TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
DAVUT YILDIZ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/39073)
Karar Tarihi: 1/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucu
Davut YILDIZ
Vekili
Av. Esra KILIÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen bir protesto gösterisine kolluk görevlilerince orantısız güç kullanılarak yapılan müdahale sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olaya ilişkin olarak etkili soruşma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 9/4/1960 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.
10. Başvurucu 2/6/2013 tarihinde Ankara'da meydana gelen Gezi Parkı protestolarını izlemek amacıyla Kızılay Meydanı'na gittiğini belirtmiştir.
11. Anayasa Mahkemesi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'te yayımlanan Gezi Parkı olayları raporunda yer alan bazı tespitlere Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 10) kararında yer vermiştir.
12. Başvurucu, başvuru formunda kolluk görevlilerince kullanılan yoğun göz yaşartıcı gazdan etkilenmemek için hareket hâlinde olduğu sırada Millî Müdafaa Caddesi'ne konuşlanan polis memurları tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülüyle yüz bölgesinden ciddi biçimde yaralandığını dile getirmiştir. Başvurucu, olaya dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunduğunu ve soruşturmanın devam ettiğini belirtmekle yetinmiş; başvurusunda soruşturma süreci hakkında başka bir bilgi ya da belgeye yer vermemiştir.
13. UYAP üzerinden yapılan inceleme kapsamında başvurucunun kızı E.G.Y.nin 6/6/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesinde Vali, Emniyet Müdürü, Çevik Kuvvet Şube Müdürü ve ilgili diğer kolluk görevlilerinden şikâyetçi olduğu görülmüştür. Dilekçe içeriğinde ve E.G.Y.nin aynı gün alınan ifadesinde; başvurucunun olay günü Kızılay Meydanı'na protesto amacıyla gittiği, saat 15.00 sıralarında Meşrutiyet Caddesi'nde polisin attığı göz yaşartıcı gaz kapsülünün sağ göz ve yanağına isabet etmesiyle yaralandığı, dört gün (2/6/2013-6/6/2013) Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) yatan başvurucuda görme kaybı meydana geldiği belirtilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığınca 6/6/2013 tarihinde başlatılan soruşturma 10/7/2013 tarihinde başka bir soruşturma dosyası ile birleştirilmiş ancak daha sonra birleştirilen dosyayla ilgisi bulunmadığı belirtilerek 27/9/2013 tarihinde soruşturma dosyası tekrar ayrılmıştır.
15. Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/7/2013 tarihinde, başvurucunun tedavi evrakı Hastaneden talep edilmiş; kolluğa yazılan müzekkereyle olaya müdahale eden görevlilerin ve göz yaşartıcı gaz kullanmaya yetkili olanların kimlik bilgileri ile olay anına ilişkin kamuya ya da özel kişilere ait kamera kaydı istenmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçu kapsamında soruşturma yapılıp yapılmadığı da kolluktan sorulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/4/2014 tarihinde kolluğa yazılan müzekkerede; olay tarihinde saat 15.00 ve 17.00 arasında kullanılan göz yaşartıcı gaz mühimmatı miktarıyla bu silah ve mühimmatın kimlere zimmetli olduğu, göz yaşartıcı gaz tüfeği kullanmaya yetkili personelin kimlik bilgileri sorulmuş; belirtilen saat aralığındaki telsiz kayıtlarının da gönderilmesi istenmiştir. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca 1/4/2016 tarihinde E.Ş bilirkişi olarak görevlendirilmiş ancak hangi konuda görevlendirildiği ve ne iş yapacağı ilgili evrakta belirtilmemiştir. Son olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/3/2017 tarihinde yazılan müzekkerede başvurucunun yaralanmasına sebebiyet veren polis memurunun tespit edilmesinin kolluktan istendiği görülmüştür.
16. UYAP üzerinden yapılan kontrolde anılan müzekkerelere karşı kolluğun cevap yazılarına erişilemediğinden 6/1/2020 tarihli yazıyla Cumhuriyet Başsavcılığından ilgili evrakın gönderilmesi istenmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/1/2020 tarihinde verilen cevapta ise istenen hususlardaki evrakın gönderilmediği, bunun yerine daimî arama kararından sonraki üçer aylık sürelerle yapılan olağan araştırma tutanaklarının evrak ekine konulduğu görülmüştür. Ayrıca UYAP kayıtlarında gözüken 5/4/2016 tarihli "Bilirkişi İncelemesinden Vazgeçilmesi" isimli içeriği boş belge de aynı yazıda sorulmuş, Cumhuriyet Başsavcılığınca dosya içinde buna dair yazılı bir evrakın bulunmadığı belirtilmiştir.
17. Başvurucu hakkında Hastane tarafından düzenlenen 11/7/2013 tarihli raporda darp sonucu yaralanan başvurucunun 2/6/2013 tarihinde Hastaneye geldiği, yapılan muayenesinde yüzünün sağında 4x3x2 cm'lik Y şeklinde kanamalı kesi, periorbital (göz çukuru çevresi) ödem, ekimoz ve subkonjonktival (gözün beyaz tabakası) kanama, çekilen orbital (göz çukuru) CT'de (bilgisayarlı tomografi) sağ zigomatik (yanak kemiği) arkta, maksiller sinüs ön iç ve dış duvarlarda orbita alt ve dış duvarlarda parçalı kırıklar, sağ gözde görme kaybı saptandığı, Plastik Cerrahi Kliniğine yatırılarak opere edildiği, 6/6/2013 tarihinde taburcu edildiği, 11/6/2013 tarihinde yapılan muayenesinde görmenin sağda parmak sayma düzeyinde ölçüldüğü şeklinde tespitlere yer verilmiştir. Ayrıca raporda; yaraların başvurucunun yaşamını tehlikeye sokmadığı ancak basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte de olmadığı, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını ağır (5.) derecede etkileyecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. Tespit edilen yara izinin yüzde sabit ize neden olup olmadığıyla duyu veya organ zayıflaması ya da yitirilmesi hususunda ise altı ay sonra yapılacak muayenenin belirleyici olacağı not edilmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/12/2014 tarihinde şüpheliler hakkında soruşturma izni talep edilmesi üzerine Ankara Valiliğince yapılan ön inceleme sonucunda bir kısım kolluk amiri ve memuru hakkında soruşturma izni verilmezken diğer bir kısmı hakkında genel soruşturma usulünün geçerli olduğu bildirilmiştir. Soruşturma izni verilmemesine ilişkin nihai karar başvurucu tarafından daha önce bireysel başvuruya konu edilmiş, Anayasa Mahkemesince 2014/14147 numarasıyla incelenen başvuru 24/1/2018 tarihli kararla açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.
19. Cumhuriyet Başsavcılığının 22/1/2015 tarihli talebi üzerine Hastane tarafından başvurucu hakkında düzenlenen 22/1/2015 tarihli kati adli raporda başvurucuda meydana gelen yara izinin yüzde sabit ize ve duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olduğu belirlenmiştir.
20. Başvurucu tarafından başvuru formu ekinde sunulan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Ankara Temsilciliğince düzenlenen 9/4/2015 tarihli ve Dr. L.K. imzalı raporda; başvurucudaki yaralanmanın doğrudan atılan gaz fişeğinin çarpmasıyla uyumlu olduğu, başvurucuda travma sonrası stres bozukluğu meydana geldiği, olayın aynı protesto eylemleri nedeniyle kendilerine başvuran başka kişilerin hikâyesiyle benzerlik gösterdiği ve insan eliyle oluşturulan travmanın Dünya Sağlık Örgütünün uluslararası hastalık sınıflandırması ICD 10 kapsamında Y07,3 kodu ile de belirtilen "işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele" kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığınca 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir. Yapılan soruşturma sonucunda şüphelilerin tespit edilemediği belirtilen ve başkaca herhangi bir yargısal değerlendirme içermeyen kararda, şüpheli bilgisi faili meçhul olarak gösterilmiş ve on beş yıllık zamanaşımı süresince üçer aylık periyotlarla kolluktan bilgi vermesi istenmiştir. Bu karardan sonra soruşturma dosyasına giren esaslı bir evraka da rastlanmamıştır.
22. Öte yandan başvurucu, yaralanması nedeniyle idari yargıda tam yargı davası da açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; kolluk görevlilerinin gereksiz ve orantısız şekilde güç kullanması nedeniyle ciddi düzeyde yaralandığını, ilgili yasal mevzuata ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına da aykırı olan söz konusu eylem nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davaya bakan Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 14/4/2015 tarihli ara kararıyla Cumhuriyet Başsavcılığından adli soruşturmanın safahatını sorarak bilgi ve belge talebinde bulunmuştur. Aynı ara kararında Mahkeme davalı idareden olay anına ilişkin kamera kayıtları ile olay yerinde görevli kolluk personeli listesinin gönderilmesini istemiş ve olay tarihinde Kızılay ve çevresinde herhangi bir güvenlik görevlisi hakkında -idari yönden sorulduğu değerlendirilen- soruşturma açılıp açılmadığını da sormuştur. Ayrıca başvurucunun tedavi kayıtları da ilgili sağlık kuruluşlarından talep edilmiştir.
23. Mahkeme 30/12/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...[Ara kararıyla istenen hususlara yer verilmiştir.] bu karar üzerine gönderilen bilgi, belge ve kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde; 'GEZİ PARKI EYLEMLERİ' olarak adlandırılan eylemler sırasında çeşitli sivil tolum örgütleri ve marjinal gurupların organize olmak suretiyle Kızılay bölgesinde ana artellerin araç ve yaya trafiğine kapatılması ve çevrede bulunan kamu ve özel mallara zarar verilmek suretiyle kamu düzenin bozulması üzerine güvenlik güçlerinin tazyikli su ve gaz sıkmak suretiyle gruplara müdahale ettiği, söz konusu olayların yukarıda aktarımı ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile güvence altına alınan TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ AŞAR nitelikte olduğu, zira bahse konu eylemin Kanunlarda yer verilen düzenlemelere aykırı bir şekilde meydana geldiği İZAHTAN VARESTEDE olmakla birlikte bu durumun toplanma hakkının sınırlandırılması kapsamında kaldığı ve kamera kayıtlarında güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen müdahalenin meşru bir amaç olan asayiş, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik olduğu, diğer taraftan konuyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen adli soruşturmanın derdest olduğu ve ayrıca davacının 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında polisler tarafından göstericilere müdahale edildiği esnada atılan bir gaz fişeği kapsulünün sağ gözüne çarptığına dair kamera kayıtlarında hukuken kabul edilebilir somut bir tespitin bulunmadığı, bu konuda güvenlik güçlerinin doğrudan davacıyı hedef alacak şekilde bir müdahalede bulunduğu konusunda bir görüntü kaydına yer verilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda; protesto eyleminin yukarıda belirtilen gelişimi dikkate alındığında kolluk görevlilerince asayişin sağlanması için eyleme müdahale etme, göstericilerin dağıtılması ve gözaltına alınmasına ilişkin olarak mevzuatta öngörülen zor kullanma yetkisinin kullanımına dair şartların oluştuğu ve ayrıca davacının 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında polisler tarafından göstericilere müdahale edildiği esnada atılan bir gaz fişeği kapsulünün sağ gözüne çarptığına dair kamera kayıtlarında hukuken kabul edilebilir somut bir tespitin bulunmadığı ve bu konuda güvenlik güçlerinin doğrudan davacıyı hedef alacak şekilde bir müdahalede bulunduğu konusunda bir görüntü kaydına yer verilmediği hususları göz önüne alındığında, uyuşmazlık konusu olayda zararla idarenin eylemi arasında nedensellik bağı bulunmadığı ve bu şekilde illiyet bağının kesildiği ve idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı anlaşıldığından...[davanın reddine karar verilmiştir.]"
24. Başvurucu, anılan ret kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu; Mahkemenin yeterli araştırmayı yapmadan, bilirkişi incelemesi dâhil ilgili deliler toplamadan aceleci bir şekilde karar verdiğini savunmuş ve yaralanma anına ilişkin kamera kaydının bulunamamış olmasının ret kararına dayanak yapılmasının hukuka aykırı olduğunu dile getirmiştir. AİHM içtihatlarının da tekrar edildiği istinaf dilekçesinde Mahkemenin ret kararının kaldırılarak talepleri yönünde tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir. İstinaf talebini inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi hükmün usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek 11/10/2017 tarihinde onama kararı vermiştir. Anılan bu nihai karar, başvurucuya 14/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 13/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
28. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, protesto eylemlerini izlemek için gittiği Kızılay Meydanı'nda kolluk görevlisince atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün yüzüne isabet etmesi nedeniyle ciddi şekilde yaralandığını belirtmiştir. Başvurucuya göre gösterinin barışçıl olması nedeniyle güç kullanımı gerekli olmadığı gibi kullanılan silahın öldürücü nitelikte olması da müdahalenin orantısızlığını ortaya koymaktadır. Mahkemenin deliller tam olarak toplamadan ve hakkında düzenlenen adli raporu görmezden gelerek verdiği ret kararının etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü de zedelendiğini savunan başvurucu, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre Bakanlık anılan hak ihlali iddiası kapsamında idari yargıda tam yargı davası açılmasını etkili bir hukuk yolu olarak görmüştür. Mahkemenin olaya ilişkin adli soruşturma dosyasını ve başvurucunun tedavi evrakını incelediğini vurgulayan Bakanlık, olayın gerçekleşme koşulları ve varsa sorumluların kimler olduğu yönünde somut bulgular üzerinden gerekli araştırmanın yapıldığı görüşündedir. Başka bir ifadeyle Bakanlığa göre başvurucunun kamu gücü kullanımı nedeniyle mi yoksa başka bir nedenle mi yaralandığı sorusunun cevabının bulunması için kamu makamlarınca yeterince çaba sarf edilmiştir. Etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu hatırlatan Bakanlık, başvurucunun yaralanması ile kamu gücü kullanımı arasında uygun bir illiyet bağı olmadığı için devletin tazminat sorumluluğunun da oluşmayacağını savunmaktadır.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını yineleyerek iddiasıyla uyumlu olduğunu belirttiği sağlık raporlarını öne çıkararak Mahkeme kararının eksik delil araştırmasına dayalı ve hukuken yanlış olduğunu vurgulamıştır.
B. Değerlendirme
33. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
34. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
35. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyut ve usul boyutu bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu, pozitif yükümlülüğü ise hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile koruma yükümlülüğünü kapsamakta, pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
36. Somut olayda başvurucu, yüz bölgesinden yaralanmasıyla sonuçlanan olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığının yanı sıra söz konusu yaralanmaya neden olan eylemin bir devlet görevlisi tarafından gerçekleştirildiğini, başka bir deyişle devletin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğini de ileri sürmüştür. Ne var ki başvuru formu ve ekleri ile ceza soruşturmasındaki deliller ve idari yargılama sürecindeki bilgi, belge ve kabuller söz konusu iddiayı bu aşamada incelemeye imkân vermemektedir. Bu nedenle somut olaya ilişkin inceleme başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece -devletin pozitif yükümlülüğünün bir parçası olan- etkili soruşturma yapma yükümlülüğü çerçevesinde yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda gerçekleştiği ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlali iddialarını incelediği birçok başvuruda tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Onur Cingil, 2013/7836, 16/4/2015, § 52; Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, § 39; N.T.U. ve N.T., B. No: 2014/4372, 19/12/2017, § 28; Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 140). Zira ileri sürülen ihlal iddiasına ilişkin delillerin etkili şekilde toplanarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve sorumluların bulunarak gerekiyorsa cezalandırılması yönünde makul bir başarı şansı sunma ihtimali olan hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra idari yargıda görülen tam yargı davası ancak ihlal iddiasına konu edilen olaydan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini noktasında giderim sağlayan tali bir yol olarak incelemeye dâhil edilebilecektir.
38. Somut olayda başvurucu, olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu ve soruşturmanın devam ettiğini belirtmekle yetinmiş; bu konuda başkaca bir bilgi ya da belge sunmamıştır (bkz. § 12). UYAP üzerinden soruşturma dosyasına sağlanan erişimle yapılan incelemede ise başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan olay hakkında yürütülmekte olan ceza soruşturmasının derdest olduğu görülmüştür. Bu nedenle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı açısından ayrıca bir değerlendirme yapılması gerekir.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
43. Diğer taraftan etkili bir başvurudan söz edilebilmesi için başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada da fiilen etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da usule ilişkin yeterli güvencelerin sağlanması gerekir (Şafak Pınar ve diğerleri, B. No: 2013/6945, 16/9/2015, § 61).
44. Öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
45. Bir soruşturmanın açılmayacağını, soruşturmada ilerleme olmadığını, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını, ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren başvurucunun yaptığı bireysel başvuru kabul edilebilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77).
46. Somut olayda, başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmasının ardından yapılan soruşturma sonucunda başvurucuyu yaralayan kişi ya da kişiler yönünden bir tespit yapılamamış; bu nedenle 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir (bkz. § 21). Bu tarihten sonra şüpheli araştırmasına dair esaslı herhangi bir bilgi ya da belgenin soruşturma dosyasına girdiği de tespit edilememiştir.
47. Öte yandan başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği yönünde karar verilebilmesi için devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında etkili soruşturma yapma pozitif yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine getirildiğinin tespiti de gerekmektedir. Ne var ki anılan hususların tespiti, somut olayda esas hakkında inceleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır (benzer yöndeki karar için bkz. Pınar Durko, B. No: 2015/16449, 28/6/2018, § 67).
48. Bu itibarla açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
49. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
50. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın bu maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 17/9/2013, § 25).
51. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli olarak yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer; olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı, soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
52. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralamalarına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Daha açık bir ifadeyle burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113). Öte yandan her olayın kendine özgü şartlarında değerlendirme yapılmak koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmaması da gerekir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Başvurucu; katıldığı toplumsal bir olaya kolluk görevlilerinin maddi güç kullanarak yaptıkları müdahale sırasında ciddi biçimde yaralandığını, üstelik kullanılan kamusal gücün gerekli ve orantılı da olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, söz konusu iddiasını olay tarihinde tedavi gördüğünü gösteren adli raporla da desteklemektedir (bkz. § 17). Şu hâlde derhâl ve resen bir resmî soruşturma açılması için başvurucunun gerekli olan savunulabilir bir iddiasının bulunmadığı söylenemeyecektir. Nitekim başvurucunun kızı tarafından olaydan dört gün sonra yapılan suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl soruşturma açılmıştır. Ne var ki -başvurucunun kızı E.G.Y.nin alınan ifadesi dışında- soruşturma dosyasındaki ilk esaslı işleminin olaydan tam bir ay sonra 2/7/2013 tarihinde ilgili sağlık kuruluşlarına yazılan müzekkereler olduğu da görülmektedir (bkz. § 15). Soruşturma dosyasının anlamsız şekilde önce başka bir soruşturmayla birleştirilmesi, daha sonra ise tekrar ayrılmasının da belli bir gecikmeye neden olduğu söylenebilecektir (bkz. § 14). Nihayetinde anılan gecikme, soruşturmanın akıbetini doğrudan etkileyecek kamera kaydı vb. gibi bir an önce toplanması gerekli olan deliller açısından soruşturmada gereken özenle hareket edilmediği izlenimi yaratmaktadır.
54. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa yazılan müzekkerelere cevap verilip verilmediği, verilmiş ise ne şekilde cevap verildiği ve buna göre soruşturmada ne gibi bir araştırma faaliyetine girişildiği UYAP üzerinden yapılan incelemede tespit edilememiştir. Bu nedenle ilgili evrakın temini için Anayasa Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkereye ise tatmin edici bir cevap verilmemiştir (bkz. § 16). Aynı şekilde bilirkişinin neden ve hangi konuda görevlendirmesinin yapıldığı, hangi nedenle bundan vazgeçildiği de soruşturma evrakından anlaşılamamaktadır.
55. Sonuç olarak başvurucunun yüzünde sabit ize ve organ kaybına neden olan yaralanmayla ilgili yürütülen soruşturmada devletin etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında yapılan işlemlerin yeterli düzeyde olup olmadığı anayasal düzlemde tam olarak incelenebilmiş değildir. Ancak şu husus açıktır ki devletin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin böyle ciddi bir iddianın verilen daimî arama kararıyla -sonucunda cezasızlık anlamına gelecek şekilde- zamanaşımı süresinin dolmasının beklenmesine terk edilmesi etkili bir soruşturma için kabul edilebilir bir durum değildir. Ayrıca etkili bir soruşturmayla olayın maddi gerçekliğinin ortaya çıkarılamamasının başvurucunun idari yargıda açtığı tam yargı davasının akıbetini de doğrudan etkilemediği söylenemez.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
58. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 50.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
61. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Başsavcılığa gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan Cumhuriyet Başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yönde bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
62. İncelenen başvuruda etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş; soruşturma dosyasının yeniden açılarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2013/118916)gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
64. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
65. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 15. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.