
18/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
14. Söz konusu karar başvurucuya 17/11/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 12/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Öte yandan başvurucu, müşterek çocuğun rızası hilafına
Türkiye'de alıkonulduğunu iddia ederek Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına
başvurmuştur. Başsavcılık 28/6/2011 tarihli davaname ile 15/2/2000 tarihli
Resmî Gazete'de yayımlanarak 1/8/2000 tarihinde yürürlüğe giren 25/11/1980
tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme (Lahey
Sözleşmesi) uyarınca çocuğun iadesine ilişkin karar verilmesi talebiyle Antalya
3. Aile Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 23/2/2012 tarihinde, dava devam
ederken çocuğun Fransa'ya babasının yanına dönmesi nedeniyle davanın konusuz
kaldığını belirterek karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Anılan
karar, temyiz edilmediğinden 23/2/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 22/11/2007 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Hâkimin takdir yetkisi" kenar
başlıklı 182. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar
verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında
ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın
haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen
eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık,
eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve
eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır."
18. 4721 sayılı Kanun’un "Durumun
değişmesi" kenar başlıklı 183. maddesi şöyledir:
"Ana veya babanın
başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların
zorunlu kılması hâlinde hâkim, re'sen veya ana ve babadan birinin istemi
üzerine gerekli önlemleri alır."
19. 4721 sayılı Kanun’un
"Kural" kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
"Ana
ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan
çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Velayetin Tedbiren
Anneye Verilmesi Nedeniyle Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; çocuğunun iradesi hilafına Türkiye'de
alıkonulması nedeniyle iade davası açtığını, bu arada eski eşinin açtığı
boşanma davasında müşterek çocuğun velayetinin tedbiren anneye bırakılmasına
karar verildiğini, hiçbir araştırma yapılmadan tensiple birlikte verilen
kararın hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Lahey Sözleşmesi'ne göre boşanma
davasında iade davasının bekletici mesele yapılması ve velayetle ilgili bir
karar verilmemesi gerektiğini, velayet hakkına ilişkin düzenleme yapma
yetkisinin çocuğun mutat meskeninin bulunduğu devlet makamlarına ait olduğunu
belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Ayrıca dilekçelerinde Alevi olduğunu belirtmesinden Mahkemenin etkilenerek
çocuğun velayetini anneye vermiş olabileceğini, velayetin anneye sırf kadın
olduğu için verildiğini belirterek eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz.”
23. Anayasa’nın "Ailenin
korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
25. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin
uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu
olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere ilgili
prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında
meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında söz konusu iddiaların aile
hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126,
2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B.
No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137).
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereği bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
27. Somut olayda Mahkeme tensip ile velayetin tedbiren anneye
verilmesine karar vermiş ise de 7/6/2011 tarihli nihai kararıyla velayetin
başvurucuya bırakılmasına hükmetmiştir. Anılan kararın velayete ilişkin
kısmının Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11/6/2015 tarihli kararıyla onanarak
kesinleştiği, nihai kararın başvurucu vekiline 10/8/2015 tarihinde tebliğ
edilmesine rağmen başvurucunun otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra
12/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmı hakkında diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişisel İlişki Kurulmasına ve Tedbir
Nafakasına Karar Verilmesi Nedenleriyle Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; eski eşinin 3/3/2015 tarihinden itibaren
Fransa'da yaşamaya başladığı, kişisel ilişki hususunun konusuz kalması
nedeniyle reddedilmesi gerekirken Mahkemenin bu durumu dikkate almadığını
belirtmiştir. Ayrıca müşterek çocuğun baştan itibaren kendisinin yanında
kaldığını, bu nedenle 8/8/2011 tarihine kadar tedbir nafakasına hükmedilmesinin
de hatalı olduğunu belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu
olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla
sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına
etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de
içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılar (Murat Atılgan, B.
No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).
31. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda
Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin
sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların
bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun
yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki
kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. (Serpil Toros,
B. No: 2013/6382,9/3/2016, §69).
32. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek
öncelikle derece mahkemelerinin yetkisi ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun
üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın tüm
tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını
değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır.
Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup
olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte ve özellikle mahkemelerin
kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp
uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip
gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve
T.E., § 135).
33. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334,
17/9/2013, § 24).
34. Somut olayda Mahkemenin müşterek çocuk ile anne arasında
çocuğun eğitim durumu ve başka bir ülkede yaşaması gibi hususları da gözeterek
kişisel ilişki tesis ettiği, ayrıca annenin yanında kaldığı dönemle ilgili
çocuk lehine tedbiren nafakaya hükmettiği görülmüştür. Ayrıca annenin çocuğun
yaşadığı ülkede yaşamaya başlamasının anne ile çocuk arasında kişisel ilişkinin
devam ettirilmesini engelleyen bir durum olmadığı gibi kişisel ilişkinin devam
ettirilmesinin çocuğun yararına olmadığına ilişkin bir iddianın da mevcut
olmadığı hususları dikkate alındığında ilgili kararlarda çocuğun üstün
yararının gözetildiği söylenebilir. Bu durumla birlikte başvurucunun yargılama
sürecine katılımı ve savunması ile delillerini sunması sağlanmak suretiyle aile
hayatına saygı hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden
yararlandırıldığı hususu gözetildiğinde aile hayatına saygı hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu 6/6/2011 tarihinde açtığı davanın 17/11/2017
tarihinde sonuçlandığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve
6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
38. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da icra edilmediği iddiasıyla
31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak
Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir
olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup
bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat
Yüksel, § 26).
40. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun
kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel,
§§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta
ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
41. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
D. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu; dilekçelerinde Alevi olduğunu belirtmesinden ve
annenin sırf kadın olmasından etkilenilme olasılığının olduğunu, bu etkilenme
nedeniyle çocuk lehine nafakaya hükmedildiğini düşündüğünü belirterek eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
45. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun
kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir
temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
46. Somut olayda başvurucu, kendisiyle aynı durumda olanlardan
farklı bir uygulamaya maruz kaldığına ilişkin bir açıklama yapmadığı gibi
iddialarını olasılıklara dayandırarak hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına
ilişkin somut bir bilgi sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Velayetin tedbiren anneye verilmesi dolayısıyla aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Kişisel ilişki kurulmasına ve tedbir nafakasına karar
verilmesi dolayısıyla aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.